2008/358 K. 2009/183 T. 17.4.2009

VDDK., E. 2008/358 K. 2009/183 T. 17.4.2009

T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2008/358
Karar No.: 2009/183
Karar tarihi: 17.04.2009

İstemin Özeti : Pamuk ipliği imalatı ve ticaretine ilişkin faaliyeti nedeniyle 2000 vergilendirme döneminde fatura ticareti yaptığı yolunda vergi tekniği raporu bulunan ...

Tekstil Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketinin düzenlediği faturaları maliyet kayıtlarına dahil eden davacı hakkında karşıt inceleme yapılmak üzere defter ve belgelerini ibraz etmesi yazılı olarak istenmesine karşın, süresi içinde incelemeye sunmaması nedeniyle katma değer vergisi indirimleri kabul edilmeyerek yeniden düzenlenen beyan tablosuna göre ödenecek verginin çıktığı Ağustos 2000 dönemi için davacı adına re'sen salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi davaya konu yapılmıştır.

Davayı inceleyen İstanbul 9. Vergi Mahkemesi, 26.6.2006 günlü ve E:2005/1185, K:2006/1185 sayılı kararıyla; davacı şirketin defter ve belgelerinin 8.12.2004 ve 3.2.2005 tarihli yazılarla istendiği, yazıların şirketin muhasebecisi ...'ya tebliğ edildiği ancak, mazeret bildirilmeksizin defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesi üzerine katma değer vergisi indirimleri kabul edilmeyerek tarhiyat yapıldığı, davacı tarafından ileri sürülen ve defter ve belge isteme yazısının şirketi temsile yetkili olmayan kişiye tebliğ edilmesi nedeniyle tebligatta usulsüzlük olduğu yolundaki iddiaya, dosyada mevcut 27.6.2000 tarihli ve 2938 yevmiye numaralı Honoz Noterliğince düzenlenen vekaletnameye göre davacı şirketin ...'ya verdiği yetkiler arasında ticari defter ve belgeleri ibraz etme yetkisinin de bulunması nedeniyle itibar edilemeyeceği, davacı tarafından bu konuda mazeret teşkil edecek mücbir sebep gösterilmediği, dolayısıyla ihtilafın mazeretsiz olarak defter ve belge ibrazından kaçınan mükellefin katma değer vergisi indirimlerinin kabul edilmemesinin hukuka uygun olup olmadığına ilişkin olduğu, Katma Değer Vergisi Kanununun 29'uncu ve 34'üncü maddelerine göre katma değer vergisi indiriminin, belgelendirilmek ve belgeler defterlere kaydedilmek suretiyle olanaklı bulunduğu göz önüne alındığında, salınan katma değer vergisinde hukuka aykırılık bulunmadığı, vergi ziyaı cezasının ise Anayasa Mahkemesinin 6.1.2005 günlü ve E:2001/3, K:2005/4 sayılı kararı uyarınca kaldırılması gerektiği gerekçesiyle tarhiyatı vergi ziyaı cezasını kaldırmak suretiyle değiştirmiştir.

