2013/3724

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN DOĞU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/3724)

 

Karar Tarihi: 23/3/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucular

:

1. Hasan DOĞU

 

 

2. Metin YÜKSEL

 

 

3. Bülent DOĞANKAYA

Vekili

:

Av. Alev YILDIRIM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı üzerine göreve iade edilme istemiyle açılan davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından süre aşımı gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 3/6/2013 ve 17/6/2013 tarihlerinde doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/5/2014 tarihinde 2013/3724sayılı bireysel başvurunun,Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/5/2014 tarihinde 2013/3726 sayılı bireysel başvurunun, Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/5/2014 tarihinde 2013/4090 sayılı bireysel başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir

4. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

6. 2013/3726 ve 2013/4090 sayılı bireysel başvurular aynı konuya ilişkin bulunduğundan incelenmek üzere 2013/3724 sayılı bireysel başvuru dosyasıyla birleştirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular subay olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) görev yapmakta iken Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 29/4/2004 tarihli ve E.2004/28, K.2004/120 sayılı kararıyla “Doğrudan doğruya beraber işlemek suretiyle iştirak halinde müteselsilen memuriyet görevini kötüye kullanmak” suçunu işledikleri gerekçesiyle hapis ve ağır para cezasına çarptırılmışlardır. Kararda ayrıca ferî ceza olarak başvurucuların TSK’dan çıkarılmalarına karar verilmiştir. Karar, Askerî Yargıtay 2. Dairesinin 20/7/2004 tarihli ve E.2004/947, K.2004/958 sayılı ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.

9. Anılan hüküm uyarınca başvurucular, 2004 yılının Eylül ve Ekim aylarında onaylanan ilişik kesme işlemleriyle TSK'dan çıkarılmışlardır.

10. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 4/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un kabul edilmesinin ardından başvurucular, Askerî Ceza Mahkemesinden infazın durdurulması talebinde bulunmuşlardır. Nihai olarak Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 16/3/2005 tarihli ve E.2004/28, Müt.K.2005/11 sayılı duruşmasız işlere ait kararı ile başvurucular hakkında tesis olunan TSK'dan çıkarma ferî cezasının infazının 5237 sayılı Kanun’un yürürlüğe gireceği 1/4/2005 tarihine kadar ertelenmesine karar verilmiştir. Bu karara adli müşavir tarafından itiraz edilmesi ve TSK'dan çıkarma ferî cezasının infazının ertelenmesine dair kararın (başvurucuların Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkisi kesildiğinden) ne şekilde uygulanacağı hususlarının açıklanmasının Askerî Savcılıkça talep edilmesi üzerine Askerî Yargıtay 2. Dairesi 25/5/2005 tarihli ve E.2005/399, K.2005/567 sayılı kararı ile itirazların reddine ve aynı Askerî Yargıtay Dairesince verilmiş olan 27/1/2005 tarihli ve E.2005/69, K.2005/144 sayılı kararıyla söz konusu hukuki meselenin net bir şekilde ortaya konulmuş olması nedeniyle kararın açıklanmasına ilişkin talebin reddine hükmetmiştir.

11. Öte yandan 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe giren ceza hukuku düzenlemeleriyle bağlantılı olarak Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesince 7/6/2005 tarihli ve E.2004/28, K.Müt.2005/32 sayılı duruşmasız işlere dair karar ile başvurucular hakkında hapis ve adli para cezasına hükmedilmiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz Askerî Yargıtay 2. Dairesinin 21/9/2005 tarihli ve E.2005/938, K.2005/933 sayılı ilamı ile reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.

12. Başvurucular 2012 yılında Askerî Mahkemeye başvurarak 5237 sayılı Kanun’un 257. maddesinde yapılan değişikliğe göre lehe kanun uyarlaması yapılması ve ayrıca aynı Kanun’da düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması usulünün kendilerine uygulanmasını istemişlerdir. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesi 18/10/2012 tarihli ve E.2012/271, K.2012/139 sayılı ve 17/5/2012 tarihli ve E.2012/167, K.2012/78 sayılı kararlarıyla, kanunun infaz edilmiş hükümlere infazdan sonra da birtakım sonuçlar bağladığı durumlarda lehe hüküm belirlenerek uygulanmasının, hakkındaki hüküm infaz edilmiş olan hükümlüler açısından da lehe durumlar oluşturabileceği ve hükümlünün böyle bir istemde bulunmasında hukuki yararın mevcudiyeti hâlinde lehe kanun değerlendirmesi yapılabileceği yönündeki Askerî Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/2/2009 tarihli ve E.2008/5-220 K.2009/28 sayılı ilamına atıfla lehe kanun uyarlaması yapmış ve başvurucular hakkında hapis cezasına hükmederek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

