2014/13241

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SELÇUK BAĞCI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/13241)

 

Karar Tarihi: 8/12/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Fatma KARAMAN ODABAŞI

Başvurucu

:

Selçuk BAĞCI

Vekili

:

Av. Nihat KILIÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, satın alınan bağımsız bölüme (apartman dairesi) su aboneliği verilmesi için yapılan başvuru üzerine Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (ASKİ) tarafından haksız olarak fazla tahsil edilen bedelin iadesi istemiyle açılan davada yapılan yargılama sırasında, hesaplamaya esas ASKİ Tarifeler Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) ilgili maddesinin vergi mahkemesi kararıyla iptal edilmesine rağmen bu husus dikkate alınmayarak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi ile fazla tahsil edilen bedelin iade edilmemesi sebebiyle mülkiyet hakkının, iptal kararından sonra aynı şartları taşıyan kişilerden aynı hizmet için daha az bedel tahsil edilmesi sebebiyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 23/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 21/3/2016 tarihli yazısında görüş sunulmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu Ankara ili Yenimahalle ilçesi Mehmet Akif Ersoy Mahallesi 61565 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerinde B blokta yer alan 39 nolu apartman dairesinin malikidir.

8. Başvurucu maliki bulunduğu apartman dairesinin su aboneliğini yaptırmak amacıyla ASKİ'ye başvurmuş; 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 87., 88. ve 89. maddelerine istinaden uygulamaya konulan Yönetmelik'in 39. maddesi kapsamında hesaplanan kanal katılım payı ve şebeke hisse bedeli ile diğer giderler olmak üzere toplam 3.177,45 TL'nin 28/2/2012 tarihinde ödenmesi karşılığında apartman dairesinin su aboneliği yapılmıştır.

9. Başvurucu, kendisinden kanal katılım payı, şebeke hisse bedeli ile diğer giderler olarak tahsil edilen 3.177 TL'nin haksız ve fahiş olduğunu, katılım payının alınması için Yönetmelik'te belirtilen koşulların gerçekleşmediğini, yapılan tahsilatın hak ve nesafet kurallarına aykırı olduğunu belirterek fazla tahsil edildiği belirtilen bedelden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.200 TL'nin faiziyle birlikte iadesi istemiyle ASKİ aleyhine 16/4/2012 tarihinde Ankara 2. Tüketici Mahkemesinde dava açmış, yargılama sırasında davasını ıslah ederek 2.923,40 TL'nin ödenmesine karar verilmesini istemiştir.

10. Bu arada, başvurucu dışındaki üçüncü bir kişi tarafından genel düzenleyici işlem niteliğinde bulunan Yönetmelik'in 39. maddesinin 2464 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olduğu, ASKİ'nin 2464 sayılı Kanun kapsamında dava konusu Yönetmelik'i çıkarma yetkisinin bulunmadığı iddia edilerek 8/11/2010 tarihinde Yönetmelik'in 39. maddesinin iptali istemiyle Ankara 2. Vergi Mahkemesinde açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda, Mahkemece 2/5/2012 tarihli ve E.2011/543, K.2012/963 sayılı karar ile davanın kabulüne, Yönetmelik'in 39. maddesinin iptaline karar verilmiştir. Temyiz üzerine, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 26/11/2015 tarihli ve E.2012/6360, K.2015/14481 sayılı kararı ile hükmün onanmasına karar verildiği, karar düzeltme talebinde bulunulması üzerine dosyanın Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 2016/15553 sayılı esasına kaydedildiği anlaşılmıştır.

11. Başvurucu tarafından açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda ise Mahkemenin 5/12/2013 tarihli ve E.2012/512, K.2013/3664 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne, başvurucudan fazla alınan 134,48 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı ASKİ'den tahsiline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının satın aldığı konuta su abonesi olmak için kanal katılım payı ödemekle yükümlü olup olmadığı konusundadır.

2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun ... 87. maddesi: ... düzenlemesini getirmiştir. Aynı Yasanın 88. maddesi de su tesisleri için 87. maddeye paralel bir düzenleme öngörmüştür.

