2014/10518

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DALBAY TAŞ İMALAT SAN. VE TİC.LTD.ŞTİ. BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2014/10518)

 

Karar Tarihi: 14/9/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Dalbay Taş İmalat San.ve Tic.Ltd. Şti.

Vekili

:

Av. Kemal ŞAHİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, mutlak koruma alanında kaldığı gerekçesiyle iptal edilen ruhsata konu işletme alanının daha sonra mutlak koruma alanından çıkarılarak ihale edilmesi üzerine ihalenin iptali istemiyle açılan davada esasa etkili iddialar karşılanmadan karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/6/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. İstanbul ili Gaziosmanpaşa ilçesi Cebeci köyü civarında başvurucu Şirkete ait İR:2443 ve İR:1206 sayılı maden işletme ruhsatları başvurucunun 26/9/1988 tarihli talebi üzerine birleştirilerek başvurucuya TR:2692 sayılı yeni bir ruhsat verilmiştir.

9. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünce (İSKİ) bu ruhsatlardan İR:1206 sayılı işletme ruhsatı sahasındaki faaliyetler nedeniyle oluşan atık maddelerin Alibeyköy Barajı'nı alüvyon ile doldurduğunun tespit edildiği, bu nedenle ruhsatın iptal edilmesi 1/10/1990 tarihli yazıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından istenilmiştir. Bakanlığın cevap vermemesi üzerine İSKİ Genel Müdürlüğünce Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı aleyhine İstanbul 1. İdare Mahkemesinde dava açılmış, anılan Mahkemenin 21/1/1993 tarihli ve E.1992/791, K.1993/59 sayılı kararıyla dava konusu taş ocağının Alibeyköy Barajı'nın su toplama havzasında mevcut derelerin mutlak koruma alanı içinde kalmasından dolayı muhafazasının mümkün olmadığı gerekçesiyle iptal kararı verilmiş; bu karar Danıştay tarafından onanarak kesinleşmiştir. Bunun üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından daha önce birleştirilmiş ruhsat alanından İR:1206 sayılı ruhsat alanı çıkarılmak suretiyle başvurucuya yeni bir ruhsat verilmiştir.

10. Başvurucu Şirket, yargı kararıyla iptal edilen İR:1206 sayılı ruhsat alanının Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından mermer işletilmek üzere İnternet üzerinden ihaleye çıkarıldığını öğrendiğini belirterek 19/7/2005 tarihli dilekçeyle ihaleye çıkarılan maden alanının kendi ruhsat alanı olduğunu, bu yüzden ihalenin iptal edilerek ihale konusu alanın kendi ruhsatına ilave edilmesini talep etmiştir.

11. Başvurucunun bu talebine"İSKİ Genel Müdürlüğü'ne içme ve kullanma suyu temin edilen mutlak koruma alan sınırları ve İSKİ Baraj Koruma alan sınırları sorulmuş olup gelecek cevaba göre işlem tesis edilecektir." şeklinde cevap verilmiştir. Başvurucu bunun üzerine dava açmıştır.

12. İstanbul 6. İdare Mahkemesi 30/4/2007 tarihli ve E.2005/2912, K.2007/1119 sayılı kararıyla Alibeyköy Barajı su toplama havzası içinde ve koruma havzasında mevcut derelerin mutlak koruma alanında kaldığı Mahkeme kararıyla sabit olan taşınmaz için davalı idarece tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu kararın temyizi üzerine Danıştay Sekizinci Dairesi 30/4/2007 tarihli ve E.2005/2912, K.2007/1119 sayılı kararıyla6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesi hükmüne uygun bulunmayan dava dilekçesinin reddedilmesi gerekirken işin esasına girilerek davanın reddi yönünde verilen mahkeme kararında yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

13. İdare Mahkemesi bozmaya uymuş ve verilen dilekçe ret kararı üzerine anılan alanın ihaleye çıkartılmasına ilişkin işlemin iptali istemi ayrı, söz konusu alanın başvurucunun kendi ruhsatına ilave edilmesi yönündeki istemi ayrı birer dava olarak görülmeye başlanmıştır.

