2013/2307

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET DENİZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2307)

 

Karar Tarihi: 10/3/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucu

:

Mehmet DENİZ

Mirasçıları

:

1. Mustafa DENİZ

 

 

2. Devriş DENİZ

 

 

3. Mehmet DENİZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davası sonucunda hükmedilen kamulaştırma bedeli miktarı nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasallık, öngörülebilirlik ve orantılılık kriterlerini karşılamaması, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'un uygulanması ile ortaya çıkan yargı kararlarının birbirleriyle çelişmesi, dava tarihi ile karar tarihi arasında geçen süre için kamulaştırma bedeline faiz işletilmemesi, kamulaştırma bedelinin bir kısmının yargılama gideri ve vekâlet ücreti olarak ödenmek zorunda kalınması, davanın makul sürede tamamlanmaması, kamulaştırmadan dolayı mesleki faaliyetlerin gerçekleştirilememesi nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet hakkı ile özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının, hukuki güvenlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/3/2013 tarihinde Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2014tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 6/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 24/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık görüşünde başvurucunun, bireysel başvuruda bulunduktan sonra 28/12/2013 tarihinde vefat ettiği belirtilmiş; Anayasa Mahkemesince, Merkezî Nüfus İdare Sistemi üzerinden yapılan sorgulamada da başvurucunun belirtilen tarihte vefat ettiği anlaşılmıştır.

7. Vefat eden başvurucunun mirasçılarından Mustafa DENİZ, Devriş DENİZ ve Mehmet DENİZ tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan 28/4/2015, 29/4/2015 ve 5/5/2015 tarihli dilekçeler ile anılan kişiler murisleri tarafından yapılmış olan bireysel başvuruyu devam ettirdiklerini, başvuru dosyasındaki ihlal iddialarına katıldıklarını beyan etmişlerdir.

8. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, Mustafa Deniz'e 21/11/2015 tarihinde, Devriş Deniz'e 19/11/2015 tarihinde ve Mehmet Deniz'e 26/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

9. Bireysel başvuruyu devam ettirdiklerini beyan eden mirasçılar Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

11. Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM), başvurucu aleyhine 22/9/2008 tarihinde Gülnar Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) açtığı kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tescili davasında, mülkiyeti başvurucuya ait olan Mersin ili Gülnar ilçesi Sipahili köyü sınırları içinde bulunan taşınmazın kamulaştırılmasına karar verildiğini ve idare tarafından oluşturulan kıymet takdir komisyonunun söz konusu taşınmaz için tespit ettiği bedele bağlı kalınmaksızın taşınmazın kamulaştırılan kısmının başvurucu adına olan tapu kaydının iptali ile Maliye Hazinesi adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

12. Mahkeme; yargılama boyunca altı kişilik bilirkişi heyeti, bir mahallî bilirkişi, bir de tanık ile birlikte ilgili taşınmaz başında keşif yapmış, bilirkişi raporu ve ek rapor aldırmış, tarafların rapora karşı beyanlarını toplamış, yeni bilirkişi raporu talebi üzerine yeni bir bilirkişi kurulu ile tekrar keşif yaparak yeniden bilirkişi raporu ve tarafların itirazları üzerine ek rapor aldırmış, banka şubesinde hesap açtırarak ikinci raporda belirtilen kamulaştırma bedeli tutarında meblağın başvurucu adına banka hesabında bloke edilmesini sağlamıştır.

13. Yapılan yargılama sonunda Mahkeme 9/7/2009 tarihli ve E.2008/91, K.2009/83 sayılı kararı ile davanın kabulüne vekamulaştırılması talep edilen yerin yol vasfı ile Maliye Hazinesi adına tesciline, ikinci bilirkişi heyetince kamulaştırma bedeli ve taşınmazın kamulaştırmadan artakalan kısmı için değer düşüklüğü bedeli de dâhil olmak üzere tespit edilip banka hesabında bloke olarak bekletilen 325.856 TL'nin kamulaştırma bedeli olarak tespiti ile kararın kesinleşmesi beklenmeden başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

 "...

