2014/17300

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RIDVAN UZUNTOK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/17300)

 

Karar Tarihi: 21/11/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucu

:

Rıdvan UZUNTOK

Vekili

:

Av. Recep SELÇUK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; askerlik görevi sırasında askerliğe elverişsiz raporu verilerek terhis edilme ile sonuçlanan olaylardan dolayı açılan davalarda mahkemelerce hatalı değerlendirme yapılması, gerekçesiz karar verilmesi, aleyhe yüksek vekâlet ücretine ve diğer yargılama giderlerine hükmedilmesi, olaylara ilişkin etkin ve yeterli soruşturma yapılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/11/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir. Bakanlık görüşü başvurucuya tebliğ edilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, topçu er olarak Ağrı 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Topçu Tabur Komutanlığı emrinde askerlik görevini ifa etmekte iken ayaklarında oluşan rahatsızlık nedeniyle 3/5/2011 tarihinde Erzurum Mareşal Çakmak Hastanesine sevk edilmiş; burada başlayan tedavi sürecinin sonunda Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Hastanesinin 26/8/2011 tarihli raporu ile hakkında askerliğe elverişsiz olduğuna karar verilmesi üzerine terhis edilmiştir.

9. Başvurucu terhis edilmesinin ardından 15/11/2012 tarihli dilekçesi ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) askerliğe elverişsiz hâle gelmesinde idarenin sorumluluğunun bulunduğu iddiasıyla tazminat davası açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde topçu er olarak Ağrı 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Topçu Tabur Komutanlığında askerlik görevini ifa ederken ayaklarındaki rahatsızlık nedeniyle sevk edildiği Erzurum Mareşal Çakmak Hastanesinde ilaç ve lazer tedavileri uygulanması yerine 4/5/2011 tarihinde doğrudan ameliyata alındığını; hatalı ameliyat sonrası 6/5/2011 tarihinde yaraları tam iyileşmeden bir ay hava değişimi izniyle taburcu edilip Erzurum Asker Kabul ve Toplama Merkezinde olumsuz koşullarda tutularak memleketi Gaziantep'e gönderildiğini belirtmiştir. Başvurucu; burada yumuşak doku ve buna bağlı oluşan akciğer enfeksiyonları nedeniyle hayati tehlike arz edecek durumda 12/5/2011 tarihinde Gaziantep 25 Aralık Devlet Hastanesinde yoğun bakıma kaldırıldığını, ardından Gaziantep Üniversitesi Hastanesine sevk edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu; Üniversite Hastanesinin 6/6/2011 tarihli raporu ile bir ay istirahat aldığını, raporun İskenderun Askeri Hastanesince onaylandığını, bir aylık istirahatin ardından sevk edildiği Erzurum Mareşal Çakmak Hastanesinin 13/7/2011 tarihli raporu ile bir ay hava değişimi izni aldıktan sonra nihayetinde GATA Hastanesinde tedavi görerek bu Hastanenin 26/8/2011 tarihli raporu ile askerliğe elverişsiz olduğuna karar verilmesi üzerine terhis edildiğini ifade etmiştir.

10. Başvurucu bu bağlamda askerliğe elverişsiz hâle gelmesi ile neticelenen olaylarda hatalı tedavi ve ameliyat ile erken taburcu edilmesinden ve bu hâliyle Asker Toplama Merkezinde tutulması sonucu sakatlığa maruz kalmasından davalı Millî Savunma Bakanlığının sorumlu olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucuya göre askerî hastanelerde tedaviler çok uzun sürmüştür. Ayrıca yaşanan olaylar ile ilgili adli soruşturma da devam etmektedir. Başvurucu bu çerçevede 80.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiş ve yeterli ödeme gücünden yoksun olduğu için adli yardım talebinde bulunmuştur.

11. Açılan dava AYİM İkinci Dairesinde görülmeye başlanmış, başvurucunun sunduğu ekonomik durumuna ilişkin belgelerin değerlendirilmesi sonucu 19/12/2012 tarihli ara karar ile adli yardım talebinin kabulüne karar verilerek yargılamaya devam edilmiştir.

