2013/7842

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EYYÜP BOYNUKARA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7842)

 

Karar Tarihi: 17/2/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 25/3/2016-29664

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Eyyüp BOYNUKARA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; miras yolu ile intikal eden tapulu taşınmazların kadastrosunun yapılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının, ayrıca kadastro çalışmalarına engel olduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulan köy muhtarı hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/10/2013 tarihinde Siverek 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 14/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 16/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 2/2/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 12/2/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Ergani Kadastro Müdürlüğünce, 26/1/2005 tarihinde Diyarbakır ili Çermik ilçesi Kuşlukçayırı köyünde kadastro çalışmaları yıllık çalışma programına alınmış; Tapu ve Kadastro Diyarbakır Bölge Müdürlüğünce de 6/2/2006 tarihinde söz konusu çalışma programı onaylanmıştır.

8. Kuşlukçayırı köyü ile Bircemal köyü arasındaki çalışma alanı sınırının tespit edilemediği 14/4/2006 tarihli tutanak ile belirlenmiş; Kuşlukçayırı köyü Muhtarı, Ergani Kaymakamlığına verdiği 16/3/2006 tarihli dilekçesi ile her iki köy arasındaki sınır ve arazi anlaşmazlıkları nedeniyle olaylar çıkabileceğinden bahisle bu köydeki kadastro çalışmalarının iptal edilmesini talep etmiştir.

9. Ergani Kaymakamlığınca 26/4/2006 tarihinde, bu köyler arasındaki sınır anlaşmazlıkları nedeniyle olaylar yaşandığı ve sekiz vatandaşın da tutuklandığı belirtilerek yeni olaylara sebebiyet verilmemesi gerekçesiyle Kuşlukçayırı ve Bircemal köylerinin kadastro çalışmalarının kapatılarak yıllık plandan çıkarılmasına karar verilmiştir.

10. Başvurucu 23/5/2009, 23/11/2009, 26/3/2012 ve 9/4/2013 tarihlerinde Ergani Kadastro Müdürlüğüne, Çermik Kaymakamlığına ve Diyarbakır Valiliğine verdiği dilekçelerle Kuşlukçayırı köyünde taşınmazlarının mevcut olduğunu belirterek bu köyde kadastro çalışmalarının tamamlanmasını talep etmiş; idarelerce başvurucuya gönderilen cevap yazılarında, talebinin bu aşamada karşılanamayacağı bildirilmiştir.

11. Başvurucu, kadastro çalışmalarına engel olduğu gerekçesiyle Kuşlukçayırı köyü Muhtarı hakkında 9/4/2013 tarihinde Çermik Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunmuştur.

12. Çermik Kaymakamlığının 31/5/2013 tarihli ve 2013/6 sayılı kararı ile adı geçen köy muhtarı hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir.

13. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 8/7/2013 tarihli ve E.2013/184, K.2013/176 sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.

14. Bu karar başvurucuya 30/9/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 24/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun "Amaç" başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun amacı, ülke koordinat sistemine göre memleketin kadastral veya topoğrafik kadastral haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukukî durumlarını tespit etmek suretiyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun öngördüğü tapu sicilini kurmak, mekânsal bilgi sisteminin alt yapısını oluşturmaktır."

17. 3402 sayılı Kanun'un "Kadastro çalışma alanı, ilan ve itiraz" başlıklı 4. maddesi şöyledir:

"Kadastro bölgesindeki her köy ile belediye sınırları içinde bulunan mahallelerin her biri, kadastro çalışma alanını teşkil eder.

Kadastro müdürü, kadastrosuna başlanacak mahalleyi veya köyü en az 15 gün önce bölge merkezi ile çalışma alanı ve komşu köy, mahalle ve belediyelerde alışılmış vasıtalarla duyurur. Bu duyuruda çalışma sınırlarının tespitine hangi gün ve saatte başlanacağı belirtilir.

..."

18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Görevi kötüye kullanma" kenar başlıklı 257. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

19. 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un "İzin vermeye yetkili merciler" başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi şöyledir:

"Soruşturma izni yetkisi

ilçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında kaymakam, tarafından bizzat kullanılır."

