2013/8035

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EREN YILDIZ BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2013/8035)

 

Karar Tarihi: 13/4/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Hüseyin TURAN

Başvurucu

:

Eren YILDIZ

Vekili

:

Av. Fazıl Ahmet TAMER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hükümlü olan başvurucuya gönderilen bir derginin Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu (Eğitim Kurulu) tarafından yasaklanması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/10/2013 tarihinde Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/7/2015 tarihinde, adli yardım talebinin kabulü ile kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 9/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 8/12/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 21/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 2/3/2016 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. (Kapatılan) Erzurum Devlet Güvenlik Mahkemesinin 29/4/1998 tarihli ve E.1997/174, K.1998/139 sayılı kararı ile “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye çalışma" suçunu işlediği kanaati ile başvurucunun 36 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

9. Başvurucunun hapis cezasını çekmekte olduğu Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada kendisine posta yoluyla gelen “Türkiye Gerçeği” (Dergi) adlı derginin 2013 yılı 10. sayısının, Eğitim Kurulunun 31/7/2013 tarihli ve K.2013/80 sayılı kararıyla alıkonulmasına karar verilmiştir.

10. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“ ... 1. Söz konusu 'TÜRKİYE GERÇEĞİ Haziran-Temmuz 2013 sayı:10' isimli derginin içeriğinde '3, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 23, 26, 27, 30, 31, 35, 40, 41, 42, 43' no'lu sayfalarında,

'Terör örgütü propagandasının yapıldığı, suçu ve suçluyu öven, suçu teşvik eden, Kamu, Kurum, Kuruluş ve kişileri töhmet altında bırakan ifadelerin yer aldığı' tespit edilmiştir;

Bu nedenden dolayı söz konusu yayının, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 62. maddesi 3. fıkrası, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Ceza ve İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik'in 8. maddesinin 3. fıkrası ile Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi'nin 11. ve 12. maddeleri gereğince ilgilisine verilmeyerek alıkonulmasına [karar verilmiştir.]”

11. Başvurucu bu karara karşı Edirne 1. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) itirazda bulunmuştur. Başvurucunun itirazını inceleyen İnfaz Hâkimliği 5/8/2013 tarihli ve E.2013/1510, K.2013/1510 sayılı kararıyla itirazı reddetmiştir.

12. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

“Edirne F Tipi Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Eğitim Kurulu Başkanlığı'nın 31/07/2013 tarih 2013/80 sayılı kararında; 5275 Sayılı Yasanın 62. maddesinin 3. fıkrası, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik'in 8. maddesinin 3. fıkrası ile Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesinin 11. ve 12. Maddeleri gereğince ilgilisine verilmeyerek alıkonulmasına dair karar verildiği görülmüştür.

İncelenen ve yukarıdaki hükümlere aykırılığı tespit edilen derginin içeriğine uygun eğitim kurulunun gerekçe ve takdirine göre şikâyet başvurusunun reddi gerekir.”

13. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itiraz, Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/9/2013 tarihli ve 2013/948 Değişik İş sayılı kararında, Eğitim Kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiş, anılan karar başvurucuya 19/9/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 2/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Başvuruya Konu Dergi

15. “Türkiye Gerçeği” merkezi İstanbul’da olan ve ayda bir yayımlanan bir dergidir.

16. Dergi'nin başvuruya konu 2013/10 numaralı sayısının ilgili kısımları, başvuru dosyasının içinde bulunan suretinden incelenmiştir.