12. Yargılama sürecinde başvurucunun terhis edilmesine sebep gösterilen hastalığı ile ilgili ayrıntılı bilirkişi raporu düzenlenmesi istenmiştir. Mahkeme; hazırlanacak bilirkişi raporunda söz konusu hastalığın askerlik öncesinde yapılan muayenelerde tespit edilip edilemeyeceğinin, ortaya çıkış sebeplerinin, bu sebeplerde askerlik hizmetinin etkisinin olup olamayacağının ve tedavi sürecinde herhangi bir ihmal veya hata yapılıp yapılmadığının tespit edilmesini istemiştir.

13. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalında görevli öğretim üyelerince düzenlenen rapor Mahkemeye sunulmuş, tarafların rapora karşı itiraz ve beyanları alınmıştır. Mahkeme; tarafların beyanlarını alarak yaptığı değerlendirme sonucunda söz konusu bilirkişi raporunun yeterince açık ve net olduğunu, ilmî veriler ile yerleşmiş içtihatlara uygun bulunduğunu belirtmiş ve bu beyanlara itibar etmeyeceğini açıklamıştır.

14. Bu kapsamda AYİM İkinci Dairesi 19/2/2014 tarihli kararı ile davanın reddine, daha önce kabul edilen adli yardım kararının kaldırılmasına karar vermiştir. Mahkeme gerekçeli kararında öncelikle dava konusu süreci özetlemiş; devamında bilirkişi raporuna göre idari mercilerin ve sağlık hizmeti veren birimlerin teşhis, uygulanan cerrahi ve tıbbi tedavi ve bakım hizmetlerinde herhangi bir yanlışlık, gecikme veya eksiklik tespit edilmediğini vurgulamıştır. Ayrıca Mahkeme, davanın reddi gerekçesinde başvurucu tarafından dava dosyasına sunulan epikriz raporuna da dayanmıştır. Bu raporda başvurucunun askerlik hizmetine başlamadan önce söz konusu hastalığı ile ilgili şikâyetinin olduğunun kayıt altına alındığı görülmektedir.

15. AYİM İkinci Dairesi davanın reddi kararında ayrıca yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına hükmetmiştir. Buna göre karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 10. ve 12. maddeleri uyarınca hesaplanan maddi tazminat yönünden 8.450 TL, manevi tazminat yönünden maktu 1.500 TL olmak üzere toplam 9.950 TL avukatlık ücretinin başvurucudan tahsiline karar verilmiştir.

16. Başvurucu; davanın reddi üzerine aynı Daireden karar düzeltme talebinde bulunarak esasa ilişkin itirazlarını ortaya koymakla birlikte sunduğu ek dilekçe ile yeterli ödeme gücü olmadığını ve bu kapsamda yargılama giderlerinden 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca muaf tutulmasını talep etmiştir.

17. AYİM İkinci Dairesi 24/9/2014 tarihli kararı ile karar düzeltme istemini reddetmiş ve 226 TL para cezasının başvurucudan tahsiline karar vermiştir.

18. Karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilam başvurucuya 27/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 4/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:

''İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.''

20. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi şöyledir:

"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.''

21. 1602 sayılı mülga Kanun'un 56. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

''Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde; İdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ...bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım ... ilişkin hükümleri uygulanır.''

22. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir.''

23. 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 "1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.

 2. Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur. "

24. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardım talebinin kaldırılması" kenar başlıklı 338. maddesi şöyledir:

 "(1) Adli yardımdan yararlanan kişinin mali durumu hakkında kasten veya ağır kusuru sonucu yanlış bilgi verdiği ortaya çıkar veya sonradan mali durumunun yeteri derecede iyileştiği anlaşılırsa adli yardım kararı kaldırılır."

25. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardımla ertelenen yargılama giderlerinin tahsili" kenar başlıklı 339. maddesi şöyledir:

"(1) Adli yardım kararından dolayı ertelenen tüm yargılama giderleri ile Devletçe ödenen avanslar dava veya takip sonunda haksız çıkan kişiden tahsil olunur. Adli yardımdan yararlanan kişinin haksız çıkması hâlinde, uygun görülürse yargılama giderlerinin en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler hâlinde ödenmesine karar verilebilir.

(2) Adli yardım kararından dolayı Devletçe ödenen veya muaf tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, adli yardımdan yararlananın mağduriyetine neden olacağı mahkemece açıkça anlaşılırsa, mahkeme, hükümde tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına karar verebilir."

