2014/13886

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEVAT AYDIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/13886)

 

Karar Tarihi: 4/10/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Cevat AYDIN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesi, hükmedilen bedele faiz işletilmemesi, mahkemece ilk kararda hükmedilerek başvurucuya ödenen tazminat miktarının Yargıtayın bozma kararına uyularak düşürülmesi dolayısıyla davalı idareye iadesine karar verilen tutara ayrıca mevduat faizi işletilmesine hükmedilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının; yargılamanın yaklaşık dört yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/8/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, bu aşamada görüş sunmayacağını bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, 1947 doğumlu olup Zonguldak ili Alaplı ilçesinde ikamet etmektedir.

9. Başvurucunun Zonguldak ili Alaplı ilçesi Kıran köyünde kâin 102 ada 528 parsel sayılı taşınmazının 2.373,94 m²lik alanı Karayolları Genel Müdürlüğünce (idare) Alaplı-Akçakoca yolunun yapılması amacıyla 10/8/2010 tarihinde kamulaştırılmıştır.

10. Tarafların kamulaştırma bedelinde anlaşamamaları üzerine idare tarafından 3/1/2011 tarihinde Alaplı Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) bedel tespiti ve tescil davası açılmıştır. Mahkemece taşınmaz mahallinde bilirkişilerle birlikte keşif icra edilmiştir.

11. Bilirkişi raporunda, üzerinde 20-25 yıllık fındık bahçesi bulunan taşınmazdan dekar başına yıllık 150 kg fındık ürünü elde edilebileceği ve fındığın kilogram birim fiyatının da 5 TL olduğu belirtilmiştir. Buna göre 750 TL olan brüt gelirden 120 TL olarak hesaplanan masraflar da düşüldükten sonra net gelir ise 630 TL şeklinde hesaplanmıştır. Raporda, Yargıtay içtihadına göre Karadeniz Bölgesinde kapitalizasyon faizinin %3 ile %5 arasında olduğu hatırlatılarak taşınmazın denize yakın olması ve eğiminin %2-3 olması sebepleriyle kapitalizasyon faizinin %3 olarak dikkate alınması gerektiği kanaati açıklanmıştır. Raporda ayrıca;

-Taşınmazın ilçe merkezine 5 km mesafede olması, elektrik ve yol gibi kamu hizmetlerinden yararlanması ve kara yoluna yakınlığı nedeniyle (%65),

-Karadeniz Sahil Yoluna yakın olmasının sağladığı ulaşım ve pazara erişim kolaylığı nedeniyle (%60),

-Taşınmazın, iskân için tercih edilen 0-100 metre rakımında bulunması ve bu rakımdaki tarım arazisinin kıt olması nedeniyle (%70),

-Bölgede tarım arazilerine verilen manevi değer nedeniyle (%50),

-Bölgedeki yoğun ormanlık nedeniyle tarım arazisinin kıt bulunması, emsal satışların 104 TL olması ve bölgenin tersane ilan edilmesi nedenleriyle (%100) olmak üzere toplamda taşınmazın değerinin %345 oranında artırılması gerektiği ifade edilmiştir. Raporda, yıllık net gelirin (630 TL) kapitalizasyon faizi oranına (%3) bölünmesiyle tespit edilen 21 TL'ye, hesaplanan objektif değer artış oranı da (21x345/100=72,45) da eklenmek suretiyle taşınmazın metrekare değeri 93,45 TL olarak bulunmuştur. Buna göre ödenmesi gereken net kamulaştırma bedeli 244.689,15 TL şeklinde saptanmıştır.

12. Mahkemece, bilirkişi raporu yeterli görülerek raporda belirlenen 244.689,15 TL başvurucu adına açılan banka hesabına bloke ettirilmiştir. Mahkeme, 7/7/2011 tarihli kararıyla bilirkişi raporuna istinaden kamulaştırma bedelini 244.689,15 TL olarak tespit etmiş ve taşınmazın kamulaştırılan bölümünün idare adına tesciline hükmetmiştir.

13. Mahkeme kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (Daire) 15/3/2012 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında, dava konusu taşınmazın niteliği ve bilirkişi raporundaki özelliklerine göre objektif değer artışının %200'den fazla olmaması ve Daireye intikal eden dosyalar ile taşınmazın özelliklerine göre kapitalizasyon faizinin de %4 olarak dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

14. Bozma kararına uyan Mahkeme, bilirkişiden bozma kararının gerekçesine uygun ek rapor düzenlemesini istemiştir. Bozma kararındaki gerekçeye uygun olarak düzenlenen ek bilirkişi raporunda taşınmazın metrekare değeri 47,25 TL, kamulaştırılan kısmının bedeli ise 122.335,11 TL olarak tespit edilmiştir.

