2013/2719

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FAİK ÖZGÜR EROL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2719)

 

Karar Tarihi: 9/3/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Hüseyin TURAN

Başvurucu

:

Faik Özgür EROL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumu tarafından Demokratik Modernite adlı Dergi'nin (Dergi) başvurucuya teslim edilmeyerek yayına erişiminin engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/7/2015 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/7/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm başkanıtarafından 9/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/12/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, 22/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulanmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla tutuklanan başvurucu, başvuru tarihi itibarıyla Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktadır.

10. Posta yoluyla gönderilmiş olan Demokratik Modernite adlı Dergi'nin 2012 yılı 3. sayısı, Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulunun (Eğitim Kurulu) 21/11/2012 tarihli ve K.2012/64/63 sayılı kararı gereğince başvurucuya teslim edilmemiştir.

11. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

İlgili dergide yasa dışı terör örgütünün sözde lideri Abdullah ÖCALAN'ın yasaklı kitaplarından alıntılar (Örnk. S.29-86) yapılmış olup; ÖCALAN'ı ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı (Örnek. S.35-47) ifade ve yorumlar vardır.

Belirtilen nedenlerden: Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 62. Maddesinin 3. bendinde geçen 'Kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek.' ve ayrıca, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi'nin 11. Maddesinin (b) bendinde geçen 'Mahkemece yasaklanmamış olsa bile, Kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.' hükmüne binaen ilgili yayınların arşive kaldırılmasına, adı geçen hükümlü ve tutuklulara verilmemesine, ...

12 Başvurucu, bu karara karşı Kocaeli İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) itirazda bulunmuştur. Başvurucunun itirazını inceleyen İnfaz Hâkimliği 13/2/2013 tarihli ve E.2012/2531, K.2013/839 sayılı kararıyla itirazı reddetmiştir.

13. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

" ... Taleple ilgili olarak C.Savcısından yazılı görüş istenilmiş C.Savcısı yasal olmayanitirazın reddinekarar verilmesimütalaasında bulunmuştur.

İtiraz edenin dilekçesi, Eğitim Kurulu kararına yönelik karar ve ekleri bir bütün halinde inceleyip değerlendirildiğinde, kararının usul ve yasalara uygun olduğu kanaat ve sonucuna varıldığından talebin reddine karar verilmesi gerekmiştir."

14. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itiraz, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/3/2013 tarihli ve 2013/322 Değişik İş sayılı kararında İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiş, anılan karar başvurucuya 14/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 11/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Başvuruya Konu Dergi

16. Demokratik Modernite, merkezi İstanbul’da olan ve iki ayda bir yayımlanan bir dergidir.

17. Dergi'nin başvuruya konu 2012/3 numaralı sayısının ilgili kısımları, başvuru dosyasının içinde bulunan nüshadan incelenmiştir.

18. Dergi'nin 28. vd. sayfalarında yer verilen ve N.K. tarafından kaleme alınan “Kapitalist Modernitenin Hegomonik Saldırısı ve Ortadoğu Krizinden Çıkış” başlıklı makalede, Ortadoğu’da meydana gelen gelişmelerin temel nedenleri ve bundan çıkış yolları üzerinde durulurken bu nedenlerden birinin Abdullah Öcalan tarafından dile getirilen “kapitalist hegemonyanın ‘çekirdek gücü olan İsrail’in her koşulda korunması ve varlığını bölgesel hegemon olarak sürdürmesinin sağlanması” olduğu belirtilmiştir. Ayrıca kapitalist modernitenin bu amaçla gerçekleşen saldırılarının, Ortadoğu toplumsallığını parçalamakla kalmadığı, aynı zamanda atomize edilen toplumsallığın kendi içerisinde çok yönlü çelişki ve çatışma zeminine çekilerek sosyal kültür olarak da bitirilmek istendiği ifade edilmiştir.

