2014/15254

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HARUN YALÇIN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/15254)

 

Karar Tarihi: 17/11/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Fatma KARAMAN ODABAŞI

Başvurucular

:

Harun YALÇIN ve diğerleri [Bkz. ekli tablonun (B) sütunu]

Vekili

:

Av. Barış YAVUZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurular, hak sahibi olunduğu iddia edilen dairelerin bulunduğu apartmanın yapı ruhsat ve projesine aykırı inşa edilmiş olması ve güvenlik gerekçesiyle boşaltılmasından sonra kendiliğinden yıkılması üzerine açılan davaların reddedilmesi sebebiyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular muhtelif tarihlerde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir

3. Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca 29/5/2015 ve 15/7/2015 tarihlerinde, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü 27/1/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 3/2/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 18/2/2016 tarihinde ibraz etmişlerdir.

7. Anayasa Mahkemesi tarafından ekli tablonun (A) sütununda başvuru numaraları belirtilen dosyaların konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/15254 başvuru numaralı dosya ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/15254 başvuru numaralı dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.

8. Anayasa Mahkemesince Merkezî Nufüs İdaresi Sistemi'nden yapılan sorgulama neticesinde ekli tablonun (B) sütununun 7., 13. ve 19. sıralarında belirtilen başvuruculardan Abdülkerim Demircan'ın bireysel başvuru tarihinden önce 29/4/2011 tarihinde, Hüseyin Ayçiçek'in bireysel başvuru tarihinden önce 22/8/2008 tarihinde ve Ali Ergin'in bireysel başvuru tarihinden önce 2/4/2012 tarihinde vefat ettikleri tespit edilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

9. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucular tapu kayıtlarına göre Diyarbakır ili Merkez ilçesi Kayapınar mahallesi, 5914 ve 5915 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmaz üzerinde bulunan Alkan 1 adlı apartmanda tapu dışı (harici) satış yoluyla aldıklarını iddia ettikleri dairelerde ikamet etmekte iken yapı ruhsat ve projesine aykırı inşa edildiği ve tehlike arz ettiği fark edilen apartman güvenlik gerekçesiyle 7/11/2006 tarihinde Kayapınar İlk Kademe Belediye Başkanlığı (Belediye) tarafından boşaltılmıştır.

11. Belediyenin 8/11/2006 tarihli yazısına istinaden teknik elemanlardan oluşturulan heyet tarafından Alkan 1 Apartmanı üzerinde yapılan incelemeler neticesinde hazırlanan 8/11/2006 tarihli teknik raporda, apartmanın kolonlarında meydana gelen hasarlar sebebiyle apartman sakinleri tarafından yaptırılan, hiçbir mühendislik hesabına dayanmayan mantolama, sıva ve güçlendirme çalışmalarının hasarın devam etmesini önleyemediği ve önlemesinin beklenemeyeceği, bodrum+zemin+4 kat (B+Z+4 kat) olarak projelendirilen apartmanın uygulamada bodrum+zemin+8 kat (B+Z+8 kat) olarak inşa edildiği, kolonlarda basınç ezilmesi meydana geldiği, taşıyıcı sistemi oluşturan beton ve donatı malzemelerinin korozyona uğradığı vb. hususlar tespit edilerek apartmanın mevcut hâliyle tehlike arz ettiği, ayrıntılı inceleme yapılmadan apartmanın kullanıma açılmaması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca Belediyenin 8/11/2006 tarihli yazılarına istinaden Dicle Üniversitesi Rektörlüğünden alınan 11/12/2006 tarihli inceleme raporu ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığından (Büyükşehir Belediyesi) alınan 9/11/2006 tarihli teknik raporda da benzer hususlara temas edilerek yapının tehlike arz ettiği vurgulanmıştır.

12. Belediye 21/11/2006 tarihinde ilgili kurumlara yazı göndererek apartmanın boşaltılmış olduğunu belirtmiş ve su, elektrik, telefon şebeke hatlarının bağlantılarının kesilmesini talep etmiştir.

13. Tapu kayıtlarına göre apartmanın üzerinde bulunduğu arsanın maliki olduğu anlaşılan M.A.ya gönderilen 12/1/2007 tarihli yazı ile alınan teknik raporlara istinaden apartmanın tehlike arz ettiği, boşaltıldığı ve yıktırılması gerektiği belirtilerek arazi malikince yıkım işleminin gerçekleştirilmesi hususu Belediye tarafından bildirilmiş;M.A., 6/2/2007 tarihli cevap dilekçesi ile mülkiyeti kendisine ait olan taşınmaz üzerinde bulunan apartman ile ilgisinin bulunmadığını, apartmanın kendisi tarafından yapılmadığını ve bu hususta kimseyle sözleşmesinin bulunmadığını, apartmanın haksız inşaat hükümlerine tabi olduğunu, yıkımı gerçekleştirecek ekonomik durumunun bulunmadığını belirterek gereğinin yapılmasını istemiştir.