 Dava dilekçesi, taraf beyanları, getirtilen belgeler, yapılan keşifler, alınan raporlar, dinlenen mahalli bilirkişi, tanık beyanı ve tüm dosya kapsamı birlikte ele alındığında, dava konusu kamulaştırılan yerin belediye sınırları içinde olup, tüm belediye hizmetlerinden yararlandığı, yerleşim yeri olduğu dolayısıyla arsa niteliğinde değerlendirilerek kamulaştırma bedelinin belirlenmesi gerektiği, yapılan ikinci keşif sonrasında, ikinci bilirkişi kurulu tarafından verilen rapor ve ek rapora itibar edilerek raporlarda belirtilen kamulaştırma bedelinin ilk bilirkişi kurulunun raporlarından daha bilimsel, doğru, gerçeği daha yansıtır nitelikte olduğu, ikinci bilirkişi kurulunun esas aldığı somut emsalin ilk bilirkişi kurulunun esas aldığı somut emsalden, ikinci bilirkişi kurulunun raporunda ayrıtıları ile belirtildiği üzere, gerek kamulaştrılan yer ile emsal taşınmazların değeri gerek bunların konumları ve nitelikleri gerek yüzölçümleri ve gerekse diğer yönlerden daha uygun olduğu, raporlarda belirtilen kalemlerin ayrıntılı ve gerekçeli olduğu, arta kalan yerlere ilişkin olarak yapılan değer düşüklüğü ve işe yaramazlık değerlendirmelerin de gerekçeli olup durumu yansıttığı, kamulaştırmadanarta kalan yerlerde kalan miktarın çok küçük kalması ve artık herhangi bir şekilde kullanmaya elverişli bulunmayıp tamamen işe yaramaz kaldığı belirtilen yerlerin de arsa olarak hazine adına kamulaştırılmasının gerektiği, buralardaki işe yaramazlığın yüzde yüz oranında bulunduğu anlaşıldığından ikinci bilirkişi rapor ve ek raporlarında belirtilen kamulaştırma bedeline, belirtilen sebeplerle itibar edilerek, hükmedilmiş ve aşağıda belirtilen şekilde hüküm kurularak tescile karar verilmiştir.

 ..."

14. İlk Derece Mahkemesi kararına karşı başvurucu tarafından, dava konusu taşınmazın m² değerinin Mahkeme kararında ve bilirkişi kurulu raporunda ifade edilen değerden yüksek olduğu, taşınmazda kısmi kamulaştırma yapılmasından dolayı taşınmazın kalan kısmının %100'e yakın değer kaybedeceği, dava tarihi ile karar tarihi arasında geçen sürenin 2942 sayılı Kanun'da öngörülen süreyi aştığı, bu süre içinse kamulaştırma bedeline kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faize hükmedilmesi gerektiği belirtilerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) güvence altına alınan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği ileri sürülmüş ve temyiz talebinde bulunulmuştur.

15. Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, 1/3/2010 tarihli ve E.2009/14168, K.2010/2965 sayılı ilamı ile uyuşmazlık konusu taşınmazın tamamının 7.484,61 m² olduğunu, kamulaştırmadan sonra kalan 4.945,28 m²'lik kısım için kamulaştırma nedeniyle en fazla %20 değer kaybının oluşacağının kabulü gerekirken %30 değer kaybı oluşacağı belirtilen bilirkişi raporunun esas alınarak karar verilmesinin uygun olmadığını, ayrıca harcı da yatırılarak açılan bir karşı dava olmasına rağmen bu dava hakkında bir karar verilmesi gerektiği düşünülmeden hüküm kurulduğunu belirterek İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuş ancak diğer yönlerden kararı onamış; temyiz peşin harcının talep edilmesi hâlinde başvurucuya iadesine hükmetmiştir.

16. Başvurucu tarafından aynı Daireye 35,50 TL karar düzeltme harcı yatırılarak yapılan karar düzeltme istemi de 15/7/2010 tarihli ve E.2010/7229, K.2010/10828 sayılı ilam ile reddedilmiş ve takdiren 172 TL para cezasının başvurucudan alınarak Hazineye gelir kaydına hükmedilmiştir.

17. Mahkeme; 22/12/2010 tarihli ve E.2010/246, K.2010/302 sayılı kararla bozma ilamına uyarak tekrar incelemeye aldığı dosya kapsamında, bozma nedenine göre farklı bilirkişi kurulu ile yeniden keşif yapmış, keşif sonrası sunulan bilirkişi raporuna karşı tarafların itirazlarını toplamış ancak itiraz konusu hususların bozma kapsamı dışında kalarak kesinleştiğini ve söz konusu bilirkişi raporunun hükme elverişli olduğunu belirterek davanın kabulü ile kamulaştırılması talep edilen yerin yol vasfı ile Maliye Hazinesi adına tapudan terkinine, bilirkişi raporu doğrultusunda kamulaştırma bedeli ve kamulaştırmadan artakalan kısım için bozma ilamında belirtilen oran olan %20 üzerinden değer düşüklüğünü de içerir 234.611,53 TL'nin toplam bedel olarak tespitine, bu durumda başvurucuya önceki karar gereği ödenen 325.856,00 TL'nin, fazla olan 91.244,47 TL'lik kısmının bankadan çekildiği tarihe kadar işlemiş yasal faizi ile birlikte başvurucudan tahsiline, başvurucunun maddi hataların düzeltilmesi ve faiz ödenmesi talepli karşı davasının da reddine hükmetmiştir.

18. Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, 25/4/2011 tarihli ve E.2011/2600, K.2011/5559 sayılı ilamı ile "Mahkemenin ilk kararında kamulaştırmadan artan ve yararlanmaya elverişli olmadığı kabul edilen631,95 m²'lik kesimin de davacı İdare adına tesciline ve bilirkişi raporunda tespit edilen bedelinin malike ödenmesine karar verildiği, bu hususun bozma nedeni yapılmadığı, bozmadan sonraki kararda 631,95 m²'nin de Hazine adına tesciline karar verildiği halde bu kısım için tespit edilen bedelin malike ödenmesine karar verilmemiş olması" ve "İdarece fazladan ödenen bedelin davalı tarafından bankadan çekilmesine kadar işlemiş, varsa, mevduat faiziyle birlikte idareye ödenmesine karar verilmesi gerekirken yasal faizi ile ödeme kararı verilmesi" gerekçesine dayanarak İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuş ve temyiz peşin harcının istenilmesi hâlinde başvurucuya iadesine hükmetmiştir.

19. Davacının karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 24/10/2011 tarihli ve E.2011/7972, K.2011/10574 sayılı ilamıyla taşınmazın KGM adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken tapudan terkinine karar verilmesi de doğru görülmemiş, bu yönden 25/4/2011 tarihli ilamın düzeltilmesine karar verilmiştir.

20. Bozma ilamında belirtilen hususlar dikkate alınarak yeniden yapılan inceleme sonucu Mahkeme; 8/2/2012 tarihli ve E.2011/162, K.2012/20 sayılı kararı ile davanın kabulü ile kamulaştırılması talep edilen yerin yol vasfıyla KGM adına tapuya tesciline, kamulaştırmadan artakalan, yararlanmaya elverişli olmadığı kabul edilen 631,95 m² kısmın Hazine adına arsa vasfıyla tapuya tesciline, bu doğrultuda toplam kamulaştırma bedelinin 285.799,48 TL olarak tespitine, bu durumda başvurucuya 9/7/2009 tarihli karar gereği ödenen 325.856 TL ile son tespit edilen bedel arasındaki fark olan 40.056,52 TL'nin başvurucu tarafından bankadan çekildiği tarihe kadarişlemiş mevduat faizi ile birlikte davacı idareye iadesine hükmetmiştir. Mahkeme kararda davacı idarenin yapmış olduğu yargılama giderlerini 2942 sayılı Kanun'un 29. maddesi uyarınca idare üzerinde bırakmış, ayrıca başvurucu lehine 1.200 TL vekâlet ücretinin davacı idareden alınmasına, davacı idare de kendisini vekille temsil ettirdiğinden 1.200 TL vekâlet ücretinin de başvuruculardan alınarak davacı idareye ödenmesine ve başvurucu tarafından açılan karşı davanın reddedilmesi sonucunda da bu davada vekil ile temsil olunan idare lehine 1.200 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.

21. İlk Derece Mahkemesinin bu kararı Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 25/6/2012 tarihli ve E.2012/6245, K.2012/7942 sayılı ilamı ile onanmıştır.

22. Başvurucu tarafından aynı Daireye karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine istem 21/1/2013 tarihli ve E.2012/13838, K.2013/688 sayılı ilam ile reddedilmiş ve başvurucu aleyhine takdiren 219 TL para cezasına hükmedilmiştir.

23. Karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilam başvurucuya 28/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

24. Başvurucu 27/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

25. 2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili" kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, ... asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, ... idare adına tesciline karar verilmesini ister.

Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, ... taşınmaz malın malikine ... bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.

 ...

Mahkemece belirlenen günde yapılacak duruşmada hakim, taşınmaz malın bedeli konusunda tarafları anlaşmaya davet eder. Tarafların bedelde anlaşması halinde hakim, taraflarca anlaşılan bu bedeli kamulaştırma bedeli olarak kabul eder ve ...

Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar. ...

Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.

Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. . İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına . dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.

(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.

..."

26. 2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

"15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a)Cins ve nevini,

b) Yüzölçümünü.

c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,

d)Varsa vergi beyanını,

e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,

f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini.

g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,

h) Yapılarda, (.)(2) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,

ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.

Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.

..."

27. 2942 sayılı Kanun'un "Kısmen kamulaştırma" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

 "Kısmen kamulaştırılan taşınmaz malın değeri;

 ...

 b) Kamulaştırma dışında kalan kısmın kıymetinde, kamulaştırma nedeniyle eksilme meydana geldiği takdirde; bu eksilen değer miktarı tespit edilerek, kamulaştırılan kısmın (a) bendinde belirtilen esaslar dairesinde tayin olunan kamulaştırma bedeline eksilen değerin eklenmesiyle bulunan miktardır.

 ...

 (b) ve (c) bentlerinde sözü edilen bedelin düşüş ve artış miktarları, 11 inci maddede belirtilen esaslara göre bedel takdiri suretiyle tespit olunur."

28. 2942 sayılı Kanun 'un "Giderlerin ödenmesi" kenar başlıklı 29. maddesi şöyledir:

 "10 uncu madde uyarınca mahkeme heyetinin harcırahları, 15 inci madde uyarınca mahkemece oluşturulan bilirkişilerin ve keşifte dinlenilen muhtarın mahkemece takdir edilecek ücretleri ile, tapu harçları ve bu Kanunun gerektirdiği diğer giderler kamulaştırmayı yapan idarece ödenir."

29. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

 "Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 10/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

31. Başvurucu; 22/9/2008 tarihinde Gülnar Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan kamulaştırmabedelinini tespiti ve taşınmazın tescili davası sonucunda hükmedilen kamulaştırma bedeli miktarı nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasallık, öngörülebilirlik ve orantılılık kriterlerini karşılamadığını, 2942 sayılı Kanun'un uygulanması ile ortaya çıkan yargı kararlarının birbirleriyle çelişir olduğunu bu anlamda kamulaştırmaya konu olan taşınmazların gerçek değerlerinin tespiti noktasında belirsizlikler oluştuğunu dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesinin sarsıldığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına ve 2942 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerine rağmen dava tarihi ile karar tarihi arasında geçen süre için tespit edilen kamulaştırma bedeline faiz işletilmediğini, kamulaştırma bedelinin bir kısmını yargılama gideri ve vekâlet ücreti olarak ödemek zorunda kaldığını, davanın anılanKanun'da öngörülen sürede tamamlanmadığını, mülkiyet ve adil yargılanma hakkı konusunda Sözleşme hükümlerinin uygulanmadığını, bu şekilde Anayasa'nın 90. maddesinin beşinci fıkrası hükmünün dikkate alınmadığını, kamulaştırmadan dolayı mesleki faaliyetlerin gerçekleştirilemediğini belirterek adil yargılanma ve mülkiyet hakkı ile özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; nihai Mahkeme kararı nedeniyle idareye geri ödemek zorunda kaldığı meblağın ödenmesinin tedbir kararı verilerek durdurulmasını, ihlallerin tespit edilmesi ile maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

33. Başvurucunun, yukarıda sayılan şikâyetlerinden açılan dava sonucunda hükmedilen kamulaştırma bedeli miktarı nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasallık, öngörülebilirlik ve orantılılık kriterlerini karşılamadığı, davada Sözleşme hükümlerinin uygulanmayarak Anayasa'nın 90. maddesinin ihlal edildiği, geçimini sağladığı taşınmazın elindenalınması nedeniyleözel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği veAİHM içtihatlarına ve 2942 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerine rağmen dava tarihi ile karar tarihi arasında geçen süre için tespit edilen kamulaştırma bedeline faiz işletilmediği şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür. Bununla birlikte başvurucunun, 2942 sayılı Kanun'un uygulanması ile ortaya çıkan yargı kararlarının birbirleriyle çelişir olduğu bu anlamda kamulaştırmaya konu olan taşınmazların gerçek değerlerinin tespiti noktasında belirsizlikler oluştuğu dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesinin sarsıldığı şikâyetinin özünün ise yine yargılama sürecinde kamulaştırmaya konu taşınmazın bedelinin tespitine yönelik olduğu anlaşıldığından bu şikâyet de mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.

34. Öte yandan başvurucunun, kamulaştırma bedelinin bir kısmını yargılama gideri olarak ödemek zorunda kaldığı ile davanın 2942 sayılı Kanun'nda öngörülen sürede tamamlanmadığı iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Mülkiyet Hakkının İhlaline İlişkin İddialar

i. Taşınmazın Bedel Tespitine İlişkin Şikâyetler

35. Başvurucu; aleyhine açılan kamulaştırmabedelinini tespiti ve taşınmazın tescili davası sonucunda hükmedilen kamulaştırma bedeli miktarının taşınmazın gerçek karşılığı olmadığını, kamulaştırma işlemine ve taşınmazın bedelinin hesaplanmasına dayanak olan 2942 sayılı Kanun'un 10. ve 11. maddelerinin AİHM içtihatları doğrultusunda yasallık kriterini karşılamadığını, 2942 sayılı Kanun'un uygulanması ile ortaya çıkan yargı kararlarının birbirleriyle çelişir olduğu bu anlamda kamulaştırmaya konu olan taşınmazların gerçek değerlerinin tespiti noktasında belirsizlikler oluştuğunubelirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

36. Bakanlık görüşünde başvurucunun şikâyetinin; delillerin takdiri, hukuk kurallarını yorumlaması ve Mahkeme kararının sonucuna yönelik olduğu belirtilerek bu konuda daha önce verilmiş Anayasa Mahkemesi kararlarına atıfta bulunulmuştur.

37. Bireysel başvuru incelemesi henüz sonuçlanmadan başvurucunun vefat etmesi üzerine (bkz. § 6) başvuruyu sürdüreceklerini belirten başvurucunun mirasçılarına iletilen Bakanlık görüşüne karşı mirasçılar tarafındanherhangi bir beyanda bulunulmamıştır.

38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.

39. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.

40. Somut başvurunun dayanağını oluşturan konulardan biri olan kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin ödenmesi talebi, Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetleri sınırlanmada genel ilkeleri tespit ederken devlet ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa'nın 46. maddesi, mülkiyet hakkının sınırlanmasına ilişkin özel hükümler içermektedir. Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği başvurucunun bahsedilen talebinin değerlendirilmesinde Anayasa'nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46. maddelerinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).

