2014/10319

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYLA AYDİNÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/10319)

 

Karar Tarihi: 14/9/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucular

:

1. Ayla AYDİNÇ

 

 

2. Aydoğan AYKUTLU

 

 

3. Azime Ayperi LEFLEF

 

 

4. Bekir ÇİMEN

 

 

5. Ercan MERCAN

 

 

6. Hasan Necdet TOK

 

 

7. Hasan Tuncay ÖNAL

 

 

8. Hikmet Lale SÜMENGEN

 

 

9. Hüseyin Hakan TÜZOMAY

 

 

10. Levent ÇATIR

 

 

11. Muharrem Nezihi TOK

 

 

12. Neşe ÇAVDAROĞLU

 

 

13. Rahile TOK

 

 

14. Sabri ÇATIR

 

 

15. Sümeyra AYDOĞAN

 

 

16. Şenol MERCAN

 

 

17. Timuçin TULGAR

Vekilleri

:

Av. Zeynep DOĞAN AKARKEN-Av. Hakan AKARKEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi, taşınmaza kamulaştırılmasız olarak el atılması, taşınmaz için düşük bedel tespit edilmesi, belirlenen bedele işletilen yasal faizin gerçek zararı karşılamaması, mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren bedele kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanmaması ve yargılama masraflarına karar tarihinden itibaren faiz işletilmesinin adil olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/6/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular tarafından 31/1/2013 ve 26/2/2013 tarihlerinde Sincan 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine açılan kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davaları anılan Mahkemenin E.2013/37 Sıra sayısına kayıtlı dosyasında birleştirilmiş ve yapılan değerlendirme sonucunda 10/10/2013 tarihli ve E.2013/37, K.2013/312 sayılı karar ile 179.726,89 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak başvuruculara ödenmesine, başvurucular lehine 1.320 TL maktu vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

 "...

 Mahkememizde yapılan açık yargılama sırasında davacılar vekili ve davalı vekili tarafından gösterilen ve toplanan delillerden; Davacılar vekilinin dava dilekçesine ve diğer dilekçelerine, davalı vekilinin cevap dilekçesine ve diğer dilekçelerine, dava konusu taşınmazın tapu kaydına, imar durumuna, emsal taşınmaz kayıtlarına, mirasçılık belgelerine, mahkememizce resen seçilen iki inşaat, ziraat, iki mülk ve fen bilirkişileri vasıtasıyla mahallinde 30/04/2013 tarihinde yapılan keşfe, keşif sonucu fen bilirkişisi tarafından ibraz edilen 06/05/2013 tarihli rapor ve krokiye, kamulaştırma bilirkişileri tarafından ibraz edilen 24/05/2013 tarihli rapora ve 09/09/2013 tarihli ek rapora ve tüm dosya kapsamına göre; ...

 dava konusu taşınmaza fiilen el atılıp atılmadığı, el atılmış ise tazminat miktarının tespiti bakımından resen seçilen iki inşaat, inşaat, iki mülk ve fen bilirkişileri vasıtasıyla mahallinde 30/04/2013 tarihinde keşif yapıldığı, keşif sonucu fen bilirkişisi tarafından 06/05/2013 tarihli rapor ve krokinin ibraz edildiği, keşfen tespit edildiği üzere dava konusu taşınmazın tamamının fiilen yol olarak kullanıldığı, kamulaştırma bilirkişileri tarafından ibraz edilen 24/05/2013 tarihli raporda, arsa vasfındaki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak ve aynı taşınmaza ilişkin Sincan 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/329 Esas sayılı dosyasındaki değerlendirme de nazarı dikkate alınmak suretiyle asıl ve birleşen davanın dava tarihi itibarıyla taşınmazın m2 değerinin 170,00.TL olduğunun belirtildiği, bilirkişi raporu hesap hatası dışında denetime uygun bulunduğundan mahkememizce de kabul gördüğü, hisse hesabı hatalarına ilişkin olarak bilirkişilerden alınan 09/09/2013 tarihli ek rapora göre asıl ve birleşen dosyada talep edilebilecek toplam tazminat miktarının 179.726,89.TL olduğu, ek rapor denetime uygun bulunduğundan mahkememizce dekabul gördüğü, davacılar vekili bilirkişi ek raporuna göre taleplerini ıslah ettiğinden toplanan deliller muvacehesinde davacıların sabit olan davasının kabulüne dair karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.

