2014/17045

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA ERCAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/17045)

 

Karar Tarihi: 20/9/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Volkan SEVTEKİN

Başvurucu

:

Mustafa ERCAN

Vekili

:

Av. Altan BALANTEKİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, menfi tespit ve alacak davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi, Mahkeme ve Yargıtay kararlarında esasa yönelik savunmalarının karşılanmaması, duruşmalı temyiz talebinin posta pulu eksikliği gerekçe gösterilerek reddedilmesi ve delillerinin incelenmesi talebi dikkate alınmadan karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/10/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 25/3/2016 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Başvuru Konusu Olaya Dayanak Kira Sözleşmesi ve İddialar

8. Başvurucu, başlangıç tarihi 1/8/2008 olan kira sözleşmesi ile Ankara Kazım Özalp Mahallesinde yer alan iş yerini S.A. isimli kişiye kiralamıştır.

9. Kiracı S.A. 6/3/2008 tarihli başvurucuya gönderdiği ihtarname ile iş yerini karşılıklı anlaşma ile 10/3/2008 tarihinde tahliye ederek anahtarını teslim etmesi akabinde iş yerinin 3. kişiye kiraya verildiğini, taşınmazın yeni kiracısı tarafından 2008 yılı Mart ayı kira bedelinin ödendiği gibi ASKİ aboneliğinin de yeni kiracı adına yaptırıldığını, bu sebeplerle 1/1/2008 başlangıç tarihli kira sözleşmesine istinaden ödediği 1.200 TL depozito (güvence bedeli) ile 20 günlük fazla ödenen 800 TL kira bedelinin şahsi hesabına yatırılmasını ve bir başka ifade ile taşınmazı tahliye ettiğini belirterek 10/3/2008 tarihi sonrasına ilişkin bir kira borcunun bulunmadığını iddia etmektedir.

10. Başvurucu ise kiracı S.A. ile arasındaki kira sözleşmesinin devam ettiğini, fesih bildiriminin salt kira ilişkisini sona erdirmeye yeterli olmadığını, iş yerinin anahtarlarının usulüne uygun şekilde kendisine teslim edilmediğini, Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesince 29/4/2010 tarihinde verilen tahliye kararına kadar ödenmemiş kira bedeli alacaklarının bulunduğunu, kiracı S.A.nın ihtarnamesinde iddia edilen M.H. ve U.T.nin sahibi olduğu yeni kiracı şirkete iş yerinin kiralandığına ilişkin 12/3/2008 başlangıç tarihli sözleşmedeki imzanın kendisine ait olmadığını ve sözleşmenin sahte olduğunu ileri sürmektedir.

B. Bireysel Başvuru Konusu Yapılmayan 2008 Yılına Ait Kira Bedellerine İlişkin İcra Takibi ve Yargılama Süreci

11. Başvurucu, kiracı S.A. hakkında Ankara 9. İcra Müdürlüğünün E.2008/8675 sayılı dosyasında ödenmeyen 2008 yılı 4 ila 12. aylara ait kira bedellerinin toplam tutarı olan 10.800 TL üzerinden icra takibi başlatmıştır. Kiracının borca itirazı nedeniyle takibin durdurulması üzerine başvurucunun itirazın kaldırılması ve tahliye talebiyle açtığı davada Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesi 29/4/2010 tarihli ve E.2010/341, K.2010/614 sayılı kararıyla itirazın kaldırılmasına, takibin kaldığı yerden devamına ve kiracının tahliyesine karar vermiştir.

12. Takibin kesinleşmesi üzerine kiracı S.A. başvurucu aleyhine genel mahkemede menfi tespit davası açarak Ankara 9. İcra Müdürlüğünün E.2008/8675 sayılı dosyasına konu 10.800 TL kira borcunun bulunmadığına karar verilmesini talep etmiştir. Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi 20/7/2011 tarihli ve E.2010/222, K.2011/318 sayılı kararıyla davanın kabulü ile davacının (kiracının) Ankara 9. İcra Müdürlüğünün E.2008/8675 sayılı dosyasında dava konusu yapılan 10.800 TL kira alacağından davalıya (başvurucuya) borçlu olmadığının tespitine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...Mahkememiz dosyası grafoloji uzmanı bilirkişiye tevdi olunarak bilirkişiden 06/05/2011 tarihli rapor aldırılmış, alınan bilirkişi raporu ile davalı Mustafa Ercan'ın mahkeme huzurunda alınan imzaları ile mevcut mukayese imzalarının kıyaslandığında tespit edilen çeşitli fiziki, ihtiyati, kaligrafik, grafolojik ve yapısal özellikteki farklılıklara atfen tetkik konusu 12/03/2008 başlangıç tarihli 1 senelik kira karşılığı 12.000,00 TL karşılığı olan Öz Modek Mobilya, kiraya veren Mustafa Ercan adına düzenlenmiş kira sözleşmesindeki Mustafa Ercan adına atılı bulunan imzanın Mustafa Ercan eli ürünü olmadığı bildirilmiştir.

