2013/4535

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HAYRETTİN ÖZTEKİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/4535)

 

Karar Tarihi: 9/3/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Hüseyin TURAN

Başvurucu

:

Hayrettin ÖZTEKİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, posta yoluyla gönderilmiş olan derginin ceza infaz kurumu tarafından, tutuklu olan başvurucuya teslim edilmeyerek haber ve fikirlere erişiminin engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/5/2013 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 15/7/2015 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 15/7/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 9/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasınakarar verilmiştir.

6. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/12/201 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, 23/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, başvuru tarihi itibarıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla Kocaeli 2. No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktadır.

10. Posta yoluyla gönderilmiş olan Heviya Jine adlı derginin (Dergi) 2013 yılı 1. sayısı, Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulunun (Eğitim Kurulu) 4/2/2013 tarihli ve K.2013/7/7 sayılı kararı gereğince başvurucuya teslim edilmemiştir.

11. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

"İlgili dergide yasa dışı terör örgütünün sözde lideri ÖCALAN'ı ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı (Örnk.S.1-4-8-20-22-27-41-47-54-61) ifade, yorum ve resimler vardır.

Yukarıda belirtilen nedenlerden: Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 62. Maddesinin 3. bendinde geçen 'Kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek.' ve ayrıca, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi'nin 11. maddesinin (a) bendinde geçen 'Mahkemece yasaklanmış hiçbir yayın kuruma kabul edilemez' yine 11. maddesinin (b) bendinde geçen 'Mahkemece yasaklanmamış olsa bile, Kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.' hükmüne binaen ilgili yayınların arşive kaldırılmasına, adı geçen hükümlü ve tutuklulara verilmemesine (karar verilmiştir.)"

12. Başvurucu bu karara karşı Kocaeli İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) itirazda bulunmuştur. Başvurucunun itirazını inceleyen İnfaz Hâkimliği, 28/3/2013 tarihli ve E.2013/1188, K.2013/1514 sayılı kararıyla itirazı reddetmiştir.

13. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

" ... Taleple ilgili olarak C.Savcısından yazılı görüş istenilmiş C.Savcısıyasal olmayanitirazın reddinekarar verilmesimütalaasında bulunmuştur.

İtiraz edenin dilekçesi, Eğitim Kurulu kararına yönelik karar ve ekleri bir bütün halinde inceleyip değerlendirildiğinde; kitabın içindeki resimlerde ellerinde silahlar olduğu PKK 'ya yönelik övücü yazılar olduğu anlaşıldığından itirazının reddine karar verilmesi gerekmiştir."

14. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itiraz, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/4/2013 tarihli ve 2013/467 Değişik İş sayılı kararında Eğitim Kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiş; anılan karar başvurucuya 9/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 27/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16. Başvurucu, 6/1/2014 tarihli dilekçesi ile bulunduğu ceza infaz kurumundan 24/12/2013 tarihinde tahliye edildiğini belirterek adres bildiriminde bulunmuştur.

B. Başvuruya Konu Dergi

17. Heviya Jine adlı Dergi merkezi Diyarbakır’da bulunan, yerel ve süreli, kısmen Türkçe kısmen de Kürtçe yayımlanan siyasi bir dergidir.

