2014/13133

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET BÖLGE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/13133)

 

Karar Tarihi: 28/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Fatma KARAMAN ODABAŞI

Başvurucu

:

Ahmet BÖLGE

Vekili

:

Av. Çağrı MUŞTU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, malik olunan taşınmazın korunması gereken kültür varlığı olarak tesciline karar verilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/8/2014 tarihinde Edirne İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/3/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 14/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Edirne ili, Merkez ilçesi, Yeni mahalle, Salıtekkesi mevkiinde bulunan252 ada 17 parsel sayılı "avlulu ahşap ev" vasıflı taşınmazı 17/10/2003 tarihinde satın almıştır.

9. Başvurucunun talebi üzerine Edirne Belediye Başkanlığı (Belediye) tarafından 11/6/2004 tarihinde Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulundan (Koruma Bölge Kurulu) 252 ada 17 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapının yıkımı konusunda görüş bildirilmesi istenmiş, Koruma Bölge Kurulu 2/12/2004 tarihli ve 130 sayılı kararı ile Kurulun 27/5/1988 tarihli ve 37 sayılı kararı ile onaylanan 1/1000 ölçekli Edirne koruma amaçlı imar planında kentsel sit alanında kalan 252 ada 17 parsel sayılı taşınmazın 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamına girmediği bildirilmiştir.

10. Başvurucu 16/1/2007 tarihinde Belediyeye başvurarak yıkım ruhsatı talebinde bulunmuştur. Koruma Bölge Kurulunun 2/12/2004 tarihli kararına istinaden başvurucuya 24/1/2007 tarihli ve 2007/20 sayılı yıkım ruhsatı verilmiş ve başvurucu maliki bulunduğu 252 ada 17 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapıyı yıkmıştır.

11. Edirne'de koruma amaçlı revizyon imar planı tescil çalışmaları sırasında, Edirne Koruma Bölge Kurulunun 7/12/2006 tarihli ve 1177 sayılı kararı ile içlerinde başvurucuya ait taşınmazın da bulunduğu 34 adet sivil mimarlık örneği ile 4 adet anıtsal mimarlık örneği taşınmaz, kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Tescil kararı 6/2/2007 tarihinde ilgili kurumlara bildirilmiştir.

12. Başvurucunun taşınmazdaki imar durumunu öğrenmek amacıyla 9/1/2008 tarihinde yaptığı başvuru üzerine Belediye tarafından hazırlanan 15/1/2008 tarihli 1/1000 ölçekli imar durum belgesinde 252 ada 17 parsel sayılı taşınmazın belediye mücavir alan sahasında, sit alanı içerisinde ve kültür varlığı olarak tescilli bir taşınmaz olduğu belirtilmiştir.

13. Başvurucu 4/3/2008 tarihinde Koruma Bölge Kuruluna başvurarak taşınmaz üzerindeki yapının yıkıldığını belirtmiş ve tescilin kaldırılmasını talep etmiştir.

14. Koruma Bölge Kurulunun 10/4/2008 tarihli ve 1849 sayılı kararı ile, Kurulun 4/7/2003 tarihli ve 7697 sayılı kararıyla sınırları yeniden belirlenen kentsel sit alanı içerisinde kalan taşınmazın tescil kaydının devamına, taşınmazın yıkılmış olması nedeniyle Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun (Yüksek Kurul) 5/11/1999 tarihli ve 660 sayılı İlke Kararları doğrultusunda kalıntı rölövesi, restitüsyon ve rekonstrüksiyon projelerinin hazırlanarak Koruma Bölge Kuruluna sunulmasına karar verilmiştir.