15. Mahkemece 4/4/2013 tarihli kararla taşınmaz bedelinin bilirkişi raporu doğrultusunda 122.335,11 TL olarak tespit edilmesine hükmedilmiştir. Mahkeme, önceki kararda fazladan hükmedilerek başvurucu adına açılan banka hesabına bloke edilen 122.354,04 TL farkın da varsa işleyen mevduat faiziyle birlikte idareye iadesine karar vermiştir.

16. Bu karar Dairenin 15/1/2014 tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme istemi de 30/6/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 15/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 14/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

 “Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.

Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.

Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar…

Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.

Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.

(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.

…”

19. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

 “15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a) Cins ve nevini,

b) Yüzölçümünü,

c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,

d)Varsa vergi beyanını,

e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,

f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini,

g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,

h) Yapılarda, (…)(2) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,

ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.

Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.

…. ”

20. Dairenin 5/7/2007 tarihli ve E.2007/6711, K.2007/8920 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

 “2-Yargıtay uygulaması ile benimsenen bilimsel verilere göre Türkiye genelinde kapitalizasyon faiz oranı 3 ile 15 arasında değişmektedir. Kapitalizasyon faiz oranının % 3 alınabilmesi için taşınmazın; nüfus yoğunluğunun çok, arazinin kıt bulunduğu karadeniz sahil bandı gibi bölgelerde bulunması gerektiği gözetilerek, dava konusu taşınmaz için kapitalizasyon faiz oranının % 4'ten az olamıyacağı düşünülmeden, taşınmaz bedelinin fazla tesbit edilmesi ve bu konuda bilirkişi kurulundan ek rapor alınmaması,

Doğru görülmemiştir."

21. Dairenin 11/3/2008 tarihli ve E.2008/105, K.2008/2933 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

“1-Kapitalizasyon faizi Türkiye genelinde % 3 ile % 15 oranları arasında değişmektedir. Asgari hadden kapitalizasyon faizi uygulanabilmesi için taşınmazların bulunduğu bölgenin Karadeniz sahil bandı gibi nüfus yoğunluğunun son derece fazla ve arazinin de kıt olması gerekir. Dava konusu taşımaz bu nitelikleri taşımamaktadır.

 Açıklanan nedenle kapitalizasyon faizinin % 4 oranından daha düşük alınması mümkün değildir. Belirtilen orana göre hesaplama yapılması için raporu hükme esas alınan bilirkişi kurulundan ek rapor alınması veya bu konuda mahkemece resen hesaplama yapılarak hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile fazla bedele hükmedilmesi,

...

Doğru görülmemiştir."

22. Dairenin 10/11/2009 tarihli ve E.2009/9745, K.2009/15339 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

 “1-Kapitalizasyon faizi, Yargıtay İçtihatlarına ve bilimsel verilere göre Türkiye genelinde %3 ve %15 arasında değişmektedir. Arazinin az, nüfusun yoğun olduğu Karadeniz sahil bandı gibi bölgelerde kapitalizasyon faizi %3 oranında uygulanmaktadır. Ancak dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgeden gelen dava dosyaları ile taşınmazın bilirkişi raporunda yazılı özellikleri dikkate alındığında (İlçe merkezine, yola uzaklığı vs.) kapitalizasyon faizinin %5 oranında olacağı gözetilmeden daha yüksek oranda kabulü ile taşınmaza eksik bedel tespiti,

...

Doğru görülmemiştir."

23. Dairenin 18/9/2012 tarihli ve E.2012/12187, K.2012/16711 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

“3-Bu bölgeden Dairemize intikal eden dosyalar ve taşınmazın özelliklerine göre kapitalizasyon faiz oranının % 4 olacağı gözetilmeden daha düşük oranda kabulü ile fazla bedele hükmedilmesi,

...

Doğru görülmemiştir."