18. Derginin başvuruya konu Ocak-Şubat 2013/1 numaralı sayısının ilgili kısımları incelenmiştir.

19. Derginin “Merhaba yoldaşlar” başlığı ile başlayan ve editör tarafından kaleme alınan giriş yazısında, 1999 yılında yakalanan ve yargılama sonrasında mahkum olup İmralı Cezaevinde bulunan Abdullah Öcalan’ın bir komplo sonucunda on dört yıldır esaret ve tecrit altında bulunduğu ve ölümü göze alarak birleşmiş olan milyonlarca kişinin iradesi olduğu, bu komplonun kadın mücadelesinin ve özgürlük tutkusunun yükseltilmesiyle boşa çıkacağı, anılan kişiye uygulanan tecrit, Kürt halkına dayatılan kimliksizlik, dilsizlik ve teslimiyeti aşmak için hapishanelerde on binlerce kişinin açlık grevine başladığı, altmış sekiz gün süren açlık grevinin “Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla sonlandırıldığı” böylece açlık grevlerinin bütün dünya kamuoyunda “bir kez daha Abdullah Öcalan’ın misyonunu” ortaya çıkardığı, cezaevlerinde bu eylemlere katılan “yoldaşlara” selam ve sevgilerin gönderildiğine dair haber vegörüşlereyer verilmiştir.

20. Yazıda, Kürt halkına dayatılan asimilasyon ve soykırım politikalarını boşa çıkaracak iradenin kadınlarda olduğu belirtilerek kadınlardan, yaşamlarının 24 saatini mücadeleye ayırmaları ve ibadet edercesine mücadeleyi yükseltmeleri gerektiği, yükseltilmesi istenensöz konusu mücadelenin ise Kürt halkının (A.Ö.nün) daracık bir odadan çıkartılıp özüne kavuşturulması olduğu ifade edilen yazı “Öcalan’a özgürlük soykırıma son, direnişe devam diyerek sesimizi yükseltelim” sloganı ile sonlandırılmıştır.

21. A.Ö. tarafından kaleme alındığı değerlendirilen Dergi'nin 3 ilâ 7. sayfalarında “Hakikat Avcısı” başlığı altında kendi resmi de verilmiştir. Yazıda, kendini Kürtlere ilişkin birçok ilke çıkış yaptıran kişi konumunda gören yazar, yarım kalan bu çıkışların hepsinin özgür yaşamın olmazsa olmazları olduğunu, cezaevindeki yaşamı ile Kürtlerin yaşamı arasında bir bağ kurarak kendinin özgür olabilmesi için Kürtlerin yaşamının da özgür olması gerektiğini ancak “Kürtlerin yaşamı, etrafında duvar örülmemiş zifiri karanlık bir zindandan farksız" olduğunu ifade ederek bunun bir hakikat olduğunu iddia etmiştir. Yazıda, “Bir kürt bireyinin kendini dışarıda özgür sanarak yaşaması büyük bir yanılgı” denilerek “Ahlaklı ve onurlu bir kürt için yaşamın, kesinlikle yirmi dört saatinde varlık ve özgürlük savaşçısı olmakla mümkün olduğu” ileri sürülmüştür.

22. Yazı, cezaevlerinin ıslah evleri olmayıp topluma karşı ahlaki ve iradi görevlerin yetkince yerine getirilmesinin de öğrenildiği yerler olduğu, aynı hususların “dağlara çıkmış özgürlük savaşçıları” için de geçerli olduğu; “özgürlük gerillası” olmanın, topluma ilişkin ahlaki ve politik görevlerin en üst düzeyde yerine getirildiği, bu bilinç ve ahlaki görev içinde olarak özgürleşmenin öz savunmaya ilişkin gerekleri yerine getirmek anlamına geldiği belirtilmiştir.

23. Derginin 8. sayfasında B.A. tarafından kaleme alınan “Öcalan’a Özgürlük Soykırıma Son”başlıklı yazı “Gelinen aşamada büyük direnişler ve kahramanlıklarla dolu otuz yıllık özgürlük mücadelemizin devrim sürecini yaşadığına, büyük bedel ve acılarla yüklü bir halkın, tarihini, yiğit evlatlarının kanlarıyla yeniden ve özgürce yazdığına ve inşa ettiğine tanıklık etmektedir. Halkımız, demokratik, özgür sistem inşasını devrimci halk savaşı çizgisinde başarıyla tamamlamaya doğru götürmektedir.” cümlesiyle başlamaktadır. Bu devrim sürecinde “kahramanca şahadete ulaşan Rojin Gewda, Rvan Jin ve Mehmet Goyi” gibi kişilerin şahsında 2012 yılının bütün “şehitleri” saygıyla anılmış; bunlara layık olmaya çalışılacağı ifade edilmiştir.