19. Makalenin devamında ise yazar, Ortadoğu’nun krizden çıkışı için Abdullah Öcalan tarafından dile getirilen demokratik moderniteden alıntılara yer verilmiştir. Bunlardan birinin demokratik ulus kavramı, diğerinin ise komün ekonomisi olduğu belirtilerek bu konuda açıklamalar yapılırken yazar, terör örgütü lideri olan Abdullah Öcalan’ın kavramsal tanımlamalarına yer vermiştir.

20. Dergi'nin 33. sayfasından başlayıp devam eden ve C. Ö. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Ahlak-Politika ve Demokrasi Sorunu” başlıklı makalede, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan ortak sorunların başında ahlak, politika ve demokrasinin geldiği, bu kavramların toplumsal oluşumundaki yeri ve önemi üzerinde durulurken Öcalan tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Uygarlık Krizi” adlı kitaptan alıntılar yapılarak “ahlak”, “politika” ve “demokrasi” kavramlarının açıklanmasına yer verilmiştir.

21. Makalenin devamında ise Ortadoğu’da halkların kendi dinamiklerine dayanan, oradan beslenen ahlaki ve politik yapılanmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu, özellikle halkın kendisini kattığı ve kararlarını doğrudan katılımı ile gerçekleştirdiği toplumsal yapılanmaya gereksinim olduğu belirtilirken bu konuda Öcalan’ın “Demokratik Ulus Çözümü” adlı savunmasında belirttiği konfederalist çözüm modelinin önemli olduğuna vurgu yapılmıştır.

22. Dergi'nin, 36 ilâ 38. sayfalarında, Y.D. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Liderlik Kültü ve Önderlik Gerçeği” başlıklı makalede, Ortadoğu’da liderlik kültü ele alınırken bunun anlaşılabilmesi için derin bir tarih kültürüne gereksinim olduğu, önderliğin varoluş ya da yok oluş dönemlerinde ortaya çıktığı, bu tür önderlerin daha çok peygamber olarak adlandırıldığı,toplumların sadece güncel sorunlarını çözen değil, geleceklerini de güvence altına alan çözümleri; zihinsel, örgütsel ve eylemsel olarak yaşama geçiren kişilerin önder olabileceği; Hz. İsa, Hz. Muhammed, Lenin, Mandela ve Abdullah Öcalan’ın ilk akla gelen örnek önderler olduğu ifade edilmiştir.

23. Dergi'nin, 39 ilâ 42. sayfalarında, M.Y. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu Toplumunda Tarihsel Direnişler ve Çözüm Arayışları” başlıklı makalede yazar, Ortadoğu’da devletler arasında kan bağı ya da akraba uyuşması olduğu gibi devletçi geleneğe karşı da direnişler olduğunu, bu direnişlerin toplumsal mirası paylaşarak devam ettiğini, oysa bu direnişlerin birbirinden kopuk olduğunu, bunun anlaşılabilmesi için Abdullah Öcalan’ın direnişlerdeki nedensellik bağı konusundaki görüşlerinin önemle incelenmesi gerektiğini, Öcalan’ın “merkez-çevre diyalektiği” ekseninde bir direnişler tarihi açıklaması yaptığını, bu diyalektiğin, merkezî uygarlığın bunalım süreçleriyle açıklandığını belirtmiştir.

24. Dergi'nin 44 ilâ 48. sayfalarında A.S. tarafından kaleme alınan “Devlet ve Demokrasi İkileminde Ortadoğu Çözümü” başlıklı makalede, güncel sorunlara çözüm arayışında işaret edilen yerin tarih olduğu, güncelde yaşanan sorunların çözümünün sadece bilmekle değil, aynı zamanda yapmakla gerçekleşeceği, tarih ile şimdi arasındaki bu bağlamın diyalektiğini en güçlü ifadelendirenin Abdullah Öcalan olduğu belirtilmiştir. Öcalan’ın “tarih günümüzde saklı, biz tarihin başlangıcında gizliyiz” derken çözümün de sorunun da adresini ve dolayısıyla diyalektiğini verdiğini ifade etmiştir. Ortadoğu’da çözümden bahsedilebilmesi için öncelikli olarak toplumsal hakikat perspektifinin kabul edilmesi gerektiği, bunun kabul edildiği durumda ise her toplumsallığın farklı bir hakikati olduğunun kabul edilmiş olduğu, dolayısıyla her toplumun çözümünün de farklı olacağı ifade edilmiştir. Çözüm modellerinden birincisi Öcalan’a göre “devlet ulusuyla demokratik ulusun varlığını ve özerkliğini esas alan anayasal çözüm” olup bir değer çözüm yöntemi ise “Demokratik Konfederalizm”dir. Yazar, Öcalan’ın demokratik konfederalizm çözümünün özünün demokrasinin toplumsallaşması oduğunu ifade etmiştir.

