2013/6767

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SÜLEYMAN ÜSTÜN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6767)

 

Karar Tarihi: 4/2/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 18/3/2016-29657

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Süleyman ÜSTÜN

Vekili

:

Av. Günay ÇELİK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, taşınmazın tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi üzerine İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açılan iptal davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkı ile eşitlik ilkesinin, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 23/8/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 25. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 26/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 10/12/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 18/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 30/12/2014 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. İstanbul ili Kadıköy ilçesi Bostancı Mahallesinde bulunan 703 ada 19 parsel numaralı taşınmaz, tapuda Todori kızı Atina adına kayıtlı iken Kadıköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 5/3/1984 tarihli ve E.1975/884, K.1984/128 sayılı kararı gereğince Tapu Müdürlüğünce 1/10/1985 tarihinde Maliye Hazinesi adına tescil edilmiştir.

9. Başvurucuların miras bırakanı Satı Üstün, bu taşınmazda bulunan gecekondusu için 10/6/1983 tarihinde, 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun kapsamında imar affı başvurusu yapmıştır.

10. Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 22/10/1987 tarihinde bu taşınmaz için, anılan Kanun’a göre “tapu tahsis belgesi” düzenlenerek başvurucunun miras bırakanına verilmiştir. Anılan “tapu tahsis belgesi” Tapu Müdürlüğü tarafından 3/11/1987 tarihinde, taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine işlenmiştir.

11. Başvurucu 16/9/1998 tarihinde tapu tahsis belgesi karşılığı olarak 318.000 TL (eski TL ile) ödemiştir.

12. Tapu tahsis belgesi verilen taşınmazdaki bina, Kadıköy Belediyesince yapılan imar uygulaması sonucu aynı Mahalle 2890 ada 2 parsel sayılı taşınmazda kalmıştır.

13. İstanbul Defterdarlığının (Defterdarlık) 7/5/2002 tarihli yazısı ile tapu tahsis belgesinin iptal edildiği başvurucu ve diğer mirasçılara bildirilmiştir.

14. Başvurucu, Defterdarlık aleyhine 15/10/2002 tarihinde İstanbul 6. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) E.2002/1612 sayılı dosyasında açtığı davada, tapu tahsis belgesinin iptaline ilişkin Defterdarlığın 7/5/2002 tarihli işleminin yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini talep etmiştir.

15. Mahkemenin 27/6/2003 tarihli ve E.2002/1612 sayılı kararı ile 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen şartların birlikte gerçekleştiği gerekçesiyle yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne karar verilmiştir.

16. Mahkeme, 26/4/2004 tarihli ve E.2002/1612, K.2004/581 sayılı karar ile davanın kabulüne ve davaya konu tapu tahsis belgesinin iptaline dair işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...davacının gecekondusunun bulunduğu alana ilişkin Kadıköy Belediyesince yapılan ikinci şuyulandırma işleminin yoldan ihdas edilerek belediye adına tescil edilen parsellere ilişkin kısmının İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 28/2/1997 tarihli ve E.1997/823, K.1997/158 sayılı kararı ile iptaline karar verildiği, davalı idarece davacıya ait gecekondunun da imar uygulaması ile önce yol alanı, ikinci imar uygulaması ile belediye adına tescil edilen alan üzerinde bulunduğu, dava konusu taşınmazın konut alanında kalmakta olup, yapılaşma şartlarının Taks: 0,25 Kaks: 2,07 H: Serbest olarak düzenlendiği, bu durumun 2981/3290 sayılı yasanın 20. maddesine, amacına ve yargı kararlarına aykırılık teşkil ettiğinden bahisle davacıların murisi adına düzenlenen tapu tahsis belgesinin iptali yönünde işlem tesis edildiği anlaşılmaktadır.

...

Uyuşmazlıkta davacıya ait gecekondunun bulunduğu alan anılan idare mahkemesi kararı kapsamında bulunan alan içinde yer almadığı gibi, imar planının yapımı ve yürürlüğe girmesinde herhangi bir yetki ve sorumluluğu bulunmayan ve yasada öngörülen azami yüksekliği aşan yükseklikte yapı yaptırdığı yolunda bir saptamada bulunmayan davacıların murisi adına düzenlenen tapu tahsisbelgesinin anılannedenlerle iptal edilmesinde mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.

..."