14. İhaleye çıkılmasına ilişkin işlemin iptali isteminin görüldüğü başvuruya konu davada Mahkeme 30/6/2010 tarihli ve E.2009/640, K.2010/1209 sayılı kararıyla, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararına atıfla uyuşmazlık konusu alanın, Alibeyköy Barajı'nın su toplama havzasında, mevcut derelerin mutlak koruma alanı içinde kaldığı, bu alanın ihale yoluyla yeniden aramaya açılacak alan olarak belirlenmesinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar vermiştir. Bu kararın temyizi üzerine Danıştay Sekizinci Dairesi 27/3/2013 tarihli ve E.2010/9638, K.2013/2357 sayılı kararıyla, uyuşmazlık konusu alanın İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararının verildiği tarihte mutlak koruma alanı içinde kalmasına rağmen daha sonra kısa mesafeli koruma alanı içine alındığını; bu durumda İstanbul 6. İdare Mahkemesince bu alanın mutlak koruma alanı içinde kaldığını tespit eden mahkeme kararı gerekçe gösterilerek davanın reddedilmesinde hukuki isabet görülmediğini ancak ilgili mevzuatta, kısa mesafeli koruma alanında madencilik faaliyetinde bulunulmasının son derece sıkı şartlara bağlanması ve dava konusu alanın bu istisnai şartlardan hiçbirini taşımaması karşısında İdare Mahkemesince verilen kararın sonucu itibarıyla yerinde bulunduğunu belirterek onamıştır.

15. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 5/3/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar 11/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 30/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Diğer taraftan başvurucunun söz konusu alanın ruhsatına ilave edilmesi yönündeki talebi hakkında görülen davada ise Mahkeme 30/6/2010 tarihli ve E.2009/451, K.2010/1208 sayılı kararıyla, "olayda, davacı şirket uhdesinde bulunan İR:2692 sayılı ruhsattan bölünen alanın, Alibeyköy Barajının su toplama havzasında, mevcut derelerin mutlak koruma alanı içinde kaldığı, bu nedenle de Yüzeysel Su Kaynaklarının Kirlenmeye Karşı Korunması Hakkında Yönetmeliğin 4/A maddesinin 5. bendi gereğince taş, kum, kil ve maden ocağı açılmasına izin verilmeyecek yerlerden olduğunun İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarih ve E.1992/791, K.1993/59 sayılı kararıyla açıkça belirlenmesi karşısında, söz konusu alan 3213 sayılı Maden Kanunu uyarınca madencilik faaliyeti yapılacak alanlardan olamayacağından, bu alanın davacı şirketin halen mevcut ruhsatına ilave edilmesi mümkün bulunmamaktadır." gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

18. Anılan karar, Danıştay Sekizinci Dairesinin 27/3/2013 tarihli ve E.2010/8516, K.2013/2355 sayılı kararıyla; uyuşmazlık konusu alanın İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararının verildiği tarihte mutlak koruma alanı içinde kalmasına rağmen daha sonra kısa mesafeli koruma alanı içine alındığı, bu durumda bu alanın mutlak koruma alanı içinde kaldığını tespit eden mahkeme kararı gerekçe gösterilerek davanın reddedilmesinde hukuki isabet görülmediği ancak kısa mesafeli koruma alanında madencilik faaliyetinde bulunulmasının ilgili mevzuatta son derece sıkı şartlara bağlanması ve dava konusu alanın bu istisnai şartlardan hiçbirini taşımaması karşısında İdare Mahkemesince verilen kararın sonucu itibarıyla yerinde bulunduğu belirtilerek onanmıştır.