Tarafların temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 6.6.2007 günlü ve E:2006/4649 K:2007/2194 sayılı kararıyla; Katma Değer Vergisi Kanununun 29'uncu ve 34'üncü maddeleri uyarınca katma değer vergisinin indirim konusu yapılabilmesi için indirim konusu yapılacak verginin fatura veya benzeri belgeler ile gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmesi ve söz konusu belgelerin kanuni defterlere kaydedilmiş olması gerektiği, bununla birlikte İdari Yargılama Usulü Kanununda re'sen araştırma ilkesinin benimsendiği, aynı Kanunun 31'inci maddesinin atıfta bulunduğu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 275'inci maddesinde, hakimin özel bilgi ve uzmanlık isteyen bir konuda bilirkişi incelemesi yaptırmaya yetkili olduğunun kurala bağlandığı, davacı şirketin, usulüne uygun şekilde istendiği halde defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmemesi nedeniyle re'sen takdire gidilmesi yerinde olmakla birlikte, re'sen araştırma ilkesi karşısında vergi mahkemesince defter ve belgelerinin istenmesi, ibraz edilecek olan defter ve belgelerden vergi dairesi müdürlüğünün de haberdar edilmesi suretiyle söz konusu belgelerin davacının gerçekten alış yaptığı emtiaya ilişkin olup olmadığının araştırılması ve gerçek alış faturaları göz önüne alınarak ödenecek verginin tespiti için bu defter ve faturalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak oluşan duruma göre karar verilmesi gerektiği, yapılacak inceleme sonucu matrah farkı bulunması halinde vergi ziyaı cezası yönünden, bu konudaki Anayasa Mahkemesi kararının iptal gerekçesinin cezanın miktarı hesaplanırken maddenin dolaylı olarak 6183 sayılı Kanununa yaptığı atıf nedeniyle Bakanlar Kurulunca ne zaman belirleneceği belli olmayan gecikme zammı oranına göre saptanan gecikme faizinin eklenmesi olduğundan, vergi ziyaı cezasının tümüyle kaldırılamayacağı, dolayısıyla cezanın, ziyaa uğratılan vergi tutarına, üzerinden hesaplanan gecikme faizi eklenmeksizin hesaplanmasının hukuka uygun düşeceği, öte yandan matrah farkı bulunması halinde tarhiyatın davacı beyanlarına dayanması nedeniyle cezanın bir kat olarak uygulanması gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur

Bozma kararına uymayan İstanbul 9. Vergi Mahkemesi, 20.11.2007 günlü ve E:2007/2375, K:2007/2528 sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeyle ısrar etmiştir.

Israr kararı taraflarca temyiz edilmiş; davacı tarafından, vergi mahkemesi kararının iyi niyetli mükellefleri mağdur edecek nitelikte ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olduğu, defterlerini mahkemeye ibraz eden yükümlülerin korunması gerektiği, inceleme elemanlarının Vergi Usul Kanununun 139'uncu maddesini uygulamamaları nedeniyle ihtilafların arttığı, incelemenin iş yerinde yapılmasının esas olduğu, davalı tarafından ise gecikme faizi eklenerek üç kat kesilen vergi ziyaı cezasının tümüyle kaldırılmasının hukuka aykırı düştüğü ileri sürülerek bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Taraflarca savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hâkimi …'in Düşüncesi : Dava konusu vergi ziyaı cezasının hesabında, ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesine ilişkin kuralın Anayasa Mahkemesinin K:2005/4 sayılı kararıyla iptal edilmesi nedeniyle cezanın tümünün kaldırılması hukuka uygun bulunmadığından vergi dairesi müdürlüğü temyiz isteminin kabulü ile vergi mahkemesi ısrar kararının vergi ziyaı cezasının kaldırılmasına lişkin hüküm fıkrasının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı …'ün Düşüncesi : Danıştay Dokuzuncu

Dairesinin E:2006/4649, K:2007/2194 sayılı ve 6.6.2007 tarihli bozma kararındaki gerekçede belirtilen nedenler doğrultusunda vergi dairesi temyiz isteminin kısmen kabulü, yükümlü şirket temyiz isteminin kabulü ile temyiz konusu mahkeme ısrar kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İncelenmek üzere istenen yasal defter ve belgelerini ibrazdan kaçınan, bu nedenle katma değer vergisi indirimleri kabul edilmeyen davacı adına salınan ve gecikme faizi eklenmek suretiyle hesaplanarak kesilen üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisine karşı açılan davada vergilendirmeyi, vergi ziyaı cezasını kaldırmak suretiyle değiştiren ısrar kararı taraflarca temyiz edilmiştir.