26. 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu'nun 111. maddesi şöyledir:

"Askerî savcı tarafından verilip süresi içinde itiraz edilmeyen veya itiraz edilip de süresi içinde itiraz edilmediğinden veya sebep gösterilmediğinden hakkındaki itiraz reddolunmuş bulunan kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine, Millî Savunma Bakanı soruşturmaya devam edilmesi veya kamu davası açılması hususlarında askerî savcıya emir verebilir.

Kamu davasının açılması hususunda verilecek emir üzerine askeri savcı, soruşturma yapmaksızın iddianame ile kamu davasını açar."

27. 2/11/2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 'nin 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Başvurucu; Türk Silahlı Kuvvetlerinde er olarak askerlik hizmetini ifa ederken yaşadığı rahatsızlık üzerine yanlış tedavi uygulanması ve hatalı ameliyat yapılması, iyileşmeden taburcu edilmesi, taburcu edildikten sonra şartları uygun olmayan Asker Toplama Merkezinde bekletilmesi nedenleriyle sakat kalarak askerliğe elverişsiz hâle geldiğini belirtmiş ve idarenin sorumluluğuna dayanarak açtığı tazminat davasında hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik incelemeye dayandığını ileri sürmüştür. Başvurucuya göre yeni bir bilirkişi raporu alınması talebinin ve rapora ilişkin diğer itirazlarının dikkate alınmaması nedeniyle adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir.

30. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu ve benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 68). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişilerin davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Hakkaniyete uygun bir yargılama için yargılama makamları, taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterilen delilleri gereği gibi incelemek zorundadır (Mehmet Çelikkıran, B. No: 2013/9648, 20/1/2016, § 28).

31. Bu çerçevede mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

32. Başvurucu açtığı davada, askerlik hizmeti sırasında ayaklarında meydana gelen rahatsızlığın hatalı tedavi, yanlış ameliyat sonrasında iyileşmeden taburcu edilme ve uygunsuz koşullarda bekletilme nedenleriyle sakatlığa dönüştüğünü ileri sürmüş; AYİM ise dava dilekçesine eklenen epikriz raporunda başvurucunun rahatsızlığına ilişkin şikâyetinin askerlik öncesinde de mevcut olduğunun belirtildiğine dikkat çekmiş; dolayısıyla rahatsızlığın askerlik hizmetinden kaynaklanmadığına kanaat getirmiş; ayrıca hazırlattığı bilirkişi raporundarahatsızlığa yönelik teşhis, uygulanan cerrahi ve tıbbi tedavi ile bakım hizmetlerinde herhangi bir yanlışlık, gecikme veya eksiklik tespit edilmediği yönündeki belirlemeleri dikkate almış ve bu doğrultuda zararlı sonucun idareye yüklenebilmesine imkân sağlayan nedensellik bağının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir. Ayrıca bilirkişi raporuna karşı başvurucunun itirazlarını alarak yaptığı değerlendirmede de raporun olayın aydınlatılması için yeterli olduğuna kanaat getirdiğini açıklamıştır (bkz. §§ 13, 14).

33. Dolayısıyla söz konusu şikâyete ilişkin inceleme sonucu yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında AYİM tarafından yapılan değerlendirmenin başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkına yönelik bir ihlal oluşturmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.

34. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

35. Başvurucu, AYİM İkinci Dairesinin 24/9/2014 tarihli karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararının gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

36. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

37. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

38. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması, bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

39. Somut olayda kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin (bkz. § 14) uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

40. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Yargılama Giderleri ve Karar Düzeltme Para Cezası Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

41. Başvurucu, yargılama devam ederken yeterli ödeme gücünden yoksun olması nedeniyle adli yardım talebinin kabul edildiğini ancak davanın reddedilmesinin ardından aleyhine yargılama giderlerine hükmedildiğini belirtmiştir. Başvurucu; ekonomik durumunun yargılama giderlerini karşılamaya yeterli olmadığını, 6100 sayılı Kanun'un 339. maddesi uyarınca aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmemesi gerektiğini ve derece mahkemesince de bu konuda bir değerlendirme yapılmadan karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Yukarıda yer verildiği üzere (bkz. § 31) kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.

43. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının unsurlarından olan mahkemeye erişim hakkının tam olarak gerçekleşebilmesi için gerekli yargılama giderlerini hiç veya ekonomik açıdan sıkıntıya düşmeksizin ödeyemeyecek durumda bulunan kişilere "sosyal devlet" ilkesi uyarınca mali kolaylık sağlanması gerekir. Bu gereklilik ise "adli yardım" kurumu ile mümkün hâle gelir.

44. Adli yardım, yargılamanın başında haklı olduğu izlenimi uyandıran kişinin ekonomik sebeplerle bir davanın külfetlerinden geçici olarak muaf tutulması anlamına gelmektedir. Ancak adli yardımın bu geçici niteliği, yargılamanın sonunda adli yardımdan yararlanan kişinin haksız çıkması durumunda başta muafiyet sağlanan yargılama giderleri ile sorumlu tutulmasını gerektirmektedir.

45. Bununla birlikte kanun koyucunun 6100 sayılı Kanun'un 339. maddesi ile yargılamayı yürüten mahkemelere, adli yardımdan yararlanmış olan kişinin yargılama giderlerine mahkûm edilmesi hâlinde bu giderleri en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitlerle ödemesi yönünde ya da bunların ödenmesinin kişinin mağduriyetine sebep olacağı "açıkça anlaşılırsa" bu kişiye ödemeden kısmi veya külli muafiyet tanınabileceği yönünde hüküm kurulabilmesi imkanını tanıdığı (bkz. §25) anlaşılmaktadır. Anılan madde gerekçesine göre ise bu olanakların uygulanması noktasında takdirin de derece mahkemelerine bırakıldığı görülmektedir.

46. Somut olayda AYİM İkinci Dairesi, başvurucunun ekonomik durumuna ilişkin olarak sunduğu bilgi ve belgeleri değerlendirip adli yardım talebinin kabulüne karar vererek yargılama işlemlerini sürdürmüştür. Dolayısıyla başvurucu, davasının görülmesi bakımından herhangi bir imkândan mahrum kalmamıştır. Mahkeme, davanın reddi sonucunda ise adli yardım kararının kaldırılmasına hükmetmiş; yargılama giderleri yönünden geçici muafiyet tanıdığı başvurucuyu davanın sonunda bu giderlerden sorumlu tutmuştur. Bununla birlikte mahkeme 6100 sayılı Kanun'un 339. maddesi ile sağlanan olanaklardan başvurucunun yararlandırılması yönünde değerlendirmede bulunmamış, ayrıca başvurucu söz konusu Kanun maddesinin uygulanması istemini karar düzeltme aşamasında da ortaya koymuş ancak bu aşamada da istem yönünde değerlendirme yapılmamıştır.

47. Olayda başvurucunun adli yardım talebinin yargılamanın başında kabul edildiği ve yargılama masraflarına ilişkin geçici muafiyet ile davasını gördürme imkânına kavuştuğu anlaşılmaktadır. Belirtildiği gibi ilgili kanuni düzenleme kapsamında, yargılama giderlerinden muaf tutulma talebinin değerlendirilmesi de öncelikle derece mahkemelerinin takdirindedir (bkz. § 45). Bu kapsamda derece mahkemelerinin yargılama giderlerine yönelik değerlendirmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu kanaatine varılmaktadır.

48. Öte yandan başvurucu, karar düzeltme talebinin reddi üzerine aleyhine 226 TL para cezasına hükmedildiğini belirterek bu durumun hak arama özgürlüğüne ve adil yargılanma hakkına ihlal oluşturduğunu ileri sürmüştür.

49. Anayasa Mahkemesi; daha önce başvurucunun şikâyeti ile aynı nitelikte şikâyetler içeren başvuru dosyalarında karar düzeltme para cezası miktarının gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğunu ve başvurucular üzerinde ağır bir yük oluşturmadığını, dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediğini belirterek bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna ilişkin kararlar vermiştir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).