17. Dergi'nin “2013 Mayıs- Haziran İsyan Dersleri” ile başlayan arka kapağında 2013 yılı Mayıs ayında İstanbul Taksim’de başlayan Gezi Parkı olaylarında yüzleri maskeli ellerinde taş, sopa v.b gibi madde bulunan göstericilerin resimlerinin altında “Abartmasız Türkiye tarihinin en önemli olayıyla, tek kelimeyle bir kitlesel isyan hareketiyle karşı karşıyayız” şeklinde başlayan yazıda Taksim Parkı'nda yapılan gösterilerin bir isyan hareketi olduğu, herkesin isyan hâlinde sokaklarda olduğu, 1 Haziran’dan itibaren Taksim’in isyancıların kontrolünde ve barikatlarlarla çevrili olduğu, devletin bu barikatları kaldırmaya cesaret edemediği ve bunun bir devrim olduğu belirtilmiştir. “Arka Kapaktan Devam” başlığıyla devam eden yazının 3. sayfasında Polis ile halkın karşı kaşıya geldiğini gösteren fotoğrafla birlikte “katil polis” yazılı resme yer verildiği ve devam eden yazıda, İstanbul Taksim Meydanı’nın başından sonuna kadar devrimcilerin belirleyiciliği ve etkinliği altında, direnişin 10. gününde kitleselliği ve kararlılığını koruyarak devam ettiği, Mayıs- Haziran isyanının devlet terörüne tepkinin bir patlaması olduğu ifade edilmiştir.

18. “Ortadoğu’dan Anadolu’ya Direniş” başlıklı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde yapılmak istenen panele izin verilmemesi üzerine fakülte kantininde gerçekleştirilen panelde M.G. tarafından yapılan konuşma metninin yayınlandığı anılan Dergi'nin 6. sayfasından başlayıp 31. sayfasına kadar devam eden yazıda, öncelikle Dergi'nin temsil ettiği misyon ve "Türk Devrim Hareketi" açıklanmaya çalışılmış daha sonra kamuoyunda barış süreci olarak bilinen müzakere süreci üzerinde değerlendirmelerde bulunulmuştur. Söz konusu yazıda “Türkiye Gerçeği” dergisinin temsil ettiği geleneğin Kürt halkının PKK öncülüğünde yükselen uyanışını başından itibaren desteklediği şeklinde açıklanmış “Kürt halkının devrimci isyanına yönelen şiddet ve imhadan, Türk faşist devlet teröründen biz de payımızı aldık” şeklinde devam eden yazıda Kürtlere sıkılan her kurşunu kendi bedenlerinde hissettiklerini, bunun kanıtı olarak “Kürdistan dağlarında şehit olan yoldaşları” gösterilmiştir. Yazıda Türkiye Devrim Hareketi’nin Kürt devrimci hareketini desteklediği, bu çerçevede başlayan barış sürecinin de önemli olduğu bu sürece kolay gelinmediği ve 40 bin gerillanın boşuna ölmediği, dimdik ayağa kalkmış bir Kürt halk gerçeği ile karşı karşıya kalındığı, Kürt devriminin Kürt kadınları ve Kürt gençliği üzerindeki kazanımlarına yaptığı katkı belirtildikten sonra yazar, bütün bu birikimi yaratan Kürt devrimci partisi PKK’yı selamlamaktadır.

19. Yazının devamında, barış süreci üzerine yapılan değerlendirmelerde; bu sürece nereden nasıl gelindiği ve Abdullah Öcalan’ın 1999 yılından yakalanmasından başlayan ve 2013 yılına kadar devam eden gelişmeler hakkında açıklamalar yapılmıştır. Bu gelişmelere örnek olarak, uzaktan kumandalı mayınların hiç olmadığı kadar başarıyla kullanıldığı bu savaş döneminin AKP iktidarını sarstığı ve tüm devlet cihazının gündemine Kürt sorununu birinci madde olarak getirdiği fakat bu süreçte yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniyle PKK’nın yaptığı ateşkese 2011 yılında son verdiği, son savaş sürecine girildiği belirtilerek bu süreçte “gerilla ilk kez Şemdinli’de ve Hakkâri’nin belli bölgelerinde haftalarca süren alan hakimiyeti gerçekleştirdi”, bu şekilde “Karadan hiçbir ordu gücünün bölgeye girmesine, helikopterlerin ise iniş yapmasına izin vermedi, devlet havada asılı kaldı. PKK’nın savaş tarihinde ‘kurtarılmış bölge’, ‘bir avuç kurtarılmış vatan toprağında Botan-Behdinan savaş hükümeti gibi denemeler olsa da bu ilk kez 2012 de gerçekleşebilir bir ihtimal haline geldi. Gerçekleştirmek için tek bir adım kalmıştı: devletin hava hakimiyetine son vermek” şeklinde değerlendirmelerde bulunulmuştur.