25. Dergi'nin 49 ilâ 54. sayfalarında A.S. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Kadın Devrimi” başlıklı makalenin girişinde Abdullah Öcalan’ın “Sistem reformla düzelme şansını çoktan yitirmiştir. Gerekli olan, tüm toplumsal alanlarda yürütülecek bir kadın devrimidir.” ifadelerine yer verilmiştir. Yazının devamında bir toplumu düşürmenin, zayıflatmanın ve köleleştirmenin ilk adımının kadınları düşürmek, zayıflatmak ve köleleştirmek olduğu; güçten düşürülen kadının, güçten düşürülen toplumsallık, toplumsal ahlak ve toplumsal vicdan demek olduğu ifade edilmiştir. Kadının özgürleşmesi için ne yapılması gerektiği sorusuna yazar, Öcalan’ın “Aslında negatif bir duruş gerekiyor. Sistemin hakikat rejimine her cepheden olumsuz davranmak! Kuru bir cephe alıştan bahsetmiyorum. Onu çözerek karşı duruşun sergilenmesi gerektiğini savunuyorum” sözlerine atıf yaparak cevap vermeye çalışmıştır.

26. Makalenin devamında, kadın hareketinin bir toplumun ulusal demokratik özgürlük mücadelesinin öncülüğünü de yürüttüğü; bu mücadeleyi sokak siyasetinde, meclis kürsülerinde, kota uygulamasında ve eşbaşkanlık ilkesiyle ülkede ve tüm bölgede gerçekleştirdiği, Kürt kadının; ataerkil din, töre ve sosyal kapatma cenderesinden çıkarıp ulusal özgürlük mücadelesinin söz ve karar gücüne dönüştürenin Kürdistan Devrimi olduğu; bu özelliğiyle devrimin bir kadın devrimi olduğu ifade edilmiştir.

27. Dergi'nin 57 ilâ 60. sayfalarında R.Ç tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Kürt Kültürel Tarihi” başlıklı makalede kültürel tarih ve bu bağlamda Kürtlerin tarihi anlatılmaya çalışılmıştır. Yazar, Kürt etnik kimliğini açıklarken neolitik dönemde Kürt etnik kimliği ile Kürt kabile kimliğinin iç içe geçtiğini, Kürtlerdeki kabile-aşiretçiliğinin güçlü olmasının nedeninin bu olduğu, Kürtlerin kabileyi ilk yaşayan toplum olmasının büyük ihtimal dahilinde olması nedeniyle Abdullah Öcalan’ın, Kürtlerin kabile toplumunun temsilcisi olduğunu ifade ettiğini belirtmiştir.

28. Dergi'nin 61 ilâ 64. sayfalarında R.Ç. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Yaşananlar Sanal mı?” başlıklı makalede Ortadoğu’da yaşanan ayaklanmalar ve arayışlar konu edinilmiş, bölgenin merkezinde yer alan Kürtlerin de herkes gibi bu gelişmelere duyarlı olmasının doğal olduğu, zira bu gelişmelerden en çok etkilenen ve etkilenme potansiyeline sahip bir halk konumunda olduğu, Kürtlerin bölgedeki diğer halklardan daha önce örgütlendiği ve devrimsel sürece girdiği ifade edilmiştir. Yazının devamında PKK’nın bir güç olarak geliştiği sürece değinilmiş; 1970 yıllarında şekillenen PKK’nın liderliğini yapan Öcalan’ın önce sosyalist ideolojiyi benimsediği, Sovyet blokunun çökmesiyle eski sosyalist anlayış yerine “daha az devlet daha çok demokrasi” biçiminde bakışını formüle ettiği ve Konfederal demokratik bir sistemi teorileştirdiği ifade edilmiştir.