15. Başvurucu, taşınmazın 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca tescil şartlarını taşımadığını belirterek Koruma Bölge Kurulunun tescile ilişkin 7/12/2006 tarihli kararının kaldırılması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 10/4/2008 tarihli kararın iptali istemiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine 12/5/2008 tarihinde Edirne İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

16. Mahkemenin 30/4/2009 tarihli ve E.2008/607, K.2009/516 sayılı kararı ile davanın kabulüne, dava konusu idari işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

" Mahkememizin 13.11.2008 günlü kararı ile söz konusu taşınmazın sivil mimarlık örneği olarak korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı niteliğinin bulunup bulunmadığının saptanması amacıyla yerindekeşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş olup, 12.03.2009 tarihinde usulüne uygun olarak yapılan keşif ve bilirkişiincelemesisonrası Mahkememize sunulan raporda özet olarak; taşınmazın yıkılmadan önceki fotoğraflarından ..., yapı fotoğraflarına bakıldığında dava konusu taşınmaz üzerinde daha önce bulunduğu anlaşılan yapının, 2863 sayılı yasa ve ilgili mevzuata göre, Osmanlı yerleşmelerinde 19. yy sonu ile 20.yy başlarından yaklaşık ortalarına kadar görülen tek katlı veya 1,5 katlı, her mahallede bulunabilen, süslemesiz, bodrum katı kagir zemin ve üst katları ahşap iskelet sistemde inşa edilmiş, iç sofalı plan tipindeki konutlardan olduğu, yapı yıkılmamış olsaydı korunması gerekli kültür varlığı olarak tescili uygun olabileceği ancak yapı yıkılmış olduğundan, yapının ölçüleri ve mekan dağılımını anlatan herhangi bir iz ve kalıntı olmadığından yapının rölövesinin çıkarılması ve aslına uygun olarak restorasyonunun da yapılması mümkün olmadığı görüşü belirtilmiştir.

Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş olup, davacı vekilince yapılan itiraz yerinde görülmemiş olup, hukuki ve bilimsel verilere uygun olarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporu, hükme esas alınabilecek nitelikte görülmüştür.

Bu durumda, bilirkişi raporuyla dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, sivil mimarlık örneği olarak tescil edilen fakat gerekli izinler alınarak yıkılmış bulunan yapının ölçüleri ve mekan dağılımını anlatan herhangi bir iz ve kalıntı olmadığından yapının rölövesinin çıkarılması ve aslına uygun olarak restorasyonunun da yapılması mümkün olmadığı sonuç ve kanaatine varıldığından davacıya ait taşınmazın tescil kaydının kaldırılmasının reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."

17. Temyiz üzerine, Danıştay Altıncı Dairesinin 22/12/2009 tarihli ve E.2009/8086, K.2009/12534 sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bozma ilamının gerekçesi şöyledir:

"Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescili gereken bir yapı, herhangi bir nedenle bu özelliğini yitirmiş veya ortadan kaldırılmış olsa dahi eski eser olarak tescil edildiği veya incelemeye alındığı tarihte bu özelliği taşıyorsa ve bu tür yapılar yeniden inşa edilmek istenirse restütüsyon ve restorasyon projesine göre yapının restorasyonunun yapılması eski eserlerin korunması ilkesinin temel gereği olacaktır.

 Olayda, yapı keşif tarihi itibariyle yıkılmışsa da yapının kalıntısı, fotoğrafları, hertürlü yazılı, sözlü, görsel arşiv belgesi ile anılan belgelerdeki fotoğraflardaki verilerin değerlendirilmesi suretiyle eski eser tesciline ilişkin dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun incelenmesi gerekmektedir.

 Kaldı ki, eski eser tescilli yapının yıkılmış olması nedeniyle, mevcut durumu itibariyle kültür varlığı özelliği taşımadığı yorumunun yapılması, bu nitelikteki yapıların yıkılarak eski eser tescili kapsamından çıkartılması sonucunu doğurur ki, bu değerlendirme; korunarak gelecek kuşaklara aktarılması gereken değerlerimizden olan eski eser tescilli yapıların korunmasını olanaksız kılar.

