2014/10266

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUZAFFER GÜR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/10266)

 

Karar Tarihi: 27/12/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Muzaffer GÜR

Vekili

:

Av. Turan AKŞEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, emekli aylıklarına görev tazminatının dâhil edilmesi istemiyle yapılan başvurunun zamanaşımı gerekçesiyle idarece reddedilmesi üzerine açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/6/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu 1978 ile 1980 yılları arasında il millî eğitim müdürü olarak görev yaptıktan sonra 1992 yılında emekli olmuştur. Başvurucu 30/1/2012 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvurarak emekli olduğu tarihten itibaren tarafına ödenmeyen makam ve görev tazminatlarının faizi ile birlikte ödenmesini istemiştir.

7. SGK 15/2/2012 tarihinde başvuru tarihinden itibaren geriye doğru beş yıllık makam ve görev tazminatlarını başvurucuya ödemiştir.

8. Başvurucu, kendisine ödenen tazminatın eksik olduğu gerekçesiyle anılan idareye 19/10/2012 tarihli dilekçeyle ikinci kez başvurmuş ve emekliye ayrıldığı 16/10/1992 tarihinden 1/2/2007 tarihine kadar olan süre için de makam ve görev tazminatı ödenmesini talep etmiştir.

9. SGK; başvurunun ikinci talep dilekçesine verdiği 16/11/2012 tarihli cevap yazısında makam ve görev tazminatının 1/2/2007 tarihinden itibaren ödenebileceğini, bu tarihten önceki alacakların ise 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 117. maddesi gereğince beş yıllık zamanaşımına uğradığını, bu sebeple söz konusu talebin yerine getirilmesine imkân bulunmadığını belirtmiştir.

10. Başvurucunun anılan işlemin iptali istemiyle açtığı dava Ankara 11. İdare Mahkemesinin 23/1/2013 tarihli kararı ile süre aşımı gerekçesiyle reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun 16/10/1992 tarihinde emekliye ayrıldıktan sonra en geç emeklilik tarihini izleyen ay başında ilk kez emekli maaşı almakla emekli maaşına makam ve görev tazminatının yansıtılmadığını öğrendiği belirtilmiştir. Öte yandan her aya ilişkin eksik ödemeyi de o aya ilişkin emekli maaşını almakla öğrendiğinin ve böylece yazılı bildirimle amaçlanan "öğrenme" hususunun gerçekleşmiş olduğunun kabulünün zorunlu olduğu ifade edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun emekliye ayrıldığı 1992 yılından 2007 yılına kadar geçen dönemde ödemeyen makam ve görev tazminatlarının ödenmesi istemiyle açtığı davanın süresinde olmadığı tespit edilmiştir.

11. Karar Danıştay Onbirinci Dairesinin 13/6/2013 tarihli ilamıyla onanmıştır.

12. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 21/2/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Bu karar başvurucu vekiline 3/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu 25/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Kanunlar

14. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

Tarihi izleyen günden başlar.

3. ...

4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz."

15. 5434 sayılı Kanun'un mülga 117. maddesi şöyledir:

"Bu kanun gereğince çeşitli adlarla ödenecek paralardan; istihkak kesbedildiği tarihlerden itibaren beş yıl sonuna kadar alınmıyan veya yazı ile müracaat edilerek aranmıyanlar Sandık lehine zamanaşımına uğrar. "

B. Danıştay İçtihadı

16. Danıştay Beşinci Dairesinin 26/5/2008 tarihli ve E.2007/7800, K.2008/3033 sayılı kararında şöyle denilmiştir:

"...

Anılan kural [2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi], yönetilenlere menfaatlerini ihlal eder nitelikteki işlemlerin idare tarafından açık ve anlaşılır bir biçimde duyurularak bir yandan onlara bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmaları konusunda inceleme ve düşünme olanağı sağlamak, öte yandan gereksiz, belirsiz ve yinelenen başvurulara meydan vermemek amacını taşımaktadır. Ancak bu kural idare mahkemesi hakiminin uygulamayı, uygulamanın sonuçlarını, dosyada mevcut bilgi ve dava konusu işlemin ve bununla ilgili diğer işlemlerin özelliğini değerlendirerek bunları yazılı bildirime karine olarak almasına ve belli bir tarihi yazılı bildirimin yapıldığı en son tarih olarak kabul etmesine engel değildir."

17. Danıştay Üçüncü Dairesinin 20/11/2012 tarihli ve E.2010/6621, K.2012/3796 sayılı kararında şöyle denilmiştir:

Kural olarak idari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlatılmaktadır. Ancak, yazılı bildirim esas olmakla birlikte, bilgi edinilmesinin de (ıttıla) yazılı bildirim sonuçlarını doğuracağı, dolayısıyla dava açma süresine başlangıç olarak alınacağıDanıştay içtihatları ile kabul edilmiştir. Bu istisnai durumun kabulü, idari işlemin niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibariyle davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlıdır.