24. Dairenin 28/11/2012 tarihli ve E.2012/16707, K.2012/24282 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

“1) Taşınmazın bilirkişi raporunda yazılı özellikleri, konumu ve yerleşim yerine yakınlığı gözetilerek gelir metoduna göre tespit edilen m2 birim bedeline % 200yerine, daha yüksek oranda objektif değer arttırıcı unsur eklenerek fazla bedele hükmedilmesi,

2) Aynı bölgeden Dairemize intikal eden dava dosyaları ve taşınmazların özelliklerine göre kapitalizasyon faiz oranının % 4 olacağı gözetilmeden, % 3 kabulü ile fazla bedel takdiri,

...

Doğru görülmemiştir."

25. Dairenin 28/11/2012 tarihli ve E.2012/16671, K.2012/24283 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

“1) Taşınmazların bilirkişi raporunda yazılı özellikleri, konumu ve yerleşim yerine yakınlığı gözetilerek gelir metoduna göre tespit edilen m2 birim bedeline % 200yerine, daha yüksek oranda objektif değer arttırıcı unsur eklenerek fazla bedele hükmedilmesi,

2) Aynı bölgeden Dairemize intikal eden dava dosyaları ve taşınmazların özelliklerine göre kapitalizasyon faiz oranının % 4 olacağı gözetilmeden, % 3 kabulü ile fazla bedel takdiri,

...

Doğru görülmemiştir."

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu tespit edilen bedelin değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok davada başvuranların üzerine meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/9/1998, §§ 48-50; Akkuş/Türkiye, B. No: 19263/92, 9/7/1997, §§ 28-31; Yetiş/Türkiye, B. No: 40349/05, 6/7/2010, §§ 57-60).

27. AİHM, istikrarlı olarak kamu makamlarınca yapılacak ödemelerin gecikmesini faiz ödemeleriyle ilişkilendirmektedir. AİHM'in çeşitli kararlarında makul olmayan bir gecikme gibi nedenlerle tazminatın değer kaybettiği durumlarda bu tazminatın yeterliliğinin azalacağı belirtilmiştir (Angelov/Bulgaristan, B. No: 44076/98, 22/4/2004, § 39; Almeida Garrett, Mascarenhas Falcão ve diğerleri,B. No: 29813/96-30229/96, § 54). Nitekim böyle başvurularda AİHM, esas itibarıyla kamu makamlarının geçen süre nedeniyle ödenmesi gereken tutardaki değer kayıplarını telafi etmek için gecikme faizi ödeyip ödemediğini dikkate almaktadır. Kısacası AİHM, mülkiyet hakkı kapsamında faiz ödemesini, esasen devletin borçlu olduğu tutar ile alacaklı tarafından nihai olarak alınan tutar arasındaki enflasyon nedeniyle oluşan değer kayıplarını giderme yükümlülüğüyle ilişkilendirmektedir (Akkuş/Türkiye, § 29).

28. Devlet tarafından ödenecek bir bedelin enflasyon karşısındaki değer kayıplarında AİHM, ikili bir ayrıma gitmektedir. Mahkemelerce belirlenmiş bir para alacağının ödenmemesi hâlinde daha katı bir tutum sergileyerek %5'e kadar değer kayıplarını hesaplama faktörlerindeki değişkenlerle ilgili kabul etmektedir (Arabacı/Türkiye (k.k.), B. No: 65714/01, 7/3/2002; Dökmeci/Türkiye, B. No: 74155/14, 6/12/2016, § 56). Çünkü burada ödemelerin geç yapılması, mahkeme kararlarının icra edilmesi ile ilgili bir sorundur. Mahkemelerde geçen yargılama süresindeki enflasyon nedeniyle kamulaştırma bedelinin değer kaybı yönünden ise meydana gelen farkın tazminatın belirlenmesi yönteminden kaynaklandığı ve bu konuda kamusal makamların belirli bir takdir yetkisinin olduğu da gözetilerek, bu farkın başvurucular açısından aşırı bir yük getirip getirmediği incelenerek karar verilmektedir (Aka/Türkiye, §§ 41-51; Güleç ve Armut/Türkiye (k.k.), B. No: 25969/09, 16/11/2010).

29. AİHM'in Eko-Elda Avee/Yunanistan kararında (B. No: 10162/02, 09/03/2006), haksız olarak tahsil edilen verginin beş yıl beş ay sonra faizsiz olarak iade edilmesinin, belli bir meblağdan yararlanma hakkı uzun süre engellenen başvurucunun mali durumunda önemli bir zarara yol açması nedeniyle ölçülü görülmemiş ve mülkiyet hakkının ihlaline karar verilmiştir (Eko-Elda Avee/Yunanistan, §§ 23-31).

