2014/11503

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖZGÜR GÜLEÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/11503)

 

Karar Tarihi: 1/2/2017

R.G. Tarih ve Sayı: 14/3/2017 - 30007

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Özgür GÜLEÇ

Vekili

:

Av. Ali ÇELİK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; bir ceza soruşturması sırasında el konulan dizüstü ve tablet bilgisayarların, ceza yargılaması neticesinde beraat kararı verilmesi ve izinsiz ithalat yapılması kabahati eyleminden ithalatçı firmanın sorumlu olduğu belirtilmesine rağmen iade edilmemesi nedenleriyle mülkiyet hakkı ile suçta ve cezada kanunilik ve cezaların şahsiliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/7/2014 tarihinde Bakırköy 9. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 8/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 18/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş bildirilmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. İstanbul Bilişim A.Ş., ağırlıklı olarak İnternet üzerinden elektronik ürünlerin perakende satışını yapmakta olan bir ticaret şirketidir. Başvurucu ise başvuru formu ekinde sunulan belgelere göre beş ortaklı bu Şirketin %40 payı ile en büyük ortağıdır. Başvurucu tarafından ibraz edilen 2/12/2009 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde, başvurucunun bu Şirketin yönetim kurulu başkanı olduğu ve her türlü yetkiyi haiz olarak Şirketi münferit imzası ile birinci dereceden, en geniş şekilde temsil ve ilzama yetkili kılındığı duyurulmuştur.

8. Geçersiz ve sahte bandrollerle televizyon satışı yapıldığı ihbarı üzerine Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/35952 Soruşturma sayılı dosyasında Şişli 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 10/8/2010 tarihli ve 2010/1692 Değişik İş, Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesinin 10/8/2010 tarihli ve 2010/145 Değişik İş, Fatih 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 10/8/2010 tarihli ve 2010/1630 Müt. sayılı arama kararları uyarınca 11/8/2010 tarihinde İstanbul Bilişim A.Ş.nin adreslerinde aramalar yapılmış, bu aramalar neticesinde toplam 161 adet kolinin üzerilerinde "refurbished" (defolu) ve "reconditioned" (tamirli) ibareleri bulunan notebook, netbook ve tablet bilgisayarlar tespit edilmiş; bu bilgisayarlardan sekizine inceleme için el konulmuş; geri kalanlar ise başvurucunun ortağı olduğu şirkete yediemin olarak teslim edilmiştir.

9. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün talebi üzerine İstanbul Sanayi Odası tarafından görevlendirilen ekspertizlerce düzenlenen 25/8/2010 tarihli rapor şöyledir:

"... Tüm ürünlerde ana kart üzerinde su yolu tashihi, barnikel (kısa devre köprüsü) gibi versiyon değişikliği ile farklı renkli lehim adacığı, reçine sıçraması gibi komponent değiştirme sonucu oluşan tamir izlerine rastlanmamıştır. Plastik kasa ve ekran yüzeyleri, tuş takımları, iletken pin yüzeyleri yeni intibahı verse de paket içeriği ve aksesuar adetleri dikkate alındığında kullanılmış kanaati oluşmuştur.

Özetle tüm bu netbooklar, tabloid pc ve notebookların garanti sırasında müşterilerden geri dönen ya da mağazalarda depolarda beklerken arıza gösteren ürünlerin parça (kart ve modül) değiştirilerek tamir ve test edilmesiyle oluşturulan ürünler oldukları, ana kart üzerinde komponent seviyesinde tamir işlevi uygulanmadıkları kanaatine varılmıştır."

10. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 1/11/2010 tarihli kararı ile söz konusu bilgisayarlar ile ilgili olarak Kaçakçılık Kanunu'na muhalefet suçundan dosyanın tefrik edilerek 2010/49281 Soruşturma sayılı dosyada verilen 25/2/2011 tarihli karar ile herhangi bir izin almaksızın suça konu ikinci el bilgisayarların yurda sokulması eylemi bakımından suç yeri itibarıyla yetkisizlik kararı verilerek dosya Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

11. Yetkisizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/25132 Soruşturma sayılı dosyasında, eylemin kabahat oluşturduğu gerekçesiyle 14/9/2011 tarihinde evrak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosuna gönderilmiştir. Cumhuriyet Savcısının yediemine teslim edilen ve el konulan söz konusu eşyaların gümrük müdürlüğüne teslim edilmesi talimatı doğrultusunda polis memurlarınca iş yerine gidildiğinde bu eşyaların üzerilerinde ikinci el olduğuna dair delil oluşturan yazıların sökülerek orijinal kutuların değiştirildiğine ilişkin eylem yönünden iseBakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 20/9/2011 tarihli ve 2011/9993 sayılı kararı ile yetkisizlik kararı verilerek dosya İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

12. a) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 26/4/2012 tarihli ve 2012/10296 sayılı iddianamesi ile başvurucunun 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 281. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçundan cezalandırılması talep olunmuştur.

 b) İddianame kabul edilerek görülen kamu davasında yapılan yargılama neticesinde İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/11/2012 tarihli ve E.2012/535, K.2012/967 sayılı kararı ile başvurucunun beraatine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Yapılan yargılama sonucunda; değiştirildiği iddia edilen ve bir soruşturma konusu olan bilgisayar malzemelerinin incelenen teslim tutanağına göre sanık dışında başka isimlere teslim edildiği, ayrıca [5237 sayılı Kanun'un] 281/1. maddesi uyarınca kişinin kendi hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin olarak delil değiştirme veya yok etme suçu nedeniyle ceza verilemeyeceği gibi, sanığın atılı suçu işlediği yolunda cezalandırılmasını gerektirir delil bulunmadığından aşağıdaki hüküm kurulmuştur."

c) Bu karar, temyiz edilmeksizin 1/12/2012 tarihinde kesinleşmiştir.