Toplanan delillerin taktiri ve değerlendirilmesi neticesinde, tüm dosya münderecatından, davacının 01/01/2008 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile davalının maliki olduğu, Kazım Özalp mahallesi Rabat Sokak No. 27/6 Çankaya Ankara adresinde bulunan taşınmazı kiraladığı ancak davacının 01/03/2008 tarihinde Mart ayı kirasını ödemesine müteakip 10/03/2008 tarihinde taşınmazı tahliye ettiği, davalının dava konusu mecuru tahliyeden 2 gün sonra 12/03/2008 tarihinde bu defa dava dışı Öz Modek Mobilya Ltd. Şirketine akdedilen sözleşme ile kiraya verdiği, dosyaya ibraz olunan sözleşme içerikleri ile beyan olunmuş ise de davanın ihbar olunduğu Öz Modek Mob.Dek.San.Tic.Ltd.Şti. Şirket ortağı ve mesul müdürü U. T.'un huzurda alınan beyanı ile, dava konusu mecuru kiralamak suretiyle 3-4 ay kadar kullandıklarını ancak hangi tarihte kullandıklarını hatırlamadığını, ASKİ'ye kendileri tarafından ibraz edilen bir sözleşme olmadığını, ancak sözleşmedeki kaşenin şirketlerine ait olduğunu, imzanın kendisine ait olmadığını ifade ettiği, yine davacı tarafından davalıya gönderilen Ankara 20. Noterliğine ait 02.04.2008 tarih ve 6070 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile "01.01.2008 tarihli yazılı kira sözleşmesi ile mülkiyeti davalıya ait Ankara ili Çankaya ilçesi Kazım Özalp Mah. Rabat Sk.No:27/6 adresinde bulunan işyerinin kiralandığı, aylık kira bedelinin 1.200,00 TL olduğu, ancak kiracısı bulunduğu işyerini 06.03.2008 tarihli Ankara 20. Noterliği aracılığı ile gönderdiği ihtarname neticesinde karşılıklı anlaşma ile 10.03.2008 tarihinde tahliye ederek anahtarını teslim ettiği, anılan işyerinin M. H. ve U. T.'a aynı gün kiraya verildiği, kiracılar M. H. ve U. T.'un da Mart 2008 ayı kira bedelini ödediği gibi ASKİ aboneliğini kendi adlarına yaptırdıkları, bu sebeple 01.01.2008 başlangıç tarihli kira sözleşmesine istinaden kendisine ödenen 1.200,00 TL depozito ile 20 günlük fazla ödenen 800,00 TL kira bedelinin şahsi hesabına yatırılmasının talep olunduğu ihtarnamenin Mustafa Ercan'ın eşine usulüne uygun olarak 08.03.2008 tarihinde tebliğ olunduğu, Ankara 9. İcra Müdürlüğünün 2008/-8675 E.sayılı dosyasında ise 2008 yılının 8.(4.) Ayı ile 12. Ayı arasında ....olan kiralardan dolayı takip yapıldığı, 2008 yılının Mart ayından 2008 yılının 12. ayına kadar davalının ihtarnamenin tebliğine rağmen bu hususu araştırmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde davacıdan haksız kira bedellerinin istenilmesinde hukuka uyarlılık bulunmadığı anlaşılmakla davacının haklı davasının kabulü ile davacının Ankara 9. İcra Müdürlüğünün 2008/8675 Esas sayılı dosyasında alacak konusu yapılan bedelden borçlu olmadığının tespitine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olacağı sonuç ve kanaati ile aşağıdaki şekilde hüküm tesisi cihetine gidilmiştir."

13. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 24/4/2012 tarihli ve E.2011/17817, K.2012/11033 sayılı kararı ile hüküm onanmıştır.

14. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/14804, K.2012/21595 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

C. Bireysel Başvuru Konusu Olan 2008 Yılı Sonrası Kira Bedellerine İlişkin İcra Takibi ve Yargılama Süreci

15. Başvurucu, kiracı S.A. hakkında Ankara 2. İcra Müdürlüğünün E.2010/5048 sayılı dosyasında ödenmeyen 2009 yılı 1 ila 12. aylar ile 2010 yılı 1 ila 4. aylara ait kira bedellerinin tutarı 19.200 TL ve işlemiş faizinden oluşan toplam 20.329,70 TL alacak üzerinden 12/4/2010 tarihinde ilamsız icra takibi başlatmıştır.

16. Kiracının borca itirazı sonucu takibin durdurulması üzerine başvurucunun itirazın kaldırılması istemi ile açtığı davada Ankara 13. İcra Hukuk Mahkemesi 9/3/2011 tarihli ve E.2010/1133, K.2011/197 sayılı kararıyla "itirazın kaldırılması isteminin davalı S. A. yönünden kısmen kabulü ile davalının itirazının 19.200 TL asıl alacak ve 1.115,51 TL işlemiş faiz yönünden kaldırılmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine" karar vermiştir. Anılan karar Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin denetiminden geçerek 5/7/2012 tarihinde kesinleşmiştir.

17. Takibin kesinleşmesi üzerine kiracı S.A. başvurucu aleyhine bu defa 29/11/2012 tarihinde açtığı menfi tespit ve alacak davasında; ödenmeyen 1.200 TL güvence bedeli ve iade edilmeyen 800 TL fazla kira ödemesinin tahsili ile Ankara 2. İcra Müdürlüğünün E.2010/5048 sayılı icra takibi dosyasına konu 19.200 TL kira borcunun bulunmadığına karar verilmesini talep etmiştir.

18. Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) taraf vekillerinin hazır olduğu 18/3/2013 tarihli ön inleme duruşması sonucunda "güvence parası ile iade edilmeyen kira bedelinin davalıdan tahsiline, davacının davalıya Ankara 2. İcra Müdürlüğünün 2010/5048 esas sayılı dosyasında borçlu olmadığının tespitine" hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...Dosyasındaki delillerden, davacının davalıdan 1.200,00-TL güvence parası ve iade edilmeyen 800,00-TL kira parası alacağı olduğu bu nedenle tahsilinin gerektiği... ve davacının Ankara 2. İcra Müdürlüğünün 2010/5048 sayılı dosyasındaki borçtan dolayı borçlu olmadığına karar vermek gerekmiştir."

19. Başvurucu 23/5/2013 tarihli dilekçesinde duruşmalı temyiz talebinde bulunmuş, aynı tarihte temyiz harç ve posta giderlerini yatırmıştır.

20. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 20/3/2014 tarihli ve E.62013/10845, K.2014/3463 sayılı kararıyla dosyada "...duruşma pulları bulunmadığı..." gerekçesiyle duruşma isteminin reddine karar vererek hükmü onamıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenden alınmasına 20/03/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."

21. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 8/9/2014 tarihli ve E.2014/6475, K.2014/9439 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 316. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Basit yargılama usulü, kanunlarda açıkça belirtilenler dışında, aşağıdaki durumlarda uygulanır:

 a) Sulh hukuk mahkemelerinin görevine giren (m.4) dava ve işler.

 …"

23. 6100 sayılı Kanun'un 317. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

"Dava açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçe ile olur.

Taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi veremezler."

24. 6100 sayılı Kanun'un 320. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

"Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.

Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir."

25. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi şöyledir:

 "Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

 Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

 Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."

26. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 5236 sayılı Kanun'un 16. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki 438. maddesi şöyledir:

 "Yargıtay temyiz incelemesini dosya üzerinde yapar. Ancak tüzelkişiliğin feshine veya genel kurul kararlarının iptaline, evlenmenin butlanına veya feshine, boşanma veya ayrılığa, velayete, nesebe ve kısıtlamaya ilişkin davalarla miktar veya değeri ikiyüzmilyon lirayı aşan alacak ve ayın davalarında taraflardan biri temyiz dilekçesi veya cevap dilekçesinden duruşma yapılmasını istemiş ise, Yargıtayca bir gün belli edilerek taraflara usulen tebligat yapılır. Tebliğ tarihi ile duruşma günü arasında en az onbeş gün bulunması gerekir; taraflar gelmişlerse bu süreye bakılmaz. Tebligat gideri verilmemişse duruşma isteği dikkate alınmaz.

