2013/8986

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DESE ÖRME TEKSTİL SANAYİ VE DIŞ TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8986)

 

Karar Tarihi: 31/3/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Dese Örme Tekstil Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti.

Temsilcisi

:

Akın DENİZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yatırım teşviği kapsamında ithal edilen makinelerin icra yoluyla satılması nedeniyle teşviğin kaldırılarak vergi tahakkuk ettirilmesi üzerine tahakkuka karşı açılan davada verilen kararın adil olmaması ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/12/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 25/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 20/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 7/12/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 22/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 6/1/2014 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleriyle başvuru dosyasına sunulan bilgi ve belgelerde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu Şirket tarafından tekstil üretiminde kullanılmak amacıyla 17/9/2001 tarihli ve 6968 sayılı Serbest Dolaşıma Giriş Beyannamesi (Beyanname) ile dokuz, 1/10/2001 tarihli ve 7377 sayılı Beyanname ile iki olmak üzere toplam on bir makinenin ithalatı yapılmıştır.

9. Söz konusu makineler yatırım teşvik belgesi kapsamında X. Holding A.Ş. aracılığıyla ithal edilmiştir.

10. Başvurucunun, X. Holding A.Ş.ye olan borcunu ödeyememesi üzerine başvurucu aleyhine icra takibi başlatılmıştır.

11. Yapılan takipte, ithalata konu makinelerden beşine haciz uygulanmış, makinelerden dördü 30/6/2004 tarihinde, biri 13/7/2004 tarihinde açık artırma ile satılmıştır.

12. İcra dosyasında satılan üç makinenin 6968 sayılı ve ikisinin ise 7377 sayılı Beyannamelerle ithal edilmesi, icra dosyası kapsamında toplam beş makinenin haczedilerek satılmış olması nedenleriyle, "teşvik belgesi kapsamı dışına çıktığı" gerekçesiyle, söz konusu makine ve teçhizatlara uygulanan destek unsurlarının geri alınması amacıyla gelir vergisi, kaynak kullanımını destekleme fonu, katma değer vergisi ve gecikme faizi tahakkuk ettirilerek 12/4/2006 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu, anılan tahakkuk işlemine yaptığı itirazın idarece reddi üzerine her iki beyannameye ilişkin olarak 14/9/2006 tarihinde iki ayrı dava açmıştır.

14. Bunlardan 6968 sayılı Beyanname nedeniyle yapılan gelir vergisi, katma değer vergisi ve gecikme faizi tahakkukuna karşı açılan dava, İzmir 2. Vergi Mahkemesinin E.2006/907 sayılı dosyasında; 7377 sayılı Beyanname'ye konu iki makinenin satışı nedeniyle yapılan tahakkuka karşı açılan dava ise aynı Mahkemenin E.2006/908 sayılı dosyasında dava konusu edilmiştir.

15. Bireysel başvuruya konu olan, 7377 sayılı beyanname kapsamındaki iki makinenin satışı nedeniyle yapılan tahakkuka karşı açılan davada İzmir 2. Vergi Mahkemesi 9/5/2007 tarihli ve E.2006/908, K.2007/418 sayılı kararıyla "kolaylıklardan yararlanarak yapılan ithalat sonrasında, belirtilen destek unsurlarından yararlanılması düzenlemelerde yazılı sürelerde teşvik belgesi kapsamında ithal edilen eşyanın satılmamasına bağlı olup, özel hukuk hükümleri gereği davacının edimlerini yerine getirmemesi nedeniyle icra yolu ile yapılan satış sonucu da teşvik amacının dışına çıkılacağından söz konusu ithalatın teşvik kapsamından çıkarılarak tahakkuk eden vergilerin istenilmesinde hukuka aykırılık görülmediği" gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

16. Başvurucu tarafından temyiz edilen bu karar, Danıştay Yedinci Dairesinin 20/12/2012 tarihli ve E.2007/3661, K.2012/7562 sayılı ilamıyla onanmıştır.

17. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 23/9/2013 tarihli ve E.2013/4484, K.2013/4266 sayılı ilamıyla reddedilmiş ve nihai karar başvurucuya 6/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 5/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

19. Öte yandan başvurucu adına 6968 sayılı Beyanname kapsamında ithal edilen dokuz makineye ilişkin yapılan tahakkuka karşı açılan 2006/907 Esas sayılı davada İzmir 2. Vergi Mahkemesi, Danıştay bozma kararına uyarak 27/2/2014 tarihli ve E.2013/2459, K.2014/238 sayılı kararı ile üç makine için yapılan tahakkukun hukuka uygun olduğuna ancak satışı yapılmayan altı makine için yapılan tahakkukun ise hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Davaya konu olayda davacı şirketin teşvik belgesi kapsamında ithal ettiği makinelere ait borcunu ödememesi-ödeyememesi üzerine ilgili satıcı firma tarafından üç adet makinenin haczedildiği ve satışının yapıldığı ve durumun malların ithalinden itibaren 5 yıl süre geçmeden gerçekleştiği ve dolayısıyla teşvik koşullarının kaybedildiği açıktır. Uyuşmazlık döneminde yürürlükte olan mevzuatta her ne kadar ''icra'' yer almamakta ise de esasen satıştan farkı bulunmamaktadır.Zira mallar sonuç itibariyle davacı şirketin mevcut borçlarının ödenmesi amacıyla haczedilerek satılmış olup doğrudan davacı tarafından satılarak borçların ödenmesi yada alacaklıya devri halinin sonucu itibariyle icra yoluyla satıştan farkı bulunmamaktadır.

Bu durumda, davacı şirket tarafından 17.09.2001 tarih ve 6968 sayılı beyanname muhteviyatı satışı yapılan üç adet makine için yapılan tahakkuklarda hukuka aykırılık bulunmamakta, satışı yapılmayan altı adet makineye ilişkin olarak yapılan tahakkuklarda ise hukuka uyarlık bulunmamaktadır."

20. Karar, Danıştay Yedinci Dairesinin 7/4/2015 tarihli ve E.2014/3614, K.2015/1812 sayılı ilamıyla onanmış olup karar düzeltme istemi henüz karara bağlanmamıştır.

B. İlgili Hukuk

21. 5/10/2002 tarihli ve 24897 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 7 seri No.lu Gümrük Genel Tebliği'nin 9. maddesi şöyledir:

 “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararın Uygulanmasına ilişkin 2002/1 sayılı Tebliğin 41 inci maddesi uyarınca;

Teşvik belgesi kapsamı ithal makine ve teçhizatın 5 yıl, yerli makine ve teçhizatın ise 2 yıl süre ile Müsteşarlığın izni olmaksızın devir, temlik, satış ve ihracı yapılamaz. Bu işlemler, teşvik belgesindeki kayıt ve koşulların yerine getirilmemesi halinde söz konusu sürelerin dolmuş olması durumunda da izne tabidir.

...

b) Makine ve Teçhizatın Devir, Temlik ve Satışı: Teşvik belgesi kapsamında temin edilen makine ve teçhizatın devir, temlik ve satışına aşağıda belirtilen esaslar çerçevesinde Hazine Müsteşarlığınca izin verilebilir.

...

d) Genel Hükümler: Yatırım tamamlama vizesi yapılmamış teşvik belgesi kapsamı makine ve teçhizatın devir, temlik, satış ve ihracı halinde yatırım indirimi uygulaması yönünden 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.

Vergi, resim ve harç istisnası ihtiva eden teşvik belgelerinde ihracat taahhüdünün yerine getirilmemiş olması halinde, 3505 sayılı Kanunun ilgili hükümleri uygulanır.

...

Gümrük idareleri; devir, temlik, satış ve ihraç gibi talepleri değerlendirirken, belge konusu yatırımın tamamlama vizesinin yapılıp yapılmadığı, varsa kredi borcu veya ihracat taahhüdünün kapatılıp kapatılmadığı hususlarına, Yatırım Teşvik Belgesinin "ÖZEL ŞARTLAR" başlıklı VI. Bölümünde Hazine Müsteşarlığının mührünü havi, imzalı ve kaşeli açıklama notlarını inceleyerek karar verecektir.

...

Sonuç olarak belge kapsamı eşyanın, devir, temlik ve satışın yapılabilmesi için, serbest dolaşıma giriş tarihinden itibaren 5 yılını (Finansal kiralama şirketleri aracılığıyla yapılan yatırımlarda 3226 sayılı kanunda belirtilen süreleri) doldurmuş, tamamlama vizesinin yapılmış, varsa ihracat taahhüdü ve kredi borcunun kapatılmış olması gerekir. Aksi takdirde bu işlemlerin yapılabilmesi için Hazine Müsteşarlığının izin yazısı aranacaktır.

Ancak Teşvik Belgesi kapsamı ithal makine ve teçhizatın, istisnadan faydalanmayan yerlere veya kişilere Hazine Müsteşarlığının herhangi bir izni bulunmadan satışı halinde yararlandırılan, KDV, Gümrük Vergisi, Fon ilgili mevzuat çerçevesinde geri alınır.

