2014/11408

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MELAHAT ALTIN VE FİLİZ FREIFRAU VON THERMANN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/11408)

 

Karar Tarihi: 8/12/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 23/12/2016-29927

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Fatma KARAMAN ODABAŞI

Başvurucular

:

1. Melahat ALTIN

 

 

2. Filiz FREIFRAU VON THERMANN

Vekili

:

Av. Niyazi KÖREZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, malik olunan turistik tesisin çevre duvarının bir kısmının kıyı kenar çizgisinin deniz yönünde kaldığı gerekçesiyle verilen yıkım kararının iptali istemiyle açılan davanın reddedilmesi ve yapının bedeli ödenmeden yıkılmasına karar verilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/7/2014 tarihinde Burhaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 8/7/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 3/3/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 15/3/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 21/3/2016 tarihinde ibraz etmişlerdir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular, Balıkesir ili Burhaniye ilçesi Ören Mahallesi Ayaklı mevkii 253 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan turistik tesisin ortak malikleridir.

9. Başvuruculara ait taşınmazın ve turistik tesisin bulunduğu alanda Balıkesir Valiliğince (Valilik) belirlenen kıyı kenar çizgisi 12/9/1975 tarihinde İmar ve İskân Bakanlığınca onaylanmıştır.

10. İmar ve İskân Bakanlığınca onaylanan kıyı kenar çizgisine göre başvuruculara ait taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı, bu kısmın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu belirtilerek taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmının tapusunun iptali ve bu kısım üzerinde kalan yapıların kali istemiyle Maliye Hazinesine izafeten Mal Müdürlüğü tarafından başvuruculardan Melahat Altın ve başvurucuların murisi aleyhine 17/7/1992 tarihinde Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır.

11. Mahkemenin 18/7/1995 tarihli ve E.1994/63, K.1995/296 sayılı kararıyla davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de hüküm Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 11/12/1995 tarihli ilamı ile bozulmuş, Mahkemenin 11/6/1996 tarihli ve E.1996/184, K.1996/112 sayılı kararı ile verilen ilk kararda direnilmiştir.

12. Direnme kararının temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 7/4/1999 tarihli ve E.1999/1-231, K.1999/186 sayılı ilamıyla uyuşmazlığın kıyı kenar çizgisinin saptanması, yöntem ve kapsamının belirlenmesinden kaynaklandığı belirtilerek 13/3/1972 tarihli ve 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'na uygun işlem ve araştırma yapılarak, ayrıca taraflar arasında daha önce görülen davalar sonucu verilen kararlar da değerlendirilerek hüküm kurulmak üzere direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

''... kural olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi görevinin adli yargı yerine ait olduğu...; ancak 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idari yargı tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin saptanması gerektiği'', aksi halde 3621 sayılı Kanun ile 13/3/1972 tarih ve 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki kural ve yöntemler doğrultusunda kıyı kenar çizgisinin mahkeme tarafından belirlenmesi 28/10/1997 gün 1996/5 Esas, 1997/3 Karar sayılı İnançları Birleştirme Kararı gereğidir. ''

13. Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 11/4/2000 tarihli ve E.1999/221, K.2000/101 sayılı kararıyla 1975 yılında pafta üzerinden geçirilen kıyı kenar çizgisinin kesinleşmediği, bu anlamda davacı Maliye Hazinesi lehine üstün bir hak sağlamadığı, Mahkemece yapılan keşifte kıyı kenar çizgisinin kesinleşmiş Mahkeme ilamındaki sınırlara uygun olarak tespit edildiği, bu bakımdan davacı Maliye Hazinesinin davalıların özel mülkiyetinde bulunan yerler konusunda hukuken korunan üstün hakkının bulunmadığı gerekçesiyle tapu iptali, tescil ve kal davasının reddine karar verilmiştir.

14. Karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26/9/2000 tarihli ve E.2000/9564, K.2000/10875 sayılı ilamı ile onanmış;karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 27/11/2000 tarihli E.2000/14060, K.2000/14879 sayılı ilamı ile reddedilerek hüküm 27/11/2000 tarihinde kesinleşmiştir.