30. Yine benzer şekilde Sefine Baş/Türkiye kararında da (B. No: 49548/99, 24/06/2008) tazminatın faiz ödemesine bağlı değer kaybına ilişkin şikâyetler incelenmiştir. Başvuruya konu olayda, idare mahkemesince başvurucunun 15/9/2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere dul aylığına hak kazandığı kabul edilmiştir. AİHM öncelikle idare mahkemesinin kararının talep edilebilir bir “alacak” oluşturduğunu ve bu nedenle başvurucunun Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülkiyet oluşturan bir hakkının mevcut olduğunu belirtmiştir. Mahkeme ayrıca bu hakkın, başvurucuya Emekli Sandığına başvurduğu tarihten itibaren geçerli olacak şekilde geriye dönük olarak tanındığını vurgulamıştır. Bununla birlikte AİHM, başvurucuya salt bu hakkın tanınmış olmasının, başvurucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırmadığını kabul etmiştir. AİHM'e göre mağdur sıfatının ortadan kalkabilmesi için ileri sürülen ihlalin hem zamanında hem de mağdurun bu hakkı kullanamadığı süre gözönüne alınarak telafi yoluna gidilmesi gerekmektedir. Mahkeme bu çerçevede, başvurucunun banka hesabına yatırılan paranın, yargılamada geçen süre zarfında uğranılan maddi kaybın sonuçlarını gidermeye yetmediğini belirtmiştir. AİHM geçen sürenin yalnızca devlete yarar sağladığını ve ilgili dönemde Türkiye'de paranın hızla değer kaybettiğini gözönüne alarak başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Sefine Baş/Türkiye, §§ 58-64).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 4/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden

32. Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

34. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

35. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 3 yıl 6 aylık yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.

36. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Bedel Tespitiyle İlgili Şikâyetler

1. Başvurucunun İddiaları

37. Başvurucu, Dairenin gerekçesiz ve önceki kararlarıyla çelişecek şekilde kapitalizasyon faizinin %4 olması, objektif değer artışının ise %200'den fazla olmaması gerektiği gerekçesiyle Mahkeme kararını bozması nedeniyle taşınmazın gerçek bedelini elde edemediğini belirtmektedir. Aynı yerdeki başka bir taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin bedel tespiti davasında kapitalizasyon faizinin %3, objektif değer artış oranının ise %250 olarak kabul edildiğini belirten başvurucu, Dairenin hiçbir bilimsel temele dayanmadan derece mahkemesinin yerine geçerek karar vermesi nedeniyle mülkiyet hakkı ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

38. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

39. Anayasa'nın 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

40. Başvurucunun kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin şikâyetinin, açıkça dayanaktan yoksun olmadığından ve başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı ve Türü

41. Somut olayda başvurucunun taşınmazının bir bölümü kamulaştırılmıştır. Taşınmaz malvarlığının, Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucunun taşınmazının bir kısmının mülkiyetinin devletin üstün buyurma gücüne dayanılarak Hazineye geçmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

42. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

43. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

44. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.

(1) Kanunilik

45. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Somut olayda, başvurucunun taşınmazının Alaplı-Akçakoca yolunun yapılması amacıyla idare kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.

(2) Meşru Amaç

46. Somut olayda, başvurucunun taşınmazı Alaplı-Akçakoca yolunun yapılması amacıyla kamulaştırılmıştır. Karayolu yapılmasında kamu yararı bulunduğu açıktır.

(3) Ölçülülük

(a) Genel İlkeler

47. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

48. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir.

49. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı devlete birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Pozitif yükümlülükler kural olarak özel hukuk kişilerince yapılan müdahalelere karşı anayasal koruma sağlamakla birlikte kamu otoritelerince gerçekleştirilen müdahalelerde de devletin özellikle usule ilişkin bazı pozitif yükümlülükleri söz konusu olabilir. Bunlar kamu tarafından gerçekleştirilen müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 67).

50. Mülkiyet hakkına kamu otoriteleri tarafından müdahalede bulunulması durumunda bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülükleri gereği olduğu gibi söz konusu mekanizmaların var olup olmadığı hususu, aynı zamanda müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulacak bir unsurdur. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi ya da fiilen adil ve etkili bir karar verme sorumluluğunun yerine getirilmemesi durumunda müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 68).

