2014/1032

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YILDIZ OTO AĞCA BAŞVURUSU (3)

(Başvuru Numarası: 2014/1032)

 

Karar Tarihi: 29/6/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Elif KARAKAŞ

Başvurucu

:

Yıldız OTO AĞCA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yerel ölçekte yayın yapan Mahmutlar Post gazetesinde yayımlanan bir köşe yazısında kullanılan ifadelerin başvurucunun kişilik haklarını zedelediği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/1/2014 tarihinde Alanya Hukuk Mahkemeleri Ön Bürosu vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Alanya Vergi Dairesinde memur olarak görev yapmaktayken adının karıştığı bazı adli olaylar nedeniyle memuriyetten çıkarılmıştır. Olayların geçtiği tarihte başvurucu hakkında ceza mahkemelerinde bazı davalar açılmıştır.

6. Yerel ölçekte yayın yapan Mahmutlar Post gazetesinin 23/6/2009 tarihli nüshasında "Gülün Aynası" isimli köşede "Haydi Güzelleşelim” başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Bahse konu yazının başvuruya ilişkin kısımları şöyledir:

 “...Bu arada geçtiğimiz hafta Perşembe günü Türkiye'nin tüm Ulusal Gazetelerin Manşetlerini süsleyen Alanya Vergi Dairesi emeklisi Yıldız Otta da 8 trilyonluk mal varlığı ile bayağı günün konuşmalarını kapsadı.

 Söz konusu hanım evime üç sene önce eşi ile gelip, sürekli bana Vergi Dairesinde çok baskı gördüğünü, haksız suçlamalarla karşılaştığını yazmamı ister dururdu, devamlı farklı şeyler anlatması bende bir güvensizlik uyandırmıştı. Kendisine bir gün mesaj çekip hanımefendi benim telefonumu silin cebinizden, siz bende olumsuz etkiler bıraktınız bir daha görüşmek istemiyorum aramayın diye mesaj çekmiştim. Rahatsızlığımın önüne geçtim ancak kalbi kırıldı diye de günlerce üzülmüştüm. Şimdi manşetleri okuyunca vay anasına dedim insan sarrafıymışım, demek ki hislerim ne kadar kuvvetliymiş. Canım kocam da bu önsezilerimin gücünden korktuğundan ne kadar aklından geçirse de ihanete cesaret edemiyor zavallım.

 ...”

7. Başvurucu, söz konusu yazıyı kaleme alan G.B.nin hakkında 8 trilyonluk servetinden bahisle yaptığı gerçek dışı alıntı haberle reyting artırmak veya belli kişiler yararına davranma maksadıyla basın yoluyla kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu belirterek dava dilekçesinde belirtilen maddi ve manevi tazminatın tahsilitalebiyle 23/2/2010 tarihinde gazete ve köşe yazarı aleyhine dava açmıştır.

8. Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 16/11/2011 tarihli ve E.2010/120, K.2011/694 sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"...Alanya Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/2595 Sor. nolu dosyası celp olunmuş, incelemesinde, şüpheli Yıldız Oto Ağca hakkında müşteki Gülsan Birdal'a yönelik hakaret suçlaması ile ilgili soruşturma yapıldığı, soruşturma neticesinde suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesi ile 11/6/2010 tarihi itibari ile takipsizlik kararı verildiği görüldü,

Alanya 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/209 Esas, 2009/165 Karar sayılı ilamının yapılan incelemesinde, aralarında davacının da bulunduğu bir kısım sanıkların hürriyeti tahdit suçunu işledikleri iddiasıyla yargılamasının yapıldığı, yargılama neticesinde davacı Yıldız'ın diğer bir kısım sanıkları azmettirerek hürriyeti tahdit suçunu işlediği gerekçesi ile neticeten 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, dosyanın temyiz edildiğinden Yargıtay incelemesinde olduğu, kararın henüz kesinleşmediği görülmüştür.

