2013/2477

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERCANLAR OTOMOTİV OTO KAPORTA BOYA DÖŞEME ELEKTRİK SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2477)

 

Karar Tarihi: 20/4/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Okan TAŞDELEN

Başvurucu

:

Ercanlar Otomotiv Oto Kaporta Boya Döşeme Elektrik San.ve Tic. Ltd. Şti.

Vekili

:

Av. Oğuz DANACI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kıyas yoluyla özel usulsüzlük cezası kesilmesi ve buna ilişkin açılan davaların reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının suç ve cezaların kanuniliği ilkesiyle bağlantılı biçimde ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/4/2013 tarihinde Konya Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 20/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/12/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 14/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu Şirkete, nihai tüketicilerden satın aldığı otomobiller için "gider pusulası" düzenlenmediği gerekçesiyle beş ayrı özel usulsüzlük cezası kesilmiştir.

9. Başvurucu, diğer hususların yanı sıra Maliye Bakanlığınca yapılan düzenleyici işlemlerde oto alım satım faaliyetleri için gider pusulası düzenleneceği yönünde bir kural getirilmediği, İstanbul Defterdarlık Usul Gelir Müdürlüğünün ilgili yazısında noter satış sözleşmesinin tevsik edici bir belge olması nedeniyle yazıya muhatap kişinin vergi mükellefi olmayan kişiden aldığı araç için gider pusulası düzenleme mecburiyetinin bulunmadığının belirtildiğini ve Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 26/3/1999 tarihli ve E.1998/163, K.1999/173 sayılı ilamında gider pusulasının altın, mücevher gibi şahsi eşyalar için düzenlenmesinin gerektiği sonucuna ulaşıldığını ileri sürerek dava açmıştır.

10. Konya Vergi Mahkemesinin 29/6/2012 tarihli ve E.2012/1111, K.20121048/;E.2012/1112, K.2012/1049; E.2012/1113, K.2012/1050; E.2012/1114, K.2012/1051;E.2012/1117, K.2012/1054 sayılı kararlarıyla açılan davaları reddetmiştir. Mahkeme kararlarının ilgili kısımları şu şekildedir:

"Olayda, söz konusu yoklama tutanağı şirket ortağı ve müdürü ... tarafından itirazi kayıt koyulmaksızın imzalanmış olup, davacının ilgili yılda alım satımı noter huzurunda düzenlenen satış sözleşmeleri ile de sabit olan araca ilişkin olarak gider pusulası düzenlemesi gerekirken düzenlemediği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, 213 sayılı Kanun'un ... 353. maddesi uyarıca kesilen özel usulsüzlük cezasında hukuka aykırılık görülmemiştir."

11. Başvurucu, dava dilekçelerindekine benzer gerekçelerle kararlara itiraz etmiştir.

12. Konya Bölge İdare Mahkemesi 14/11/2012 tarihli ve E.2012/770, K.2012/1161; E.2012/772, K.2012/1159; E.2012/773, K.2012/1158; E.2012/774, K.2012/1157; E.2012/775, K.2012/1156 sayılı kararlarıyla herhangi bir bozma nedeninin bulunmadığını belirterek İlk Derece Mahkemesi hükümlerini onamıştır.

13. Başvurucunun karar düzeltme istemleri, Bölge İdare Mahkemesinin 25/1/2013 tarihli ve E.2013/148, K.2013/114; E.2013/149, K.2013/116; E.2013/150, K.2013/117; E.2013/151, K.2013/115; E.2013/152, K.2013/113 sayılı kararlarıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir.

14. Nihai kararlar başvurucuya 8/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 5/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun "Gider pusulası" kenar başlıklı 234. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 "...

3. Vergiden muaf esnafa; yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia içinde tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulası vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmündedir. Bu belge birinci ve ikinci sınıf tüccarların, zati eşyalarını satan kimselerden satın aldıkları altın, mücevher gibi kıymetli eşya için de tanzim edilir." (Metinde koyulaştırma yapılmıştır)

17. 213 sayılı Kanun'un "Özel usulsüzlükler ve cezaları: a) Fatura ve benzeri evrak verilmemesi ve alınmaması ile diğer şekil ve usul hükümlerine uyulmaması" kenar başlıklı 353. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 "Verilmesi ve alınması icabeden ... gider pusulası, ...nın verilmemesi, alınmaması veya düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmesi halinde; bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların herbirine, her bir belge için ... özel usulsüzlük cezası kesilir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, 213 sayılı Kanun'un 234. maddesinde gider pusulasının zati eşyalarını satan kimselerden satın alınan altın, mücevher gibi kıymetli eşya için tanzim edileceğinin öngörüldüğünü, motorlu araçların bu tür kıymetli eşyalardan olmadığını ve bu nedenle gider pusulası düzenlenmesinin gerekmediğini, kıyas ya da yorum yoluyla kanunda açıkça belirtilmemiş suçlar için ceza verilemeyeceğini, somut ve hukuken geçerli bir neden gösterilmeksizin davalarının reddedildiğini belirterek suç ve cezaların kanuniliği ile verginin kanuniliği ilkesinin, hukuk devleti ilkesinin, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu bu nedenle 14.491 TL maddi tazminat talep etmiştir.

