2007/336 K. 2008/168 T. 22.2.2008

VDDK., E. 2007/336 K. 2008/168 T. 22.2.2008

T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2007/336
Karar No.: 2008/168
Karar tarihi: 22.02.2008

İstemin Özeti : …'ın davacı nezdinde bulunan alacakları için gönderilen haciz bildirisine karşı bir itirazda bulunmadığı ileri sürülerek amme alacağının tahsili için davacı adına ödeme emri düzenlenip, tebliğ edilmiştir.

İstanbul 7.Vergi Mahkemesi 27.9.2005 günlü ve E:2005/1163, K:2005/2303 sayılı kararıyla; olayda, K1'ın davacı şirketten hak ve alacağının bulunduğunun tespiti sonucu 15.3.2005 tarihli haciz bildirisinin davacıya tebliğ edildiği ve davacının bu bildirime karşı 7 gün içinde her hangi bir itirazda bulunmadığı, dolayısıyla 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 79 uncu maddesi uyarınca borç zimmetinde sayılacağından, düzenlenen ödeme emrinde yasaya aykırılık bulunmadığı kaldı ki, üçüncü şahısların genel hükümlere göre asıl borçluya rücu haklarının da saklı olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar vermiştir.

Yükümlünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi 20.9.2006 günlü ve E:2005/2568, K:2006/1643 sayılı kararıyla; olayda, her ne kadar 6183 sayılı Kanunun 79 uncu maddesi uyarınca, alacak veya hakkın yahut menkul malın mevcudiyetinin kabul edilmediğini ilgili tahsil dairesine bildirme yükümlülüğü davacı tarafından süresinde yerine getirilmemiş ise de, madde hükmüne göre takip yapılabilmesi için, öncelikle davacı kurum nezdinde borçlu mükellefin hak ve alacağının bulunup bulunmadığının davalı idarece araştırılması ve ortaya konulması gerektiği, davacı tarafından, … firmasına 17.12.2004 ve 23.12.2004 tarihli faturalar ile fason iş yaptırılıp, bu faturalara ait ödemelerin yapıldığı ve herhangi bir borçlarının bulunmadığı ileri sürülerek, fatura fotokopileri ve ödeme makbuzlarının idareye ibraz edildiği belirtildiği halde, kurumdaki hak ve alacakların tespiti için herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmadığının anlaşıldığı, bu durumda vergi dairesince gerekli araştırmalarla vergi borçlusu olan şahsın davacı nezdinde hak ve alacağı olduğu saptanmadığından, davacının üçüncü şahsın vergi borcu nedeniyle sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle, mahkeme kararını bozmuştur.

Bozma kararına uymayan İstanbul 7.Vergi Mahkemesi 11.4.2007 günlü ve E:2007/810, K:2007/907 sayılı kararıyla, davanın reddi yolundaki kararında ısrar etmiştir. Karar, davacı şirket tarafından temyiz edilmiş, düzenlenen ödeme emrinin yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hakimi …'ın Düşüncesi : Israr kararının Danıştay Dördüncü Dairesince verilen bozma kararında yer alan esaslar doğrultusunda bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı …'nun Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden yükümlü kurum temyiz isteminin reddi ile temyiz konusu Vergi Mahkemesi ısrar kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

…'ın davacı şirketten hak ve alacağının bulunduğu ileri sürülerek 25.3.2005 tarihli haciz bildirisinin davacıya tebliği üzerine, davacı tarafından bu bildirime karşı 7 gün içinde herhangi bir itirazda bulunulmaması nedeniyle borç zimmetinde sayılarak düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davayı reddeden vergi mahkemesi ısrar kararı davacı tarafından temyiz edilmektedir.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun" üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczi" başlıklı 79 uncu maddesinin, ihtilaflı dönemde yürürlükte bulunan ve 5479 sayılı Kanunla değişmeden önceki şeklinde, hamiline yazılı olmayan veya cirosu kabil senede dayanmayan alacaklar ile, maaş, ücret, kira vesaire gibi her türlü hakların ve fiilen zabıt tanzimi suretiyle haczi kabil olmayan üçüncü şahıslardaki menkul malların haczinin, borçlu veya zilyed olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken hakiki, hükmü şahıslara, kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılacağı; borçlunun alacağı veya üçüncü şahıstaki bir malı haczedilip de üçüncü şahıs, borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden evvel borç ödenmiş veya mal istihlak edilmiş yahut kusuru olmaksızın telef olmuş veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise, keyfiyeti, haczin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde tahsil dairesine yazılı beyanla bildirmeye mecbur olduğu, bildirmediği takdirde mal elinde ve borç zimmetinde sayılarak hakkında bu Kanun hükümlerinin tatbik olunacağı öngörülmüştür.

