2014/10283

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EM EXPORT DIŞ TİCARET A.Ş. BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2014/10283)

 

Karar Tarihi: 5/4/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Em Export Dış Ticaret A.Ş.

Vekili

:

Av. Mustafa YAVUZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, vergi borcuna dayalı olarak motorlu taşıtın haczedilerek satılamamasına rağmen makul bir sürede iade edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/6/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu demir çelik ihracatı alanında faaliyet gösteren bir şirkettir.

9. Başvurucu tarafından 2000 yılına ait kurumlar vergisi borçlarının ödenmediği gerekçesiyle Zincirlikuyu Vergi Dairesince (İdare veya Vergi Dairesi) haciz kararı alınmıştır. Bu haciz kararı çerçevesinde 8/10/2003 tarihinde başvurucuya ait 34 TY 2132 plaka sayılı 2001 model otomobil fiilen haczedilmiş ve İdarenin otoparkına alınmıştır.

10. Vergi Dairesince yapılan fiili haciz sırasında aracın ruhsatı ibraz edilememiştir. Trafik siciline de haciz şerhi işlenmiş ve 10/3/2004 tarihinde dosyanın tekemmül ettiği belirtilerek İdarece aracın satışı işlemlerine başlanmıştır.

11. Vergi Dairesi 1/4/2004 ve 8/4/2004 tarihlerinde aracı açık artırma suretiyle satışa çıkarmış ancak alıcı çıkmadığından söz konusu araç bu tarihlerde satılamamıştır. İdarece aracın pazarlık suretiyle satışı girişimleri de sonuçsuz kalmıştır.

12. Bu arada başvurucu şirketin hacze konu vergi borçlarını ödemesi üzerine Vergi Dairesi 28/1/2005 tarihinde, araç üzerindeki hacizlerin kaldırıldığını ve aracın teslim alındığı hâliyle iade edilebileceğini bir yazı ile başvurucuya bildirmiştir. Bu yazı başvurucuya 23/2/2005 tarihinde tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucunun ayrıca haciz işlemiyle ilgili olarak bilgi edinme başvurusunda bulunması üzerine Vergi Dairesi bu defa 17/3/2005 tarihli yazı ile başvurucuyu bilgilendirmiştir. Bu bilgilendirme yazısında; başvurucunun 2002 takvim yılına ait vergi borçlarıyla ilgili ihtiyati haciz kararı bulunduğu, bu nedenle konulan haciz şerhleri baki kalmak kaydıyla aracın teslim edilebileceği bildirilmiştir.

14. Başvurucu ise bu yazılara rağmen aracı teslim almamıştır. Vergi Dairesi, şirketin bu defa 2000 takvim yılına ait muhtelif vergi borçları nedeniyle ödeme emrinin 29/9/2005 tarihinde tebliğ edildiği; ancak, bir ödeme yapılmadığını gerekçe göstererek 10/10/2005 tarihinde yine haciz kararı almıştır. Bu kapsamda 18/10/2005 tarihinde başvurucunun söz konusu aracı yeniden fiili olarak haczedilmiştir.

15. Başvurucu, aracı hakkında ilk uygulanan haciz işlemi nedeniyle uğradığını belirttiği 267.990 TL tutarındaki maddi zararının tazmini istemiyle Vergi Dairesi aleyhine 21/1/2008 tarihinde İstanbul 2. Vergi Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır.

16. Mahkeme 28/1/2009 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, İdarece aracın haczedildiği tarihte araca ait ruhsatın teslim edilmemiş olması nedeniyle dosyanın ancak 10/3/2004 tarihinde tekemmül edebildiğine ve bu nedenle ilk satış işleminin geciktiğine vurgu yapılmıştır. Mahkeme ayrıca, aracın satışının yapılamaması üzerine İdarece aracın iade edilebileceğinin başvurucuya iki ayrı yazı ile bildirildiğini ancak başvurucunun aracı teslim almadığını belirtmiştir. Son olarak Mahkeme, Vergi Dairesinin ızrar kastıyla hareket ettiğinin başvurucu tarafından ispatlanamadığını ve davalı İdarenin haciz sırasında kusurlu veya kanuna aykırı davrandığından söz edilemeyeceğini açıklamıştır.