13. a) Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/3667 Kabahat sayılı dosyasında verilen 19/12/2011 tarihli ve 2011/3559 sayılı kararı ile bilgisayarların izinsiz ithal edilmesi eylemini işledikleri gerekçesiyle başvurucunun da aralarında bulunduğu kabahatlilerin 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 28/3/2013 tarihli ve 6455 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 3. maddesinin (11) numaralı fıkrasına göre 238.660 TL idari para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"El konulan notebook cinsi eşyanın İstanbul Sanayi Odası Başkanlığına gönderildiği, inceleme neticesinde düzenlenen ekspertiz raporunda eşyaların tamir gördüğünün anlaşıldığının belirtildiği ve söz konusu notebookların ithalinin belli kuruluşların vereceği izne tabi olmasından dolayı kabahatlilerin eylemlerinin 5607 sayılı Kanun'un 3/11. maddesine aykırı eylem oluşturduğu, evrak arasında mevcut kaçak eşyalara mahsus tespit varakaları ve beyannameler muhteviyatına göre kaçak eşyaların gümrüklenmiş değerinin 95.464 TL olup [Kanun'un] 3/11. maddesinde gümrüklenmiş değerinin iki katı olan 190.298 TL idari para cezasını öngördüğü ve kabahatli sayısının üç kişi ve daha fazla oluşu nedeniyle [bu] Kanun'un 4/2. maddesinde idari para cezasının yarı oranında arttırılacağı belirtildiğinden her bir kabahatlinin toplam 238.660 TL idari para cezası ile cezalandırılmasına... [karar verildiği tebliğ olunur.]"

b) Başvurucunun anılan karara karşı 7/2/2012 tarihinde 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 27. maddesi kapsamında yaptığı başvuru, Bakırköy 11. Sulh Ceza Mahkemesinin 8/1/2013 tarihli ve 2012/531 Değişik İş sayılı kararı ilesüre aşımı yönünden reddedilmiştir.

c) Başvurucu bu karara itiraz etmiş, Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 21/1/2013 tarihli ve 2013/153 Değişik İş sayılı kararı ile süre aşımı bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun itirazı kabul edilmiştir.

d) Başvurucunun itirazının kabulü üzerine dosyayı yeniden inceleyen Bakırköy 11. Sulh Ceza Mahkemesi 30/4/2013 tarihli ve 2012/531 Değişik İş sayılı kararı ile başvurunun kabulüne ve başvuruya konu 19/12/2011 tarihli idari yaptırım kararının iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"İtirazın süresinde olmamasına rağmen bu yöndeki kararımız Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kaldırıldığından ve karar kesin olduğundan dosya arasında bulunan bilirkişi raporu doğrultusunda itirazın kabulüne karar vermek gerekmiş[tir]."

e) Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/5/2013 tarihinde bu karara itiraz edilmiş, Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesinin 17/5/2013 tarihli ve 2013/253 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.

14. a) Başvurucu 12/12/2013 tarihinde, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunarak, ceza soruşturması sırasında el konulan bilgisayarların tarafına iade edilmesi talebinde bulunmuştur.Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 17/12/2013 tarihli derkenar kararı ile "el koyma işleminin kabahat evrakı ile ilgili olmadığı, soruşturma işlemleri sırasında mahkemenin arama ve el koyma kararına istinaden yapıldığı, soruşturma evrakı yönünden durumun araştırılarak mahkemesinden talepte bulunulabileceği" belirtilerek başvurucunun talebinin reddine karar verilmiştir.

b) Başvurucu, bunun üzerine 23/12/2013 tarihinde söz konusu bilgisayarların iade edilmesi için bu defa ceza yargılamasının görüldüğü Bakırköy 43. Asliye Ceza Mahkemesine başvuruda bulunmuştur. Mahkeme 23/12/2013 tarihli ve E.2012/535 sayılı ek kararı ile dava dosyasındaki suç kapsamında el konulan eşya bulunmadığı, kaçakçılık suçu ile ilgili evrakın Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kaçakçılık ve Mali Suçlar Bürosunun 20/09/2011 tarihli kararı ile Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosuna gönderildiği belirtilerek el konulan bilgisayarların iadesi hususunda bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

c) Başvurucu, anılan karara itiraz etmiş; Bakırköy 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/1/2014 tarihli ve 2014/48 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.

