2014/17286

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ANADOLU ANONİM TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ ŞUBELERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/17286)

 

Karar Tarihi: 16/11/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Recai AKYEL

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucular

:

1. Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi/Akdeniz Bölge Müdürlüğü

 

 

2. Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi/ Şişli Şubesi

 

 

3. Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi/ Kadıköy Şubesi

 

 

4. Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi/Bakırköy Şubesi

Vekilleri

:

Av. Mahpare YÜCEL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi Şubelerince (Başvurucular), çalışanlarına çeşitli menfaatler sağlamak üzere kurulmuş olan Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi Mensupları Munzam Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfına (Vakıf) şubeler itibarıyla yapılan katkı payı ödemelerinin, vergi müfettişlerince yapılan vergi incelemesi sonucunda ücret olarak değerlendirilmesi dolayısıyla şubeler adına tarh edilen gelir vergisi ve damga vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezalarına karşı açılan davaların reddi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Ekli listede sıralanan başvurulara ait dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tablonun (A) sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının, aynı tablonun (1) numaralı satırında yer alan 2014/17286 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

4. Komisyonlarca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 22/2/2016 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.

6. Bakanlık 22/3/2016 tarihinde sunduğu yazı ile mevcut başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararının Bakanlıklarına gönderilmesi hâlinde 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 49/2. ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 71. maddeleri uyarınca görüş bildirilebileceğini belirtmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi (Şirket) nezdinde 2007 ila 2011 yılları arası dönem için yapılan vergi incelemesi sonucunda düzenlenen 23/11/2012 tarihli ve 2012-B-585/9 sayılı vergi tekniği raporunda özetle "Munzam Sandık Vakfının 506 sayılı Kanun'un geçici 20. maddesine göre kurulmadığı, Şirkete ait geçici 20. maddeye göre kurulan başka bir sandığın bulunduğu, dolayısıyla Munzam Sandığın bu sandığın sağladığı haklara ek haklar sağladığı ve bu sebeple özel sigorta fonksiyonu gördüğü, Munzam Sandığın ana finansman kaynağının çalışanlardan ve Şirketten sağlanan katkı payları olduğu, dolayısıyla Vakıf tarafından çalışanlara sağlanan menfaatlerin bir kısmının Şirket tarafından finanse edildiği, bu yönüyle Şirket katkı payının işçilere sağlanan menfaatlere ilişkin işveren payı olarak algılanması gerektiği, Şirket katkı payının hesabında çalışanların emekliliğe esas maaş ve ikramiye paylarının dikkate alındığı ve bundaki amacın her bir çalışanın elde edeceği menfaatin net tutarını belirlemek olduğu, Şirket katkı payı ödemelerinden esas yararlananın çalışanlar olduğu Munzam Sandığın sadece buna aracılık ettiği" gerekçeleriyle Vakfa, başvurucu Şirket tarafından yapılan ödemelerin ücret mahiyetinde olduğu ve bu ödemelerin 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 63. maddesinde yazılı şartları taşımaması nedeniyle ücret matrahından indirilemeyeceği sonucuna varılarak bu ödemeler üzerinden gelir vergisi kesilerek beyan edilip ödenmediği gerekçesiyle cezalı gelir vergisi tarhiyatları ve bu katılım payları ödemelere ilişkin belgelerde gösterilmediğinden damga vergisi matrahının eksik hesaplandığı gerekçesiyle de cezalı damga vergisi tarhiyatları yapılarak Şirketin başvurucuların da içinde bulunduğu muhtelif şubelerine tebliğ edilmiştir.

9. Şirket tarafından muhtelif şubeleri adına bu tarhiyatlara karşı Vakfa ödenen katkı paylarının ücret sayılamayacağı iddiasıyla ekli tablonun (E) sütununda gösterilen vergi mahkemelerinde davalar açılmış ve bu davalar reddedilmiştir. Davayı reddeden Mahkemelerce verilen kararlara ilişkin gerekçelerin ilgili kısımları şöyledir:

 "...