17. Başvurucu tarafından temyiz edilen hüküm, Danıştay Dördüncü Dairesinin 28/3/2013 tarihli ilamıyla onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 1/4/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.

18. Nihai karar başvurucu vekiline 30/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 20/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

20. 21/7/1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un "Cebren tahsil ve şekilleri" kenar başlıklı 54. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Ödeme müddeti içinde ödenmiyen amme alacağı tahsil dairesince cebren tahsil olunur. Cebren tahsil aşağıdaki şekillerden herhangi birinin tatbikı suretiyle yapılır:

...

2. Amme borçlusunun borcuna yetecek miktardaki mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi,

...”

21. 6183 sayılı Kanun'un "Haciz" kenar başlıklı 62. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur."

22. 6183 sayılı Kanun'un "Menkul malların haczi" kenar başlıklı 77. maddesi şöyledir:

"Her türlü menkul mallar cins ve nevileri, vasıfları, alametleri, sayı ve miktarları ve tahmin edilen değerleri haciz zaptında tesbit edilmek suretiyle haczolunur.

(Ek fıkra: 16/6/2009-5904/24 md.) Resmi sicile kayıtlı olan menkul malların haczi, sicillerine işlenmek üzere sicilin tutulduğu daireye tebliğ edilmek suretiyle de yapılır. Tahsil dairelerince düzenlenen haciz bildirileri, alacaklı tahsil dairelerince ya da alacaklı amme idaresi vasıtasıyla, posta yerine elektronik ortamda tebliğ edilebilir ve bu tebligata elektronik ortamda cevap verilebilir. Elektronik ortamda yapılacak tebliğe ve cevapların elektronik ortamda verilebilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."

23. 6183 sayılı Kanun'un "Menkul malların satışı" kenar başlıklı 84. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Menkul mallar tahsil dairelerince, köylerde ihtiyar kurullarınca haciz yapıldığı tarihin üçüncü gününden itibaren üç ay içinde satışa çıkarılır."

24. 6183 sayılı Kanun'un "Satış şekli, artırma ve ilan" kenar başlıklı 85. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Menkul mallar, tahsil dairelerinin satış mahallinde açık artırma ve peşin para ile satılır. Tahsil dairesince uygun görülmesi halinde, artırma malın mahallinde de yapılabilir. Açık artırma ile satışa çıkarılan mal, artırma sonunda üç defa yüksek sesle duyurulduktan sonra en çok artırana ihale edilir..."

25. 6183 sayılı Kanun'un "Satılamıyan menkul mallar" kenar başlıklı 87. maddesi şöyledir:

"Haczedilen menkul mallara verilen bedel 81 inci maddede tesbit olunan değerin % 75 inden aşağı olursa veya hiç alıcı çıkmazsa, ilk artırma tarihinden başlıyarak 15 gün içinde uygun görülen zamanlarda bu mallar tekrar satışa çıkarılır. Bu ikinci artırmada verilen bedel ne olursa olsun satış yapılır.

Menkul mallar yerinde veya başka yere götürüldüğü halde yine satılmaz veya taşıma giderlerinin çokluğu yüzünden başka yere götürülmesi uygun görülmezse yukardaki 15 günlük sürenin bitmesinden itibaren 6 ay içinde pazarlıkla satılır. Bu suretle de satılamadığı takdirde haczedilen mallar borçluya geri verilebilir."