....”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu;

i. Yatırım teşvik belgesi kapsamında ithal edilen makinelerden beşinin satılmasına karşın on bir makine içinvergi tahakkuku yapıldığını, ayrıca bu makinelerin icra takibi sonucu satıldığından teşvik koşullarının ihlal edilmiş olmayacağını, kaldı ki teşvik koşulları ihlal edilmiş olsa bile vergiden kendisinin değil, makineleri satın alanların sorumlu olduğunu nitekim idarenin bu yönde uygulaması olduğunu, Mahkemelerin icra yoluyla satışı normal satış gibi yorumlamasına ilişkin gerekçelerinin kanuni dayanağının bulunmadığını,

ii İthalatı yapan X. Holdingin haksız kazanç temin ettiğini nitekim yapılan ceza yargılamasında anılan Holding yöneticilerinin cezalandırıldığını, kendilerinin ise beraat ettiğini ancak haksız çıkan vergi ve vergi cezalarıyla cezalandırıldığını, bu durumun keyfî olduğunu,

iii. Yargılamanın uzun sürdüğünü, dosyanın 2007 yılından 2013 yılına kadar Danıştayda kaldığını, bu süreçte aleyhe haciz ve icra takibi yapıldığını, bu nedenle mağdur edildiğini belirterek Anayasa'nın 7. maddesinde yer alan yasama yetkisinin devredilmezliğine ilişkin kuralın, 10. maddede yer alan eşitlik ilkesinin, 36. maddede tanımlanan adil yargılanma hakkının, 37. maddede tanımlanan kanuni hâkim güvencesinin, 38. maddede tanımlanan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin, 73. maddede yer alan verginin kanunililiği ve bu ilkeden çıkan kıyas yasağı ilkesinin, 141. maddede tanımlanan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; Mahkeme kararının iptaliyle maddi ve manevi zararının tazminini istemiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tüm iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir:

a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia

25. Başvurucu, yatırım teşvik belgesi kapsamında ithal edilen makinelerden beşinin satılmasına karşın on bir makine için vergi tahakkuku yapıldığını, ayrıca bu makinelerin icra takibi sonucu satılması nedeniyle teşvik koşullarının ihlal edilmiş olmayacağını, kaldı ki teşvik koşulları ihlal edilmiş olsa bile vergiden kendisinin değil, makineleri satın alanların sorumlu olacağını nitekim idarenin bu yönde uygulaması olduğunu; Mahkemelerin icra yoluyla satışı normal satış gibi yorumlamasına ilişkin gerekçelerinin kanuni dayanağının bulunmadığını, ithalatı yapan X. Holdingin yöneticilerinin cezalandırıldığını, kendilerinin ise beraat ettiğini ancak kendisinin vergi ve vergi cezalarıyla cezalandırıldığını, bu durumun keyfî olduğunu ileri sürmüştür.

26. Bakanlık görüşünde, başvuruya konu yargılamada 7377 sayılı Beyanname muhteviyatı iki makinenin bulunduğu, bunların her ikisinin de satıldığı, bu noktada araştırılması gereken bir husus görülmediği, ayrıca başvurucunun yakındığı tüm hususları derece mahkemesindeki yargılamada dile getirme imkânı bulduğu, gerekli gördüğü hususlarda ek beyanda bulunduğu, Derece Mahkemesinin ilgili mevzuat hükümlerini somut olayın koşullarına göre yorumlayarak davayı reddettiği, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası içerip içermediği yönünden yapılacak incelemede takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu bildirilmiştir.

27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiş; bu çerçevede ilave açıklamalarda bulunmuştur.

28. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

30. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

31. Adil yargılanma hakkı, bireylere dava sonucunda verilen kararın değil; yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun; yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).