20. Yazının 9. sayfasında ve devam eden kısımlarda hava saldırılarının olmadığı durumlarda neler olabileceği Suriye’de, Rojova’da meydan gelen olay anlatılarak Kuzey Kürdistan’ın düşmandan arındırılmış bölgesinde (Türkiye’de) büyük bir ordulaşmaya gidilebileceği, PKK’nın dört ayrı büyük devletin (İran, Irak, Suriye ve Türkiye) her birinde hem savaş gücüne hem halk gücüne sahip olduğu, dört parçaya bölünmüş halkın birleşmesi ve bu yöndeki mücadelenin başarıya ulaşması için dört parçanın tümünün ortak kaderinin en büyük parça olan Kuzey Kürdistan’daki mücadelenin sonucuna bağlı olduğu görüşlerine 11. sayfadaki resimde gösterilen “Kürdistan” haritasıyla birlikte yer verilmiştir.

21. Dergi'nin 13. sayfasında devam eden yazıda çözüm sürecinden dolayı PKK’yı düşmanla uzlaştığı gerekçesiyle eleştirmemek gerektiği, bunun Öcalan’ın 1982 yılında PKK’nın 2. Kongresinde yaptığı konuşmaya dayandığı, bu konuşmada devrimin halk savaşı ile gerçekleşeceği, silahlı evresinden sonra gerilla mücadelesine başlanacağı; halk savaşının stratejik savunma, stratejik denge aşamalarından geçerek stratejik saldırı aşamasında zafere ulaşacağı, PKK için aslolanın eylemin muhtevası olduğu, o muhtevanın ise devrimci bir karakter taşıdığı konularına temas edilmiştir.

22. Dergi'nin 18. sayfasında ve devamında Lozan anlaşması çerçevesinde Kürt özgürlük hareketinin yürüttüğü mücadele ifade edilmiş ve Kürt sorunun nihai çözümünün, dört parçadaki Kürtlerin tümünün birleşerek bağımsız devlet olmanın koşullarını elde ettikleri vakit olarak gösterilmiştir.

23. Dergi'nin 35. sayfasında onlarca kişinin gözleri bağlı vaziyette diz çöktürülmüş hâlde iken ayakta duran eli silahlı kişinin bu kişilere yönelik ateş etme resmi sunulmuştur.

24. Dergi'nin 40 ilâ 41. sayfalarında İ.M. tarafından kaleme alınan “Her Yer Taksim Her Yer Direniş!” başlıklı makalenin girişinde İstanbul Taksim Meydanı’nın önemine işaret edildikten sonra 2013 yılının Mayıs ayında burada başlayan ve devam eden gezi olayları hakkında yapılan yorumlarla birlikte o tarihte Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan hakkında da bir takım değerlendirmelerde bulunulmuştur. Yazıda; “ Tayyip! Cami duvarına işedin! Taksim’de bir duvara yazılan bu slogan ideoloji ve politikanın şahikasıdır. …”, “Ey Allahsız Tayyip! Sen paradan başka Allah tanımaz mısın ki, maliyet hesabına bir halkın isyanı ve haysiyetine dair bir kelam girmiyor?...”, “Öyleyse hatırlatacağız, o burun sürtülecek; öğreneceksin. …”, “Taksim Roboski’dir. Taksim yakılan üç bin kür köyü, katledilen 40 bin kürt yoksuludur. …”, “Tayyip sonun ‘Mübarek’ olsun sloganlarını duyuyor musun?...”, “Bak saat gecenin üçü, Halk Beşiktaş’ta bir iş makinesini ele geçirdi, senin TOMA’larını önüne kattı kovalıyor. Adını da POMA koymuşlar makinenin: Polis Araçlarına Müdahale Aracı!...”,“Balta esirin elinde parlıyor” ey Tayyip, farkında mısın? başlığı altında “Gün gelecek sıra diktatörlüğün bedenine de gelecek" şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

