2013/578

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OSMAN NURİ ÖNER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/578)

 

Karar Tarihi: 23/3/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Osman Nuri ÖNER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, şirketin yönetim kurulu üyesi ve başkanı iken ayrılarak şirket ile ilgisini kestiği hâlde şirketin vergi borçlarının ve cezalarının haciz yoluyla başvurucudan tahsil edilmesi üzerine vergi mahkemelerinde açılan davalarda yapılan yargılamalar neticesinde verilen kararların yerine getirilmemesi, haczen tahsil edilen paraların başka bir teminat karşılığında iade edilmesi talebinin reddi işlemine karşı açılan davada verilen kararın adil olmaması, bu kararın temyizi üzerine verilen Danıştay onama ilamının gerekçesiz olması, keyfî işlem yaptığı ve yargı kararlarını uygulamadığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulan kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 8/11/2012 (2012/578) ve 9/1/2013 (2013/578) tarihlerinde Bakırköy 9. ve 11. Ağır Ceza Mahkemeleri vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. 21/2/2013 tarihinde, aynı başvurucuya ait 2012/578 numaralı bireysel başvuru dosyasının kişi yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2013/578 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, 2012/578 numaralı bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına ve incelemenin 2013/578 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/2/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 24/7/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 22/10/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 24/10/2013 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formları ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi'nden (UYAP)temin edilen bilgilere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

1. Başvuru Formunda Yer Alan Olaylar

a. Vergi Borçları ile İlgili Yapılan İşlemler

8. Başvurucu, Ö. Holding A.Ş. tüzel kişiliğini temsilen 22/7/1997 tarihinden itibaren Ö. Sigorta Aracılık Hizmetleri A.Ş.nin yönetim kurulunda görev yapmış ancak temsil ettiği şirketteki hisselerini satarak 24/2/2000 tarihinde yönetim kurulu başkanlığı görevinden istifa etmiştir.

9. Başvurucunun yönetim kurulu üyeliğinden istifa ederek bu şirket ile bir ilgisinin kalmadığının tespiti amacıyla açtığı dava İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18/3/2008 tarihli ve E.2007/379, K.2008/133 sayılı kararı ile kabul edilmiş, başvurucunun şirketin yönetim kurulu üyeliğinin 24/2/2000 tarihinde istifa ile sona erdiğinin tespitine ve keyfîyetin ticaret sicilinde ilan ve tesciline karar verilmiştir. Bu karar, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nin 9/7/2008 tarihli sayısında ilan edilmiştir.

10. Öte yandan Zincirlikuyu Vergi Dairesi Müdürlüğünce (Vergi Dairesi), Ö. Sigorta Aracılık Hizmetleri A.Ş. hakkında 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usulü Kanunu'nun 30. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca 1999, 2000 ve 2001 hesap dönemlerine ilişkin dönem matrahlarının resen takdir yoluyla cezalı tarhiyatlar yapılmıştır.

11. Başvurucu hakkında bu şirketin vergi borçları ve cezaları nedeniyle Vergi Dairesince 17/4/2006 tarihinde yurt dışına çıkış yasağı uygulanmış, başvurucunun bu işlemin iptali istemiyle açtığı davada verilen İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 2006/1913 esas sayılı dosyasında 16/5/2007 tarihinde verilen kararı ile başvurucunun fiilen yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığı ve 24/2/2000 tarihinden sonra şirketin vergi ödevlerinin yerine getirilmesi konusunda yetkisinin kalmadığı, bu nedenle 24/2/2000 tarihine kadar tahakkuk eden vergi borcundan yönetim kurulu üyesi sıfatıyla yetki ve sorumluluğu bulunmadığından hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı ve uygulanması hâlinde giderilmesi olanaksız zararlar doğacağı gerekçeleriyle dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.

b. Uygulanan Haciz İşlemleri

12. Vergi Dairesi, vergi borçlarının ve cezalarının bu şirketten tahsil olanağının bulunmadığı ve başvurucunun da şirketin ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu gerekçeleriyle;

a) 11/5/2007 tarihli haciz bildirileriyle başvurucunun araçları ve taşınmaz malları üzerine haciz işlemi uygulamıştır.

b) 20/10/2007 tarihinde, başvurucunun H. Bankası Florya Şubesinde bulunan banka hesabına haciz işlemi uygulamış; 1/2/2008 tarihinde de başvurucunun hesabında bulunan 40.959,75 TL haczen tahsil edilmiştir.

c) Yine 20/10/2007 tarihinde, başvurucunun H. Bankası Karaköy Şubesinde bulunan banka hesabına 20/10/2007 tarihinde haciz işlemi uygulamış; 2/2/2008 tarihinde de başvurucunun hesabında bulunan 39.566,50 TL haczen tahsil edilmiştir.