Dava tarihinden önce yürürlükte bulunan ASKİ Tarifeler Yönetmeliği’nin 39. maddesi: "2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 87. ve 88. maddeleri gereği bir programa göre yapılacak yani; içme, kullanma, endüstri suyu ve kanalizasyon yatırımları ile mevcutların genişletilmesi (tevzi), iyileştirilmesi (ıslahı) amacıyla yapılan harcamalar ve istek üzerine ASKİ Genel Müdürlüğü’nce yapılacak işlerin toplam yatırım giderleri tesislerin hizmet edeceği saha dahilindeki gayrimenkullerin sahiplerinden su ve kanalizasyon tesisleri harcamalarına katılma payı alınır.

Su ve Kanalizasyon şebekelerine katılma paylarının binasız arsanın vergi değeri payına isabet eden kısmı, inşaat ruhsatının alınması aşamasında avans olarak tahsil edilir.

Bina tamamlandıktan sonra bağımsız bölümlere veya binanın tamamına tek su aboneliği verilmesi sırasında arsa değeri üzerinden alınan avans düşülerek, yapı değerinin emlak vergi beyanı üzerinden ayrıca %2 oranından fazla olmamak üzere katılım payı tahsil edilir" düzenlemesini getirmiştir.

Yukarıda belirtilen Yasa ve Tarifeler Yönetmeliği hükümleri birlikte değerlendirildiğinde;

Kanal katılım bedelinin istenebilmesi için, davalı idarece alt yapı çalışmalarının yapılması ve bu hizmetlerin o saha dahilindeki gayrimenkulü kullananlarına götürülmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, hizmet götürüldüğünün davalı tarafından kanıtlanması halinde, davacının da katılım payının yüklenici veya kendisi tarafından ödendiğini ispatlaması gerekmektedir.

Davalı idareden, davacının konutunun bulunduğu sahada, yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri çerçevesinde varsa alt yapı çalışmalarına ilişkin tüm belge ve bilgiler ile yapı ruhsatı alınma aşamasında yükleniciden alınan kanal katılım bedeline dair makbuz; ASKİ ile yüklenici arasında bu ödemelerin ne şekilde olacağına dair bir protokol yapılıp yapılmadığı sorulup, tarafların bildirdiği diğer tüm kanıtlarla birlikte dosyaya celbedilmiştir.

Dosya kapsamına göre, dava konusu konutun bulunduğu sahada kanalizasyon şebeke hattının tesis edildiği ve davacının kullandığı konuta bu hizmetin sunulduğu çekişmesizdir. Davacı tarafın da bu hususta bir iddia ve itirazı söz konusu değildir.

Toplanan tüm deliller itibariyle dosya üzerinde uzman bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmış, kabul edilen maddi olgulara ve kanıtlara dayanan, bilimsel ve objektif olan, denetime elverişli bulunan bilirkişi raporu mahkememizce de kabul edilerek hükme esas alınmıştır.

Buna göre;

ASKİ tarafından, davacının kullandığı konuta ve o sahaya su ve kanalizasyon hizmetlerinin götürülerek yararlandırıldığı, davalı idarenin 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 87. ve 88. maddeleri ile ASKİ Tarifeler Yönetmeliği’nin 39. maddesi kapsamında davacının, konunun uzmanı olan bilirkişi raporunun A bendinde; davacının ödemesi gereken bedelin 2.993,68-TL olduğu, fazladan alınan 134,48-TL'nin davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir."

12. Temyiz üzerine Karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 24/6/2014 tarihli ve E.2014/3066, K.2014/10284 sayılı ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.

13. Karar, başvurucu vekiline 18/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu vekili 14/8/2014 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

15. 2464 sayılı Kanun'un 87. maddesi şöyledir:

"Belediyelerce ve belediyelere bağlı müesseselerce, aşağıdaki şekilde kanalizasyon tesisi yapılması halinde, bunlardan faydalanan gayrimenkullerin sahiplerinden, Kanalizasyon Harcamalarına Katılma Payı alınır:

a) Yeni kanalizasyon tesisi yapılması,

b) Mevcut tesislerin sıhhi ve fenni şartlara göre ıslah edilmesi.

İki ve daha fazla yol kenarında bulunan gayrimenkuller, hangi yoldaki kanalizasyona bağlanmış ise, payın hesabında o yola ait kanalizasyon giderleri nazara alınır."

16. 2464 sayılı Kanun'un 88. maddesi şöyledir:

"Belediyelerce veya belediyelere bağlı müesseselerce beldede aşağıdaki şekillerde su tesisleri yapılması halinde, dağıtımın yapıldığı saha dahilindeki gayrimenkullerin sahiplerinden, Su Tesisleri Harcamalarına Katılma Payı alınır:

a) Yeni içmesuyu şebeke tesisleri yapılması,

b) Mevcut şebeke tesislerinin tevsii ve ıslahı.