15. Burhaniye Belediyesi (Belediye) Encümeninin 24/8/2010 tarihli ve 2010/834 sayılı kararı ile başvuruculara ait turistik tesisin çevre duvarının 4.00 metrelik kısmının kıyı kenar çizgisinin deniz yönünde kaldığı, izinsiz ve kaçak olarak yapıldığının tespit edildiği, 19/7/2010 tarihinde duvarın mühürlendiği belirtilerek izinsiz ve kaçak olarak yapılan yapının yıkılmasına, yıktırılmadığı takdirde Belediyece yıkılarak yıkım masraflarının %20 fazlası ile başvuruculardan tahsiline karar verilmiştir.

16. Başvuruculardan Melahat Altın, kaçak olduğu iddia edilerek yıkılması istenen ancak turistik tesisin tamamına ait 1964 tarihli ruhsat kapsamında kalan duvarın 1988 yılından önce yapıldığını, 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun geçici maddesi gereğince müktesep haklarının korunması gerektiğini belirterek 24/8/2010 tarihli kararın iptali istemiyle Belediye aleyhine 2/9/2010 tarihinde Balıkesir İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

17. Balıkesir İdare Mahkemesinin 22/9/2011 tarihli ve E.2010/1255, K.2011/1159 sayılı kararı ile Belediye Encümen Kararının, başvuruculara ait turistik tesisin çevre duvarlarının 4 metrelik bölümünün kıyı alanında kaldığından yıkımına ilişkin kısmı yönünden davanın reddine; dava konusu duvar yıktırılmadığı takdirde Belediyece yıkılarak yıkım masraflarının %20 fazlası ile ilgililerinden tahsiline ilişkin kısmı yönünden ise davanın kabulü ile işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Uyuşmazlıkta; davacının ortak maliki olduğu taşınmazın etrafını çevreleyen ve dava konusunu oluşturan sınır duvarlarının ne zaman inşa edildiği noktasında yapı tatil (tespit) zaptında bir bilgi mevcut olmamasına karşın dosya içerisinde yer alan mahkeme ilamında, davacı M.A. ve T.A. tarafından Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1987/427 esas numarasına kayden Hazine ve Burhaniye Belediye Başkanlığına karşı açılan davada söz konusu duvarların mevcut olduğu hususunun mahkemece yerinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi ile tespit edildiği, dava konusu taşınmazın bulunduğu alana ilişkin olarak biri 12.09.1975 ve diğeri de 12.07.2006 tarihi olmak üzere iki adet kıyı kenar çizgisinin bulunduğu, imar uygulamaları ile ilgili iş ve işlemlerde 12.09.1975 tarihli kıyı kenar çizgisinin geçerli olduğu, davacının maliki olduğu taşınmazın bir kısmı ve uyuşmazlık konusu yapının 12.09.1975 tarihinde tespit edilen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı, davacı tarafından dava konusu duvara ilişkin olarak duvarın 4 m.lik bölümünün kıyı alanında kaldığına dair düzenlenen yapı tespit zaptı ve mühürleme işleminin iptali istemiyle Mahkememiz nezdinde açmış olduğu davanın Mahkememizin 22/09/2011 tarihli ve E.2010/1195, K.2011/1160 sayılı kararı ile reddedildiği görülmektedir.

Her ne kadar, Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1987/427 esas numarasına kayden Hazine ve Burhaniye Belediye Başkanlığına karşı açılan davada söz konusu duvarların mevcut olduğu hususunun mahkemece yerinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi ile tespit edilmişse de, yukarıda yer verilen mevzuat hükmünde sahil şeridi içerisinde yer alan ve 11 Temmuz 1992 tarihinden önce yürürlükteki plan ve/veya mevzuatta uygun olarak inşa edilen yapıların ilgilileri açısından müktesep hak teşkil ettiği belirtildiğinden, 12.09.1975 tarihinde tespit edilen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalan yapının belirtilen hükümden yararlanamayacağı açıktır.