24. Derginin 20. sayfasında E.R. tarafından kaleme alınan “Demokratik Özerklikte Öz Savunma Boyutu”başlıklı yazıda Kürt özgürlük hareketinin “öz savunma boyutu” ele alınmış ve bunun ilkelerine yer verilmiştir. Yazıda savunma ve öz savunma kavramları tanımlanarak Kürdistan tarihi açısından bunun en örgütlü, en görkemli ve en kutsal savunmasının “Türk devletinin yürüttüğü tüm zamanların en acımasız, inkâr ve imha saldırısına karşı 15 Ağustos 1984’te başlayan öz savunma”olduğu, o günden bugüne yürütülen tüm inkâr- imha ve soykırım hareketlerinin halkın soylu direnişi ve kahraman kadın ve erkek evlatları olan “gerillaların meşru savunmasıyla” püskürtüldüğü ve bunların sonuçsuz bırakıldığı ifade edilmiştir.

25. Yazının devamında öz savunma ile Demokratik Özerk Kürdistan’ın çıkarlarının en üst düzeyde korunacağı, bunun tarihten gelen bir hak olduğu ve uluslararası sözleşmeler ile BM tarafından da kabul edilen bir hak olduğu, ilan edilen Demokratik Özerk Kürdistan’ın Türk devleti tarafından tanınana kadar “öz savunmanın en başta da gerillanın” rolünü etkin bir şekilde sürdüreceği belirtilmiştir.

26. Yazıda “Demokratik Özerk Kürdistan’ın Öz savunma esaslarına” göre kurulacağı, “Sömürgeci işgalin sürdüğü ve demokratik özerklik statüsünün kabul edilmediği koşullarda” öz savunmanın koşulları on beş madde hâlinde sayılmıştır. Bunlardan bazıları şöyledir: “HPG, Kürdistan halkının bugünkü öz savunmasının en temel örgütlü gücüdür. Gerilla güçleri Demokratik Özerk Kürdistan çıkarlarına yönelik dıştan ve içten gelecek her türlü saldırılara karşı Kürdistan fedai savunma gücü olarak sorumluluklarını yerine getirir. (…) HPG, Demokratik Özerk Kürdistan’ın öz savunmasını özellikle şehir, kasaba ve köyler başta olmak üzere her yerleşim yerinde kendisine bağlı yerel birlikleri örgütleyerek yapar. (…) Demokratik Özerk Kürdistan statüsü kabul edilmeyip Türk devleti ile savaş içerisinde olduğumuz sürece, hiçbir Kürdistanlı genç sömürgeci Türk ordusuna askerlik yapamaz. Her Kürdistanlı genç Demokratik Özerk Kürdistan’ı savunmak, üzerindeki tehdit ve saldırıları bertaraf etmek için meşru savunma güçleri içinde yer almayı bir yurtseverlik, ahlaki sorumluluk ve ulusal görev olarak kabul eder. (…) Demokratik Özerk Kürdistan statüsü, Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınıncaya kadar Kürdistan’da bulunan sömürgeci Türk ordusu, polis ve emniyet güçleri, gayri meşru güçleri olarak görülür.(…)" Demokratik Özerk Kürdistan statüsünün kabul edildiği durumda ise öz savunma ilkeleri altı madde hâlinde belirtilmiştir.