29. Dergi'nin 68 ilâ 72. sayfalarında M.İ. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Mezhep Sorunu ve Şii Geleneği” başlıklı makalede 2010 yılının sonlarında başlayan ve “Arap Baharı” olarak adlandırılan halk hareketlenmelerinin, “Ortadoğu’nun kültürel ve sosyo-politik dokusuna dayatılan kapitalist modernite unsurlarına karşı bir direnişi de temsil ettikleri” şeklinde de anlaşılması gerektiği, bu konuda “Öcalan” ın“…her şeyden önce yaşanan çatışmanın uygarlık hegomonyası çerçevesinde değil, kültürel çerçevede geliştiğinin bilinmesi önem taşır. Kültürel çatışmanın uzun sürmesi ve bölgenin yerleşik kültürünün kolayca teslim olmaması, hatta kültürel hegomonik savaşa kalkışması beklenmelidir.” görüşüne yer verilmiştir. Yazıda, Şia ve Şiilik kavramları üzerinde durulmuş,nihayetinde İran Devrimi açıklanırken bu konuda Abdullah Öcalan’ın görüşlerine yer verilmiştir. Yazıda Öcalan’ın İran devrimini, “20.yy.’ın son büyük sosyal devrimi olarak” tanımladığı, bu devrimin “esas gücünün tarihin derinliklerinden gelen toplumsal kültüründen ve isyan geleneğinden” aldığı belirtilmiştir.

30. Dergi'nin 81 ilâ 86. sayfalarında H.D. tarafından kaleme alınan “BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) ve Siyasal İslam” başlıklı makalede, kapitalist modernitenin yapısal kriziyle bağlantılı olarak ortaya çıkan krizin, “III. Dünya Savaşı” olarak nitelendirildiği, küresel güç merkezlerinin I. ve II. Dünya savaşlarında yarım bıraktıkları hesapların Ortadoğu üzerinde yürütüldüğü, söz konusu projenin bölgede yeni bir hegomonya oluşturma operasyonu olduğu ifade edilmiştir. Yazıda, projenin birden fazla ayağının olduğu, bunlardan birinin dünyanın neresinde olursa olsun sistem dışı devrimci demokratik hareketlerin tasfiye edilmesi, parçalanması ve söz konusu eğilimlerin etkisizleştirilmesi olduğu, aynı politikanın Kürtlere ve Kürt Özgürlük Hareketine de karşı kullanıldığı, Öcalan’ın uluslararası bir komployla Türkiye’ye teslim edilmesinin de bu politikayla yakından ilişkili olduğu iddia edilmiştir.

C. İlgili Hukuk

31. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun“İnfaz hâkimliklerinin görevleri” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:

“İnfaz Hâkimliklerinin görevleri şunlardır:

1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.

5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır.”

32. 4675 sayılı Kanun’un “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Şikayet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikayet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”

33. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”

34. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Eğitim kurulunun görev ve yetkileri” kenar başlıklı 43. maddesinin (1) numaralı fırkasının (ı) bendi şöyledir:

“(1) Eğitim Kurulu aşağıda sayılan işleri yapmakla görevli ve yetkilidir;

ı) Kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek,

…”

35. 12/7/2005 tarihli Adalet Bakanı oluru ile yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

“a) Mahkemelerce yasaklanmış olan,

b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen, hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

37. Başvurucu; kendisine verilmemesine karar verilen Dergi hakkında mahkemeler tarafından verilmiş herhangi bir yasaklama kararı olmadığını, ayrıca Eğitim Kurulunun yasaklamaya ilişkin kararında, Kanunda belirtilen kurum güvenliğini tehlikeye düşürme şartının ne şekilde gerçekleştiğine dair yeterli gerekçenin de yer almadığını, dolayısıyla Eğitim Kurulunun başvuruya konu müdahalesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek söz konusu müdahale nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Başvurucu, basım veya dağıtımına ilişkin herhangi bir yasaklama kararı bulunmayan, kamuya açık alanlarda satışı yapılan ve herkesin erişimine açık olan Dergi'nin Eğitim Kurulu tarafından yasaklanmasının Anayasa’nın 26. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (Sözleşme) 10. maddelerine aykırı olduğunu belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

39. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin şikâyetinin kabul edilebilirliği yönünden görüş bildirilmemiştir.

40. Başvurucunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

41. Başvurucu, kendisine verilmemesine karar verilen Dergi hakkında mahkemeler tarafından verilmiş herhangi bir yasaklama kararı olmadığını, ayrıca Eğitim Kurulunun yasaklamaya ilişkin kararında, Kanunda belirtilen kurum güvenliğini tehlikeye düşürme şartının ne şekilde gerçekleştiğine dair yeterli gerekçenin yer almadığını, dolayısıyla Eğitim Kurulunun başvuruya konu müdahalesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek söz konusu müdahale nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Bakanlık görüş yazısında, başvuruya konu Dergi'nin başvurucuya verilmemesine ilişkin kararın kanuni bir dayanağının olduğu, bu kapsamda söz konusu kararın suç işlenmesinin önlenmesi ve kamu emniyeti gibi amaçlarla alındığının anlaşıldığı; Eğitim Kurulu kararında, Dergi'nin bazı bölümlerinde Abdullah Öcalan’ın yasaklı kitaplarından alıntılar bulunduğu gerekçesiyle verilmediği belirtilmiştir.

43. Bakanlık, ayrıca başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiğini belirterek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bazı kararlarına atıfta bulunarak cezaevlerinde düzenin ve disiplinin sağlanması çok önemli olduğundan kuralların daha sıkı uygulanabileceğini ve bu tür uygulamaların Sözleşme’nin 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir.

44. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

45. Sözleşme'nin 10. maddesi şöyledir:

1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.

46. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).

47. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, § 40).

48. Somut olayda cezaevinde tutuklu olarak bulunan başvurucuya gönderilenDergi'nin, Eğitim Kurulu tarafından sakıncalı bulunması nedeniyle cezaevi idaresince verilmemesinin, ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Haber veya fikirlere ulaşma hakkı, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

49. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No. 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de (Yankov/Bulgaristan, B. No. 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik Krallık, B. No. 8231/78, 12/10/1983) Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır.

50. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 51).

51. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlama makul ve ölçülü olmalıdır (Benzer yönde AİHM kararları için bkz.Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 6205/73…, 23/3/1983, §§ 99-105).

52. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

a. Müdahalenin Varlığı

53. Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olan başvurucunun Dergi'ye erişiminin engellenmesinin, başvurucunun bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğüne ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

54. Tespit edilen müdahalenin, Anayasa’nın 26. maddesi anlamında meşru kabul edilebilmesi için aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama nedenlerinden bir veya daha fazlasına dayanması ve hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen güvencelere uygun olması gereklidir. Bu nedenle sınırlamanın; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş ve kanunla öngörülmüş olma, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36).

i. Kanunilik

55. Başvurucu, Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğinin ifade edilmiş olmasına karşılık Eğitim Kurulu kararında atıf yapılan Yönerge maddesinin, 5275 sayılı Kanun’un 62. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenmeyen bir kısıtlamayı kapsadığını belirterek müdahalenin kanunilik şartını yerine getirmediğini iddia etmiştir.

56. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların kamu otoritesine hangi müdahale yetkisini doğurduğunu kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği; kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73,20/5/2010; AYM, E.2009/21, K.2011/16, 13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011; AYM, E.2011/18, K.2012/53, 11/4/2012).

57. Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların yalnızca şeklî olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp bunların içerik olarak da belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli olmalarına ilişkin gerekliliği ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni; bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte kanun metninin tüm sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden aranan açıklığın ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir nitelikte olması gerekir (AYM, E.2011/62, K.2012/2, 12/1/2012).

58. AİHM içtihatlarına göre de bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir (Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, 13/11/2008, § 83).

59. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddelerinde, yasaklanmış veya yasaklanmamış olmakla birlikte kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veyahut müstehcen içeriğe sahip yayınların ceza infaz kurumuna kabul edilmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir.

60. Ceza infaz kurumları ve infazla ilgili mevzuatın, belirli düzeyde açık ve öngörülebilir olması yanında özellikle özgürlüğü bağlayıcı cezanın amacı, kurumun iç disiplininin sağlanması ve benzeri birçok nedenle cezaevi idaresine belirli ölçüde takdir yetkisi ve bir hareket alanı sağlaması da gerekir. Bu nedenle müdahalenin dayanağı olan düzenlemeler; yeterli düzeyde açık, belirli, öngörülebilir ve erişilebilir niteliktedir (İbrahim Bilmez, § 59).

61. Eğitim Kurulu kararında; Dergi'de PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yasaklı kitaplarından alıntılar yapılması, adı geçeni ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı ifade ve yorumlara yer verilmesi hususlarının, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü gerekçelerine dayanıldığı, şikâyet üzerine bu kararı denetleyen İnfaz Hâkimliğinin de bu gerekçelere atıfta bulunarak Eğitim Kurulu kararını hukuka uygun bulduğu anlaşılmaktadır. Gerek Eğitim Kurulu gerekse İnfaz Hâkimliği kararlarında başvuruya konu Dergi içeriğinde, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yasaklı kitaplarından alıntılar yapılması ile anılan kişi ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı ifade ve yorumlar bulunması, 5275 sayılı Kanun’un 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin 11. maddeleri kapsamında değerlendirilmiştir. Belirtilen hususlar çerçevesinde, başvurucunun haber veya fikirlere ulaşma hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının olduğu açıktır.

ii. Meşru Amaç

62. Başvurucu; kendisine verilmeyen Dergi hakkında bir toplatma kararının bulunmadığını, kanunda tahdidi olarak sayılan “kurum güvenliğini tehlikeye düşürme” şartının gerçekleşmediğini, kurum güvenliğinin ne tür bir tehlikeye maruz kalacağına dair somut bir gerekçenin gösterilmediğini belirterek müdahalenin meşru bir amacının bulunmadığını iddia etmiştir.

63. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenliğin, kamu düzeninin, kamu güvenliğinin, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması; suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 5/6/2015, § 57).

64. Somut olayda müdahale gerekçesi;Dergi'de PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yasaklı kitaplarından alıntılar yapılması, adı geçeni ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı ifade ve yorumlara yer verilmesi hususlarının, kurum güvenliğini tehlikeye düşürmesi olarak gösterilmiştir.

65. Gerçekten C.Ö. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Ahlak-Politika ve Demokrasi Sorunu” başlıklı makalede, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan ortak sorunlar olarak ahlak, politika ve demokrasinin geldiği, bu kavramların toplumsal oluşumundaki yeri ve önemi üzerinde duran yazarın, Abdullah Öcalan’ın fikirlerinden alıntılar yaparken anılan kişiyi meşrulaştırıcı ifade ve yorumlara yer verdiği anlaşılmaktadır.

66. Bu tespitler ışığında, başvuruya konu müdahalenin, “kamu düzeni”nin sağlanması kapsamında Devlet tarafından belirlenen amaçların ve faaliyetlerin bir uzantısı niteliğinde olduğu, bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğünü güvence altına alan 26. maddesinin ikinci fıkrası anlamında meşru bir amaç taşıdığının kabulü gerekir.

iii. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük

67. Başvurucu, Dergi'nin verilmeme gerekçesi olarak Eğitim Kurulu kararında Abdullah Öcalan’ın kitaplarından alıntılar yapılmış olmasının ve örgütü övücü ifadelerin bulunmasının gösterildiğini, ancak Dergide hangi bağlamda Öcalan’ın hangi kitabından alıntılar yapıldığının gösterilmediğini, Öcalan'ın adının geçmesinin yasaklama için yeterli görüldüğünü belirterek dergiye el konulmasının ölçüsüz ve orantısız olduğunu iddia etmiştir.

68. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Mehmet Ali Aydın , § 64).

69. 1982 Anayasası'nda belirtilen “demokratik toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum düzeni” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 65).

70. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip, amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).

71. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle, öze dokunan sınırlamalar, “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi”ne evleviyetle aykırı olacağından, Anayasa koyucu temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi” bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, § 67).

72. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir.Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın, § 68).

73. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil; devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).

74. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada esas alınan bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 93).

75. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir (Fatih Taş, §§ 92, 93)

76. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).

77. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Fatih Taş, § 97).

78. AİHM de konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “gerekli” kavramını Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen yaklaşımına benzer bir biçimde açıklamıştır. AİHM’e göre “gerekli” kavramı, “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacı” ifade etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, § 48). O hâlde ifade özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin, zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede müdahale, meşru amaç taşıyan orantılı bir müdahale olmalıdır. İkinci olarak müdahalenin haklılığı için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla ilgili ve yeterli olmalıdır (başka bir bağlamda benzer bir değerlendirme için bkz. Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56).

79. Dolayısıyla içeriğinde PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yasaklı kitaplarından alıntılar yapıldığı, adı geçen ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı ifade ve yorumlara yer verildiği tespit edilen Dergi'nin başvurucuya verilmemesi yoluyla ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin, cezaevi güvenliğinin tehlikeye düşürülmemesi şeklindeki meşru amaçla orantılı olduğunun kabulü hâlinde başvurucunun talebinin reddine ilişkin gerekçelerin inandırıcı, başka bir deyişle ilgili ve yeterli oldukları sonucuna varılabilir (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Özgür Gündem/Türkiye, B. No: 23144/93, 16/3/2000, § 57).

80. Yapılacak değerlendirmelerde ifade özgürlüğünün “herkese” tanındığının hatırda tutulması gerekir. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde kapatılmış bulunan bir tutuklu olan başvurucunun da herkes gibi Anayasa’nın 26. maddesi hükmünden yararlanabileceğinde tereddüt bulunmamaktadır. Bununla beraber disiplini bozacak ve dolayısıyla cezaevi güvenliğini tehlikeye düşürecek faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler olmadan bir cezaevinde düzen ve güvenliğin sağlanması da düşünülemez (Özkan Kart, B. No: 2013/1821, 5/11/2014, § 50).

81. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada uygulamadan önce müdahalenin gözetilen meşru amaçlarla orantılı olması hususunun, öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu konuda kamu otoritelerinin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir (Özkan Kart, § 51).

82. Somut olayda başvurucuya Ceza İnfaz Kurumu tarafından teslim edilmeyen Dergi hakkında, Eğitim Kurulu tarafından verilen kararda, anılan Dergi'nin içeriğinde PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yasaklı kitaplarından alıntılar yapıldığı; adı geçeni ve terör örgütünü övücü, meşrulaştırıcı ifade ve yorumlara yer verildiği belirtilmiş ve bu hususlar karara gerekçe gösterilmiştir. Bu karara karşı yapılan şikâyet başvurusu üzerine İnfaz Hâkimliğinin vermiş olduğu ret kararında, Eğitim Kurulu kararının usul ve yasalara uygun olduğu belirtilmiştir. İtiraz üzerine Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararda ise İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçe yerinde görüldüğünden itirazın reddine karar verilmiştir.

83. Dergi'nin 61 ilâ 64. sayfalarında R.Ç. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Yaşananlar Sanal mı?” başlıklı makalede, bölgenin merkezinde yer alan Kürtlerin de herkes gibi bu gelişmelere duyarlı olmasının doğal olduğu, bu gelişmelerden Kürtlerin en çok etkilenen ve etkilenme potansiyeline sahip bir halk konumunda olduğu, Kürtlerin bölgedeki diğer halklardan daha önce örgütlendiği ve devrimsel sürece girdiği ifade edilirken PKK’nın bölgede bir güç olarak geliştiği, 1970 yıllarında şekillenen PKK’nın liderliğini yapan Öcalan’ın önce sosyalist ideolojiyi benimsediği, Sovyet blokunun çökmesiyle eski sosyalist anlayış yerine “daha az devlet daha çok demokrasi” biçiminde bakışını formüle ettiği ve konfederal demokratik bir sistemi teorileştirdiği ifade edilmiştir.