15. a) Anılan kararlar sonrasında başvurucu bu defa el konulan bilgisayarların iade edilmesi için 25/4/2014 tarihinde Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.

b)Mahkeme 29/4/2014 tarihli ve 2014/423 Değişik İş sayılı kararında "... Mahkememizin 10/08/2010 tarihli ve 2010/145 Değişik iş sayılı kararının sorgu nöbeti kapsamında verildiği, 25/04/2014 tarihli talep edenin talebinin değerlendirilmesinin sorgu işlemlerinin yürüten mahkeme tarafından değerlendirilmesi gerektiği ..." gerekçeleriyle başvurucunun talebinin reddine karar vermiştir.

c) Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz ise Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/5/2014 tarihli ve 2014/320 Değişik İş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...Dosya içindeki serbest dolaşıma giriş beyannameleri ve eklerinin, numuneler üzerinde İstanbul Sanayi Odası tarafından düzenlenmiş olan ekspertiz raporunun, idari yaptırım kararına itiraz üzerine, Bakırköy 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/93 D.İş sayılı dosyasında bilirkişiler ...'ın düzenledikleri rapor içeriği ve tüm dosya kapsamına göre, olaya konu notebook cinsi bilgisayarların garanti sırasında müşterilerden dönen ya da mağazalarda depolarda beklerken arıza gösteren ürünlerin parça (kart ve modül) değiştirilerek, tamir ve test edilmesi ile oluşturulan ürünler oldukları, ithallerinin kullanılmış olarak beyan edilmesi ve Dış Ticaret Müşteşarlığının iznine tabi olduğu, ancak beyannamelerin hepsinde eşyaların 31. hanede ve kullanılmamış olarak beyan edilmiş olduğu, dolayısıyla, olayda ithalatçının sorumlu tutulacağı, 'eşyanın ithali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş' gibi ithal kabahatinin oluşmuş olduğu,

Bu kabahatin olay tarihinde yürürlükte olan 5607 sayılı Kanun'un 3/11. maddesinde düzenlendiği, aynı Kanun'un 14. maddesi gereğince eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin gerektiği, 11/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren değişikliklere göre ise, aynı eylemin 4458 sayılı Kanun'un 6455 sayılı Kanun ile değişik 235/1-c maddesinde düzenlendiği, aynı maddenin 235/4. maddesi gereğince de, eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin gerektiği,

Bu durumda, itiraz edenin ithalatçı olmaması nedeniyle cezai bir sorumluluğu bulunmasa da, olaya konu 161 adet notebook cinsi eşyanın, mülkiyetinin kamuya geçirilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış olmakla, itirazın reddine karar verilmesi gerekmiş[tir]."

16. Nihai karar 6/6/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 4/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

18. 5607 sayılı Kanun’un28/3/2013 tarihli ve 6455 sayılı Kanun'un 54. maddesi ile değiştirilmeden önceki "Suçlar ve kabahatler" kenar başlıklı 3. maddesinin (11) numaralı fıkrası şöyledir:

"İthali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tâbi olan eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal eden kişiye, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idarî para cezası verilir. Eşyanın değersiz, artık veya atık madde olması durumunda, idarî para cezası; dökme halinde gelen eşya için ton başına beşbin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına yüz Türk Lirası olarak hesaplanır."

19. 5607 sayılı Kanun’un 6455 sayılı Kanun'un 66. maddesi ile ilga edilen "Mülkiyetin kamuya geçirilmesi" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:

"(1) 3 üncü maddenin onuncu ve onbirinci fıkralarında tanımlanan kabahatlerin konusunu oluşturan eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir. Bu Kanunun arama ve elkoyma ile müsadereye ilişkin hükümleri, bu kabahatlerin işlenmesinde kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan eşya ve taşıma araçları ile ilgili olarak da uygulanır."

20. 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 6455 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile değişik 235. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"1. Serbest dolaşıma giriş rejimine tabi tutulan eşyaya ilişkin olarak, yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya teslimden sonra kontrol sonucunda;

...

c) Eşyanın ithali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrük vergilerinin yanı sıra, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası verilir.

...

4. Birinci fıkranın (a) ve (c) bentlerinde belirtilen eşyaya el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir ve eşya 177 ila 180 inci madde hükümlerine göre tasfiyeye tabi tutulur.

..."

21. 5326 sayılı Kanun'un "Mülkiyetin kamuya geçirilmesi" kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:

"(1) Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir.

(2) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, eşyanın;

a) Kullanılmaz hale getirilmesi,

b) Niteliğinin değiştirilmesi,

c) Ancak belli bir surette kullanılması,

Koşullarından birinin yerine getirilmesine bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir. Belirlenen süre zarfında koşulun yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.

(3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da bırakılabilir.

(4) Eşyanın mülkiyeti, kanunda açık hüküm bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi takdirde Devlete geçer.

(5) Eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilebilmesi için fail hakkında idarî para cezası veya başka bir idarî yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.

(6) Kaim değerin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilebilir.

(7) Mülkiyeti kamuya geçirilen eşya, başka suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa imha edilir.

(8) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir."

22. 5326 sayılı Kanun'un "İdari yaptırım kararı verme yetkisi" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

"(1) Kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye ilgili kanunda açıkça gösterilen idarî kurul, makam veya kamu görevlileri yetkilidir.