14. Alkan 1 isimli apartmanın sakinleri olan başvurucular, apartmanın hâlihazır durumunun iskâna elverişli olup olmadığının ve uğradıkları maddi zararların ayrı ayrı tespit edilmesi için 1/2/2007 tarihinde Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde delil tespiti talebinde bulunmuşlardır.

15. Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/18 Değişik İş sayılı dosyası kapsamında 2/2/2007 tarihinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen 12/4/2007 tarihli bilirkişi raporunda 8/11/2006 tarihli teknik rapordaki benzer hususlar tespit edilerek apartmanın tümünün boşaltıldığı, apartmana ait yapı kullanım belgesinin bulunmadığı belirtilerek her bir dairenin tespit tarihi itibarıyla değeri belirlenmiştir.

16. Alkan 1 Apartmanı 4/2/2007 tarihinde kendiliğinden çökmüştür.

17. Alkan 1 Apartmanı'nın çökmesine ilişkin olarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2007/2553 Soruşturma sayılı dosya kapsamında alınan 8/3/2007 tarihli bilirkişi raporunda, yapı ruhsatına göre B+Z+4 katlı üç blok olarak yapılması gereken apartmanın B+Z+8 katlı tek blok olarak projesine, ruhsatına ve tekniğe aykırı şekilde yapıldığı, apartmanın bodrum ve zemin katlarında bulunan düşey taşıyıcı sistem elemanlarının çoğunda boyuna donatıların burkulması ve bu kolonların taşıma gücünü yitirerek plastik mafsala dönüşmesi ile apartmanın taşıyıcı elemanlarının taşıma gücü sınırını geçerek yıkıldığı belirtilmiştir.

18. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla 26/4/2007 tarihinde Büyükşehir Belediyesine ve 26/4/2007 ile 17/5/2007 tarihlerinde Belediyeye başvurarak Alkan 1 isimli apartmanın çökmesi nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradıklarını belirterek zararlarının karşılanmasını istemişlerdir. Büyükşehir Belediyesinin 15/5/2007 tarihli ve Belediyenin 24/5/2007 tarihli cevap yazıları ile olay sebebiyle idarelerin kusur ve sorumluluğunun bulunmadığı belirtilmiştir.

19. Başvurucular apartmanın Büyükşehir Belediyesince gerekli kontrol ve denetimlerinin yapılmadığını, Belediyenin de yapı ruhsatına aykırı olduğu anlaşılan apartmanı yapı ruhsatına uygun hâle getirmek için hiçbir çalışma yapmadığını belirterek maddi ve manevi zararlarının karşılanması istemiyle ekli tablonun (C) sütununda belirtilen tarihlerde Büyükşehir Belediyesi ve Belediye aleyhine Diyarbakır 1. ve 2. İdare Mahkemelerinde tam yargı davası açmışlardır.

20. Mahkemelerce ekli tablonun (D) sütununda tarih ve sayıları belirtilen kararlar ile davaların reddine karar verilmiştir. Kararların gerekçeleri benzer mahiyette olup ekli listenin (D) sütununun 1. satırında belirtilen kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Mahkememizin ... tarihli ara kararı ile davacı vekilinden dava konusu taşınmazın (Alkan 1 Apt. No: ...) davacıya aidiyetini gösterir belgelerin (tapu kaydı) istenilmiş olup, ... davacıya ait resmi tapu kaydının bulunmadığının belirtildiği görülmüştür. Danıştay 6. Dairesinin 21.09.2007 gün ve E: 2005/2790 K: 2007/5059 sayılı kararında da ifade edildiği üzere taşınmaz mülkiyetinin asıl belirleyici unsurun tapu senedi olup, malikliğintapu kaydı ile ispatlanabileceği ortadadır.

Olayda davalı idarelerden Diyarbakır Büyükşehir Belediyesince verilen savunma dilekçesinde davacının söz konusu taşınmazın maliki olmadığı iddiasında bulunulmuştur. Dosyada bulunan belgelerden dava konusu taşınmazın Kayapınar Mahallesi 5914-5915 sayılı parsellerde bulunduğu, Diyarbakır 2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğünün 22.11.2006 günlü yazısı ekinde bulunan tapu kayıt örneklerinden söz konusu parsellerin hala arsa vasfında göründüğü, burada kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulmadığı, bu durumun savunmaya cevap dilekçesinde davacı vekilince de kabul edildiği görülmektedir.

Davada davacı tarafından oturduğu dairedeki eşya veya başka bir malvarlığı zararı değil kendisine ait olduğu iddia edilen Alkan 1 apartmanı ... nolu dairenin bağımsız bölüm değerinin istenildiği açıktır.