Bu durumda, davaya konu edilen duvarın yapı niteliğinde olduğu, kıyı alanında kaldığı ve kıyıların herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olduğu, buralarda hiçbir yapının yapılamayacağı, duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazı ve benzeri engeller oluşturulamayacağı dikkate alındığında; dava konusu 24.08.2010 tarihli ve 2010/834 sayılı encümen kararının, davacının ortak maliki olduğu, ... tesis (in) çevre duvarlarının 4 m'lik bölümünün kıyı alanında kaldığından yıkımına ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmamaktadır."

18. Temyiz üzerine karar, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2011/16815, K.2013/3062 sayılı ilamı ile onanmıştır.

19. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 15/4/2014 tarihli ve E.2014/584, K.2014/4692 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.

20. Karar, başvuruculardan Melahat Altın vekiline 9/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

21. Mahkemenin 22/9/2011 tarihli kararından sonra başvuruculardan Filiz Von Thermann,Belediyenin yıkım işlemiyle ilgili olarak iki kıyı kenar çizgisi arasında kalan ve özel mülkiyete konu olan alanda müktesep haklarının bulunduğunun ve kamulaştırma yapılmadan uygulama yapılamayacağının bildirilmesi için 12/12/2011 tarihli dilekçeyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına müracaat etmiştir.

22. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012 tarihli yazısı ile uyuşmazlığa konu olan alanda imar hukuku yönünden esas olan ve 12/9/1975 tarihinde İmar ve İskân Bakanlığınca onaylanan kıyı kenar çizgisi ile mülkiyeti ilgilendiren idari işlemler yönünden esas olan ve Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/4/2000 tarihli kararıyla tespit edilen kıyı kenar çizgisinin her ikisinin de gösterildiği paftanın Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca 12/7/2006 tarihinde onaylandığı ifade edilmiş; iki ayrı kıyı kenar çizgisinin paftasında gösterilmesi işlemine ilişkin açılan idari davalar reddedildiğinden ve Bayındırlık ve İskânBakanlığınca işlem iptal edilmediğinden 12/9/1975 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisinin geçerli olduğu belirtilmiştir. Yazının devamında 1/12/1984 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 27/11/1984 tarihli ve 3086 sayılı mülga Kıyı Kanunu'nun geçici 2. maddesinde, 1972 yılından önce kıyıda yapılmış özel mülkiyete konu yapılar için Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuata ve imar planlarına uygun olarak yapılan yapılar hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı hükmü yer almakla birlikte 17/4/1990 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 3621 sayılı Kanun'un geçici maddesinde, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuat hükümlerine uygun olarak onanmış ve kısmen veya tamamen yapılaşmış 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının sahil şeritleriyle ilgili hükümlerinin geçerli olduğunun düzenlendiği, imar hukuku yönünden İmar ve İskân Bakanlığınca onaylanan kıyı kenar çizgisinin dikkate alınması durumunda kıyıda kalan söz konusu yapılar için 3621 sayılı Kanun'a göre müktesep haktan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Yine 12/9/1975 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalan yapıların durumunun da buna göre belirlenmesi gerektiği, uygulama yapılırken mülkiyet açısından Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/4/2000 tarihli kararı ile tespit edilen kıyı kenar çizgisine göre kamulaştırma işlemi gerçekleştirilmeden (mülkiyet sorunu çözülmeden) uygulama yapılamayacağı belirtilerek iki kıyı kenar çizgisi arasında kalan alan ve üzerindeki yapıların 3086 sayılı Kanun dikkate alındığında bedeli ödenmeden kaldırılmasının mümkün gözükmediği belirtilmiştir.

23. Başvurucular 7/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

24. 3621 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Kıyı Kenar çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırını,

Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı,

Sahil şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak enaz 100 metre genişliğindeki alanı,

...

ifade eder.''

25. 3621 sayılı Kanun'un 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

" Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır,

Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.

Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur.''

26. 3621 sayılı Kanun'un 6. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz.''