Dosyanın incelenmesinden, davacı şirket tarafından haciz bildirisine konu olan alacağın daha önce ödendiği yolunda tahsil dairesine süresinde bir bildirimde bulunulmamış ise de, … (…) firmasına fason olarak yaptırılan iş bedeli için 17.12.2004 ve 23.12.2004 tarihli faturaların düzenlendiği, buna rağmen davacıya 5.3.2005 tarihli haciz bildirisinin gönderildiği, davacı şirketin 24.5.2005 tarihli dilekçe ekinde fatura fotokopilerini ve ödeme makbuzlarını idareye ibraz ettiği ancak, idarece bu husus dikkate alınmayarak 1.6.2005 tarihli ödeme emrinin düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, idarece varlığı açıkça tespit edilmemiş, ancak davacı tarafından ödeme makbuzları ile haciz bildirisinden çok önce ödendiği ispat edilen borç nedeniyle üçüncü şahsın vergi borcundan dolayı sorumlu tutulması hukuka uygun bulunmadığından, bu hususun "böyle bir borcun bulunmadığı" kapsamında incelenerek ödeme emrinin iptali gerekirken, 6183 sayılı Kanunun 79 uncu maddesi uyarınca ve davacının genel hükümlere göre asıl borçluya rücu hakkının da saklı olduğundan bahisle davayı reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 7.Vergi Mahkemesinin 11.4.2007 günlü ve E:2007/810, K:2007/907 sayılı ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 22.2.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Temyiz başvurusu; ... isimli kamu borçlusunun vadesinde ödenmeyen vergi borçlarından dolayı, davacı Şirketten olan alacağına haciz uygulanmasına rağmen, söz konusu alacağın verilen süre içerisinde ödenmemesi üzerine, davacı Şirket adına düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davayı reddeden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 62'nci maddesinde; borçlunun mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit olunan borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczolunacağı; 79'uncu maddesinde de, hamiline yazılı olmayan veya cirosu kabil senede dayanmayan alacaklar ile, maaş, ücret, kira vesaire gibi her türlü hakların ve fiilen zabıt tanzimi suretiyle haczi kabil olmayan üçüncü şahıslardaki menkul malların haczinin, borçlu veya zilyed olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken hakiki, hükmi şahıslara, kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılacağı; borçlunun, alacağı veya üçüncü şahıstaki bir malı haczedilip de üçüncü şahıs, borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden evvel borç ödenmiş veya mal istihlak edilmiş yahut kusuru olmaksızın telef olmuş veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise keyfiyeti, haczin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde tahsil dairesine yazılı beyanla bildirmeye mecbur olduğu; bildirmediği taktirde mal elinde ve borç zimmetinde sayılıp, hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı; 55'inci maddesinde ise, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir "ödeme emri" ile tebliğ olunacağı hüküm altına alınmıştır.

Anılan 79'uncu madde, 6183 sayılı Kanunun kamu alacağının cebren tahsili ile ilgili İkinci Kısmının menkul malların haciz ve satışı ile ilgili İkinci Bölümünde düzenlenmiştir. Madde, kamu borçlusunun üçüncü kişilerde bulunan menkul mal, hak ve alacakların haczi için, cebren tahsil ve takip esaslarını düzenleyen Birinci Bölümde öngörülen haciz yönteminden farklı bir yöntem öngörmektedir.