Buna göre, ... çöken ...Alkan 1 Apartmanı ... numaralı dairenin davacıya ait olduğuna ilişkin hukuken kabul edilebilir belgelerin sunulamadığı, bu şekilde malikliğin kanıtlanamadığı, tazminat davalarında kişilerin zararlarının tazmin edilebilmesi için her şeyden önce zarara uğrayan malvarlığı ile davacı konumundaki şahıs arasında hukuki bir bağ olması, söz konusu kişinin bahsi geçen malvarlığı üzerinde bir menfaatinin bulunması gerektiği, dava konusu olayda ise çöken daire ile davacı şahıs arasında bu türden bir bağın ortaya konulamadığı, başka bir deyişle davacının hukuken korunabilecek bir menfaatinin bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.

Bu itibarla; zararın davacıya ait olduğu hukuken kabul edilebilir delillerle davacı tarafından ispatlanamadığından, tazminat hukuku çerçevesinde davacı adına tazminata hükmedilme olanağı bulunmamaktadır.

Bununla birlikte, bilirkişi raporlarından da anlaşıldığı üzere söz konusu binanın proje ve ruhsatına göre farklı yapıldığı, beton dayanımının çok düşük düzeyde olduğu, betonların tekniğine uygun dökümlerinin yapılmadığı, B+Z+4 kat olarak projelendirilip ruhsat alınmış olan yapının ruhsata aykırı olarak üzerine ek olarak 4 kat daha çıkıldığı, bu şekilde yapının B+Z+8 kat olarak yapılmasından dolayı yapının taşıyamayacağı yüklere maruz bırakıldığı, başka bir deyişle yapının ruhsata aykırı olduğu, iskan ruhsatının da bulunmadığı, malzeme kalitesizliği sebebi ile sadece ruhsata aykırı katların değil binanın tümünün yıkılmasının gerektiği, zira idarece de arsa maliki olan M.A.dan yıkımın yapılmasının istenildiği, binanın bu denli yetersiz olmasında yapı müteahhitlerinin başlıca sorumlular olduğu, teknik standartlara uygun olmayan ve yetersiz malzeme kullanıldığı ortada olan binanın yıkılmasında idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağının bulunmadığı, bu itibarla da davalı idarelerce tazmini gereken bir zararın da söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

 Davalı belediyelerin zamanında denetim yapmakta eksiklikleri var ise de; bu durum belediye ilgilileri hakkında açılacak adli veya idarisoruşturmanın konusu olabilecek olup, tazmini istenen zarar idarenin bu eksikliğine bağlanamaz.

Zira Danıştay 6. Dairesinin 21.04.2006 gün ve E: 2004/1430 K: 2006/2170 sayılı kararı da bu yöndedir.

Sonuç itibariyle; davacının zararın kendisine ait olduğunu ispatlayamaması ve zarar ile idari faaliyet arasındaki illiyet bağının oluşmaması sebebiyle davacı adına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi hukuken mümkün değildir."

21. Temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 18/12/2012 tarihli ve E.2009/2147, K.2012/7913 sayılı ilamıyla ekli listenin 23. satırında belirtilen dosyaya konu İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır. Öte yandan ekli listede yer alan diğer dosyalara konu İlk Derece Mahkemeleri kararları Danıştay Altıncı Dairesinin 19/10/2010 tarihli ilamları ile bozulmuştur. Bozma ilamlarının gerekçelerinin ilgili kısımları şöyledir:

"..., olayda her ne kadar uyuşmazlık konusu ruhsatsız yapının davacı adına düzenlenmiş tapu kaydı bulunmamakta ise de davacı tarafından açıktan satış yoluyla satın alındığı ve sözü edilen konutta oturduğuna ilişkin ikametgah senedinin bulunduğu, davalı idarelerce elektrik ve su hizmetlerinden yararlandırıldığına ilişkin belgeler eklendiği görüldüğünden bu uyuşmazlıkta davacının, idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan zararının doğup doğmadığının incelenmesi gerekir.

Buna göre, uyuşmazlığın davalı idarelerin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı yönünden incelemeye gelince, uyuşmazlık konusu yapı için 1993 yılında zemin+4 normal kat için dönemin yetkili idaresi olan Diyarbakır Belediye Başkanlığı tarafından inşaat ruhsatı verildiği, ancak on yılı geçkin bir süre boyunca her hangi bir kontrol veya denetim yapılmadığı ve 2006 yılında yıkım tehlikesi altında bulunduğu anlaşılması üzerine binanın tahliyesi yolunda işlem tesis edilmiş ise de, sözü edilen yapının ruhsata aykırı olarak 4 kat yerine 8 kat ve fen ve inşaat tekniklerine aykırı yapıldığı, davalı idarelerin uzunca bir süre denetim yükümlülüklerini yerine getirmediği, böylece hizmetin geç işlemesi nedeniyle zararın doğduklarına sebep oldukları tartışmasızdır. Diğer taraftan gerek yapıyı yapanın ruhsata, fenne ve inşaat tekniklerine aykırı bina yapması ve fenni mesulün de gerekli gözetimi yaparak durumu yetkili idareye bildirmemesi ve davacının da bu tür bir yapıyı satın alması nedenleriyle kusurlarıyla zararın doğmasında etkin oldukları da kuşkusuzdur. Sonuç olarak birden fazla tarafın ihmal ve kusurlarıyla zararın doğmasına sebep olduğu açık olduğuna göre İdare Mahkemesince ... gerek tarafların gerek üçüncü kişilerin zararın oluşumundaki kusur oranları belirlenmek suretiyle uyuşmazlık hakkında yeniden karar verilmesi gerekmektedir."

