2013/4986

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KENAN BAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/4986)

 

Karar Tarihi: 20/4/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucu

:

Kenan BAZ

Vekilleri

:

Av. Abdulkadir SAYIKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi, ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama sürecinin adil olmaması ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması, mahkeme kararlarının gerekçesiz olması nedenleri ile adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/6/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 8/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 2/2/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Batman ili Kozluk ilçesi Gündüzlü köyünde meydana gelen terör olayları nedeniyle oluşan zararlarının giderilmesi için 5233 sayılı Kanun uyarınca 4/10/2004 tarihinde Batman Valiliği 2 No.lu Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvuruda bulunmuştur.

8. Yapılan değerlendirme sonucu Komisyonun 6/11/2007 tarihli ve 2007/2-1203 sayılı kararı iledosya kapsamında bulunan bilirkişi raporlarının incelenmesi neticesinde Kozluk ilçesi Gündüzlü köyü Ömerli mezrasının boşaltılmadığı ve bu yerde başvuru sahibine yönelik direkt bir olay veya tehdit yaşandığına dair herhangi bir belge olmadığı gerekçelerine dayanılarak başvuru reddedilmiştir.

9. Başvurucu, tazminat isteminin reddedilmesi üzerine 30/1/2008 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde iptal davası açmış; tazminat isteminin reddi yönündeki Komisyonu kararının iptal edilmesini istemiştir.

10. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi 27/2/2009 tarihli ve E.2008/330, K.2009/190 sayılı kararı ile başvurucunun tazminat talebinin incelendiği Komisyon aşamasında yapılan keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporuna göre başvurucunun maddi zararının oluştuğu yönünde tespitler yapıldığı, başvurucunun köyü 1993 yılında can güvenliğinden dolayı terk ettiği, hâlâ dönmediği ve bu süreçte mal varlığına ulaşamadığı, köyde eğitim veren ilköğretim okulunun 1987-1988 yılları arasında faaliyetlerine ara verdiğinin belirtildiği, yine ifade tutanaklarının ve yargılama kapsamında Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından gönderilen yazının bilirkişi raporunda ortaya konulan tespitleri doğruladığı, bu durumda Komisyon kararında hukuka uyarlık bulunmadığı ayrıca bir kişinin yaşamakta olduğu yerde ve civarında genel olarak güvensiz bir ortam oluşmasının kişinin bu yeri terk etmesine yeterli sebep teşkil edeceği, terör olayının yaşandığının kabulü için doğrudan kişiye veya yakınlarına saldırı olması gerekmeyeceği gerekçelerine dayanarak davanın kabulüne hükmetmiştir.

11. Davanın kabul edilmesi üzerine davalı idare 11/5/2009 tarihinde temyiz talebinde bulunmuş, yargılama dosyası Danıştaya gönderilmiştir.

12. Dosya üzerindeki temyiz incelemesi sürerken davalı idare başvurucuya 15/9/2009 tarihli Sulhname Tasarısı İmza Davetiyesi göndermiş, başvurucuya kabulü hâlinde 37.485,59 TL tazminat ödenmesine karar verildiği bildirilmiştir.

13. Başvurucu kendisine sunulan teklifi kabul etmiş ve davalı idare ile başvurucu arasında 4/1/2010 tarihli sulhname imzalanmıştır.

14. Temyiz incelemesi sonucunda Danıştay Onuncu Dairesi 17/2/2010 tarihli ve E.2009/7152, K.2010/1277 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına hükmetmiştir. İlamın ilgili kısımları şöyledir:

 "...

 Temyize konu kararı veren mahkemece maddi olayın değerlendirilmesi ve nitelendirilmesinde, bir başka ifade ile aralarında davacının da bulunduğu mezrada yaşayan halkın bir kısmının güvenlik kaygısıyla mezradan ayrıldıkları yönündeki saptamada bir isabetsizlik görünmemektedir. Ancak, davacının terör olayları sonucu terk ettiği mezrada bulunan malvarlığına ulaşamamasından kaynaklanan zararın, mezranın tamamen veya köy korucuları ve bunların aileleri dışında kısmen boşaltılması halinde ve mezranın boşaltılmasından mezraya dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle, başka bir ifadeyle, mezranın boş kaldığı süreçle sınırlı kalmak kaydıyla tazmini olanaklı bulunmaktadır.