27. 3621 sayılı Kanun'un 14. maddesi şöyledir:

"Bu Kanun kapsamında kalan alanlarda ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve eklerine aykırı yapılar hakkında 3l94 sayılı İmar Kanununun ilgili hükümleri uygulanır."

28. 3621 sayılı Kanun'un geçici maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuat hükümlerine uygun olarak onanmış ve kısmen veya tamamen yapılaşmış 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının sahil şeritleri ile ilgili hükümleri geçerlidir. Ancak, 8 inci maddenin ikinci fıkra hükümleri saklıdır."

29. 3086 sayılı mülga Kanun'un geçici 2. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"1972 yılından önce kıyıda doğmuş özel mülkiyete konu yapılar ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuata ve imar planına uygun olarak yapılan yapılar hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz."

30. 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi şöyledir:

"Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.

Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.

Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.

Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.

Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir."

31. 3/8/1990 tarihli ve 20594 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Kıyı Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

''Kıyılar ... Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır.

Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.

Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz.''

32. Aynı Yönetmelik'in 16. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

''Sahil şeridinde kıyıya geçişi engelleyecek şekilde; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Moloz, toprak, curuf, çöp gibi çevreyi bozucu etkisi olan atık ve artıklar dökülmez, kazı yapılamaz.

Sahil şeridine 11 Temmuz 1992 tarihinden önce yürürlükteki plan ve/veya mevzuatta uygun olarak yapılmış veya inşaat ruhsatı alınarak en az su basman seviyesine kadar inşaatı tamamlanmış yapılardaki müktesep haklar saklıdır. Bu hüküm, üzerine birden fazla yapı yapılmak üzere ruhsat alınmış parsellerdeki en az su basman seviyesindeki yapılar içinde geçerlidir.''

33. Aynı Yönetmelik'in 20. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

''Kıyılarda, ... ve sahil şeritlerinde kanun, plan ve yönetmelik hükümlerine uyulmadan ruhsatsız, ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapılması halinde, 3194 sayılı İmar Kanununun 32 nci maddesi hükümleri uyarınca, aynı kanunda belirlenen yasal süreler içinde gerekli işlemler yapılır.''

IV.İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 8/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

35. Başvurucular, sahibi bulundukları turistik tesisin ve çevre duvarlarının 1964 yılından bu yana mevcut olup ruhsatlı bulunduğunu, 1975 yılında Valilikçe kıyı kenar çizgisi belirlenerek tesisin bir kısmının kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kaldığı gerekçesiyle tapu iptali tescil davası açılmış ise de Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesince belirlenen kıyı kenar çizgisine göre taşınmazın kıyıda kalmadığı tespit edilerek 27/11/2000 tarihinde kesinleşen karar ile tapu iptali, tescil ve kal talebinin reddedildiğini, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 2006 yılında Mahkemece tespit edilen kıyı kenar çizgisinin onaylanarak paftasına işlendiğini, bu durumda 1975 yılında belirlenen kıyı kenar çizgisine göre tesisin çevre duvarının bir kısmının kaçak yapı olarak değerlendirilerek yıkılmasına karar verilmesinin kazanılmış haklara aykırı bulunduğunu, bedeli ödenmeden ve kamulaştırma yapılmadan yıkım kararı alınmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin tespitini, yargılamanın yenilenmesini talep etmişlerdir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun, açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı ve Türü

37. Başvurucular, maliki bulundukları turistik tesisin çevre duvarlarının bir kısmının 1975 yılında belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı belirtilerek yıkılmasına karar verilmiş ise de 2000 yılında kesinleşen Mahkeme kararı ile belirlenen kıyı kenar çizgisine göre duvarın kıyıda değil mülkiyeti kendilerine ait bulunan alanda kaldığını, kaçak olmayıp 1964 tarihli yapı ruhsatı kapsamında bulunduğunu, kamulaştırma işlemi yapılmadan ve bedeli ödenmeden yıkım kararı alınamayacağını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

38. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun kabul edilebilirliği yönünden başvurucuların maliki bulundukları duvarın bir kısmının yıkılmasına ilişkin idari işlem nedeniyle uğradıkları zararın makul bir tazminat ile karşılanmamasından yakındıkları, bu idari işlem sebebiyle uğranılan zararların tazmini için 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesine dayalı olarak tazminat davası açıldığına ilişkin bilgi ve belge sunulmadığı belirtilmiş; başvurunun esası yönünden ise yıkıma ilişkin karar kapsamında başvurucuların mülküne müdahale edildiği, 3621 sayılı Kanun kapsamında yapılan müdahalenin kanuni olduğu, müdahalenin meşru amacının bulunduğu ifade edilerek yıkım ile başvurucular üzerine orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin ayrıca gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir.

39. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı verdikleri beyanlarında doğan zararın tazmini için tazminat davası açılabileceğini ancak dava konusu olan idari işlemin bizzat kendisinin ve İdare Mahkemesince verilen kararın hukuka aykırı bulunduğunu, taşınmaz üzerindeki izinli ve ruhsatlı yapılara kamulaştırma yapılmadan müdahale edilemeyeceğini belirtmişlerdir.

40. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir. (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).

41. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibarıyla 4721 sayılı Kanun'da yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğine kuşku yoktur. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30, 31).

42. Somut olayda başvurucular Balıkesir ili Burhaniye ilçesi Ören Mahallesi 253 ada 1 parsel sayılı taşınmazın ve taşınmaz üzerinde bulunan turistik tesisin ortak malikleridir. 12/9/1975 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisine göre başvuruculara ait taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı belirtilerek bu kısmın tapusunun iptali ve bu kısım üzerinde kalan yapıların kali istemiyle başvurucular aleyhine dava açılmış ise de Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/4/2000 tarihli kararı ile yeniden kıyı kenar çizgisi belirlenerek dava konusu alanın başvurucuların özel mülkiyetinde bulunduğu tespit edilmiş ve davanın reddine karar verilmiştir (bkz. §§ 10-13). Tapu iptali, tescil ve kal davasının reddine ilişkin karar 27/11/2000 tarihinde kesinleşmiştir. Öte yandan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012 tarihli yazısında, 1975 yılında ve 2000 yılında belirlenen her iki kıyı kenar çizgisinin de gösterildiği paftanın ilgili Bakanlıkça onaylandığı belirtilerek mülkiyeti ilgilendiren idari işlemler yönünden 2000 yılında belirlenen kıyı kenar çizgisinin esas olduğu vurgulanmıştır (bkz. § 22). Buna göre yargısal yollardan geçmek suretiyle kesinleşen Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/4/2000 tarihli kararı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012 tarihli yazısı dikkate alındığında yıkımına karar verilen turistik tesis çevre duvarının başvurucuların mülkiyetinde bulunan taşınmaz üzerinde olduğu ve başvuruculara ait bulunduğu değerlendirilmiştir.

43. Anayasa’nın 35. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 45).

44. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken Sözleşme'ye ek (1) No. lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme ile vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 46).

45. Başvuru konusu olayda başvurucunun maliki bulundukları taşınmaz üzerinde yer alan ve başvuruculara ait turistik tesisi çevreleyen duvarın 1975 tarihli kıyı kenar çizgisine göre deniz yönünde kaldığı belirtilen 4.00 metrelik kısmının mühürlenmesine ve yıkılmasına karar verilmiştir. Bu bakımdan başvurucuların sahip oldukları taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakları devam etmekte olup mülkiyet hakkından yoksun kaldıkları söylenemez. Diğer yandan taşınmaz üzerindeki mülk sahipliği devam etmekle birlikte taşınmazın üzerinde bulunan duvara müdahale edilerek mühürlenmesine ve yıkılmasına karar verildiği bu bakımdan başvurucuların taşınmaz üzerinde mülkiyet haklarından doğan bir kısım hak ve yetkileri kısıtlanarak mülkiyetin kullanımına birtakım sınırlamalar getirildiği anlaşılmaktadır. Başvurucuların mülkiyet hakkına ilişkin temel şikâyetinin kendilerine ait taşınmaz üzerinde bulunan duvarın mühürlenmesi ve yıkım kararı alınması şeklinde gerçekleşen müdahaleye ilişkin olduğu dikkate alındığında malik olunan taşınmaz yönünden kullanım şekli, muhafaza, yapılabilecek inşai ve fiziki muamele ve benzer yönlerden birtakım kısıtlamaları beraberinde getiren müdahalenin, mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme suretiyle mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

46. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine uygunluğunun denetlenmesi gerekmekte olup bu itibarla müdahalenin hakkın özünedokunmama, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle ve kanunla sınırlandırma ve ölçülülük ilkesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

i. Kanunilik

47. Anayasa’nın 35. ve 13. maddelerine göre mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kanunla düzenlenmesi gerekmektedir.

48. Anayasa’nın 43. maddesinde ise kıyıların, devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu; deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği, kıyılarla sahil şeritlerinin kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartlarının kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.

49. Somut olayda, mülkiyeti başvuruculara ait bulunan taşınmazın sınırlarını çevreleyen duvarın 4.00 metrelik kısmının 1975 yılında belirlenen kıyı kenar çizgisine göre deniz yönünde kıyıda kaldığı ve izinsiz olarak yapıldığı gerekçesiyle 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi kapsamında mühürlenerek durdurulmasına ve yıkılmasına karar verilmiştir.Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012 tarihli yazısında, 1975 ve 2000 yıllarında onaylanan her iki kıyı kenar çizgisinin gösterildiği paftanın ilgili Bakanlıkça 12/7/2006 tarihinde onaylandığı, bu işleme karşı açılan idari davalar reddedildiğinden ve ilgili Bakanlıkça işlem iptal edilmediğinden 1975 yılında onaylanan kıyı kenar çizgisinin geçerli olduğu belirtilmiştir (bkz. § 22).

50. 3621 sayılı Kanun'un 6. maddesinde, kıyıların herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olup buralarda hiçbir yapı yapılamayacağı, duvar ve benzeri engeller oluşturulamayacağı düzenlenmiş; aynı Kanun'un 14. maddesinde ise bu Kanun kapsamında kalan alanlarda ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve eklerine aykırı yapılar hakkında 3194 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesinde ise ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılan yapılara ilişkin düzenleme getirilmiş olup ruhsata aykırı yapılarda aykırılığın giderilmemiş olması, ruhsatsız yapılarda ise yapının ruhsata bağlanmaması hâlinde ilgili idarece yapının yıktırılacağı düzenlenmiştir.

51. Bu durumda başvuru konusu olayda mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme şeklinde gerçekleşen müdahalenin, 1975 tarihinde onaylanan ve geçerliliğini sürdürdüğü belirtilen kıyı kenar çizgisi dikkate alındığında 3621 sayılı Kanun'un 6. ve 14. maddeleri ile 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesinde hukuki dayanağının bulunduğu ve başvuruya konu müdahalenin kanunilik unsurunu taşıdığı anlaşılmaktadır.

ii. Meşru Amaç

52. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, 19/1/2012).

53. Anayasa'nın 43. maddesinde kıyılardan yararlanma ayrıca düzenlenmiş olup kıyıların özel mülkiyete konu olamayacağı, bu alanların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu, kıyılardan ve onların tamamlayıcısı olan sahil şeritlerinden yararlanmada kamu yararının esas alındığı vurgulanmıştır.

54. Kıyı alanlarının korunması, bu alanların dengeli ve düzenli bir şekilde kullanılmasının sağlanması ile kıyılardan ve onun doğal güzelliklerinden yararlanma imkânının ve doğal mirasın gelecek nesillere aktarılması bakımından son derece önemlidir. Bu kapsamda 1975 yılında onaylanan ve geçerliliğini sürdürdüğü belirtilen kıyı kenar çizgisi dikkate alındığında kıyının korunması amacıyla gerçekleştirilen başvuruya konu müdahalenin kamu yararı amacı taşıdığı kabul edilmelidir.

iii. Ölçülülük

55. Nihai olarak başvurucuların maliki bulundukları turistik tesisin çevre duvarının bir kısmının kıyı kenar çizgisinin deniz yönünde kaçak olarak yapıldığı gerekçesiyle yıkılmasına karar verilmesine rağmen duvar bedelinin ödenmemesi veya gerçek zararı karşılayacak bir giderim imkânının sağlanmaması şeklinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilmelidir.

56. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma (başkasına devretme, biçimini değiştirme, harcama ve tüketme hatta yok etme) olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32).

57. Öte yandan Anayasa'nın 35. maddesine göre mülkiyet hakkı ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir. Ayrıca Anayasa'nın 13. maddesinde ifade edilen "ölçülülük ilkesi", temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir.

58. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir (Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, § 106).

59. Ölçülülük ilkesi "elverişlilik", "gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. "Elverişlilik" öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, "gereklilik" ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, "orantılılık" ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

60. Anayasa'nın 35. maddesine uygun olarak bir kimsenin mülkiyet hakkına devlet tarafından müdahale edilmişse veya mal varlığı üzerindeki hakları kullanılamaz hâle getirilmişse bu kişinin hakkının korunması gerekir. Bu da ancak mülkiyete konu mal varlığının değerinin ödenmesi suretiyle gerçekleştirilebilir. Kural olarak devlet tarafından el atılan mal varlığının değerini, devletin kendiliğinden ödemesi beklenir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 62).

61. Somut olayda başvurucuların maliki bulundukları taşınmazın bir kısmının 1975 yılında belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasıyla açılan tapu iptali, tescil ve kal davasının Mahkemece yeniden belirlenen kıyı kenar çizgisi dikkate alınarak reddine karar verildiği, kararın temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçmek suretiyle 27/11/2000 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan kural olarak başvurucuların malik oldukları taşınmazıdiledikleri şekilde kullanma hakları Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olmakla beraber devletin bu kullanımı kontrol/düzenleme yetkisi bulunmaktadır.

62. Öte yandan Anayasa'nın 43. maddesinde kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği, kıyılardan yararlanma imkân ve şartlarının kanunla düzenleneceği belirtilmiş; 3621 sayılı Kanun'un 6. maddesinde ise kıyıların herkesin eşitlikle ve serbestlikle yararlanmasına açık olduğu, buralarda hiçbir yapı yapılamayacağı, duvar ve benzeri engeller oluşturulamayacağı düzenlenmiştir.

63. Bu durumda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012 tarihli yazısında 1975 yılında belirlenen kıyı kenar çizgisi ve Mahkemenin 11/4/2000 tarihli kararıyla belirlenen kıyı kenar çizgisinin her ikisinin de paftasında gösterildiği ve geçerli olduklarının belirtildiği de dikkate alındığında Mahkemece belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalmayıp başvurucuların mülkiyetinde bulunan ancak 1975 yılında belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı anlaşılan alan içinde yer alan ve başvuruculara ait olduğu anlaşılan duvar yönünden gerçekleşen müdahalenin ortaya çıkardığı durumun, başvurucuların mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozup bozmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

64. Belediye Encümeninin 24/8/2010 tarihli kararında duvarın izinsiz ve kaçak olarak yapıldığı belirtilmiş;başvuru formunda ise turistik tesisin 1964 yılından bu yana emniyeti sağlayan çevre duvarları ile çevrili olduğu, bu duvarların turistik tesise ait 1964 tarihli ruhsatname kapsamında bulunduğu ve kaçak olmadığı ifade edilmiştir. Başvuru formu ekinde, turistik tesise ait 23/12/1963 tarihli ve 99 sayılı turizm müessesesi işletme belgesi ve 1964 tarihli inşaat ruhsatnamesi sunulmuştur. Balıkesir İdare Mahkemesinin 22/9/2011 tarihli kararında, başvuruculara ait taşınmazın etrafını çevreleyen ve dava konusunu oluşturan çevre duvarlarının ne zaman inşa edildiğinin yapı tatil zaptında belirtilmediği ancak başvuruculardan Melahat Altın ve başvurucuların murisi tarafından Belediye ve Maliye Hazinesi aleyhine açılan Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1987/427, K.1988/189 sayılı dosyası kapsamında yapılan keşif ve bilirkişi incelemesinde söz konusu duvarın mevcut olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Bu bakımdan uyuşmazlık konusu duvarın yeni olmayıp 1988 yılından daha önceki bir tarihte inşa edildiği değerlendirilmiştir.