Nezdinde düzenlenen 8.2.2004 ve 21.2.2005 tarihli yoklama tutanaklarında da belirtildiği üzere ibraz yazısının, davacının muhasebecisi olan ve kendisine, Honoz Noterliğince 27.6.2000 tarihinde 2938 sayı ile düzenlenen vekâletnamede şirkete ait yasal defter ve belgeleri, istendiğinde ibraz yetkisi tanınan ...'ya tebliğ edilmesine karşın defter ve belgelerin ibraz edilmediğinde ihtilaf bulunmamaktadır.

Katma Değer Vergisi Kanununun 29'uncu maddesinin 1'inci fıkrasının (a) bendinde, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, kanunda aksine hüküm olmadıkça faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri, aynı Kanunun 34'üncü maddesinin 1'inci bendinde de, yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait katma değer vergisinin, alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar yasal defterlere kaydedilmek koşuluyla indirilebileceği kurala bağlanmıştır. Bu düzenlemeler nedeniyle emtia veya hizmet alışını temsil eden fatura veya yerine geçen belgenin yasal defterlere usulüne uygun olarak kaydedilmesi ve bu belgelerde katma değer vergisinin ayrıca gösterilmesi, katma değer vergisi indirimi yapılabilmesinin ön koşullarıdır. Bu ön koşulların varlığının, sözü edilen defter ve belgelerin ibrazı ve incelenmesiyle saptanabileceği açıktır. Katma Değer Vergisi Kanununun 34'üncü maddesinde bu vergiyi indirim konusu yapacak olanlara yüklenen belgelendirme zorunluluğu dışında, indirim konusu

yapılacak verginin gerçekten yüklenilmiş olması da gerekmektedir. Zira 29'uncu madde mükelleflere yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak, bu teslimler nedeniyle düzenlenen fatura ve benzeri belgelerde gösterilen katma değer vergisinin indirime konu yapılmasına olanak tanımıştır. Bu yüzden, gerçekte yapılmış bir teslime dayanmaksızın düzenlenen faturalarda gösterilen verginin indirilmesi olanaklı değildir.

İdari Yargılama Usulü Kanununun 20'nci maddesinde, idare ve vergi mahkemeleri ile Danıştay'ın bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri, tarafların herhangi bir isteminin varlığı aranmaksızın kendiliklerinden yapması, gerek gördükleri belgelerin gönderilmesini ve bilgilerin verilmesini sadece taraflardan değil, ilgili gördükleri diğer yerlerden isteyebilecekleri öngörülmek suretiyle idari yargı yerlerine, re'sen araştırma yetki ve görevi verilmiştir. Verilen bu yetki ve görev, hukuka uygunluk denetiminin gerektirdiği her çeşit incelemeyi kapsamaktadır. Aynı Yasanın 31'inci maddesinin 2'nci fıkrasında ise İdari Yargılama Usulü Kanunu ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa gönderme yapılan haller saklı kalmak üzere vergi uyuşmazlıklarının çözümünde, Vergi Usul Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmıştır. Bu nedenle vergilendirmeye karşı açılan davalarda ilgililer adına yapılan vergilendirmenin hukuka uygunluğu konusunda bir yargıya ulaşabilmek için idari yargı yerlerince, kendilerine tanınan re'sen araştırma yetki ve görevinin sınırlarının Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri de gözetilerek belirlenmesi gerekmektedir.

Belgelendirme koşulunun varlığı gibi indirim konusu yapılan verginin gerçekten yapılmış bir teslime dayandığının saptanması da öncelikle yükümlülerin yasal defter ve belgelerinin, Vergi Usul Kanununun 227'nci maddesi, 171'inci ve 256'ncı maddelerindeki düzenlemelere göre incelenmesini gerektirmektedir.