Alanya 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/1075 Esas, 2010/384 Karar sayılı ilamının yapılan incelemesinde, davacı Yıldız'ın sanık olduğu ve gerçeğe aykırı mal beyanında bulunmaktan ceza aldığı görülmüştür.

Tarafların ekonomik sosyal durumlarının tespiti için ilgili birimlere yazılar yazılmış, yazı cevapları dosyamız içerisinde hazır bulundurulmuştur.

Mahkememizce yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı itibari ile, davacı tarafından davalılar aleyhine Mahmutlar Post yerel gazetesinin 23/6/2009 tarihli sayısında Gülsen Birdal tarafından yazılan "Gülün Aynası" başlıklı yazıda kişilik haklarına saldırı yapıldığından bahisle davalılar aleyhine mevcut maddi ve manevi tazminat talepli davanın açıldığı, bu çerçevede Mahkememizce yapılan araştırmada davalı Gülsen Birdal tarafından yazılan Gülün Aynası başlıklı yazı içeriğinde davacı ile ilgili ulusal bazda yayınlanan gazetelerde çıkan haberlerle ilgili bilgi verildiği ve davacı ile davalı yazar arasında geçen ilişkiden bahsedildiği, söz konusu yazı içeriğinde davacının kişilik haklarına herhangi bir saldırı olmadığı, sadece bir paragrafında ulusal basında çıkan bir haberin geçtiği, o haberle ilgili davalı yazarın herhangi bir yorumda bulunmadığı, ulusal bazda yayınlanan haberlerin yayınlanmasından sonra aleniyet kazandığı, söz konusu haberlerin daha sonradan yerel gazete tarafından alınarak kullanılmasının kişilik haklarına herhangi bir saldırı teşkil etmeyeceği, zira söz konusu ulusal basında çıkan haberlerin dayanağının davacının yukarıda bahsedilen Alanya 5. Asliye Ceza Mahkemesinin dosyalarına dayandığı görülmüş olup tüm bu hususlar birlikte değerlendiğinde mahkememizde söz konusu yayın nedeniyle davacının kişilik haklarına bir saldırı olmadığı yönünden kanaat oluşmuş ve bundan dolayı davacının manevi tazminat talebinin reddinin gerektiği, yine maddi tazminat talebinin şartlarının mevcut davada oluşmaması nedeniyle bu talebin de reddi..."

9. Anılan karar, başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14/5/2013 tarihli ve E.2012/12380, K.2013/8816 sayılı ilamıyla onanmıştır.

10. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 26/11/2013 tarihli ve E.2013/14678, K.2013/18501 sayılı ilamıyla reddedilmiş ve anılan karar 25/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

11. Başvurucu 24/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

12. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi şöyledir:

“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

 Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

14. Başvurucu;

i. Hakkında yapılan gerçeğe aykırı haberlerin başvuruya konu köşe yazısında alıntılanarak kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ve iftiraya maruz bırakıldığını,

ii. Adli sicil kaydında herhangi bir sabıkası gözükmeyip masum olduğu hâlde Mahkemece hakkında açılan davaların sonuçları beklenmeden, dava dosyasına sunduğu emsal kararlar ve tekzip kararları ile lehine olan deliller dikkate alınmadan davasının reddedildiğini,

iii. Gerçeğe aykırı yapılan yayın nedeniyle ailecek psikolojik sorunlar yaşadıklarını, hakkını aramak için ev ve arsalarını satmak zorunda kaldığını,

iv. Yargıtayın daha önce kendi lehine onama kararı verdiğini, daha sonra aynı mahiyetteki kararlarda aleyhine hüküm kurduğunu,

v. Aynı karalama kampanyasına karıştırılmak istenen bir kişi (F.O.) hakkında yapılan gerçeğe aykırı haberler nedeniyle bu kişinin açmış olduğu tazminat davası kabul edilirken söz konusu haberlere dayalı olarak kendisinin açtığı davaların ise aleyhine sonuçlandığını,

vi. Yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek Anayasa'nın 10., 17., 20., 22. ve 36. maddelerinde tanımlanan ilke ve haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

15. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, hakkında yapılan haberin gerçeği yansıtmadığını, haberde geçen sözlerin tahkir içerdiğini, şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini belirterek Anayasa’nın 17., 20., 22. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği iddialarının temel olarak açtığı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibarının korunmasında toplandığı ve şikâyetin, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen kişilik haklarının korunması kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

16. Öte yandan masumiyet karinesi, kişinin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilmemesini ve suçlu muamelesine tabi tutulmamasını güvence altına alır. Anayasa Mahkemesi, yargılama makamları veya diğer devlet görevlilerinin ifadeleri veya kışkırtmasına dayanmayan basın ve yayın organlarındaki yazılar veya bazı küçük düşürücü haberlerle ilgili şikâyetleri bir bütün olarak şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı kapsamında değerlendirmektedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 31).

17. Başvurucunun benzer davalar için yargı yerlerince farklı kararlar verildiği yönündeki iddiası ile yargılamanın makul sürede tamamlanmamasına ilişkin şikâyeti ayrıbaşlıklar altında incelenecektir.

1. Şeref ve İtibarın Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu, gerçeğe aykırı ve tahkir içeren sözler karşısında Derece Mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler ilk olarak İlhan Cihaner kararında (İlhan Cihaner(2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya konmuştur. Daha sonra aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç, §§ 35-66; Nihat Özdemir, B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikâyetlerde sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).

20. Başvuruya konu köşe yazısı nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği kabul edilebilirlikten uzak değildir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile yerel gazetenin ve şikâyet konusu köşe yazısının yazarının Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.

21. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya makalenin konusu, ilgili kişinin önceki davranışları; yayının içeriği, şekli ve sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner(2), §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).

22. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin başvurucuyu eleştiri sınırını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf, büyük ölçüde dava konusu haberin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı dikkate alınmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner(2), § 64). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu bir yazının bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§ 39-43).

23. Başvurucu; henüz hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmadığı hâlde suçlu gösterildiğini, reyting yapma kaygısı ve belli kişiler yararına haber yapma maksadı ile 8 trilyonluk serveti olduğu yolundaki gerçek dışı haberlerin alıntılanarak söz konusu köşe yazısında kullanıldığını ve kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia etmektedir. Buna karşın İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun gerçeğe aykırı mal beyanında bulunmaktan ceza aldığını, bir ceza davasının ise kesinleşmemiş olmakla beraber başvurucunun cezalandırılması ile sonuçlandığını hatırlatmıştır. İlk Derece Mahkemesine göre köşe yazısında kullanılan haberin dayanağı ulusal basında çıkan haberlerdir ve bu haberler de başvurucunun yargılandığı ceza davalarına dayanmakta olup ulusal basında çıkan haberlerle ilgili bilgi verildiği ve başvurucu ile davalı köşe yazarı arasında geçen ilişkiden bahsedildiği görülen yazı içeriği başvurucunun kişilik haklarına saldırı niteliğitaşımamaktadır.

24. İlk olarak davalının başvuruya konu köşe yazısında dile getirdiği düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda bir haber veya yazının kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner, § 74). Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.

25. Şikâyet konusu köşe yazısının yayımlandığı dönem, başvurucuya karşı bazı ceza davalarının devam ettiği bir dönemdir ve başvurucu yönetici konumunda bir devlet memurudur. Bir bütün olarak şikâyet konusu yazıda emekli vergi şefi olan başvurucunun mal varlığına ilişkin ulusal gazetelerin manşetlerine yansıyan haberlerden bahisle bir dönem başvurucuyla yazar arasında geçenlere ve tüm bunların üzerinden yazarın kişisel düşüncesine yer verilmiştir. Bu bakımdan söz konusu yazı içeriğinin bir ölçüde genel yarar nitelikli tartışmaya katkı sunduğu kabul edilebilir. Bu hususla ilgili olarak basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.

26. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini belirleyemezler. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Anayasa’nın 26. maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun, § 66).

27. Yerel ölçekte yayın yapan bir gazetenin başvuruya konu köşe yazısında ulusal basında manşetlerde yer alarak ülke gündeminde daha önce aleniyet kazanmış bir haberin yalnızca bilgisine yer verilmiş, haberle ilgili ayrıntılara girilmemiştir. Bu bilginin ardından köşe yazarının başvurucu ile ilgili kişisel deneyim ve düşüncelerini aktardığı anlatımlarında ise abartılı ya da tahkir edici bir ifade olmadığı tespiti yapılabilir.

28. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, şikâyet konusu yazının yazıldığı şartlar üzerine ve yazıda alıntılanan haberin veriliş şekli ile gerçekliği meselesine eğilmiş ve başvuruya konu yazıda eleştiri sınırının aşılmadığına karar vermiştir.

29. Bu şartlarda yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarlar dengelenirken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece Mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Yargı Merciilerince Benzer Konularda Farklı Kararlar Verildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucu, Yargıtayın daha önce kendi lehine onama kararı vermişken daha sonra aynı mahiyetteki kararlarda aleyhine hüküm kurduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Başvurucu, anılan iddiasına dayanak olarak Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 23/1/2013 tarihli veE.2012/1350, K.2013/765 sayılı kararını göstermiştir. Anılan karar, başvurucu tarafından bir yerel gazete aleyhine açılan tazminat davasının kısmen kabul edilmesine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararının onanmasına ilişkindir.

32. Başvurucu,Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin söz konusu kararla lehine hüküm kurmuş olduğunu, daha sonraki kararlarında ise dava konularının aynı mahiyette olmasına rağmen aleyhinde kararlar vermeye başladığını ileri sürmektedir.

33. Mahkememizce Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede, başvurucu tarafından çeşitli basın kuruluşları aleyhine açılan tazminat davalarının yerel mahkemeler tarafından reddedilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince onanarak başvurucunun aleyhine sonuçlanan kararlar bulunduğu ve bu kararların yukarıda bahsedilen23/1/2013 tarihli karardan daha önce verildikleri görülmüştür (Yargıtay 4. HD. 19/12/2011 tarihli ve E.2011/10414, K.2011/13746 sayılı; 19/12/2011 tarihli ve E.2011/11958, K.2011/13748 sayılı; 19/12/2011 tarihli ve E.2011/12691, K.2011/13749 sayılı; 14/6/2012 tarihli ve E.2011/8954, K.2012/10391 sayılı kararlar).

34. Dolayısıyla başvurucunun Yargıtay ilgili Hukuk Dairesince 23/1/2013 tarihli veE.2012/1350, K.2013/765 sayılı karardan sonra aleyhine hükümler verilmeye başlandığı iddiası, bu tarihten önce de başvurucu aleyhine verilmiş olan kararların (bkz. § 39) mevcudiyeti nedeniyle açıkça dayanak yoksun bulunmaktadır.

35. Öte yandan kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla basın kuruluşlarına karşı açılan tazminat davalarında yargı mercilerinin inceleyeceği husus haberi yapılan olay değil olayın kamuoyuna aktarılma şeklidir ve anılan inceleme bir çok kriterin uygulanmasını gerektirmektedir. Başvurucu aynı konuya ilişkin basın haberleri ile ilgili olarak Yargıtay tarafından farklı kararlar verildiğini ileri sürmekte ise de söz konusu haberlerin içeriğinin, veriliş şeklinin, haberlerde kullanılan ifadelerin, ifade tarzınınaynı ya da benzer olduğu yönünde bir kanıtlamada bulunmamıştır.