 İdare Mahkemesince, davacının, ikamet ettiği mezrayı terör olayları nedeniyle terkettiği ve bu nedenle malvarlığının zarara uğradığı sonucuna varılarak karar verilmiş ise de; dosyanın ve Gündüzlü Köyü, Ömerli Mezrasına ait diğer dosyaların birlikte incelenmesinden; jandarma tarafından 5233 sayılı Yasa kapsamında düzenlenen araştırma tutanaklarında; Gündüzlü köyü Ömerli Mezrasında terör olayının meydana gelmediği, Gündüzlü köyü Ömerli Mezrasının boşaltılmadığının belirtildiği, dolayısıyla anılan mezranın idarece veya mezrada yaşayanlar tarafından tamamen boşaltılıp boşaltılmadığı ortaya konulamadığından; İdare Mahkemesince, uyuşmazlık konusu dönemde adı geçen mezrada oturan olup olmadığı, seçim yapılıp yapılmadığı, sandık kurulu oluşturulup oluşturulmadığı gibi konular araştırılarak bir karar verilmesi gerekmektedir.

 ..."

15. Bozma ilamının ardından yargılama dosyası tekrar kendisine dönen Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi yaptığı araştırma ve incelemeler sonucu 30/11/2010 tarihli ve E.2010/2436, K.2010/2408 sayılı kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

"...

Mahkememizce yapılan ara kararı üzerine dosyaya sunulan belgelerden ve Mahkememizde bulunan diğer dava dosyalarında Ömerli mezrasına ait bilgi ve belgelerin incelenmesinden, koruculuk sistemi bulunan köy ve mezra çizelgesinde Gündüzlü Köyü ve Ömerli Mezrasının yer almadığı, Kozluk İlçe Seçim Kurulunun 7.8.2009 gün ve 174 sayılı yazısında; 1990-2000 yılları arasında İlçeye bağlı tüm köylerde muhtarlık seçiminin yapıldığının belirtildiği, Köy nüfusunun 1990 yılında 684, 1997 yılında 547, 2000 yılında 444 kişi olduğu, Kozluk İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün 20.4.2006 gün ve 2372 sayılı yazısında; güvenlik nedeniyle okulu kapatılan yerler arasında Gündüzlü Köyü ve Ömerli Mezrasının bulunmadığı, Boşalan/Boşaltılan Köy Listesinin incelenmesinden; Gündüzlü Köyü Ömerli Mezrasının terör olaylarından etkilenmeyen yerlerden olduğunun belirtildiği, Batman İli sınırlarında meydana gelen terör olaylarının sıralandığı listede Ömerli Mezrasına ait olay kaydı bulunmadığı ve araştırma tutanaklarında da bu mezrada terör olayı yaşanmadığının belirtildiği görülmektedir.

Bu durumda, Gündüzlü Köyü ve Ömerli Mezrasının boşalan yerleşim yerlerinden olmaması nedeniyle, davacının subjektif güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden dolayı uğradığını ileri sürdüğü zararın, 5233 sayılı Yasa kapsamında karşılanmasına olanak bulunmadığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.

..."

16. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararına karşı başvurucu 14/2/2011 tarihinde temyiz talebinde bulunmuş, temyiz dilekçesinde genel olarak esasa ilişkin itirazlarının yanında davalı idare ile aralarında sulhname imzalandığını, Danıştay Onuncu Dairesi içtihadına göre zararın sulh yoluyla giderilmesinin yargı yoluna başvurmayı engelleyici nitelikte olduğunu, bu bağlamda sulhname imzalanması ile taraflar arasındaki uzlaşmanın sona erdiğini ifade etmiş; dolayısıyla karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmasını istemiştir.

17. Davalı idare başvurucunun temyiz talebine karşı savunma vermemiştir.

18. Yargılama dosyası üzerindeki temyiz incelemesi devam ederken Komisyon, 15/11/2011 tarihli kararı ile Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 30/11/2010 tarihli davanın reddi yönündeki hükmünü dikkate alarak başvurucu ile aralarında imzalanan sulhnamenin iptaline ve başvurucuya ödemenin yapılmamasına karar vermiştir.

19. Temyiz incelemesi sonucu Danıştay Onbeşinci Dairesi 6/6/2012 tarihli ve E.2011/11483, K.2012/3840 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararını, İdare ve Vergi Mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulmasının 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerle mümkün olacağını, temyizen incelenen kararın usul ve hukuka uygun olduğunu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirici nitelikte olmadığını, belirterek onamıştır.

20. Aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 20/12/2012 tarihli ve E.2012/11474, K.2012/14729 sayılı ilam ile reddetmiştir.

21. Karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilam başvurucuya 10/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 26/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

22. 5233 sayılı Kanun'un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 4. maddeleri (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-21, 23).

23. 5233 sayılı Kanun'un 12. maddesi şöyledir:

 "Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.

 Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir.

 Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır.

Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir.

Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır."

24. 5233 sayılı Kanun'un 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 "Sulhnamede belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından sonra valinin onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten üç ay içerisinde karşılanır."

25. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik'in 27. maddesi şöyledir:

"Sulhname tasarıları hak sahibi veya yetkili temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından imzalandıktan sonra Vali veya Bakan tarafından onaylanır.

Ödemeler sulhname tasarılarının onay tarih ve sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler hak sahibi veya sahiplerinin banka hesaplarına yapılır."

26. 2577 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (1) numaralı fıkrası.

27. Danıştay Onbeşinci Dairesinin 23/1/2012 tarihli ve E.2011/8888, K.2012/400 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:

 "...

 Dava; davacının, yörede meydana gelen terör olayları nedeniyle ikamet ettiği Tunceli İli, Ovacık İlçesi, Eğrikavak Köyü'nden göç etmek zorunda kaldığından bahisle mal varlığına ulaşamaması ve taşınır, taşınmaz mallarının tahrip olması nedeniyle uğradığı zararın, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle Güllü Gülek ile birlikte yaptığı başvurunun Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonunca kabul edilerek bu kapsamda davacıya Güllü Gülek'le birlikte 23.788,99- TL ödenmesine ilişkin 04.06.2009 tarih ve 2009/2-1756 sayılı sulhname ve dayanağı Zarar Tespit Komisyonu kararının, gerçek zararını yansıtmadığı ileri sürülerek iptali ile uğradığı zararlara karşılık olarak 41.000-TL maddi ve 4.500-TL manevi olmak üzere toplam 45.500- TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

 ...

 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'un 12. maddesi ile, Kanun kapsamındaki maddi zararların sulhen karşılanması için özel bir usul öngörülmüştür. Buna göre, Kanunda belirtilen süreler içinde ilgili valiliklere yapılan başvurular, valilikler nezdinde oluşturulan komisyonlarca değerlendirmeye tâbi tutulmakta ve başvuranın zarara uğradığı sonucuna varılması halinde saptanan zararın ödenmesine karar verilerek bu miktar üzerinden düzenlenen sulhname tasarısı davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilmektedir. Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisinin sulhname tasarısını kabul etmesi halinde, bu tasarının kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanacağı belirtilmiş, maddenin son fıkrasında da sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ise ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.

 Anılan 12. maddenin gerekçesinde ise "... Hukukumuzda feragat, kabul ve sulh gibi işlemler, görülmekte olan davaları sona erdiren işlemlerdir. Sulh işlemi, dava öncesi yapılmışsa dava açılmasını engelleyici özelliktedir. Sulh işlemine rağmen dava açılırsa bu durum itiraz olarak ileri sürülebilir ve dava ortadan kaldırılır. Böylece dostane bir çözüm şekli olan sulh bağlayıcı niteliktedir." şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

 5233 sayılı Kanun'un yukarıda aktarılan amacı, gerekçesi ve 12. madde metninin birlikte değerlendirilmesinden; sulhnamenin imzalanmasından sonra dava açılmasına hukuki olanak bulunmamaktadır.

Olayda, davacı ve G.G. adına vekilleri tarafından komisyona her ikisi adınabaşvuruda bulunulduğu, komisyon tarafından tespit ve değerlendirmenin davacı ve müştereği G.G. adına yapılarak toplam 23.788,99 TL üzerinden sulhname imzalamalarının teklif edilmesi üzerine 04.06.2009 tarihinde davacı vekili tarafından sulhname imzalanarak uyuşmazlık ortadan kalktığından, davanın reddi yolunda karar verilmesi gerekirken, dava konusu işlemin iptali, maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığı yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

..."

28. Danıştay Onbeşinci Dairesinin 17/4/2012 tarihli ve E.2011/13961, K.2012/2295 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:

 "...

Dava; davacının, ikamet ettiği Mardin İli, Dargeçit İlçesi, Kısmetli Köyü'nden terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığından bahisle uğradığı zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle yaptığı başvurunun ev zararı yönünden kabul edilerek sulhname imzalandıktan sonra, diğer zarar kalemlerinin reddine ilişkin zarar tespit komisyonu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

 ...