Vergi Usul Kanununun 227'nci maddesinin birinci fıkrası, aynı yasaya göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan ilişki ve işlemlere ait kayıtların belgelenmesinin zorunlu olduğunu; 171'inci maddesi ise vergi uygulaması bakımından yasal defterlerin, mükelleflerin vergi ile ilgili servet, sermaye ve hesap durumlarıyla, vergi ile ilgili faaliyet ve hesap neticelerini saptamak, vergi ile ilgili işlemleri belirlemek, mükelleflerin vergi karşısındaki durumunu hesap üzerinden denetlemek ve incelemek, bu hesap ve kayıtlar yardımıyla üçüncü şahısların vergi karşısındaki durumunu denetlemek ve incelemek amacını sağlayacak şekilde tutulmasını öngörmüştür.

Yukarıdaki düzenlemelerin sonucu olarak 257'nci maddede, saklanması zorunlu her türlü defter, belge ve karneleri muhafaza süresi içinde yetkili makam ve memurların istemi üzerine ibraz ve incelemeye sunmaya mecbur tutulan vergi yükümlülerince bu zorunluluğun, haklı bir neden olmaksızın yerine getirilmemesi, vergi idaresinin denetiminden kaçınmak ve gizlenmek istenen durumların karşıt inceleme yoluyla ortaya çıkarılmasını da önlemek anlamını taşıyacaktır. Bu yüzden Vergi Usul Kanununun 3'üncü maddesinin (B) bendinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin gerçek mahiyetinin yemin dışındaki her türlü delille ispatlanabileceğine değinildikten sonra iktisadi, ticari ve teknik gereklere uymayan ve olayın özelliğine göre olağandışı veya alışılmış bir durumun, iddia eden tarafından kanıtlanması gerektiği kurala bağlanmıştır.

Vergi idaresine verilen katma değer vergisi beyannamelerinde yüklenilmiş vergi olarak indirim konusu yapılan katma değer vergilerinin, alış belgelerinde ayrıca gösterildiğini ve bu belgelerin yasal defterlere usulüne uygun şekilde kaydedildiğini, 3065 sayılı Yasanın 34'üncü maddesinden ve söz konusu vergilerin gerçekten yapılmış bir teslime dayandığını ise 29'uncu maddesinden dolayı kanıtlamak zorunda olan taraf vergi yükümlüleridir. Bu konuda inceleme yapılmak üzere istenen defter ve belgelerini herhangi bir neden göstermeksizin ibraz etmeyen davacı, yaptığı indirimin ön koşulunun varlığını belgelendirememiş, aynı nedenle verginin gerçekten yüklenildiğini vergi idaresine kanıtlayamamıştır. Defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesi nedeniyle bu belgelerin ne biçimsel yönden ve ne de kapsadığı emtia alışının gerçekliği yönünden incelenmesine olanak tanınmamıştır. Bu nedenle

vergi idaresi, indirim konusu vergilerin alış belgelerinde ayrıca gösterildiğini ve defterlere usulüne uygun olarak kaydedildiğini defter ve belgeleriyle kanıtlayamayan davacı adına, 3065 sayılı Yasanın 34'üncü maddesindeki ön koşulların varlığının kanıtlanmamasından dolayı indirimleri matrah kabul ederek dava konusu vergilendirmeyi yapmıştır.

Yasa, 34'üncü maddesindeki koşulların varlığını kanıtlayamayan yükümlülere indirim yapma olanağı tanımamakla birlikte, katma değer vergisinin yansıma özelliği bu vergiye ait yükün, nihai tüketiciye intikal etmesini öngörmektedir. Gerçekten yüklenildiği için indirim konusu yapılan bir katma değer vergisi indiriminin salt ön koşulun varlığı kanıtlanamadığı için önlenmesi, katma değer vergisinin yansıma ve nihai tüketici üzerinde kalma özelliğini bozacağından davanın; davacıdan davanın çözümüne dayanak oluşturacak defter ve belgelerin kanıt değeri gözetilerek dosyaya sunulması istenmeksizin karara bağlanması hukuka uygun düşmemiştir.