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin özünde mülkiyet hakkını güvence altına aldığını kabul etmektedir. Mahkemeye göre bu madde üç belirgin kural içermektedir. Bu kurallardan ilki, maddenin birinci paragrafının birinci cümlesinde yer alan mülkiyetin barışçıl yararlanmaya (mülkiyetin dokunulmazlığına saygı) ilişkin genel nitelikli kuraldır. İkinci kuralın bulunduğu birinci paragrafın ikinci cümlesi ise mülkiyetten yoksun bırakmayı içerir ve bunu bazı koşullara bağlar. İkinci paragrafta yer alan üçüncü kural ise taraf devletlere mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolünü veya vergilerin ya da diğer katkıların veya cezaların yerine getirilmesini sağlama yetkisi tanımaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç [GK], B. No: 7151/75-7152/75, 23/9/1982, § 61). Ancak bu üç kuralın birbirleriyle bağlantısız olmayıp ikinci ve üçüncü kuralların, genel nitelikli birinci kuralın ışığında incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 37; Lithgow ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 9006/80-9262/81-9263/81-9265/81-9266/81-9313/81-9405/81, 8/7/1986, § 106).

27. AİHM içtihatlarında vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler, Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci paragrafında öngörülen üçüncü kural kapsamında değerlendirilmektedir. AİHM ayrıca, vergi borcunun ödenmemesi nedeniyle borçlunun mallarının haczedilmesi ve satılması dâhil çeşitli tedbirlerin alınması bakımından kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisi olduğunu kabul etmektedir (Gasus Dosier-und Fördertechnik GmbH/Hollanda, B. No: 15375/89, 23.02.1995, § 59, 60, 68; Lindkvist/Danimarka (k.k.), B. No: 25737/94, 9/9/1998).

28. Mülkiyeti muhafaza kaydıyla satılan malın vergi borcu nedeniyle haczi şikâyeti hakkındaki Gasus Dosier-und Fördertechnik GmbH/Hollanda (§§ 60-74) kararında AİHM, iç hukukta öngörülen başvurucunun alabileceği tedbirleri de dikkate alarak müdahalenin ölçülü olduğuna karar vermiştir. Yine Lindkvist/Danimarka kararında da benzer şekilde başvurucunun araçları ile banka hesaplarına vergi borçları nedeniyle haciz konularak satılmasının hukuka dayalı olup içerdiği meşru amaç ile karşılaştırıldığında ölçülü olduğu kabul edilmiştir.

29. Öte yandan AİHM, her el koymanın muhakkak bir zarara yol açtığını kabul etmektedir. Ancak Mahkeme, el koyma işleminin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesine göre adil olabilmesi için mülkün sahibinin güncel zararının kaçınılmaz olandan daha fazla olmaması gerektiğini sıklıkla vurgulamaktadır (Raimondo/İtalya, B. No: 12954/87, 22/2/1994, § 33; Borzhonov/Rusya, § 61; Jucys/Litvanya, B. No: 5457/03, 8/1/2008, § 36). Ancak AİHM'e göre el koymanın kaçınılmaz olanın üzerinde bir zarara yol açtığını kanıtlama külfeti başvurucuya düşmektedir (Raimondo/İtalya, § 33). Borzhonov/Rusya (§§ 61-63) kararında, el konulan otobüsün yapılan kanun değişikliğiyle sahibine iadesi gerektiği hâlde kamu makamlarının altı yıl boyunca hareketsiz kalması, kaçınılmaz olandan daha ağır bir zarar olarak görülmüştür. Raimondo/İtalya başvurusunda başvurucu, kolluk görevlilerinin, el konulan taşınmazını korumak için yeterli tedbiri almadığı için harap edildiğini ileri sürmüştür. AİHM ise başvurucunun bu iddiasını destekleyen herhangi bir kanıt ileri süremediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Raimondo/İtalya, §§ 31-33). Son olarak Jucys/Litvanya (§§ 34-39) kararında da, sonradan beraat eden başvurucunun el konulan kürklerinin -davanın karmaşık bir yönü de olmamasına rağmen- iade sürecinin yaklaşık sekiz yılı aşan bir süreyi bulmasının ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.