Birden fazla yol kenarında bulunan gayrimenkullere ait payın hesabında, bunların yalnız suya bağlandıkları yol üzerindeki uzunlukları esas alınır."

17. 2464 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"a) Harcamalara katılma payları, bir program dahilinde veya istek üzerine doğrudan doğruya yapılan işlerde, bu hizmetler dolayısıyla yapılan giderlerin tamamıdır. Şu kadar ki yapılacak giderler peşin ödendiği takdirde bu paylar ilgililerden yüzde yirmibeş noksanı ile alınır. Ancak, bu tür hizmet giderleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile İller Bankası tarafından tespit edilen ve yayınlanan rayiç ve birim fiyatlara göre hesaplanan tutarları aşamaz.

Özel Devlet yardımları, karşılıksız fon tahsisleri, bu işler için yapılacak bağış ve yardımlar ve istimlak bedelleri giderler tutarından indirilir.

Harcamalara katılma payları bina ve arsalarda vergi değerinin yüzde 2'sini geçemez."

18. Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 2/12/1991 tarihli ve 474 sayılı kararıyla kabul edilen ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığının 3/12/1991 tarihli ve 5658 sayılı onayıyla 4/1/1992 tarihinde yürürlüğe giren Yönetmelik'in 39. maddesi şöyledir:

"(Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.03.2008 tarih ve 778 nolu kararıyla kabul edilen yönetmelik gereği)

2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 87. ve 88. Maddeleri gereği bir programa göre yapılacak yeni; içme, kullanma, endüstri suyu ve kanalizasyon yatırımları ile mevcutların genişletilmesi (tevsi), iyileştirilmesi (ıslahı) amacıyla yapılan harcamalar ve istek üzerine ASKİ Genel Müdürlüğü’nce yapılacak işlerin toplam yatırım giderleri tesislerin hizmet edeceği saha dahilindeki gayrimenkullerin sahiplerinden su ve kanalizasyon tesisleri harcamalarına katılma payı alınır.

Su ve kanalizasyon tesisleri harcamalarına katılma payı = KP

Tesislerden yararlanacak gayrimenkulün yola nazaran arsa cephesi = L

Gayrimenkulün yararlanacağı su veya kanal hattına metre / tûl maliyeti = T

Gayrimenkulün toplam inşaat alanı = S

Adil bir katılımın sağlanmasına yönelik katsayı :

N = S Olmak üzere;

 1000

Su ve kanalizasyon harcamalarına katılma payları :

KP = L X T X N

 2

Formülüne göre hesaplanan değerdir. Bu değer gayrimenkulün vergi değerinin %2’sini geçemez.

Su ve kanalizasyon şebekelerine katılım paylarının binasız arsanın vergi değeri payına isabet eden kısmı, inşaat ruhsatının alınması aşamasında avans olarak tahsil edilir.

(Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 15.10.2010 tarih ve 3007 nolu kararıyla kabul edilen yönetmelik gereği)

Bina tamamlandıktan sonra bağımsız bölümlere veya binanın tamamına tek su aboneliği verilmesi sırasında arsa değeri üzerinden alınan avans düşülerek, yapı değerinin emlak vergi beyanı üzerinden ayrıca %2 oranından fazla olmamak üzere kanal vizesi verilmesi aşamasından önce binada o bağımsız bölümde lehine kat irtifakı tesis edilen veyakat irtifakı tesis edilmemiş ise arsa payı karşılığı malik olarak görünen kişiden katılım payı tahsil edilir. Bu payların Tahsili yapılmadan binaya kanal vizesi verilemez.

Su ve kanalizasyon tesisleri harcamalarına katılma payları yararlanılacak su ve kanal hattının cephe uzunluğu ve çapına göre, uygulanacağı yılın, ASKİ Genel Müdürlüğü ve İller Bankası rayiç fiyatları esas alınarak her iki hizmet için ayrı ayrı hesap edilir. İbadet yerlerine, resmi park ve bahçelere, genel çeşmelere ve genel tuvaletlere katılma payları tahakkuku yapılmaz.