17. Kararın temyizi üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 6/3/2007 tarihli ve E.2004/8054, K.2007/1306 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır. Ancak davalı taraf karar düzeltme isteminde bulunmuş, aynı Dairenin 2/3/2009 tarihli ve E.2007/9794, K.2009/1912 sayılı ilamıyla ".... dava konusu gecekondu için imar affı başvurusunun yapıldığı tarih itibariyle taşınmazın, özel bir şahsa ait olup olmadığı, özel şahıs adına kayıtlı ise, 2981 sayılı Yasa'nın 10. maddesinin (a) bendi kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunup bulunmadığı incelenerek, tapu tahsis belgesinin iptaline ilişkin işlem hakkında yeniden karar verilmesi gerekmektedir." gerekçeleriyle karar düzeltme isteminin kabulüne, onama kararının kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

18. Bozma ilamı üzerine yapılan yargılama neticesinde Mahkeme, 24/9/2009 tarihli ve E.2009/798, K.2009/1482 sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"... davacı tarafından 2981 sayılı Kanun uyarınca af başvurusunun 10/6/1983 tarihinde yapıldığı, bu tarih itibariyle taşınmazın Todori kızı Atina adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, dava konusu gecekondu için imar affı başvurusu yapıldığı tarih itibariyla taşınmazın özel bir şahsa ait olduğu hususu karşısında 2981 sayılı Kanun'un 10/a maddesi kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmadığından tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

..."

19. Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin 11/4/2012 tarihli ve E.2011/7049, K.2012/2637 sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.

20. Karar düzeltme istemi, Danıştayın aynı Dairesinin 18/6/2013 tarihli ve E.2012/10379, K.2013/5009 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

21. Karar başvurucu vekiline 26/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu 23/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

23. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu verme” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

“a) Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir.

Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder.”

24. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular hakkında aşağıdaki uygulamalar yapılır.

a) (Değişik : 22/5/1986 - 3290/6 md.) Bu Kanun gereğince arsa tahsis edilecek kimselerin; kendisinin veya eşinin veya reşit olmayan çocuğunun oturduğu belediye ve mücavir alan sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya bir eve veya apartmanın bağımsız bir bölümüne veya bir bölümü iş yeri olarak kullanılan bir yapıya sahip bulunmaması gerekir.

b) (Değişik : 22/5/1986 - 3290/6 md.) Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun uyarınca mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna göre tespit edilir.

c) (Değişik:22/5/1986 - 3290/6 md.) Islah imar planları belediye veya valiliklerce mümkün olduğu kadar fiili durum dikkate alınarak ve yapılanma şartları da belirlenerek yapılır veya belediye veya valiliklerce Yeminli Özel Teknik Bürolara yaptırılır. En geç (1) ay içinde belediye meclislerince kabul edilenler belediye meclislerince, büyük şehir yönetiminde ilçe belediye meclislerince Kabul edilenler ilçe belediye meclislerince, il idare kurullarınca kabul edilenler valilikçe tasdik edilerek yürürlüğe girer. Bu planların tescili de (1) ay içinde ivedilik ve öncelikle yapılır.

İmar planı olan yerlerde mevcut imar planları gerektiği takdirde ıslah imar planları şeklinde yeniden düzenlenir.

…”

25. 2577 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu,

i. 1987 yılında miras bırakanına verilen tapu tahsis belgesinin 2002 yılında bir sebep gösterilmeden iptal edildiğini, anılan idari işlemin iptali istemiyle açtığı davanın ise imar affı kapsamında yaptığı başvuru tarihinde söz konusu taşınmazın Hazine adına kayıtlı olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini,

ii. Özel kişinin mülkiyetinde bulunan bir taşınmaza tapu tahsis belgesi verilmesinde idarenin kusurunun bulunduğunu, idarenin kendi ihmal ve kusuruna dayalı olarak tapu tahsis belgesini iptal edemeyeceğini, kendisiyle benzer durumda bulunan kişilere tapularının verildiğini,

iii. Ayrıca açtığı davanın yaklaşık 11 yıl gibi makul olmayan bir sürede tamamlandığını ifade etmiştir.