 ..."

9. İlk Derece Mahkemesi kararının ardından başvurucular lehlerine hükmedilen tazminatı tahsil edebilmek amacıyla Ankara 8. İcra Dairesinin E.2013/20563 Sıra sayısına kayıtlı dosyası ile icra takibi başlatmışlardır.

10. İlk Derece Mahkemesi kararına karşı taraflarca temyiz talebinde bulunulmuş, başvurucular 5/11/2013 tarihli temyiz dilekçelerinde taşınmazın bedelinin düşük tespit edildiği ve lehlerine maktu vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiği hususlarında itirazlarını ortaya koymuşlar; inceleme sonucu Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 14/4/2014 tarihli ve E.2013/28610, K.2014/10619 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararını onamıştır.

11. Onama ilamı başvuruculara 4/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, taraflarca karar düzeltme yoluna başvurulmaması üzerine yargılama süreci sona ermiştir.

12. Başvurucular 26/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

13. Başvurucular 7/12/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sundukları dilekçe ile söz konusu tazminata ilişkin 5/2/2016 tarihinde kısmi bir ödeme yapıldığını ancak Ankara 8. İcra Dairesinin 29/3/2016 tarihli hesabına göre bakiye 37.020,23 TL alacakları olduğunu, bakiye miktarın ödenmesi için ilgili İcra Dairesince 8/4/2016 tarihinde borçluya ihtar gönderildiğini belirtmişlerdir.

14. İlgili idare 8/12/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunduğu dilekçe ile söz konusu tazminatın 3.668,76 TL gelir vergisi kesintisi yapılmak sureti ile 4/2/2016 tarihinde tamamen ödendiğini beyan etmiştir.

15. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden Ankara 8. İcra Dairesinin E.2013/20563 sayılı icra dosyası üzerinde yapılan incelemede borçlu idareye 8/4/2016 tarihinde bakiye borcu için ihtar muhtırası gönderildiği, ilgili idarenin cevap olarak sunduğu 9/11/2016 tarihli yazısı ile bakiye borç bulunmadığını belirttiği, başvurucunun ise 24/1/2017 tarihinde icra dairesine dilekçe sunarak bakiye alacak için haciz talebinde bulunması üzerine Ankara 8. İcra Dairesinin borçlu idarenin alacaklı olarak dosyasının bulunduğu Ankara 1. İcra Dairesine müzekkere gönderip borçlu idarenin Ankara 1. İcra Dairesi nezdindeki alacaklarına haciz konulduğunu bildirdiği görülmüştür.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucular Ercan Mercan ve Bekir Çimen Yönünden İnceleme

17. Başvurucular vekilleri Av. Zeynep Doğan Akarken ve Av. Hakan Akarken, bireysel başvuru tarihinden önce 25/4/2013 tarihinde vefat ettiği anlaşılan Ercan Mercan ile bireysel başvuru tarihinden önce 15/9/2013 tarihinde vefat ettiği anlaşılan Bekir Çimen'in adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

18. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."

19. 6216 sayılı Kanun'un "Başvuru hakkının kötüye kullanılması" kenar başlıklı 51. maddesi şöyledir:

"Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir."

20. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) “Başvuru hakkının kötüye kullanılması” kenar başlıklı 83. maddesi şöyledir:

 “Başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.”

21. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla genel hukuk teorisinde bir kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve mahkemenin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31; S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).

22. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (Mehmet Güven Ulusoy, § 32; S.Ö., § 29).

23. Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi'nden yapılan sorgulama neticesinde başvuruculardan Ercan Mercan ve Bekir Çimen'in bireysel başvuru tarihinden önce 25/4/2013 ile 15/9/2013 tarihlerinde vefat ettikleri tespit edilmiş ancak Av. Zeynep Doğan Akarken ve Av. Hakan Akarken tarafından, başvurucuların anayasal haklarının ihlal edildiğinden bahisle 26/6/2014 tarihinde başvuru formunda başvurucuların öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşılmıştır.

24. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).

25. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş başvurucular adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

26. Bu durumda Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapmaları nedeniyle Av. Zeynep Doğan Akarken ve Av. Hakan Akarken aleyhine 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

B. Başvurucu Muharrem Nezihi Tok Yönünden İnceleme

27. Başvurucu; kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi, taşınmaza kamulaştırılmasız olarak el atılması, taşınmaz için düşük bedel belirlenmesi, belirlenen bedele işletilen yasal faizin gerçek zararı karşılamaması, Mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren bedele kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanmaması ve yargılama masraflarına dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin adil olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. İçtüzük'ün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür.

29. Başvuru tarihinden sonra ölen başvurucuların mirasçılarının makul bir süre içinde başvuruyu devam ettirme yönünde iradeleriniAnayasa Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde anılan İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılabilir (Abdurrahman Miişoğlu ve diğerleri, B. No: 2014/7674, 23/3/2017, §§ 18-21). Somut olayda başvurucu Muharrem Nezihi Tok başvuru tarihinden sonra 30/12/2014 tarihinde ölmüş ancak mirasçıları makul bir süre içinde başvuruya devam etme yönünde iradelerini bildirmemişlerdir. Başvurucu yönünden başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de bulunmamaktadır.

30. Açıklanan nedenlerle başvurucu Muharrem Nezihi Tok yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer Başvurucular Yönünden İnceleme

1. Mahkemeye Erişim Hakkı ve Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

31. Başvurucular;kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

32. Somut olayda başvurucular ile ilgili idare arasında bakiye borç bulunup bulunmadığı konusunda bir uyuşmazlık olduğu anlaşılmakta ise de borcun takibinin yapıldığı icra dosyası kapsamında bakiye borç hesaplanarak ilgili idareden ödeme talep edildiği, ilgili idarenin ise borcu bulunmadığını belirtmekle birlikte kendisinden talep edilen meblağa yönelik icra mahkemeleri nezdinde bir girişimde bulunduğuna dair Anayasa Mahkemesine bilgi sunulmadığı anlaşıldığından başvurucular lehine hükmedilen tazminat bakımından kısmi ödeme yapıldığı kabulü ile değerlendirme yapılacaktır.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

34. Kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, icra edilebilir bir yargı kararının hiç icra edilmemesi ya da icranın makul süre içinde yapılmaması, kararın verildiği yargılamada sağlanmış olan mahkemeye erişim hakkı dâhil adil yargılanma hakkı güvencelerini anlamsız hâle getirir. Dolayısıyla böyle bir durum mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu doğurur (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, §§ 37-54).

35. Öte yandan mahkeme kararına dayanan icra edilebilir bir alacak, mülkiyet hakkı kapsamında korunan ekonomik bir değer ifade eder. Kamu kurum ve kuruluşları aleyhine hükmedilmiş böyle bir alacağın hiç ödenmemesi ya da ödenmesinin uzun sürmesi suretiyle oluşan belirsizlik, mülkiyet hakkının ihlaline neden olur (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, §§ 55-75).

36. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararları dikkate alındığında somut olayda yukarıda belirtilen nitelikteki yargı kararının üç yılı aşan bir süre geçmiş olmasına rağmen kısmen icra edilmiş olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmak gerekir.

37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının edildiğine karar verilmesi gerekir.

2. Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

38. Başvurucular, taşınmazlarına kamulaştırma usulüne uyulmadan el atılması nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

40. Kamulaştırmasız el atma, idareye taşınmazı kullanma ve kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Böyle bir kamulaştırma işlemi olmadığından kullanılan taşınmazın devrini meşrulaştırma ve belli bir hukuki güvence sağlama imkânı sunan tek unsur, idare tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit eden ve bireylere "kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat" ödenmesine hükmeden mahkeme kararıdır. Kamulaştırmasız el atma uygulaması, hukuki planda taşınmazların maliki olarak kalan başvuranları herhangi bir kamu yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan idareye karşı dava açmak zorunda bırakmaktadır. Böyle bir kamu yararı gerekçesinin gerçekliği ancak daha sonra mahkemeler tarafından değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle kamulaştırmasız el atma, her ne olursa olsun idare tarafından isteyerek oluşturulmuş kanuna aykırı bir durumu hukuki olarak kabul etmeye ve idareye, kanuna aykırı davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya yol açmaktadır. İdareye resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, kişilerin öngörülemez ve keyfî durumlarla karşılaşma tehlikesi taşımaktadır. Söz konusu uygulama, yeterli derecede hukuki güvence temin edecek ve gerektiği şekilde gerçekleştirilen bir kamulaştırmanın alternatifini oluşturacak nitelikte değildir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Sarıca ve Dilaver/Türkiye, 11765/05, 27/5/2010, §§ 40, 43, 45).

41. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri, taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkına son veren müdahalelerin yasal olmasını zorunlu tutmaktadır. Bu zorunluluk hukuk devletinin gereğidir. Anayasa'nın 46. maddesi hükmü ile 4/11/1983 ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu gereği asıl olan kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle idarenin taşınmazı iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan, bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir uygulama olan kamulaştırmasız el atma yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve içinde değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen ve hukuki olmayan müdahale riskini taşımaktadır (Celalettin Aşçıoğlu, § 58).

42. Başvuru konusu olayda idare, ilgili yargılama sürecinden de anlaşılacağı üzere başvurucuların taşınmazına kamulaştırmasız olarak el atmıştır. Anayasanın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde 2942 sayılı Kanun'da belirlenmiş süreçler takip edilmeden başvurucunun mülkiyetinde bulunan taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı yargı kararıyla da sabittir.

43. Bu durumda başvurucuların söz konusu taşınmazlarına uygulanan kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.

44. Belirtilen nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. Mahkemece Belirlenen Taşınmaz Bedelinin Düşüklüğüne İlişkin İddialar

45. Başvurucular açtıkları kamulaştırmasız el atma davası sonunda taşınmaz için emsallerine göre düşük bedel tespit edildiğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

46. İncelenen şikâyetin dayanağını oluşturan kamulaştırmasız el atılan taşınmazın uğradığı zararın gerçek değerinin ödenmesi talebi, Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken devlet ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi, mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, başvurucuların bahsedilen talebinin değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46. maddelerinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).

47. Somut olayda yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesince uyuşmazlık konusu taşınmazın tapu kaydının imar durumunun taşınmaza emsal olabilecek taşınmaz kayıtlarının incelendiği, resen seçilen bilirkişiler katılımında taşınmazda keşif yapılarakbilirkişi raporları düzenletildiği, taşınmazın arsa vasfında olduğunun ve fiilen yol olarak kullanıldığı tespitinin yapıldığı, aynı taşınmaza ilişkin bir başka dava dosyasındaki değerlendirme de dikkate alınarak söz konusu taşınmaz için m² değerinin ortaya konulduğu ve böylece bedel tespiti yapıldığı, tespit edilen bedele yönelik itirazların temyiz aşamasına da konu edildiği bununla birlikte İlk Derece Mahkemesi kararının onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 8, 10).

48. El atmaya konu taşınmazın kullanım durumu, başvurucunun taşınmazdan yararlanma biçimi tazminat tespiti yapılırken öne çıkan unsurlardandır. Keşif ve bilirkişi marifetiyle Mahkemece taşınmazın arsa vasfını haiz olduğu tespit edilmiş ve kullanım durumu da dikkate alınarak tazminat tutarı takdir edilmiştir. Mevcut hâliyle Mahkeme kararında yapılan tespit kapsamında hükmedilen tazminat miktarı, tutar itibarıyla belirli bir tatmin sağladığı ve taşınmazın kabul edilen durumuna göre makul seviyede olduğu sürece Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda Mahkemenin takdir yetkisine müdahalesinin söz konusu olamayacağı açıktır.

49. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal bulunmadığından başvurunun bu kısmının diğerkabul edilemezlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

4. Mahkemece Belirlenen Taşınmaz Bedeline Uygulanan Faiz Oranı ile Faiz Hesaplamalarına İlişkin İddialar

50. Başvurucular açtıkları kamulaştırmasız el atma davası sonunda taşınmaz için hükmedilen bedele kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranı yerine yasal faiz oranı uygulandığını ve yargılama sürecindeki masrafları için yapılan faiz hesaplamasında başlangıç tarihinin karar tarihi olarak dikkate alınmasının adil olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

51. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucuların bireysel başvuru konusu şikâyetlerini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmeleri, bu konuda sahip oldukları bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunmaları, bu süreçte dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni göstermiş olmaları gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

52. Somut olayda başvurucuların ihlale neden olduğunu ileri sürdükleri bu iddiaları yargılama sürecinde dile getirmedikleri, bu iddialarına ilişkin bilgi veya belge sunmadıkları ve böylece başvuru yollarını usulüne uygun tüketmedikleri anlaşılmaktadır.

53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

5. Mahkemece Hükmedilen Tazminata Kesinleşme Tarihinden İtibaren Kamu Alacakları İçin Öngörülen En Yüksek Faizin Uygulanmamasına İlişkin İddia

54. Başvurucular, lehlerine tazminata hükmeden İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleşmesinden itibaren söz konusu tazminatın ödenme tarihine kadar tazminat tutarına kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanması gerektiğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

55. Anayasa Mahkemesince başvurucuların şikâyetine benzer şikâyetlerin yer aldığı bireysel başvuru dosyalarında yapılan incelemelerde mahkeme kararlarının kesinleşmesinden itibaren hükmedilen tazminat bedellerine kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gereğinin Yargıtayca 2011 yılından bu yana kabul edildiği ancak başvurucuların bu konudaki taleplerini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip oldukları bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunmaları gerektiği, aksi hâlde şikâyetin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunacağı hüküm altına alınmıştır (Nejat Sakaoğlu, B. No: 2013/9403, 14/10/2015, §§ 22-34; Nejdet Sakaoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/9404, 18/11/2015, §§ 30-42).

56. Somut olayda başvurucular; icra takibi sürecinde alacaklarına, Mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren kamu alacaklarına öngörülen en yüksek faizin uygulanması yönünde talepte bulunduklarına, taleplerinin reddedildiğine ya da bu konuda bir uyuşmazlık çıkarıp bunu mahkemeler önüne taşıdıklarına dair Anayasa Mahkemesine herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır. Oysa başvurucuların -Yargıtayın 2011 yılından itibaren değişen içtihadı gözönüne alındığında- bireysel başvuruya konu ettikleri bu şikâyetlerini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmeleri, bu konuda sahip oldukları bilgi ve kanıtları zamanında bu makamlara sunmaları gerekmektedir.

57. Açıklanan nedenlerle somut başvuruda Anayasa Mahkemesi içtihadından ayrılmayı gerektirecek bir sebep görülmediğinden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

6. Lehe Hükmedilen Maktu Vekâlet Ücretine İlişkin İddia

58. Başvurucular açtıkları kamulaştırmasız el atma davası devam ederken yapılan kanun değişikliği sonucu nispiden maktuya dönüştürülen vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

59. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

60. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir. Devletin davanın taraflarından birini diğerine nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle getiren kanuni düzenlemeler yapması, silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bunun için yargısal süreci etkilediği iddia edilen düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı şansını önemli ölçüde azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme arasında bir illiyet bağı bulunması ve bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan başka etken ortaya çıkmamış olması gerekir (Mürsel Malkoç, [GK]B. No:2013/9466, 27/10/2015, §§ 23-24).