25. Yazının devamında Taksim olaylarında elde edinilen kazanımlara değinildiği, bu çerçevede yapılan hareketin bir isyan olduğu, bu isyanın nesnel olarak diktatörlüğe ve küresel kapitalizme karşı olduğu ve özgürlük, eşitlik ve adalet ruhuyla yürüdüğü, Türkiye devrimcileri olarak bu isyanın öğrencileri olduğu, bunun başarılması hâlinde isyanın önderi de olunabileceği açıklanmıştır.

26. Yazının sonunda talepler olarak Taksim’e kışla yapılmayacağı ve sorumluların görevden alınması belirtildikten sonra Taksim isyanından elde edilen kazanımla direnişin sürdüğü her yerde ve ülke çapında halk inisiyatifinin oluşması, eylemin sonuç alana kadar sürmesini sağlayacak eylem ve örgüt biçimlerinin kolektif halk iradesiyle açığa çıkarılması ve uygulanması düşüncelerine yer verilmiştir.

27. Dergi'nin 42 ilâ 43. sayfalarında R. K. tarafından kaleme alınan “Güneş Kadın Heval Sara” başlıklı yazıda Paris’te iki arkadaşıyla birlikte öldürülen PKK’nin önder kadrolarından Sakine Cansız ile tanışmasına ve onunla örgüt içinde birlikte geçirdiği anılarına yer verilmiştir. Aynı sayfalarda Sakine Cansız’ın fotoğraflarına yer verilerek ondan övgüyle bahsedilerek yazı sonlandırılmıştır.

C. İlgili Hukuk

28. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun “İnfaz hâkimliklerinin görevleri” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:

“İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır:

1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.

5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır.”

29. 4675 sayılı Kanun’un “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Şikayet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikayet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”

30. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”

31. 6/4/2006 tarih ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Eğitim kurulunun görev ve yetkileri” kenar başlıklı 43. maddesinin (1) numaralı fırkasının (ı) bendi şöyledir:

“(1) Eğitim Kurulu aşağıda sayılan işleri yapmakla görevli ve yetkilidir;

ı) Kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek,

…”

32. 12/7/2005 tarihli Bakanlık oluru ile yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

“a) Mahkemelerce yasaklanmış olan,

b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen, hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Mahkemenin 13/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu; söz konusu dergi hakkında herhangi bir toplatma kararı olmadığını, ayrıca Dergi'nin kanunda yasaklamayla ilgili öngörülmüş “kurum güvenliğini tehlikeye düşürmek” ya da “müstehcenlik” şartlarını gerçekleştirecek herhangi bir içeriğinin bulunmadığını, siyasi içerikli bir dergi olduğunu belirterek basın, iletişim ve haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bakımdan başvurucunun, Dergi'ye erişiminin engellenmesi ile ilgili şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir. Somut olay bakımından temel sorun, başvurucunun Dergi'ye erişiminin engellenmesi olduğundan, başvurucunun diğer şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Başvurucu, basım veya dağıtımına ilişkin herhangi bir yasaklama kararı bulunmayan Dergi'nin, Eğitim Kurulu tarafından yasaklanmasının Anayasa’nın 26. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddelerine aykırı olduğunu ve hakkındaki uygulamanın güncel siyasi, politik gelişmeler üzerine yazılan değerlendirmeleri takip edebilmesini engellediğini ileri sürmüştür.

37. Bakanlık görüşünde başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin olarak herhangi bir husus belirtilmemiştir.

38. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının, haber ve fikirlere ulaşma hakkını güvence altına aldığı ve dolayısıyla haber ve fikirlere ulaşma hakkının, bireysel başvuru incelemesi bakımından Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanı içerisinde yer aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

39. Başvurucunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

40. Başvurucu, Eğitim Kurulu’nun yetkisini aşarak hakkında yasaklama kararı bulunmayan bir derginin kendisine verilmemesi nedeniyle basına ve bilgiye ulaşma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

41. Bakanlık, ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiğini belirterek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bazı kararlarına atıfta bulunarak cezaevlerinde düzenin ve disiplinin sağlanması çok önemli olduğundan kuralların daha sıkı uygulanabileceğini ve bu tür uygulamaların Sözleşme’nin 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir.

42. Başvurucu, Bakanlık görüşlerine karşı önceki beyanlarını tekrar etmiştir.

43. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

44. Sözleşme'nin 10. maddesi şöyledir:

1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.

45. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).

46. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın [GK], § 40).

47. Somut olayda cezaevinde hükümlü olarak bulunan başvurucuya gönderilen bir derginin, Eğitim Kurulu tarafından yasaklanması nedeniyle cezaevi idaresince verilmemesinin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Haber veya fikirlere ulaşma hakkı, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

48. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No. 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de (Yankov/Bulgaristan, B. No. 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik Krallık, B. No. 8231/78, 12/10/1983) Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır.

49. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 51).

50. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlandırma makul ve ölçülü olmalıdır (Mehmet Ayata, B. No: 2013/2920, 7/7/2015, § 27).

51. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

a. Müdahalenin Varlığı

52. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucunun, Dergi'ye erişiminin engellenmesinin, başvurucunun bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğü ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

53. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36).

i. Kanunilik

54. Anayasa’nın 13. maddesi ile 26. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan, müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır. Bununla birlikte başvurucu, yapılan uygulamanın Kanun’a aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

55. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddelerinde, yasaklanmış veya yasaklanmamış olmakla birlikte kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veyahut müstehcen içeriğe sahip yayınların ceza infaz kurumuna kabul edilmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir.

56. Eğitim Kurulu kararında Dergi'de terör örgütü propagandasının yapıldığı, suçu ve suçluyu öven, suçu teşvik eden, Kamu, Kurum, Kuruluş ve kişileri töhmet altında bırakan ifadelerin yer aldığı ve bu ifadelerin kurumun güvenliğini tehlikeye düşürdüğü gerekçelerine dayanıldığı, şikâyet üzerine bu kararı denetleyen İnfaz Hâkimliğinin de bu gerekçelere atıfta bulunarak Eğitim Kurulu kararını hukuka uygun bulduğu anlaşılmaktadır. Gerek Eğitim Kurulu, gerekse İnfaz Hâkimliği kararlarında başvuruya konu Dergi içeriğinde terör örgütü propagandasının yapıldığı, suçu ve suçluyu öven, suçu teşvik eden, Kamu, Kurum, Kuruluş ve kişileri töhmet altında bırakan ifadelerin yer alması 5275 sayılı Kanun’un 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin 11. maddeleri kapsamında değerlendirilmiştir. Belirtilen hususlar çerçevesinde, başvurucunun haber veya fikirlere ulaşma hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağı olduğu açıktır.

ii. Meşru Amaç

57. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK], B.No: 2013/9343, 5/6/2015, § 57).

58. Somut olayda müdahale gerekçesi olarak Dergi'de, terör örgütü propagandasının yapılması, suçu ve suçluyu öven, suçu teşvik eden, kamu, kurum, kuruluş ve kişileri töhmet altında bırakan ifadelerin yer alması ve bu ifadelerin kurumun güvenliğini tehlikeye düşürmesi gösterilmiştir.

