2014/15467

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUVAFFAK BAYRAMOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/15467)

 

Karar Tarihi: 25/10/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Muvaffak BAYRAMOĞLU

Vekili

:

Av. Ahmet Teyit KEŞLİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonuna devredilen Bankadan kullanılan kredinin geç ödenmiş olması sebebiyle işleyen gecikme faizlerinin, krediye kefil olan şirketin kanuni temsilcisinden tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; ödeme emrine karşı açılan davada öne sürülen iddiaların karşılanmaması ve yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/9/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1955 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.

9. Başvurucu, 4/5/1998 tarihinden önceki dönemde Hateks Havlu Sanayi Ticaret Anonim Şirketinin (şirket) kanuni temsilcisidir. Şirketin hamiline yazılı hisse senetlerinin teslimi suretiyle başka kişilere devredilmesi nedeniyle başvurucu, şirketteki kanuni temsilcilik görevinden ayrılmıştır.

10. Başvurucu, daha önceki tarihlerde şirket tarafından Pamukbank'tan kullanılan krediye kefil olmuştur. Şirketin devrinden sonra Pamukbank kredi borcu için icra takibi başlatmıştır. Takip devam etmekteyken şirket ile Pamukbank arasında kredi borcunun taksitler hâlinde ödenmesini öngören bir protokol imzalanmıştır. Bu protokol uyarınca kredi borcunun son taksidi 25/12/1998 tarihinde ödenerek borç kapatılmıştır.

11. Pamukbank'ın Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonuna (TMSF) devrinden sonra TMSF tarafından, değinilen kredi borcunun faizlerinin ödenmediği gerekçesiyle 6/7/2004 tarihinde 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 37. maddesi uyarınca ödemeye çağrı mektubu düzenlenerek 23/7/2004 şirkete tebliğ edilmiştir. Otuz günlük yasal süresi içinde dava açılmaması ve ödemede de bulunulmaması üzerine 27/10/2004 tarihinde borcun şirketten ve borca kefil olan başvurucudan tahsili amacıyla 6183 sayılı Kanun'un 55. maddesi uyarınca ödeme emirleri düzenlenmiştir. Başvurucu adına düzenlenen ödeme emri içeriğindeki borcun 456.409.278.834 TL'lik (456.409,28 TL) bölümü Pamukbank'tan çekilen krediye ilişkindir.

12. Başvurucu tarafından kendi adına düzenlenen ödeme emrine karşı 17/11/2004 tarihinde İstanbul 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır. Mahkeme, şirkete gönderilen ödemeye çağrı mektubu ile şirket adına düzenlenen ödeme emrine karşı dava açılıp açılmadığını sormuş ancak anılan işlemlere karşı dava açıldığına dair bir bilgi ve belge gönderilmemiştir. Mahkeme 29/11/2007 tarihli kararla, kamu alacağına dönüşen kredinin kesinleşmiş olması nedeniyle kefilden takibi amacıyla ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

13. Mahkeme kararı Danıştay Onüçüncü Dairesinin (Daire) 8/6/2012 tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme istemi de Dairenin 24/4/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

14. Nihai karar 19/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 18/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. 6183 sayılı Kanun’un 3. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“Bu kanundaki amme alacağı terimi:

...

Amme borçlusu veya borçlu terimi:

Amme alacağını ödemek mecburiyetinde olan hakiki ve hükmi şahısları ve bunların kanuni temsilci veya mirasçılarını ve vergi mükelleflerini, vergi sorumlusunu, kefili ve yabancı şahıs ve kurumlar temsilcilerini,

...

ifade eder.”

17. 6183 sayılı Kanun’un 37. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

“Amme alacakları hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödenir.

Hususi kanunlarında ödeme zamanı tesbit edilmemiş amme alacakları Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre yapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde ödenir.”

18. 6183 sayılı Kanun’un 55. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Amme alacağını vadesinde ödemiyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir "ödeme emri" ile tebliğ olunur.”

19. 6183 sayılı Kanun’un 57. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“Kefil ... bu kanun hükümlerine göre ve aynen asıl borçluların tabi tutuldukları usullerle takip olunur.”

20. 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur.”

21. 18/6/1999 tarihli ve 4389 sayılı mülga Bankalar Kanunu’nun “Hazine alacağı” kenar başlıklı 15/a. maddesinin birinci fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

“Fon alacaklarından; yönetim ve denetimi Fona intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri … kaldırılan … bankaların yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak elinde bulunduran ortaklarının … her ne ad altında olursa olsun kendilerine ait yurt içi ve yurt dışı şirket, finans kuruluşu, off-shore bankalara aktardıkları banka kaynakları … veya bankaların hakim ortaklarının … iştiraklerine ve bağlı şirketlerine ayni bankanın el değiştiren ortaklarının birbirlerine verdiği krediler …, bankanın yönetim ve denetim döneminde yeterli ticari faaliyeti olmaksızın kaynak aktarımı amacıyla kurulmuş şirketlere verilen krediler …, bankalarının off-shore bankalarındaki yargı kararları nedeniyle ödedikleri mevduatları ve off-shore bankaların bankaya izinli veya izinsiz aktardığı off-shore mevduatlar, … başkaca bir işleme gerek olmaksızın Hazine alacağı haline gelmiş sayılır. …”

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 25/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, kredi borçlarının tamamının ödendiğini ve anılan krediden kaynaklanan gecikme faizi borcunun bulunmadığını ileri sürmektedir. Başvurucu krediden kaynaklanan gecikme faizi borcunun bulunmadığı hususunun defalarca derece mahkemeleri önünde dile getirildiği hâlde derece mahkemelerinin bu hususta bir araştırma yapmadan, iddiaları karşılanmadan, eksik gerekçeyle karar verdiğinden yakınmaktadır. Başvurucu netice itibarıyla mülkiyet hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.