5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 16 ncı maddesinde belirtilen yerler ve İbadet yerleri ile özel kanunlarına göre su ve kanalizasyon katılma payından muaf tutulan yerler hakkında harcamalara katılma payı tahakkuku yapılmaz."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 8/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

20. Başvurucu, ASKİ tarafından Yönetmelik'in 39. maddesine istinaden hukuka aykırı tarife düzenlenerek kendisinden haksız tahsilat yapıldığını, Yönetmelik'in 39. maddesinin vergi mahkemesi kararıyla iptal edilmesine rağmen haksız tahsilatın iade edilmediğini ve bu kapsamda açılan davanın reddedildiğini, düzenleyici işlem niteliğindeki Yönetmelik'in ilgili madddesinin iptalinin geçmişe etkili olması ve işlemin ilk yapıldığı andan itibaren hükümsüz olması dolayısıyla Yönetmelik'in 39. maddesinin kendisi yönünden uygulanma olanağının bulunmadığını, iptal kararından sonra kendisi ile aynı şartları taşıyan kişilerden aynı hizmet için daha düşük bedeller tahsil edildiğini belirterek mülkiyet hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

22. Başvurucu mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, bu iddiasına dayanak somut bir bilgi veya belge sunulmadığı görülmektedir. Başvurucunun şikâyetlerinin özü itibarıyla mülkiyet hakkına yönelik bulunduğu anlaşıldığından eşitlik ilkesi yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

23. Başvurucunun ihlal iddiasına konu olan mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinde düzenlenmiştir. Anayasa'nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı belirtilmiş; Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinde ise her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkının olduğu, bir kimsenin ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği, bu hükümlerin devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmeyeceği ifade edilmiştir.

24. Öte yandan, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, Mahkemenin açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebileceği düzenlenmiştir.

25. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).

26. Öte yandan, "sahip olunan şey" kavramı, Sözleşme ve Anayasa'daki düzenlenmeler açısından özerk bir kavram olarak ele alınıp değerlendirilmektedir (Selçuk Emiroğlu,§ 27). Belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkının güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 37).

27. Başvurunun konusu, hesaplamaya esas Yönetmelik hükmünün mahkeme kararıyla ortadan kaldırılmış olmasına rağmen başvurucudan kanal katılım payı, şebeke hisse bedeli ve diğer giderler toplamı adı altında haksız ve fazla tahsil edildiği iddia edilen bedelin iade edilmemesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı değildir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 30). Başvurucunun ödeme yükümlülüğü tartışmalı olan bir katılım payını, şebeke hisse bedelini veya benzeri bir gideri ödemesi veya bu hususta fazla ödemede bulunması hâlindeödediği kısmın veya fazla ödenen tutarın iadesi hususunda bir alacağı en azından meşru bir beklentisinin varlığı değerlendirilebilecektir. Bu durumun, başvurucunun mal varlığı değerine ve bu değerdeki ekonomik azalmaya yönelik bulunduğu tartışmasızdır (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. SA Dangeville/Fransa, B. No: 36677/97, 16/4/2002, § 48; Pine Valley Developments Ltd ve Diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51).

28. Mülkiyet hakkına yönelik müdahale, mülk sahibine kişisel ve aşırı bir yük yüklememeli, kamusal yarar ile bireysel yarar arasındaki adil denge korunmalıdır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, B. No: 7151/75, 7152/75, 23/9/1982, § 73).Söz konusu adil dengenin sağlanması bir çok etkene bağlıdır (AGOSI/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 54). Her ne kadar Sözleşme’ye ek (1) No’lu Protokol’ün 1. maddesi, kural olarak usule ilişkin güvenceleri içermese de yargılamanın bütünü dikkate alınarak söz konusu adil dengenin korunmasını sağlamak maksadıyla başvurucuya, mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağı tanınmalıdır (Müge Polatkan ve Polkim Kimya San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/6564, 4/2/2016, § 44).

29. Somut olayda, başvurucunun maliki olduğu apartman dairesinin su aboneliğinin yapılması karşılığında ASKİ tarafından tahsil edilen tutarın haksız ve fahiş olduğunu belirtmek suretiyle fazla tahsil edilen kısmın iadesine ilişkin olarak açılan davada, 2464 sayılı Kanun hükümleri ile dava tarihinden önce ve dava tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan, ayrıca karar ve kesinleşme tarihleri itibarıyla da iptaline ilişkin karar henüz kesinleşmemiş olanYönetmelik'in 39. maddesi hükümleri değerlendirilmek, yapılan alt yapı çalışmalarına ve konuya ilişkin bilgi ve belgeler, taraf delilleri toplanmak ve irdelenmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir (bkz. § 11). Temyiz üzerine karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 24/6/2014 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Bu kapsamda, başvurucuya mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde itiraz etme olanağının tanındığı değerlendirilmiştir.