Bu yönteme göre; haciz, borçlu veya zilyed olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken hakiki ve hükmü şahıslarla kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılmaktadır. Ancak, bu tebligat, haczin hukuki sonuç doğurabilmesi; başka anlatımla, alacaklı tahsil dairesinin hacizden sonraki işlemlere girişebilmesi için yeterli değildir. Bunun için, kendisine tebligat yapılan kişi ya da kurumun, tebliğden itibaren "yedi gün" içinde borcu olmadığını, malın yedinde bulunmadığını, haczin tebliğinden önce borcu ödemiş veya mal stihlak edilmiş ya da kusuru olmaksızın telef olmuş veyahut alacaklının emrettiği yere verilmiş olduğunu alacaklı tahsil dairesine bildirmemiş olması gereklidir. Yani; Kanun koyucu, kendisine haciz bildirimi tebliğ olunan kişi ya da kuruma, yedi gün içinde sözü edilen bildirimi yaparak, takipten kurtulma olanağı tanımaktadır. Bu bildirim yapıldığında, alacaklı tahsil dairesinin, üçüncü kişi aleyhine kamu gücü kullanması mümkün olmaz. Bu durumda, üçüncü kişide kamu borçlusuna ait mal, hak ve alacak bulunduğu inancında olan idarenin, bu kişiyi, Adli Yargı yerlerinde özel hukuk hükümlerine göre açacağı davalar ile takipten başka bir imkanı mevcut değildir.

Buna karşılık; yedi gün içinde açıklanan biçimde bildirim yapılmamış olursa, Kanuna göre, haciz bildiriminde yazılı mal veya borç kendisine bildirim yapılan üçüncü kişinin elinde veya zimmetinde sayılır ve hakkında, 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.

Olayda; davalı İdarece, vadesinde ödenmeyen vergi borçları bulunan ...'ın kendisinde hak ve alacağının bulunması halinde, 6183 sayılı Yasanın 79'uncu maddesi gereğince haciz şerhi konulmasının hak ve alacağının olmaması halinde bu hususun 7 gün içinde bildirilmesinin 15.3.2005 günlü yazısıyla istenilmesine karşın, davacı Şirket tarafından anılan süre içerisinde herhangi bir bildirimde bulunulmaması üzerine; mal elinde ve borç zimmetinde sayılarak dava konusu ödeme emrinin düzenlendiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmış olup; vergi borcu bulunan adı geçen kişinin, üçüncü kişi durumundaki

davacı Şirketten varlığı sabit olan alacağının davacı Şirketin zimmetinde kabulü ve hakkında 6183 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması açıklanan 79'uncu maddesinin İkinci fıkrasının son cümlesi hükmü gereğidir. Üzerine haciz konulan alacağın davacı tarafından ...'a ödenmiş olmasının da, bu hukuksal duruma etkisi yoktur.

Bu bakımdan; söz konusu borcun tahsili amacıyla, davacı Şirket adına, 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanarak, ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından, aksi yolda verilen temyize konu mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile ısrar kararının bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

KARŞI OY

X- 6183 sayılı Kanunun 79 uncu maddesinde, hamiline yazılı olmayan veya cirosu kabil senede dayanmayan alacakların haczinin, borçluya haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılacağı, borçlunun alacağı bu şekilde haczedildiğinde, üçüncü kişi borcu olmadığı veya haczin tebliğinden önce ödendiği gibi bir iddiada ise keyfiyeti haczin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde yazılı beyanla tahsil dairesine bildirmediği takdirde borcun zimmetinde sayılacağı ve hakkında bu Kanunun hükümlerinin tatbik olunacağı açıklanmış, izleyen maddelerde de haczin nasıl uygulanacağı belirtilmiştir. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, borcun 7 gün içinde itiraz etmeyen üçüncü kişinin zimmetinde sayılması nedeniyle yeniden ödeme emri tebliği yoluna gidilmeden doğrudan haczin uygulanacağı sonucuna varılmış olup, haczin uygulanması öncesi ayrıca ödeme emri düzenlenmesine gerek bulunmadığından, ödeme emrinin iptali gerekirken davanın reddinde hukuka uyarlık yoktur.

Kaldı ki, dosyanın incelenmesinden haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarihte davacının yasal vergi borçlusuna hiçbir borcu bulunmadığı anlaşıldığından, ne haczen ne de ödeme emri tebliği yoluyla tahsil edilebilecek bir miktar bulunmamaktadır.

Bu nedenle, davanın reddine ilişkin ısrar kararının bu gerekçeyle bozulması gerekeceği oyu ile kararın gerekçesine katılmıyorum.