27. Derginin 22. sayfasında Heja Zerya tarafından kaleme alınan “Hücre Hücre Özgürlük”başlıklı yazıda “Önderliğe uygulanan tecrit, Kürt halkına dayatılan kimliksizlik, dilsizlik ve teslimiyeti aşmak için” cezaevlerinde yapılan açlık grevleri anlatılmakta, açlık grevlerinin “zindan direniş tarihi” açısından yeni bir sayfa açtığı,“on binlerce arkadaş”ın bedenleri üzerinde hücre hücre yükseldiği ve bunun bir yaşam biçimi hâline geldiği belirtilmiştir.Yazıda, direniş geleneğinin 1980’li yıllarda başladığı, bu direniş geleneğinin “dağda, zindanda, köyde, sokakta binlerce şehit ve gazisiyle özgürlük tarihi yazılmaya” devam ettiği ifade edilmiştir.

28. Yazının devamında, direnişin her aşamasında olduğu gibi zindan direnişçiliğinde de tarih yazan A.Ö.nün; bütün kazanımların temelini, kadında kazanım olarak gördüğü ve mücadelenin her aşamasında kadına değer verdiği, bu değerin bir ifadesi olarak Kürt kadınının özgürlük mücadelesine başladığı ve bu mücadelenin dağda, kırda, şehirde ve zindanda da devam ettiği, 1990 yılından itibaren zindanların kadın için de bir direniş alanına dönüştüğü belirtilerek bu direnişe örnek olarak “Sema Yüce” (Çanakkale Cezaevinde iken 21/3/1998 tarihinde bedenini ateşe veren ve 17/6/1998 tarihinde hayatını kaybeden) gösterilmiştir.

29. Derginin 41. sayfasında “Şehitlerle Diyalog” başlıklı yazıda A.Ö.ile bir kadın arasında yapılmış bir konuşmaya yer verilmiştir. Yazıda, bir kadın militanın nasıl olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Varını yoğunu kül edecek kadar cesaretli “Zilanlar” olduğu hâlde erkeklerin düşmanla burun buruna geldiğinde bile en ufak bir plan yapamadığı, bu yüzden onlarca gerillanın harcandığı oysa “on tane fedaiyi göze alıp, bir şehrin içine girilse binlerce düşmanın kesin olarak yerle bir edileceği” belirtilerek nasıl bir militan olunacağının işaretleri verilmiştir.

30. Anılan Dergi'de Kürtçe olarak kaleme alınmış olan bir yazının bulunduğu 27. sayfasında, A.Ö.nün de içinde yer aldığı bir toplantı resmi sunulmuştur.

31. Dergi'nin Kürtçe olarak kaleme alınmış bir diğer yazının bulunduğu 47. sayfasında, sıra hâlinde patika yolda ellerinde silahlı vaziyette yürüyen çok sayıda terör örgütü mensubu kadının resmi yer almıştır.

32. Dergi'nin 54. sayfasında ise yine yüzleri maskeli kişilerin silahlı eğitimini konu alan bir resim bulunmaktadır.

33. Derginin 60 ilâ 65. sayfalarında Rojda Fırat tarafından kaleme alınan “Dağlarda bir aşiret kızı!” başlıklı makalede on yedi yıldır “Kürdistan dağlarında gerillacılık” yapan “Rojin arkadaş”ın resmi de verilerek gerillaya katılımı, aldığı eğitim, yaşam şekli ve katıldığı eylem anlatılmıştır. Yazıda, Rojin’in dağa ve doğaya olan sevgisinin onu gerilla olmayasevk ettiği, “Kürt Özgürlük Mücadelesinde” katılımı ile hareketin en önde üyelerinden biri konumuna geldiği, Kürdistan dağlarında on yedi yıldır gerilla olduğu, hâlâ o dağlardan kopamadığı, çocukken evinden dışarıya adımını atamayan bir Kürt kadınının bugün düşmanına karşı elinde silah, dağ dağ dolaşıp mevziden mevziye koştuğu ve bunun büyük bir devrim olduğu, kadınları bu dağlara getiren ve onu PKK’ya aşık eden kişinin “Önder APO” olduğu ifade edilmiştir.

