2013/7847

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞAH TARIM İNŞAAT TURİZM SEYAHAT YATÇILIK SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7847)

 

Karar Tarihi: 9/3/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Şah Tarım İnşaat Turizm Seyahat Yatçılık San. ve Tic. Ltd.Şti.

Temsilcisi

:

Ahmet ULUCAOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, motorlu taşıtlar vergisinin (MTV) tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davanın esasa ilişkin iddialar karşılanmaksızın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/10/2013 tarihinde Aydın Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde tespit edilen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Başvurucuya ait 2013/7850, 2013/7852 numaralı bireysel başvuru dosyaları aynı konuya ilişkin olması nedeniyle 2013/7847 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiştir.

4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 20/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 15/12/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 24/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve ekleriyle yargılamaya konu dava dosyasından elde edilen bilgilere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu Şirket tarafından 26/12/2006 tarihinde bir tekne satın alınmış ve 28/12/2006 tarihinde Kuşadası Liman Başkanlığına verilen dilekçeyle teknenin ticari yat olarak tescili ve buna göre tonilato belgesinin düzenlenmesi istenmiştir.

10. Kuşadası Liman Başkanlığı 28/12/2006 tarihli yazısıyla Efeler Vergi Dairesi Müdürlüğüne (Vergi Dairesi) durumu bildirerek “vergi mükellef kaydının” yapılmasını istemiştir. Vergi Dairesi de Şubat 2007 tarihli yazıyla Liman Başkanlığına verdiği cevap yazısında başvurucu Şirketin yat işletmeciliği ve inşaat müteahhitliği faaliyetinden dolayı kayıtlı kurumlar vergisi mükellefi olup faaliyetine devam ettiğini belirtmiştir.

11. Başvurucu Şirket tarafından ayrıca 31/1/2007 tarihinde Vergi Dairesine verilen dilekçeyle söz konusu tekneye ilişkin bilgiler verilmiş ve gerekli kayıt işlemlerinin yapılması istenmiştir.

12. Yaklaşık beş yıl sonra Kuşadası Vergi Dairesi Müdürlüğü, teknenin ticari olarak tescilinin 24/6/2009 tarihinde yapıldığı gerekçesiyle başvurucu şirket adına 2007, 2008, 2009 yılları için MTV tahakkuku yaparak buna ilişkin ödeme emirleri tebliğ etmiştir.

13. Başvurucu Şirket, ticari yata vergi tahakkuk ettirilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek ödeme emirlerinin iptali istemiyle üç ayrı dava açmış ve dava dilekçelerine 28/12/2006 tarihinde Liman Başkanlığına, 31/1/2007 tarihinde Vergi Dairesine yaptığı başvurulara ilişkin yazışmaları eklemiştir.

14. Aydın Vergi Mahkemesi 29/3/2013 tarihli ve E.2012/1016, K.2013/355, E.2012/1014, K.2013/354, E.2012/1015, K.2013/353 sayılı kararlarıyla davaları reddetmiştir. Kararların gerekçesi aynı olup ilgili kısımları şöyledir:

"Olayda, 26.12.2006 tarihinde davacı şirket tarafından satın alınan teknenin hangi tarihte ticari yat olarak tescil edildiğinin davalı vergi dairesi müdürlüğü [Kuşadası Vergi Dairesi Müdürlüğü] tarafından Kuşadası Liman Başkanlığına sorulduğu, Kuşadası Liman Başkanlığının 9.10.2012 tarih ve 959 sayılı yazısı ile adı geçen teknenin 24.6.2009 tarihi itibariyle ticari yat olarak tescil edildiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.

Buna göre, yat, kotra ve her türlü motorlu teknelerin vergilendirilmesinde liman veya belediye sicilinde yer alan kayıt ve tesciller dikkate alınacağından, davacı şirketin tekneyi satın aldığı 26.12.2006 tarihinden, teknenin ticari yat olarak tesciline ilişkin tonilato belgesinin düzenlendiği 24.6.2009 tarihine kadar özel amaçla kullanıldığının kabulü gerekmektedir.