30. AİHM ayrıca, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde ölçülülüğün, başvurucunun davranışlarını da içeren pek çok etkene dayalı olarak değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmektedir (Waldemar Nowakowski/Polonya, B. No: 55167/11, 24/7/2012, § 50; Yıldırım/İtalya (k.k.), B. No: 38602/02, 10/4/2003). Waldemar Nowakowoski/Polonya kararında, antika silah koleksiyonu yapan başvurucunun ruhsatsız silahlarının müsadere edilmesi, başvurucunun bu konuda üzerine düşen gerekli özeni yerine getirmemesi nedeniyle makul görülmekle birlikte, ruhsatı bulunan diğer antika silahların da koleksiyonun bozulmaması amacıyla müsadere edilmesi tazminat gibi herhangi bir güvence ölçütü de sağlanmadığından ölçülü görülmemiştir (Waldemar Nowakowoski/Polonya, §§ 44-58). Yıldırım/İtalya kararında ise başvurucunun suç tarihinden birkaç gün önce kiraladığı otobüsünün göçmen kaçakçılığında kullanılması nedeniyle el konularak müsadere edilmesi, başvurucunun üzerine düşen özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini ve iyi niyetli olduğunu ispat edemediği yönündeki derece mahkemelerinin kararlarına atıfla ölçülü görülmüştür.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 5/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

32. Başvurucu, aracının sicil kaydına haciz şerhi konulması yerine fiili olarak haczedilmiş olması nedeniyle bu aracı uzun süre kullanamadığını belirtmiştir. Başvurucuya göre iddia edilen vergi borcuna nazaran kamudan daha yüksek miktarda alacağı bulunmasına ve bu alacaklarının vergi borçları için teminat teşkil etmesine rağmen haciz işlemi uygulanmıştır. Başvurucu bu bağlamda, haciz işleminin yapılabilmesi mümkün kabul edilse dahi 6183 sayılı Kanun'un 84. maddesinde öngörülen üç aylık sürede haczedilen aracın satışa çıkarılmadığını ifade etmiştir. Başvurucu, İdare tarafından ileri sürülen ruhsatın bulunmadığı gerekçesinin ise aracın sicil kayıtlarına erişilebilmesinin mümkün olması nedeniyle geçerli olamayacağını belirtmiştir. Başvurucu bu bağlamda son olarak İdarenin 6183 sayılı Kanun'un 87. maddesine göre ikinci satışta aracı muhakkak satması gerektiği yönündeki zorunluluğa uymadığını, aracın satılamaması üzerine altı ay gibi bir süre de geçmesine rağmen aracın kendisine iade edilmemesinin zararını artırdığını vurgulamıştır. Başvurucu sonuç olarak aracının fiili olarak haczedilmesiyle zarara uğratıldığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

B. Değerlendirme

33. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, aracının fiili olarak haczedilmesi nedeniyle uğradığını belirttiği zararının tazmini istemiyle idari yargı yerinde açtığı davada yargılamanın sonucunun adil olmadığını ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun, uyuşmazlık konusu aracının vergi borcu nedeniyle haczedilerek el konulması ve makul bir sürede iade edilmemesi şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiasıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bütün şikâyetleri, mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.

35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

36. Anayasa’nın 35. maddesi mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel ilkeleri tespit ederken vergi ödevine ilişkin 73. maddesi vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerin anayasal sınırlarına ilişkin özel hükümler içermektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 40).

37. Anayasa Mahkemesinin kararlarında vergi ve benzeri yükümlülükler ile sosyal güvenlik prim ve katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve ödenmesini güvence altına almaya yönelik müdahalelerin -taşıdıkları amaçlar dikkate alındığında- devletin mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol veya düzenlenmesi yetkisi kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir (Arif Sarıgül, B. No: 2013/8324, 23/2/2016,§ 50; Narsan Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/6842, 20/4/2016, § 71). Somut olayda da başvurucunun aracının mülk teşkil ettiği açık olup başvurucunun vergi borcu nedeniyle aracına haciz yoluyla el konulması şeklindeki müdahalenin, mülkiyetin kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.

38. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin öncelikle kanun ile öngörülmesi gerekmektedir.Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 56).

39. Somut olayda, 6183 sayılı Kanun'un 62. maddesinin birinci fıkrasında amme alacaklarının tahsili amacıyla borçlunun mallarının haczedilebileceği öngörülmüş; 77. maddesinde de menkul malların haczine ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Her ne kadar başvurucu, aracın yalnızca resmî sicile haciz şerhi konularak haczedilebileceğini ileri sürmüş ise de Kanun'un 77. maddesinin ikinci fıkrasında resmî sicile kayıtlı olan menkul malların haczinin ayrıca sicillerine de işleneceği hüküm altına alınmıştır. Yine aynı Kanun'un 84. maddesinde haczedilen menkul malların satışı, 85. maddede ise satış şekli, artırma ve ilan esasları hükme bağlanmıştır. Bahsedilen kanun hükümleri açık ve net ifadeler içermekte olup anlaşılabilir ve ulaşılabilir olduğunda da tereddüt bulunmamaktadır.

40. Bu itibarla derece mahkemelerinin kararlarının dayandığı gerekçeler ile yukarıda belirtilen kanun hükümleri dikkate alındığında, başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.

41. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabilir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Kaldı ki müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 35).

42. Vergi borçlarının ödenmesi için gerekli tedbirlerin alınması ve bu kapsamda gerekli ve uygun araçların seçilmesinde kanun koyucunun geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Kişilerin kamuya olan borçlarının tahsili için yasal düzenlemeler yapılmış olup başvuruya konu olay açısından kişinin kamuya olan borcunu süresi içinde ödememesi nedeniyle borcun tahsili amacıyla aracına haciz konulması ve ardından satılarak borcun tahsilinin kısmen veya tamamen sağlanmasında kamu yararı olduğu açıktır (Gümüşdere İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş., B. No: 2013/5016, 16/4/2015, § 58). Dolayısıyla somut olayda, vergi borçlarının süresinde ödenmemesi nedeniyle başvurucunun aracına el konularak haczedilmesi ve satışına girişilmesinde kamu yararı mevcut olup müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı kuşkusuzdur.

43. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni olması ve kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunması yeterli olmayıp ayrıca müdahalenin ölçülü olması da gerekmektedir. Hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ölçülülük ilkesi uyarınca mülkiyet hakkının sınırlandırılması suretiyle elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin sağlanması zorunludur. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak olağan dışı ve aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır.

44. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, öngörülen müdahalenin, ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; “gereklilik”, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2016/46, K.2016/178,23/11/2016, § 12; AYM, E.2015/40, K.2016/5, 28/1/2016, § 10).

45. Başvurucu ilk olarak uyuşmazlık konusu aracın sicil kaydına haciz şerhi konulması yerine fiili olarak araca el konulmasından yakınmaktadır. Ancak yukarıda da değinildiği üzere ilgili kanun hükümleriyle Vergi Dairesine vergi borçlarının ödenmesi için borçlunun menkul mallarının haczedilerek satışı yetkisi tanınmıştır (bkz. § 39). Somut olay bakımından vergi borcunun ödenmemesi nedeniyle haczedilen aracın satılabilmesi için bu araca el konulmasının ise makul ve olağan bir tedbir olduğu açıktır.

46. Başvurucu ikinci olarak iddia edilen vergi borcuna nazaran kamudan daha yüksek miktarda alacağı olduğunu, bu alacakları vergi borçları için teminat teşkil etmesine rağmen haczin uygulandığını belirtmişse de kamudan alacaklı olmak, bu alacakların doğrudan teminat teşkil etmesi anlamına gelmeyebilir. Nitekim teminat gösterme ve gösterilen teminatın kabulü 6183 sayılı Kanun kapsamında farklı hükümlere tabidir. Somut olayda ise hacizden önce teminatlı alacakların takip usulünün uygulandığına ilişkin herhangi bir bilgi mevcut olmadığı gibi başvurucunun haczin dayanağı takip usulünün hukuka aykırı olduğu yönünde bir iddiası da bulunmamaktadır.