32. Somut olayda, başvurucu Şirket tarafından X. Holding A.Ş aracılığıyla ithal edilen yatırım teşvik belgeli on bir makineden beşi, başvurucu Şirketin ithalatçı firmaya borcunu ödeyememesi üzerine cebri icra yoluyla satılmış ve başvurucu Şirketten teşvik kapsamında alınmayan vergiler, teşvik koşullarının ihlal edildiği gerekçesiyle tahakkuk ettirilerek tebliğ edilmiştir. Bireysel başvuruya konu olan İzmir 2. Vergi Mahkemesinin E.2006/908 sayılı dosyasında, iki adet makineye ilişkin beyanname çerçevesinde yapılan tahakkukta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve karar Danıştay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Öte yandan bireysel başvuruya konu edilmemekle birlikte dokuz makineye ilişkin diğer beyanname çerçevesinde yapılan tahakkuka karşı açılan davada ise İzmir 2. Vergi Mahkemesi, Danıştay bozma kararına uyarak verdiği 27/2/2014 tarihli ve E.2013/2459, K.2014/238 sayılı kararıyla üç makine için yapılan tahakkukta hukuka aykırılık bulunmadığı ancak satışı yapılmayan altı makine için yapılan tahakkukun ise hukuka aykırı oluğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar vermiş ve karar Danıştay tarafından onanmıştır. Böylece teşvik kapsamında alınmayan vergilerin icra yoluyla satışa konu yalnızca beş makine için tahakkuk ettirilerek istenmesinde Derece Mahkemelerince hukuka aykırılık bulunmamıştır.

33. Somut olayda başvurucunun; cebri icra yoluyla yapılan satış nedeniyle vergiyi doğuran olayın gerçekleşmediği, vergiyi doğuran olay gerçekleşse dahi verginin, icradan söz konusu makineleri satın alan kişiden takip edilmesi gerektiği iddialarıyla X.Holdingle ilgili ceza yargılamasına ilişkin iddiaları kanun yolu şikâyeti niteliğinde iddialardır. Derece Mahkemesi tarafından anılan iddialar değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir.

34. Hukuk kurallarının uygulanması ve yorumlanması derece mahkemelerinin görevidir. Bu kapsamda icra yoluyla yapılan satışın nedeniyle teşvik koşullarının kaybedilip kaybedilmediği ve bu durumda verginin ödenmesinden başvurucu Şirketin sorumlu tutulup tutulamayacağına ilişkin ihtilafta karar vermek derece mahkemelerinin yetkisi kapsamında kalmaktadır. Derece mahkemelerinin söz konusu koşulları değerlendirdiği kararlarında açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire bir müdahalesi söz konusu olamaz. Somut olayda başvurucunun iddialarının esas itibarıyla ilgili Mahkemelerce anılan kanun hükmünün değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet bulunmadığına, dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.

35. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır.

36. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Makul Sürede Yargılama Yapılmadığına İlişkin İddia

37. Başvurucu, davanın makul sürede bitirilmediğini ileri sürmüştür.

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

39. Başvurucu,makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

40. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).

41. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

42. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin ve cezai alandaki bir suç isnadını konu alan uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen vergi tahakkukuna ilişkin açılan davalara da uygulanacaktır (E.T.Y.İ. A.Ş., B. No: 2013/596,8/5/2014, § 51).

43. Makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı, kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı; başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olmakla beraber bazı özel durumlarda girişimin niteliği gözönünde bulundurularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013§ 45). Somut başvuru açısından benzer bir durum söz konusu olup makul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucuya tahakkukun tebliğ edildiği 12/4/2006'dır (E.T.Y.İ. A.Ş., § 52).

44. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin Danıştay Yedinci Dairesince reddedildiği 23/9/2013 tarihidir.

45. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde 12/4/2006 tarihinde söz konusu tahakkukların tebliğiyle sürecin başladığı, başvurucu tarafından yapılan idari itiraz aşamasının tamamlanmasının ardından 14/9/2006 tarihinde açılan davanın İzmir 2. Vergi Mahkemesinin 9/5/2007 tarihli kararıyla reddedildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Yedinci Dairesinin 2007/361 sayılı esasına kaydedildiği ve Dairenin20/12/2012 tarihli kararıyla onandığı, karar düzeltme talebinin de aynı Dairenin 23/9/2013 tarihli kararıyla reddedilerek İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği ve yargılamanın bu tarih itibarıyla sonlandığı görülmektedir.

46. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli usule ilişkin genel hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.

47. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer verilmiş olupözellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, §§ 54-60).

48. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve mahiyeti nedeniyle davanın karmaşık olduğunun söylenemeyeceği, özellikle beş yılı aşan bir süre Danıştayda temyiz incelemesinde beklediği ve toplamda 7 yıl 5 ay 11 gün süren yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

50. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

51. Başvurucu, davanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini istemiştir.

52. Yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmış olup başvurucu tarafından talep edilen maddi tazminat talebi ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

53. Adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesine güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 198,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin İzmir 2. Vergi Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Danıştay Yedinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.