 ...

 Duruşma günü belli edilen hallerde Yargıtay, tarafları veya gelen tarafı dinledikten sonra ve taraflardan hiç biri gelmemiş ise dosya üzerinde inceleme yaparak kararını o gün tefhim eder.

 ..."

27. 1086 sayılı mülga Kanun'un ek 4. maddesi şöyledir:

 "Görev, kesin hüküm, istinaf, temyiz, Yargıtayda duruşma, senetle ispata ve sulh mahkemelerindeki taksim davalarında muhakeme usulünün belirlenmesine ilişkin maddelerdeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların onmilyon lirayı aşmayan kısımları dikkate alınmaz. Bu uygulama nedeniyle mahkemelerce görevsizlik kararı verilemez.

 Yukarıdaki fıkra uyarınca her takvim yılı başından geçerli olmak üzere uygulanan parasal sınırların artışı, artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce ilk derece mahkemelerince nihaî olarak karara bağlanmış davalar ile bölge adliye mahkemesi kararı üzerine yeniden bakılan davalarda ve Yargıtayın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece yeniden bakılan davalarda uygulanmaz."

28. 1086 sayılı mülga Kanun'un geçici 2. maddesi şöyledir:

 "Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 26.9.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 20/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucu, Mahkeme kararında sadece "dosyasındaki delillerden" denilerek savunmalarına neden itibar edilmediğinin açıklanmayarak ve aynı şekilde kanun yolu mercii tarafından da bu husustaki itirazlarına cevap verilmeyerek temyiz ve karar düzeltme taleplerinin reddedilmesi nedenleriyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar hakkından söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Alpaslan Yıldırım, B. No: 2014/20301, 11/5/2017, § 18).

32. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Alpaslan Yıldırım, § 19).

33. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, § 57).

34. Somut olayda "dosyadaki delillerden" taraflar arasında görülen ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen, 1/1/2008 başlangıç tarihli kira sözleşmesinden kaynaklanan 2008 yılı kira bedellerinin uyuşmazlık konusu yapıldığı davadaki hüküm ve gerekçeye (bkz. §§ 11, 12) göre "başvurucuya ait iş yerinin 10/3/2008 tarihinde kiracısı tarafından tahliye edildiği" maddi bir vakıadır. Aynı kira sözleşmesine dayanılarak bu defa 2009 yılı 1 ila 12. aylar ile 2010 yılı 1 ila 4. aylar kira bedellerine ilişkin açılan başvuruya konu dava sonunda Mahkeme, kabul edilen bu vakıayı esas alarak karar vermiştir. Başvurucu temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde 2008 yılı kira bedellerine ilişkin ilk yargı kararının hatalı olduğunu belirtmiş ise de Yargıtay tarafından, ilk derece mahkemesince dosyadaki deliller kapsamında karar verildiği ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı belirtilerek hüküm onanmış, karar düzeltme istemi de uygun bulunmayarak reddedilmiştir (bkz. §§ 20, 21). Dolayısıyla somut olayda Mahkeme ve Yargıtay kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.

35. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurucunun bu yöndeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Duruşmalı Yargılama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

36. Başvurucu; temyiz aşamasında posta giderlerini yatırdığını ancak mahkeme kaleminden kaynaklanan hata nedeniyle pul yokluğu gerekçesiyle murafaa talebinin reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Anayasa Mahkemesi; benzer konuda yapılan başvurularla ilgili kararlarında, ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması hâlinde temyiz aşamasında sözlü yargılama imkânının sunulmamasının yargılamayı bütün hâlinde adil olmaktan çıkarmayacağını belirterek adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır ( Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 16/11/2016, §§ 42-44; Mustafa Doğan, B. No: 2014/1836, 28/9/2016, §§ 66-68).

