2012/19915 K. 2014/3543 T. 27.02.2014

11. CD., E. 2012/19915 K. 2014/3543 T. 27.02.2014

İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi - 11. Ceza Dairesi
Esas No.: 2012/19915
Karar No.: 2014/3543
Karar tarihi: 27.02.2014
 

Sanığın 20.07.2008 tarihli savunmasında 2004 yılı itibariyle şirketin kapandığını savunması, “Tebliğ alındı belgesinde” adres olarak yazılan yerin, sanığın ikametgah adresi olduğunun anlaşılması, 12.08.2006 tarihli “tutanak” başlığını taşıyan belgede ise işyeri adresinde yapılan araştırmada başka bir firmaya ait mağazanın faaaliyette bulunduğunun, sanığa ait işyerinin yaklaşık 2 yıl önce taşındığının ancak açık adresinin bilinmediğinin tespit edildiğinin belirtilmesi karşısında tebliğnamede bozma isteyen düşünceye iştirak olunmamıştır.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1) Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346-25 ve 03.02.2009 gün ve 250-13 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; 5271 sayılı CMK'nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin uygulanabilmesi için diğer şartların yanında, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi de gerekmektedir. Burada, uğranılan zararlardan kast edilen maddi zararlar olup, manevi zararlar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Maddi zararın bizzat sanık tarafından yerine getirilmesi gerekmeyip, sanık adına onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından da tazmin, aynen iade veya eski hale getirme suretiyle giderilmesi de olanaklıdır. Ancak, herhangi bir zararın doğmadığı veya zarar doğurmaya elverişli bulunmayan suçlar yönünden bu koşul aranmayacaktır. Zararın belirlenmesinde hakim, ceza yargılamasında şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini de göz önünde bulundurmak koşuluyla, kanaat verici basit bir araştırma yapmalı, hukuk hakimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla saptamaya çalışmamalıdır. Zira 5271 sayılı CMK'nun 231. maddesindeki düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde şahsi hak davası açmasına ve giderilmediğini düşündüğü gerçek zararının saptanarak kalan kısmına da hükmedilmesini isteme yönünden bir engel oluşturmamaktadır. Öte yandan yine ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 22.05.2001 gün ve 99/104 sayılı kararında açıklandığı üzere; defter ve belgelerin gizlenmesi halinde, sağlıklı bir vergi incelemesi yapılamayacağı

açıktır. Vergi denetimi olanağını kaldıran bu halde artık somut bir vergi ziyaının tespiti olanağı da ortadan kalkmaktadır. O halde, mükellefin sorumluluğunu kaldıracak olan ve 213 sayılı Yasanın 13. maddesinde düzenlenen durumlarda veya kastı ortadan kaldıran diğer hallerin kanıtlanması dışında, vergi ziyaının varlığının kabulü de zorunludur. Bir başka anlatımla yukarıda değinilen haller dışında mefruz (soyut) vergi ziyaı bulunduğu kabul edilmeli, müspet (somut) vergi ziyaının varlığı aranmamalıdır. Kaldı ki, 29.07.1998 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 4369 sayılı Yasa ile 213 sayılı Yasada yapılan değişiklikler ile vergi kaçakçılığı suçlarında "vergi ziyaının varlığı" suçun unsuru olmaktan çıkarılmış ve defter ve belgeleri gizleme halinde, suçun oluştuğu hükme bağlanmıştır.

İncelenen dosya içeriğine göre; 2001 ve 2002 takvim yılına ilişkin defter ve belgelerini vergi incelemesine esas olmak üzere vaki istem üzerine merciine teslim etmediğinden bahisle eylemine uyan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/a-2. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılan sanık hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunda; somut bir zarara yer verilmediği, ancak defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesinden dolayı, katma değer vergisi beyanları yeniden hesaplanmak suretiyle, bu vergiler tarh edilerek, bunlara bağlı bir kısım cezalara hükmedildiği, bir başka ifade ile tarh edilen bu vergi ve cezaların eylemden doğan zarar niteliğinde bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Şu halde sanığın vaki eylemi nedeniyle CMK'nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin uygulanmasına engel oluşturabilecek somut bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanamadığı cihetle; UYAP kanalı ile alınan son adli sicil kaydına göre önceki hükümlülüğü bulunmadığı anlaşılan sanık hakkında yasal ve yerinde olmayan gerekçeyle yazılı şekilde CMK'nun 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,

2- Kabule göre de;

213 sayılı VUK’nun suç tarihinde yürürlükte bulunan 359/a-2. maddesinde yüklenen suçun cezası 6 aydan 3 yıla kadar hapis olarak öngörüldüğü ve 5728 sayılı Yasanın 276. maddesi ile yapılan değişiklikle 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ve hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinde asgari ücret esasından vazgeçildiği, ayrıca hükmolunan hapis cezasının ertelenmesinin her iki düzenlemede de mümkün olduğu gözetilip buna göre kararın gerekçe bölümünde 01.06.2005 günü yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesi uyarınca suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri olaya uygulanarak bulunacak sonuç cezaların karşılaştırılması suretiyle lehe hükmün tayini gerekirken, somut karşılaştırma yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 27.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.