 Belirtilen nedenlerle fiilen yıkılarak ortadan kaldırılmış olsa bile, uyuşmazlık konusu yapıya ilişkin olarak davalı idarede bulunduğu ileri sürülen tüm bilgi ve belgeler ile verilerin esas alınması suretiyle ve yapının eski eser olarak tesciline ilişkin işlemde mevzuata uygunluğunun değerlendirilmesi amacıyla konusunda uzman kişilerden oluşturulacak yeni bir bilirkişi kuruluna keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması ve bunun sonucunda düzenlenecek raporun incelenmesi suretiyle dava hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmış, dava konusu işlemin iptali yolunda verilenİdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir."

18. Bozma ilamından sonra Mahkemece, bozma ilamında belirtilen şekilde taşınmazın sivil mimarlık örneği olarak korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı niteliğinin bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması kararı alınmıştır. Bu kapsamda bilirkişilerce düzenlenen 27/4/2011 tarihli raporda, 252 ada 17 parsel sayılı taşınmaz üzerinde hâlihazırda yer almayan yapının raporda belirtilen özellikler kapsamında hem tek başına yüklenmiş olduğu kültürel ve mimari değerler ile hem de kentsel sit alanı içinde süreklilik gösteren dokunun bir parçası olması nedeniyle sivil mimarlık örneği olarak tescile ve korunmaya değer taşınmaz kültür varlığı olduğu, bu nedenle taşınmazın tescil kaydının devam ettirilmesinin uygun olacağı, ayrıca yapı yıkılmış olmasına karşın bilimsel araştırma ve projelendirme safhaları sonucunda plan kurgusu, yapım tekniği, malzemesi ve diğer mimari özellikleri gibi özgün nitelikleri ile bölgenin sosyal ve kültürel yaşamına yeniden kazandırılması gereken bir yapı olduğu belirtilmiştir.

19. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 9/6/2011 tarihli ve E.2010/469, K.2011/592 sayılı karar ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Mahkememizin 10.06.2010 günlü kararı ile söz konusu taşınmazın sivil mimarlık örneği olarak korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı niteliğinin bulunup bulunmadığının saptanması amacıyla yerindekeşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş olup, 25.01.2011 tarihinde usulüne uygun olarak yapılan keşif ve bilirkişiincelemesisonrası Mahkememize sunulan raporda özet olarak; taşınmazın mimari özellikleri ile Edirne'nin geleneksel konutlarından biri olduğu, yapı, plan kurgusu, mekan düzeni, kat adedi, cephe biçimlenişi, (giriş kapısının biçim ve konumu, pencere biçimi ve düzeni, çatı ve çatak biçimi) , taşıyıcı sistem özellikleri ve geleneksel yapım tekniği ile 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyılın ortalarına kadar tarihlenebilen ve bu dönemin sosyal, kültürel, mahalli değerlerini, mimari ve teknolojik özelliklerini yansıtan, kentsel çevreyi oluşturan, yöreye karakter veren ve giderek yok olan geleneksel ve yöresel yaşam biçimini yansıtan sivil mimarlık örneği olarak tescile ve korunmaya değer bir taşınmaz kültür varlığı olduğu, yıkılmış olduğundan dolayı, bilimsel bir araştırma yapılarak, yapıya ait tüm görsel ve yazılı belgeler araştırılarak, yapının kalıntı rölövesinin ve bunu takiben restitüsyon ve rekonstrüksiyon projelerinin hazırlanarak bölgenin sosyal ve kültürel yaşamına yeniden kazandırılması gerektiği şeklinde görüş belirtilmiştir.

Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş olup, davacı vekilince bilirkişilerin ilk keşiftekinden daha uzman olmadığı şeklinde yapmış olduğu itirazı karşılamak üzere, bilirkişilerin hem restoratör hem de mimar olmalarından dolayı yapılan itiraz yerinde görülmemiş olup, hukuki ve bilimsel verilere uygun olarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporu, hükme esas alınabilecek nitelikte görülmüştür.