51. Öte yandan müdahaleyle başvurucuya yüklenen külfetin dengelenmesi amacıyla tanınan imkânlara ilişkin olarak oluşturulan idari veya yargısal mekanizmalar kapsamında uygulanan hukuk kurallarının belirsiz olması ya da öngörülebilirlik kriterini taşımaması durumunda da ölçülülük ilkesinin zedelenmesi söz konusu olabilir. Bu aşamadaki hukuk kurallarından kastedilen, müdahaleye imkân tanıyan, diğer bir anlatımla müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kurallar olmayıp müdahale ile malik üzerinde oluşan aşırı yükün dengelenmesi gayesiyle teşkil ettirilen hukuk yollarının işletilmesi sürecinde tatbik edilen kurallardır.

(b) İlkelerin Olaya Uygulanması

52. Somut olayda, taşınmazı kamulaştırılan başvurucuya ödenmesi gereken tazminat miktarının tespitine yönelik açılan davada Mahkemece taşınmazın gerçek bedelinin tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda kapitalizasyon faizi %3, objektif değer artış oranı ise %345 kabul edilmek suretiyle yapılan hesaplamaya göre kamulaştırma bedeli 244.689,15 TL olarak tespit edilmiş ve Mahkemece bu bedele hükmedilmiştir. Ancak kararı temyizen inceleyen Daire, objektif değer artışının %200'den fazla olamayacağı ve kapitalizasyon faizinin de %4 olarak dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur. Bozma kararı doğrultusunda yeniden yapılan hesaplamada taşınmaz bedeli 122.335,11 TL olarak belirlenmiştir.

53. Kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi orantılılık ilkesinin gereğidir. Taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman Mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve Diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).

54. Başvurucu, kapitalizasyon faizinin %4 olarak dikkate alınması suretiyle tespit edilen bedelin, taşınmazın gerçek değerine karşılık gelmediğini öne sürmüştür. Başvurucu lehine hükmedilen tazminatın taşınmazın gerçek bedelini yansıtıp yansıtmadığının ve dolayısıyla müdahalenin ölçülü olup olmadığının denetiminin yapılabilmesi bakımından kapitalizasyon faizinin mahiyetinin ortaya konulması gerekmektedir.

55. 2942 sayılı Kanunun 11. maddesinin (f) bendinde araziler için kamulaştırma bedeli tespitinin taşınmazın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net getiri esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Düzenli ve sürekli tarımsal getiri istatistikleri ise ülkemizde il ve ilçe tarım müdürlükleri tarafından il merkezi ve ilçeler düzeyinde tutulmaktadır. Bu nedenle mahkemeler ve mahkemelerin atadığı bilirkişiler, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları doğrultusunda özel bir durum olmadıkça kamulaştırma bedelinin tespitinde resmi birer kurum olan il ve ilçe tarım müdürlüklerinin verilerini kullanmaktadırlar (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 63).

56. Net gelir yönteminde, taşınmazda mutat olarak ekilen tarım ürünlerinin ortalama verim miktarı ile değerlendirme yılındaki ortalama toptan kilogram satış fiyatları esas alınarak arazinin, değerlendirme yılında bir dekarından elde edilecek gayrisafi geliri bulunur. Gayrisafi gelirden ortalama masraflar çıkarılarak net gelir hesaplanır. Hesaba alınan ürünlerin yıllık ortalama fiyatları değil, hasat dönemindeki fiyatları esas alınır.

57. Kapitalizasyon faizi taşınmazın bedelinin belirlenmesinde hesaba katılan bir unsur olup yıllık net geliri ile gerçek satış bedeli arasındaki oranı ifade etmektedir. Kapitalizasyon faizi, bir kapital (sermaye) olarak taşınmazın yıllık getirisinin (semeresinin), bunun gerçek değerine olan oranını göstermektedir. Kapitalizasyon faizi ile taşınmazın değeri arasında ters bir orantı söz konusudur. Bu oran küçüldükçe taşınmazın değeri artmaktadır. Taşınmazın metrekare birim fiyatı belirlenirken taşınmazın yıllık net geliri bölgedeki kapitalizasyon faizi oranına bölündüğünden kapital faizi oranı (bölen) ne kadar küçük olursa sonuç da o kadar büyük olmaktadır. Bilimsel veriler Türkiye'de bu oranın %3 ile %15 arasında değiştiğini göstermektedir. Bu oran belirlenirken, taşınmazın toprak yapısının yanında bölgedeki nüfus yoğunluğu, arazinin kıtlığı, arazinin mevkii, yerleşim yerlerine uzaklığı, pazara yakınlığı gibi unsurlar dikkate alınmaktadır.