38. Somut olayda başvurucunun posta giderini yatırdığı hâlde posta pulu yokluğu nedeniyle temyiz incelemesi duruşmasız yapılmış ise de ilk derece mahkemesinde -sözlü savunmaların dile getirildiği- ön inceleme duruşması yapılmıştır. Basit yargılama usulünün uygulandığı davada; dava dosyasının içeriği, yazılı belgeler ve başvurucunun kanun yolunda sunduğu dilekçelerindeki beyanlarına istinaden Yargıtayın uyuşmazlığı hakkaniyete uygun bir şekilde sonlandırma imkânına sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanında başvurucunun temyiz incelemesinde sözlü yargılama yapılması hâlinde dosyaya daha önce sunduğu belge ve delillerin dışında yargılamanın sonucunu etkileyebilecek nitelikte, esasa yönelik hangi beyan veya delilleri sunacağına ilişkin bir açıklamada bulunmadığı anlaşılmıştır.

39. Açıklanan nedenlerle duruşmalı yargılama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu yönü itibariyle açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

40. Başvurucu; iş yerinin yeniden kiralandığına ilişkin 12/3/2008 başlangıç tarihli sözleşmedeki imzanın kendisine ait olmadığını ve sözleşmenin sahte olduğunu ancak bu hususta bilirkişi incelemesi yapılmadan ön inceleme duruşmasında tahkikata geçilmeksizin karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

41. Başvurucunun belgedeki sahte imza iddiasına bağlı olarak bilirkişi inceleme talebi dikkate alınmadan ön inceleme duruşmasında karar verilmesi yönündeki şikâyetleri silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri kapsamında değerlendirilmiştir.

42. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi veAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

43. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).

44. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 47).

45. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).

46. Basit yargılama usulü 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür.

47. 6100 sayılı Kanun'un 317. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarında, basit yargılama usulüne tabi davalarda dava açılması ve davaya cevap verilmesinin dilekçe ile olacağı, tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi veremeyecekleri, aynı Kanun'un 320. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarında ise mahkemenin mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden de karar verebileceği hususları düzenlenmiştir.

48. Başvuru konusu basit yargılama usulünün uygulandığı davada başvurucu cevap dilekçesini sunmuş, delillerini bildirmiş, sözlü savunmalarını dile getirildiği ön inceleme duruşmasında karar verilmiş, bir başka ifade ile savunma yapma ve delil bildirme imkânından mahrum bırakılmamıştır. Başvurucunun cevap dilekçesinde beyan ettiği gibi Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen E.2010/222 sayılı davada bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ve 6/5/2011 tarihli bilirkişi raporu ile 12/3/2008 başlangıç tarihli kira sözleşmesindeki başvurucu adına atılan imzanın başvurucunun eli ürünü olmadığı tespit edilmiş ancak dosyada yer alan tüm deliller birlikte değerlendirilerek başvurucu aleyhine hüküm verilmiştir (bkz. § 12).

49. Mahkemenin toplanan delilleri takdiri ve değerlendirmesi neticesinde, taraflar arasındaki ilk yargılamada bilirkişi incelemesi yaptırılan aynı konuda yeniden bilirkişi incelemesi yaptırmaması ve ön inceleme duruşmasında karar vermesinin yargılamanın bütünü dikkate alındığında başvurucu aleyhine dezavantajlı br durum meydana getirmediği anlaşılmıştır.

50. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia

51. Başvurucu, Mahkemenin eksik inceleme sonucu hakkaniyete aykırı bir karar verdiğini ve kanun yolu merciince hukuka aykırı verilen bu kararın onanması suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

52. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

53. Somut olayda Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesinde başvurucu aleyhine açılan davada dosya kapsamındaki delillere göre değerlendirme yapılarak, güvence parası ile iade edilmeyen kira bedelinin tahsili ve menfi tespit taleplerinin kabul edildiği, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20/3/2014 tarihli kararıyla hükmün onandığı ve aynı Dairenin 8/9/2014 tarihli kararı ile karar düzeltme talebinin reddedildiği anlaşılmıştır.

54. Başvurucunun yargılama sürecinde sunduğu davaya cevap dilekçesi, bildirdiği deliller, temyiz ve karar düzeltme dilekçeleri birlikte incelendiğinde, taraflar arasında görülen ilk davada verilen karar doğrultusunda uyuşmazlık konusu iş yerinin 10/3/2008 tarihinde tahliye edildiğinin kabul edilerek aleyhine karar verilmesinin hatalı olduğuna ilişkin başvurucunun iddiaların özünün, Mahkeme tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır.

55. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.