Uyuşmazlıkta, munzam sandığa davacı şirket tarafından yapılan ödemelerin, çalışan sayısı, aldığı maaş ve diğer unsurların dikkate alınarak belli oranda hesaplandığı, bu ödemelere ilişkin belge, bilgi ve kayıtların personel bazında tutularak muhafaza edildiğinin rapor eki tutanakta açıkça belirtildiği, çalışan personelin yükselmesine bağlı olarak şirket tarafından vakfa ödenen tutarın değiştiği, yapılan bu ödemeler karşılığında sadece çalışanlara özgü olmak üzere, çalışan için ödenen prim sayısı dikkate alınarak, borç vermek, ölüm aylığı ve emeklilik aylığı bağlamak veya toplu ödeme yapmak gibi bir takım menfaatlerin sağlandığı hususları dikkate alındığında, şirket tarafından doğrudan ödenen ücrete ek olarak, kendisine hizmet akdiyle bağlı çalışanlarına menfaat temin etmek üzere, bizatihi davacı şirket tarafından kurulan sandık aracı kılınarak, işverenin tek taraflı iradesi ile sağlanan bu menfaatlerin ücret olduğunun kabulü gerekmektedir.

Ödemenin şirket tarafından, vakfın kurulması esnasında düzenlenen vakıf senedinde bir yükümlülük olarak öngörülmüş olması, vakfa ödenen paranın çalışanlara bir maddi menfaat olarak yansıtıldığı gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.

Her ne kadar davacı vekili tarafından, vakıf ile menfaat sağlanan kişi arasında bir işçi-işveren ilişkisi bulunmadığı, şirketin yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde çalışan kişinin bir hak iddia edemeyeceği, ancak sadece vakfın şirkete yöneleceği, ücrette hukuki olarak tasarruf edebilmenin şart olduğu, bu yönde Danıştay kararları ve Maliye Bakanlığı özelgesi bulunduğu bu nedenle ödenen paranın ücret tanımına girmediği iddia edilmiş isede; söz konusu vakfın, kendisine hizmet akdiyle bağlı çalışanlarına menfaat temin etmek üzere bizatihi davacı şirket tarafından kurulan bir aracı konumunda bulunduğu, işçi-işveren ilişkisinin şirket ile çalışan arasında bir ilişki olduğu, vakfın görevinin, şirketin ödediği tutarı belli şartlar altında çalışan kişiye ödemekten ibaret olduğu, iç ilişkide şirketin sorumluluğunun, işçiye değil vakfa ait olmasının bu gerçeği değiştirmeyeceği, şirket tarafından ödenen tutarın anlık olarak işçinin tasarrufuna amade kılınmamasının yasal bir zorunluluktan değil özel hukuk tasarrufu niteliğinde olan vakıf senedinden kaynaklandığı ve vergiyi doğuran olayın niteliğini değiştirmeyeceği, kaldı ki bu ödemelerin ayrı bir hesapta kişi bazında izlenmesi, şartlar gerçekleştiğinde çalışan kişiye ödenmesi, davacı şirket tarafından bu vakfa ödenen işçi payları üzerinden tevkifat yapılması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde tasarruf imkanının oluştuğunun kabulü gerektiğinden, bu yöndeki davacı vekili iddialarına itibar edilmemiştir.

Bu durumda, davacı tarafından, Anadolu Anonim Türk Sigorta A.Ş. Mensupları Dayanışma Vakfına, vakıf senedi uyarınca ödenen şirket katılım payının, şirket çalışanlarına hizmet karşılığı sağlanan bir menfaat olduğu ve Gelir Vergisi Kanunu'nun 61'inci maddesi hükmü kapsamında ücret niteliğini taşıdığının kabulü ile vergi tevkifatına tabi tutulması gerektiği sonucuna varıldığından, davacı şirketin Akdeniz Bölge Müdürlüğü adına düzenlenen vergi inceleme raporlarına istinaden ikmalen yapılan vergi ziyaı cezalı gelir stopaj vergisi ve damga vergisi tarhiyatlarında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

..."