34. Yazının devamında Rojin’in “bir kez daha dünyaya gelse yine de PKK’da bir kadın gerilla olarak gerillacılık yapacağı”nı belirttiği, tek hayalinin ise “Önderlikle Amed Surlarında halkı karşılamak ve Cudi Dağı’nda Nuh gemisine gitmek” olduğu ifade edilerek yazı sonlandırılmıştır.

C. İlgili Hukuk

35. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun “İnfaz hâkimliklerinin görevleri” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:

“İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır:

1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.

5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır.”

36. 4675 sayılı Kanun’un “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Şikayet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikayet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”

37. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”

38. 6/4/2006 tarih ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Eğitim kurulunun görev ve yetkileri” kenar başlıklı 43. maddesinin (1) numaralı fırkasının (ı) bendi şöyledir:

“(1) Eğitim Kurulu aşağıda sayılan işleri yapmakla görevli ve yetkilidir;

ı) Kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek,

…”

39. 12/7/2005 tarihli Adalet Bakanı oluru ile yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

“a) Mahkemelerce yasaklanmış olan,

b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen, hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

40. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

41. Başvurucu söz konusu Dergi hakkında mahkemelerce verilmiş herhangi bir yasaklama kararı olmadığını veEğitim Kurulunun başvuruya konu kararının keyfî olduğunu belirterek ifade ve haber alma özgürlükleri ile bilgi edinme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olay bakımından temel sorun, başvurucunun Dergiye erişiminin engellenmesi olduğundan, başvurucunun Dergiye erişiminin engellenmesi ile ilgili şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

43. Başvurucunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

44. Başvurucu, Eğitim Kurulunun yetkisini aşarak hakkında yasaklama kararı bulunmayan bir dergininin kendisine verilmemesi nedeniyle habere ve bilgiye ulaşma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Bakanlık,başvurunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiğini belirterek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bazı kararlarına atıfta bulunarak, cezaevlerinde düzenin ve disiplinin sağlanması çok önemli olduğundan kuralların daha sıkı uygulanabileceğini ve bu tür uygulamaların Sözleşme’nin 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir.

46. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

47. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).

48. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, § 40).

49. Somut olayda Cezaevinde tutuklu olarak bulunan başvurucuya gönderilen Dergi'nin, Eğitim Kurulu tarafından yasaklanması nedeniyle Cezaevi idaresince alıkonulmasının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Haber veya fikirlere ulaşma hakkı, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır.

50. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003; § 129). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 51).

51. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa'nın kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa kapsamında koruma altındadır.

52. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

a. Müdahalenin Varlığı

53. Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olan başvurucunun, Dergi'ye erişiminin engellenmesinin, başvurucunun bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğü ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturp Oluşturmadığı

54. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36).

i. Kanunilik

55. Anayasa’nın 13. maddesi ile 26. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır.Bununla birlikte başvurucu, yapılan uygulamanın keyfî olduğunu ileri sürmüştür.

56. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddelerinde, yasaklanmış veya yasaklanmamış olmakla birlikte kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veyahut müstehcen içeriğe sahip yayınların ceza infaz kurumuna kabul edilmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir.

57. Eğitim Kurulu kararında, Dergi'de terör örgütünün lideri A.Ö.yü övücü, meşrulaştırıcı ifade, yorum ve resimlerin yer aldığı ve bu ifadelerin kurumun güvenliğini tehlikeye düşürdüğü gerekçelerine dayanıldığı, şikâyet üzerine bu kararı denetleyen İnfaz Hâkimliğinin de bu gerekçelere atıfta bulunarak Eğitim Kurulu kararını hukuka uygun bulduğu anlaşılmaktadır. Gerek Eğitim Kurulu gerekse İnfaz Hâkimliği kararlarında, başvuruya konu Dergi içeriğinde terör örgütünün lideri A.Ö.yü övücü ve meşrulaştırıcı ifade, yorum ve resimlerin yer alması; 5275 sayılı Kanun’un 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin 11. maddeleri kapsamında değerlendirilmiştir. Belirtilen hususlar çerçevesinde, başvurucunun haber veya fikirlere ulaşma hakkına yönelik müdahalenin, kanuni dayanağı olduğu açıktır.

ii. Meşru Amaç

58. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenliğin, kamu düzeninin, kamu güvenliğinin, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması; suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması; başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK], B.No: 2013/9343, 5/6/2015, § 57).