58. Öte yandan, taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurlar da değerin belirlenmesinde hesaba katılmaktadır. Bu unsurların tahdidi olarak sayılması mümkün değil ise de taşınmazın yola ve yerleşim yerine yakınlığı, ticari ve iş kapasitesi, deniz, göl, nehir gibi tabii güzelliklere uzaklığı, imarlı bölgelere yakınlığı gibi özellikler örnek gösterilebilir.

59. Olayda bilirkişi raporunda kapitalizasyon faizi oranı üst sınır olan %3, objektif değer artış oranı ise %345kabul edilerek, taşınmazın metrekare birim değeri 93,45 TL şeklinde tespit edilmiş ve buna dayanılarak kamulaştırma bedeli hesaplanmıştır. Ancak Dairenin bozma kararı üzerine kapitalizasyon faizinin %4, objektif değer artış oranının ise %200 olarak uygulanması nedeniyle taşınmazın metrekare birim fiyatı 47,25 TL şeklinde tespit edilmiştir.

60. Dairenin, genel olarak Karadeniz Bölgesi ve özelde de taşınmazın bulunduğu Zonguldak ili Alaplı ilçesinde yapılan kamulaştırmalara ilişkin bedel tespiti davalarında verdiği kararlara bakıldığında (bkz. § 20-25), söz konusu bölgedeki tüm taşınmazlar yönünden istikrarlı bir biçimde kapitalizasyon faizinin %4 olarak uygulandığı görülmektedir. Dolayısıyla taşınmazın bulunduğu bölgedeki taşınmazlar yönünden kapitalizasyon faizinin %4 olarak dikkate alınması gerektiği şeklindeki uygulamasının istikrar kazandığı ve bu konuda belirliliğin sağlandığı tespit edilebilmektedir. Başvurucu aynı yerdeki başka bir taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin bedel tespiti davasında kapitalizasyon faizinin %3 olarak kabul edildiğini ileri sürmekte ise de Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden yapılan araştırmada söz konusu rapora dayanılarak kurulan hükmün, Dairenin 4/3/2013 tarihli ve E.2012/26742, E.2013/3538 sayılı kararıyla başvurucu ile ilgili ve bireysel başvuruya konu edilen karardaki gerekçeyle bozulduğu anlaşılmaktadır.

61. Bilimsel verilere göre Türkiye'de %3 ile %15 arasında değiştiği kabul edilen kapitalizasyon faizi oranının, bilirkişi raporunda en üst sınır olan %3 üzerinden hesaplanmış olması dikkat çekicidir. Raporda, kapitalizasyon faizi oranının üst sınırdan hesaplanmasının gerekçesi, taşınmazın denize yakın ve eğiminin %2-3 olması şeklinde gösterilmektedir. Bu gerekçe, asgari sınırın üzerine çıkılması gerektiği bakımından anlamlı ise de neden azami sınır üzerinden bir belirleme yapıldığını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle ihtilaf konusu taşınmazın bulunduğu bölge için yerleşik hâle gelen ve üst sınırın bir puan altında olan %4 kapitalizasyon faiz oranı dikkate alınarak yapılan hesaplamanın taşınmazın gerçek değerinin tespitine engel teşkil etmediği sonucuna ulaşılmaktadır.

62. Öte yandan, Dairenin, taşınmazın değerini etkileyen objektif nedenler sebebiyle taşınmazda meydana gelecek değer artışının %200 olduğu yolundaki kabulünün keyfî olmayıp belli ölçüde istikrara kavuşmuş uygulamasına dayandığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar değeri etkileyen objektif nedenlerin her somut taşınmaz yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesinin daha isabetli sonuçlar doğurması mümkün ise de somut olaydaki bilirkişi raporunda saptanan ve %345 oranında artışa yol açtığı kanaatine ulaşılan objektif değer artış nedenlerinin bir kısmının spekülatif olduğu bir kısmının ise mükerreren hesaplamaya katıldığı görülmektedir. Örneğin bölgede tarım arazilerine verilen manevi değer nedeniyle %50 oranında yapılan değer artışının somut bir değerlendirmeden ziyade bir ön kabule dayandığı gözlemlenmektedir. Ayrıca taşınmazın konumu itibarıyla deniz, şehir ve yollara yakınlığının mükerreren objektif değer artış nedeni olarak hesaplamaya katıldığı tespit edilmektedir. Bunun yanında, taşınmazın denize yakın olmasının hem kapitalizasyon faizinin belirlenmesinde dikkate alındığı hem de birkaç farklı yönden objektif değer artış nedeni olarak hesaba katıldığı izlenmektedir. Kaldı ki başvurucu tarafından da %200 oranındaki objektif değer artış oranının emsallerine nazaran düşük olduğunun ifade edilmesiyle yetinilmekte, hangi "objektif neden"in ne kadarlık bir artışa yol açtığına dair somut bir açıklama ve temellendirme yapılmamaktadır. Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun taşınmazının değerini etkileyen objektif nedenlerin taşınmazın değerinde %200 oranında artışa yol açtığının kabulüyle yapılan hesaplamayla bulunan değerin, taşınmazın gerçek değerini temsil ettiği sonucuna ulaşılmaktadır.