50. Somut olayda da Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararlarında ortaya koyduğu ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir yan bulunmadığı anlaşıldığından ihlal iddiasına konu edilen karar düzeltme para cezası miktarının gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmayacağı görülmüştür. Bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

51. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Aleyhe Hükmedilen Vekâlet Ücretinin İcra Yolu ile Takibi Nedeniyle Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

52. Başvurucu ayrıca yukarıda süreci özetlenen davadan başka (bkz. §§ 9-17), sakat kalmasına neden olan olaylar nedeniyle kendisine vazife maluliyeti aylığı bağlanması istemini reddeden Sosyal Güvenlik Kurumu işleminin iptali için AYİM Üçüncü Dairesinde bir dava daha açtığını belirtmiştir. Başvurucuya göre bu davanın reddedilmesi sonucu aleyhine 1.200 TL maktu vekâlet ücretine hükmedilmiş; davalı idare bu tutarı tahsil etmek için doğrudan icra yoluna müracaat etmiş ve bu nedenle başvurucu ilave masraflara katlanmak zorunda kalmıştır. Başvurucu, 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesi uyarınca idarelerin mahkeme kararı ile herhangi bir ödeme yapmaları gerektiği durumlarda idareler aleyhine doğrudan icra yoluna gidilemediğini, bu durumun ise eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

53. Başvurucu, başvuru formunda bu şikâyetinin kaynaklandığı dava ve icra sürecine ilişkin olayları sırasına göre anlatan herhangi bir bilgiye yer vermemiş; yalnızca şikâyetini ortaya koymuş ve ilgili mahkeme kararları ile 3/6/2014 tarihli icra emrini bireysel başvuru dosyasına ek olarak sunmuştur.

54. Bireysel başvuru yolunun ikincil olma niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

55. Bu kapsamda başvurucunun icra emrine karşı hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tükettiğine dair Anayasa Mahkemesine herhangi bir açıklamada bulunmadığı anlaşılmaktadır. Oysa başvurucunun bireysel başvuruya konu ettiği bu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu makamlara sunması gerekmektedir.

56. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. Etkili ve Yeterli Soruşturma Yapılmadığına İlişkin İddia

57. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine sunduğu 15/1/2015 tarihli ek beyan dilekçesi ile sakat kalmasına neden olaylardan dolayı 5/1/2012 tarihinde askerî savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu; askerî savcılığın 12/11/2012 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini, bu karara itiraz ettiğini ve askerî mahkemenin 10/12/2012 tarihinde savcılığın kararını kaldırdığını ifade etmiştir. Başvurucuya göre bu karar kendisine tebliğ edilmeden askerî savcılık 27/2/2013 tarihinde tekrar kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş, itiraz sonucunda ise askerî mahkeme 15/4/2013 tarihinde itirazı reddetmiştir. Başvurucu bu defa 10/5/2013 tarihli dilekçesi ile353 sayılı Kanun'un 111. maddesi (bkz. § 26) uyarınca talepte bulunduğunu, bu talebin de reddedildiğini Millî Savunma Bakanlığının 18/12/2014 tarihli yazısı ile öğrendiğini belirtmiş ve bu kapsamda sakatlanmasına neden olan olaylar ile ilgili etkili soruşturma yapılmadığını ileri sürmüştür.

58. Başvurucu ek beyan dilekçesi ekinde ilgili savcılık ve mahkeme kararları ile Millî Savunma Bakanlığının 18/12/2014 tarihli yazısının onaylı örneklerine yer vermiştir.

59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrasında bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği düzenlenmiştir.

60. Somut olayda başvuru yolları, KKK 9. Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 15/4/2013 tarihinde askerî savcılık tarafından yapılan soruşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazı kesin olarak reddetmesi ile tüketilmiştir. Dosya kapsamından bu kararın başvurucuya tebliğ tarihi anlaşılmamakla birlikte başvurucunun en geç Millî Savunma Bakanlığı aracılığıyla 353 sayılı Kanun'un 111. maddesi uyarınca Millî Savunma Bakanınca soruşturmaya devam edilmesi için askerî savcıya emir verilmesi talebinde bulunduğu 10/5/2013 tarihinde nihai kararı öğrendiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla başvuru yolunun tüketildiği tarihin nihai kararı öğrenme tarihi olan 10/5/2013, ek beyan tarihinin de 15/1/2015 olduğu gözetildiğinde bireysel başvuru için öngörülen otuz günlük sürenin geçtiği anlaşılmaktadır.