59. Somut olayda müdahale gerekçesi olarak Dergi'de, terör örgütü lideri A.Ö.yü ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı ifade, yorum ve resimlerin yer alması ve bu ifadelerin kurumun güvenliğini tehlikeye düşürmesi gösterilmiştir.

60. Gerçekten Dergi'nin “Merhaba yoldaşlar” ile başlayan ve editör tarafından kaleme alınan giriş yazısında, Derginin 8. sayfasında Berivan Ata tarafından kaleme alınan “Öcalan’a Özgürlük Soykırıma Son” başlıklı yazıda ve Derginin 41. sayfasında “Şehitlerle Diyalog” başlıklı yazıda Kürt halkının, özellikle Kürt kadınının PKK öncülüğünde yükseldiğinin anlatılması ve Kürt Özgürlük Mücadelesinden bahsedilirken A.Ö.nün fikirlerinden alıntılar yapıldığı; anılan kişiyi ve terör örgütünü övücü, meşrulaştırıcı ifade, yorumlar ve bunlarla birlikte resimlere yer verildiği anlaşılmaktadır.

61. Bu tespitler ışığında başvuruya konu müdahalenin, cezaevi düzeninin ve güvenliğinin sağlanması amacıyla yapıldığı ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük

62. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Mehmet Ali Aydın, § 64).

63. Anayasa'da belirtilen “demokratik toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum düzeni” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 65).

64. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).

65. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle öze dokunan sınırlamalar “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi”ne evleviyetle aykırı olacağından Anayasa koyucu, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi” bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, § 67).

66. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir.Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın, § 68).

67. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil, devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).

68. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada esas alınan bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 93).

69. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir (Fatih Taş, §§ 92, 93).

70. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).

71. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma” şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir. (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, §35).

72. Öte yandan, cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik bir sınırlama makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 6205/73…, 23/3/1983, §§ 99-105).

73. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan Derece Mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır.

74. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada uygulamadan önce müdahalenin gözetilen meşru amaçlarla orantılı olması hususunun, öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu konuda kamu otoritelerinin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir (Özkan Kart, B. No: 2013/1821, 5/11/2014, § 51).

75. Somut olayda başvurucuya Ceza İnfaz Kurumu tarafından teslim edilmeyen Dergi hakkında Eğitim Kurulu tarafından verilen kararda, anılan Dergi'nin içeriğinde terör örgütü propagandası yapıldığı; terör örgütünü, suçu ve suçluyu övücü, suçu teşvik edici ve meşrulaştırıcı ifade, yorum ve resimlere yer verildiği belirtilmiş ve bu hususlar karara gerekçe gösterilmiştir. Bu karara karşı yapılan şikâyet başvurusu üzerine İnfaz Hâkimliğinin vermiş olduğu ret kararında Eğitim Kurulu kararından alıntı yapılarak belirtilen karardaki gerekçelere dayanılmıştır. İtiraz üzerine Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararda ise İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçe yerinde görüldüğünden itirazın reddine karar verilmiştir.