Katma Değer Vergisi Kanununun 34'üncü maddesinde öngörülen ön koşulun varlığı, yargı yerine ibraz edilen defter kayıtları ve alış belgelerinden saptanabileceği halde beyannamede indirim konusu yapılan söz konusu verginin gösterildiği belgelerin gerçekten yapılmış bir teslime dayanıp dayanmadığının, dolayısıyla yüklenilmiş bir vergi olup olmadığının, Vergi Usul Kanununun yukarıda değinilen kuralları uyarınca aynı Yasada vergi idaresine tanınmış denetim yetkisi ve teknikleri ile ortaya çıkarılabilecek nitelik taşıdığı açıktır.

Kendisinden bu amaçla istenen defter ve belgelerini ibrazdan ve vergi idaresinin denetiminden kaçınan davacının, yargı yerine ibraz edilen defter ve belgeleri üzerinde vergi idaresine tanınmış yetki ve teknikler kullanılamayacağından, indirim konusu yapılan vergilerin gösterildiği faturaların gerçekten yapılmış bir teslime dayandığının ve yüklenilmiş vergi olduğunun yargılama usulünde öngörülen herhangi bir başka incelemeyle ortaya çıkarılması olanaklı değildir. Esasen, konusu, vergi idaresi tarafından kendisine ibrazdan kaçınılması nedeniyle yasanın öngördüğü belgelendirme yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacı adına yapılan vergilendirmenin hukuka uygunluğu ile ilgili olduğu halde davanın, diğer taraf olan idarenin henüz bilgisine ulaşmamış defter ve belgeler hakkında hiçbir görüş belirtmesine olanak tanınmadan sonuçlandırılması da İdari Yargılama Usulü Kanununa uygun düşmez.

Yazılı yargılama yöntemini benimseyen İdari Yargılama Usulü Kanunu, davaların açılması, delillerin toplanması ve ilgililerce sonradan ibraz edilen belgelerin incelenmesini öngören 3,16,20 ve 21'inci maddelerinde, tarafların eşit koşullar altında istem ve savunma yapmaları esasını öngörmüştür. Bu cümleden olarak, 3'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasında dava konusu işlem ve belgelerin asılları ve örneklerinin dilekçeye karşı taraf sayısından bir fazla sayıda eklenmesi; 16'ncı maddesinin 1'inci fıkrasında dava dilekçesi ve eklerinin birer örneğinin davalıya tebliği; 21'inci maddesinde ise dilekçe ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgelerin, bunların zamanında verilmesine imkan bulunmadığına kanaat getirilmesi halinde kabulü ile karşı tarafa tebliği kurala bağlanmıştır. Bu düzenlemeler nedeniyle yargılama aşamasında dosyaya taraflarca sunulan ve sunulması kabul edilen belgeler hakkında diğer tarafın görüşünün alınması ve hüküm verilirken değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen bu davanın çözümü, davacı tarafından daha önce vergi idaresine ibrazdan kaçınılmış faturaların gerçekten yapılmış bir teslime dayandığı ya da aksi yönde bir belge olduğu konusundaki saptamaya bağlı olduğu gibi böyle bir saptama ancak vergi idaresi tarafından yapılabileceğinden, vergi mahkemesine sunulan defter ve belgeler hakkında vergi idaresinin bilgi ve tespitlerine başvurulması da gereklidir. Yaptığı vergilendirmeye karşı açılan davanın tarafı olan vergi idaresinin, ancak yargılama sırasında ulaşabileceği defter ve belgeler hakkında gerek biçimsel yönden, gerekse belgelerin temsil ettiği hukuki muamelelerin gerçekliği konusundaki saptamaları, kendisine Vergi Usul Kanununun tanıdığı yetki ve tekniklere göre yapacağında kuşku yoktur. Vergi mahkemesi tarafından, yukarıdaki saptamalardan sonra durum gerektirdiği takdirde diğer kanıtların, 2577 sayılı Yasanın 31'inci maddesinin 1'inci fıkrası uyarınca elde edilmesi olanaklıdır. Belirtilen hukuksal nedenlerle, davacının vergilendirme dönemine ilişkin yasal defterleri ve belgelerinin dosyaya sunulması

istenip, defterlerdeki kayıtlar incelenmeden ve bu kayıt ve belgeler hakkında davanın diğer tarafı olan vergi idaresinin görüşü ve saptamaları alınmaksızın verilen ısrar hükmünün bozulması gerekmiştir.