Bu nedenle, özel tekne olarak tescil olunduğu dönemler itibariyle tahakkuk eden motorlu taşıtlar vergisi kanuni süresinde ödenmediğinden, amme alacağının tahsili amacıyla davacı şirket adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka aykırılık görülmemiştir."

15. Başvurucu Şirket tarafından Aydın Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilmiş ve itiraz başvurusunda Vergi Mahkemesinde ileri sürülen iddialara ilave olarak 2009 yılında yapılan tescilin 2006 yılındaki başvuru üzerine yapıldığı, Liman Başkanlığına yeni bir başvuru yapılmadığı, bu süreçte teknenin özel tekne olarak da tescil edilmediği, nitekim tüzel kişilik adına özel tekne olarak kayıt ve tescilin de mümkün olmadığı, dolayısıyla tekne satın alınmış olmakla birlikte tescil edilmediği için 2009 yılına kadar vergiyi doğuran olayın gerçekleşmediği ileri sürülmüştür. Aydın Bölge İdare Mahkemesi, itiraza konu kararların usul ve hukuka uygun olup bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığı gerekçesiyle itirazları reddederek kararları onamıştır.

16. Başvurucu aynı iddiaları ileri sürerek karar düzeltme talebinde de bulunmuş, Aydın Bölge İdare Mahkemesi 18/9/2013 tarihli kararlarıyla, karar düzeltme nedenlerinin bulunmadığı gerekçesiyle talepleri reddetmiştir. Nihai kararlar 28/9/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 25/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

18. 18/2/1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun "Mükellef" kenar başlıklı 3. maddesi (6/5/2009 tarihli ve 5897 sayılı Kanun'la değişmeden önceki hâliyle) şöyledir:

"Motorlu Taşıtlar Vergisinin mükellefi; trafik, belediye veya liman sicili ile Ulaştırma Bakanlığınca tutulan sivil hava vasıtaları sicilinde adlarına motorlu taşıt kayıt ve tescil edilmiş olan gerçek ve tüzelkişilerdir."

19. 197 sayılı Kanun'un 7. maddesinin birinci fıkrası (5897 sayılı Kanun'la değişmeden önceki hâliyle) şöyledir:

"Motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyeti motorlu taşıtların trafik, liman veya belediye sicili ile Ulaştırma Bakanlığı tarafından tutulan sivil hava vasıtaları siciline kayıt ve tescili ile başlar."

20. 197 sayılı Kanun'a göre özel amaçla kullanılan yat, kotra ve her türlü motorlu ve yelkenli tekneler vergiye tabi tutulmuş iken 5897 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle 30/6/2009 tarihinden itibaren bu tür araçlar verginin konusu olmaktan çıkarılmıştır.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu; satın alındıktan hemen sonra teknenin ticari olarak tescili için 2006 yılında gerekli idari başvuruların yapıldığını, Liman Başkanlığının ticari olarak tescili 2006 yerine 2009 yılında yapmasından kendilerinin sorumlu tutulamayacağını, kaldı ki ticaret şirketi olan tüzel kişilik adına özel tescilin mümkün olmadığını, söz konusu tescil yapılıncaya kadar teknenin karada bekletildiğini, MTV mükellefiyeti kayıt ve tescille başladığı için teknenin tescilsiz kaldığı 2007, 2008, 2009 yılları için vergi istenemeyeceğini ancak Vergi Mahkemesinin salt davalısavunmalarına göre hareket ederek teknenin özel amaçla kullanıldığının kabulüyle davayı reddettiğini, verilen kararların hakkaniyetten uzak ve gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesini istemiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Başvurucu, adına düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açtığı davada verilen kararların hakkaniyetten uzak ve gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Bakanlık görüşünde kabul edilebilirlik yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların" ve "suç isnadının" esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamının bu konularla sınırlandırıldığı, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği, dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvuruların Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamayacağı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kabul edilebilirlik kriterleri açısından vergi davalarının Sözleşme’nin 6. maddesinin kapsamı dışında kaldığı, ayrıca yerel mahkemeler tarafından yapılan maddi ve hukuki hataların ancak Sözleşme tarafından güvence altına alınmış hak ve özgürlüklerin ihlali söz konusu olduğunda başvuruya konu edilebileceği belirtilmiştir.