41. 2942 sayılı Kanun'un 10. ve 11. maddelerinde bir taşınmazın kamulaştırılması ve bu kamulaştırmanın satın alma usulü ile gerçekleştirilememesi hâlinde uyuşmazlığın yargıya taşınacağı hüküm altına alınmış, asliye hukuk mahkemelerinin görevli kılındığı bu yargılama sürecinde uygulanacak usule ilişkin kurallar ile kamulaştırmaya konu taşınmazın bedelinin belirlenmesine yönelik yöntem ve işlemler ayrıntılı olarak düzenlenmiştir (bkz. §§ 23, 24). Yine 2942 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile de kısmi bir kamulaştırma işlemi yapılması hâlinde kamulaştırılan kısmın dışında kalan bölümlerde kamulaştırma nedeniyle değer kaybı söz konusu olduğunda bu kaybın da anılan Kanun'un 11. maddesi hükümleri uyarınca telafi edileceği düzenlenmiştir (bkz. § 25). Bu durumda söz konusu düzenlemeler ışığındakanun koyucunun, bireylerin mülkiyet hakkına kamulaştırma yolu ile müdahalede bulunulduğunda bu müdahalenin bireylerde yarattığı külfetin adil biçimde giderilebilmesi niyetini taşıdığı görülmektedir.

42. Bu kapsamda başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tescili davasında İlk Derece Mahkemesi 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi doğrultusunda kamulaştırmaya konu taşınmaz başında oluşturulan bilirkişi heyeti, mahallî bilirkişi ve tanık beraberinde keşif icra etmiştir. Mahkeme, keşfin ardından düzenlenen bilirkişi raporu ve ek rapora tarafların itirazı üzerine yeniden bilirkişi heyeti oluşturulmasına karar vererek tekrar keşif icra etmiş; bu keşfin ardından da düzenlenen bilirkişi raporuna ve ek rapora karşı tarafların itirazlarını dinlemiş ancak ikinci bilirkişi raporunu hükme elverişli bularak 9/7/2009 tarihli kararı ile bu raporda yapılan tespitler üzerinden taşınmazın bedeli hususunda hüküm oluşturmuştur. İlk Derece Mahkemesi kararının temyize konu edilmesi sonucu ise Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, 1/3/2010 tarihli ilamı ile kararı, kamulaştırılan kısımda oluştuğu kabul edilen değer düşüklüğü oranı yönünden bozmuş ancak diğer temyiz itirazlarını kabul etmemiş ve bu itirazlar yönünden karar kesinleşmiştir. Daire, karar düzeltme istemini de 15/7/2010 tarihli ilamı ile reddetmiştir.

43. İlk Derece Mahkemesi bozma ilamı doğrultusunda dosyayı yeniden incelemeye alarak bozma nedenine göre yeni bir bilirkişi heyeti ile tekrar keşif icra etmiş, ardından düzenlenen bilirkişi raporuna tarafların itirazlarını dinlemiş, itirazların daha önceki kararın kesinleşen kısımlarına yönelik olduğunu tespit etmiş ve söz konusu bilirkişi raporunda belirtilen değer düşüklüğü oranında kamulaştırma bedelini belirleyerek 22/12/2010 tarihinde tekrar hüküm kurmuştur. Bu hükmün de temyize konu edilmesi sonucunda Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 25/4/2011 tarihli ilamı ile Mahkemenin ilk kararında taşınmazın kamulaştırmadan artakalan ve yararlanmaya elverişli olmadığı kabul edilen kısmının idare adına tesciline ve bedelinin başvurucuya ödenmesine hükmedildiğini ancak bozma sonrası verilen ikinci kararda, bu kısım için tespit edilen bedelin başvurucuya ödenmesine hükmedilmediğini belirtmiş ve bu yönden bozmaya hükmetmiştir. Karar düzeltme istemini de 24/10/2011 tarihli ilamı ile taşınmazın KGM adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken tapudan terkinine karar verilmesi nedeniyle kabul etmiş, bu yönden 25/4/2011 tarihli ilamın düzeltilmesine hükmetmiştir. İkinci bozma ilamından sonra dosya tekrar kendisine gelen Gülnar Asliye Hukuk Mahkemesi, 8/2/2012 tarihli kararı ile nihai olarak kamulaştırma bedeli olarak toplam 285.799,48 TL'ye hükmetmiş ve bu doğrultuda başvurucuya 9/7/2009 tarihli ilk kararının ardından ödenen toplam 325.856 TL'den artakalan 40.056,52 TL'nin bankadan çekildiği tarihe kadar işlemiş mevduat faizi ile birlikte davacı idareye geri verilmesine karar vermiştir. Mahkemenin bu kararı Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 25/6/2012 tarihli ilamı ile onanmış, karar düzeltme isteminin de 21/1/2013 tarihli ilamla reddi üzerine kesinleşmiştir.