63. Sonuç olarak somut başvuruya konu olayda kamulaştırma yoluyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle başvurucuya yüklenen külfetin, taşınmazın, Dairenin oturmuş içtihadı doğrultusunda belirlenen gerçek bedelinin ödenmesi suretiyle telafi edildiği ve bu suretle kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında makul ve hakkaniyete uygun bir dengenin kurulduğu anlaşılmıştır. Bu durumda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

64. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. Kamulaştırma Bedeline Faiz Ödenmemesi Şikâyeti

1. Başvurucunun İddiaları

65. Başvurucu, aleyhine açılan bedel tespiti davası dört aydan fazla sürdüğü hâlde 6459 sayılı Kanun'la 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinde yapılan ve bedel tespiti davalarının dördüncü ayından sonraki dönem için yasal faize hükmedilmesini öngören değişiklik uyarınca yasal faize hükmedilmediğinden şikâyet etmektedir.

2. Değerlendirme

a. Genel İlkeler

66. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan hissedilir kayıp ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, 10/2/2011).

67. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, § 42).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

68. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri gereğince tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları hâlinde taşınmazın bedeli adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde mahkemece dava tarihi itibarıyla tespit edilmelidir. Değer tespitinin dava tarihine göre yapılması, kanun gereği olduğu gibi dava sürecinde taşınmazın değerinde meydana gelecek artış veya azalışların bedele etki etmemesi ve bu şekilde bedel tespitine belirlilik kazandırmanın da gereğidir. Aksi hâlde taşınmazın değeri uzun süren davalarda artabileceği gibi azalabilmesi de mümkün olduğundan, idare veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir. Ancak bu durum taşınmazın gerçek değerinin enflasyon karşısında korunması için dava tarihine göre belirlenen bedele faiz işletilmesine mani değildir (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, § 52).

69. Nitekim kanun koyucu bahsedilen husustaki yasal eksikliği gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında davanın zamanında sonuçlandırılamaması hâlinde yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi ederek benzer mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve zamanında tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin yapıldığı tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, § 53).

70. Somut başvuruya konu olayda Mahkemece yasal faiz ödenmesine hükmedilmemiştir. Bu durumda kamulaştırma sürecinde kamu yararına ulaşmak için kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında makul bir orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan başvurucuların üzerine orantısız ve aşırı bir yük yüklenip yüklenmediğinin araştırılması gerekmektedir.

71. Olayda tarafların kamulaştırma bedelinde uzlaşamamaları nedeniyle idare tarafından 3/1/2011 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında, yargılama sırasında bilirkişi tarafından belirlenen 244.689,15 TL'lik tutar 7/7/2011 tarihli kararla birlikte başvurucuya ödenmiştir. Dairenin bozma kararından sonra yeniden yapılan yargılama sonucu kamulaştırma bedelinin 122.335,11 TL olarak tespit edilmesi nedeniyle fazladan ödenen 122.354,04 TL'nin davacı idareye iadesine hükmedilmiş ise de 122.335,11 TL başvurucuda kalmıştır. Dolayısıyla 122.335,11 TL'nin 7/7/2011 tarihinden itibaren başvurucunun tasarrufunda bulunduğu anlaşılmıştır.

72. Yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için Mahkemece tespit edilen gerçek değer ile başvuruculara yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir.

