2014/13547

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OSMAN NURİ TÜRKER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/13547)

 

Karar Tarihi: 5/10/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Osman Nuri TÜRKER

Vekili

:

Av. Oktay YAVUZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin tespiti davasında hükmedilen vekâlet ücreti ve yargılama giderleri ile bu davanın dört aydan uzun sürmesi nedeniyle dördüncü aydan sonraki döneme ilişkin olarak hükmedilen yasal faizin ödenmemesi; yasal faiz için karar tarihinden itibaren hesaplanan gecikme faizinin tahsiline yönelik takip talebinin reddedilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/8/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunululmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1969 doğumlu olup Trabzon ili Yorma ilçesinde ikamet etmektedir.

A. Kamulaştırma Süreci

9. Başvurucunun hissedarı bulunduğu Trabzon ili Çaykara ilçesi Derelik Mahallesinde kâin 267 ada 1 parsel numaralı taşınmazın 1974,34 m²lik kısmı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunca (EPDK) (idare) baraj yapılması amacıyla acele kamulaştırma yoluyla kamulaştırılmıştır. Acele el koyma safhasında başvurucu ve diğer maliklere 29.871,76 TL ödeme yapılmıştır.

10. İdare tarafından 22/3/2012 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davasında Mahkeme, bilirkişiler eşliğinde kamulaştırma konusu taşınmaz mahallinde keşif yapmıştır. Bilirkişiler tarafından el koyma safhasında ödenen 29.871,76 TL'nin mahsubundan sonra taşınmazın kamulaştırılan kısmının değeri 443.969,84 TL olarak tespit edilmiştir.

11. Yargılama sırasında bilirkişi tarafından belirlenen taşınmaz bedelinden acele kamulaştırma esnasında ödenen tutar düşüldükten sonra geriye kalan 443.969,84 TL kamulaştırma bedeli başvurucunun da aralarında buluduğu davacılara hesaben ödenmiştir. Mahkeme, 27/12/2013 tarihli kararında ayrıca davanın dört aylık süre içinde karara bağlanamaması nedeniyle 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca dördüncü ayın bitiminden (23/7/2012) kararın verildiği tarihe kadar bu tutara yasal faiz işletilmesine hükmetmiştir. Kararda, idare aleyhine yargılama giderleri ile vekâlet ücretine de hükmedilmiştir.

B. Faize İlişkin Olarak Başlatılan İcra Süreci

12. Başvurucu ve diğer malikler, 14/5/2014 tarihinde Trabzon 4. İcra Dairesinde (İcra Dairesi) ilamlı icra takibi başlatmıştır. Takip talebinde, 23/7/2012 ila 27/12/2013 tarihi arasındaki dönem için hesaplanan 57.144,40 TL yasal faizin yanı sıra, kararın verildiği tarihten sonraki dönem için bu tutar üzerinden hesaplanan 1.944,47 TL gecikme faizinin de ödenmesi talep edilmiştir. Başvurucu ve diğer malikler ayrıca, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin de yasal faiziyle birlikte ödenmesi isteminde bulunmuştur.

13. İcra Dairesi, 57.144,40 TL yasal faize işletilen 1.944,47 TL gecikme faizinin tahsili talebini reddetmiş ve bunu 15/5/2014 tarihli kararla takip talebinde bulunanlara bildirmiştir. Anılan kararda 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 3. maddesi ile 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 121. maddesinin son fıkrası ve Yargıtay içtihatları uyarınca faiz alacağına faiz işletilmesinin yasak olduğu gerekçesine dayanılmıştır. İcra Dairesince başvurucuya tebliğ edilen 15/5/2014 tarihli icra emrinde de 1.944,47 TL gecikme faizi alacağına yer verilmemiştir.

14. Başvurucu ve diğer malikler tarafından 16/5/2014 tarihinde Trabzon İcra Hukuk Mahkemesinde (İcra Hukuk Mahkemesi) İcra Dairesinin değinilen kararına karşı şikâyet başvurusunda bulunulmuştur. İcra Hukuk Mahkemesi, 3/6/2014 tarihli kararla faiz alacağına faiz işlemeyeceği gerekçesiyle şikâyetin reddine kesin olarak karar vermiştir.