25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

27. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma” ifadesi 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun ile Anayasa’ya eklenmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir.

29. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).

30. AİHM içtihadında vergi aslı yönünden başvuru konusu yapılan uyuşmazlıkların vergi yükümlüsü ile vergi alacaklısı konumunda bulunan taraf devlet arasında kamusal niteliği ağır basan bir uyuşmazlık olmasının ve vergilendirmenin taraf devletlerin kamusal yetkisinin sert çekirdeği içinde yer aldığının kabul edilmesi gerekçeleriyle cezai nitelik taşımayan vergisel uyuşmazlıkların 6. maddenin güvence kapsamı dışında kalacağı belirtilmekte ise de (Ferrazzini/İtalya [BD], B. No: 44759/98, 12/6/2001, § 29)Anayasa Mahkemesi içtihadı,başta mülkiyet hakkı olmak üzere medeni hak ve yükümlülükler alanında önemli yansımaları bulunduğundan salt vergisel uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerden yararlanabileceği yönündedir (E.T.Y.İ. A.Ş., B. No: 2013/596,8/5/2014, §§ 24-28).

31. Somut başvuruda, Anayasa Mahkemesinin E.T.Y.İ. A.Ş. kararında belirlediği içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından başvuru konusu uyuşmazlığa yönelik adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddialarının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanı içinde yer aldığı anlaşılmaktadır.

32. Başvurucunun iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

33. Başvurucu; MTV mükellefiyeti kayıt ve tescille başladığı için teknenin tescilsiz kaldığı 2007, 2008, 2009 yılları için vergi istenemeyeceğini, kaldı ki teknenin ticari olarak tescilinin 2006 yerine 2009 yılında yapılmasından kendilerinin sorumlu tutulamayacağını, Vergi Mahkemesinin salt davalı savunmalarına göre hareket ederek davayı reddettiğini, verilen kararların hakkaniyetten uzak ve gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesini istemiştir.

34. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyetinin gerekçeli karar hakkına ilişkin olduğu, Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi bulunduğu, AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmalarına neden olması hâlinde Sözleşme'nin 6. maddesinin davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olacağı, mahkemelerin, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altında oldukları, derece mahkemesi kararlarının adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte yeterli gerekçe ile açıklanıp açıklanmadığının Anayasa Mahkemesince yapılacak denetimin kapsamında yer aldığı belirtilmiştir.

35. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

36. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

37. Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre "tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi" vardır. AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin, başvurucuların iddialarına yanıt vermemesi ve başvurucuların temel şikâyetlerini incelemekten kaçınması hâlinde Sözleşme'nin 6. maddesi davanın düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84-85, Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 30).

38. Mahkemeler "kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme" yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmanın yanı sıra (Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33) tarafların; muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri, § 34).

39. Gerekçelendirme; davanın sonucuna etkili olay, olgu ve kanıtları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte bu şekildeki gerekçelendirmenin detaylı olması şart değildir. Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması gerekmektedir (Sencer Başat ve diğerleri, § 37).

40. Zira bir davada tarafların hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması "gerekçeli karar hakkı" yönünden zorunludur. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında "ilgili ve yeterli bir yanıt" vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, §§ 38, 39).