 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamdaki maddi zararların sulhen karşılanması için anılan Kanunda özel bir usul öngörülmüştür. Buna göre, Kanunda belirtilen süreler içinde ilgili valiliklere yapılan başvurular, valilikler nezdinde oluşturulan komisyonlarca değerlendirmeye tâbi tutulmakta ve başvuranın zarara uğradığı sonucuna varılması halinde saptanan zararın ödenmesine karar verilerek bu miktar üzerinden düzenlenen sulhname tasarısı, davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilmektedir. Kanunun 12. maddesinde, bu davet yazısında, hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere 30 gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiğinin, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağının ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğunun belirtileceği; davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisinin sulhname tasarısını kabul etmesi halinde, bu tasarının kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanacağı; sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya kabul edilmemiş sayılması hâllerinde uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneğinin ilgiliye gönderileceği; sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ise ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarının saklı olduğu kuralabağlanmıştır.

 Aktarılan 12. maddenin gerekçesinde ise; "... Hukukumuzda feragat, kabul ve sulh gibi işlemler, görülmekte olan davaları sona erdiren işlemlerdir. Sulh işlemi, dava öncesi yapılmışsa dava açılmasını engelleyici özelliktedir. Sulh işlemine rağmen dava açılırsa bu durum itiraz olarak ileri sürülebilir ve dava ortadan kaldırılır. Böylece dostane bir çözüm şekli olan sulh, bağlayıcı niteliktedir." şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

5233 sayılı Kanunun amacı, gerekçesi ve 12. madde metninin birlikte değerlendirilmesinden; sulhnamenin imzalanmasıyla uyuşmazlık ortadan kalktığı için, başvuruda belirtilen bazı zarar kalemlerinin karşılanmadığından bahisle dava açılmasına hukuken olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

 …

 Bu durumda, davacının uğradığı zararların tamamının karşılandığına ilişkin 19.04.2010 tarih ve 2009/3-14370 sayılı sulhname davacı vekili tarafından imzalanarak uyuşmazlık sulhen sona erdirildiği için bu aşamadan sonra dava açılması mümkün olmadığından, İdare Mahkemesince bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hangi tarihte düzenlendiği belli olmayan bir muvafakatnameye dayanılarak, davacının babasına ait tarlaların kullanılamamasından kaynaklanan zararlar için hesaplama yapılmadığından bahisle dava konusu işlemin iptali yönünde verilen kararda hukukî isabet görülmemiştir ...”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu; 5233 Kanun kapsamında yaptığı talebin reddedildiğini, ardından açtığı davada iptal kararı verilmesi üzerine idare ile sulhname imzalandığını, akabinde iptal kararının Danıştayca bozulması üzerine İlk Derece Mahkemesinin bu defa davayı reddettiğini ancak 5233 sayılı Kanun'un 12. maddesinde yer alan hükme göre sulhname imzalanması nedeniyle davanın görülmeye devam edilmemesi gerektiğini, Danıştay içtihadının da bu yönde olduğunu, davanın reddine istinaden Batman Valiliği 1 No.lu Zarar Tespit Komisyonu tarafından sulhnamenin kaldırılması yönünde yeniden verilen kararın hakkaniyete aykırı olduğunu; zarar tespitine ilişkin raporlar, tanık beyanları, güvenlik nedeniyle köyün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler ile köy ilköğretim okulunun kapatılması gözönünde bulundurulmaksızın karar verildiğini, mezranın nüfus sayımı sonuçları esas alınması gerekirken köyün tamamının nüfus sayımı sonuçları hükme esas alınarak ve tüm mezra halkının terör tehdidi nedeni ile aynı gün yerleşim yerinden ayrılması, tarafınca ibraz edilen belgeler değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan ve gerçek dışı olan belgeler dikkate alınarak verilen kararın adil olmadığını, yerel Mahkemenin iptal kararının eksik inceleme yapıldığı gerekçesi ile bozulmasının ardından eksiklikler tamamlanmadan davanın reddi yönünde hüküm kurulduğunu, kararların gerekçesine dayanak teşkil eden belgelerin objektif tespit ve değerlendirmeden uzak olduğu ayrıca çelişkili olan ve somut gerçeği yansıtmayan bu belgelere dayanılarak yargı mercilerince davasının reddedilmesinin haksızlık oluşturduğunu, aynı yerleşim yerinden başvuruda bulunanlar hakkında Batman Valiliği 1 No.lu Zarar Tespit Komisyonunun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve bu nedenle şahsına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldığını, mal varlığından faydalanamaması sonucu mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığını,kendi isteği dışında yerleşim yerinden göç etmeye mecbur kalması nedeniyle özel hayatın ve ailenin korunması hakkının ihlal edildiğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, Anayasa’nın10., 20., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; ihlalin tespiti ile maddi ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