13. Vergi Dairesince 20/11/2007 tarihinde düzenlenen ödeme emirleri ise başvurucuya 29/11/2007 tarihinde tebliğ edilmiştir. Vergi Dairesinin 1/3/2008 tarihli yazısıyla ödevli şirketin vergi borçlarının cebri icra yoluyla (başvurucunun H. Florya Bankası Şubesindeki banka hesabından) 1/2/2008 tarihinde tahsil edildiği belirtilerek bu nedenle şirketin ortakları hakkında yapılan tüm hacizlerin 2/2/2008 tarihi itibarıyla kaldırıldığı bildirilmiştir.

c. Haciz İşlemlerine Karşı Açılan Davalar

14. a) Başvurucu şirketin vergi borçları nedeniyle araçlarının ve taşınmaz mallarının haczedilmesi işlemine karşı 19/10/2007 tarihinde İstanbul 7. Vergi Mahkemesinde iptal davası açmıştır.

b) Mahkemenin 4/3/2008 tarihli ve E.2007/3162, K.2008/757 sayılı kararı ile borçlu şirketin hacze konu vergi borçlarının 1/2/2008 tarihinde tahsil edilmesi üzerine Vergi Dairesince hacizlerin kaldırıldığının bildirilmesi nedeniyle davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

c) Başvurucu; kararı temyiz etmiş, Danıştay Dördüncü Dairesinin 21/7/2008 tarihli ve E.2008/4022 sayılı ilamıyla temyiz edilen mahkeme kararının ve dava konusu haciz işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş, aynı Dairenin 4/2/2008 tarihli ve E.2008/4022, K.2009/629 sayılı ilamıyla da dava tarihindeki hukuki duruma göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

d) Mahkeme 26/6/2009 tarihli ve E.2009/1314, K.2009/1950 sayılı kararı ile "... 11/5/2007 tarihli haciz bildirileri ile davacının araçları ve gayrimenkulleri üzerine haciz konulduğu, 22/5/2009 tarihli ara kararı ile istenilen ve 20/6/2009 tarihli ve 4935 sayılı yazı ekinde sunulan dava konusu haciz işlemlerinin dayanağı olan ödeme emirlerinin ise 20/11/2007 tarihinde düzenlendiği ve bizzat davacıya 22/11/2007 ve 29/11/2007 tarihlerinde tebliğ edildiği, davacı adına haciz varakalarının ise 8/1/2008 tarihinde düzenlendiği görülmekte olup bu durumda ... yasal düzenlemelere aykırı olarak ödeme emri ve haciz varakası düzenlenmeden tesis edilen dava konusu haciz işlemlerinde hukuka uyarlık bulunmamıştır..." gerekçesiyle davanın kabulüne ve dava konusu haciz işlemlerinin iptaline karar vermiş, karar 21/6/2010 tarihinde kesinleşmiştir.

15. a)Başvurucu, H. Bankası Karaköy Şubesinde bulunan banka hesabına haciz konulması işlemine karşı 4/1/2008 tarihinde İstanbul 3. Vergi Mahkemesinde iptal davası açmış, Mahkemenin 5/3/2008 tarihli ve E.2008/35, K.2008/763 sayılı kararı ile dava konusu işlemin dayanağı amme alacağının ödendiği belirtilerek davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

b) Karar temyiz edilmiş, Danıştay Dördüncü Dairesinin 29/5/2008 tarihli ve E.2008/2290 sayılı ilamıyla temyiz edilen mahkeme kararının ve dava konusu haciz işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş; aynı Dairenin 26/5/2009 tarihli ve E.2009/2290, K.2009/2751 sayılı ilamıyla da işlemin tesis edildiği tarih itibariyle oluşan hukuki durum esas alınarak yargısal denetim yapılması gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

c) Bozma ilamı üzerine yapılan yargılama neticesinde Mahkeme21/4/2010 tarihli ve E.2009/2648, K.2010/1094 sayılı kararı ile ödeme emri ve haciz varakası düzenlenmeden haciz bildirisiyle tesis edilen haciz işleminin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu idari işlemin iptaline karar vermiş, bu karar 10/8/2010 tarihinde kesinleşmiştir.

16. a)Başvurucu, H. Bankası Florya Şubesinde bulunan banka hesabına haciz konulması işlemine karşı 7/4/2008 tarihinde İstanbul 2. Vergi Mahkemesinde iptal davası açmıştır.

b) Mahkemenin 30/10/2009 tarihli ve E.2008/1993, K.2009/4474 sayılı kararı ile ödeme emri ve haciz varakası düzenlenmeden haciz bildirisiyle tesis edilen haciz işlemi sonrası başvurucuya ait hesaptan cebren tahsilat yapılmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ve dava konusu haczen tahsil edilen 40.959,75 TL'nin başvurucuya iade edilmesine karar verilmiştir. Bu karar davalının temyizden feragat etmesi üzerine 28/4/2010 tarihinde kesinleşmiştir.

d. Banka Hesabından Tahsil Edilen Paranın İadesi Talebi

17. Başvurucu İstanbul 2. Vergi Mahkemesinin 30/10/2009 tarihli kararı uyarınca cebren tahsil edilen paranın tarafına iade edilmesi için 27/7/2010 tarihinde Vergi Dairesine başvuruda bulunmuştur. Vergi Dairesinin 29/7/2010 tarihli cevap yazısında, anılan karar gereğince başvurucudan tahsil edilen 40.959,75 TL'nin reddiyatının yapılarak emanet hesabına aktarıldığı, ancak 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un 23. maddesine göre muaccel hâle gelmiş borçlarına mahsup edilmek üzere girişlerinin yapıldığı başvurucuya bildirilmiş, 1/3/2010 tarihinde başvurucu hakkında Vergi Dairesince yeniden haciz işlemi uygulandığı anlaşılmıştır.