30. Öte yandan, başvurucu kendisinden haksız olarak fazla tahsilat yapıldığını belirterek tahsilata dayanak teşkil eden düzenleyici işlem niteliğindeki Yönetmelik hükmünün iptal edilmesine ve iptal işleminin geriye etkili sonuçlar doğurmasına rağmen bu hususun dikkate alınmadığından şikâyet etmektedir.

31. Sınırlandırıcı nitelikteki düzenleyici işlemin iptalinden sonra bu iptal kararına dayalı olarak ortaya çıkan yeni hukuki durumdan yararlanmak için idareye başvuran kişilerin başvurularının reddedilmesi üzerine idare mahkemelerinde açılan pek çok davanın temyiz incelemesinde, Anayasa'nın 2. ve 138. maddeleri ile 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinde yer verilen hükümler doğrultusunda iptal edilen bir düzenleyici işlemin yürürlükte olduğu dönemde, bu düzenleyici işlemin kısıtlayıcı hükümleri nedeniyle hakkı muhtel olan kişilerin, düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmalarının, yani düzenleyici işlem nedeniyle yoksun kalınan hakların ilgililere iadesinin, idarenin yargı kararının gereklerine göre işlem tesis etmesi mecburiyetinin dolayısıyla da hukuk devleti ilkesinin gereği olduğu, bu düzenleyici işlem nedeniyle menfaati ihlal edilen veya hakkı muhtel olan kişiler için düzenleyici işlemin bu kişilere geleceğe dönük uygulanma imkânı kalmadığı durumlarda, işlemin yürürlükte olduğu süre içinde yoksun kalınan hakların iadesi biçiminde hukuki sonuç doğurmayacağını kabul etmenin yargı kararının hiçbir şekilde uygulanmaması sonucunu doğuracağı ve bu durumun hukuk devleti ilkesini işlevsiz bırakacağının açık olduğu belirtilmiş; yine Danıştay ilgili Dairesinin yerleşik içtihatlarına göre bir düzenleyici işlem yürürlükteyken, bu düzenleyici işleme dayanılarak tesis edilen birel işlemlerin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların tazmini istemiyle açılan davalarda, idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kalınan parasal hakların tazminine hükmedilmekle birlikte, birel işlemin dayanağı olan düzenleyici işlemin iptali durumunda "yeni bir hukuki" durum ortaya çıkacağından, daha önce dava açıp idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kaldıkları parasal hakları tazmin edilen kişilerin de bu yeni hukuki durumdan yararlanarak düzenleyici işlem nedeniyle yoksun kaldıkları tüm parasal hakların tazmini istemiyle idareye başvurabilecekleri ve başvurunun reddi üzerine dava açabileceklerinin kabul edildiği ifade edilmiştir (bkz. Danıştay Onbirinci Dairesinin 20/1/2010 tarihli ve E.2008/14669, K.2010/261; 19/2/2010 tarihli ve E.2008/16313, K.2010/1221; 19/10/2010 tarihli ve E.2009/74, K.2010/8215 sayılı kararları; ayrıca bkz. 20/9/2013 tarihli ve E.2012/8069, K.2013/8033 sayılı karar).