32. Başvurucunun, zararlarının tazmini için öngörülen süreçlerin makul sürede sonuçlanmadığı iddiasının makul sürede yargılanma hakkı bağlamında idare ile aralarında sulhname imzalanmasına ve bu durumun temyiz talebinde belirtilmesine karşın Danıştayın yargılamayı görmeye devam ederek davayı reddettiği iddiasının gerekçeli karar hakkı bağlamında adil yargılanma hakkı yönünden incelenmesi uygun görülmüştür. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları ise adil yargılanma hakkına yönelik incelemenin sonucunun ardından değerlendirilecektir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığına İlişkin İddia

34. 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

35. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).

36. Somut başvuru bakımından başvurucu tarafından 4/10/2004 tarihinde Komisyona yapılan müracaat sonrasında 5233 sayılı Kanun’un öngördüğü usul uyarınca bir kısım işlemin yapılması akabinde 6/11/2007 tarihinde talebin reddedildiği, belirtilen karar aleyhine 30/1/2008 tarihinde başlatılan yargılama sürecinin ise başvurucunun karar düzeltme talebinin reddine dair Danıştay Onbeşinci Dairesinin 20/12/2012 tarihli kararı ile tamamlandığı, bu bakımından makul sürede yargılanma hakkı kapsamında dikkate alınması gereken toplam sürenin 8 yıl 2 ay olduğu anlaşılmaktadır.

37. Somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu 8 yıl 2 aylık yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

38. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlaline İlişkin İddia

39. Başvurucu,idare ile aralarında sulhname imzalanmasına ve bu durumun temyiz talebinde belirtilmesine karşın Danıştayın yargılamayı görmeye devam ettiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

40. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

41. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

42. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 "Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."

43. Gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir (Kırmızı Gaa İnşaat Turizm Gıda San. Tic. A.Ş., B. No: 2013/2370, 11/12/2014, § 42). Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Ayrıca hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrasında yer verilen "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." hükmüyle, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir (Muhittin Kaya, Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).

44. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya, Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).

45. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, § 34).

46. AİHM'e göre mahkemeler ve yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Mustafa Kahraman, B.No: 2014/2388, 4/11/2014, § 36).

47. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin, onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usul haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa Kahraman, § 37).

48. Somut olayda uyuşmazlığın çözümünde esas alınan 5233 sayılı Kanun, terör eylemlerinin ülkemizde yoğun olarak yaşandığı 1987 ile 2002 yılları arasında geçen dönemde terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan idarece en kısa süre içinde ve sulh yolu ile karşılanmasını ve AİHM'e ancak bu yolla sonuç alamayanların başvurmalarını amaçlamaktadır.

49. Bu kapsamda 5233 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile anılan Kanun kapsamında zarar gördüğünü iddia edenler ile idareler arasında sulhname imzalanmasının yolu açılarak uyuşmazlıkların yargı yoluna intikal etmeden dostane olarak çözümlenmesi öngörülmüştür. İlgili kanun maddesinin gerekçesi incelendiğinde de taraflar arasında sulhname imzalanması suretiyle öngörülen yolun, sulh müessesinin nitelikleri dikkate alındığında davayı sona erdiren bir çözüm olduğunun, sulh işleminin dava öncesi yapılması hâlinde dava açılmasını engelleyici, dava açılması sonrasında yapılması durumunda itiraz olarak ileri sürülmesi halinde davayı ortadan kaldıracağının sulhun bağlayıcı olduğunun belirtildiği görülmektedir.

50. Nitekim bu doğrultuda 5233 sayılı Kanun’dan kaynaklanan davaları ve temyiz başvurularını inceleme görevi Danıştay Genel Kurulunun 25/4/2011 tarihli E.2011/13, K.2011/13 sayılı kararı ile kendisine devredilen Danıştay Onbeşinci Dairesinin 5233 sayılı Kanun'un 12. maddesinin madde metni ve gerekçesinden hareketle sulhname imzalanması ile uyuşmazlığın ortadan kalktığından bahisle bakiye zararlar için dava açılamayacağı şeklinde görüş benimsediği (Mehmet Emin Yılmaz, B. No: 2014/3928, 15/12/2015, § 53) ve uyuşmazlıkları bu yönde çözüme kavuşturduğu görülmektedir (bkz. §§ 27, 28).