e. Banka Hesabından Tahsil Edilen Paranın Teminat ile Değiştirilmesi Talebi

18. a)Başvurucunun banka hesabına uygulanan haciz neticesinde tahsil edilen tutarın 6183 sayılı Kanun'un 10. maddesinin beşinci fıkrasına göre başka bir teminat karşılığında iade edilmesi için yaptığı 8/1/2009 tarihli başvuru, Vergi Dairesinin 12/1/2009 tarihli yazısı ile anılan maddedeki koşulların oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

b) Başvurucu bu idari işleme karşı 26/2/2009 tarihinde İstanbul 5. Vergi Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Mahkeme 17/9/2009 tarihli ve E.2009/571, K.2009/2511 sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Olayda, davacının yönetim kurulu başkanı olduğu şirketin muhhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla davacıya ait banka hesabına haciz uygulanmış ve şirketin vergi borçlarını karşılayacak miktarda haciz işlemi gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, haczedilen tutarın cebri takibattan önce davacı tarafından şirket borçları için teminat olarak gösterilmiş bulunmaması, idarece cebri takiple muaccel şirket borçlarının tahsili amacıyla davacı adına banka hesabı üzerinde haciz işleminin uygulanması, haciz işlemi sonucunda söz konusu şirket borçlarını karşılamaya yetecek miktarın cebren tahsil edilmesi halleri mevcut bulunduğundan, haciz yoluyla cebren tahsil edilip bu haliyle teminat hükmünde değerlendirilmeyecek tutarın başka bir teminatla değiştirilmesi yönündeki istemin reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. "

c) Temyiz edilen karar, Danıştay Dördüncü Dairesinin 13/11/2012 tarihli ve E.2010/1452, K.2012/6480 sayılı ilamıyla onanmıştır.

d) Bu karar başvurucuya 3/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

f. İlamlı İcra Takibi

19. a) Başvurucu haciz işlemlerinin iptaline ilişkin vergi mahkemesi kararlarına dayalı olarak Zincirlikuyu Vergi Dairesi Müdürlüğü aleyhine, başvuru formu ve eklerinden belirlenemeyen bir tarihte 40.959,75 TL asıl alacak ve yargılama giderleri ile birlikte toplam 41.262,65 TL alacak üzerinden Bakırköy 5. İcra Müdürlüğünün 2010/10267 esas sayılı icra dosyasında ilamlı icra takibi başlatmıştır.

b)İcra Müdürlüğünce Vergi Dairesine 27/7/2011 tarihli borç muhtırası gönderilerek borcun yazının tebliği tarihinden itaberen 7 gün içerisinde ödenmesi hususu bildirilmiş, Vergi Dairesinin 4/8/2011 tarihli cevap yazısıyla yargı kararları ile eksiklik tespit edilen hususlar giderilerek mükellefler hakkında yeniden işlem tesis edilebileceği, başvurucunun alacağına dayanak teşkil eden bilgi ve belgelerin ibraz edilmesi hâlinde bilgi verilebileceği belirtilmiştir.

c) İcra Müdürlüğü bu defa 17/10/2011 tarihli borç muhtırasını Vergi Dairesine göndermiş ve muhtırada borç miktarı da 66.755,05 TL olarak belirtilmiştir.

d) Muhakemat Müdürlüğü 30/3/2012 tarihinde, Bakırköy 4. İcra Hukuk Mahkemesi nezdinde icra işlemini şikâyet etmiştir.

e) Mahkeme 21/6/2012 tarihli ve E.2012/268, K.2012/625 sayılı kararı ile Muhakemat Müdürlüğü yerine Vergi Dairesi Müdürlüğü aleyhine icra takibi yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle şikâyetin kabulüne ve icra takibinin iptaline karar vermiştir.

f) Temyiz edilen karar, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 15/4/2013 tarihli ve E.2013/1947, K.2013/5658 sayılı ilamıyla onanmış, başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 14/11/2013 tarihli ve E.2013/12660, K.2013/16674 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

g. Ceza Soruşturması

20. a) Başvurucu yargı kararlarını yerine getirmediği ve keyfî davrandığı gerekçesiyle Zincirlikuyu Vergi Dairesi Müdürü hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur.

b) İstanbul Valiliğinin 19/6/2012 tarihli kararı ile soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir.

c) Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz, İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 14/9/2012 tarihli ve E.2012/469, K.2012/512 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

d) Karar, başvurucuya 10/10/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

21. Başvurucu birleşen 2012/578 numaralı bireysel başvuru dosyası yönünden 8/11/2012 tarihinde, 2013/578 numaralı bireysel başvuru dosyası yönünden ise 9/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

2. Başvuru Formunda Yer Almayan Diğer İlgili Olaylar

a. Banka Hesabından Tahsil Edilen Paranın İade Edilmesi Talebinin Reddi İşlemine Karşı Açılan İdari Dava Süreci

22. a) Başvurucu H. Bankası Karaköy Şubesinde bulunan hesabından haczen tahsil edilerek Vergi Dairesi hesabına aktarılan paranın iadesi için 25/6/2008 tarihinde Vergi Dairesine başvurmuştur.

b) Vergi Dairesinin 27/6/2008 tarihli yazısı ile 2577 sayılı Kanun'un 28 maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre haciz ve ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edileceği kuralı nedeniyle davanın kesinleşmesi sonucuna göre işlem tesis edileceği başvurucuya bildirilmiştir.

c) Başvurucu aynı istemle bu defa 10/9/2008 tarihinde yeniden Vergi Dairesine başvurmuştur.

d) Vergi Dairesinin 22/9/2008 tarihli yazısı ile İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığından görüş istenildiği belirtilerek bu görüş doğrultusunda bilgi verileceği bildirilmiştir.