2. Değerlendirme

24. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Derece mahkemelerinin, krediden kaynaklanan gecikme faizi borcunun bulunmadığı iddiasını incelemeden karar verdiğine yönelik şikâyetin de mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."

27. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).

28. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştiklerinin tespiti hâlinde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).

29. 6183 sayılı Kanun'un 37. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca özel kanunlarda ödeme zamanı belirlenmemiş kamu alacaklarının, tahsil idaresince yapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde ödenmesi gerekir. Amme borçluları, kendilerine tebliğ edilen ve kamu alacağını ödemeye davet mahiyetindeki bu işleme karşı idari yargıda dava açabilirler. Kamu alacağını ödemeye davet edilen borçlunun, kamu alacağının esasına yönelik her türlü iddiayı ödemeye davet işlemine karşı açtığı davada öne sürmesi mümkündür (Mehmet Gürsoy, B. No: 2014/1108, 7/6/2017, § 26).

30. TMSF'ye devredilen bankaların üçüncü kişilerden olan kredi alacakları, olay tarihinde yürürlükte bulunan 4389 sayılı mülga Kanun'un 15/a maddesi uyarınca Hazine alacağı sayıldığından kamu alacağı vasfını kazanmıştır.

31. Kamu alacağının esasının dava konusu edilmemesi veya dava konusu edilmesine rağmen alacakta hukuki sakatlık bulunmadığına karar verilmesi durumunda alacak kesinleşmiş olacak ve tahsili için 6183 sayılı Kanun'un 55. maddesi uyarınca ödeme emri düzenlenecektir. 6183 sayılı Kanun'un 58. maddesinin birinci fıkrasına göre bu aşamada ödeme emrine itiraz hâlinde Mahkeme, davayı tahsile ilişkin olarak böyle bir borcun olmadığı, borcun kısmen ödendiği ve borcun zamanaşımına uğradığı nedenleriyle sınırlı olarak inceleyebilecek; borcun esasına ilişkin bir denetim yapamayacaktır (AYM, E.2009/83, K.2011/29, 3/2/2011).

32. Olayda başvurucunun kefili olduğu ve son taksidi 25/12/1998 tarihinde ödenerek kapatılan kredi borcuna ilişkin 456.409,28 TL gecikme faizinin ödenmediği gerekçesiyle 6/7/2004 tarihinde 6183 sayılı Kanun'un 37. maddesi uyarınca ödemeye çağrı mektubu düzenlenerek 23/7/2004 şirkete tebliğ edilmiştir. Mahkeme, şirkete gönderilen ödemeye çağrı mektubuna karşı dava açılıp açılmadığını sormuş, ancak bu işleme karşı dava açıldığına dair bir bilgi ve belge gönderilmemiştir. Bireysel başvuru dilekçesinde de şirket adına düzenlenen ödemeye çağrı mektubuna karşı dava açıldığına ilişkin herhangi bir iddiada bulunulmamıştır.

33. Başvurucu bireysel başvuru dilekçesinde, kredi borçlarının tamamının ödendiğini ve anılan krediden kaynaklanan gecikme faizi borcunun bulunmadığını ileri sürmektedir. Kefil olunan kredi borcunun ödenip ödenmediği hususu, borcun esasına ilişkin bir iddia olup ancak 23/7/2004 tarihinde tebliğ edilen ödemeye davet işlemine karşı açılacak bir davada ileri sürülebilir. Şirket tarafından ödemeye çağrı mektubuna karşı dava açıldığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge dosyada bulunmamaktadır. Dolayısıyla söz konusu işlem dava konusu edilmeksizin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kalan bir tarihte kesinleşmiştir.

34. Anılan kamu alacağının tahsili amacıyla sonradan kefil adına düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davada bankanın gecikme faizi alacağının bulunmadığı iddiasına yönelik bir inceleme yapılması mümkün değildir. Bu nedenle ödeme emrine karşı açılan davanın, başvurucunun borcun esasına yönelik iddiası yönünden etkili bir yol olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim derece mahkemesi de bu iddiayı incelememiş, ödemeye çağrı mektubu içeriğindeki alacağın ödenip ödenmediği ve başvurucunun kefil olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmıştır. Kesinleşen idari veya yargısal işlem ya da kararlara karşı etkisiz birtakım idari veya yargısal yollara başvurulması, kesinleşmiş olan süreci tekrardan canlandırmaz (İzotek Yapı Elemanları Pazarlama İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/7914, 11/5/2017, § 54). Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddia bakımından etkisiz olduğu tespit edilen ödeme emrine karşı dava açılması, kamu alacağının aslına ilişkin olarak kesinleşen süreciihya etmez.

35. Öte yandan başvurucu tarafından bireysel başvuruda ileri sürülen tüm iddialar, kamu alacağının aslına yönelik olup ödeme emrine karşı açılan dava sürecine ilişkin herhangi şikâyet dile getirilmemiştir.

36. Açıklanan nedenlerle başvurucunun sorumlu tutulduğu kamu alacağının aslına dair işlemin 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olması sebebiyle kamu alacağı aslına yönelik şikâyetlerden ibaret olan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Başvurucu davanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1.Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

41. Anılan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 9 yıl 5 aylık yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

42. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

44. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmuştur.

45. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

46. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 9.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvenceye bağlanan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle net 9.600 TL manevi tazminatın BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi amaçlı İstanbul 3. İdare Mahkemesine (E.2008/846) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.