15. Bu karar 25/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 7/8/2014 tarihinde bireysel başvruda bulunmuştur.

C. Bireysel Başvuruda Bulunulmasından Sonraki Gelişmeler

17. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan araştırmada, icra emrinde yer alan yargılama giderleri ve vekâlet ücreti ile bunlar için işletilen gecikme faizi ve Mahkeme kararında hükmedilen yasal faiz için 2/3/2016 tarihinde 60.446,58 TL'nin, 23/6/2016 tarihinde ise 51,36 TL'nin davacılar vekilinin hesabına yatırılmak suretiyle ödendiği görülmüştür.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

 “Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.

Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.

Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar…

Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.

Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.

(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.

…”

19. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

 “15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a) Cins ve nevini,

b) Yüzölçümünü,

c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,

d)Varsa vergi beyanını,

e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,

f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini,

g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,

h) Yapılarda, (…)(2) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,

ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.

Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.

…. ”

B. Uluslararası Hukuk

20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu tespit edilen bedelin değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok davada başvuranların üzerinde meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/9/1998, §§ 48-50; Akkuş/Türkiye, B. No: 19263/92, 9/7/1997, §§ 28-31; Yetiş/Türkiye, B. No: 40349/05, 6/7/2010, §§ 57-60).

21. AİHM, istikrarlı olarak kamu makamlarınca yapılacak ödemelerin gecikmesini faiz ödemeleriyle ilişkilendirmektedir. AİHM'in çeşitli kararlarında, makul olmayan bir gecikme gibi nedenlerle tazminatın değer kaybettiği durumlarda bu tazminatın yeterliliğinin azalacağı belirtilmiştir (Angelov/Bulgaristan, B. No: 44076/98, 22/4/2004, § 39; Almeida Garrett, Mascarenhas Falcão ve diğerleri, B. No: 29813/96-30229/96, § 54). Nitekim böyle başvurularda AİHM, esas itibarıyla kamu makamlarının, geçen süre nedeniyle ödenmesi gereken tutardaki değer kayıplarını telafi etmek için gecikme faizi ödeyip ödemediğini dikkate almaktadır. Kısacası AİHM, mülkiyet hakkı kapsamında faiz ödemesini, esasen devletin, borçlu olduğu tutar ile alacaklı tarafından nihai olarak alınan tutar arasındaki enflasyon nedeniyle oluşan değer kayıplarını giderme yükümlülüğüyle ilişkilendirmektedir (Akkuş/Türkiye, B. No: 19263/92, 9/7/1997, § 29).

22. Devlet tarafından ödenecek bir bedelin enflasyon karşısındaki değer kayıplarında AİHM, ikili bir ayrıma gitmektedir. Mahkemelerce belirlenmiş bir para alacağının ödenmemesi hâlinde daha katı bir tutum sergileyerek %5'e kadar değer kayıplarını hesaplama faktörlerindeki değişkenlerle ilgili kabul etmektedir (Arabacı/Türkiye (k.k.), B. No: 65714/01, 7/3/2002; Dökmeci/Türkiye, B. No: 74155/14, 6/12/2016, § 56). Çünkü burada ödemelerin geç yapılması, mahkeme kararlarının icra edilmesi ile ilgili bir sorundur. Mahkemelerde geçen yargılama süresindeki enflasyon nedeniyle kamulaştırma bedelinin değer kaybı yönünden ise meydana gelen farkın tazminatın belirlenmesi yönteminden kaynaklandığı ve bu konuda kamusal makamların belirli bir takdir yetkisinin olduğu da gözetilerek bu farkın başvurucular açısından aşırı bir yük getirip getirmediği incelenerek karar verilmektedir (Aka/Türkiye, §§ 41-51; Güleç ve Armut/Türkiye (k.k.), B. No: 25969/09, 16/11/2010).

23. AİHM'in Eko-Elda Avee/Yunanistan kararında (B. No: 10162/02, 09/03/2006), haksız olarak tahsil edilen verginin beş yıl beş ay sonra faizsiz olarak iade edilmesinin, belli bir meblağdan yararlanma hakkı uzun süre engellenen başvurucunun mali durumunda önemli bir zarara yol açması nedeniyle ölçülü görülmemiş ve mülkiyet hakkının ihlaline karar verilmiştir (Eko-Elda Avee/Yunanistan, §§ 23-31).