61. Somut başvuruya konu düzenleme ile yapılan değişiklik, davanın esasını etkileyen veya bir tarafın başarı şansını değiştiren nitelikte olmayıp bir yargılama gideri olan vekâlet ücretine ilişkindir. Vekâlet ücreti ise bir usul hukuku kavramı olup buna ilişkin yasal değişiklikler derhâl uygulanma niteliğini haizdir. Ayrıca bahsedilen düzenleme davanın her iki tarafı için vekâlet ücretini maktu hâle getirdiğinden ve davayı her iki tarafın da kazanma imkânı bulunduğundan düzenlemenin silahların eşitliğine aykırı olduğundan bahsedilemez. Keza benzer davalarda, davayı kazanan davacıların kamu kurumlarından alacakları vekâlet ücreti düşerken kaybeden davacıların ödemek zorunda kaldıkları vekâlet ücretleri de düşmekte ve söz konusu düzenleme kamu kurumları için bazen lehe bazen aleyhe sonuç doğurmaktadır (Mürsel Malkoç, § 25).

62. Diğer taraftan vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir. Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Mürsel Malkoç, § 29).

63. Derece Mahkemesi hükmünün vekâlet ücreti yönünden 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun’la 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinde değişiklik yapan düzenlemeye dayandığı, usule ilişkin mezkûr düzenlemenin derhâl uygulanma niteliğini haiz olduğu, ayrıca bahsedilen geçici 6. maddenin onuncu fıkrasında yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmeyen davalara da uygulanacağı hükmünün yer aldığı görülmektedir. Bu nedenle kararın kanuni olduğu açıktır (Mürsel Malkoç, § 33).

64. Kanun koyucu; süregelen mülkiyet ihlallerini gidermek, idarenin bireylerin taşınmazlarına haksız el koymasından doğan uyuşmazlıkları tasfiye etmek, uyuşmazlıkların çözülmesini kolaylaştırmak ve hızlandırmak amacıyla 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesiyle çeşitli mekanizmalar öngörmüştür. Bu kuralla, kanun koyucunun takdir yetkisiniidarelerin vekâlet ücreti yükünü hafifletmek yönünde kullanmasında kamu yararı ve hukuk devleti ilkesine aykırılık görülmemektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Ayrıca bahsedilen değişiklikle kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davalarında davayı kazanan tarafın vekâlet ücreti maktuya dönüştürülürken davacılardan tahsil edilen harçlar da bedel tespiti davalarında olduğu gibi nispiden maktuya çevrilerek davacı üzerinde olan dava yükünü hafifletecek şekilde düzenleme yapılmıştır (Mürsel Malkoç, § 45).

65. Ayrıca, alınacak hukuki yardımın niteliği ve maliyetinin vekil ile müvekkil arasındaki vekâlet sözleşmesine bağlı bir ilişki olduğu ve alınan hukuki yardımın maliyetinin buna göre ciddi miktarda farklılıklar göstereceği açıktır. Kanun koyucunun vekâlet ücretini karşı tarafa yüklemesindeki amaç, haksız yere dava açılmasına neden olanlara yargılama giderlerinin yükletilmesi olup davanın niteliğine göre makul ve kabul edilebilir bir ücretin belirlenmesi hakkaniyete uygun bir yargılama ve mahkemeye erişim sağlamak için yeterli kabul edilmelidir. Mahkemelerce hüküm verilenden daha yüksek ücret öngören vekâlet sözleşmeleri vekil ile müvekkili bağlayacağından -hükmedilen ücret bireylerin mahkemeye erişim haklarını engellemedikçe- Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Mürsel Malkoç, § 47).