22. Bozma ilamları üzerine dosyaların gönderildiği Diyarbakır 1. ve 2. İdare Mahkemeleri ekli tablonun (E) sütununda belirtilen tarihlerde ve aynı gerekçelerle verdikleri kararlar ile ilk kararlarında ısrar etmişlerdir.

23. Başvurucular tarafından ısrar kararlarının temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 12/11/2012 tarihinde ortak gerekçeyle verdiği kararlarla, İlk Derece Mahkemelerince verilen kararların usul ve hukuka uygun bulunduğu, ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle ısrar kararlarını onamıştır.

24. Karar düzeltme istemleri ise aynı Kurulun 9/6/2014 tarihinde ortak gerekçe ile verdiği kararlar ile reddedilmiştir. Ekli listenin 23. satırında belirtilen dosyada ise karar düzeltme istemi Danıştay Altıncı Dairesinin 24/12/2014 tarihli ve E.2013/6514, K.2014/9352 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

25. Kararlar, başvuruculara muhtelif tarihlerde tebliğ edilmiştir.

26. Başvurucular muhtelif tarihlerde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

27. 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 20. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Yapı:

a) Kuruluş veya kişilerce kendilerine ait tapusu bulunan arazi, arsa veya parsellerde,

 b) Kuruluş veya kişilerce, kendisine ait tapusu bulunmamakla beraber kamu kurum ve kuruluşlarının vermiş oldukları tahsis veya irtifak hakkı tesis belgeleri ile,

İmar planı, yönetmelik, ruhsat ve eklerine uygun olarak yapılabilir.

28. 3194 sayılı Kanun'un 21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden (....) yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.

Ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik yapılması da yeniden ruhsat alınmasına bağlıdır. ..."

29. 3194 sayılı Kanun'un 30. maddesi şöyledir:

"Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye, valilik (...) bürolarından; 27 nci maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir.

Belediyeler, valilikler (...) mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır.(...)

Bu maddeye göre verilen izin yapı sahibini kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten kurtarmayacağı gibi her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de kurtarmaz."

30. 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi şöyledir:

"Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (...) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.

Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.

Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.

Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.

Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir."

31. 3194 sayılı Kanun'un 39. maddesi şöyledir:

"Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe on gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibinin bulunmaması halinde binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir.

 Tebligatı müteakip süresi içinde yapı sahibi tarafından tamir edilerek veya yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmazsa bu işler belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı % 20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir.

 Alakalının fakruhali tevsik olunursa masraf belediye veya valilikçe bütçesinden karşılanır. Tehlike durumu o yapı ve civarının boşaltılmasını icabettiriyorsa mahkeme kararına lüzum kalmaksızın zabıta marifetiyle derhal tahliye ettirilir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 17/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

33. Başvurucular, tapu dışı (harici) satış yoluyla aldıklarını ve hak sahibi olduklarını iddia ettikleri dairelerin bulunduğu apartmanın yapı ruhsat ve projesine aykırı inşa edilmiş olduğunu ve güvenlik gerekçesiyle boşaltılmasından sonra kendiliğinden yıkıldığını, zararlarının karşılanması için Belediyeye ve Büyükşehir Belediyesine yaptıkları başvurunun ve açtıkları davaların reddedildiğini belirterek;

i. Söz konusu adreslerde elektrik, su ve telefon aboneliklerinin, seçmen kayıtlarının bulunması, buna ilişkin fatura ve kayıtların sunulmasına rağmen resmî tapu belgelerinin bulunmaması nedeniyle hukuken korunabilecek bir menfaatlerinin olmadığı değerlendirmesinin hatalı olduğunu, yine Belediye ve Büyükşehir Belediyesinin kontrollerini ve gerekli denetimlerini yapmaması, yapı ruhsatına aykırı binanın yapı ruhsatına uygun hâle getirilmesi için hiçbir çalışma başlatılmaması neticesinde yapının çökmesine sebebiyet verildiğini, mülkiyetin korunması hususunda devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının,

ii. Uğradıkları zararların tazmini talebiyle açtıkları davaların yedi yılı aşkın sürede sonuçlanması ve makul sürede bitirilememesi nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının,

iii. Ekli listenin 23. satırında yer alan dosya dışında kalan diğer dosyalara konu yargılamada İlk Derece Mahkemelerinin ısrar kararlarını temyiz mercii sıfatıyla inceleyen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun temyiz isteminin reddine ilişkin kararlarında iddia ve itirazlarının karşılanmaması, kararların gerekçesiz olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlallerin tespiti ile maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