13. Başvurucular, asli nitelikte ceza olan hapis cezası hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinden ferî nitelikte ceza olan TSK’dan çıkarma cezasının infaz edilemeyeceği iddiasıyla ayrı ayrı 22/10/2012, 7/1/2013 ve 19/1/2013 tarihli dilekçelerle Hava Kuvvetleri Komutanlığına başvurarak göreve iadeleri ile kayıp maaş ve özlük haklarının geri verilmesini talep etmişlerdir.

14. Hava Kuvvetleri Komutanlığı özetle açıklanması geri bırakılan hükmün ancak ileriye dönük olarak tesis edilecek idari işlemlerde esas alınmaması sonucunu doğurabileceği, 2004 yılında tesis edilip tamamlanan bir idari işlemin kaldırılmasına ve geri alınmasına sebebiyet vermeyeceği gerekçesiyle 15/12/2012 ve 23/1/2013 tarihli işlemleriyle talepleri reddetmiştir.

15. Başvurucular, anılan işlemlerin tebliğinden itibaren altmış gün içinde “TSK’da yeniden göreve alınmama” şeklindeki olumsuz idari işlemlerin iptaline karar verilmesi istemiyle dava açmışlardır.

16. AYİM Birinci Dairesi başvuruları süre aşımı gerekçesiyle incelemeksizin reddetmiştir. Birinci başvurucunun açtığı davada AYİM Birinci Dairesince verilen 30/4/2013 tarihli ve E.2013/503, K.2013/514 sayılı kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının tarihsiz dilekçesinde yer alan ve Hava Kuvvetleri Komutanlığının 23.01.2013 tarihli yazısı ile reddedilen Türk Silahlı Kuvvetlerinde göreve döndürülmesi (iadesi) talebinin dayanağı hakkında mahkemece verilip kesinleşen Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılma feri cezası uyarınca uygulanan ayırma (ilişik kesme) işlemi ve bu işlem sonrasında mahkemece hakkında hükmün açıklanmasına geri verilmiş olmasıdır. Dolayısıyla işbu davada davacı hakkında tesis edilen “ayırma” işleminin yargısal denetimi yapılacaktır. Nitekim davacının kesinleşen Türk Silahlı Kuvvetlerinden Çıkarma cezasına bağlı olarak Hv.K.K.’lığınca uygulanan ilişik kesme işlemine esas ayırma kararnamesinin onay tarihinin 30.09.2004 olması nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı geriye dönük olarak mevcut mevzuata göre tesis edilmiş ve tamamlanmış bir idari işlemin kaldırılmasına veya geri alınmasına vermeyeceğinden Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevine iade talebinin dayanağının mesnetsiz kalmakta olduğu gerekçesiyle talebi reddedilmiş, davacı tarafından da bu ayırma işleminin hukuka aykırı olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesilmesine dayanak olan hukuki gerekçenin ortadan kalktığı hatta hiç doğmamış kabul edildiği ileri sürülmüştür.

Davacının kesin işlem yapmaya yetkili makam tarafından 30.09.2004 tarihli kararname ile tesis edilen ayırma işlemi uyarınca TSK’dan ilişiğinin kesildiği 18.10.2004 tarihinden itibaren 1602 sayılı Kanun’un 35/a maddesi uyarınca 60 gün içinde ya doğrudan ayırma işleminin iptali istemiyle AYİM’de iptal davası açması ya da 60 gün içinde ayırma işleminin geri alınması için idareye başvuruda bulunması, başvurunun reddi halinde bu olumsuz işleme karşı süresinde dava açması gerekirken ayırma işlemine yönelik idari başvuru ve dava açma süresini geçirdikten sonra davalı idareye müracaatta bulunarak 23.01.2013 tarihli olumsuz cevap üzerine 22.03.2013 tarihinde bu davanın açılmış olması karşısında dava konusu olayda süre aşımında bulunulmuş olduğu sonucuna varılmıştır.

Davacının 1602 sayılı Kanun’un 35/a maddesinde belirtilen süreler geçtikten sonra yaptığı başvurusuna idare tarafından 23.01.2013 tarihinde cevap verilmiş ise de yukarıda belirtilen süreler geçtikten sonra verilen idare cevabının dava açma süresini ihya etmeyeceği açıktır. Zira davacının idareye 23.01.2013 tarihli cevabi yazıya esas olarak yapmış olduğu müracaatı 30.09.2004 tarihinde tesis edilen ayırma işleminin geri alınması talebinden ibarettir."