28. Başvurucu bu nedenlerle, Anayasa'nın 10., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan eşitlik ilkesi ile mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi tazminat talep etmiştir

B. Değerlendirme

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte, başvurucunun hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz kaldığına dair somut bir bilgi veya belge sunmadığı görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun belirtilen ihlal iddiaları, mülkiyet ve makul sürede yargılanma hakları kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Mülkiyet Hakkının İhlaline İlişkin İddia

30. Başvurucu Kadıköy ilçesinde bulunan taşınmaz üzerindeki binanın miras bırakanına ait olduğunu, 1987 yılında da kendisine tapu tahsis belgesi verildiğini, ancak Defterdarlıkça bir sebep gösterilmeden tapu tahsis belgesinin iptal edildiğini, anılan işlemin iptali amacıyla İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davanın ise reddine karar verildiğini, böylece tapu tahsis belgesi olan taşınmazın elinden alındığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık, görüş yazısında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) sadece mevcut mülkü ve varlıkları koruduğunu, bir kişinin sahip olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkının -bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- bu korumadan yararlanamayacağını, başvurucuya verilen tapu tahsis belgesinin tapu senedi olmadığını, dolayısıyla mülkiyet hakkı sağlamadığını; somut olayda taşınmaz, af başvurusu tarihi itibarıyla Hazine adına değil, özel kişi adına kayıtlı olduğu için başvurucu tarafından açılan davanın reddedildiğini, başvurucunun miras bırakanının tapu tahsis belgesi alırken belirlenen bedeli ödediğini belirterek başvurucunun miras bırakanına verilen tapu tahsis belgesinin iptali nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespitinde bu hususların da gözetilmesi gerektiğini bildirmiştir.

32. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, yasal koşulları oluştuğu halde tapunun verilmediğini ve tapu tahsis belgesinin keyfi olarak iptal edildiğini belirtmiştir.

33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”

34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”

35. Belirtilen hükümler uyarınca bir anayasal hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi için başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olması ve Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alması, ayrıca başvurucunun ihlal iddiasına temel alınan hakkın kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunması gerekir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 31).

36. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

37. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

38. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğine kuşku yoktur. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30, 31).

39. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için "sahip olunan bir mülk"e müdahale edilmesi gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).

40. Sahip olunan mülk kavramı, Sözleşme ve Anayasa'daki düzenlemeler açısından özerk bir kavram olarak ele alınıp incelenmektedir. Dolayısıyla bu konudaki değerlendirmeler gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gerekse Anayasa Mahkemesi tarafından mevzuattan bağımsız olarak değerlendirilmektedir (Depalle/Fransa, B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 62;Selçuk Emiroğlu, § 27).

41. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında sadece sahip olunan bir mülke ve varlıklara koruma sağlanmaktadır. Bir kişinin hâlihazırda sahip olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- mevcut mülke sağlanan bu korumadan yararlanamayacaktır (Murat İslamoğlu, B. No: 2013/614, 25/6/2014, § 32).

42. Yukarıdaki hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacak" iddiasını elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir. (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 37).

43. Yukarıda belirtildiği üzere mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucunun, öncelikle böyle bir hakkının var olduğunu, en azından meşru bir beklenti kapsamında mülkiyet hakkının bulunduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlali iddiasının değerlendirilebilmesi için öncelikle mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilecek bir hakkının mevcudiyetinin tartışılması gerekmektedir.

44. Başvuru konusu olayda taşınmazın tapuda Hazine adınakayıtlı olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucunun miras bırakanı tarafından 16/9/1988 tarihi itibarıyla tapu tahsis belgesi için318.000 TL (eski TL ile) (enflasyon oranlarına göregüncellendiğinde yaklaşık 1.919 TL) ödenmiştir. Bu tutar -başvurucunun sunduğu belgelere göre- taşınmazın tam karşılık değeri değildir. Ayrıca başvurucunun miras bırakanı ve kendisinin Hazine adına kayıtlı bu taşınmazı uzun süredir bedelsiz olarak kullanmaya devam ettikleri anlaşılmaktadır. Diğer taraftan başvurucu, iptal edilen tapu tahsis belgesi için ödenen bedeli geri alamadığı yönünde şikâyette de bulunmamıştır. Öte yandan başvurucu, tapu tahsis belgesi iptal edilen taşınmaz üzerinde bulunan binanın yıkımına veya tahliyesine dair bir işlemi de şikâyet etmemiştir. Bu nedenle somut olayda Anayasa Mahkemesi, şikâyet konusu yapılan tapu tahsis belgesinin iptali üzerine binanın bulunduğu taşınmazın (arazinin) tapusunun alınamaması nedeniyle mülkiyetinin ihlal edildiği iddiası ile sınırlı olarak inceleme yapacaktır.