34. Anayasa Mahkemesince Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi üzerinden yapılan incelemede ekli tablonun (B) sütununun 7., 13. ve 19. sıralarında belirtilen başvuruculardan Abdülkerim Demircan'ın, Hüseyin Ayçiçek'in ve Ali Ergin'in bireysel başvuru tarihinden önce vefat ettiği anlaşıldığından (bkz. § 8) adı geçen başvurucular yönünden incelemenin ayrı başlık altında yapılması uygun görülmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Başvurucular Abdülkerim Demircan, Hüseyin Ayçiçek ve Ali Ergin Yönünden İnceleme

35. Başvurucuların vekili; çöken apartmanda bulunan dairelerin başvuruculara aidiyetini gösteren tapu kaydı bulunmamakla birlikte elektrik, su ve telefon aboneliklerine, seçmen kayıtlarına ilişkin fatura ve kayıtların dikkate alınmadığını, Belediye ve Büyükşehir Belediyesinin kontrolleri ve gerekli denetimleri yapmaması, apartmanın yapı ruhsatına uygun hâle getirilmesi için çalışma başlatılmaması ve mülkiyetin korunması hususunda devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirilmemesi sebepleriyle zarar meydana geldiğini, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun temyiz isteminin reddine ilişkin kararlarında temyiz dilekçesinde belirtilen iddia ve itirazlarının karşılanmadığını ve uğranılan zararların tazmini talebiyle idari yargıda açılan tam yargı davalarının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek başvurucuların mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bireysel başvurunun ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği düzenlenmiştir.

37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24).

38. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 34. maddesinde yer alan "mağdur" kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmiş (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50); hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda mağdurluk durumunun ortadan kalkması nedeniyle hukuken bir başkasının ölen kişi adına bireysel başvuruda bulunamayacağına karar vermiştir (Davut Kaya, Zöhre Polat/Türkiye, B. No: 2794/05, 40345/05, 21/10/2008).

39. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 43. maddesinde, hukuki işlemden doğan temsil yetkisinin, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona ereceği düzenlenmiş; aynı Kanun'un 513. maddesinde ise sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşmenin, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ereceği belirtilmiştir.

40. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 28. maddesine göre gerçek kişiler hakkında sağ doğmakla başlayan kişilik ölümle sona ermekte olup ölüm ile kişiliği sona erenler için artık hak ve fiil ehliyetine sahip olduklarından söz etmeye olanak bulunmamaktadır. 6098 sayılı Kanun'un anılan hükümlerinden anlaşıldığı üzere ise hukuki işlemden doğan vekâlet veren ile vekil arasında temsil yetkisine dair sözleşme, aksi kararlaştırılmadıkça veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça tarafların birinin ölümü, ehliyetini kaybetmesi veya iflası ile hiçbir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden son bulacaktır (Abdurrehman URAY, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 28).

41. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesinde, bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebileceği düzenlenmiştir. Yine, 12/7/2012 tarihli ve 28351 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesinde, başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvurunun reddedileceği ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verileceği belirtilmiştir.

42. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla genel hukuk teorisinde bir kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının, bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Mahkemenin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (Mehmet Güven Ulusoy, [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31; S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).

43. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (Mehmet Güven Ulusoy, § 32; S.Ö., § 29).

44. Başvuru konusu olayda başvuruculardan Abdülkerim Demircan Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde açılan dava aşamasında İlk Derece Mahkemesince verilen direnme kararından önce 29/4/2011 tarihinde, Hüseyin Ayçiçek Diyarbakır 1. İdare Mahkemesince verilen karar üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin bozma ilamından önce 22/8/2008 tarihinde, Ali Ergin ise Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde açılan davada direnme kararı üzerine temyiz incelemesi devam ederken 2/4/2012 tarihinde vefat etmiş, daha sonra Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun onama ve karar düzeltme talebinin reddine ilişkin hükümlerinin ardından başvurucu vekili tarafından anılan yargılamalar sonucunda başvurucuların adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvurular yapılmış, başvuru formlarında başvurucuların öldükleri konusunda bir bilgiye yer verilmemiştir.

45. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, § 30).

46. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş başvurucular adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

47. Bu durumda Avukat Barış Yavuz aleyhine Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 1.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

b. Ekli Tablonun B Sütununda Belirtilen Diğer Başvurucular Yönünden İnceleme

i. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

48. Başvurucular, çöken apartmanda bulunan dairelerin kendilerine aidiyetini göstermesi bakımından tapu kaydı bulunmamasına rağmen elektrik, su ve telefon aboneliklerine, seçmen kayıtlarına ilişkin fatura ve kayıtların dikkate alınmadığını belirtmişler, ayrıca Belediye ve Büyükşehir Belediyesinin kontrollerini ve gerekli denetimlerini yapmaması, apartmanın yapı ruhsatına uygun hâle getirilmesi için çalışma başlatılmaması ve mülkiyetin korunması hususunda devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmemesi sebepleriyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

49. Bakanlık görüş yazısında, mülkiyet hakkı konusundaki ihlal iddialarının incelenebilmesi için öncelikli olarak korunmaya değer mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olunduğunun başvurucular tarafından ispatlanması ve meşru beklenti durumunun değerlendirilmesi gerektiğini belirterek şikâyetin incelenmesinde belirtilen hususların da dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.

50. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında tapu kaydı bulunmaması sebebiyle uğranılan zararların dikkate alınmamasının sosyal devlet anlayışına aykırı olduğunu belirtmişlerdir.

51. Başvurucuların ihlal iddialarına konu olan mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35. ve Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinde düzenlenmiştir. Anayasa'nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı belirtilmiş; Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinde ise, her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkının olduğu, bir kimsenin ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği, bu hükümlerin devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmeyeceği ifade edilmiştir.

52. Öte yandan 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, Anayasa Mahkemesinin açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebileceği düzenlenmiştir.

53. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).

54. Öte yandan "sahip olunan şey" kavramı, Sözleşme ve Anayasa'daki düzenlenmeler açısından özerk bir kavram olarak ele alınıp değerlendirilmektedir (Selçuk Emiroğlu,§ 27). Belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkının güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 37).

55. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibariyle 4721 sayılı Kanun'da yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı değildir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 30). Başvurucular, çöken apartmanda bulunan ve tapu dışı (harici satış) yoluyla aldıklarını belirttikleri dairelerde oturduklarını, tapu kaydı bulunmamasına rağmen elektrik, su ve telefon abonelikleri, seçmen kayıtlarına ilişkin fatura ve kayıtların bulunduğunu belirtmişlerdir. Bu bakımdan, başvurucuların somut olay nedeniyle en azından mal varlığı değerlerine ve bu değerdeki ekonomik azalmalara yönelik olarak meşru beklentilerinin varlığı değerlendirilebilecektir.

56. Öte yandan, mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde kamusal yarar ile bireysel yarar arasındaki adil denge korunmalıdır. Adil dengenin korunması bir çok etkenle ilişkili olup kural olarak Sözleşme’ye ek (1) No’lu Protokol’ün 1. maddesi usule ilişkin güvenceleri içermese de, başvurucuya mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde ve uygulamada etkili bir hukuk yolu sağlanmalıdır.

57. Somut olayda, başvurucular Alkan 1 isimli apartmanın çökmesi sebebiyle uğranılan zararların tazmini için ilk olarak Büyükşehir Belediyesi ve Belediyeye başvurmuşlar, başvuruların reddi üzerine maddi ve manevi zararlarının karşılanması için Diyarbakır 1. ve 2. İdare Mahkemelerinde tam yargı davaları açmışlardır (bkz. §§ 18, 19). Mahkemelerce, sunulan bilgi ve belgeler toplanmak ve deliller değerlendirilmek suretiyle davaların reddine karar verilmiştir (bkz. § 20). Temyiz üzerine ekli listenin 23. satırında belirtilen dosyada verilen kararın onanmasına, ekli listede yer alan diğer dosyalarda verilen kararların ise bozulmasına karar verilmiş, bozma üzerine İlk Derece Mahkemelerince verilen ilk kararlarda ısrar edilmesi üzerine bu kararların temyiz incelemesini yapan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca ısrar kararları onanmış, karar düzeltme istemleri ise reddedilmiştir. Bu kapsamda başvuruculara, mülkiyet hakkına yönelik müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde itiraz etme olanağının tanındığı değerlendirilmiştir.

58. Yine, başvurucular apartman dairelerinin kendilerine aidiyetini gösteren bir kısım delillerin dikkate alınmaması, Belediye ve Büyükşehir Belediyesinin kontrollerini ve gerekli denetimlerini yapmaması, apartmanın yapı ruhsatına uygun hâle getirilmesi için çalışma başlatılmaması ve mülkiyetin korunması hususunda pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmemesi sebepleriyle apartman dairelerinin kaybından dolayı mülkiyet haklarının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedirler.

59. Somut olayda, İlk Derece Mahkemelerince yapılan yargılama sonunda, sunulan deliller ve alınan bilirkişi raporları da değerlendirilmek suretiyle, başvurucularca apartman dairelerine ait tapu kayıtlarının sunulamadığı, zararın tazmini yönünden apartman daireleri ile başvurucular arasındaki hukuki bağın tespit edilemediği, zararın başvuruculara ait olduğunun ispatlanamadığı belirtilmiş; ayrıca apartmanın projesi ve ruhsatına aykırı olarak yapıldığı, beton dayanımının düşük düzeyde olduğu ve betonun tekniğine uygun dökülmediği, yapının ruhsata aykırı olacak şekilde üzerine ek dört kat daha yapılmak suretiyle taşıyamayacağı yüklere maruz kaldığı, iskân ruhsatının bulunmadığı, malzeme kalitesizliği sebebiyle yalnızca ruhsata aykırı katların değil binanın tümünün yıkılması gerektiğinin tespit edildiği, binanın bu derece yetersiz olmasında yapı müteahhitlerinin başlıca sorumlular olduğu, teknik standartlara uygun olmayan, yetersiz ve kalitesiz malzeme kullanıldığı tespit edilen binanın yıkılması yönünden idari faaliyet ve zarar arasında nedensellik bağının bulunmadığı tespitlerine yer verilmiştir.