47. Başvurucu üçüncü olarak açtığı tam yargı davasında verilen kararı temyiz ettiğini, ancak Danıştayca temyiz isteminin şablon gerekçelerle reddedilerek hükmün onandığını belirtmektedir. Başvurucu bu bağlamda ayrıca, karar düzeltme talebinin de Danıştay tarafından yeterli bir gerekçe ortaya konulmadan reddedildiğini ifade etmiştir. Ancak somut olayda, ilk derece mahkemesinin kararında gösterilen gerekçenin kanun yolu merciince uygun bulunduğu anlaşılmaktadır. Danıştayın karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilamında ise karar düzeltme koşulları ile sınırlı bir incelemenin yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla belirtilen onama ve karar düzeltme ilamlarında yeterli ve makul bir gerekçenin bulunmadığı söylenemez.

48. Başvurucunun dördüncü ve asıl şikâyeti ise haczedilen aracın kanunda öngörülen sürede satışa çıkarılmamasına veya makul bir sürede kendisine iade edilmemesine ilişkindir. Ancak Vergi Dairesince, araç haczedildiği sırada ruhsatı ibraz edilemediğinden dosyanın tekemmül ettirilemediği savunulmuş, başvurucu da bu savunmayı kabul etmekle birlikte trafik bilgilerine her zaman erişilebileceğini iddia etmiştir. Bununla birlikte uyuşmazlık konusu aracın satılamaması üzerine Vergi Dairesinin 28/1/2005 tarihinde aracın "teslim alındığı hâliyle" iade edilebileceğini başvurucuya bildirdiği görülmektedir. Hatta başvurucunun bilgi edinme başvurusu üzerine Vergi Dairesi 17/3/2005 tarihli bir yazıyla, aracın teslim edilebileceğini başvurucuya bir defa daha bildirmiştir. Bu iki yazıyla aracın kendisine teslim edilebileceği bildirilmesine rağmen başvurucunun aracı teslim almadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu, aracı niçin teslim almadığına dair somut ve açıklayıcı bir beyanda da bulunmamıştır. Başvurucunun aracına 8/10/2003 tarihinde haciz işlemi uygulanarak el konulmuş, aracın iadesi için de 28/1/2005 tarihinde başvurucuya bildirimde bulunulmuştur. Ayrıca, el koyma sürecinde satılamayan araç üzerindeki haczin başvurucunun vergi borcunu ödemesi üzerine kaldırıldığı da görülmektedir. Bu durumda yaklaşık bir yıl dört ay süren el koyma sürecinin makul olmadığı da söylenemez. Kaldı ki bütün bunların yanında başvurucunun, aracın haciz tarihinden sonra belirtilen süreç boyunca kamuya olan borcunu ödeyerek araç üzerindeki haczi kaldırma imkânı da bulunmaktadır. Nitekim başvurucu da hacze konu vergi borcunu ödedikten sonra aracı teslim alma olanağına kavuştuğu hâlde bu imkânı kullanmamıştır.

49. Son olarak başvurucunun, aracının haczedilerek el konulması sonucu şahsi olarak, haciz uygulamasının doğasından kaynaklanan kaçınılmaz zarardan daha fazla ve olağan dışı bir külfete de maruz bırakıldığını somut olarak ortaya koyamadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun ödemediği vergi borcu nedeniyle aracının haczedilerek el konulması suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin, kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengeyi bozmadığı, müdahalenin meşru amacı ile karşılaştırıldığında ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. Bu durumda, mülkiyet hakkına ilişkin açık ve görünür bir ihlal bulunmamaktadır.

50. Öte yandan belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi, daha önce de aracın vergi borcu nedeniyle haczedilerek satılmasının şikâyet edildiği benzer bir başvuruda müdahalenin ölçülü olduğuna karar vermiştir (Gümüşdere İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş., §§ 41-64).

51. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 5/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.