45. Yargıtay ve Danıştay içtihatlarına göre “tapu tahsis belgesi”, imar ve gecekondu mevzuatı çerçevesinde; hazine, belediye, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve il özel idarelerinin müstakilen sahip oldukları taşınmazlar üzerinde 2981 sayılı Kanun'a göre belirlenen çerçevede ilgili kişilere tanınan ve şahsi hak içeren bir belgedir. Tapu tahsis belgesi, 4721 sayılı Kanun’da düzenlenmemiştir. 4721 sayılı Kanun, taşınmazlar bakımından tapu sicilini ve bu sicile dayalı olarak düzenlenen "tapu senedi"ni esas almaktadır. Bu belge, bir taşınmaz üzerinde, kişinin mutlak hak sahipliğini gösteren ve herkese karşı ileri sürülebilen bir hak sağlamaktadır (Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015, § 45).

46. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 8/3/2013 tarihli ve E.2012/14835, K.2013/3429 sayılı ilamı şöyledir:

“Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04/12/1996 tarih ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesidir. Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi veya mirasçıları adına tescili için yeterli değildir.

Tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için;

-Hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması,

-Tahsise konu yerde 3194 sayılı Yasa'nın 18. maddesi uyarınca imar planı veya 3290 sayılı Yasa ile değişik 2981 sayılı Yasa uyarınca ıslah-imar planlarının yapılmış olması,

-İlgilisine, tapu tahsis belgesi gereğince bir başka yerden tahsis yapılmamış olması,

-Tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve imar planına göre konut alanında kalmış olması,

-Tahsise konu yer ile tescili istenilen taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve taşınmazın niteliklerinin belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman bilirkişiler aracılığı ile keşif yapılması,

-Tahsise konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinin uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanarak hükümden önce mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahalline depo edilmiş olması,

-İmar parsellerinin oluşturulması sırasında, şuyulandırmaya tabi tutulan parselden 3290 sayılı Yasa ile değişik 2981 sayılı Yasa'nın 18/b-c maddesi uyarınca düzenleme ortaklık payı kesilip kesilmediğinin, kesilmiş ise uygulanan oranın saptanması gerekir.”

47. Danıştay Altıncı Dairesinin 11/6/2004 tarihli ve E.2003/685, K.2004/3717 sayılı ilamı da şöyledir:

“2981 sayılı Yasa'nın gerekçesinde, Yasanın amacı; ekonomik ve sosyal nedenlerle birer çekim merkezi haline gelen kentlere akın eden vatandaşların mutlak olan barınak ihtiyaçlarının giderilmesi, imar mevzuatı ve planlara uygun hale getirilebilecek yapıların belli şartlarda hukukileştirilmesi olarak belirtilmiştir. Yasa, en temel ihtiyaçlardan biri olan barınma ihtiyacını dahi karşılayamayacak durumdaki dar gelirli vatandaşların mağduriyetini gidererek bu durumda olanlara aileleriyle birlikte barınma olanağı sağlamak için hazine, belediye, il özel idaresi ve vakıf arazisi üzerine yapılan, barınma amacıyla ya da kısmen barınma kısmen işyeri olarak kullanılan kaçak yapıları meşrulaştırmıştır.

Bu meşrulaştırma sırasında yasaya özgü olan ve tapuya esas teşkil ederek hak sahipliğini belirleyecek olan tapu tahsis belgesi verilmekte ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilmektedir.

Bu belge, Medeni Kanunda tanımlanan tasarruf belgelerinden farklıdır. Mülkiyeti değil, hak sahipliğini belirlediğinden ve tapuya dönüşünceye kadar işlevi, içinde oturan dar gelirli ailenin barınma ihtiyacını karşılamak olduğundan bu şekilde tasarruf edilen bir gecekondunun yıkılması ya da yıkılarak yeniden yapılması tahsisin iptali sonucunu doğurur ve tapu verilemez. Dolayısıyla tapu tahsis belgesi ile hak sahibi kabul edilenlerin tasarruf hakları yasanın belirlediği amaçlar çerçevesinde kısıtlanmıştır.

Bu belirlemeler karşısında, henüz tapuya dönüşmemiş tapu tahsis belgesi ile tasarruf edilen ve barınma amaçlı kullanılması gereken gecekondunun, Yasanın öngördüğü amaçlara aykırı olarak yıkıldığının belirlenmesi üzerine tapu verilmesi isteminin reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından, İdare Mahkemesince; işlemin iptali yolunda verilen kararda isabet görülmemiştir.”