73. Başvurucuya ödenen 122.335,11 TL’nin dava tarihi (2011 Ocak) ile ödeme tarihi (2011 Temmuz) arasındaki enflasyon nedeniyle değer kaybı %2,58'dir. Başvuruculara dava tarihinegöre belirlenerek ödenen 122.335,11 TL kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde T.C. Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 125.491 TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını telafi edecek fark 3.155,89 TL’dir.

74. Bu koşullar altında somut olaya bakıldığında, maliklere ödenen faizin, aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit edilen düzeyde küçük farklılığın ise (%5'den daha az) hesaplama yöntemi sebebiyle oluşabilecek yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı değerlendirilmelidir. Ayrıca Mahkeme kararıyla tespit edilen kamulaştırma bedeli, kararla birlikte maliklere ödenmiştir. Bu durumda, kamulaştırma bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin, bu sürede uğranılan zararın karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde, mülkiyet hakkının ihlaline yol açacak denli ağır sonuçlara yol açmadığı değerlendirilmiştir.

75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun yasal faize ilişkin gecikme faizine yönelik şikâyeti bakımından mülkiyet hakkının ihlali iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. İşlemiş Mevduat Faizinin İadesinin İstenmesine İlişkin Şikâyet

1. Başvurucunun İddiaları

76. Başvurucu, ilk kararda fazladan hükmedilmesi sebebiyle idareye iadesine karar verilen 122.354,04 TL için ayrıca mevduat faizine hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

77. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.

78. Buna göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar, başvuruya konu edilen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden başvurucunun “güncel bir hakkı"nedeniyle “kişisel olarak" ve “doğrudan” etkilenmesidir. Bu çerçevede ortaya çıkan sonuç nedeniyle başvurucunun “mağdur” olduğunu ileri sürmesi gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).

79. Somut olayda, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında Mahkemece 7/7/2011 tarihinde verilen kararla hükmedilen 244.689,15 TL kamulaştırma bedeli kararla birlikte başvurucu adına açılan banka hesabına bloke edilmiştir. Ancak Dairenin bozma kararından sonra yapılan yargılama sonucunda verilen4/4/2013 tarihli kararla kamulaştırma bedeli 122.335,11 TL'ye düşürülmüştür. Mahkeme, önceki kararda fazladan hükmedilerek başvurucu adına açılan banka hesabına bloke edilen 122.354,04 TL farkın da varsa işleyen mevduat faiziyle birlikte idareye iadesine karar vermiştir.

80. Öncelikle belirtilmesi gerekir ki Mahkeme kararında, davacı idareye iadesine karar verilen 122.354,04 TL için başvurucu tarafından mevduat faizi ödenmesine hükmedilmemiş, söz konusu tutarın bankada kaldığı süre zarfında varsa işlemiş olan mevduat faizlerinin davacı idareye iadesi yolunda hüküm kurulmuştur. Bu durumda, anılan tutarın bankada bulunduğu sürece işleyen mevduat faizlerinin iadesinin istenmesinin başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale oluşturup oluşturmadığı hususu incelenmelidir.

81. Dairenin bozma kararından sonra yapılan yargılama sonucu verilen kararda, ilk kararda kamulaştırma bedelinin 244.689,15 TL olduğunun tespiti yolunda kurulan hükmün 122.354,04 TL yönünden hukuka aykırı olduğu saptanmıştır. Bu hâlde hukuka aykırı olduğu saptanan hükme istinaden başvurucu lehine açılan banka hesabına bloke edilen 122.354,04 TL'nin başvurucunun mülkiyetine geçtiğinden söz edilemez. Bu tutar başvurucu lehine bankaya bloke edilmiş olsa da hukuken davacı idarenin mülkiyetindedir. 122.354,04 TL davacı idareye ait olduğuna göre bu paranın bankada kaldığı süre zarfında işleyen mevduat faizlerinin maliki de davalı idaredir. Mülkiyeti idareye ait olan "işlemiş mevduat faizinin" idareye verilmesi yolunda hüküm kurulması başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale oluşturmamaktadır. Dolayısıyla bu şikâyet yönünden başvurucunun mağdur statüsü bulunmamaktadır.

82. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, işlemiş mevduat faizlerinin iadesine ilişkin şikâyet yönünden mağdur sıfatı taşımadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Bedel tespitiyle ilgili iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Kamulaştırma bedeline faiz işletilmemesine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. İşlemiş mevduat faizinin iadesinin istenmesine ilişkin iddianın kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Bedel tespitiyle ilgili şikâyet yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin bilgi için Alaplı Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/526) GÖNDERİLMESİNE,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.