36. Bununla birlikte farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Pinto/Portekiz, B. No: 39005/04, 20/5/2008, § 41; Tudor Tudor/Romanya, B. No: 21911/03, 24/3/2009, § 29; ve Remuszko/Polonya, B. No: 1562/10, 16/7/2013, § 92).

37. Başvurucu, öte yandan aynı karalama kampanyasına karıştırılmak istenen bir kişinin (F.O.), hakkında yapılan gerçeğe aykırı haberler nedeniyle açmış olduğu tazminat davası yargı yerlerince kabul edilirken söz konusu haberlere dayalı olarak kendisinin açtığı davaların ise reddedildiğini, kanunlar karşısında herkesin eşit haklara sahip olduğunu, aynı haklardan kendisinin de yararlandırılması gerektiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün "Bireysel başvuru formu ve ekleri" başlıklı 59. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde, bireysel başvuru formunda bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamaların yer alacağı belirtilmiştir.

39. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya aittir. Başvurucu tarafından aynı haberlere yönelik olarak başka bir kişinin açtığı tazminat davası lehe sonuçlanırken kendisinin açtığı davanın aleyhine sonuçlanmasının adil olmadığı ileri sürülmekte ise de başvuruya konu köşe yazısının yalnızca başvurucuyla ilgili olarak kaleme alındığı, anılan yazıda F.O.nun adının geçmediği görülmektedir. Başvurucu tarafından başvuru konusu olayla F.O.nun açmış olduğu tazminat davası arasında nasıl bir bağlantı olduğunun ortaya konmadığı, soyut şekilde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin belirtildiği ancak anılan hakkın somut olay bağlamında nasıl ihlal edildiği açıklanmadan ve bu hususa ilişkin kanıtlamada bulunulmadan ihlal iddiasında bulunulduğu görülmüştür.

40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

41. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle zarara uğradığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Başvuru konusu olayda Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan haksız fiile dayalı tazminat davasının söz konusu olduğu görülmekle 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur.

43. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilmiştir. Buna göre bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren Gürdal ve diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No: 2013/3283, 19/12/2013; Haydar İzgi, B. No: 2012/673, 19/12/2013).

44. Kanunlarda bazı davaların sonuçlandırılması için öngörülen süreler mahkemelere yönelik süreler olduğundan düzenleyici nitelikte olup mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri kararların geçerli olduğuna şüphe yoktur. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (AİHM) benzer şekildeki düzenleyici sürelerin yargılama süresini kısaltma amacı taşıdığını vurgulamaktadır. AİHM, ulusal mahkemelerin yasal süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetlemenin görevi olmadığını belirterek davaların "makul süre" içinde tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele almakta ve bu sürenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin 1. paragrafına uygun olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Çalık/Türkiye, B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve diğerleri/Türkiye, B. No: 42927/10, 12/3/2013).

45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama süresinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir. Somut başvuru açısından bu tarih 22/2/2010'dur.

46. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebi hakkında verilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin E.2013/14678, K.2013/18501 sayılı karar tarihi olan 26/11/2013 olduğu anlaşılmaktadır.

47. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde yargılamanın konusunun haksız fiile dayalı tazminat talebi olduğu, 22/2/2010 tarihinde açılan davanın yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesince delil olarak sunulan başka mahkeme dosyalarının toplandığı, Mahkemenin 16/11/2011 tarihinde 1 yıl 9 aylık süre sonunda davanın esası hakkında karar verdiği, temyiz incelemesinin yaklaşık bir yılda, karar düzeltme incelemesinin ise dört ayda tamamlandığı ve kararın 26/11/2013 tarihinde kesinleştiği böylece yargılama süresinin 3 yıl 9 ayda tamamlandığı anlaşılmaktadır.

48. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliğine bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından yaklaşık dört yıllık yargılama sürecinde mahkemeler nezdinde başvurucunun haklarını ihlal edecek şekilde makul olmayan bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA

29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.