20. 4483 sayılı Kanun'un "Ön inceleme yapanların yetkisi ve rapor" başlıklı 6. maddesi şöyledir:

"Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme birden çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle ayrı ayrı belirtilir.

Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi zorunludur."

21. 4483 sayılı Kanun'un "İtiraz" başlıklı 9. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.

İtiraza, 3 üncü maddenin (e), (f), g (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentlerinde sayılanlar için Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar. İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç üç ay içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu; Diyarbakır ili Çermik ilçesine bağlı Kuşlukçayırı köyünde miras bırakanından intikal eden tapulu taşınmazlarının bulunduğunu, köy Muhtarının girişimleri sonucu ortada hukuki ve fiilî bir engel de bulunmadığı hâlde çeşitli sebeplerle bu köyde kadastro çalışmalarının yapılmadığını, köy Muhtarı hakkında yaptığı suç duyurusu üzerine Kaymakamlıkça soruşturma izni verilmediğini, bu karara karşı yaptığı itirazın da reddedildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Belirtilen iddiaların özü itibarıyla başvurucunun, taşınmazının kadastrosunun yapılmaması şikâyeti mülkiyet hakkı kapsamında; kadastro çalışmalarını engellediği iddiasıyla suç duyurusunda bulunduğu köy Muhtarı hakkında soruşturma izni verilmemesi kararına yönelik şikâyeti ise adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu, taşınmazlarının kadastrosunun yapılmasınıengellediği iddiasıyla köy Muhtarı hakkında şikâyeti üzerine başlatılan ceza soruşturmasında soruşturma izni verilmemesine karar verilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Bakanlık bu konu ile ilgili bir görüş bildirmemiştir.

27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca herkes, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Buna göre Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2012, § 18).

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Ancak Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu kurala uymayan başvurular, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).

29. Ceza yargılamasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler adil yargılanma hakkının koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Onurhan Solmaz, § 24).

30. Hukuk sistemimizde 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut olayda başvurucunun talebinin üçüncü kişilerin cezalandırılmasına ilişkin olduğu, soruşturma izni verilmemesine dair kararın etkilerinin de ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olup hukuk mahkemeleri açısından bağlayıcı bir etkisinin ise bulunmadığı anlaşılmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 25, 26).

31. Sonuç itibarıyla başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa'da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.

32. Açıklanan gerekçeyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

33. Başvurucu, Diyarbakır ili Çermik ilçesi Kuşlukçayırı köyünde bulunan ve miras yolu ile kendisine intikal ettiğini belirttiği tapulu taşınmazlarının kadastrosunun yapılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Bakanlığın görüş yazısında, başvurucunun mülkiyet hakkının varlığına delil olarak gösterdiği belgenin mülkiyet hakkı konusunda kendisine itirazsız hak sağlayan bir belge olmadığı, mülkiyet hakkının varlığı kabul edilse dahi devletin bir müdahalesinin bulunmadığı, kadastro çalışmalarının yapılmaması hâlinde mülkiyet hakkının kullanımının önünde bir engel olup olmadığının başvurucu tarafından gösterilmediği, devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında ise kadastro çalışmalarına toplumsal olaylardan dolayı devam edilemediğinin gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir.

35. Başvurucu cevap dilekçesinde, köyünde kadastronun yapılmaması nedeniyle taşınmazlara ilişkin uyuşmazlıklar ve hak ihlallerinin söz konusu olduğunu, kadastronun yapılmamasının belirsizliklere sebebiyet verdiğini, neredeyse her köyde yapılan kadastro çalışmalarının köyünde de yapılmasını istemesinin en doğal hakkı olduğunu ifade etmiştir.

36. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

37. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

38. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

39. Mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde kullanılabilmesi, yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı olmayıp özellikle başvurucuların kamu makamlarından meşru beklentilerinin olduğu tedbirler ile mülkünden etkili bir biçimde yararlanabilmeleri arasında doğrudan bir bağ bulunduğu durumlarda ayrıca pozitif koruma önlemlerinin de alınması gerekmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, § 37).