48. AİHM’e göre tapu tahsis belgesi verilen taşınmazlar kamu malı niteliğindedir. Dolayısıyla bu taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkiyet hakkının kazanılması mümkün değildir.Başvurucuların, tahliye edilinceye kadar uzun süre taşınmazı kullanmaları mülkiyet hakkının kazanılmasına gerekçe olamaz. Tapu tahsis belgesi ile mülk sahibi olmanın şartları olduğundan bu belge şartlı bir hak sağlamaktadır. Bu şartların oluşup oluşmadığı ise derece mahkemeleri tarafından değerlendirilebilecek bir husustur (Anat ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37899/04, 26/4/2011, § 53).

49. Tapu tahsis belgesi, tapu senedi olmayıp sadece kişinin söz konusu taşınmazı elinde bulundurduğunu belgelemektedir. Bu belgenin verilmesi, belge sahibine mülkiyet hakkı tanındığı anlamına gelmemekte ve yetkili makamlara tapu senedi verme zorunluluğu getirmemektedir. Gerçekten de 2981 sayılı Kanun’un 10. maddesinde bu belgenin, ıslah imar planı gerçekleştirildikten sonra hak sahiplerine verilecek tapu senedi için esas teşkil ettiği belirtilmektedir. Tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı alınmasının bazı şartları bulunmaktadır. Bu şartların yerine getirilmemesi sebebiyle tapu kaydı verilmemesi hâlinde sadece bu belgeye dayalı olarak kullanılan taşınmazın başvurucunun elinden alınması ile alacaklı konuma geldiğinden söz edilemez. Başvurucu, bu taşınmazla ilgili olarak Sözleşme'yeEk 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında “mülk”ün varlığını iddia edemez (Anat ve diğerleri/Türkiye,§§ 55, 56).

50. Islah imar planı, düzensiz ve sağlıksız biçimde oluşmuş yapı topluluklarının veya yerleşme alanlarının, sınırları belli edilmek suretiyle mevcut durumu da dikkate alınarak dengeli, düzenli ve sağlıklı hâle getirilmesi amacıyla mevcut haritalar üzerine yapılan ve yapılanma şartlarını da belirleyen imar planıdır (Ayşe Öztürk, § 50).

51. Tüm bu açıklamalar ışığında başvurucunun, tapu tahsis belgesine dayalı olarak kullandığı taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkının bulunup bulunmadığının tespiti gerekir.

52. Somut olayda başvurucuya 22/10/1987 tarihinde Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 2981 sayılı Kanun’a göre “tapu tahsis belgesi”düzenlenerek verilmiş ve 3/11/1987 tarihinde taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine işlenmiştir. Tapu tahsis belgesine göre başvurucunun kullandığı binanın, Kadıköy ilçesi Bostancı Mahallesi 703 ada 19 parsel numaralı taşınmazın 318 m2 yüz ölçümlü kısmı üzerinde bulunduğu, imar uygulaması sonucu 2890 ada 2 parsel sayılı taşınmazda kaldığı ve bu taşınmaz üzerindeki binanın tek katlı olduğu, taşınmazın malikinin Maliye Hazinesi olduğu anlaşılmıştır. Taşınmaz üzerinde yapılan incelemede konut olarak kullanılan binanın 2/6/1981 tarihinden önce yapıldığı belirlenmiştir.

53. İstanbul Defterdarlığının 7/5/2002 tarihli yazısı ile 2981 sayılı Kanun'un 10. maddesinin (b) bendi uyarınca tapu tahsis belgesinin iptaline karar verildiği başvurucuya bildirilmiştir. Başvurucu 15/10/2002 tarihinde İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davada, bu idari işlemin iptali talebinde bulunmuştur. Mahkemece, başvurucunun murisinin imar affı başvurusu yaptığı tarih itibarıyla taşınmazın Hazine adına değil, özel kişi adına kayıtlı olduğu görülmekle 2981 sayılı Kanun'dan yararlanma olanağı bulunmadığından tapu tahsis belgesinin iptaline dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 18). Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesince hüküm onanmış ve karar düzeltme isteminin Danıştayın aynı Dairesi tarafından reddedilmesi sonucu hüküm kesinleşmiştir.