10. Mahkemelerin kararlarına karşı başvurucular tarafından ekli tablonun (F) sütununda belirtilen mercilere itiraz, temyiz ve karar düzeltme talebinde bulunulmuş ancak söz konusu talepler reddedilmiştir.

11. Yargılama süreçlerini sona erdiren kararlar başvuruculara ekli tablonun (B) sütununda belirtilen tarihlerde tebliğ edilmiş, başvurucular da yine ekli tablonun (C) sütununda belirtilen tarihlerde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

12. Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014;

Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri, B. No:2014/6193, 15/10/2015

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Mahkemenin 16/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvuru tarihlerine ve başvuru numaralarına ekli tabloda yer verilen bireysel başvurular incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

14. Başvurucular, Vakfa yapılan katkı payı ödemelerinin vergiye tabi ücret özelliği taşımadığını ve üzerinde çalışanların tasarruf yetkisinin bulunmadığı bu ödemeler bakımından vergiye tabi gelirin özelliklerinden biri olan "elde edilmiş olma" unsurunun gerçekleşmediğini, bu ödemelerin kıyas yapılmak yoluyla ücret olarak kabulünün verginin kanuniliği ilkesine aykırı olacağını, söz konusu ödemelerin ücret olmadığına ilişkin Yargıtay kararı ve ücret olarak vergilendirilmeyeceğine ilişkin geçmiş tarihlerde verilmiş Maliye Bakanlığı muktezaları bulunduğunu ve başvuru konusu vergilendirme işlemlerine kadar katkı paylarının ücret olarak kabul edilerek vergilendirileceğine ilişkin idari bir uygulamanın ve buna ilişkin yargısal içtihadın bulunmadığını, munzam sandık vakıflarının temel amacının emeklilik sonrası emekli aylığı ödemek olduğunu ve bu ödemelerle ilgili 193 sayılı Kanun'da farklı düzenlemelerin bulunduğunu, buna göre emeklilik veya maluliyet koşulları gerçekleşmeden söz konusu kuruluşlara yapılan ödemelerin vergilendirilmesinin mükerrer vergileme olacağını belirterek hukuka aykırı bir şekilde vergi tarh edilmesi ve ceza kesilmesi dolayısıyla Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet haklarının, dava dilekçesine delil olarak ibraz edilen Maliye Bakanlığı muktezası ve Yargıtay kararı dikkate alınmaksızın karar verilmesi dolayısıyla 36. maddesinde yer alan adil yargılanma haklarının ve ücret kapsamında yer almayan bir ödemenin ücret sayılarak vergilendirilmesi dolayısıyla da 73. maddesinde yer alan verginin kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlallerin giderilmesi için yeniden yargılama yapılması veya tazminat ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.

15. Başvurucular, ticari sır kapsamında değerlendirildiğinden kimliklerinin gizli tutulmasını talep etmişlerdir.

B. Değerlendirme

16. Başvurucuların, adlarına tarh edilen vergi ve cezalara karşı açtıkları davaların reddi nedeniyle Anayasa'nın 35., 36. ve 73. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri görülmekte olup ihlal iddiaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu iddiaların, söz konusu kararların adil olmadığı ve bu nedenle mülkiyet haklarının ihlal edildiği hususuna yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple başvurucuların ihlal iddiaları mülkiyet hakkı çerçevesinde değerlendirilmiş olup Anayasa'nın 36. ve 73. maddelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddialar, bağlantısı dolayısıyla mülkiyet hakkına ilişkin değerlendirmeler kapsamında ele alınmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

17. Başvurucular, hukuka aykırı bir şekilde vergi tarh edilmesi ve ceza kesilmesi dolayısıyla Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

18. Başvuru dosyaları kapsamında yapılan değerlendirmelerden, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilmezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan başvuruların, kabul edilebilir olduklarına karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

19. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

20. Anayasa'nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

21. Anayasa'nın “Vergi ödevi” kenar başlıklı 73. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.”

 22. Anayasa’nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri, 35. maddesi mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel ilkeleri tespit ederken vergi ödevine ilişkin 73. maddesi ise vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerin anayasal sınırlarına ilişkin özel hükümler içermektedir. Bu durumda Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, başvuru konusu somut olayın değerlendirilmesinde "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol" hükmü ve Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 73. maddelerinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Böylelikle mülkiyet hakkına yönelik vergisel müdahalelerin hukuka uygunluğunu sağlayacak sınırlar ortaya konularak mülkiyet hakkının Anayasa hükümleri çerçevesinde yeterli ve etkili bir şekilde korunması sağlanmış olacaktır Türkiye İş Bankası A.Ş., § 40).

23. Anayasa'nın 13. maddesinde yapılan düzenlemeye uygun bir şekilde 35. maddesi de mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kanunla düzenlenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Kanun'la düzenleme gerekliliğine ilişkin hükümlerin ifade tarzı, mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların mutlaka şekli anlamda kanun ile yapılması zorunluluğuna işaret etmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş., § 41).

24. Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerinde yer alan mülkiyet hakkına yönelik sınırlamaların kanunla yapılabileceğine ilişkin düzenlemeye paralel olarak verginin kanuniliği ilkesinin düzenlendiği Anayasa'nın 73. maddesinin üçüncü fıkrası hükmü ile vergi mükellefi bakımından vergisel yükümlülüklerin "belirliliği" ve "öngörülebilirliği" ve bu bağlamda vergi mükelleflerinin hukuki güvenliği sağlanmak istenmiştir. Söz konusu ölçütler mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin kanunla yapılması zorunluluğunun alt ölçütleri olarak da kabul edilen ölçütlerdir. Verginin belirli ve öngörülebilir olması, vergiye ilişkin hükümlerin "açık ve anlaşılır" olmasını gerektirmekte olup Anayasa'nın 73. maddesinin üçüncü fıkrası ile Türk hukukunda vergisel yükümlülüğün mutlaka kanunla konulmasını zorunlu tutan Anayasa hükmünün, vergi yoluyla mülkiyet hakkına yönelik müdahaleler karşısında kişilere AİHS'e göre daha üst düzey bir koruma sağladığı söylenebilir. Bu husus, Anayasa Mahkemesince "Verginin kanuniliği ilkesi, takdire dayalı keyfî uygulamaları önleyecek sınırlamaların yasada yer almasını gerektirmekte ve vergi yükümlülüğüne ilişkin düzenlemelerin konulması, değiştirilmesi veya kaldırılmasının yasa ile yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Buna göre vergide yükümlü, matrah, oran, tarh, tahakkuk, tahsil, uygulanacak yaptırımlar ve zamanaşımı gibi konuların yasayla düzenlenmesi zorunludur." denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur (AYM, E.2009/63, K.2011/66, 14/4/2011). Bu durumda Anayasa'ya göre mülkiyet hakkına vergi yoluyla yapılan müdahalenin mutlaka kanuna dayanması gerekmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş., § 42).

25. Anayasa'nın 35. maddesinde olduğu gibi Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokolde de mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre mülkiyet hakkını sınırlamaya yönelik müdahalelerin meşru sayılabilmesi için belli ölçütleri içermesi gerekmektedir. Buna göre müdahale, kamu yararı amacıyla yapılmalı, hukuka dayalı olmalı ve ölçülü olmalıdır(Türkiye İş Bankası A.Ş, § 43).