19. Başvurucunun karar düzeltme isteminin reddedilmesi üzerine başvurucu, Anayasa Mahkemesine 11/3/2014 bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi Dalbay Taş İmalatı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. (B. No: 2014/3210, 16/6/2016) başvurusunda öncelikle, başvurucunun başvuruya konu ettiği davanın mutlak koruma alanından çıkarılan maden sahasının tekrar ruhsatına ilavesi talebiyle açıldığı ve uyuşmazlığın esasını, daha önce başvurucuya ait birleştirilmiş ruhsat alanının bir kısmının mutlak koruma alanında olduğu gerekçesiyle ruhsat kapsamından çıkarıldıktan sonra mutlak koruma alanı sınırlarının değiştirilmesi ve söz konusu alanın yeniden madencilik faaliyetine açılması üzerine oluşan yeni hukuki durumda başvurucunun korunması gerekli bir hakkının olup olmadığı hususunun oluşturduğunu belirlemiştir.

20. Anayasa Mahkemesi kararında, İstanbul 6. İdare Mahkemesince 30/6/2010 tarihinde verilen kararda söz konusu işletme alanının mutlak koruma alanından çıkarıldığı hususu ile başvurucunun iddiaları dikkate alınmaksızın ve bu konuda bir gerekçeye dayanılmaksızın söz konusu alanın 21/1/1993 tarihindeki eski statüsü gerekçe gösterilerek davanın reddedildiğini, kararda başvurucunun esasa etkili iddialarının değerlendirilerek yanıt verildiğinden ve/veya başvurucunun temel şikâyetinin incelendiğinden söz edilemeyeceğini temyiz incelemesinde ise Danıştay tarafından İdare Mahkemesinin kararında davanın reddedilmesinde hukuki isabet görülmediği belirtilmesine rağmen kararın bozulması yoluna gidilmediğini, somut olay ve iddialar değerlendirilmeden sadece kısa mesafeli koruma alanında madencilik faaliyetinde bulunulmasının son derece sıkı şartlara bağlanması ve dava konusu alanın bu istisnai şartlardan hiçbirini taşımaması gerekçeleriyle kararın onandığı ayrıca kararda kısa mesafeli koruma alanıyla ilgili hangi şartların taşınmadığının da izahı yapılmadığı hususlarına dikkat çekilmiştir.

21. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, başvurucunun mutlak koruma alanından çıkarılan alanın ruhsatına ilave edilmesi talebini dayandırdığı temel iddiasının incelenmediğini; İlk Derece Mahkemesinin, kararın gerekçesini somut gerçekliği değişmiş bir hukuki durum üzerine bina ettiği, temyiz incelemesinde ise bu durum fark edildiği hâlde gerekçe kısmen değiştirilerek ancak somut davanın koşulları yeterince gerekçelendirilmeden onandığını tüm bu nedenlerle başvurucunun esasa etkili olduğu açık olan iddiası karşılanmaksızın ve somut gerçekliğe uygun olmayan hukuki duruma dayanılarak hüküm kurulmasıyla başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Dalbay Taş İmalatı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., §§ 38-41).

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 2577 sayılı Kanun' un 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez."

23. Diğer ilgili hukuk için bkz. Dalbay Taş İmalatı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., §§ 19-21.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

25. Başvurucu; mutlak koruma alanı sınırlarının değişmesiyle ruhsatın iptal nedeni de ortadan kalktığına göre bu ruhsatın ihaleye çıkartılmadan kendisine verilmesi gerektiğini, ihalenin iptal edilmesi istemiyle açılan davada İR:1206 sayılı ruhsat alanının ihaleye çıkartılmasına ilişkin işlem iptal edilmekle birlikte Derece Mahkemesinin bu alanın daha sonra kısa mesafeli koruma alanı içine alındığı ve ilgili mevzuatta kısa mesafeli koruma alanında madencilik faaliyetinde bulunulmasının son derece sıkı şartlara bağlanığı ve dava konusu alanın bu istisnai şartlardan hiçbirini taşımadığı yönündeki gerekçesi nedeniyle söz konusu alanda maden ocağı işletilmesinin kendisi için de imkânsız hâle geldiğini oysa söz konusu alanın kısa mesafeli koruma alanı içinde kalmakla birlikte havza dışında olduğunu kaldı ki bu konuda henüz bir uyuşmazlık bulunmadığını, Derece Mahkemesi tarafından henüz hakkında uyuşmazlık bulunmayan bir konuda idarenin yerine geçilerek karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkına ilişkindir.