76. Başvurucuya gönderilen ve yukarıda bahsedilen Dergi'nin 3 ila 7. sayfalarında “Hakikat Avcısı” başlığı altında Abdullah Öcalan tarafından kaleme alındığı anlaşılan yazıda, bir Kürt bireyin özgür olabilmesinin, yirmi dört saatinde özgürlük savaşçısı olmasıyla mümkün olunabileceğine vurgu yapılması, dağlara çıkmış kişilerden “özgürlük savaşçıları” olarak bahsedilmesi, “özgürlük gerillası” olmanın, topluma ilişkin ahlaki ve politik görevlerin en üst düzeyde yerine getirildiği bir görev olarak bahsedilmesi ile örgüt sempatizanları tarafından örgütün lideri olarak görülen biri tarafından yapılan dağa çıkma ve dağda gerilla olma yüceltilmekte ve teşvik edilmektedir.

77. Dergi'nin 8. sayfasında B.A. tarafından kaleme alınan “Öcalan’a Özgürlük Soykırıma Son” başlıklı yazıda Kürt özgürlük mücadelesinin otuz yıldır devam ettiği, bu mücadelede devrim sürecinin bittiği, devrimci halk savaşı aşamasına geçildiği ve bu yolda ölen kişilerin kahramanlık yaptığı ve bunlara layık olmaya çalışılacağı ifade edilerek şiddetin övüldüğü anlaşılmaktadır.

78. Dergi'nin 20. sayfasında E.R. tarafından kaleme alınan “Demokratik Özerklikte Öz Savunma Boyutu” başlıklı yazıda, Kürt özgürlük hareketinin “öz savunma boyutu” ela alınarak Kürdistan tarihi açısından bunun en örgütlü, en görkemli ve en kutsal savunma olduğu “Türk devletinin yürüttüğü tüm zamanların en acımasız, inkâr ve imha saldırısına karşı 15 Ağustos 1984’te başlayan öz savunma” olduğu, o günden bugüne yürütülen tüm inkâr, imha ve soykırım hareketlerinin halkın soylu direnişi ve kahraman kadın ve erkek evlatları olan gerillaların meşru savunmasıyla püskürtüldüğü ve sonuçsuz bırakıldığı ifade edilerek yine şiddet övülmekte ve teşvik edilmektedir. Yazıda “Demokratik Özerk Kürdistan’ın Öz savunma esaslarına” göre kurulacağı, “Sömürgeci işgalin sürdüğü ve demokratik özerklik statüsünün kabul edilmediği koşullarda” öz savunmanın koşulları belirtilirken şiddetin ve silahlı savunmanın ön plana çıkarıldığı, bu şiddetin savunulduğu ve bu savunmanın meşru bir amaç çerçevesinde yapıldığı, bunlara son verilebilmesi için devletin Demokratik özerklik statüsünün kabul etmesi gerektiği ifade edilerek şiddet teşvik edilmektedir.

79. Derginin 41. sayfasında “Şehitlerle Diyalog” başlıklı yazıda, bir kadın militanın nasıl olması gerektiği üzerinde durularak “Zilan” örneği verilmiştir. Burada da örgüt üyesi olmak özendirilmekte, bir fedainin bir şehrin içine girerek binlerce düşmanın ölümüne neden olmaktan kaçınmaması gerektiği belirtilerek şiddet teşvik edilmektedir.

80. Dergi'nin 60 ilâ 65. sayfalarında R.F. tarafından kaleme alınan “Dağlarda bir aşiret kızı!” başlıklı yazıda ise on yedi yıldır “Kürdistan dağlarında gerillacılık” yapan Rojin adlı örgüt üyesinin resmi de verilerek bir Kürt kadının düşmanına karşı elinde silahla dağ dağ dolaşıp mevziden mevziye koştuğu ve bunun büyük bir devrim olduğu, kadınları bu dağlara getiren ve onu PKK’ya aşık eden kişinin “Önder APO” olduğu ifade edilerek yasa dışı eylemlerin yüceltildiği, kadınların da bu direnişe katılmaya teşvik edildiği görülmektedir.