60. Öte yandan, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2007/2553 Soruşturma sayılı dosya kapsamına sunulduğu anlaşılan Diyarbakır Üçüncü Noterliğince tanzim edilen 9/12/1992 tarihli ve N58121 sayılı kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre üç blok hâlinde toplam yetmiş iki dairenin inşası için anlaşma yapıldığı ve yapı müteahhidinin A.A. olduğu, A.A.nın ifadesinde 1993 yılında arsa sahibi E.A. ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptıklarını, bloklardan birini dört kat olarak inşa edip diğerlerini bodrum katta bıraktığını ve inşa ettiği yerden beş daireyi tapu dışı (harici) olarak satmasına rağmen bu daireleri bitirip teslim edemediğini, bundan sonra İstanbul'a yerleştiğini, inşaata kardeşi ile beraber başka kişilerce devam edilerek kendisinin inşa ettiği dört kat üzerine dört kat daha çıkıldığını ve çöken apartmanın bu şekilde tamamlandığını belirtmiş, benzer şekilde E.A. da ifadesinde, A.A. ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptıklarını kabul etmiştir. Yine bir kısım başvurucuların ifadelerinde dairelerin A.A. ve E.A. dışında başka üçüncü kişilerce kendilerine satıldığının ifade edildiği görülmüştür. E.A., Belediyeye verdiği 16/11/2006 tarihli dilekçesinde kendisinin hâlihazırda taşınmazın maliki olmadığını, yeni malikin M.A. olduğunu belirtmiş; Tapu Sicil Müdürlüğünün 22/11/2006 tarihli yazısı ekinde sunulan tapu kayıtlarına göre arsa vasıflı taşınmazın 15/8/2006 tarihinde M.A.ya satıldığı anlaşılmıştır.

61. Genel olarak taşınmaz maliki ile yüklenici arasında, arsa sahibinin üzerinde inşaat yapılacak arsanın belli bir payını tapuda yükleniciye devretmesi karşılığında yüklenicinin de kendi malzemesi ile yapacağı inşaatın bir bölümünü arsa sahibine verme borcunu yüklendiği kat karşılığı inşaat sözleşmesi, karşılıklı edimler içeren ve iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Bu sözleşme kapsamında taşınmaz maliki ve yüklenicinin birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülükleri dışında kat karşılığı yapılmakta olan inşaattan daire satın alan üçüncü kişilerin de bazı hakları bulunmaktadır. Bu bakımdan üçüncü kişilerin kat karşılığı inşaat sözleşmesinin tarafları olan yüklenici ve arsa sahibine karşı sahip oldukları hak ve yükümlülüklerin somut olayın özellikleri dikkate alınmak suretiyle derece mahkemelerince değerlendirilmesi mümkündür.

62. Bu durumda, başvurucuların uyuşmazlık konusu daireleri tapu dışı (harici) olarak satın aldıklarını ve bu kapsamda sözleşme ilişkisi içinde bulunduklarını iddia ettikleri kişilere karşı somut olayın özelliklerine göre edimin ifası veya tazminat talepli olarak derece mahkemeleri önünde dava açmaları mümkün olup mülkiyet hakkının ihlali iddiası yönünden dairelerin kaybı sebebiyle uğranıldığı iddia edilen zararların tazmini amacıyla açılabilecek bu davalarda sözleşmenin tarafların hak ve yükümlülüklerinin tartışılması, mülkiyete ilişkin bilgi ve belgelerin irdelenmesi, başvurucuların sözleşme ilişkisi içinde bulundukları kişilerce zararlarının aynen ifa veya tazminat yoluyla giderilmesi de olasıdır.

63. Buna göre başvuruculara ihlal iddialarıyla ilişkili olarak yetkili makamlar önünde itiraz etme olanağının tanınmış olması, başvurucularca açılan tam yargı davalarında mülkiyet hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak ortaya konulan bilgi, belge ve deliller kapsamında yapılan değerlendirmeler, başvurucuların sözleşme ilişkisi içinde bulundukları kişilerden olası zararlarının tazminine yönelik olarak başvurulabilecekleri hukuki yollar dikkate alındığında başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı sonucuna varılmıştır.

64. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

65. Ekli tablonun 23. satırında bulunan dosya dışında kalan diğer bireysel başvuru dosyalarına konu yargılamada başvurucular, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun temyiz isteminin reddine ilişkin kararlarında temyiz dilekçesinde belirtilen iddia ve itirazlarının karşılanmadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

66. Bakanlık görüş yazısında, adil yargılanma hakkına ilişkin olarak gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

67. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri uyarınca her türlü mahkeme kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin yargılamayı yapan Mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

68. Somut olayda İlk Derece Mahkemelerince tarafların iddia ve savunmaları ile tüm dosya kapsamı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 20). Danıştay Altıncı Dairesi tarafından İlk Derece Mahkemelerince verilen kararların bozulmasına karar verilmiş ise de İlk Derece Mahkemelerinin aynı gerekçelerle verdikleri ilk kararlarda ısrar etmeleri üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ortak gerekçe ile verdiği kararlarında İlk Derece Mahkemelerince verilen kararların gerekçelerine atıf yaparak ve bu gerekçeleri kabul ederek ısrar kararlarını onamıştır (bkz. § 23). Bu bakımdan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararlarının gerekçesiz olduğundan bahsedilemez.

69. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

70. Başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvuruların bu kısımlarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

71. Başvurucular, uğradıkları zararların tazmini talebiyle idari yargıda açtıkları tam yargı davalarının yedi yılı aşkın sürede sonuçlandığını ve bu sürenin makul olmadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

72. Bakanlık görüş yazısında, adil yargılanma hakkına ilişkin olarak makul sürede yargılanma hakkı yönünden Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

73. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalar ile hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla medeni haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64; Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).

74. Başvurulara konu davaların, daire sahibi olunduğu iddia edilen apartmanın çökmesi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini istemine ilişkin tam yargı davaları olduğu görülmektedir. Medeni hak ve yükümlülükleri konu alan davalarda yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için başlangıcı, kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 50). Ancak idari yargıda dava açılabilmesi için öncelikle idari makamlara başvurulmasının zorunlu olduğu durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılmasını sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan başvurular üzerine açılan davalar bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru tarihi olup somut başvurular açısından bu tarih 26/4/2007’dir.

75. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvurularda ekli listenin 23. satırında yer alan başvuru açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin Danıştay Altıncı Dairesince reddedildiği 24/12/2014, diğer başvurular açısından ise karar düzeltme taleplerinin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca reddedildiği 9/6/2014’tür.

76. Başvurulara konu yargılama süreçlerinin incelenmesinde ilk olarak 26/4/2007tarihinde zararların karşılanması istemiyle idareye başvurulduğu, istemin reddi üzerine Diyarbakır 1. ve 2. İdare Mahkemelerinde açılan tam yargı davalarında Mahkemelerce ekli tablonun (D) sütununda belirtilen tarihlerde, 2008 yılı içinde davaların reddine karar verildiği, temyiz üzerine ekli listenin 23. satırında belirtilen başvuruya konu dava dosyasının dört yıla, diğer başvurulara konu dava dosyalarının ise iki yıla yakın süre Danıştayda temyiz incelemesinde beklediği ve nihai olarak ekli listenin 23. satırında belirtilen dosya yönünden 24/12/2014 tarihinde, diğer dosyalar yönünden ise 9/6/2014 tarihinde karar düzeltme taleplerinin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

77. Başvuruların değerlendirilmesi sonucunda başvurulara konu davaların, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak oldukları anlaşılmıştır. Başvurucuların tutum ve davranışlarıyla ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz davranmalarıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep oldukları da söylenemez. Dolayısıyla somut başvurular açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, makul sürede yargılanma hakkı kapsamında dikkate alınması gereken ve ekli tablonun (F) sütununda her bir başvuru için ayrı ayrı tespit edilmiş olan toplam 7 yıl 1 ay ve 7 yıl 8 aylık sürelerde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

78. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

79. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

80. Başvurucular, hak ihlalinin tespiti ile apartmanın yıkılması sebebiyle daire bedellerinin tespit edilerek ödenmesi, tespit edilememesi hâlinde ise 150.000 TL maddi tazminat, uzun süren yargılama sebebiyle 10.000 TL maddi tazminat, apartmanın yıkılması ve uzun yargılama sebebiyle 400.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.

81. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

82. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ekli tablonun (G) sütununda gösterilen manevi tazminatların net olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

83. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucular Abdülkerim Demircan, Hüseyin Ayçiçek ve Ali Ergin dışında kalan diğer başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve 1.800 TL vekâlet ücretinin Abdülkerim Demircan, Hüseyin Ayçiçek ve Ali Ergin dışında kalan diğer başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Ekli tablonun (B) sütununun 7., 13. ve 19. sıralarında belirtilen başvurucular Abdülkerim Demircan, Hüseyin Ayçiçek ve Ali Ergin yönünden yapılan başvuruların başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,

B. Ekli tablonun (B) sütununda belirtilen diğer başvurucular yönünden;

1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Baş