B. Değerlendirme

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının, suç ve cezaların kanuniliği ilkesiyle bağlantılı biçimde adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

21. Bakanlık yazısında, başvurucunun açtığı davalarda ileri sürdüğü itirazlarının yeterli inceleme yapılmaksızın reddedildiğine ilişkin şikâyete dair delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının uygulanması ve derece mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümün adil olmamasını ilgilendirdiği ve bu hususlarda görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilmiştir. Suç ve cezaların kanuniliği kapsamındaki iddialara yönelik olarak ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin ilgili içtihatlarına, ilgili kanun maddelerine ve dava sürecine yer verilmiş; 213 sayılı Kanun'un 353. maddesi uyarınca ceza kesilebilmesi için anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında sayılan belgelerin düzenlenmediğine, kullanılmadığına ve bulundurulmadığına dair hukuken geçerli bir tespite ihtiyaç duyulduğu ifade edilmiştir.

22. Anayasa'nın 148. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

24. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin ikinci fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

25. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

26. Somut olayda Konya Vergi Mahkemesi, vergi mükellefi olmayan kişilerden taşıt alınmasının 213 sayılı Kanun'un 234. maddesi uyarınca gider pusulası düzenlenmesi gerektiğini değerlendirmiştir. Mahkeme bu nedenle anılan belgenin düzenlenmemiş olması temelinde kesilen özel usulsüzlük cezalarına karşı başvurucunun açtığı davaların reddine hükmetmiştir. İlk Derece Mahkemesinin ulaştığı sonuç, itiraz ve karar düzeltme incelemesini yapan Konya Bölge İdare Mahkemesi tarafından da onanmıştır.

27. Derece Mahkemelerin yaptığı bu değerlendirmelerin Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi açısından da incelenmesi gerekmektedir.

28. Suç ve cezaların kanuniliği, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) güvence altına alınmış temel bir ilkedir. Bu kuralın vergi suç ve cezaları bakımından da geçerli olduğunun kabul edilmesi gerekir.

29. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez."

30. Sözleşme’nin "Kanunsuz ceza olmaz" kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez."

31. Suç ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve önemi haiz olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).

32. Kamu gücünün ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmeleri; suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının yasama organı tarafından belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organının da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (Karlis A.Ş., § 33).

33. Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların yalnızca şeklî olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp bunların içerik olarak da belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli olmalarına ilişkin gerekliliği de ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni, bireylerin gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte kanun metninin tüm sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden aranan açıklığın ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir nitelikte olması gerekir (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 22; Neriman Polat, B. No: 2012/1223, 5/11/2014, § 46).

34. Bir kanuni düzenleme, bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermeli ve kişilerin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmelerine olanak tanımalıdır. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması aranmaz. Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesine gerekmektedir. Birçok kanun -işin doğası gereği- yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir (Rıza Gençoğlu, B. No: 2013/3543, 7/5/2015, § 53; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, 13/11/2008, § 83).

35. Mevcut başvuru bakımından başvurucunun özel usulsüzlük cezasıyla cezalandırılmasına dayanak teşkil eden 213 sayılı Kanun'un 234. maddesinin kişilerin davranışlarının sonuçlarını öngörebilmelerine izin verecek bir açıklıkta olduğu görülmektedir. Derece Mahkemelerinin taşıtlar için gider pusulası düzenlenmesi gerektiği yönündeki değerlendirmeleri ise kıyas yoluyla yeni bir suç ihdas edilmesi sonucunu doğurmamakta, kanun maddesinin izin verilen sınırlar dâhilinde mahkemelerce yorumlanması çerçevesinde kalmaktadır.

36. Bu itibarla mahkemelerin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

37. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemeleri tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır. Ayrıca Mahkeme kararlarının açıkça hukuka aykırı olarak kabul edilmesini gerektiren bir olgu ile bu kararlarda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durum da tespit edilememiştir.

38. Açıklanan nedenlerle kanun yolu incelemesi talebi niteliğinde olan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA

20/4/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.