51. Somut olayda başvurucu tarafından, Batman ili Kozluk ilçesi Gündüzlü köyünde meydana gelen terör olayları nedeniyle oluşan zararlarının giderilmesi için 5233 sayılı Kanun uyarınca Komisyona başvuruda bulunulmuş, Komisyonca talebin reddinin ardından Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi nezdinde iptal davası açılmıştır. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesince yapılan yargılama sonunda açılan davanın kabul edilmesi üzerine davalı idare olan Batman Valiliği tarafından temyiz talebinde bulunulmakla birlikte başvurucuya 37.585,59 TL tazminat ödenmesine yönelik 5233 sayılı Kanun'un 12. maddesi uyarınca sulhname imzalanması teklifinde bulunulmuştur. Başvurucunun da teklifi kabul etmesi üzerine "Ayni/nakdi olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederim." beyanı karşılığında vali yardımcısı, başvurucu ve vali tarafından imzalanan 4/1/2010 tarihli sulhname düzenlenmiştir.

52. Diğer taraftan İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulü yönündeki kararının temyizen incelenmesi sonucu Danıştay Onuncu Dairesi kararı bozmuş (bkz. § 14), bozma kararına uyan İlk Derece Mahkemesi ise bu defa davanın reddi yönünde hüküm kurmuştur. Ret yönündeki hükme yönelik başvurucu tarafından temyiz talebinde bulunulmuş, başvurucu temyiz talebinde, davalı idare ile aralarında sulhname imzalandığını, Danıştay içtihatlarına göre zararın sulh yoluyla giderilmesinin yargı yolunun devam etmesini engelleyici nitelikte olduğunu, bu bağlamda sulhname imzalanması ile taraflar arasındaki uyuşmazlığın sona erdiğini ifade etmiş; dolayısıyla karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmasını istemiştir. Dosya üzerindeki temyiz incelemesi devam ederken Komisyon 15/11/2011 tarihli kararı ile Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin davanın reddi yönündeki hükmünü dikkate alarak, başvurucu ile imzalanan sulhnamenin iptaline ve başvurucuya ödemenin yapılmamasına karar vermiştir.

53. Temyiz incelemesi sonucunda ise Danıştay Onbeşinci Dairesi 6/6/2012 tarihli ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğunu belirtmiş ve kararı onamıştır (bkz.§ 19). Başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme isteminin de kabul edilmemesi üzerine yargılama süreci kesinleşmiştir.

54. Bu oluşa göre İlk Derece Mahkemesinin davayı Danıştay Onuncu Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda reddetmesinin ardından başvurucunun talebi üzerine yapılan temyiz incelemesi sonucu Danıştay Onbeşinci Dairesinin 6/6/2012 tarihli ilamında, başvurucunun temyiz talebine esas teşkil eden hususlardan olan davalı idare ile aralarında sulhname imzalandığı, zararın sulh yoluyla giderilmesinin yargı yolunun devam etmesini engelleyici nitelikte olduğu, dolayısıyla sulhname imzalanması ile taraflar arasındaki uzlaşmazlığın sona erdiği (bkz. § 16) itirazına yönelik değerlendirme yapılmadığı tespit edilmiştir. Bu çerçevede 6/6/2012 tarihli Danıştay ilamında başvurucunun, davalı idare ile aralarında sulhname imzalandığı ve sulhnamenin taraflar arasındaki uzlaşmazlığı sona erdirdiğine yönelik ileri sürdüğü hususa ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmemesinin, başvurucunun gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.

55. Açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararına karşı temyiz aşamasında yapılan itiraza ilişkin esaslı hususların Danıştay kararında tartışılmamasından dolayı başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

56. Öte yandan başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden, başvurucunun diğer iddialarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

57. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

58. Başvurucu, Anayasa Mahkemesince yapılacak değerlendirme sonucunda ihlallerin tespit edilmesini ve 37.475,59 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Başvurucu ayrıca yeniden yargılama yapılmasında hukuksal yarar kalmadığını ve bu yönde bir kararın haklarına ulaşmasını zorlaştırıp geciktireceğini belirtmiş ve yeniden yargılama talebinin bulunmadığını ifade etmiştir.

59. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan 6216 sayılı Kanun'un (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması ve yeniden yargılama yapılması için kararın Diyarbakır 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

60. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, makul sürede yargılanma hakkı yönünden Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan zararları karşılığında başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 1. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.