(2) Kanunda açık hüküm bulunmayan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşunun en üst amiri bu konuda yetkilidir.

(3) İdarî kurul, makam veya kamu görevlileri, ancak ilgili kamu kurum ve kuruluşunun görev alanına giren yerlerde işlenen kabahatler dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.

(4) 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yer bakımından yetki kuralları kabahatler açısından da geçerlidir."

23. 5326 sayılı Kanun'un "Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:

"(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.

(2) Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.

(3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idarî yaptırım kararı verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idarî yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir."

24. 5326 sayılı Kanun'un "Mahkemenin karar verme yetkisi" kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:

"(1) Kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idarî yaptırım kararı verilir."

25. 5326 sayılı Kanun'un "Başvuru yolu" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:

"(1) İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.

...

(5) (Değişik: 6/12/2006-5560/34 md.) İdarî yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir.

(6) (Ek: 6/12/2006-5560/34 md.) Soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir.

(7) (Ek: 6/12/2006-5560/34 md.) Kovuşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararına karşı kanun yoluna gidildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı itiraz da bu kanun yolu merciinde incelenir."

26. 5326 sayılı Kanun'un "Başvurunun incelenmesi" kenar başlıklı 28. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, son karar olarak idarî yaptırım kararının;

a) Hukuka uygun olması nedeniyle, "başvurunun reddine",

b) Hukuka aykırı olması nedeniyle, "idarî yaptırım kararının kaldırılmasına",

Karar verir."

27. 5326 sayılı Kanun'un "İtiraz yolu" kenar başlıklı 29. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(1) Mahkemenin verdiği son karara karşı, Ceza Muhakemesi Kanununa göre itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yapılır.

(2) İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden inceleme yapılarak verilir.

(3) Mahkeme, her bir itirazla ilgili olarak “itirazın kabulüne” veya “itirazın reddine” karar verir.

..."

28. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Karar" kenar başlıklı 267. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."

29. 5271 sayılı Kanun'un 271. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 1/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

31. Başvurucu; bir ceza soruşturması sırasında ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu Şirketin adreslerinde yapılan arama neticesinde ithalatçı firma aracılığıyla yurt dışından getirilen dizüstü ve tablet bilgisayarlara el konulduğunu, hakkında açılan kamu davasında beraat kararı verildiğini, izinsiz ithalat yapılması kabahati yönünden kendisine verilen idari para cezasının da itirazı üzerine iptal edildiğini, bu kararlar sonrası söz konusu bilgisayarların kendisine iade edilmesi yönündeki taleplerinin ise son olarak Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesince bu bilgisayarların mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin kanun gereği zorunlu olduğu gerekçesiyle reddedildiğini belirtmiştir.

32. Başvurucu 5607 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (11) numaralı fıkrasına göre ithalat için gerekli izni alma yükümlülüğünün ithalatçı firmaya ait olduğunu, ortağı olduğu Şirketin ise ithalatçı firma olmayıp bir yükümlülüğünün bulunmadığını, ithalatçı firmanın yerine getirmemiş olduğu bir yükümlülük nedeniyle mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığını, bu hususun "cezaların şahsiliği" ve "suçta ve cezalarda kanunilik" ilkelerine de aykırılık teşkil ettiğini, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantısız olduğunu ve ortada kendisine atfedilebilecek bir kabahat de olmadığı hâlde söz konusu bilgisayarların mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin mülkiyet hakkı bakımından ağır sonuçlar doğurduğunu ifade etmiş; Anayasa'nın 35., 36., 37., 38., 138. ve 140. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlallerin tespiti ile tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

34. Başvurucu her ne kadar Anayasa'nın 36., 37., 38., 138. ve 140. maddelerinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun bir ceza soruşturması sırasında el konulan bilgisayarların mülkiyetinin kamuya geçirilmesi gerektiğinden bahisle iade edilmemesi şikâyetinin mülkün kullanılmasının engellenmesine ilişkin olduğu, bu nedenle başvurucunun bütün ihlal iddialarının mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

35. Öncelikle başvurucunun mağduriyet durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Ancak 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince sadece ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından bireysel başvuruda bulunulabilecektir.

36. Kural olarak bir kimse, kendisi taraf sıfatını haiz olmadığı müddetçe ortağıolduğu tüzel kişiliğin taraf olduğu yargılamalar nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasında bulunamaz (Müge Polatkan ve Polkim Kimya San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/6564, 4/2/2016, § 30; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz.F. Santos Lda. and Fachadas/Portekiz, B. No: 49020/99, 19/11/2000, § 1; Nosov/Rusya (k.k.), B. No: 30877/02, 20/10/2005). Bununla birlikte belirli durumlarda şirketin sahibi veya kontrol edebilecek hisseye sahip olan kimse de şirket aleyhine alınan tedbirler nedeniyle mağduriyetini ileri sürebilir (Ankarcrona/İsveç B. No: 35178/97, 27/6/2000; G.J./Lüksemburg, B. No: 21156/93, 26/10/2000, § 24). Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, şirket tüzel kişiliğinin başvurmasını imkânsız kılan hukuki sınırlamalar olduğunda da şirket ortaklarının bireysel başvuruda bulunabilecekleri kabul edilmiştir (Agrotexim ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 14807/89, 24/10/1995, § 66; CDI Holding Aktiengesellschaft ve diğerleri/Slovakya (k.k.), B. No: 37398/97, 18/10/2001; Amat-G Ltd. ve Mebaghishvili/Gürcistan, B. No: 2507/03, 27/9/2005, § 33; Meltex Ltd. ve Mesrop Movsesyan/Ermenistan, B. No: 32283/04, 17/6/2008,§ 66). Yine kendisini doğrudan etkileyen tasarruflar bakımından şirket ortağının mağdur sıfatının bulunduğu ise tartışmasızdır (Olczak/Polonya (k.k.), B. No: 30417/96, 7/10/2002).