Bu durumda, bilirkişi raporu ve dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu tescil edilen taşınmazın mimari özellikleri ile Edirne'nin geleneksel konutlarından biri olduğu, bu dönemin sosyal, kültürel, mahalli değerlerini, mimari ve teknolojik özelliklerini yansıtan, kentsel çevreyi oluşturan, yöreye karakter veren ve giderek yok olan geleneksel ve yöresel yaşam biçimini yansıtan sivil mimarlık örneği olarak tescile ve korunmaya değer bir taşınmaz kültür varlığı olduğu, yıkılmış olmasına rağmen yapının rölövesinin çıkarılması ve aslına uygun olarak restorasyonunun da yapılması mümkün olduğu sonuç ve kanaatine varıldığından davacıya ait taşınmazın tescil kaydının kaldırılmasının reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmamaktadır."

20. Temyiz üzerine, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 22/5/2013 tarihli ve E.2011/15484, K.2013/3915 sayılı ilamı ile bozma ilamına uyularak verilen hükmün onanmasına karar verilmiştir.

21. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 4/6/2014 tarihli ve E.2013/10071, K.2014/6400 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

22. Karar, başvurucuya 8/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucu 5/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

24. 2863 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (a) bendinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

" (Değişik:14/7/2004 - 5226/1 md.) Kültür varlıkları"; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır."

25. 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:

 a) Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar,

 b) Belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığınca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar,

c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları,

..."

26. 2863 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(Değişik birinci fıkra : 26/5/2004-5177/26 md.) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti, Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.

 Yapılacak tespitlerde, kültür ve tabiat varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer özellikleri dikkate alınır. Devletin imkanları gözönünde tutularak, örnek durumda olan ve ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eser, korunması gerekli kültür varlığı olarak belirlenir.

 Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunur."

27. 10/12/1987 tarihli ve 19660 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan mülga Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tespiti ve Tescili Hakkında Yönetmelik'in 4. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarından korunması gereklilerin tespitinde aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulur:

 a) Korunması gerekli tabiat varlıkları ile, 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlardan olması,

 b) 19 uncu yüzyıl sonundan sonra yapılmış olmasına rağmen önem ve özellikleri bakımından korunmasına gerek görülmesi,

c) Taşınmazın sit alanı içinde bulunması

..."

28. Yüksek Kurulun 5/11/1999 tarihli ve 660 sayılı "Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması, Bakım ve Onarımları" konulu İlke Kararı'nın ilgili bölümü şöyledir:

"3) Yeniden Yapma (Rekonstrüksiyon)

Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen ve tescil edilmesine ilişkin gerekli özellikleri taşımasına rağmen elde olmayan sebeplerle tescili yapılmamış ve/veya herhangi bir nedenle yitirilmiş olan yapının, gerek kültür varlığı niteliği, gerekse kültürel çevreye olan tarihsel katkıları açısından, eldeki mevcut belgelerden (yapı kalıntısı, rölöve, fotoğraf, her türlü özgün yazılı-sözlü, görsel arşiv belgesi vb.) yararlanmak suretiyle kendi parsellerinde daha önce bulunduğu yapı oturum alanında, eski cephe özelliğinde, aynı kitle ve gabaride, özgün plan şeması, malzeme ve yapım tekniği kullanılarak, kapsamlı restitüsyon etüdüne dayalı rekonstrüksiyon uygulamasının koşulsuz sağlanmasına,

Ancak uygulama gerçekleşinceye kadar parsellerde her türlü inşai ve fiziki müdahalenin yasaklanmasına, (otopark, fuar, sergileme vb.) yeni bir işlev ile kullanma ve aynı parselde tescilli yapı yerinde veya diğer boş alanlarda başka bir yeni yapılaşmaya izin verilemeyeceğine,

Tüm bu uygulamalar için koruma kurulu kararının alınması gerektiğine,"