41. Başvurucu Şirket tarafından, MTV’nin tahsili için düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davada, teknenin ticari yat olarak tescili için 28/12/2006 tarihinde Liman Başkanlığına başvurulduğu, tüzel kişilik olan Şirketin özel amaçlı kullanımı olamayacağı gibi tonilato belgesi düzenlenmediği için teknenin hiç kullanılmadığı, üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirerek tekne alındıktan sonra hem Vergi Dairesine hem de Liman Başkanlığına gerekli bildirimlerin süresinde yapıldığı, teknenin ticari kaydının 2009 yılına kadar yapılmamasında kendilerine düşen bir sorumluluk bulunmadığı iddiaları ileri sürülmüş, Aydın Vergi Mahkemesi ise olayda liman sicilinde yer alan kayıt ve tescillerin dikkate alınacağını, limana tescil tarihinin 24/6/2009 tarihi olduğundan teknenin satın alındığı 26/12/2006 tarihinden bu tarihe kadar özel amaçla kullanıldığının kabulünün gerektiği, dolayısıyla özel tekne olarak tescil olunan dönemler itibarıyla tahakkuk eden MTV'nin tahsili için düzenlenen ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Başvurucu Şirket tarafından Aydın Bölge İdare Mahkemesine yapılan itiraz başvurusunda Vergi Mahkemesinde ileri sürülen iddialara ilave olarak tescille ilgili yeni bir başvuru yapılmadığı, 2006 yılındaki başvuru üzerine 2009’daki tescilin yapıldığı, bu süre içinde teknenin özel tekne olarak da tescil edilmediği, nitekim tüzel kişilik olan Şirket adına özel tekne olarak kayıt ve tescilinin de mümkün olmadığı, dolayısıyla tekne alınmış olmakla birlikte tescil edilmediği için 2009 yılına kadar vergiye sebep olayın da gerçekleşmeyeceği ileri sürülmüş; Bölge İdare Mahkemesi, Vergi Mahkemesi kararına atıfla itiraz ve karar düzeltme başvurularını reddetmiştir.

42. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

43. Ayrıca kural olarak kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57). Ancak kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin iddialarıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin kanun yolu incelemesinde tartışılmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).

44. Mahkemelerin yargılama süresince kendilerine iletilen her iddia ve talebi gözetmek zorunda olmadıkları biçimindeki serbesti, kararın verilmesine neden olan temellere asgari açıklıkta değinilmesi görevini ortadan kaldıracak şekilde yorumlanamaz (Sencer Başat ve diğerleri, § 58).

45. 197 sayılı Kanun'un 7. maddesinde (5897 sayılı Kanun'la değişmeden önceki hâliyle) MTV mükellefiyetinin liman siciline kayıt ve tescil ile başlayacağı, aynı Kanun’un 3. maddesinde ise MTV mükellefinin liman sicilinde adlarına motorlu taşıt kayıt ve tescil edilmiş olan gerçek ve tüzel kişiler olduğu hükme bağlanmıştır.

46. Vergi Mahkemesi; liman sicilinde yer alan kayıt ve tescilin dikkate alınacağı, ticari tescilin de 2009 yılında yapıldığı dolayısıyla teknenin satın alındığı tarihten ticari tescilin yapıldığı tarihe kadar geçen sürede teknenin özel amaçlı kullanıldığı kabulüyle davayı reddetmiştir. Vergi Mahkemesi kararında, tescilin esas alınması gerektiği belirtilmekle birlikte başvurucunun iddia ettiği gibi teknenin liman siciline özel amaçlı yat olarak tescil edilip edilmediği hususu açıklığa kavuşturulmamış ve böylece başvurucunun 197 sayılı Kanun’a göre MTV açısından vergiyi doğuran olayın satın almayla değil, liman siciline tescille doğacağı, Şirket adına ticari tescil dışında bir tescil yapılmadığı iddiasıyla liman siciline ticari tescilin 2009 yılına kadar yapılmamasında kendisinden kaynaklanan bir kusur bulunmadığı, idarenin kusuru ve geç işleyişi nedeniyle tescilin geç yapıldığı yönündeki uyuşmazlığın çözümünde önemli olduğu anlaşılan iddialarının incelenmediği ve kararda karşılanmadığı görülmektedir.