37. Somut olay bakımından öncelikle uyuşmazlığa konu eşyaların kime ait olduğu ile ilgili belirlemenin ancak derece mahkemelerince yapılabileceğini belirtmek gerekir. Anayasa Mahkemesinin bu bakımdan delilleri doğrudan ve ilk elden inceleme yetkisine ve olanağına sahip derece mahkemelerine göre daha dezavantajlı konumda olduğu açıktır. Nitekim somut olayda başvuruya konu eşyanın başvurucudanel konulduğu ve adli emanet makbuzunda da başvurucunun bilgilerine yer verildiği görülmektedir. Bundan sonra ihlal iddiasına konu edilen eşya hakkındaki bütün el koyma sürecinin tarafı başvurucunun ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu Şirket olmayıp bizatihi başvurucu olmuştur. El konulan eşya şirketin adresinde bulunmakla beraber önce ceza soruşturma ve kovuşturması, sonra da kabahat süreci başvurucu hakkında yürütülmüştür. Yargı makamları, bu eşyalar yönünden yalnızca başvurucuyu muhatap alarak onu sorumlu görmüştür. Ayrıca başvurucunun Şirketin en büyük hissedarı ve yönetim kurulu başkanı olup Şirketi tek başına temsil ile yetkili kılındığı görülmektedir. Yargı makamlarının belirtilen yaklaşımı dolayısıyla şirketin yargısal sürece dâhil edilmediği başvuru konusu olayda -başvurucunun şirketi tek başına temsile yetkili ortağı olduğu da dikkate alındığında- yalnızca şirket tüzel kişiliğinin başvurabileceğini kabul etmek aşırı katı ve şekilci bir uygulama sonucuna yol açacaktır. Zira idari ya da yargısal uygulamalarla tüzel kişiliğin sürecin tarafı olarak kabul edilmediği kimi durumlarda tüzel kişilik tarafından -bu süreçlerdeki zamanaşımı, hak düşürücü süre ve diğer dava açmayı veya itiraz etmeyi sınırlandıran usul kuralları da gözetildiğinde- bu merciler önünde yapılacak başvurulardan bir sonuç alabilmesimümkün olamayabilir. Somut olay bakımından da Şirket, el koyma sürecinin tarafı olamamış; Derece Mahkemelerince başvurucu taraf kabul edilerek talep ve itirazlar incelenmiştir. Üstelik el koyma sürecinin zaten hâlihazırda yaklaşık altı yıl altı ay gibi uzunca bir süreden beri başvurucu sorumlu tutularak devam ettirildiği de gözetilmelidir. Son olarak Anayasa Mahkemesinin Müge Polatkan ve Polkim Kimya San. Tic. Ltd. Şti. başvurusunda gerçek kişi başvurucunun ortağı olduğu Şirket ile birlikte başvuruda bulunduğu ve yukarıda belirtilen somut olayın özellikleriyle karşılaştırıldığında çeşitli yönlerden bu olayın belirtilen başvurudan ayrıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla tüm bu hususlar birlikte gözetildiğinde -somut olayın özel koşulları içinde- başvurucunun doğrudan ve güncel bir mağduriyetinin söz konusu olduğu değerlendirilmiştir.

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM ve M. Emin KUZ bu görüşe katılmamışlardır.

2. Esas Yönünden

39. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

40. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele “mülkiyet hakkına” yönelik bir müdahale bulunulup bulunulmadığını belirlemektir. Sonraki aşamalarda varlığı kabul edilen müdahalenin kanuni dayanağı olup olmadığı, meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı, müdahalenin amacı ve kullanılan araçlar ile başvurucuya yüklenen külfetin ölçülü olup olmadığı hususlarının tespit edilmesi gerekir.

a. Mülkün Varlığı

41. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).

42. Ceza soruşturması sırasında verilen arama kararı doğrultusunda başvurucunun ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu Şirkete ait adreste el konularak iade edilmeyen dizüstü ve tablet bilgisayarlar ekonomik değeri olan taşınır eşya niteliğinde olduğundan "mevcut bir mülk"ü ifade etmektedir. Somut olay bakımından başvurucunun mağdur statüsüne ilişkin kabul edilebilirlik ile ilgili yukarıdaki açıklamalar da gözetildiğinde (bkz. §§ 36, 37) başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu kanaatine varılmıştır.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

43. Anayasa’nın 35. maddesi ve Sözleşme’ye ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 45).

44. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken Sözleşme’ye ek 1No.lu Protokol'ün birinci maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararı amacıyla düzenleme, vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduğunu kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 46).