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu, maliki olduğu taşınmazın kültür varlığı olarak tescili işleminin iptali için idari yargı merciinde açılan davanın reddedildiğini, İlk Derece Mahkemesince verilen son karara dayanak bilirkişi raporundaki tespitlerin hatalı olduğunu, gerekli ve yeterli incelemenin yapılmadığını, bozma ilamına uyulmak suretiyle Mahkemece yapılan keşifte görev alan bilirkişilerin bozma ilamından önce yapılan keşifte görev alan bilirkişilerden akademik kariyer olarak daha altta bulunmaları sebebiyle kendilerini baskı altında hissederek rapor sunduklarının düşünüldüğünü, taşınmazın kültür varlığı olarak tesciline karar verilmesinin hakkaniyete ve mevzuat hükümlerine aykırı olduğunu, taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının kısıtlandığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, taşınmazın kültür varlığı olarak tescilinin devamına ilişkin kararın ve İlk Derece Mahkemesi kararının iptalini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, İlk Derece Mahkemesince verilen son karara dayanak bilirkişi raporundaki tespitlerin hatalı olduğuna, yeterli incelemenin yapılmadığına, bozma ilamına uyulmak suretiyle mahkemece yapılan keşifte görev alan bilirkişilerin daha önce yapılan keşifte görev alan bilirkişilerden akademik kariyer olarak daha altta bulunmaları sebebiyle kendilerini baskı altında hissederek rapor sunduklarının düşünüldüğüne ve taşınmazın kültür varlığı olarak tesciline karar verilmesinin hakkaniyete ve mevzuat hükümlerine aykırı olduğuna yönelik şikâyetlerinin özünün adil yargılanma hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından bu şikâyetler adil yargılanma hakkı yönünden incelenmiş, başvurucunun taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının kısıtlandığına ilişkin şikâyeti ise mülkiyet hakkı yönünden ayrıca değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

32. Başvurucu, bozma ilamından sonra alınan bilirkişi raporundaki tespitlerin hatalı olduğunu, yeterli incelemenin yapılmadığını,son yapılan keşifte görev alan bilirkişilerin kendilerini baskı altında hissederek rapor sunduklarının düşünüldüğünü ve taşınmazın kültür varlığı olarak tesciline karar verilmesinin hakkaniyete ve mevzuat hükümlerine aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Bakanlık görüş yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurunun bu kısmına ilişkin olarak görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

34. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

35. Başvuru konusu olayda, Koruma Bölge Kurulunun 2/12/2004 tarihli kararı ile taşınmazın 2863 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığının bildirilmesi üzerine alınan yıkım ruhsatına istinaden taşınmaz üzerinde bulunan yapının yıkıldığı, 2006 yılında taşınmazın kültür varlığı olarak tesciline karar verildiğinin öğrenilmesinden sonra bu karara itiraz edilmesine rağmen itirazın reddedildiği, taşınmazın kültür varlığı olarak tescil şartlarını taşımadığı ve taşınmaz üzerindeki yapının zaten yıkılmış olduğu iddiasıyla başvurucu tarafından idari işlemin iptaline yönelik olarak dava açılmıştır. Mahkemece, yapının bulunduğu alanda keşif yapılmış ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda yapı yıkılmamış olsaydı, kültür varlığı olarak tescili uygun olmakla birlikte yapının yıkılmış olduğu ve aslına uygun olarak restorasyonunun yapılmasının da mümkün olmadığı belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir (bkz. § 16). Temyiz üzerine, eski eserlerin korunması ilkesine vurgu yapılarak taşınmaz kültür varlığı olarak tescili gereken bir yapının ortadan kaldırılmış olması durumunda yapılması gereken inceleme yöntemi açıklanmak suretiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir (bkz. § 17).Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada, tarafların iddia ve delilleri de değerlendirilerek yapının bulunduğu alanda yeniden keşif yapılmış, bilirkişilerden bozma ilamı doğrultusunda, yıkılmış yapının 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatta öngörüldüğü şekilde sanat değeri, mimari, tarihi, estetik ve mahalli değerler kapsamı içinde strüktürel, dekoratif, yapısal durum, malzeme ve yapım teknolojisi ve şekil bakımından "sivil mimarlık örneği "olarak tescile ve bu yönde korunmaya değer bir taşınmaz kültür varlığı olup olmadığı, yıkılmış olduğundan yeniden inşa edilmek istenirse rölövesi çıkarılarak aslına uygun olarak restorasyonunun da mümkün olup olmadığıhususlarını ortaya koyacak şekilde rapor düzenlenmesi istenmiş ve bu kapsamda rapor alınmış (bkz. § 18), başvurucunun bilirkişi raporuna itirazları da değerlendirilerek 9/6/2011 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Mahkeme gerekçeli kararında bilirkişi raporunun benimsendiği vurgulanmıştır. Temyiz üzerine hüküm, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 22/5/2013 tarihli ilamı ile onanmış, karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 4/6/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

36. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmakta olup Derece Mahkemesi kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

37. Öte yandan, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda,kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

38. Somut olayda başvurucu, bozma ilamına uyulmak suretiyle mahkemece yapılan keşifte görev alan bilirkişilerin bozma ilamından önce yapılan keşifte görev alan bilirkişilerden akademik kariyer olarak daha altta bulunmaları sebebiyle kendilerini baskı altında hissederek rapor sunduklarının düşünüldüğünü iddia etmiş ise de bu ihlal iddiasına ilişkin delillerin, iddiayı destekleyici bilgi ve belgelerin sunulmadığı, iddianın temellendirilemediği ve bu iddianın esasının incelenmesi imkânının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

39. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası

40. Başvurucunun, maliki olduğu taşınmazın kültür varlığı olarak tescili sebebiyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlandığı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı ve Türü

41. Başvurucu, maliki bulunduğu taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi sebebiyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlandığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun taşınmazını kullanmasına ilişkin getirilen sınırlamanın hukuki dayanağının bulunduğunu, müdahalenin kamu yararı amacına yönelik olduğunu, adil dengenin kurulup kurulmadığına ilişkin değerlendirmede 2863 sayılı Kanun'un mülkiyet hakkı sahiplerine kolaylıklar sağlayan hükümlerinin de gözetilmesi gerektiğini bildirmiştir.

43. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).

44. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte, taşınmaz mülkiyetinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30, 31).

45. Somut olayda, başvurucunun Edirne ili, Merkez ilçesi, Yeni mahalle, Salıtekkesi mevkiinde bulunan252 ada 17 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 4721 sayılı Kanun uyarınca mülkiyet hakkının bulunduğu tartışmasızdır.

46. Anayasa’nın 35. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşmenin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 45).

47. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken, Sözleşme'ye Ek (1) No. lu Protokolün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme ile vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 46).

48. Başvuru konusu olayda, başvurucunun maliki bulunduğu taşınmaz 2006 yılında kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Bu bakımdan, başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakları devam etmekte olup başvurucunun mülkiyet hakkından yoksun kaldığı söylenemez. Diğer yandan, taşınmaz üzerindeki mülk sahipliği devam etmekle birlikte, taşınmazın kültür varlığı olarak tescili sebebiyle başvurucunun taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkından doğan bir kısım hak ve yetkilerinin kısıtlandığı, 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında mülkiyetin kullanımına birtakım sınırlamalar getirildiği ve mülkiyet hakkı kapsamında taşınmaz üzerinde gerçekleştirilmesi mümkün bir kısım faaliyetlerin yerine getirilmesinin belli şartlara bağlandığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, taşınmazın kültür varlığı olarak tescili şeklinde gerçekleşen ve taşınmazın kullanım şekli, muhafazası, yapılabilecek inşai ve fiziki muameleler ve benzer yönlerden kısıtlamaları da beraberinde getiren müdahalenin mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme suretiyle mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

49. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine uygunluğunun denetlenmesi gerekmekte olup bu itibarla müdahalenin hakkın özünedokunmama, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle ve kanunla sınırlandırma ve ölçülülük ilkesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

i. Kanunilik

50. Anayasa’nın 35. ve 13. maddelerine göre mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 63. maddesinde tarih, kültür ve tabiat varlıkları ve değerlerinden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve muafiyetlerin kanunla düzenleneceği ayrıca belirtilmiştir.

51. İnsanlık tarihinin bir ürünü olan ve insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına Anayasa düzeyinde önem atfedilmiş olup kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve buna ilişkin ana düzenlemeleri içeren 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinde, 19. yüzyıldan sonra yapılmış olmakla birlikte önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından korunmasına gerek görülen taşınmazlar ile sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları korunması gereken taşınmaz kültür varlığı olarak sayılmış; Aynı Kanun'un 7. maddesinde, korunması gereken taşınmaz kültür varlıklarının tespitinin Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılacağı, yapılacak tespitlerde kültür varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer özelliklerinin dikkate alınacağı, devletin imkânları gözönünde bulundurularak örnek durumda olan ve ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eserin korunması gereken kültür varlığı olarak belirleneceği ve korunması gereken taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili yapılan tespitlerin koruma bölge kurulu kararı ile tescil edileceği düzenlenmiştir.

52. Bu durumda başvuru konusu olayda başvurucunun maliki bulunduğu taşınmazın Koruma Bölge Kurulunca kültür varlığı olarak tescili suretiyle mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme şeklinde gerçekleşen müdahalenin, 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddelerinde hukuki dayanağının bulunduğu ve başvuruya konu müdahalenin kanunilik unsurunu taşıdığı anlaşılmaktadır.

ii. Meşru Amaç

53 . Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, 19/1/2012).

54. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak kamu yararını belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 35, 36).

55. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ve bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alma ödevi düzenlenmiş, bu kapsamda özel mülkiyet konusu olan varlık ve değerlere getirilecek sınırlamaların, bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımların ve tanınacak muafiyetlerin kanunda düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Anayasa'nın 63. maddesi kapsamında korunması gereken taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını tanımlamak, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmek amaçlarına yönelik düzenlemeler içeren 2863 sayılı Kanun'un kamu yararı amacı taşımadığı söylenemez.

56. Yine, 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddeleri kapsamında kültür ve tabiat varlığı niteliği bulunduğu tespit edilen bir taşınmazın tescili suretiyle korunması ve aslına uygun olarak muhafazası insanlık tarihinin, milli kültürün ve kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere aktarılması bakımından son derece önemli olup bu kapsamda gerçekleşen müdahalenin kamu yararı amacı taşıdığı kabul edilmelidir.

iii. Ölçülülük

57. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet haklarının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir.

58. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

59. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete, mülkiyetin kullanımı veya mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi vermektedir. Mülkiyetten yoksun bırakmaya göre daha geniş takdir yetkisi veren düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır. Buna göre, mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla kullanılmalıdır. Ancak, ölçülülük ilkesi gereği mülkiyetten yoksun bırakmada aranan tazminat ödeme yükümlülüğü, davanın koşullarına bağlı olarak düzenleme yetkisinin kullanıldığı her durumda zorunlu görülemez (Hafize Şükran İçten ve diğerleri, B. No: 2013/5018, 23/3/2016, § 81).