17. İkinci ve üçüncü başvurucuların açtığı davalarda AYİM Birinci Dairesinin 2/4/2013 tarihli ve E.2013/410, K.2013/373 sayılı kararı ile 7/5/2013 tarihli ve E.2013/544, K.2013/544 sayılı kararının gerekçeleri de benzer nitelikte olup ikinci başvurucunun davasında verilen K.2013/373 sayılı kararın ilgili kısmı şöyledir:

Belirtilen mevzuat[4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Kanun’un 40. ve 35. maddesinin (a) fıkrası] ve açıklamalar ışığında dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden; davacının Hv.K.K.lığı PI.P. Bşk.lığıemrinde görevli iken 29 Kasım 2004 tarihinde ayırma işlemine tabi tutulduğu anlaşılmıştır. Davacının idari dava açma süresini geçirdikten sonra müracaatı (ortaya yeni bir olgu çıksa dahi) geçirilmiş olan dava açma süresini ihya etmeyeceği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Zira dava süresinin geçirilmesiyle dava açma yetkisi düşer. Söz konusu işlemin 29 Kasım 2004 tarihinde gerçekleştirildiği, ancak 19 Şubat 2013 tarihinde AYİM’de bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Buna göre davacının, işlemi öğrendiği bu tarihten itibaren 1602 sayılı Kanun’un 40’ıncı maddesi gereğince 60 gün içinde işlemin iptali için dava açması ya da 1602 sayılı Kanun’un 35/a madde ve fıkrası gereğince 60 gün içinde bu işlemin kaldırılması ya da değiştirilmesi için ihtiyari başvuruda bulunması gerekirken yasal dava açma süresi geçirildikten çok sonra davasını açtığı, davada süre aşımı bulunduğu belirlenmiştir. 1602 sayılı AYİM Kanunu’nun 45’inci maddesi sürenin geçirilmesi halinde davanın reddine karar verileceğini öngörmektedir.

18. Söz konusu kararların sırasıyla 24/5/2013, 10/5/2013 2/6/2013 tarihlerinde tebliği üzerine 3/6/2013 ve 17/6/2013 tarihlerinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

19. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare MahkemesiKanunu’nun “İhtiyari müracaat ve idari makamların sükûtu” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"a) İhtiyari müracaat:

Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.

Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır.

İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.

b) İdari makamların sükûtu:

İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir eylem veya işlemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Bu halde yetkili makamlar en çok altmış gün içinde bir cevap verirler.

Bu süre içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bitiminden itibaren idari dava açma süresi içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler. Dava açılmayan haller ile davanın altmış günlük süre geçtikten sonra açılması sebebiyle dilekçenin reddi halinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra cevap verilirse, bunun tebliğinden itibaren dava açma süresi yeniden işlemeye başlar.

Müracaatçıya kayıt tarihi ve sayısını gösterir imzalı ve mühürlü pulsuz bir alındı kâğıdı verilir."

20. 1602 sayılı Kanun’un “Dava açma süresi” kenar başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür. Adresleri belli olmayanlara özel kanunlardaki hükümlere göre ilan yolu ile bildirim yapılan hallerde, özel kanunda aksine hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihinden itibaren onbeş gün sonra başlar."

21. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari makamların sükutu” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler..

22. 2577 sayılı Kanun’un “Üst makamlara başvurma” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucular; haklarında mahkûmiyet kararı ve buna bağlı olarak ferî nitelikte TSK'dan ihraç edilme kararı verilmesi ve bu kararların kesinleşerek uygulanmasına başlanmasının ardından sonraki bir tarihte yürürlüğe giren lehe düzenlemelerin uygulanması ve neticede ilk mahkûmiyet hükmünün kaldırılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle haklarında verilmiş mahkûmiyet hükmü olamayacağından ferî cezanın dayanağının ortadan kalktığını, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı üzerine ortaya çıkan bu yeni hukuki durum ve statünün tarafları ve mahkemeleri bağlayacağını, nitekim bu yönde verilen Danıştay ve AYİM kararlarının bulunduğunu, TSK'daki görevlerine iade edilmesi istemiyle yapılan başvuruların reddedilmesi üzerine AYİM’de açılan davaların süre yönünden reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ve 10. maddesinde tanımlanan kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve TSK’da göreve döndürülmeleriyle özlük haklarının iadesine karar verilmesini istemişlerdir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı üzerine TSK’ya başvurarak göreve iadeleri ile kayıp maaş ve özlük haklarının geri verilmesini yönündeki taleplerinin reddi üzerine yeniden göreve alınmama yönündeki idari işlemlerin iptaline karar verilmesi istemiyle açtıkları davaların süre aşımı gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmesine ilişkin iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmiştir.