54. Başvuru konusu olayda tapu tahsis belgesi ile başvurucunun miras bırakanına tahsis edilen taşınmazın öncesinde Todori kızı Atina adına kayıtlı iken hükmen Maliye Hazinesi adına tapuya tescil edildiği anlaşılmıştır. Nitekim tapu tahsis belgesinin taşınmaz maliki hanesinde bu husus açıkça yazılıdır. Tapu tahsis belgesinin düzenlendiği tapu kaydının beyanlar hanesine yazılmıştır. Dolayısıyla ortada başvurucu veya miras bırakanı adına düzenlenen bir tapu kaydı olmadığı açıktır.

55. 2981 sayılı Kanun’un 10. maddesi şöyledir:

“... hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir. Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder.”

56. Aynı Kanun’un 13. maddesi şöyledir:

“... hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun uyarınca mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna göre tespit edilir.”

57. Tapu tahsis belgesi ile başvurucunun miras bırakanının kullandığı taşınmazın, imar affı başvurusu tarihi itibarıyla tapuda Hazine adına kayıtlı olmayıp özel bir kişi adına kayıtlı olduğu Derece Mahkemelerinin kararlarından anlaşılmaktadır.

58. 2981 sayılı Kanun’un 10. maddesinde “hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar” için tapu tahsis belgesi verilebileceği açıkça düzenlenmiştir.

59. Tapu tahsis belgesi ile başvurucunun miras bırakanının kullanımına bırakılan taşınmazın imar affı başvurusu tarihi itibarıyla özel bir kişi adına tapuda kayıtlı olduğu, sonrasında hükmen Maliye Hazinesi adına tapuya tescil edildiği ve başvurucu ile miras bırakanı adına tapu kaydının bulunmadığı, taşınmazın imar affı başvuru tarihinde Hazine adına kayıtlı olmayıp özel bir kişi adına tapuda kayıtlı olduğu için 2981 sayılı Kanun’un bu taşınmaz yönünden uygulanamayacağı, taşınmazın Hazine adına tapuya tescilli olması nedeniyle zamanaşımına dayalı olarak da mülkiyetin kazanılamayacağı anlaşılmaktadır. Tapu tahsis belgesinin koşullu olarak kullanım hakkı sağladığı, başvurucunun somut davasında ise bu koşulların oluşmadığı, dolayısıyla mevcut koşullarda başvurucuya tapu senedi verilmesini sağlayan bir kanun hükmü veya yerleşik içtihat da bulunmadığı, başvurucunun bunu Mahkeme önünde ispat da edemediği hususları dikkate alındığında başvurucunun, meşru beklenti kapsamında dahi bir hak veya alacağının olmadığı anlaşılmaktadır.

60. Bu durumda başvurucuyu, taşınmazın mülkiyetini elde etme konusunda meşru bir beklentiye sevkedecek bir kanun hükmü veya yerleşik yargısal bir içtihat da bulunmadığından başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılması mümkün değildir (Ayşe Öztürk, § 60).

61. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, tapu tahsis belgesi verilen taşınmaza ilişkin olarak Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

62. Başvurucu ayrıca tapu tahsis belgesinin iptaline dair idari işleme karşı açtığı davada yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

63. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

64. Başvurucu İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı idari işlemin iptaline dair davanın makul olmayan bir sürede sonuçlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

65. Bakanlık görüş yazısında,benzer bir olaya ilişkin daha önce görüş bildirildiğinden bu konuda yeniden görüş bildirilmesine gerek görülmediği belirtmiştir.

66. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki beyanlarını tekrar etmiştir.

67. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).

68. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

69. Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince "kamu hukuku" alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesinin koruma kapsamına girmektedir. Bu anlamda belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın başvurucunun miras bırakanına verilen tapu tahsis belgesinin idarece iptal edilmesi üzerine söz konusu idari işlemin iptali istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görüldüğünden somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).

70. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih 15/10/2002'dir.

71. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut başvuru açısından bu tarih, İstanbul 6. İdare Mahkemesince verilen hükmün onanmasına dair ilama karşı yapılan karar düzeltme isteminin Danıştay Ondördüncü Dairesince reddedildiği 18/6/2013'tür.

72. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde 15/10/2002 tarihinde İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açılan ve başvurucunun, tapu tahsis belgesinin iptali işleminin iptali istemini konu alan davada Mahkemece, tarafların dilekçeleri ve delillerin toplanması sonucu 26/4/2004 tarihli kararla davanın kabulüne karar verildiği, temyiz edilen kararın Danıştay Altıncı Dairesinin 6/3/2007 tarihli ilamı ile onandığı ancak karar düzeltme isteminin aynı Dairenin 2/3/2009 tarihli ilamı ile kabul edilerek hükmün bozulmasına karar verildiği, kararın temyiz edilmesi sonrasında Danıştay Ondördüncü Dairesinin 11/4/2012 tarihli kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararını onadığı, karar düzeltme talebinin de aynı Dairenin 18/6/2013 tarihli kararı ile reddedilmesi sonucu İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği ve yargılamanın bu tarih itibarıyla sonlandığı görülmektedir.

73. İlgili yargılama evrakının incelenmesi neticesinde başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli usule ilişkin genel hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 25).

74. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer verilmiş olupözellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, §§ 54-60).

75. Başvuruya konu davaya bir bütün olarak bakıldığında 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık on yıl sekiz ay süren yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

77. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

78. Başvurucu başvuru formunda makul sürede yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlali iddiaları nedeniyle tazminat talebinde bulunmuş, eksiklik bildirimi üzerine verdiği cevap dilekçesinde de maddi zararlarının karşılığı olarak 1.600.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.

79. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 13.900 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.

80. Başvuruda mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin iddianın kabul edilemez olduğuna karar verildiğinden ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmakla beraber başvurucu tarafından ileri sürülen zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

81. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,

C. Başvurucuya net 13.900 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,

D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA OYBİRLİĞİYLE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE OYBİRLİĞİYLE,

4/2/2016 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY GEREKÇESİ

1. Başvurucu başvuru formunda adil yargılanma ve mülkiyet hakları nedeniyle uğradığı zararların tazminini talep etmiş, ancak talep ettiği tazminatın türünü ve miktarını belirtmemiştir. Bu nedenle istediği tazminatın türü ile miktarını açıklaması ve tazminata ilişkin dayandığı delillerini ibraz etmesi için eksiklik bildirim yazısı tebliğ edilmiş, başvurucu tarafından 4/11/2013 tarihli dilekçe ile verilen cevapta, 1.600.000 TL tutarındaki maddi zararının tazmin edilmesi talep edilmiştir.

2. Gerek başvuru formunda gerekse de eksiklik bildirimine verilen cevap dilekçesinde, başvurucunun herhangi bir manevi tazminat talebinde bulunmadığı, manevi bir zararının bulunduğundan da söz etmediği açık olarak görülmektedir.

3. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 84. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 26. maddesine göre Anayasa Mahkemesi talep sonuçlarıyla bağlı olup; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez.

4. Başvurucunun anayasal haklarının ihlali nedeniyle tazminat talep etmesi üzerine başvurucuya eksiklik bildirim yazısı tebliğ edilerek, tazminat talebini türü ve miktarı yönünden açıklığa kavuşturması istenilmiş, başvurucu da "sonuç olarak 1.600.000 TL maddi tazminat" talebinde bulunduğunu ifade etmiş, başvuru formundaki eksikliği bu şekilde gidererek tazminat talebine miktar ve türünü belirtmek suretiyle açıklık getirmiştir. Başvurucunun eksiklik bildirimi dilekçesiyle tazminat talebini açıklığa kavuşturması karşısında, en baştan beri manevi tazminat talebi bulunmadığına göre, manevi tazminata hükmedilmemesi için bir feragat gerektiğindensöz edilmesi de mümkün değildir. Aksine bir yorumun yapılan eksiklik bildirimini işlevsiz hale getireceği de kuşkusuzdur. Kendisini bir avukat ile temsil ettiren başvurucunun eksiklik bildiriminin anlam ve amacını öngörerek beyanda bulunduğu dikkate alındığında, başvurucunun talep ve beyanlarıyla sınırlı olarak karar verilmesi gerektiği açıktır.

5. Bu durumda, başvuru konusu olayda başvurucu, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlali nedeniyle tazminat talebinde bulunmuş, tazminatın türünü ve miktarını açıklaması istenildiğinde de talebini miktarını da belirttiği maddi tazminat ile sınırlı tutmuştur.Dolayısıyla başvurucu en baştan beri manevi tazminat talep etmemiştir.

6. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle kendisine manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi yönündeki çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

 

 

 

 

 

Üye

Kadir ÖZKAYA