2014/15015

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DİLEK GÜLER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/15015)

 

Karar Tarihi: 4/10/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

Dilek GÜLER

Vekili

:

Av. Ramazan KARA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, mali haklara ilişkin olarak açılan davada hukuka aykırı hüküm kurulması, kanun yolu aşamasında gerekçesiz karar verilmesi ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/9/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Erzincan İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde görev yapmakta iken maliye tazminatının ek ödeme matrahına dâhil edilmemesi ve döner sermaye katkı payı tutarından mahsup edilmesine ilişkin işlemin iptali ile işlem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini için 10/12/2004 tarihinde dava açmıştır.

9. Sivas İdare Mahkemesi (Mahkeme) 14/6/2005 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Söz konusu karar, Danıştay İkinci Dairesinin 10/6/2009 tarihli kararıyla eksik inceleme yapıldığı gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma kararına yönelik karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 25/2/2010 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

10. Mahkeme 8/7/2010 tarihli kararı ile bozma kararına uymak suretiyle Maliye Bakanlığı personeline yapılacak ek ödemeye ilişkin usul ve esasların dava konusu işleme dayanak olan hükümlerinin yargı kararı ile iptal edildiğine vurgu yaparak dayanaksız kaldığı sonucuna vardığı işlemi iptal etmiştir. Tazminat istemi için ise kısmen süre aşımı nedeniyle ret, kısmen de kabul yönünde hüküm kurulmuştur. Bu karar, tarafların karşılıklı temyiz istemleri sonucu kısmen süre aşımı nedeniyle reddedilmesi ve işlemin maliye tazminatının ek ödeme matrahına dâhil edilmemesine ilişkin bölümünün iptaline dair kısım ve buna bağlı tazminat isteminin kabulü yönlerinden Danıştay İkinci Dairesinin 16/3/2011 tarihli kararıyla bozulmuştur.

11. Mahkeme nihai olarak 30/12/2011 tarihli kararı ile bozma kararına uymak suretiyle -ek ödemenin döner sermaye katkı payı net tutarından mahsup edilmesine dayanak olan işlem yargı kararı ile iptal edildiğinden- ek ödemenin döner sermaye katkı payı net tutarından mahsup edilen kısmının idari başvuru tarihinden hesaplanacak yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir. İşlemin maliye tazminatının ek ödeme matrahına dâhil edilmemesine ilişkin kısmı yönünden ise2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun uygulamaya dayanak olan hükümleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş ise de bu iptal kararının esasa değil usule ilişkin olması dikkate alındığında başvurucunun parasal hak talebinde bir değişiklik yaratmadığını belirtmiştir. Mahkeme 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun ek 13. maddesinde maliye tazminatının ek ödeme matrahına dâhil edilmeyeceği yönünde açık hüküm bulunduğuna vurgu yaparak işlemin maliye tazminatının ek ödeme matrahına dâhil edilmeyeceğini belirten kısmı yönünden davayı reddetmiştir.

12. Söz konusu karar Danıştay Onbirinci Dairesinin (Daire) 1/11/2013 tarihli kararıyla onanmış ve karar düzeltme istemi Dairenin 16/6/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

13. Başvurucu, nihai kararı 21/8/2014 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 17/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Mahkemenin 4/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

16. Bakanlık, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak Mahkemenin yerleşik içtihadı uyarınca değerlendirme yapılması gerektiğini belirterek bu kısım yönünden ayrıca görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

18. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

19. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

20. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate alındığında yaklaşık 9 yıl 6 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, temyiz ve karar düzeltme aşamalarında gerekçesiz karar verilmesi suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

23. Bakanlık tarafından sunulan görüşte gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasına ilişkin olarak beyanda bulunulmamıştır.

24. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş; ancak, gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

25. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

26. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

27. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,§ 57).

28. Bu durumda Danıştay Onbirinci Dairesinin temyiz ve karar düzeltme aşamasında verdiği kararlarda değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesini uygun bulduğu, kaldı kideğerlendirme konusu hükmün Dairenin bozma kararına uyulmak suretiyle verildiği dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia

30. Başvurucu; derece mahkemesi tarafından yanlış niteleme yapıldığını, yargı kararlarının dikkate alınmadığını ve hukuka aykırı karar verildiğini ileri sürmektedir.

31. Bakanlık tarafından, yargı mercilerince mevzuat çerçevesinde değerlendirme yapıldığı, kararların keyfilik içermediği belirtilerek başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.

32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

33. Somut olayda Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı incelenerek ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 11) gerekçe ile hüküm kurulmuştur. Danıştay Onbirinci Dairesi tarafından da delillerin Mahkemece takdir edilerek karar verildiği ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle karar onanmıştır.

34. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir..

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine kar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

37. Başvurucu 15.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

38. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Sivas İdare Mahkemesine (E.2011/1966, K.2011/2013) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.