45. AİHM'e göre ikinci ve üçüncü kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle genel nitelikli birinci kuralın ışığı altında anlaşılmaları gerekmektedir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 37).

46. AİHM'in, idari bir işlem veya ceza yargılaması neticesine bağlı olup olmadığına bakılmaksızın bir yaptırım olarak mülkiyetin kamuya geçirilmesi sonucuna yol açan müdahalelere ilişkin genel yaklaşımı, bu yaptırımın mülkten yoksun bırakmayı içerse dahi Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci paragrafı kapsamında "mülkiyetin kullanımının kontrolü" olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündedir (Kabahatlerle ilgili olarak bkz. Milosavljev/Sırbistan, B. No: 15112/07, 12/6/2012, § 53; Microintelect Ood/Bulgaristan, B. No: 34129/03, 4/3/2014, §§ 35-37; suçlarla ilgili olarak bkz. Frizen/Rusya, B. No: 58254/00, 24/3/2005, § 31; Veits/Estonya, B. No: 12951/11, 15/1/2015, § 70; AGOSI/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 51).

47. Başvurucunun ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu şirkete ait adreste yapılan arama sırasında el konulan "dizüstü ve tablet bilgisayarlar", yapılan ceza ve kabahat soruşturmaları neticesinde iade edilmeyerek Gümrük Müdürlüğünde muhafaza edilmiştir. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosunca verilen 19/12/2011 tarihli idari yaptırım kararında başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ancak mülkiyetin kamuya geçirilmesi şeklinde bir idari yaptırım uygulanmamıştır. Başvurucu hakkında suç delillerini gizleme, yok etme veya değiştirme suçundan açılan kamu davasında Bakırköy 43. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13/11/2012 tarihli beraat hükmünde de müsadereye veya mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin herhangi bir karara yer verilmemiştir.

48. Yalnızca başvurucunun eşyalarının iade edilmesi yönündeki talebinin reddine ilişkin Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesinin 29/4/2014 tarihli kararına yapılan itiraz üzerine Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/5/2014 tarihli kararı ile söz konusu bilgisayarların gerekli izin alınmaksızın ithal edilmeleri nedeniyle kanun gereği mülkiyetlerinin kamuya geçirilmeleri gerektiğinden bahsedilerek başvurucunun itirazı reddedilmiştir. Bu kararda dahi itirazın reddine karar verilmekle beraber açık olarak bilgisayarların mülkiyetlerinin kamuya geçirilmesine ilişkin bir hükme yer verilmiş değildir. Dolayısıyla bu bilgisayarların müsadere edilmesine veya mülkiyetinin kamuya geçirilmesine yönelik olarak anılan Mahkemelerce verilmiş bir karar bulunmamaktadır. Ancak söz konusu bilgisayarlar Gümrük Müdürlüğünde muhafaza edilmeye devam edilmekte olup başvurucunun bu eşyaların iade edilmesi yönündeki bütün talepleri de reddedilmiştir. Bu itibarla bir ceza soruşturması sırasında yapılan arama neticesinde el konulan bilgisayarların başvurucunun talebine rağmen iade edilmeyip Gümrük Müdürlüğünde muhafaza altına alınmasının Anayasa’nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu açık olup başvurunun mülkiyetin kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

49. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete, mülkiyetin kullanımı veya mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi vermektedir. Mülkiyetten yoksun bırakmaya göre daha geniş takdir yetkisi veren düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır. Buna göre mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla kullanılmalıdır (Orhan Yüksel [GK], B. No: 2013/604, 10/12/2015, §§ 57, 58).

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

i. Genel İlkeler

50. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt hukuka dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin hukuka dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş., B. No: 2014/6192, 12/112014, § 44).

51. Hak ve özgürlüklerin ve bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber kanunla düzenleme zorunluluğu hakka yapılacak müdahalenin uygulanmasının kanun çerçevesini aşmayacak şekilde tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkardığı ikincil düzenlemelerle yapılmasına mani değildir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).

52. AİHM'e göre de demokratik toplumun temel ilkelerinden biri olan hukukun üstünlüğü Sözleşme'nin tamamının ayrılmaz bir parçası olduğundan Sözleşme'ye ek 1 No.luProtokol’ün 1. maddesi her şeyden önce ve özellikle mülkiyete saygı gösterilmesinden yararlanma hakkına kamu otoritelerince yapılan müdahalenin yasal olmasını gerektirmektedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, B. No: 11765/05, 27/5/2010, § 42).

53. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına alınırken Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu yararıyla kanunda öngörülen koşullarla ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak yapılabileceğini öngörmektedir. AİHM, kanunda öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Sunday Times/Birleşik Krallık, B. No: 6538/74, 26/04/1979, § 47) Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31).

54. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 56). Hukuki belirlilik ilkesinin alt ilkeleri olan "ulaşılabilirlik" ilgili hukuki düzenlemenin aleni olması yani yayımlanmasını ifade etmekte (Spaček, s.r.o./Çek Cumhuriyeti, B. No: 26449/95, 9/11/1999, §§ 56-61),"öngörülebilirlik" ise hukuk kuralının uygulanması hâlinde doğabilecek sonuçların önceden tahmin edilebilmesi anlamına gelmektedir (Hentrich/Fransa, B. No: 13616/88, 22/9/1994, § 42).

55. Kanunilik koşulu, doğal olarak mülkiyet hakkına müdahale için kanunda öngörülen usulün yerine getirilmesini ve bu usule uygun olarak yetkili idarimerci tarafından yapılmış bir işlemin veya bir yargıkararının varlığını gerektirir.

ii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

56. Başvurucu, hakkında beraat kararı verilmesine ve işlendiği iddia edilen kabahat ile doğrudan bir ilgisinin de olmamasına rağmen ceza soruşturması sırasında el konulan bilgisayarların kendisine iade edilmemesinden yakınmaktadır.

57. Başvurucunun, iddia edilen ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu yolu tüketmesi zorunludur (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429, 30/3/2016, § 27).

58. Başvurucunun ceza soruşturması sırasında el konulan bilgisayarların kendisine iade edilmesi yönündeki talebi gerek Cumhuriyet Başsavcılığı ve ceza yargılamasını yürüten İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesi gerekse de Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiş, başvurucunun bu kararlara karşı yaptığı itirazlar da reddedilmiştir.

59. Öte yandan 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (j) bendinde eşyasına veya diğer mal varlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı hâlde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer mal varlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen kişiler için tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır (Mehmet Ali Aslan, § 28).

60. Ancak somut olaya konu bireysel başvuru bakımından başvurucunun şikâyetinin bilgisayarlara el konulması nedeniyle uğranılan zararların tazmin edilmesine yönelik olmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki anılan Kanun maddesi, koşulları oluşmadığı hâlde el koyma işleminin uygulanması veya el konulan eşyanın korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması ya da el konulan eşyanın veya diğer mal varlığı değerlerinin amaç dışı kullanılması veya zamanında geri verilmemesi durumlarında meydana gelen zararların giderimini kapsamaktadır. Somut olayda ise başvuruya konu bilgisayarların geç iade edilmesi, amaç dışı kullanılması veya koşulları oluşmadığı hâlde el konulması durumlarının ötesinde bu eşyaların iade edilmemesi söz konusudur. Başvurucu esas itibarıyla ceza soruşturması sırasında el konulan bilgisayarların "izin alınmaksızın ithal edilmesi" şeklindeki kabahat eylemi çerçevesinde mülkiyetinin kamuya geçirildiğini ileri sürmektedir. Ancak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosunun 17/12/2013 tarihli derkenar yazısında bu eşyalara kabahat eylemine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında el konulmadığı belirtilerek başvurucunun iade talebi reddedilmiştir.

61. Kamu yararı gözetilerek ve bir veya birden fazla meşru amaç doğrultusunda bir eylemin "kabahat" olarak nitelendirilip bu kabahat eylemine konu eşyaların da mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin öngörülmesi suçla ve kabahatlerle mücadele kapsamında yasa koyucunun takdirindedir. Ülke ticaretinin ve güvenliğinin korunması ve kontrolü ile haksız rekabetin önlenmesi amacıyla somut olayda olduğu gibi "eşyaların izin alınmaksızın ithal edilmesi" eylemi de kabahat olarak nitelendirilebilir ve kabahate konu eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi de öngörülebilir. Ancak Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca belirtilen meşru amacın gerçekleştirilebilmesi için mülkiyet hakkına yapılacak müdahalenin kanun ile düzenlenmesi ve bu bağlamda idari makamlar ve yargısal merciler tarafından ilgili kanun hükümlerinin tutarlı, açık ve öngörülebilir şekilde uygulanması gerekmektedir.

62. Buna göre somut olayda öncelikle başvurucunun iadesini istediği bilgisayarların "mülkiyetlerinin kamuya geçirilmelerine" veya "müsadere edilmelerine" yönelik tesis edilmiş bir işlem veya karar olup olmadığının ve bu bilgisayarların başvurucuya iade edilmeyip hâlen Gümrük Müdürlüğünde muhafaza edilmesinin bir yasal dayanağının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.

63. 5237 sayılı Kanun'un 54. maddesinde, bir suç isnadına bağlı olarak ceza kovuşturması neticesinde mahkemece -belirli koşullar ve güvence ölçütleri dâhilinde- kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın veya üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyanın müsadere edilebileceği hükme bağlanmıştır.

64. 5326 sayılı Kanun'un 18. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ancak kanunda açık hüküm bulunan hâllerde karar verilebileceği hüküm altına alınmıştır. Anılan Kanun'un 22. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, kabahat dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye ilgili kanunda açıkça gösterilen idari kurul, makam veya kamu görevlilerinin yetkili olduğu; 23. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise Cumhuriyet savcısının, kanunda açıkça hüküm bulunan hâllerde bir kabahat dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye yetkili olduğu, aynı maddenin (2) ve (3) numaralı fıkralarında da bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğinin öğrenilmesi durumunda veya soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması hâlinde Cumhuriyet savcısının bu nedenle idari yaptırım kararı verebileceğidüzenlenmiştir. Yine anılan Kanun'un 24. maddesinin birinci fıkrasında da kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması hâlinde mahkeme tarafından idari yaptırım kararı verileceği hüküm altına alınmıştır.