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

29. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76)

30. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

31. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Başvurucuya ait İR:1206 sayılı işletme ruhsatının, su toplama havzasının mutlak koruma alanı içinde kaldığı gerekçesiyle İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararıyla iptal edilmesinden bir süre sonra başvurucu, mutlak koruma alanı sınırlarının değiştirildiği ve bunun sonunucunda iptal edilen ruhsat alanının Bakanlık tarafından mermer işletilmek üzere ihaleye çıkarıldığını öğrendiğini belirterek 19/7/2005 tarihli dilekçeyle ihalenin iptal edilmesini ve ihale konusu alanın kendi ruhsatına ilave edilmesini talep ederek idari başvuru yapmış ardından dava açmıştır. Başvurucunun söz konusu alanın kendi ruhsatına ilave edilmesi talebinin incelendiği davaya ilişkin olarak yapılan bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi uyuşmazlığın esasını, başvurucuya ait birleştirilmiş ruhsat alanının bir kısmının mutlak koruma alanında olduğu gerekçesiyle ruhsat kapsamından çıkarıldıktan sonra mutlak koruma alanı sınırlarının değişmesi ve söz konusu alanın yeniden madencilik faaliyetine açılması üzerine oluşan yeni hukuki durumda başvurucunun korunması gerekli bir hakkının bulunup bulunmadığı hususunun oluşturduğunu ancak Derece Mahkemesi kararlarında başvurucunun mutlak koruma alanından çıkarılan alanın ruhsatına ilavesi talebini dayandırdığı temel iddiasının tartışılmadığı gibi kısa mesafeli koruma alanıyla ilgili hangi şartların bulunmadığının da izah edilmediği gerekçesiyle başvurucu Şirketin adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (bkz.§§ 17-21).

33. Söz konusu alanın ihaleye çıkarılmasına ilişkin açılan ve bakılmakta olan başvuruya konu davada ise söz konusu alanın ihaleye çakarılmasına ilişkin işlem, başvurucununu talebi doğrultusunda iptal edilmekle birlikte karar gerekçesinde söz konusu alanda madencilik yapılamayacağı vurgulanmış ve başvurucu bu gerekçe nedeniyle kendi hakkının zayi olduğunu ileri sürmüşür. Gerçekten de gerekçede mutlak koruma alanı sınırlarının değişmesi ve söz konusu alanın yeniden madencilik faaliyetine açılması üzerine oluşan yeni hukuki durumda başvurucunun korunması gerekli bir hakkının bulunup bulunmadığı hususu incelenmediği gibi özellikle Danıştay Dairesi, İlk Derece Mahkemesinin gerekçesinde hukuki isabet görmediğini belirtmekle birlikte kararı bozmamış ve kısa mesafeli koruma alanıyla ilgili hangi şartların taşınmadığına da gerekçede yer vermemişir.

34. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Dalbay Taş İmalatı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., başvurusunda, söz konusu alanın başvurucunun ruhsatına ilave edilmesine ilişkin olan yargılamanın yenilenmesine karar vermiş olup yargılamanın yenilenmesi üzerine verilecek kararın bakılmakta olan bahsi geçen alanın ihaleye çakarılmasına ilişkin işlemin iptaline dair olan başvuruya konu davadaki hususları etkileyecek nitelikte olduğu da gözetildiğinde anılan başvuruda ortaya konulan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığını değerlendirmiştir.

35. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36 maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.

38. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 6. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 6. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Sekizinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.