81. Başvurucu tarafından ifade edildiği ve Bakanlık tarafından da herhangi bir itirazda bulunulmadığı üzere, başvuruya konu Dergi hakkında herhangi bir genel yasaklama kararı bulunmamaktadır. Somut başvuru bakımından, kamu otoritesinin sınırlama gerekçesi olan cezaevi güvenliğinin sağlanması perspektifinde, özellikle terör suçları nedeniyle tutulan kişilere ulaştırılmasına izin verilecek yayınlara ilişkin sınırlamaların orantılılığı değerlendirilirken bu kapsamdaki kişilerin tutuldukları ceza infaz kurumlarının güvenliği konusundaki somut risk ve tehlikelerin dikkatten uzak tutulmaması gereklidir (İbrahim Bilmez, § 83).

82. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla tutukludur. “Cezalandırmanın” amaçlarından biri, daha önceden suç işlemiş olan bireylerin yeniden suç işlemelerini engelleyerek ıslah etmektir. Bu yönde, silahlı yasa dışı örgüt olduğu Türk yargı organları tarafından kabul edilen bir örgütün (PKK), lider ve eylemlerinin övülmesiyle propagandasının yapılarak suç işlenmesine teşvik edildiğine Cezaevi idaresi tarafından kanaat getirilerek “cezaevi güvenliği” başlığı altında somutlaşmış olan “kamu düzeninin korunması” meşru amacı çerçevesinde, başvurucunun Dergi'ye erişimi engellenmiştir.

83. Gerçekten Dergi'nin özellikle 20 ilâ 25. sayfalarındaki yazılar incelendiğinde terör örgütünün gerillalarla yürüttüğü şiddet içeren silahlı faaliyetleri, “Demokratik Özerk Kürdistan”ın devlet tarafından kabul edilmesi için gerekli ve zorunlu olduğu , bu kapsamda yapılan silahlı şiddet eylemlerinin meşru olduğu, dağda, köyde şehirde ve zindanda binlerce şehit ve gazisiyle özgürlük tarihi" yazıldığı, buna örnek gösterilen Cezaevinde kendini yakan örgüt üyelerinden övgüyle bahsedilerek kanun dışı örgütlerin ve eylemlerinin propagandası yapılarak suç işlenmesine teşvik edildiği, yazıların genel olarak içeriği ve anlamsal bütünlüğü dikkate alındığında eylemsel aktivitelere teşvik eden nitelik içerdiği açıktır. Konuyla ilgili resimlere de yer verilerek bu niteliğin pekiştirldiği anlaşılmıştır.

84. Bu nedenle söz konusu Dergi'ye idarece el konulması şeklindeki tedbir; ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması, buna bağlı olarak da kamu düzeninin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında değerlendirilmiştir. Bu şekilde demokratik toplum düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında başvurucunun ifade özgürlüğü sınırlandırılırken ceza infaz kurumunda düzeninin sağlanması şeklindeki kamu yararı ile kişilerin ifade özgürlüğü arasında makul dengenin kurulamadığı kabul edilemez (benzer yöndeki AİHMkararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).

85. Başvuru konusu olayda Eğitim Kurulu tarafından Derginin “1, 4, 8, 20, 22, 27,41, 47, 54 ve 61” No.lu örnek olarak gösterilen sayfalarında, terör örgütü propagandasının yapıldığı, suçu ve suçluyu öven, suçu teşvik eden ifadelerin ve resimlerin yer aldığı gerekçesiyle başvurucuya Dergi'nin tamamı verilmemiştir. Buna karşılık başvurucunun, Dergi'nin bu niteliği taşımayan kısımlarının kendisine verilmesi yönünde bir talebi de bulunmamaktadır. Dolayısıyla derginin tamamının verilmemesi yönünde alınan kararın cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez.

86. Yukarıdaki açıklamalar ışığında başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlama, Anayasa’nın 26. maddesi anlamında demokratik toplumda kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli olan demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı değildir.

87. Açıklanan nedenlerle getirilen kısıtlamanın bir ihlal içermediği anlaşıldığından Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

B. L. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA

9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.