65. Yine başvurucular; uyuşmazlık konusu duvarın tesisi çevreleyen bahçe duvarının bir bölümü olduğunu, tesisin emniyetini sağlama işlevine sahip bulunduğunu, kamuya ait kıyıya geçişi engellemediğini, bu bölgede kamu yararına yapılacak herhangi bir hizmetin gerçekleştirilmesine engel teşkil etmediğini belirtmişlerdir. 24/8/2010 tarihli encümen kararında ise duvarın kıyı kenar çizgisinin deniz yönünde kaldığı gerekçesine dayanılarak yıkım kararı alındığı, başka bir gerekçeye yer verilmediği görülmüştür. Başvuru formu ekinde sunulmuş olan "Bayındırlık Bakanlığı Onaylı Çifte Kıyı Kenar Çizgisini Gösteren Tasdikli Proje" başlıklı belgede 1975 yılında ve 2006 yılında onaylanan her iki kıyı kenar çizgisinin gösterildiği, iki kıyı kenar çizgisi arasında kalan uyuşmazlık konusu tesise ait bahçe duvarının işaretlendiği, duvarın kıyıya ve sahil şeridine dik olacak şekilde konumlanmış olduğu gözlemlenmiştir.

66. Son olarak başvurucuların müracaatı üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012 tarihli yazısında, başvuruculara ait taşınmazın bir bölümü 1975 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalırken Mahkemece tespit edilen kıyı kenar çizgisine göre kıyı dışında kaldığından mülkiyet durumunun başvurucular lehine aynen korunduğu, 1975 yılında belirlenen ve hukuki bir değer taşıması sebebiyle bir idari işlem niteliğinde bulunan kıyı kenar çizgisinin planlama, uygulama, imar yıkım, ruhsat ve iskân gibi imar uygulamalarıyla ilgili iş ve işlemler yönünden geçerli olup mülkiyeti ilgilendiren idari işlemler yönünden ise Mahkemece belirlenmiş kıyı kenar çizgisinin esas alınması gerektiği, 1/6/1964 tarihinde alınan yapı ruhsatı ile 1/12/1984 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren mülga 3086 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi dikkate alındığında iki kıyı kenar çizgisi arasında kalan alan ve üzerindeki yapıların bedeli ödenmeden kaldırılmasının mümkün görülmediği bildirilmiştir.

67. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde 1975 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalan, kural olarak devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan ve 3621 sayılı Kanun uyarınca üzerinde yapı yapılması mümkün gözükmeyen bir alanın aynı zamanda 2006 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisine göre kıyı dışında kalması ve bunun sonucu olarak başvurucular lehine mülkiyetinin aynen korunması şeklindeki mevcut durum karşısında, uyuşmazlık konusu duvarın yeni bir tarihte inşa edilmediğine ilişkin sunulan bilgi ve belgeler, duvarın yapılış amacı, fonksiyonu, konumu, başvurucular yönünden sağladığı fayda ile müdahalenin amacı, gerekçesi ve müdahaleden beklenen kamu yararı karşılaştırıldığında duvarın değeri ödenmeden veya başvurucuların gerçek zararını karşılayacak bir giderim imkânı sağlanmadan müdahalede bulunulmasının başvurucular üzerinde aşırı bir yüke sebep olduğu, yapı bedelinin ödenmesi gerektiğine işaret eden Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012 tarihli yazısı da dikkate alındığında başvurucuların mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu kanaatine ulaşılmıştır.

68. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

70. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.

71. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

72. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Balıkesir İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Balıkesir İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/12/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.