59. Gerçekten M.G. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’dan Anadolu’ya Direniş” başlıklı yazıda, Kürt halkının PKK öncülüğünde yükselen yükselişi ve Kürt devrimi hareketinden bahsedilirken A.Ö.'nün fikirlerinden alıntılar yapıldığı, anılan kişiyi ve terör örgütünü övücü, meşrulaştırıcı ifade ve yorumlara yer verildiği, R.K. tarafından kaleme alınan “Güneş Kadın Heval Sara” başlıklı yazıda ise Paris’te öldürülen PKK’nin önder kadrolarından Sakine Cansız’dan övgüyle bahsedildiği, bu şekilde terör örgütünü ve üyelerini övücü ve meşrulaştırıcı açıklamalara yer verildiği anlaşılmaktadır.

60. Bu tespitler ışığında başvuruya konu müdahalenin, cezaevi düzeninin ve güvenliğinin sağlanması amacıyla yapıldığı ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük

61. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Mehmet Ali Aydın, § 64).

62. 1982 Anayasasında belirtilen “demokratik toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum düzeni” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 65).

63. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).

64. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle öze dokunan sınırlamalar, “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi”ne evleviyetle aykırı olacağından Anayasa koyucu temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi” bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, § 67).

65. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın, § 68).

66. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil, devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).

67. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada esas alınan bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 93).

68. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir (Fatih Taş, §§ 92, 93

69. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için, temel hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).

70. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma” olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).

71. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır.

72. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada uygulamadan önce müdahalenin gözetilen meşru amaçlarla orantılı olması hususunun, öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu konuda kamu otoritelerinin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir (Özkan Kart, B. No: 2013/1821, 5/11/2014, § 51).

73. Somut olayda başvurucuya Ceza İnfaz Kurumu tarafından teslim edilmeyen Dergi hakkında, Eğitim Kurulu tarafından verilen kararda, anılan Dergi'nin içeriğinde terör örgütü propagandası yapıldığı, terör örgütünü, suçu ve suçluyu övücü, suçu teşvik edici ve meşrulaştırıcı ifade ve yorumlara, ayrıca kamu kurum ve kuruluşlar ile kişileri töhmet altında bırakan ifadelere yer verildiği belirtilmiş ve bu hususlar karara gerekçe gösterilmiştir. Bu karara karşı yapılan şikâyet başvurusu üzerine İnfaz Hâkimliğinin vermiş olduğu ret kararında Eğitim Kurulu kararından alıntı yapılarak belirtilen karardaki gerekçelere dayanılmıştır. İtiraz üzerine Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararda ise İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçe yerinde görüldüğünden itirazın reddine karar verilmiştir.

74. Başvurucuya gönderilen ve yukarıda bahsedilen Dergi'nin editörü tarafından hazırlandığı anlaşılan ve arka kapaktan başlayan “2013 Mayıs- Haziran İsyan Dersleri” başlıklı yazıda, “isyan” kelimesine sürekli vurgu yapıldığı ve bu isyanın Öcalan’ın başlattığı sürecin ilk tarihsel ve devrimci sonucu olduğu belirtilmiştir. 1 Haziran’dan itibaren Taksim’in isyancıların kontrolünde ve barikatlarla çevrili olduğu, devletin bu barikatları kaldırmaya cesaret edemediği ve bunun bir devrim olduğu ifade edilerek yasa dışı eylemlerin yüceltilerek şiddetin övüldüğü ve teşvik edildiği kuşkusuzdur.