44. Başvuruya konu olan ve yukarıda özetlenen yargılama sürecinde, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespitinde kullanılan yöntem, taşınmazın kendine has özelliklerinin değerine etkisinin belirlenmesi ve emsalleri ile karşılaştırılması gibi somut olayın durumuna göre dikkate alınacak hususlar, ilgili kanun hükümlerinin öngördüğü sınırlar dâhilinde hâkimin takdir yetkisinde olmakla birlikte yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde kamulaştırma bedelinin tespiti hususunda gerek tarafların talep ve itirazları gerekse Yargıtayın tespitleri dikkate alınarak değerlendirmeler yapılıp karara varıldığı ve bunun sonucunda mülkiyet hakkına kamulaştırma yolu ile yapılan müdahalenin karşılığı tespit edilerek müdahalenin giderimi yoluna gidildiği, karşılığın da başvurucuya İlk Derece Mahkemesi kararının hemen ardından ödendiği tespit edilmiştir.

45. Öte yandan 2942 sayılı Kanun'un somut başvuruya konu edilen yargılamaya uygulanan 10. ve 11. maddelerinin son hâllerini, 24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun ile aldığı, 12. maddesinin de 2942 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarih olan 8/11/1983'ten beri mevcut olduğu, bu bağlamda somut olaya uygulanan ilgili maddelerde belirlenen usul ve esasların, 1983 ve 2001 yıllarındanbu yanabu tür uyuşmazlıklara uygulandığı dolayısıyla söz konusu usul ve esaslarınbireyler için erişilebilir ve bilinebilir olduğu, 2008 yılında başvurucu aleyhine açılan davada da başvurucu açısından uygulanan usul ve esasların öngörülebilir durumda olduğu anlaşılmıştır.

46. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Kamulaştırma Bedeline Faiz Ödenmemesine İlişkin İddia

47. Başvurucu, dava tarihi olan 22/9/2008 ile karar tarihi olan 8/2/2012 tarihi arasında geçen süre için tespit edilen kamulaştırma bedeline faiz işletilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

48. Bakanlık görüşünde Anayasa Mahkemesininbu konuda verilmiş önceki kararlarına atfen görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.

49. Somut olayda başvurucunun taşınmazının yol yapılması amacıyla KGM kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2492 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın meşru amacının bulunduğu ve Kanun'a uygun olarak yapıldığı anlaşıldığından başvurucuların faiz ödenmemesine yönelik şikâyeti Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında ölçülülük ilkesi yönünden incelenecektir.

50. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyetleri ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği karşılığı ödenmek suretiyle ellerinden alınabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları hâlinde elde edilecek kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 37).

51. Ölçülülük ilkesi; “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; “gereklilik”, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

52. Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen ve temel öğesinin “kamu yararı” olduğu kabul edilen kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası olmaksızın kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından sona erdirilmesidir. Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir (AYM, E.2004/25, K.2008/42, 17/1/2008).

53. İdarenin, malikin rızasına gerek olmaksızın yapabileceği bir işlem olan kamulaştırma nedeniyle peşin ödemesi gereken bedeli ödemede gecikmesi durumunda hissedilir değer kaybına neden olan unsurların varlığının dikkate alınmaması hâlinde ödenen bedelin gerçek karşılık olarak nitelendirilemeyeceği açıktır. Başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması gerekir Bu çerçevede gerçek karşılığa ulaşmayı engelleyen düzenleme ve uygulamaların Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkını da zedeleyeceği açıktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 42, 43).

54. Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi taksitlendirilebilmektedir. Kanun'un taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hâllerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtayın istikrar kazanan içtihatlarına göre de Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz oranı ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752, 15/10/2002). Dolayısıyla dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava tarihinden itibaren devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi talebinin yasal bir dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulaması bulunmamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 50).

55. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri gereğince tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları hâlinde taşınmazın bedeli adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde mahkemece dava tarihi itibarıyla tespit edilmelidir. Değer tespitinin dava tarihine göre yapılması, Kanun gereği olduğu gibi dava sürecinde taşınmazın değerinde meydana gelecek artış veya azalışların bedele etki etmemesi ve bu şekilde bedel tespitine belirlilik kazandırmanın da gereğidir. Aksi hâlde taşınmazın değeri uzun süren davalarda artabileceği gibi azalabilme ihtimali de olduğundan idare veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir. Ancak bu durum taşınmazın gerçek değerinin enflasyon karşısında korunması için dava tarihine göre belirlenen bedele faiz işletilmesine mâni değildir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 52).

56. Bu durumda somut başvuruya konu kamulaştırma sürecinde de kamu yararına ulaşmak için kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında makul bir orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan başvurucunun üzerine orantısız ve aşırı bir yük yüklenip yüklenmediğinin araştırılması gerekmektedir.