e) İstanbul Vergi Dairesinin 22/12/2008 tarihli yazısında Vergi Dairesinin, başvurucunun ödevli şirket ile 24/2/2000 tarihinden itibaren bir ilgisinin kalmadığının tespitine dair ticaret mahkemesi kararının tarafı olmadığı, başvurucunun temsil yetkisinin sona erdiğini tespit ettirdiği tarihten sonra yönetim kurulu başkanı sıfatıyla noter aracılığıyla diğer şirket ortaklarına bildirimde bulunduğu ve başvurucunun temsil yetkisini devrettiğine dair tescil ve ilan edilmiş bir husus bulunmadığı gerekçeleriyle anılan şirketten tahsil olanağı bulunmayan vergi borçlarından yasal temsilci sıfatıyla başvurucunun sorumlu tutulması gerektiği bildirilmiştir.

f) Başvurucu Vergi Dairesince banka hesabından tahsil edilen paranın iadesi talebine cevap verilmediği, bu nedenle talebinin idarece zımnen reddedildiğini belirterek 7/11/2008 tarihinde İstanbul 9. Vergi Mahkemesinde iptal davası açmıştır.

g) Mahkeme 11/11/2008 tarihli ve E.2008/3776, K.2008/3049 sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir.

h)Başvurucunun temyiz ettiği karar, Danıştay Dördüncü Dairesinin 28/5/2009 tarihli ve E.2009/441, K.2009/3074 sayılı ilamıyla "davacının hakkında yürütülen haciz işlemlerine karşı açmış olduğu davalar sonucunda verilen yargı kararlarının uygulanması için davalı idareye yaptığı başvurunun 60 gün içerisinde yanıt verilmemek suretiyle zımnen reddine ilişkin işlem, davacının menfaatinietkileyen icrai nitelikte bir işlem olduğu" belirtilerek bozulmuştur.

ı) Bozma ilamı üzerine yapılan yargılama neticesinde Mahkeme 28/7/2010 tarihli ve E.2009/2606, K.2010/2077 sayılı kararı ile iade talebine konu haciz işlemine karşı açılan davanın kesinleşmemiş olması nedeniyle idarenin kararı kesinleştikten sonra uygulayabileceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

i) Karar temyiz edilmiş; Danıştay Dördüncü Dairesinin 13/11/2012 tarihli ve E.2010/7871, K.2012/6476 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"İncelenen dosyada Ö. Sigorta Aracılık Hizmetleri Anonim Şirketi'nin muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla anılan şirketin ortağı ve kanuni temsilcisi olan davacıya ait taşınmaz ve araçlar üzerinde uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle açılan davada verilen, davacının banka hesabı üzerinde uygulanan haciz sonucunda vergi borcunu karşılayacak tutarın vergi dairesi müdürlüğünün hesabına aktarıldığı, bu nedenledavacı hakkında yapılan tüm hacizlerin kaldırıldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına dair Vergi Mahkemesi kararının, idari işlemlerin tesis tarihindeki duruma göre hukuki denetiminin yapılması gerektiği gerekçesiyle bozulması sonucunda, bozma kararına uyularak haciz işleminin İstanbul 7. Vergi Mahkemesinin26.6.2009 günlü, E:2009/1314, K:2009/1950 sayılı kararıyla davacı adına ödeme emri ve haciz varakası düzenlenmeden tesis edildiğinden hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edildiği anlaşılmıştır.

Bu durumda davacının işbu dosyadaki istemi doğrultusunda, Danıştay Dördüncü Dairesinin 23.12.2009 günlü, E:2009/7395, K:2009/6967 sayılı kararıyla onanarak kesinleşen, İstanbul 7.Vergi Mahkemesininyukarıda gün ve sayısı belirtilen kararının uygulanması suretiyle haczen tahsil edilen parası iade edileceğinden Vergi Mahkemesi kararı sonucu itibariyle hukuka uygun bulunmuştur."

b. Manevi Tazminat İstemli Tam Yargı Davası

23. a) Başvurucu, kendisine atfedildiği gibi borçlu şirketin ortağı ve kanuni temsilcisi olmadığı hâlde adına tanzim ve tebliğ edilen ödeme emirleri ile parası ve malları üzerine konulan hacizlerin kötü niyetli olarak uygulandığı, hacizlerin tamamının mahkeme kararları ile kaldırılmasına rağmen yargı kararlarının uygulanmadığı ve benzer işlemlerin yapılmaya devam edildiği iddialarıyla manevi tazminat ödenmesi ve ayrıca haczen tahsil edilen paranın iade edilmesi istemiyle 28/5/2010 tarihinde İstanbul 8. Vergi Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.

b) Mahkeme 5/7/2010 tarihli ve E.2010/1989, K.2010/2209 sayılı kararı ile haczen tahsil edilen paranın iadesi ile manevi tazminat istemlerinin ayrı davalara konu edilebileceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

24. Başvurucu 16/7/2010 tarihinde İstanbul 8. Vergi Mahkemesinde manevi tazminat istemli tam yargı davası açmıştır.

b) Mahkeme 23/7/2010 tarihli ve E.2010/2778, K.2010/2383 sayılı kararı ile idare mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiştir.

c) İstanbul 7. İdare Mahkemesi de 4/10/2010 tarihli ve E.2010/1773, K.2010/1635 sayılı kararı ile vergi mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle olumsuz görev uyuşmazlığı çıkarmıştır.

d) İstanbul Bölge İdare Mahkemesince vergi mahkemesinin görevli yargı yeri olarak tayin edilmesi üzerine İstanbul 8. Vergi Mahkemesinde görülen yargılamada Mahkeme, 11/4/2012 tarihli ve E.2011/184, K.2012/1444 sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir.