40. Bu bağlamda devletin temel amaç ve görevlerini tanımlayan Anayasa’nın 5. maddesi, kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri kaldırmayı ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı hukuk devletinin gereği olarak kabul etmektedir. Bahsedilen Anayasa hükmünün gerekçesinde devletin hak ve hürriyetlerin gerçekleştirilmesine yardımcı olması gereğinin benimsendiği ifade edilmiştir (Türkiye Emekliler Derneği, § 38).

41. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin temel amacının, bir kişiyi mülkiyet dokunulmazlığına devlet tarafından haksız bir şekilde müdahale edilmesine karşı korumak olduğunu belirtmektedir. Ancak Sözleşme’nin 1. maddesi gereğince her bir Sözleşmeci taraf “kendi yetki alanı içerisinde bulunan herkesin, Sözleşme’de açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmasını sağlayacaktır”. Bu genel ödevin ifası, Sözleşme tarafından güvence altına alınmış olan hakların fiilî kullanımını sağlamaya yönelik pozitif yükümlülükler içerebilir. 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi bağlamında, bu pozitif yükümlülükler devletin mülkiyet hakkını korumak için gerekli tedbirleri almasını gerektirebilir (Ališić ve diğerleri/Bosna Hersek, Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya ve Makedonya Cumhuriyeti [BD], B. No: 60642/08, 16/7/2014, § 100; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 143).

42. AİHM ayrıca mülkiyet hakkı kapsamında pozitif yükümlülükler bakımından öncelikler ve kaynaklar konusunda yapılması gereken işlemler ve tedbirler ile ilgili seçenekleri değerlendirmenin kamu otoritelerine ait olduğunu, bu seçenekler değerlendirilmeden devlete olanaksız ya da çok ağır bir yük yüklenmememesi gerektiğini, büyük kaynak ihtiyacı gerektiren tedbirler bakımından zorlu toplumsal ve teknik alanlarda devletin geniş bir takdir hakkına sahip olduğunu belirtmektedir (bkz. Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 107).

43. Öte yandan mülkiyet hakkı kişiye, başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerden yararlanma ve tasarruf olanağı verir (AYM, E.2002/112, K.2003/133, 10/4/2003).

44. Somut olayda başvurucu, miras bırakanından intikal eden tapulu taşımazları olduğunu belirtmiş; bu taşınmazlarına yönelik kamu makamlarının müdahalesi sonucu taşınmazları dileği gibi kullanamadığına, ürünlerinden yararlanmadığına veya tasarruf edemediğine ilişkin bir şikâyette bulunmamıştır. Başvurucunun şikâyeti esas itibarıyla taşınmazlarının plana dayalı çağdaş tapu sicilinin oluşturulması amacıyla kadastrosunun yapılmamasına yöneliktir.

45. 3402 sayılı Kanun'un gerekçesinde, bir tür tasfiye düşünüldüğünden, ülkenin kadastral topografik haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarının arazi ve harita üzerinde belirtilerek hukuksal durumlarını saptamak, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun öngördüğü biçimde tapu sicilini oluşturmak amacı açıklanmaktadır (AYM, E.1991/9, K.1991/36, 8/10/1991). Taşınmazlara ilişkin ayni hakların açıklığa kavuşturulmasında ve bu hakların herkese karşı korunmasının tek güvencesi olan tapu sicili müessesesinin kurulmasında kadastronun yeri ve önemi tartışma götürmez bir biçimde kendini göstermektedir. Bu nedenledir ki kadastro, taşınmazların fiilî ve hukuki durumlarının eksiksiz olarak belirtilmesinin bir aracı sayılmış; bunların hukuki ve geometrik niteliklerini saptama faaliyeti olarak nitelendirilmiştir (AYM, E.1972/52, K.1973/5, 8/2/1973).