61. Açıklanan nedenlerle başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşullarıyönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

F. Aleyhe Hükmedilen Vekâlet Ücreti Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

62. Başvurucu; açtığı davanın reddi sonucunda, tazminat miktarına göre toplam 9.950 TL vekâlet ücretine hükmedildiğini oysa davayı açtığı 15/11/2012 tarihinde askerî idari yargıda henüz ıslah müessesesi bulunmadığından olası hak kayıplarının önüne geçmek için tazminat miktarının yaklaşık bir değer üzerinden belirlendiğini, bu meblağın mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

1- Kabul Edilebilirlik Yönünden

63. Başvurucunun aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

64. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

65. İdari ve askerî idari yargıda görülen davalarda talep edilen tazminat miktarlarının reddedilen kısmı üzerinden nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği Anayasa Mahkemesinin benzer olaylara ilişkin birçok kararında ortaya konmuştur (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014; Mehmet Tekin, B. No: 2013/7611, 20/5/2015; Nevriye Sağır ve Salim Sağır, B. No: 2014/6129, 20/5/2015).

66. Bu kararlarda idari ve askerî idari yargıda 15/11/2012 tarihinden önce ıslah imkânının bulunmadığı gözetilerek tarafların ileride hak kaybına uğramamak için dava talep miktarlarını yüksek tutmalarından kaynaklı olarak reddedilen kısım üzerinden aleyhlerine yüksek tutarlarda vekâlet ücretine hükmedilmesinin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır (İbrahim Can Kişi, § 44; Mehmet Tekin, § 62; Nevriye Sağır ve Salim Sağır, § 29).

67. Somut olayda başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu, talep edilen ancak yargılama sonucunda reddedilen maddi ve manevi tazminat tutarı üzerinden 9.950 TL avukatlık ücretini davalı idareye ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Dolayısıyla somut olayda da Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verdiği yukarıda belirtilen (bkz. §§ 65, 66) kararlarda belirlediği ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir durumun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucu aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmadığı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

68. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

G. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

69. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

70. Başvurucu; ihlallerin tespitini, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini, karar düzeltme aşamasında para cezasına hükmedilmesini öngören düzenlemelerin iptaline karar verilmesini istemiştir.

71. Başvurucu ayrıca 3/3/2016 tarihinde sunduğu dilekçe ile Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru incelemelerinde ihlal kararı verilmesi hâlinde tazminata ve yargılama giderlerine hükmedilirken bu ödemelerin dört ay içinde yapılmaması hâlinde yasal faiz işletilmesine karar verildiğini oysa mevcut yasalar uyarınca işletilecek faizin olay tarihinden veya idareye ödeme için yapılan başvuru tarihinden ya da karar tarihinden itibaren işletilmesi gerektiğini, yaptığı başvuru bakımından ihlal kararı verilmesi hâlinde bu hususun değerlendirilmesini talep etmiştir.

72. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

73. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

75. Bireysel başvuru yolu, Anayasa'da belirtilen hakları ihlal edilenlere tanınan özel bir hak arama yolu olup yöntem ve sonuçları itibarıyla diğer hak arama yollarından farklı istisnai bir yoldur. Nitekim 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesi ile kanun koyucunun ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için Anayasa Mahkemesine takdir hakkı tanıdığı görülmektedir. Buna göre ihlal sonucunun ortadan kaldırılmasında izlenecek yöntemi belirleme yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir. Anayasa Mahkemesi de özellikle tazminata veya yargılama giderlerine yönelik hüküm oluştururken AİHM uygulaması ile benzer bir yaklaşımı izlemektedir (benzer AİHM kararları için örnek olarak bkz. Nina Kutsenko/Ukrayna, B. No: 25114/11, 18/7/2017; Sklyar/Rusya, B. No: 45498/11, 18/7/2017; Dökmeci/Türkiye, B. No: 74155/14, 6/12/2016). Sonuç olarak başvurucunun yargılama masraflarına ve hükmedilecek tazminata işletilecek faizin başlangıç tarihine ilişkin talebinin yerinde olmadığı değerlendirilmiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Yargılama giderleri ve karar düzeltme para cezası nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Aleyhe hükmedilen vekâlet ücretinin icra yolu ile takibi nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Etkili ve yeterli soruşturma yapılmadığına ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Aleyhe hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.