84. Dergi'nin 57 ilâ 60. sayfalarında R.Ç. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Kürt Kültürel Tarihi” başlıklı makalede ise Kürtlerin tarihi anlatılmaya çalışılmıştır. Yazar, Kürt etnik kimliğini açıklarken neolitik dönemde Kürt etnik kimliği ile Kürt kabile kimliğinin iç içe geçtiğini, Kürtlerdeki kabile-aşiretçiliğinin güçlü olmasının nedenin bu olduğunu, Kürtlerin kabileyi ilk yaşayan toplum olmasının büyük ihtimal dahilinde olduğunu, bu nedenle Abdullah Öcalan’ın, Kürtlerin kabile toplumunun temsilcisi olduğunu ifade ettiğini belirtmiştir.

85. Y.D. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Liderlik Kültü ve Önderlik Gerçeği” başlıklı makalede ise yazar, önderliği tanımlarken önderliğin varoluş ya da yok oluş dönemlerinde ortaya çıktığı, bu tür önderlerin daha çok peygamber olarak adlandırıldığı,toplumların sadece güncel sorunlarını çözen değil, geleceklerini de güvence altına alan çözümleri zihinsel, örgütsel ve eylemsel olarak yaşama geçiren kişilerin önder olabileceği belirtilmiş; Hz. İsa, Hz. Muhammed, Lenin ve Mandela gibiAbdullah Öcalan’ın da ilk akla gelen örnek önderler olduğu ifade edilmiştir

86. AİHM’e göre denetim görevi, “demokratik bir toplumu” niteleyen ilkelere azami dikkat göstermeyi zorunlu kılmaktadır. İfade özgürlüğü, sadece hoşa giden veya zararsız ya da tepki oluşturmayacak bilgi veya fikirler için değil; devlete veya halkın bir kısmına ters düşen veya onları şoke eden ya da üzüntüye sevk edenler için de geçerlidir. Demokratik toplumun “olmazsa olmazları” olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir (Handyside/Birleşik Krallık,§ 49).

87. Buna karşılık millî güvenlik ve ülkenin toprak bütünlüğünün korunması, kamu düzeninin sağlanması ve terörle mücadelenin bir yöntemi olarak ifade özgürlüğü kapsamındaki güvencelere birtakım sınırlamalar getirilmesi mümkündür. Ancak bu sebeplere dayanarak özgürlüğe getirilen sınırlama, elde edilmek istenen amaçla kullanılan vasıta arasında orantı olması ve bu yönde acil bir sosyal ihtiyaç bulunması hâlinde ölçülü kabul edilebilecektir (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Zana/Türkiye, B. No: 18954/91, 25/11/1997, §§ 55-62). Bu noktada gözetilmesi gereken orantı, kişilerin haber veya fikirlere ulaşma hakkı ile devletin, toplumu terör eylemlerinden koruma ve ceza infaz kurumlarındaki güvenlik sorunlarını ortadan kaldırma yükümlülüğü arasında olup devletin bu konudaki takdir marjını kullanırken anılan orantının gözetilip gözetilmediğinin belirlenmesi gerekir. Bu değerlendirmenin ise ceza infaz kurumlardaki somut güvenlik sorunları ışığında yapılması gereklidir.

88. Başvurucu tarafından ifade edildiği ve Bakanlık tarafından da herhangi bir itirazda bulunulmadığı üzere başvuruya konu Dergi hakkında herhangi bir genel yasaklama kararı bulunmamaktadır. Somut başvuru bakımından kamu otoritesinin sınırlama gerekçesi olan cezaevi güvenliğinin sağlanması perspektifinde, özellikle terör suçları nedeniyle tutulan kişilere ulaştırılmasına izin verilecek yayınlara ilişkin sını