e) Karar temyiz edilmiş, Danıştay Dördüncü Dairesinin 17/3/2015 tarihli ve E.2012/6005, K.2015/858 sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"... davacı tarafından kesinleşen mahkeme kararına istinaden cebren tahsil edilen tutarın vergi dairesinden geri alınması için ilamlı icra takibi yapıldığı, ancak icra emrine rağmen davalı İdarenin haczen aldığı parayı iade etmediği, davacı tarafından, kesinleşen yargı kararlarının yerine getirilmediği ve bunun ağır hizmet kusuru olduğu, ... Davalı İdarece yargı kararlarının yerine getirildiği ve bu doğrultuda işlemler tesis edildiğinin ileri sürüldüğü, hacizlere karşı açılan davalarda verilen iptal kararları doğrultusunda haciz varakalarının düzenlendiği ve tebliğ edildiği belirtilmesine rağmen bu hususları tevsik edecek belgelerin dosyada bulunmadığı, haczen tahsil edilen tutarın iadesi yönünde verilen mahkeme kararına rağmen iade yapılmamasının nedeni olarak 6183 sayılı Kanun'un 79. maddesine göre düzenlenen 1/3/2010 tarihli ve 5708 sayılı haciz işleminin gösterildiği, ancak bu haciz işleminin davacıya tebliğ edildiğini gösterir herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı ...

...

Olayda, Ö. Sigorta Aracılık Hizmetleri Anonim Şirketi'nin ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu ileri sürülen davacı adına söz konusu şirketin vergi borçlarından dolayı yurt dışına çıkış yasağı koyulması, eşinin ve kendinin mülklerine ve araçlarına hacizler konulması, eşinin ve kendisinin müşterek banka hesaplarına haciz konulması ve müşterek hesaptan cebren tahsilat yapılması gibi tesis edilen işlemler yargı kararlarıyla iptal edilmiştir. Yargı kararlarıyla iptal edilen işlemler sonrasında İdarece yargı kararlarının gereği olarak işlemler tesis edildiği, dolayısıyla yargı kararlarının uygulandığı ileri sürülmüş ise de,davacının banka hesabına konulan haciz nedeniyle vergi dairesinin hesabına aktarılan tutarın iadesi istemiyle İstanbul 2.Vergi Mahkemesi nezdinde E:2008/1193 esasında açılan davada, davanın kabulüyle haczen tahsil edilen tutarın davacıya iadesine karar verildiği, söz konusu kararın yerine getirilmesi için ilamlı icra takibi yapıldığı, ancak icra emrine rağmen davalı İdarenin haczen aldığı parayı iade etmediği, dolayısıyla yargı kararının uygulamadığı somut örneği olarak görülmektedir.

Bu durumda, davacı adına tesis edilen işlemlerin yargı kararlarıyla hukuka aykırı oldukları ortaya konulduktan sonra tesis edilen işlemler ve yapılan eylemlerin de yargı kararlarını etkisiz kılmaya yönelik olması, davalı İdarece yargı kararları gereğinin geciktirilmeksizin yerine getirilmemesinin ağır hizmet kusurunu oluşturması karşısında davacının uğradığı manevi zararın idarece tazmini gerektiğinden, yukarıda belirtilen esaslar dikkate alınmak suretiyle takdir edilecek manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmesi gerekirken, davayı reddedenVergi Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir."

f) UYAP sisteminden yapılan sorgulama sonucuna göre yargılamanın henüz sonuçlanmadığı anlaşılmaktadır.

c. İstirdat Davası

25. a) Başvurucu, H. Bankası Florya Şubesi nezdinde bulunan banka hesabından Vergi Dairesince haczedilen 40.959,75 TL'nin kesinleşmiş mahkeme kararlarına rağmen iade edilmediğini belirterek bu tutarın haciz bildiri tarihi olan 10/3/2010 tarihinden itibaren işleyecek aylık %2.5 yasal faizi ile birlikte iadesi istemiyle 19/8/2010 tarihinde Vergi Dairesi aleyhine Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde istirdat davası açmıştır.

b) Mahkeme 4/10/2012 tarihli ve E.2010/376, K.2012/377 sayılı kararı ile vergi mahkemesi kararına göre iadesi gereken paranın davacı mükellefin muaccel hâle gelmiş borçlarına mahsup edildiği, davalı idare tarafından yapılan bu işlemin usul ve vergi mevzuatına uygun olduğu belirtilerek alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın reddine karar vermiştir.

c) Başvrucu kararı temyiz etmiş, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 16/6/2015 tarihli ve E.2014/2621, K.2015/8749 sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Davacı tarafından temyiz aşamasındaibraz edilen 01.12.2014 tarihli vergi idaresi yazısından dava konusu 40.959,75 TL paranın iadesine karar verildiği ve bu paranın yatırılması için hesap numarası istenildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, ibraz edilen bu fezleke çerçevesindeana para ve faiz talebinin değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır."

d) UYAP sisteminden yapılan sorgulama sonucuna göre yargılamanın bozma ilamı sonrası Mahkemenin 2015/508 esas sayılı dava dosyasında devam ettiği anlaşılmaktadır.

26. Başvurucu Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla Anayasa Mahkemesine gönderdiği 22/12/2014 tarihli dilekçe ile İdarenin haciz yoluyla tahsil ettiği 40.959,75 TL'yi iade etme kararı aldığını belirtmiştir. Dilekçeye ekli Zincirlikuyu Vergi Dairesi Müdürlüğünün 1/12/2014 tarihli yazısıyla borçlu şirketin vergi borçlarının tahsil imkânının bulunmaması nedeniyle yönetim kurulu başkanı sıfatıyla başvurucudan tahsil edilen 40.959,75 TL'nin kendisine iade edileceği bildirilmiştir.