32. İlk derece mahkemelerince verilen direnme kararları üzerine konunun incelendiği Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun pek çok kararında ise idare hukuku ilkelerine göre iptal kararlarının iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibarıyla ortadan kaldırarak o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağladığı, bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda verilen yargı kararının sadece o davayı açanı değil bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği, bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı menfaati veya hakkı ihlal edilen kişinin iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceğinin tabii olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 2. ve 138. maddeleri ile 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesi doğrultusunda, iptal edilen bir düzenleyici işlemin yürürlükte olduğu dönemde bu düzenleyici işlemin kısıtlayıcı hükümleri nedeniyle hakkı muhtel olan kişilerin, düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmalarının, yani düzenleyici işlem nedeniyle yoksun kalınan hakların ilgililere iadesinin, idarenin yargı kararının gereklerine göre işlem tesis etmesi mecburiyeti ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin gereği olduğu vurgulanmış; iptal edilen düzenleyici işlem nedeniyle bu işlemin yürürlükte olduğu süre içinde yoksun kalınan hakların iadesi sonucunun doğmayacağını kabul etmenin yargı kararının uygulanmaması sonucunu doğuracağı ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı ifade edilmiştir.Bu durumda belli bir uygulama tarihinin esas alınması bakımından, hak sahibi üçüncü kişilerin başvurusunun dayanağının düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararı olması sebebiyle, geçmişe yönelik hak kayıplarının karşılanmasında ilamların infazına ilişkin on yıllık genel zamanaşımı süresinin esas alınması gerektiği de ayrıca ifade edilmiştir (bkz. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2/6/2011 tarihli ve E.2010/2230, K.2011/624; 2/6/2011 tarihli ve E.2010/2650, K.2011/640; 27/3/2014 tarihli ve E.2011/334, K.2014/1279; 27/3/2014 tarihli ve E.2011/1646, K.2014/1280 sayılı kararları; ayrıca bkz. 28/3/2016 tarihli ve E.2014/971, K.2016/1086; 30/10/2014 tarihli ve E.2014/4017, K.2014/3333 sayılı kararlar) .

33. Somut olayda, başvurucunun kendisinden fazla tahsil edildiğini iddia ettiği giderlerin hesaplanmasına dayanak teşkil eden Yönetmelik'in 39. maddesinin iptali istemiyle başvurucu dışındaki üçüncü kişi tarafından ASKİ aleyhine Ankara 2. Vergi Mahkemesinde açılan dava sonunda verilen 2/5/2012 tarihli karar ile davanın kabulüne, Yönetmelik'in 39. maddesinin iptaline karar verilmiştir. Temyiz üzerine kararın 26/11/2015 tarihinde onandığı anlaşılmakla birlikte, karar düzeltme isteminde bulunulmuş olması sebebiyle dosyanın Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 2016/15553 esasına kaydedildiği ve karar düzeltme incelemesinin devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, Yönetmelik'in 39. maddesinin Ankara 2. Vergi Mahkemesi kararıyla iptaline karar verilmiş ise de başvurucudan yapılan tahsilata dayanak teşkil eden genel düzenleyici işlemin iptaline yönelik bu kararın,başvurucu tarafından Ankara 2. Tüketici Mahkemesinde açılan dava tarihinde, yargılama sürecinde, karar tarihinde ve kararın kesinleşme tarihi itibarıyla henüz kesinleşmemiş olduğu, iptal kararına karşı kanun yollarına başvurulduğu görülmüştür.

34. Bu durumda, her ne kadar iptal edilen bir genel düzenleyici işlemin yürürlükte olduğu dönemde bu düzenleyici işlemin kısıtlayıcı hükümleri nedeniyle yoksun kalınan hakların ilgililere iadesinin, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni hukuki durumdan yalnızca dava açanın değil bu genel düzenleyici işlemle ilgili menfaati ve hakkı ihlal edilen herkesin yararlandırılmasının, bu kapsamda başvuru yapabilmesinin ve dava açabilmesinin Anayasa'da güvence altına alınan yargı kararlarının gereğinin yerine getirilmesi ve hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu ve idare hukukunun da genel prensipleri arasında bulunduğu idari yargı makamlarınca da kabul edilmekte ise de somut olayda bu genel etkiyi doğurabilecek iptal kararının başvuruya konu yargılama sürecinin tamamlanması aşamasına kadar ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak yasa yollarından geçerek kesinleşmediği dikkate alındığında derece mahkemelerince verilen kararların özellikle kanunilik unsuru yönünden sorunlu görülmediği değerlendirilmiştir.

35. Somut olayda başvurucu tarafından yapılan fazla tahsilatın iadesine yönelik olarak açılan davada, dava tarihinden kararın kesinleşme tarihine kadar yargılamanın tamamını kapsayan süreçte Ankara 2. Vergi Mahkemesince genel düzenleyici işlem niteliğinde bulunan Yönetmelik'in 39. maddesine yönelik olarak verilmiş bulunan iptal kararının henüz kesinleşmemiş olması ve mevcut şartlar itibarıyla başvurucuya, yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde itiraz etme olanağının da tanınmış bulunması dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı sonucuna varılmıştır.

36. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.