26. Nitekim incelenmekte olan başvurular ile benzer mahiyetteki şikâyetlerin ileri sürüldüğü ve Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca 12/11/2014 tarihinde karara bağlanan 2014/6192 numaralı bireysel başvuru dosyası kapsamında yapılan değerlendirmede, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere ilişkin AİHM içtihatlarından örneklere yer verilerek söz konusu başvuru kapsamında mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin varlığı kabul edilmiş, her ne kadar vergi ile alakalı konularda devletin diğer alanlara göre daha geniş bir takdir hakkı olduğunun altı çizilmekle birlikte, özellikle Anayasa hükümleri dikkate alındığında somut olay temelinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanun ile öngörülmüş olma ölçütünün önemi belirtilerek bu ölçütün alt ölçütleri olan "ulaşılabilirlik" ve "öngörülebilirliğin" sağlanıp sağlanmadığı tartışılmıştır(Türkiye İş Bankası A.Ş., §§ 44-60).

27. Bu kapsamda anılan başvuru yönünden yapılan değerlendirme sonucunda, mülkiyet hakkına vergi tarhiyatı ve vergi cezaları ile yapılan müdahaleler açısından "öngörülebilirlik" koşulunun ancak 2013 yılında ortaya çıkan Danıştay Daire kararları ile sağlanabileceği kanaatine varılmış ve bu tarihe kadar yapılan vergi tarhiyatları ile kesilen vergi cezalarının söz konusu koşulu karşılayamadığı değerlendirilerek, mülkiyet hakkı yönünden ihlal kararı verilmiştir (Türkiye İş Bankası A.Ş., § 61).

28. Öte yandan 2014/6192 numaralı Türkiye İş Bankası A.Ş. başvuru dosyası ile aynı şikâyetleri içeren başvurular Anayasa Mahkemesi önüne bireysel başvuru yolu ile taşınmaya devam edilmiş, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünce bu kapsamda toplam 847 adet bireysel başvuru dosyası üzerinde inceleme yapılmış ve 15/10/2015 tarihinde 2014/6193 numaralı bireysel başvuru kapsamında mülkiyet hakkı yönünden ihlal kararı verilmiştir (Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri, B. No: 2014/6193, 15/10/2015).

29. İncelenmekte olan başvurular açısından da somut olaylara bakıldığında, Şirket nezdinde 2007 ila 2011 yılları arası dönem için yapılan vergi incelemesi sonucunda düzenlenen 23/11/2012 tarihli vergi inceleme raporunda Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi Mensupları Munzam Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfının 506 sayılı Kanun'un geçici 20. maddesine göre kurulmadığı, Şirkete ait geçici 20. maddeye göre kurulan başka bir sandığın bulunduğu, böylelikle Munzam Sandığın bu sandığın sağladığı haklara ek haklar sağladığı ve özel sigorta fonksiyonu gördüğü, Munzam Sandığın ana finansman kaynağının ise çalışanlardan ve Şirketten sağlanan katkı payları olduğu, dolayısıyla Vakıf tarafından çalışanlara sağlanan menfaatlerin bir kısmının Şirket tarafından finanse edildiği, bu yönüyle Şirket katkı payının işçilere sağlanan menfaatlere ilişkin işveren payı olarak algılanması gerektiği belirtilerek Vakfa, başvurucu Şirket tarafından yapılan ödemelerin ücret mahiyetinde olduğu ve bu ödemelerin 193 sayılı Kanun'un 63. maddesinde yazılı şartları taşımaması nedeniyle ücret matrahından indirilemeyeceğinin değerlendirildiği, sonuç olarak bu ödemeler üzerinden gelir vergisi kesilerek beyan edilip ödenmediği gerekçesiyle cezalı gelir vergisi tarhiyatları ile bu katılım paylarının ödemelere ilişkin belgelerde gösterilmediğinden damga vergisi matrahının eksik hesaplandığı gerekçesiyle de cezalı damga vergisi tarhiyatları yapıldığı ardından yapılan işlemlerin Şirketin başvurucuların da içinde bulunduğu muhtelif şubelerine tebliğ edildiği görülmektedir.

30. Yapılan tebliğlerin ardından ise başvurucu şubelerce açılan iptal davalarının Mahkemelerce reddedildiği, ret kararları üzerine ilgili mercilere yapılan itiraz/temyiz başvuruları ile karar düzeltme taleplerinin de kabul edilmediği anlaşılmaktadır.