60. Somut olayda, başvurucuya ait taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. 2863 sayılı Kanun'un 9. maddesinde korunması gereken taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen taşınmazlarda Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak inşai ve fiziki müdahalede bulunulamayacağı, bunların yeniden kullanıma açılamayacağı, kullanımlarının değiştirilemeyeceği düzenlenmiştir. Aynı maddede, esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işlerin inşai ve fiziki müdahale sayılacağı belirtilmiştir. 2863 sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrasında ise her kimin mülkiyetinde ve idaresinde olursa olsun taşınmaz kültür varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak, bunların denetimini yapmak veya yaptırmanın Kültür ve Turizm Bakanlığına ait olduğu ana kural olarak belirtilmiş, aynı Kanun'un 19. maddesinde taşınmaz kültür varlıklarının maliklerinin Kültür ve Turizm Bakanlığınca görevlendirilmiş uzmanlara gerektiğinde yapının varlığının kontrolü, incelenmesi, harita, plan ve rölövesinin yapılması, fotoğrafının çekilmesi, kalıplarının çıkarılması için izin vermeye ve gereken kolaylığı göstermeye mecbur oldukları hüküm altına alınmıştır.

61. Mevcut düzenlemeler ile kamu yararı amacıyla getirilen külfet ve yükümlülüklerin taşınmazı kültür varlığı olarak tescil edilen malikin mülkiyet hakkını sınırlandırdığı anlaşılmakla birlikte ölçülülük ilkesi gereği meşru amacın sağlanması hususunda tüm külfetin başvurucuya yüklenmemesi gerekir.

62. 2863 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca, özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz kültür varlıklarının sahipleri, bu varlıkların bakım ve onarımlarını Kültür ve Turizm Bakanlığının 2863 sayılı Kanun uyarınca bakım ve onarım hususunda vereceği emir ve talimatlara uygun olarak yerine getirdikleri sürece 2863 sayılı Kanun kapsamında tanınan hak ve muafiyetlerden yararlanabileceklerdir. Bu bakımdan ölçülülük ilkesi kapsamında yapılacak incelemede, özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetindeki taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili olarak sağlanacak yardım ve kolaylıklara ilişkin 2863 sayılı Kanun kapsamındaki düzenlemelerin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

63. 2863 sayılı Kanun'un 12. maddesinde korunması gereken kültür varlıklarının korunması, bakım ve onarımı için bu varlıkların maliklerine Kültür ve Turizm Bakanlığınca ayni, nakdi ve teknik yardım yapılacağı öngörülmüştür. 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde, korunması gereken kültür varlıklarının Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak programlara uygun olarak kamulaştırılacağı belirtilmiş, hangi usul ve esaslara göre kamulaştırma yapılacağı düzenlenmiştir. Yine, aynı Kanun'un 21. maddesinde, korunması gereken taşınmaz kültür varlıklarının ve bu varlıkların korunması amacıyla yapılacak bakım, onarım ve benzeri faaliyetlerin belli koşullarda her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olduğu belirtilmiştir.

64. Başvuruya konu olayda, 2863 sayılı Kanun'un mülkiyetin kullanımına sınırlandırma getiren maddeleri ile korunması gereken kültür varlığı maliklerine yardım ve kolaylıklar öngören maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının devam ettiği, başvurucunun Kültür ve Turizm Bakanlığının taşınmazın bakım ve onarımına ilişkin 2863 sayılı Kanun kapsamında vereceği emir ve talimatlara uygun hareket ettiği sürece, 2863 sayılı Kanun'un maliklere tanıdığı hak, muafiyet ve kolaylıklardan yararlanabileceği gibi 2863 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla mülkiyet hakkının tanıdığı tüm yetkilerini de kullanabileceği, başvurucunun sağlanan hak ve kolaylıklardan yararlanamadığı yönünde somut bir şikâyetinin bulunmadığı dikkate alındığında sınırlamanın ortaya çıkardığı durumun, başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozmadığı ve başvurucu açısından meşru sayılamayacak ferdi ve aşırı nitelikte bir yük oluşturmadığı sonucuna varılmıştır.

65. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil Yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, 28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.