46. Mülkiyet hakkının sağlıklı temellere oturtulmasını isteyen yasa koyucu, ayrıca kadastro planlarının düzenlenmesine büyük önem vererek bunların gerçekleşmesi yolu ile kamu düzenini kurmaya ve korumaya yönelmiştir (AYM, E.1993/21, K.1993/30, 21/9/1993). Kadastronun tamamlanması ile taşınmaz mallara ilişkin mülkiyet ve diğer ayni hakların belirlenerek ihtilafların giderilmesi, taşınmazlara ilişkin envanterlerin elde edilmesi, vergi kayıplarının önlenmesi, düzenli kentleşmenin ve altyapı hizmetlerinin sağlanması, işleyen bir arazi kayıt sisteminin ve mekânsal bilgi sistemleri altlığının oluşturulması amaçlanmaktadır. Ancak bu amaçlarla yapılan kadastro çalışmalarının tamamlanmasının yoğun bir planlama, organizasyon ve bütçe kaynağı gerektirdiğinin kuşkusuz olduğu, toplumsal ve ekonomik boyutlarının da yadsınamayacağı açıktır. Yukarıda da değinildiği üzere (bkz. § 42) bu türden planlama, organizasyon ve bütçe kaynağı gerektiren zorlu toplumsal ve teknik alanlar bakımından kamu otoritelerinin geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır.

47. Başvuru konusu olayda, başvurucunun taşınmazlarının bulunduğu köyde kadastro çalışmalarına başlandığı ancak vuku bulan bazı toplumsal olaylar nedeniyle çalışmalara devam edilemediği görülmektedir. Başvurucunun taşınmazları, kadastronun yapılmaması nedeniyle kadastro sonucu oluşacak plana dayalı çağdaş tapu siciline kayıtlı olmamakla beraber, başvurucunun beyanına göre bu taşınmazların kadastro yapılmamış yerlerde tutulan zabıt defterinde tapuya kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun malik sıfatıyla -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- taşınmazlarını dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağına sahip olduğu; başvuru formu ve eklerinin incelenmesi neticesinde başvurucunun mülkiyet hakkının gerektirdiği bu olanakları kullanamadığına dair somut bir bilgi veya belgenin ise mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.

48. Ayrıca başvurucunun 4/12/1984 tarihli ve 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Dair Tecavüzlerin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca zilyetliğinin korunması için idareye başvurması, 4721 sayılı Kanun kapsamında zilyetliğin ve mülkiyetin korunmasına ilişkin davalardan yararlanması, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 154. maddesinde düzenlenen "hakkı olmayan yere tecavüz" suçu nedeniyle mülkiyet hakkının etkin şekilde korunması bakımından ceza hukuku araçlarından yararlanabilmesi de mümkündür. Dolayısıyla devletin mülkiyetin korunmasına ilişkin hukuki çerçeve oluşturma ödevi kapsamında idari ve adli mekanizmaların mevcut olmadığı da söylenemez.

49. Bu nedenlerle başvuru konusu olay bakımından devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında taşınmazların kullanılmasına ve korunmasına yönelik yeterli güvencelerin mevcut olduğu, daha etkin bir güvence olan plana dayalı çağdaş tapu sicilinin oluşturulması için kadastro çalışmalarının tamamlanmasının ise önemli ölçüde kaynak gerektiren zorlu toplumsal ve teknik boyutları nedeniyle olanaklar ve koşullar dâhilinde söz konusu olabileceği, nitekim somut olayda başvurucunun taşınmazlarının bulunduğu köyde kadastro çalışmalarına başlandığı ancak çeşitli toplumsal olaylar sebebiyle bu çalışmalara devam edilemediği, nerede ve ne zaman kadastro çalışmalarının yapılacağı yönündeki planlama bakımından kamu otoritelerinin takdir yetkisine Anayasa Mahkemesinin müdahalesinin söz konusu olmayacağı, Anayasa'nın 35. maddesinin de böyle bir güvence içermediği anlaşıldığından başvurucunun taşınmazlarının kadastrosunun yapılmamasına ilişkin şikâyeti nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucunu doğuracak bir husus tespit edilmemiştir.

50. Açıklanan gerekçeyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının açık ve görünür bir ihlal tespit edilemediğinden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,

17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.