31. Bu çerçevede somut başvurulara ilişkin yargılama dosyalarının incelenmesi neticesinde başvuru dosyalarında yer verilen olayların, Anayasa Mahkemesince daha önce karara bağlanan 2014/6192 numaralı Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK] başvurusu ve 2014/6193 numaralı Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri başvurusunda yer alan olaylar ile aynı mahiyette oldukları tespit edilmiş ve Anayasa Mahkemesince, incelenmekte olan başvurular yönünden de gerek yukarıda yer verilen (bkz. §§22-25) gerekse anılan bireysel başvuru kararlarında ortaya konulan ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir sonuca ulaşılmamıştır.

32. Açıklanan nedenlerle ve incelenmekte olan başvurularda yer alan şikâyetler yönünden de Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192 ve Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri, B. No:2014/6193 kararlarından ayrılmayı gerektirir bir durum görülmediğinden, somut başvurular bakımından da öngörülebilirliğin ancak 2012 yılında yapılan vergi incelemesi üzerine tarh edilen vergilere karşı açılan davalar sonucu 2013 tarihli Danıştay Daire ilamlarıyla sağlandığı anlaşıldığından başvurulara konu edilen vergilendirme işlemlerinin ilişkin olduğu vergilendirme dönemleri (2007 ve 2008 yılları) itibarıyla, Anayasa'nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan verginin kanuniliği ilkesi gereği kanuni düzeyde sağlanması gereken öngörülebilirliğin sağlanamadığı, kanun hükümlerindeki öngörülemezliğin kanun altı idari uygulamalar ve düzenlemeler veya yargısal içtihatlarla giderilemediği, bu durumda başvurucular tarafından 2007-2008 yıllarında Vakfa ödenen katkı paylarının ücret sayılarak vergilendirilmesine ilişkin işlemlerin, öngörülebilir kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna varıldığından vergi asılları bakımından varılan sonuç dolayısıyla vergi cezaları bakımından ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmeyerek Vakfa yapılan katkı payı ödemeleri üzerinden vergi ve ceza tahsil edilmesi nedeniyle başvurucuların, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğinin kabul edilmesi gerekmektedir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

33. Başvurucular, hukuka aykırı bir şekilde vergi tarh edilmesi ve ceza kesilmesi dolayısıyla Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet haklarının ihlal edildiğinin tespiti ile yeniden yargılama yapılması veya tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuşlardır.

34. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

35. Şirket hakkında yürütülen vergi incelemesi sonunda, başvurucu şubeler adına 2007 ve 2008 yılları için gelir vergisi ve damga vergisi tarh edilerek vergi cezaları kesilmiş, bunların bir kısmı ihbarname ile başvuruculara tebliğ edilmiş ve ekli tablolunun (J) sütununda belirtilen tarihlerde aynı tablonun (I) sütununda net tutarlarına yer verilen vergi, gecikme faizi ve cezalar, başvurucular tarafından ödenerek tahsilat işlemleri tamamlanmıştır. Söz konusu vergilendirme işlemleri dolayısıyla başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği tespit edilmiş olup başvurucuların kişisel yararı gözönünde bulundurulduğunda başvurucular açısından yalnızca ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan maddi zararın bulunduğu anlaşıldığından başvurucular tarafından ödenen vergi, gecikme faizi ve cezalar miktarınca tazminatın başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.

36. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilerek ekli tablonun (K) sütununda belirtilen toplam 1.752,80 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.552,80 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucuların kamuya açık belgelerde kimliklerinin gizli tutulması taleplerinin REDDİNE,

B. Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı anlaşıldığından başvuruculardan tahsil edilen, ödeme tarihleri ve ödeme miktarları ekli tabloda belirtilen net tutarların tahsil tarihi itibarıyla yasal faizi ile birlikte TAZMİNAT OLARAK ÖDENMESİNE,

E. 1.752,80 TL harçtan ve 1.800TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.552,80 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

G. Kararın bir örneğinin ilgili Mahkemelere gönderilmesine,

 H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.