75. M.G. tarafından kaleme alınan Dergi'nin 6. sayfasından başlayıp 31. sayfasına kadar devam eden yazıda başvurucuya verilmeyen “Türkiye Gerçeği” dergisinin temsil ettiği geleneğin Kürt halkının PKK öncülüğünde yükselen uyanışını başından itibaren desteklediği, bunun kanıtı olarak “Kürdistan dağlarında şehit olan yoldaşlar” gösterilmiştir. Barış süreci üzerine yapılan değerlendirmelerde; güneydoğuda PKK’nın yapmış olduğu uzaktan kumandalı mayınların hiç olmadığı kadar başarıyla kullanıldığına vurgu yapılarak PKK’nın eylemleri övülmekte ve bu eylemlere yönlendirme yapılmaktadır. Keza, PKK öncülüğünde yapılan uyanıştan bahsedilirken “gerillanın Şemdinli’de ve Hakkâri’nin belli bölgelerinde alan hakimiyeti gerçekleştirdiği” belirtilerek PKK’nın “savaş tarihinde” yasa dışı davranışları “olması gereken davranış biçimi” olarak formüle edilmek suretiyle şiddet teşvik edilmektedir. PKK’nın savaş tarihinde “kurtarılmış bölge” ve ‘bir avuç kurtarılmış vatan toprağında Botan-Behdinan savaş hükümeti’ gibi denemelerinin 2012 yılında ilk kez başarıya ulaşabilmesi ihtimalinin doğduğu ve bunun için “devletin hava hakimiyetine son vermek” gerektiği ifade edilerek şiddetin övüldüğü anlaşılmaktadır.

76. İ.M. tarafından kaleme alınan Dergi'nin 40 ilâ 41. sayfalarında “Her Yer Taksim Her Yer Direniş!” başlıklı makalede Taksim olaylarında elde edinilen kazanımlara değinilmekte, bu çerçevede yapılan hareketin bir isyan olduğuna vurgu yapılmakta, Türkiye devrimcilerinin amaçları doğrultusunda Taksim'de başlayıp neredeyse tüm ülkeye yayılmaya çalışılan şiddet hareketinden övgüyle bahsedilmektedir. Nitekim, 2013 yılının Mayıs Haziran aylarında Taksimde başlayan ve kamuoyunda "Gezi Parkı Eylemleri" olarak bilinen olaylarda resmî ve özel araçlara, binalara, kaldırımlara zarar verildiği, kaldırım taşları, çöp bidonları ile yollara barikat kurulduğu basın ve yayın organlarında haberlere konu olduğu, bilinen bir gerçektir. Dergi'de de Polis'in toplumsal olaylarda kullandığı "TOMA" aracının göstericiler tarafından ele geçirilen bir iş makinası ile kovalandığından bahsedilirken "...Bak saat gecenin üçü, Halk Beşiktaş’ta bir iş makinesini ele geçirdi, senin TOMA’larını önüne kattı kovalıyor. Adını da POMA koymuşlar makinenin: Polis Araçlarına Müdahale Aracı!...” şeklinde açıklamalara yer verilerek şiddet açık bir şekilde övülmekte ve öne çıkarılmakta, bu şekilde şiddete yönlendirme yapılmaktadır. Derginin 42 ila 43. sayfalarında ise R.K. tarafından kaleme alınan “Güneş Kadın Heval Sara” başlıklı yazıda Paris’te iki arkadaşıyla birlikte öldürülen PKK’nin önder kadrolarından S.C.nin açık bir şekilde yüceltildiği görülmektedir.

77. Başvurucu tarafından ifade edildiği ve Bakanlık tarafından da herhangi bir itirazda bulunulmadığı üzere başvuruya konu Dergi hakkında herhangi bir genel yasaklama kararı bulunmamaktadır. Somut başvuru bakımından, kamu otoritesinin sınırlama gerekçesi olan cezaevi güvenliğinin sağlanması perspektifinde, özellikle terör suçları nedeniyle tutulan kişilere ulaştırılmasına izin verilecek yayınlara ilişkin sınırlamaların orantılılığı değerlendirilirken bu kapsamdaki kişilerin tutuldukları ceza infaz kurumlarının güvenliği konusundaki somut risk ve tehlikelerin dikkatten uzak tutulmaması gereklidir (İbrahim Bilmez,§ 83).