57. Başvuru konusu davada İlk Derece Mahkemesince nihai şekilde 285.799,48 TL olarak belirlenen ve kesinleşen kamulaştırma bedelinin başvurucuya, İlk Derece Mahkemesinin daha sonra bozmaya konu olan 9/7/2009 tarihli kararı ile 325.856 TL olarak ödendiği görülmektedir. Dolayısıyla esasen yargılama süreci sonunda 285.799,48 TL olarak belirlenip kesinleşen bedel, başvurucuya 9/7/2009 tarihli kararın ardından 325.856 TLolarak ödenmiştir.

58. İlk dava tarihi esas alınarak tespit edilen kamulaştırma bedeli başvurucuya 9/7/2009 tarihli karar ile dava tarihinden on ay sonra 325.856 TL olarak ödenmiştir. Bu durumda başvurucuyayapılan ödemenin de idarece kamulaştırma ile gözetilen amaç doğrultusunda, başvurucu üzerine orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin değerlendirilmesi gerekmekle birlikte bu değerlendirmeninbaşvurucuya yapılan 325.856 TL'lik ödeme üzerinden değil, yargılama sürecinin sonunda nihai olarak belirlenip kesinleşen 285.799,48 TL üzerinden yapılması gerekmektedir.

59. Bu değerlendirme için davanın açıldığı ve bedel tespitine esas alınan Eylül 2008 ile ödemenin yapıldığı Temmuz 2009 tarihleri arası dönem dikkate alınmalıdır. Merkez Bankası verilerine göre Eylül 2008 ile Temmuz 2009 tarihi arasında enflasyonda meydana gelen artış %5,18'dir. Bu orandaki değer kaybının ise başvurucuya orantısız ve aşırı bir yük getirmediği açık olmakla birlikte esasen yargılama sonunda 8/2/2012 tarihli kararla 285.799,48 TL olarak belirlenen ve kesinleşen bedelin, başvurucuya 9/7/2009 tarihli karar ile 325.856 TL olarak ödendiği dolayısıyla iki karar arasında geçen yaklaşık iki yıl yedi aylık süreçte başvurucunun fazladan ödenen 40.056,52 TL'lik meblağa serbestçe tasarruf edebileceği ve Merkez Bankası verilerine göre yine bu dönemde enflasyonda gerçekleşen artışın %24,02 olduğu ve yargılama sonunda başvurucudan, fazla ödemenin iadesinin yalnızca paranın bankadan çekildiği tarihe kadar işlemiş mevduat faizi oranı üzerinden istendiği hususlarından başvurucu üzerindeki yükün daha da hafiflediği anlaşılmaktadır.

60. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

i. Kamulaştırma Bedelinin Bir Kısmının Yargılama Gideri Olarak Ödendiğine İlişkin İddia

61. Başvurucu; taşınmaz maliklerinin kamulaştırma yapmak isteyen idare ile uzlaşmak zorunda olmadıklarını, bu durumda idarelerin dava açmak zorunda olduklarını ancak açılan bu davalarda idare lehine vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini ve ilgili yargılama süreçlerinde maliklerin kanun yolu masraflarına katlanmak zorunda kalmamaları gerektiğini ifade etmiş ancak yapılan yargılama sonunda lehine kamulaştırma bedeline hükmedilse bile bu süreçte katlanmak zorunda bırakıldığı yargılama giderlerinin, hükmedilen bedelden kesinti anlamına geldiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

62. Bakanlık görüşünde başvurucu tarafından şikâyet konusu edilen yargılama giderlerine idarece açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ile taşınmazın tescili davası sonucunda değil, başvurucu tarafından açılan karşı davanın reddi sonucunda hükmedildiği, bu karşı davanın da 2942 sayılı Kanun'da idari başvuru hakkının süresinde kullanılmaması sonucu, başvurucunun kendi inisiyatifi ile açıldığı bildirilmiştir.

63. Bireysel başvuru incelemesi henüz sonuçlanmadan başvurucunun vefat etmesi üzerine (bkz. § 6), başvuruyu sürdüreceklerini belirten başvurucunun mirasçılarına iletilen Bakanlık görüşüne karşı bu kişiler herhangi bir beyanda bulunmamışlardır.

64. Başvurucunun, söz konusu şikâyeti mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenecektir.

65. 36216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, . açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

66. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.

67. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Hukuki konularda mahkemelerde dava açma hakkı anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı "mahkemeye gitme hakkı"nı da kapsamaktadır (Ayşe Başcı ve diğerleri, B. No: 2013/5367, 25/2/2015, § 35).

68. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların; hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Ulaşılmak istenen kamu yararının gerekleri ile bireylerin temel hakları arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan ve başvuranlara çok yüksek bir külfet yükleyen düzenlemeler mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Ayşe Başcı ve diğerleri, § 36).

69. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve AİHM kararlarında da geçen "kaybeden öder" ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarına hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 50).

70. AİHM, bu ilke gereği muhtemel davacıları mahkeme önüne abartılı talepler getirmekten vazgeçirdiği için mahkemeye erişim hakkını engelleyici bir sonuç doğurabilecek nitelikteki düzenlemelerin tek başına adil yargılanma hakkıyla çelişmeyeceğini, bununla birlikte davanın koşulları çerçevesinde hesaplanan masrafın miktarının bu hakkın engellenip engellenmediğini tespitte önemli bir faktör olduğunu ifade etmektedir (Ayşe Başcı ve diğerleri, § 38).