66. Sonuç olarak başvurucuların lehine hükmedilen tazminat miktarı ve lehe hükmedilen yargılama giderleri gözönünde bulundurulduğunda maktu vekâlet ücretinin başvurucuların vekille dava açmalarını imkânsız hâle getirmediği ya da aşırı derecede zorlaştırmadığı, başvurucular üzerinde ağır bir yüke sebep olmadığı ve başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik orantısız bir müdahale oluşturmadığı kanaatine ulaşılmıştır (Mürsel Malkoç, § 48).

67. Buna göre 2942 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik uyarınca kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasının, vekâlet ücreti yönünden maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi ile sonuçlanmasında adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

68. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

69. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

70. Somut olayda adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

71. Başvurucular Ayla Aydinç, Aydoğan Aykutlu, Azime Ayperi Leflef, Hasan Necdet Tok, Hasan Tuncay Önal, Hikmet Lale Sümengen, Hüseyin Hakan Tüzomay, Levent Çatır, Neşe Çavdaroğlu, Rahile Tok, Sabri Çatır, Sümeyra Aydoğan, Şenol Mercan ve Timuçin Tulgar'a kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi nedeniyle ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuların her birine 7.200 TL; taşınmazlarına kamulaştırmasız olarak el atılması nedeniyle her birine 5.000 TL olmak üzere toplam 12.200 TL manevi tazminatın başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.

72. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucular Ayla Aydinç, Aydoğan Aykutlu, Azime Ayperi Leflef, Hasan Necdet Tok, Hasan Tuncay Önal, Hikmet Lale Sümengen, Hüseyin Hakan Tüzomay, Levent Çatır, Neşe Çavdaroğlu, Rahile Tok, Sabri Çatır, Sümeyra Aydoğan, Şenol Mercan ve Timuçin Tulgar'a müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

74. Ayrıca yargı kararının mümkün olan en kısa sürede icra edilmesi ve böylece hukuk devleti ilkesi ile adalete olan güvenin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi için ihlal kararının bir örneğinin ilgili idareye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Ercan Mercan ve Bekir Çimen'e vekâleten Av. Zeynep Doğan Ararken ve Av. Hakan Ararken tarafından yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,

2. Muharrem Nezihi Tok yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,

B. 1. Diğer başvurucular yönünden ekonomik değere ilişkin icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ile yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer başvurucular yönünden kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Diğer başvurucular yönünden Mahkemece belirlenen taşınmaz bedelinin düşüklüğü nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Diğer başvurucular yönünden Mahkemece belirlenen taşınmaz bedeline uygulanan faiz oranı ile faiz hesaplamaları nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Diğer başvurucular yönünden Mahkemece hükmedilen tazminata kesinleşme tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Diğer başvurucular yönünden lehe hükmedilen maktu vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 1. Diğer başvurucular yönünden ekonomik değere ilişkin icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ile yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının ve mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Diğer başvurucular yönünden kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Yargı kararının en kısa sürede icra edilmesi için kararın bir örneğinin Karayolları Genel Müdürlüğüne GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucular Ayla Aydinç, Aydoğan Aykutlu, Azime Ayperi Leflef, Hasan Necdet Tok, Hasan Tuncay Önal, Hikmet Lale Sümengen, Hüseyin Hakan Tüzomay, Levent Çatır, Neşe Çavdaroğlu, Rahile Tok, Sabri Çatır, Sümeyra Aydoğan, Şenol Mercan ve Timuçin Tulgar'ın her birine 12.200 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucular Ayla Aydinç, Aydoğan Aykutlu, Azime Ayperi Leflef, Hasan Necdet Tok, Hasan Tuncay Önal, Hikmet Lale Sümengen, Hüseyin Hakan Tüzomay, Levent Çatır, Neşe Çavdaroğlu, Rahile Tok, Sabri Çatır, Sümeyra Aydoğan, Şenol Mercan ve Timuçin Tulgar'a MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca Avukat Zeynep Doğan Ararken ve Avukat Hakan Ararken'in 2.000'er TL disiplin para cezası ile CEZALANDIRILMALARINA,

İ. Kararın bir örneğinin Ankara Barosu Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.