B. İlgili Hukuk

27. 213 sayılı Kanun’un 10. maddesi şöyledir:

 "Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatlar gibi tüzel kişiliği olmıyan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir.

Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır. Bu hüküm Türkiye'de bulunmayan mükelleflerin Türkiye'deki temsilcileri hakkında da uygulanır.

Temsilciler veya teşekkülü idare edenler bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebilirler.

Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını da kaldırmaz.”

28. 6183 sayılı Kanun’un "Teminat ve Değerlenmesi" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

"Teminat olarak şunlar kabul edilir:

1. Para,

2. Bankalar ve özel finans kurumları tarafından verilen süresiz teminat mektupları,

3. Hazine Müsteşarlığınca ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetleri veya bu senetler yerine düzenlenen belgeler (Nominal bedele faiz dahil edilerek ihraç edilmiş ise bu işlemlerde anaparaya tekabül eden satış değerleri esas alınır.),

4. Hükümetçe belli edilecek Milli esham ve tahvilat "Bu esham ve tahvilat, teminatın kabul edilmesine en yakın borsa cetvelleri üzerinden % 15 noksaniyle değerlendirilir.",

5. İlgililer veya ilgililer lehine üçüncü şahıslar tarafından gösterilen ve alacaklı amme idaresince haciz varakasına müsteniden haczedilen menkul ve gayrimenkul mallar.

Teminat sonradan tamamen veya kısmen değerini kaybeder veya borç miktarı artarsa, teminatın tamamlanması veya yerine başka teminat gösterilmesi istenir.

Borçlu verdiği teminatı kısmen veya tamamen aynı değerde başkalariyle değiştirebilir."

29. 6183 sayılı Kanun'un "Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu" kenar başlıklı Mükerrer 35. maddesi şöyledir:

 “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

 Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır.

 Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz.

 Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.”

30. 6183 sayılı Kanun'un "Haciz" kenar başlıklı 62. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur."

31. 6183 sayılı Kanun'un "Haciz varakası" kenar başlıklı 64. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Haciz muameleleri, tahsil dairelerince düzenlenen ve alacaklı amme idaresinin, mahalli en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından tasdik edilen haciz varakalarına dayanılarak yapılır."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu yönetim kurulu başkanı iken ayrıldığı ve bütün ilişiğini de kestiği şirketin vergi borçları ve cezalarından dolayı Vergi Dairesince banka hesaplarına haciz işlemi uygulandığını ve hesaplarda bulunan 40.959,75 TL'nin haciz yoluyla tahsil edildiğini, haciz işlemlerine karşı vergi mahkemelerinde açtığı davalarda verilen yürütmenin durdurulması ve iptal kararlarının ise Vergi Dairesince uygulanmadığını belirtmiştir.

34. Başvurucu ayrıca haczen tahsil edilen paraların başka bir teminat karşılığında iade edilmesi talebinin Vergi Dairesince reddedilmesi üzerine İstanbul 5. Vergi Mahkemesinde açtığı davanın keyfî olarak reddedildiğini, kararın temyizine ilişkin talebinin de Danıştayca şablon gerekçelerle reddedilerek hükmün onandığını ifade etmiştir.

35. Başvurucu, keyfî işlem yaptığı ve yargı kararlarını uygulamadığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduğu kamu görevlileri hakkında Valilikçe hukuka aykırı olarak soruşturma izni verilmediğini ve bu karara karşı yaptığı itirazın da Bölge İdare Mahkemesince haksız yere reddedildiğini belirtmiştir.

36. Başvurucu bu nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ve yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanmasına ilişkin 138. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; kendisinden haciz yoluyla tahsil edilen paraların, yaptığı yargılama giderlerinin ve 17/10/2011 tarihine kadar işlemiş faizlerinin karşılığı olarak 66.755,05 TL'nin bu tarihten itibaren işleyecek faizi ile birlikte tazminat olarak ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia

37. Başvurucu banka hesabından Vergi Dairesince haciz yoluyla tahsil edilen paranın başka bir teminat karşılığında iade edilmesi için yaptığı başvurunun reddi işlemine karşı açtığı iptal davasında İstanbul 5. Vergi Mahkemesince verilen kararın adil olmadığınıbelirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Bakanlık, bu konu hakkında bir görüş bildirmemiştir.

39. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

41. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

42. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Muhammet Kaplan, B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 21).

43. Başvuru konusu olayda, başvurucunun cebren haciz yoluyla kendisine ait banka hesabından tahsil edilen paranın başka bir teminat karşılığında iade edilmesi talebi Vergi Dairesince 12/1/2009 tarihinde reddedilmiş, bu idari işlemin iptali istemiyle açılan davada İstanbul 5. Vergi Mahkemesinin 17/9/2009 tarihli kararıyla yukarıdaki gerekçelerle ve esas olarak borçlu şirket ve başvurucu tarafından gösterilen bir teminat bulunmadığı, haciz yoluyla cebren tahsil edilen paranın ise teminat olarak değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla 6183 sayılı Kanun'un 10. maddesinin üçüncü fıkrasına göre başka bir teminat ile değiştirilme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir (bkz. § 18). Temyiz edilen karar, Danıştay Dördüncü Dairesinin 13/11/2012 tarihli ilamıyla onanmıştır.