71. Öte yandan gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla karar düzeltme istemlerinin reddi hâlinde uygulanan ve yüksek miktarlı olmayan cezalar, başvurucular üzerinde aşırı bir yük oluşturmadığı gibi bu yola başvurulmasını imkânsız hâle getirmediği veya aşırı derecede zorlaştırmadığından mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 36).

72. Somut olayda başvurucunun katlanmak zorunda kaldığından şikâyet ettiği yargılama giderleri, idare tarafından açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasına ilişkin yargılama sürecinde ortaya çıkmıştır. Başvurucu, vekili vasıtasıyla davaya katılmış ve yargılama sürecine aktif olarak dâhil olmuştur. Somut başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası sonunda Mahkeme, yargılama giderlerini davacı idareye yüklemiş ancak başvurucu ve davacı idarenin vekille temsil edilmeleri nedeniyle karşılıklı olarak birbirlerine 1.200 TL vekâlet ücreti ödemelerine karar vermiştir. Öte yandan yargılama sürecinde başvurucu tarafından yapılan temyiz taleplerinin biri ve karar düzeltme taleplerinin ikisi Yargıtay 18. Hukuk Dairesince reddedilmiş ve başvurucu bu nedenle toplam 124,65 TL temyiz karar harcı ile temyiz yoluna başvurma harcına, toplam 85,95 TL karar düzeltme harcına, reddedilen karar düzeltme talepleri nedeniyle de 172,00 TL ve 219 TL para cezasına katlanmak durumunda kalmıştır.

73. Bu durumda yargılama sürecinde başvurucular ile davacı idarenin karşılıklı olarak birbirlerine 1.200 TL vekâlet ücreti ödenmesine karar verildiği, yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesinin 9/7/2009 tarihli kararının ardından başvurucuya toplam 325.856 TL kamulaştırma bedeli ödendiği, elde edilen kamulaştırma bedeli ile kıyaslandığında ödenen vekâlet ücretinin makul bir miktar olduğu, ayrıca karşılıklı ödenmesine karar verildiğinden başvuruculara da aynı miktarda vekâlet ücreti ödendiği gözönünde bulundurulduğunda başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin başvurucuların mahkemeye erişimini engelleyecek mahiyette ve oranda olmadığı, bunun yanında kanun yollarında yapılan ve yukarıda ayrıntılı gösterilen toplam 210,60 TL harç ve toplam 391 TL para cezasının da dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacı taşıdığı ve yine bu meblağların kanun yolu incelemelerine ulaşmayı engelleyecek şekilde yüksek bir miktara ulaşmadığı anlaşıldığından mahkemeye erişim hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

74. Öte yandan aynı yargılama sürecinde başvurucu tarafından açılan ve idarece açılan dava ile birleşen karşı davanın reddi nedeniyle aleyhine ayrıcavekâlet ücreti olarak hükmedilen 1.200 TL yargılama giderinin, başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik şikâyetinin kapsamı dışında kaldığı anlaşıldığından bu yönden değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

75. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına ilişkin iddiası yönünden açık ve görünür bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığına İlişkin İddia

76. Başvurucunun söz konusu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı anlaşıldığından ve şikâyetin kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de görülmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

77. Başvurucu, yargılama sürecinin 2942 sayılı Kanun'da öngörülen sürenin çok üzerinde bir sürede tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

78. Bakanlık görüşünde Anayasa Mahkemesinin bu konuda verilmiş önceki kararlarına atfen görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.

79. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de -Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).

80. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (Güher Ergun ve diğerleri, § 40).

81. Makul süre incelemesinde yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usul haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri, yargı makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği, başvurucu için hukuki korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58).

82. Kanun koyucu, 2942 sayılı Kanun'un 37. maddesiyle basit yargılama usulünün uygulanmasını kabul etmekle beraber taşınmazı kamulaştırılan kişilerin dava süresince geçen zaman nedeniyle hak kaybına uğramamaları ve taşınmazın bedelinin ilgilisine kısa sürede ödenmesini sağlamak için kamulaştırma davalarının diğer davalara oranla daha hızlı bir şekilde karara bağlanması amacıyla Kanun'un 10. maddesinde ayrıca özel hükümlere yer vermiştir. Anılan maddeye göre tarafların kamulaştırma bedeli konusunda anlaşamamaları ve idarenin bedel tespiti ve tescil davası açması hâlinde mahkemenin otuz gün sonrası için duruşma günü tayin etmesi ve taraflara duruşma gününü tebliğ etmesi, duruşmada bedel konusunda anlaşma sağlanamaz ise yine otuz gün sonrası için duruşma günü tayin etmesi ve bu sırada bilirkişi tayin ederek keşif yapması, taraflar