78. Başvurucu, Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçundan hükümlüdür. “Cezalandırmanın” amaçlarından biri, daha önceden suç işlemiş olan bireylerin yeniden suç işlemelerini engelleyerek ıslah etmektir. Bu yönde, silahlı yasa dışı örgüt olduğu Türk yargı organları tarafından kabul edilen bir örgütün (PKK), lider ve eylemlerinin övülmesiyle propagandasının yapılarak suç işlenmesine teşvik edildiği Cezaevi idaresi tarafından kanaat getirilerek, “cezaevi güvenliği” başlığı altında somutlaşmış olan “kamu düzeninin korunması” meşru amacı çerçevesinde, başvurucunun Dergi'ye erişimi engellenmiştir.

79. Gerçekten Dergi'nin özellikle 6 ila 31. sayfalarındaki makale incelendiğinde yazarın, terör örgütünün yürüttüğü şiddet içeren silahlı faaliyetlerini “Kürt Özgürlük Hareketi” olarak nitelendirdiği, bu kapsamda yapılan silahlı şiddet eylemlerini meşrulaştıran ifadeler kullandığı ve terör örgütünün illegal yapılanmalarını övdüğü, derginin arka kapaktan başlayıp devam eden sayfaları ve 41 ila 42. sayfalarda ise yazarın 2013 Mayıs-Haziran aylarında Taksim'de başlayan ve tüm ülkeye yayılmaya çalışılmak istenen “Gezi Olayları” ndan övgüyle bahsederken kanun dışı örgütlerin ve eylemlerinin propagandası yapılarak suç işlenmesine teşvik edildiği, yazıların genel olarak içeriği ve anlamsal bütünlüğü dikkate alındığında eylemsel aktivitelere teşvik edicilik özelliği taşıdığı açıktır. Konuyla ilgili resimlere de yer verilerek bu niteliğin güçlendirildiği anlaşılmıştır.

80. İstanbul Taksim Gezi Parkı'ndaki ağaçların alışveriş merkezi yapılacağı gerekçesiyle kesildiğinin bahane edilerek 2013 yılının Mayıs ayında başlayan eylemlerin devam eden aylarda daha yoğun bir şekilde artması ve ülke çapına yayılmak istenmesi nedeniyle aynı döneme denk gelen Dergi'de bu eylemlerin bir isyan hareketi olduğunun belirtilmesi üzerine ve resimlerle de bu şiddetin ortaya konulması nedeniyle bu eylemlerin daha hassas olan cezaevlerine yansıma ihtimalinin gözönünde bulundurulmaması düşünülemez. Bu nedenle söz konusu Dergi'ye idarece elkonulması şeklinde tedbir alınması ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması, dolayısıyla kamu düzeninin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu şekilde demokratik toplum düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında başvurucunun ifade özgürlüğü sınırlandırılırken ceza infaz kurumunda düzeninin sağlanması şeklindeki kamu yararı ile kişilerin ifade özgürlüğü arasında makul dengenin kurulamadığı kabul edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).

81. Başvuru konusu olayda Eğitim Kurulu tarafından Dergi'nin “3, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 23, 26, 27, 30, 31, 35, 40, 41, 42, 43” No.lu sayfalarında, terör örgütü propagandasının yapıldığı, suçu ve suçluyu öven, suçu teşvik eden, kamu, kurum, kuruluş ve kişileri töhmet altında bırakan ifadelerin yer aldığı gerekçesiyle başvurucuya Derginin tamamı verilmemiştir. Buna karşılık, başvurucunun Dergi'nin bu niteliği taşımayan kısımlarının kendisine verilmesi yönünde bir talebi de bulunmamaktadır. Dolayısıyla Dergi'nin tamamının verilmemesi yönünde alınan kararın cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez.

82. Yukarıdaki açıklamalar ışığında başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlama, Anayasa’nın 26. maddesi anlamında demokratik toplumda kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli olan demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı değildir.

83. Açıklanan nedenlerle getirilen kısıtlamanın bir ihlal içermediği anlaşıldığından Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun adli yardım talebinin kabulü ile muaf tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşılmakla, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesi uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemeden tamamen MUAF TUTULMASINA

13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.