44. 6183 sayılı Kanun'un 10. maddesinde, kamuya olan borçlar için gösterilecek teminatlar düzenlenmiş olup aynı maddenin üçüncü fıkrasında da borçlunun verdiği teminatı kısmen veya tamamen aynı değerde başka bir teminat ile değiştirebileceği hüküm altına alınmıştır. Somut olayda ise Mahkeme kararında da belirtildiği üzere başvurucu veya borçlu şirket tarafından Vergi Dairesince uygulanan haciz veya takibat öncesi gösterilmiş bir teminat bulunmadığı, başvurucunun talebine konu paranın da öncesinde teminat olarak gösterilmeyip Vergi Dairesinin uyguladığı haciz sonrası cebren tahsil edildiği görülmektedir. Ayrıca bu kararın verildiği tarih itibarıyla başvurucunun haciz işlemlerinin iptaline ilişkin başlattığı yargılama süreçlerinin devam etmekte olduğu (bkz. §§ 14-16), üstelik başvurucunun somut olaya konu davadaki talebinin, paranın iadesine ilişkin olmayıp salt teminat olarak değiştirilme talebine yönelik olduğu da gözetildiğinde talebin mahiyeti gereği 6183 sayılı Kanun'un 10 maddesindeki koşulları irdeleyen ve öncesinde teminat olarak gösterilmeyip cebren tahsil edilen talebe konu paranın anılan madde hükmüne göre bir teminat ile değiştirilmesinin mümkün olmadığı yönündeki Mahkeme kararının keyfî olduğundan söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır.

45. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

46. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemeleri tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi derece mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

47. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlaline İlişkin İddia

48. Başvurucu banka hesabından haciz yoluyla tahsil edilen paranın bir teminat ile değiştirilmesi talebinin reddi işlemine karşı İstanbul 5. Vergi Mahkemesinde açtığı davada verilen kararı temyiz ettiğini ancak Danıştay Dördüncü Dairesince şablon ifadeler kullanılarak temyiz talebinin reddedildiğini ve hükmün onandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

49. Bakanlık, bu konu hakkında bir görüş bildirmemiştir.

50. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

51. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama özgürlüğünün kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

52. Temyiz merciinin, yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

53. Somut olayda İstanbul 5. Vergi Mahkemesince başvurucunun talebi hakkında değerlendirme yapılmış ve başvurucunun davasının reddedilmesinin maddi ve hukuki nedenleri değerlendirilerek hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca varılmıştır. İlk Derece Mahkemesi kararının temyizi üzerine Danıştay Dördüncü Dairesince Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe kabul edilerek hüküm onanmıştır (bkz. § 18). Dolayısıyla Danıştay onama ilamının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.

54. Açıklanan gerekçeyle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Soruşturma İzni Verilmemesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin İddia

55. Başvurucu ilişiği bulunmayan şirketin vergi borçları nedeniyle keyfî olarak taşınır ve taşınmaz malları ile banka hesabında bulunan parası hakkında haciz işlemleri uyguladığı ve lehine olan mahkeme kararlarını uygulamadığı gerekçeleriyle Zincirlikuyu Vergi Dairesi Müdürü hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ancak İstanbul Valiliğince soruşturma izni verilmemesine karar verildiğini, bu karara karşı yaptığı itirazın da İstanbul Bölge İdare Mahkemesince reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

56. Bakanlık, bu konu hakkında bir görüş bildirmemiştir.

57. 6216 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."

58. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir. Niteliği itibarıyla kamu düzenine ilişkin olan bu başvuru şartını taşımayan bireysel başvuruların incelenebilmesi mümkün değildir (Doğan Yıldırım, B. No: 2013/9831, 10/3/2015, § 23).

59. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).

60. Başvuru konusu olayda başvurucunun ilgili kamu görevlisi hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine başlatılan ceza soruşturmasında İstanbul Valiliğinin 19/6/2012 tarihli kararıyla soruşturma izni verilmemesine karar verildiği, başvurucunun bu karara karşı yaptığı itirazın da İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 14/9/2012 tarihli kararı ile reddedildiği görülmektedir (bkz.§ 20).

61. Bu durumda başvurucunun ihlal iddiasına konu soruşturma izni verilmemesine ilişkin karar, Bölge İdare Mahkemesinin başvurucunun itirazını reddettiği 14/9/2012 tarihinde kesinleşmiştir. Bu nedenle başvuruya konu karar, zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.

62. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

4. Yargı Kararının Yerine Getirilmesi Hakkının İhlaline İlişkin İddia

63. Başvurucu yönetim kurulu üyeliğinden istifa ederek ayrıldığı ve ilişiği sona eren şirketin vergi borçları ve cezaları nedeniyle taşınır ve taşınmaz malları ile banka hesaplarında bulunan paralara Vergi Dairesincehaciz işlemleri uygulanarak cebren tahsil edildiğini, bu haciz işlemlerinin iptali için vergi mahkemelerinde açtığı davalarda Danıştay Dördüncü Dairesince verilen yürütmenin durdurulması kararlarının ve Danıştay bozma ilamları üzerine vergi mahkemelerince verilen davanın kabulüne ilişkin kararların Vergi Dairesince uygulanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

64. Bakanlığın görüş yazısında; İstanbul 3. Vergi Mahkemesinin kararının 3/1/2013 tarihinde kesinleştiği, bu kararda adı geçen bankaya haciz bildirisi gönderilmediği, başvurucunun hesaplarına haciz konulmadığı ve banka tarafından paranın Vergi Dairesine gönderilmediği, İstanbul 7. Vergi Mahkemesinin kararının ise Danıştayın 23/12/2009 tarihli ilamıyla kesinleştiği ancak bu kararın Vergi Dairesi tarafından uygulandığı, bu nedenle söz konusu kararların icrası yönünden başvurucunun mağdur sıfatının bulunmadığı, öte yandan Anayasa Mahkemesinin somut olguları değerlendirerek ve yargılamaya bir bütün olarak bakarak başvurucunun mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediğini Anayasa'nın 125. ve 138. maddelerini de gözönüne almak suretiyle denetleneyebileceğinin düşünüldüğü ifade edilmiştir.

65. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı cevap yazısında, hak ihlalinin sona ermediğini, parasının iade edilmediği gibi mahkeme kararlarında belirtilen yargılama giderlerinin dahi ödenmediğini belirtmiş ancak Anayasa Mahkemesine gönderdiği 22/2/2014 tarihli dilekçe ile Vergi Dairesinin haciz yoluyla tahsil ettiği 40.959,75 TL'yi iade etme kararı aldığını, ancak bu paranın 6 yıldır idarenin zimmetinde olduğunu ve idarenin faiz ödemesinde bulunmadığını, bu nedenle hukuka aykırılığın devam ettiğini beyan etmiştir.

66. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

67. 6216 sayılıKanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

68. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).

69. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uyulmasının denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).

70. Başvuru konusu olayda, başvurucunun ilişiğini kestiği şirketin vergi borçları ve cezaları nedeniyle başvurucunun araçları ve taşınmazları hakkında 11/5/2007 tarihinde haciz işlemi uygulandığı, başvurucunun banka hesaplarınna ise 20/10/2007 tarihinde haciz işlemi uygulandığı, ödeme emirlerinin de başvurucuya 29/11/2007 tarihinde tebliğ edildiği görülmektedir (bkz. § 12). Başvurucunun araç ve taşınmazlarına uygulanan haciz işlemleri yönünden 19/10/2007 tarihinde İstanbul 7. Vergi Mahkemesinde açılan davada Danıştay Dördüncü Dairesince 21/7/2008 tarihli ilamıyla dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına, Mahkemenin 26/6/2009 tarihli kararı ile de işlemin iptaline; H. Karaköy Şubesinde bulunan banka hesabına haciz işlemi uygulanması işlemi yönünden 4/1/2008 tarihinde İstanbul 3. Vergi Mahkemesinde açılan davada Danıştay Dördüncü Dairesince 29/5/2008 tarihinde dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına, Mahkemenin 21/4/2010 tarihli kararı ile de dava konusu işlemin iptaline; H. Florya Şubesinde bulunan banka hesabına haciz işlemi uygulanması işlemi yönünden ise 7/4/2008 tarihinde İstanbul 2. Vergi Mahkemesinde açılan iptal davasında Mahkemenin 30/10/2009 tarihli kararı ile dava konusu işlemin iptaline ve başvurucunun banka hesabından tahsil edilen 40.959,75 TL'nin iadesine karar verilmiştir (bkz.§§ 14-16). Bu davalarda vergi mahkemelerince başvurucuya ödeme emirlerinin tebliğ edilmeden haciz işlemlerinin uygulanmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.

71. Başvurucu muhtelif tarihlerde Vergi Dairesine başvurarak anılan vergi mahkemesi kararlarını ibraz etmiş ve bu kararların uygulanmasını, banka hesaplarından tahsil edilen paraların ise kendisine iade edilmesini talep etmiştir(bkz. §§ 17, 22). Vergi Dairesi, İstanbul 7. Vergi Mahkemesinde açılan davanın konusunu teşkil eden başvurucunun araçları ve taşınmazları üzerindeki hacizleri, yargılama devam ederken ve başvurucunun banka hesabından vergi borcunun tahsil edildiği gerekçesiyle 2/2/2008 tarihinde kaldırmıştır (bkz. § 13). Başvurucunun H. Karaköy Şubesinde bulunan banka hesabına haciz işlemi uygulanması işlemine ilişkin İstanbul 3. Vergi Mahkemesinde açtığı davada Danıştayca 29/5/2008 tarihinde verilen yürütmenin durdurulması kararının uygulanması talebi Vergi Dairesi tarafından reddedilmiş, bunun üzerine başvurucunun 7/11/2008 tarihinde açtığı davada verilen İstanbul 9. Vergi Mahkemesinin 28/7/2010 tarihli kararının onandığı Danıştay ilamında daha önceki vergi mahkemesi ilamlarına göre başvurucudan tahsil edilen paranın iade edilmesi gerektiği açıklanmıştır (bkz. § 22).

72. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde her ne kadar başvurucu tarafından idarece uygulanmayan kararlar arasında gösterilse de gerek başvuru formu ve eklerinden gerek bireysel başvuru tarihi öncesinde başvurucunun idare aleyhinde başlattığı Bakırköy 5. İcra Müdürlüğünün 2010/10267 esas sayılı icra dosyasındaki alacak talepleri dikkate alındığında başvurucunun H. Karaköy Şubesinden tahsil edilen paranın kendisine ödenmediği yönünde bir iddiasının bulunmadığı, taşınmazları ve araçları üzerindeki hacizlerin ise yargılama devam ederken 2/2/2008 tarihi itibarıyla kaldırıldığı görülmektedir.

73. Öte yandan başvurucunun İstanbul 2. Vergi Mahkemesinde açtığı davanın konusunu teşkil eden H. Florya Şubesi nezdinde bulunan banka hesabına uygulanan haciz işlemi yönünden ise Vergi Dairesi, ibraz edilen anılan mahkemenin kararı doğrultusunda reddiyat yaparak parayı emanet hesabına almış ancak ayrıntısı belirtilmeyen &q