24. Yine benzer şekilde Sefine Baş/Türkiye kararında da (B. No: 49548/99, 24/06/2008) tazminatın faiz ödemesine bağlı değer kaybına ilişkin şikâyetler incelenmiştir. Başvuruya konu olayda idare mahkemesince başvurucunun 15/9/2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere dul aylığına hak kazandığı kabul edilmiştir. AİHM öncelikle, idare mahkemesinin kararının talep edilebilir bir “alacak” oluşturduğu ve bu nedenle başvurucunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1 No.lu ek Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülkiyet oluşturan bir hakkının mevcut olduğunu belirtmiştir. Mahkeme ayrıca bu hakkın, başvurucuya emekli sandığına başvurduğu tarihten itibaren geçerli olacak şekilde geriye dönük olarak tanındığını vurgulamıştır. Bununla birlikte AİHM, başvurucuya salt bu hakkın tanınmış olmasının, başvurucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırmadığını kabul etmiştir. AİHM'e göre mağdur sıfatının ortadan kalkabilmesi için ileri sürülen ihlalin hem zamanında hem de mağdurun bu hakkı kullanamadığı süre gözönüne alınarak telafi yoluna gidilmesi gerekmektedir. Mahkeme bu çerçevede, başvurucunun banka hesabına yatırılan paranın, yargılamada geçen süre zarfında uğranılan maddi kaybın sonuçlarını gidermeye yetmediğini belirtmiştir. AİHM geçen sürenin yalnızca devlete yarar sağladığını ve ilgili dönemde Türkiye'de paranın hızla değer kaybettiğini gözönüne alarak başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Sefine Baş/Türkiye, §§ 58-64).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 5/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Vekâlet Ücreti, Yargılama Giderleri ve Yasal Faizin Ödenmediği Şikâyeti Yönünden

26. Başvurucu, takibe konu yasal faize ilişkin gecikme faizi dışındaki diğer alacakların da henüz ödenmediğinden şikâyet etmiştir.

27. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde, Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi hâlinde Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında düşme kararı verilebileceği belirtilmiştir.

28. UYAP üzerinden yapılan araştırmada, icra emrinde yer alan yargılama giderleri ve vekâlet ücreti ile bunlar için işletilen gecikme faizi ve Mahkeme kararında hükmedilen yasal faiz için 2/3/2016 tarihinde 60.446,58 TL'nin, 23/6/2016 tarihinde ise 51,36 TL'nin davacılar vekilinin hesabına yatırılmak suretiyle ödendiği görülmüştür. Dolayısıyla takibe konu edilen yasal faiz için hesaplanan gecikme faizi dışındaki tüm alacakların başvurucu ve diğer maliklere ödendiği anlaşılmıştır. Başvurucu, yasal faiz için hesaplanan gecikme faizi dışındaki diğer alacaklar yönünden maddi ve manevi tazminat isteminde de bulunmamıştır. Bu durumda başvurucunun, yasal faiz için hesaplanan gecikme faizi dışındaki diğer alacakların ödenmediği şikâyeti yönünden başvurunun sürdürülmesinde güncel bir menfaatinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu itibarla Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin kalmadığı anlaşılmıştır.

29. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "düşmesine" karar verilmesi gerekir.

B. Yasal Faize İlişkin Gecikme Faizi Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu, davanın dört aydan fazla sürmesi durumunda dördüncü aydan sonrası için hükmedilen tutar lafzen yasal faiz olarak tabir edilse de bunun, mahiyeti itibarıyla taşınmazın değerinde enflasyon farkı nedeniyle meydana gelen azalma olduğunu ifade etmektedir. Başvurucu, enflasyon farkının taşınmazın bedeline dâhil olduğunu savunmakta ve bunun ödenmemesinin taşınmaz bedelinin ödenmemesi ile aynı şekilde mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını iddia etmektedir. Başvurucu sonuç olarak idarece ödenmeyen yasal faiz için hesaplanan gecikme faizinin takibi talebinin reddi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

32. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

33. Anayasa'nın 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "

34. Somut olayda başvurucunun hissedarı olduğu taşınmazın bir bölümü acele kamulaştırılmıştır. Taşınmaz malvarlığının, Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkı kapsamına dâhil olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucunun hissedarı olduğu taşınmazın bir kısmının mülkiyetinin devletin üstün buyurma gücüne dayanılarak Hazineye geçmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin sayısız kararında belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır.

35. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken devlet ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, başvurucuların bahsedilen talebinin değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46. maddelerinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).

36. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

37. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Somut olayda başvurucunun hissedarı bulunduğu taşınmazın EPDK kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Taşınmazın baraj yapılması amacıyla kamulaştırıldığı gözetildiğinde mülkten yoksun bırakmanın kamu yararı amacına dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır.

38. Son olarak müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilmelidir. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, maliki, ulaşılmak istenen kamu yararı karşısında olağandışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

39. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda -arada geçen sürede- enflasyon nedeniyle paranın değerinde oluşan hissedilir bir kayıp ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, 10/2/2011).

40. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, § 42).

41. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri gereğince tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları hâlinde taşınmazın bedeli adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde mahkemece dava tarihi itibariyle tespit edilmelidir. Değer tespitinin dava tarihine göre yapılması, kanun gereği olduğu gibi dava sürecinde taşınmazın değerinde meydana gelecek artış veya azalışların bedele etki etmemesi ve bu şekilde bedel tespitine belirlilik kazandırmanın da gereğidir. Aksi hâlde taşınmazın değeri uzun süren davalarda artabileceği gibi azalabileceğinden, idare veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir. Ancak bu durum taşınmazın gerçek değerinin enflasyon karşısında korunması için dava tarihine göre belirlenen bedele faiz işletilmesine mani değildir (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, § 52).

42. Nitekim kanun koyucu bahsedilen husustaki yasal eksikliği gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında davanın zamanında sonuçlandırılamaması hâlinde yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi ederek benzer mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve zamanında tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin yapıldığı tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, § 53).

43. Somut olayda tarafların kamulaştırma bedelinde uzlaşamamaları nedeniyle idare tarafından 22/3/2012 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında, yargılama sırasında bilirkişi tarafından belirlenen taşınmaz bedelinden acele kamulaştırma esnasında ödenen tutar düşüldükten sonra geriye kalan 443.969,84 TL bakiye kamulaştırma bedeli başvurucunun da aralarında buluduğu davacılara hesaben ödenmiştir. Mahkeme, 27/12/2013 tarihli kararında ayrıca davanın dört aylık süre içinde karara bağlanamaması nedeniyle 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca dördüncü ayın bitiminden (23/7/2012) kararın verildiği tarihe kadar bu tutara yasal faiz işletilmesine hükmetmiştir. Ancak hükmedilen faizin ödenmemesi üzerine başvurucu ve diğer malikler, 14/5/2014 tarihinde İcra Dairesinde ilamlı icra takibi başlatmıştır. Takip talebinde, 23/7/2012 ila 27/12/2013 tarihi arasındaki dönem için hesaplanan 57.144,40 TL yasal faizin yanı sıra, kararın verildiği tarihten sonraki dönem için bu tutar üzerinden hesaplanan 1.944,47 TL gecikme faizinin de ödenmesi talep edilmiştir. İcra Dairesi, 57.144,40 TL yasal faize işletilen 1.944,47 TL gecikme faizinin tahsili talebini reddetmiştir. İcra Dairesi 3095 sayılı Kanun'un 3. maddesi ile 6098 sayılı Kanun'un 121. maddesinin son fıkrası ile Yargıtay içtihatları uyarınca faiz alacağına faiz işletilmesinin yasak olduğu gerekçesine dayanmıştır.

44. Başvurucu, Mahkemece hükmedilen tutar lafzen yasal faiz olarak tabir edilse de bunun, mahiyeti itibarıyla taşınmazın değerinde enflasyon farkı nedeniyle meydana gelen azalma olduğunu ve enflasyon farkının taşınmazın bedeline dâhil bulunduğunu savunmaktadır. Malikler lehine hükmedilen faizin kanuni dayanağına ve bunun nitelendirilmesine ilişkin olarak derece mahkemelerince yapılan değerlendirmeler hakkında yorum yapmak ve bu meselelere dair görüş beyan etmek Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyla ilgili görevinin kapsamı dışındadır. Bireysel başvuru incelemesinde önem taşıyan husus, kamulaştırılan taşınmazın gerçek bedelinin maliklere ödenip ödenmediği ve geç ödeme durumunda da taşınmaz bedelinde meydana gelen hissedilir derecedeki değer kayıplarının karşılanıp karşılanmadığıdır. Bu bağlamda, somut başvuruda -hükmedilen faize ilişkin olarak taraflarca yapılan nitelendirmeye yönelik bir değerlendirme yapılmaksızın- maliklere ödenen kamulaştırma bedelinin, bu bedelin tespitinde esas alınan tarihe göre enflasyon karşısında hissedilir bir oranda değer yitirip yitirmediği ve yitirmiş ise maliklere ödenen 57.144,40 TL faizin bunu telafi edip etmediği meselesi üzerinde durulacaktır.

45. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için Mahkemece tespit edilen gerçek değer ile maliklere yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile maliklerin mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir.

46. Bedel tespiti sonrası, el koyma kararıyla ödenmiş olan bedel mahsup edilerek ödenen 443.969,84 TL’nin dava tarihi ile ödeme tarihi arasındaki enflasyon nedeniyle değer kaybı %12,28'dir. Maliklere dava tarihine göre belirlenerek ödenen 443.969,84 TL kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 498.497 TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını telafi edecek fark 54.527,16 TL’dir.

47. Mahkemece hükmedilen 57.144,40 TL faiz, enflasyon karşılığında yitirilen 54.527,16 TL değer kaybını telafi edecek niteliktedir. Ancak Mahkemece hükmedilen faiz karar tarihinden yaklaşık iki yıl üç ay sonra, 2/3/2016 tarihinde maliklere ödenmiştir. Dolayısıyla kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısındaki değer kaybına tekabül eden 54.527,16 TL'nin, ödemenin geciktirildiği bu süre zarfında enflasyon karşısında yitirdiği değerin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Mahkeme kararının verildiği 2013 Aralık ayı ile ödemenin yapıldığı 2016 Mart ayı arasındaki dönemde 54.527,16 TL'nin enflasyon nedeniyle değer kaybı %19,76'dir. Bu durumda 54.527,16 TL'nin ödeme tarihinde Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 65.304 TL olarak hesaplanmıştır. Başvurucu ve diğer maliklere Mahkeme kararına istinaden ödenen faiz tutarı ise 57.144,40 TL'dir. Şu hâlde, kamulaştırma bedelinde enflasyon nedeniyle meydana toplam 65.304 TL değer kaybının 57.144,40 TL'si yasal faiz ödenmek suretiyle telafi edilmiş, 8.159,60 TL'si ise telafi edilmemiştir. Buna göre bu tutarın, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığıyla oransal ilişkisine bakılması gerekmektedir.

48. Kamulaştırma bedelinin Mahkemenin karar verdiği tarih itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 498.497 TL olarak tespit edilmekle birlikte uğranılan değer kaybının (57.144,40 TL) fiilen ödendiği 2016 Mart ayı itibarıyla 54.527,16 TL'nin enflasyon karşısındaki değer kaybı arındırılmış karşılığı olan 65.304 TL'nin 498.497 TL kamulaştırma bedeline dâhil olmayan (65.304 TL-54.527,16 TL=10.776,84 TL) 10.776,84 TL'sinin de toplam kamulaştırma bedeline dâhil edilerek hesaplama yapılması icap etmektedir. Bu durumda, toplam kamulaştırma bedeli 509.273,84 TL olmaktadır. Telafi edilmeyen 8.159,60 TL'nin toplam kamulaştırma bedeline oranı ise %1,6 olarak belirlenmektedir.

49. Bu koşullar altında somut olaya bakıldığında, maliklere ödenen faizin, aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit edilen düzeyde küçük bir farklılığın ise (%5'den daha az) hesaplama yöntemi sebebiyle oluşabilecek yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı değerlendirilmelidir. Ayrıca Mahkeme kararıyla tespit edilen kamulaştırma bedeli, kararla birlikte maliklere ödenmiştir. Bu durumda, kamulaştırma bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin, bu sürede uğranılan zararın karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde, mülkiyet hakkının ihlaline neden olacak kadar ağır sonuçlara yol açmadığı değerlendirilmiştir.

50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun yasal faize ilişkin gecikme faizine yönelik şikâyeti bakımından mülkiyet hakkının ihlali iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Vekâlet ücreti, yargılama giderleri ve yasal faizin ödenmediğine ilişkin iddianın incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmaması nedeniyle DÜŞMESİNE,

B. Yasal faize ilişkin gecikme faizine yönelik iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 5/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.