 Anayasa'nın 125 inci maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı Kanunda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur. "

18. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 30/1/2013 tarihli ve E.2011/212, K.2013/221 sayılı kararında şöyle denilmiştir:

 "... Anayasa ve 2577 sayılı Kanun hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idariişlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu,dava açma süresi hesabında ilân tarihinin, ancak "ilanı gereken" düzenleyici niteliktekiişlemler açısından dikkate alınacağı, bireysel nitelikteki işlemlere karşı ilgililerin, bu işlemlerin kendilerine yazılı olarak bildirildiği tarihten itibaren dava açabilecekleri kuşkusuzdur.

 İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kuralı, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır. Bununla birlikte, idari işlemin niteliğinin ve hukuki sonuçlarının davacı tarafından bütünüyle öğrenildiği kimi davalarda, bilgi edinmenin (ıttılanın) yazılı bildirimin sonuçlarını doğuracağı ve dava açma süresine başlangıç alınacağı Danıştay içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Ancak bu istisnai durumun kabulü, bilgi edinmenin dava açma süresine başlangıç alınması da, idari işlemin niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibariyle davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlı olup; bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği açılan idari davada ancak idari yargı merciince karara bağlanabilir. Bir başka deyişle, her tür bilgi edinmenin (ıttılanın) idari dava açma süresine başlangıç alınacağı şeklindeki genel bir kabul, Anayasa'nın 125. maddesi ve 2577 sayılıYasayla bağdaşmayacaktır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 27/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

20. Başvurucu, davasının süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, kararın yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; idarece verilmeyen tazminatların yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini istemiştir.

B. Değerlendirme

21. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla her ne kadar başvurucu gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğinden de şikâyet etmekte ise de başvurucunun iddialarının özü mahkemeye erişim hakkına ilişkin olduğundan başvuru bu yönden incelenmiştir.

23. Anayasa’nın 36. maddesinin birici fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

24. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre de bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042, 9/3/2017, § 59). Buna göre uygulanacak sınırlamanın ihlale yol açmaması için somut başvuruya ilişkin olarak, Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanuna dayanma, meşru amaç izleme ve ölçülü olma koşulları yerine getirilmelidir.

25. Diğer taraftan dava açmayı imkânsız kılacak ya da aşırı zorlaştıracak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvurma için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

26. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla düzenlenmiş; Anayasa’nın 125. maddesi ve çeşitli usul kanunları uyarınca bu sürelerin işlemeye başlaması idari işlemlerin yazılı bildirimine bağlanmıştır. Yazılı bildirim esasının anayasal kural olarak düzenlenmesinin temel amacı, idari işlemler karşısında kişilerin hak ve çıkarlarının yargısal yolla korunması; bunun sağlanması için de dava açma hakkının kullanılmasının anayasal güvence altına alınmasıdır. Başka bir ifade ile yazılı bildirimin önemi, özellikle kişilerin menfaatlerini ihlal eden idari işlemlere karşı dava açma hakkının kullanılmasında ortaya çıkmaktadır (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, §§ 66-68).

27. Başvuru konusu olayda 16/10/1992 tarihinde emekliye ayrılan başvurucunun 30/1/2012 tarihli dilekçe ile idareye başvurarak emekli aylığının bağlandığı tarihten itibaren ödenmeyen makam ve görev tazminatlarının verilmesini talep ettiği, bu başvuru üzerine beş yıllık zamanaşımı süresi gözetilerek başvuru tarihinden geriye doğru beş yıllık tazminatlarının idarece ödendiği, başvurucunun daha sonra 19/10/2012 tarihli dilekçe ile emekli aylığının bağlandığı tarihten 1/2/2007 tarihine kadar olan makam ve görev tazminatlarının da ödenmesini talep ettiği, bu başvurunun reddedilmesi üzerine de söz konusu ödenmeyen makam ve görev tazminatlarının ödenmesine hükmedilmesi istemiyle İdare Mahkemesinde dava açtığı, İdare Mahkemesinin ise başvurucunun emekli maaşına makam ve görev tazminatının yansıtılmadığını, en geç emeklilik tarihini izleyen ay başında ilk kez emekli maaşı almakla ve her aya ilişkin eksik ödemeyi de o aya ilişkin emekli maaşını almakla öğrendiğinin ve böylece yazılı bildirimle amaçlanan öğrenme hususunun gerçekleşmiş olduğunun kabulüyle davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle reddettiği anlaşılmıştır.

28. İlk derece mahkemesi, somut olayı yerleşik Danıştay içtihadına uygun şekilde yorumlayarak idari işlemin öğrenildiği tarihi esas almış ve 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesine göre dava açma süresinin olayda geçirildiği sonucuna ulaşmış,karar Danıştay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Derece mahkemesi, özellikle anılan tazminatların ödenmediğinin aylık ödenmesiyle öğrenildiğine vurgu yaparak gerekçesini oluşturmuştur. Yapılan bu değerlendirme ve ulaşılan sonucun dava açmayı imkânsız kılacak nitelikte aşırı şekilci bir yaklaşım olmadığı ve başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.

29. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 27/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.