2011/5338 K. 2013/3205 T. 27.02.2013

11. CD., E. 2011/5338 K. 2013/3205 T. 27.02.2013

Menderes Asliye Ceza Mahkemesi - 11. Ceza Dairesi
Esas No.: 2011/5338
Karar No.: 2013/3205
Karar tarihi: 27.02.2013
 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olan 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin 1. fıkrasında yazılı hak yoksunluklarının infazda gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak:

1-213 sayılı VUK’nun suç tarihinde yürürlükte bulunan 359/a-2. maddesinde yüklenen suçun cezası 6 aydan 3 yıla kadar hapis olarak öngörüldüğü ve 5728 sayılı Yasanın 276. maddesi ile yapılan değişiklikle 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ve hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinde asgari ücret esasından vazgeçildiği, ayrıca hükmolunan hapis cezasının ertelenmesinin her iki düzenlemede de mümkün olduğu gözetilip buna göre kararın gerekçe bölümünde 01.06.2005 günü yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesi uyarınca suç tarihinde yürürlükte bulunan ile sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri olaya uygulanarak bulunacak sonuç cezaların karşılaştırılması suretiyle lehe hükmün tayini gerekirken, somut karşılaştırma yapılmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346-25 ve 03.02.2009 gün ve 250-13 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin uygulanabilmesi için diğer şartların yanında, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi de gerekmektedir. Burada, uğranılan zararlardan kast edilen maddi zararlar olup, manevi zararlar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Maddi zararın bizzat sanık tarafından yerine getirilmesi gerekmeyip, sanık adına onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından da tazmin, aynen iade veya eski hale getirme suretiyle giderilmesi de olanaklıdır. Ancak, herhangi bir zararın doğmadığı veya zarar doğurmaya elverişli bulunmayan suçlar yönünden bu koşul aranmayacaktır. Zararın belirlenmesinde hâkim, ceza yargılamasında şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini de göz önünde bulundurmak koşuluyla, kanaat verici basit bir araştırma

yapmalı, hukuk hâkimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla saptamaya çalışmamalıdır. Zira 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesindeki düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde şahsi hak davası açmasına ve giderilmediğini düşündüğü gerçek zararının saptanarak kalan kısmına da hükmedilmesini isteme yönünden bir engel oluşturmamaktadır. Öte yandan yine ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 22.05.2001 gün ve 99/104 sayılı kararında açıklandığı üzere; defter ve belgelerin gizlenmesi halinde, sağlıklı bir vergi incelemesi yapılamayacağı açıktır. Vergi denetimi olanağını kaldıran bu halde artık somut bir vergi ziyaının tespiti olanağı da ortadan kalkmaktadır. O halde, mükellefin sorumluluğunu kaldıracak olan ve 213 sayılı Yasanın 13. maddesinde düzenlenen durumlarda veya kastı ortadan kaldıran diğer hallerin kanıtlanması dışında, vergi ziyaının varlığının kabulü de zorunludur. Bir başka anlatımla yukarıda değinilen haller dışında mefruz (soyut) vergi ziyaı bulunduğu kabul edilmeli, müspet (somut) vergi ziyaının varlığı aranmamalıdır. Kaldı ki, 29.07.1998 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 4369 sayılı Yasa ile 213 sayılı Yasada yapılan değişiklikler ile vergi kaçakçılığı suçlarında “vergi ziyaının varlığı” suçun unsuru olmaktan çıkarılmış, defter ve belgeleri gizleme halinde, suçun oluştuğu hükme bağlanmıştır.

İncelenen dosya içeriğine göre; defter ve belgelerini vergi incelemesine esas olmak üzere vaki istem üzerine merciine teslim etmediğinden bahisle eylemine uyan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/a-2. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılan sanık hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunda; somut bir zarara yer verilmediği, CMK'nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin uygulanmasına engel oluşturabilecek somut bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanamadığı ve 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi gözetilerek; 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik CMK’nun 231. maddesi uyarınca "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının" takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu cihetle, sanığın adli sicil kaydındaki mahkûmiyetinin “karşılıksız çek keşide etmek” suçuna ilişkin olduğu anlaşılmakla; hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan ve 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı "Çek Kanunu" ile karşılıksız çek keşide etmek suçunun da unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlendiği, ayrıca gerek mülga 3167 sayılı Yasanın 16/b-3 ve 16/c-4. maddeleri gerekse de 5941 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra dahi şikâyetten vazgeçme ve gecikme bedeli ile birlikte karşılıksız çek bedelinin ödenmesi durumunda hükmün bütün sonuçları ile ortadan kaldırılabilme imkânının bulunduğu gözetilerek, ilgili ilamın adli sicilden silinme koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının mümkün olup olmadığı değerlendirilmeden, eksik soruşturma ve isabetsiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 27.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.