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

27. Başvurucular, asli ceza yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle haklarında verilmiş bir mahkûmiyet hükmü olamayacağından fer'i cezanın dayanağının ortadan kalktığını, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı üzerine ortaya çıkan bu yeni hukuki durum ve statünün tarafları ve mahkemeleri bağlayacağını, AYİM'de açılan davanın süre aşımı gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

28. Bakanlık görüşünde özetle başvurucuların iddialarının mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına göre bu hakkın mutlak olmayıp sınırlandırılabileceği ancak sınırlamanın hakkın özüne zarar verecek seviyeye ulaşmaması gerektiği, mahkemelerin usul kurallarını uygularken hakkı ihlal edebilecek kadar aşırı şekilcilikten ve usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak kadar aşırı gevşeklikten kaçınması gerektiği, usul düzenlemelerinin yargı güvencesi ve adaletin iyi işleyişi amaçlarından sapıp davası olan kişilerin uyuşmazlıklarının yetkili mahkeme tarafından esastan incelenmesine bir çeşit engel oluşturması hâlinde söz konusu hakkın ihlal edilmiş olacağı hususları belirtilmiştir.

29. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.

30. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…

32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakları güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

33. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almakta olup (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28), bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

34. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).

35. Somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ardından başvurucular TSK’ya başvurarak göreve iadeleri ile kayıp maaş ve özlük haklarının geri verilmesini istemişler, istemlerinin reddi üzerine ret işlemlerinin iptali amacıyla açılan davalarda dava açma süresi, ayırma işlemlerinin tesis edilerek tebliğ edildiği 2004 yılından başlatılaraksüre aşımı bulunduğu gerekçesiyle esastan incelenmemiştir.

36. Kural olarak belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmaz (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 43).

37. Bir mahkemeye başvuru hakkının yasal birtakım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek kadar aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek kadar aşırı gevşeklikten kaçınmalıdır (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, §§ 36-39).

38. Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmesi durumunda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 68).

39. Olayda 18/10/2012 ve 17/5/2012 tarihlerinde verilen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı” üzerine başvurucuların22/10/2012, 7/1/2013 ve 19/1/2013 tarihli dilekçelerle TSK’ya başvurarak göreve iadeleri ile maaş ve özlük haklarının geri verilmesi taleplerini AYİM’in “2004 yılında tesis edilen işlemin geri alınması istemi” olarak değerlendirdiği ve bu değerlendirmeye göre 2004 yılında tesis edilen ayırma işlemlerinin tebliğinden itibaren altmış günlük dava açma süresinin geçirildiği sonucuna vardığı anlaşılmaktadır.

40. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılması kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır.

41. 1602 sayılı Kanun’un 35. maddesinin (a) fıkrasında ve 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 11. maddesinde idari işlemlere karşı işlemin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması istemiyle üst makama yoksa işlemi yapmış olan makama idari dava açma süresi içinde başvurulabilmesi yolu düzenlenmiştir (bkz. §§ 19, 22).

42. 1602 sayılı Kanun’un 35. maddesinin (b) fıkrasında ve 2577 Kanun’un 10. maddesinde ise idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvuru usulleri düzenlenmiş olup birbirine paralel hükümler içermektedir (bkz. §§ 19, 21). Yargı içtihatlarında yeni bir hukuki durumun ortaya çıkması hâlinde ilgililerin bu maddeler uyarınca idareye başvurarak işlem tesis ettirebileceği ve bunun üzerine dava açabilecekleri kabul edilmektedir. Örneğin AYİM 2. Dairesinin 15/12/1992 tarihli ve E.1992/322, K.1992/857 sayılı kararında, beraat kararından sonra davalı idareye başvurarak açıkta ve tutuklu kaldığı sürelerde özlük haklarına ilişkin noksan ödemelerin iadesinin istenebileceği belirtilmiştir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 30/5/1997 tarihli ve E.1995/443, K.1997/331 sayılı kararında ise 11/10/1980 tarihinde tutuklanan ve 25/9/1981 tarihinde görevden uzaklaştırılan davacının yargılandığı suçtan 1/11/1991 tarihinde beraat etmesi üzerine görevden uzaklaştırma tedbirinin kaldırılarak göreve başlatılması istemiyle 28/11/1991 tarihinde idareye yaptığı başvurunun 10. madde kapsamında bir başvuru olduğu ve davanın esasının incelenmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Benzer şekilde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2/6/2011 tarihli ve E.2011/217, K.2011/616 sayılı kararında da bir düzenleyici işlemin yargı kararı ile iptal edilmesinin, daha önce düzenleyici işleme karşı dava açmamış olan ancak iptal kararından yararlanmak üzere daha sonra 10. madde kapsamında idareye başvuran kişiler yönünden geçmişe yönelik bir hak doğuracağı hükme bağlanmıştır.

43. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde 6/12/2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle 19/12/2006 tarihinden itibaren yetişkinler yönünden uygulanmaya başlamıştır. Kurumun kapsamı 5728 sayılı Kanun ile genişletilmiş, birçok suç yönünden 2008 yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır.

44. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının aynı Kanun’un 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan bu özelliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır (Tahir Canan, § 30).

45. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması için, yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı maddi zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tamamen giderilmesi, mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması gerekmektedir. Tüm bu koşulların bulunması hâlinde mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır. Denetim süresi içinde sanığın kasten yeni bir suç işlememesi ve yükümlülüklere uygun davranması hâlinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesine karar verilecektir. Sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde ise mahkemece açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanacaktır (Tahir Canan, § 31).

46. Kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve derece mahkemelerinin kararları bariz takdir hatası içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25, 26).

47. Nitekim AİHM de Sözleşme ile güvence altına alınan hak ve yükümlülüklere zarar vermedikçe mahkemeler tarafından yapıldığı iddia edilen iç hukuktaki olay ve hukuk hatalarını incelemenin kendi görevi olmadığını, kararlarında bir yerel mahkemenin şu veya bu şekilde karar vermesine neden olan unsurlar hakkında değerlendirme yapma yetkisi bulunmadığını zira bunun kendisini üçüncü ya da dördüncü derece yargı organı olarak görmesi anlamına geleceğini ifade etmiş (Kemmache/Fransa, B. No: 14992/89, 2/11/1993), kendi rolünün ise bu yorumların etkilerinin Sözleşme’ye uygun olup olmadığını tespit etmekten ibaret olduğunu belirtmiştir (Scordina/İtalya, B. No: 36813/97, 26/3/2006, §§ 190,191).

48. Somut olayda başvurucuların, haklarında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının göreve dönmelerini sağlayacağı yönündeki iddiaları ve bu yöndeki istemleri TSK tarafından kabul edilmeyerek olumsuz işlem tesisi suretiyle reddedilmiştir. Bununla birlikte bu olumsuz işlemin yargısal denetimi AYİM tarafından dava açma süresinin ayırma işlemlerinin tebliğ edildiği 2004 yılından başlatılması nedeniyle yapılmamıştır. Oysa hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu 2006 yılında yetişkinler yönünden yürürlüğe girmiş, başvurucular hakkındaki bu kararlar da 2012 yılında verilmiştir. Dolayısıyla başvurucuların ilişiğinin kesildiği 2004 yılında böyle bir hukuki durum ortada bulunmadığından söz konusu iddiayla ilişiğin kesildiği tarihten itibaren altmış gün içinde TSK’ya başvurulabilmesi veya dava açılabilmesi doğal olarak olanaklı değildir.

49. Esasen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar nedeniyle ortada yeni bir hukuki durum vardır. Yukarıda yer verilen (bkz. § 42) Danıştay ve AYİM içtihatlarında da görüldüğü gibi yeni oluşan hukuki duruma ilişkin ileri sürüleniddiaların incelenmesine yasal bir engel bulanmamaktadır. Bu durumda başvuruya konu AYİM kararındaki yorumun, başvurucuların davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline geldiği; bu nedenle başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmaktadır.

50. Açıklanan nedenlerle başvurucuların, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının mahkemeye erişim hakkı yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

52. Başvurucular TSK’da göreve döndürülmelerine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesini istemişlerdir.

53. Başvuruya konu yargılamada başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

54. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamada hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 595,05 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.395,05 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM Birinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 595,05 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.395,05 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

23/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.