47. Başvurucunun uyuşmazlığın çözümüne etkili bu iddialarına Vergi Mahkemesi kararında cevap verilmediği gibi itiraz üzerine başvurduğu Aydın Bölge İdare Mahkemesi kararında da cevap verilmemiştir. Oysa başvurucunun iddiaları atıf yapılarak karşılanacak iddialardan değildir.

48. İnsan haklarına ilişkin güvencelerin soyut ve teorik olarak değil, uygulamada ve etkili bir şekilde sağlanması gerekir. Buna göre mahkemelerin ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Diğer bir ifadeyle mahkemelerce belirtilen gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul olmalıdır (Sencer Başat ve diğerleri, § 36).

49. Bu durumda 2009 öncesinde tescil olmadığı için 197 sayılı Kanun’a göre vergiyi doğuran olayın gerçekleşmediği ve böyle bir tescil yapılmışsa dahi tescilin ticari olarak yapılmamasından sorumlu tutulamayacağı yönündeki başvurucu iddialarının ciddi olduğu ve İlk Derece Mahkemesi tarafından bu iddia değerlendirilemediği için kanun yolu aşamasında ayrıca değerlendirilmesi gerektiği ancak Aydın Bölge İdare Mahkemesince ayrı bir değerlendirme yapılmayarak İlk Derece Mahkemesi kararına atıf yapılmak suretiyle itiraz isteminin ve daha sonra karar düzeltme talebinin reddedildiği oysa bu iddiaların atıf yapılmak suretiyle karşılanacak nitelikte olmadığı görülmektedir.

50. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

53. Başvurucu yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

54. Yapılan incelemede adil yargılanma hakkı kapsamında başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

55. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Aydın Vergi Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 595,05 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Aydın Vergi Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. Birleştirilen başvurularda yatırılan toplam 595,05 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

9/3/2016 tarihinde Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu Şirketin maliki olduğu teknenin 2007, 2008 ve 2009 yıllarına ait MTV ödeme emirlerine karşı Aydın Vergi Mahkemesinde açtığı davanın reddi ve Aydın Bölge İdare Mahkemesine yaptığı itirazın da vergi mahkemesi kararının onanması ile sonuçlanması üzerine süresi içerisinde yaptığı bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü tarafından, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği şeklinde değerlendirilmiş olup; aşağıdaki nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.

2. Başvurucu şirket, 26/12/2006 tarihinde satın alma yoluyla maliki olduğu yatı “ticari yat” olarak tescil ettirmek üzere 28/12/2006 tarihinde Kuşadası Liman Başkanlığına müracaat etmiştir.

3. Tescil müracaatı aynı gün işleme konulmuş ve Kuşadası Liman Başkanlığı, ilgili Vergi Dairesine 28/12/2006 tarihli bir yazıyla durumu bildirmiştir. Şirketin esasen vergi dairesinde kayıtlı vergi mükellefi olduğunun vergi dairesince liman başkanlığına bildirilmesi üzerine Şirket tarafından 31/01/2007 tarihinde vergi dairesine ayrı bir müracaatta bulunularak, tekneye ilişkin bilgiler verilmiş ve gerekli kayıt işlemlerinin yapılması istenmiştir.

4. Yapılan tüm bu işlemlerden, 26/12/2006 tarihinde başvurucu şirket tarafından satın alınan yatın en geç 31/01/2007 tarihi itibariyle gerek liman başkanlığında gerek ilgili vergi dairesinde kaydının yapıldığında tereddüt bulunmamaktadır.

5. Ne var ki, başvurucu şirketin yatın “ticari yat” olarak tescili talebi yaklaşık iki buçuk yıl süre ile sonuçlandırılmamış ve ticari yat olarak tescil 24/06/2009 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

6. Deniz araçları, 30/06/2009 tarihinde yürürlüğe gire 5897 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile MTV kapsamından çıkartılmıştır. Buna göre, teknenin “ticari yat” olarak tescili, yatın vergi konusu olmaktan çıkmasını sağlayan yasa değişikliğinden beş gün önce gerçekleştirilmiştir.