65. Ayrıca 5326 sayılı Kanun'un idari yaptırım kararlarına karşı yapılan başvuruların incelenme esaslarını düzenleyen 28. maddesinin (8) numaralı fıkrasında; başvuruyu inceleyen mahkemenin, idari yaptırımı hukuka uygun bulması hâlinde başvurunun reddine, hukuka aykırı bulmaması hâlinde ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verebileceği hükme bağlanmış olup bu Kanun'un başvuruya ilişkin itiraz usulünü düzenleyen 29. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da itiraz merciinin, her bir itirazla ilgili olarak itirazın kabulüne veya itirazın reddine karar vereceği belirtilmiştir.

66. Yukarıda da değinildiği üzere gerek başvurucu hakkında açılan kamu davasında verilen beraat hükmüne ilişkin Bakırköy 43. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/11/2012 tarihli kararında gerekse de izin alınmaksızın eşyanın ithal edilmesi kabahati eylemini işlediği gerekçesiyle başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosu tarafından verilen 19/12/2011 tarihli kararda, söz konusu bilgisayarların müsadere edilmesine veya mülkiyetlerinin kamuya geçirilmesine dair herhangi bir karar verilmediği görülmektedir (bkz. § 13). Başvurucunun idari para cezası kararına karşı yaptığı başvuru ise Bakırköy 11. Sulh Ceza Mahkemesinin 30/4/2013 tarihli kararı ile kabul edilerek idari para cezası iptal edilmiş, bu kararda da bilgisayarların mülkiyetlerinin kamuya geçirilmeleri hakkında bir hükme yer verilmemiştir. Dolayısıyla söz konusu bilgisayarların "mülkiyetlerinin kamuya geçirilmesine" ilişkin olarak kamu otoritelerince tesis edilmiş herhangi bir idari işlem veya yargısal karar bulunmamaktadır.

67. Bununla birlikte mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararı bulunmadığı hâlde başvurucunun bilgisayarların iade edilmesi yönündeki talepleri yargısal makamlarca reddedilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun 12/12/2013 tarihli talebi, talebin kabahat evrakı ile ilgisinin olmadığı gerekçesiyle Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 17/12/2013 tarihli derkenar yazısıyla reddedilmiş; başvurucunun ceza yargılamasının görüldüğü Bakırköy 43. Asliye Ceza Mahkemesine yaptığı başvuru ise Mahkemenin 23/12/2013 tarihli ek kararı ile talebe konu bilgisayarlara dosya kapsamındaki suç isnadına bağlı olarak el konulmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu son olarak el koyma kararını veren Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesinden iade talebinde bulunmuş ancak Mahkeme 29/4/2014 tarihli kararı ile talep hakkında nöbetçi mahkemece bir karar verilebileceği belirtilerek talep reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz ise Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/5/2014 tarihli kararı ile iadesi talep edilen bilgisayarların kanun gereği mülkiyetlerinin kamuya geçirilmesinin zorunlu olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

68. Görüldüğü üzere el konulan bilgisayarlar hakkında mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin bir karar verilmemekle birlikte bu bilgisayarların iade edilmesi yönündeki talepler de karşılanmamış olup bilgisayarların Gümrük Müdürlüğünde muhafaza edilmesine devam edilmektedir. Gerek Cumhuriyet Başsavcılığı gerekse de ceza yargılamasının görüldüğü Bakırköy 43. Asliye Ceza Mahkemesi ve el koyma kararını veren Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesi, söz konusu bilgisayarların başvurucuya iade edilmeyip hâlen daha Gümrük Müdürlüğünde muhafaza edilmesine yönelik olarak herhangi bir karar da vermemişler, buna dair herhangi bir kanun maddesine de atıfta bulunmamışlardır.

69. Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/5/2014 tarihli kararı ile söz konusu bilgisayarların mülkiyetlerinin kamuya geçirilmelerinin kanun gereği zorunlu olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazları reddedilmiş ise de 5271 sayılı Kanun'un 271. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ancak itirazın kabulü hâlinde itiraz mercii itiraz konusu hakkında bir karar verebilecektir. Yine 5326 sayılı Kanun'un 29. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da itiraz üzerine mahkemenin itirazın kabulüne veya itirazın reddine karar verebileceği düzenlenmiştir. Buna göre itirazı reddeden mahkemenin, anılan kanun maddeleri uyarınca itiraz konusu hakkında bir karar verebilmesi mümkün değildir. Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin itirazın reddine ilişkin kararının gerekçesinde mülkiyetin kamuya geçirilmesinin zorunlu olduğundan bahsedilmekle beraber karar sonucuna ilişkin bölümde buna dair bir hükme de yer verilmediği görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda, başvurucunun iadesi