Kesilen vergi ziyaı cezasının dayanağı olan ve Vergi Usul Kanununun 344'üncü maddesinin 2'nci fıkrasında yer alan hüküm 20.10.2005 gün ve 25972 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 6.1.2005 gün ve E:2001/3, K:2005/4 sayılı kararı ile "...

bu ceza ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Kanunun 112'nci maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur" ifadesi, vergi ziyaı cezasının hesaplanmasında esas alınacak gecikme faizine ilişkin oranların yasayla belirlenmesi gerektiği, gecikme faizi oranının Bakanlar Kurulu tarafından ne zaman belirleneceğinin bilinmemesinin uygulanması gereken ceza miktarında belirsizliğe yol açacak olması gerekçesiyle Anayasanın 2'nci ve 38'inci maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

Defter ve belgelerin incelenmesi sonucu davacının gerçekte ödemediği ve dolayısıyla yüklenmediği katma değer vergilerini indirim konusu yapmak suretiyle vergi ziyaına sebebiyet verdiği saptanırsa, bu faturaların ödenmesi gereken vergiyi azaltmak amacıyla defterlere kaydedildiği ve eylemin Vergi Usul Kanununun 359'uncu maddesi kapsamında olduğu da gözetilerek karar verilmesi gerekeceğinden, vergi ziyaı cezasının kaldırılması yolundaki hüküm fıkrasının da yeniden karar verilmek üzere bozulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle İstanbul 9. Vergi Mahkemesinin 20.11.2007 gün ve E:2007/2375 K:2007/2528 sayılı ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 17.4.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

X- Vergi mahkemesinin üç kat kesilen vergi ziyaı cezasını kaldıran hüküm fıkrasına vergi dairesi müdürlüğünce yöneltilen temyiz istemi Danıştay Dokuzuncu Daire kararı ile tarhiyatın davacı beyanlarına dayanması nedeniyle cezanın bir kat olarak uygulanması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karşın sözü edilen hüküm fıkrası karar düzeltme istenmeksizin kesinleştiğinden bozma kararına uyulmayarak verilen ısrar kararının varlığı, vergi ziyaı cezasının bir kat olması gerektiği yönündeki hüküm fıkrasının yeniden temyiz incelemesine tabi tutulmasına imkan vermeyeceğinden davalı idarenin bu konudaki temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerektiği oyu ile kararın bu kısmına katılmıyorum.

KARŞI OY

XX- Davacı adına kesilen üç kat vergi ziyaı cezasının; olayın özelliği ve matrah farkının katma değer vergisi beyannamesinde yer alan indirimlerden tespit edilmesi nedeniyle; vergi mahkemesince gerekli incelemeler yapıldıktan sonra vergilendirilmesi gereken bir fark saptandığı takdirde bir kata indirilmesi gerekeceğinden, ceza hakkında Kurulca verilen bozma hükmüne kısmen katılmıyoruz.

KARŞI OY

XXX- Vergi Usul Kanununun vergi ziyaı cezasını düzenleyen 344'üncü maddesinin ikinci fıkrası Anayasa Mahkemesinin 6.1.2005 tarih ve E:2001/3, K:2005/4 sayılı kararı ile iptal edildiğinden, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlaması nedeniyle, görülmekte olan davalarda vergi ziyaı suçu işleyenlere 5479 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihe kadar vergi ziyaı cezası kesilmemesi gerektiğinden vergi dairesi müdürlüğü temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.