7. Başvurucu Şirketin, yat gibi önemli kıymet ifade eden bir malvarlığını ticari amaçla kullanmak üzere liman başkanlığına ve vergi dairesine başvurduktan sonra bu başvurunun makul bir sürede sonuçlandırılmasını talep etmeksizin ve kanunlarda bulunan idari ve hukuki yollara başvurmaksızın iki yıldan fazla bir zaman takipsiz bırakması, hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi basiretli bir tacirden beklenebilecek bir tutum da değildir. Başvurucu Şirketin bu dönemde tescili sonuçlandırmak için herhangi bir adım attığı yolunda dosyada bir bilgi bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucunun, “ticari yat” olarak tescili, mevzuat yönünden daha uygun bir kullanım şekli olup olmayacağını değerlendirmek için, bir süre kendi isteğiyle ertelediği anlaşılmaktadır.

8. Kuşkusuz, her vergi mükellefi gibi başvurucu şirket de vergiden kaçınmak için kendince en uygun gördüğü yol ve yöntemlere başvurabilir. Ancak, MYV tahakkuk ettirilen dönemde yürürlükte olan 197 sayılı Kanun’un 3. ve 7. maddeleri gereğince 28/12/2006 tarihinde liman başkanlığı ve 31/01/2007 itibariyle de vergi dairesi kayıtlarına girmiş olan deniz aracının malikinin MTV mükellefiyeti doğması söz konusudur.

9. Vergi dairesi de mevzuatı bu şekilde yorumlamış ve 2007-2009 yılları için MTV tahakkuku yaparak ödeme emri düzenlemiştir.

10. Vergi mahkemesi kararının yeterli gerekçe içermediği noktasından “gerekçeli karar hakkı”na aykırı bulunan kararında, başvurucunun maliki olduğu yatın 2007 yılı başında liman ve vergi dairesince kayıt altına alındığından hareketle, MTV konusu olduğunu kabul ettiği açıktır. Başvurucu itirazları ise yatın ticari kullanımda olmadığı noktasında toplanmaktadır. Mahkeme, bu dönemde yatın ticari amaçla kullanımının gerçekleştirilemediği yolundaki itirazları yatın “özel kullanımda olduğunun kabulü gerekeceği” şeklindeki kısa bir gerekçeyle karşılamıştır. Her ne kadar bu gerekçe kısa olsa da, ihtilafın esasına ilişkin nihai hükmün, kullanım şeklinin (özel ya da ticari) vergi tahakkuku yönünden bir fark yaratmayacağını belirtmesi bakımından yeterli görülebilir.

11. Bölge İdare Mahkemesinin kararında tüzel kişiliğin özel kullanımının söz konusu olamayacağı yolundaki başvurucu itirazlarının cevapsız bırakılmış olması da bir gerekçe eksikliği olarak görülebilir. Ancak kullanımın eylemli kullanım demek olmadığı, kaldı ki şirket yetkilisi gerçek kişilerin yatı şirket adına her zaman kullanma imkanına sahip bulundukları açık olduğundan, bu hususun meskut geçilmesi başlı başına hükmü sakatlayan ve adil yargılanma hakkının ihlalini teşkil eden bir durum olarak görülmemelidir.

12. Gerekçelerin ilgili ve yeterli olması ilkesi yönünden çoğunluk görüşüne de esas alınan Sencer Başat ve Diğerleri, Yasemin Ekşi, Faik Gümüş başvurularındaki emsal ölçütlere açıkça aykırı düşmeyen Vergi Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarının yeniden yargılama konusu yapılmasına gerek bulunmadığı kanaatiyle Bölüm kararına katılmamaktayım.

 

 

 

 

 

Üye

Osman Alifeyyaz PAKSÜT