2014/17588

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

REYYAN İÇ VE DIŞ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/17588)

 

Karar Tarihi: 28/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Reyyan İç ve Dış Ticaret Limited Şirketi

Temsilcisi

:

İbrahim DAĞ

Vekili

:

Av. Mustafa Kemal BÖGÜN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Dahilde İşleme İzin Belgesinin (DİİB), verilen taahhüd yerine getirilmediği ve ilgili düzenlemelere aykırı kullanıldığı gerekçesiyle iptaline ilişkin idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın DİİB'nin revize edildiğine dair belge sunulmasına rağmen reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, ilgili mahkeme kararlarının sunulan belgeler incelenmeksizin gerekçesiz olarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/11/2014 tarihinde Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/3/2015 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından başvuru hakkında bir görüş bildirilmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu şirketin 80.000 kg kabuklu ceviz ithali karşılığında 56.000 kg cevizli üzüm sucuğunu ihraç edeceği, ihraç edilecek gıdanın % 50'sinin ceviz içinden oluşacağı (28.000 kg) taahhüdü ile Ekonomi Bakanlığınca (yeni adı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı) adına 3/10/2011 tarihinde 2011/D1-05664 sayılı DİİB düzenlenmiştir.

7. Başvurucu 8/6/2012 tarihinde ürettiği gıda ürününün bir partisini başka bir şirket aracılığıyla ihraç etmek üzere Gaziantep Serbest Bölgesine götürerek ihracat beyannamesi düzenlemiş, gümrük işlemleri yaparken Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü tarafından numune olarak alınan beş üründe ceviz oranının taahhüdün çok altında (% 20) çıkması üzerine gıda mühendisi bilirkişilerce daha sonra incelenmek üzere gıda ürünü içinde bulunduğu araçla birlikte mühürlenerek tutanakla muhafaza altına alınmıştır. Tutanağı başvurucu şirket yetkilisi itirazsız imzalamıştır.

8. 11/6/2012 tarihinde Gümrük Müdürlüğü yetkilileri, gıda mühendisi bilirkişi ile başvurucu ve ihracatı gerçekleştirecek şirket temsilcileri ile birlikte muhafaza altına alınan üründen 50 farklı kutudan 100 adet olmak üzere üç takım numune alarak gıda ürünü ve araç sahiplerine teslim etmiştir. Bu işlem de tutanağa bağlanmış ve tutanak başvurucu şirket temsilcisi tarafından itirazsız imzalanmıştır.

9. 12/6/2012 tarihinde Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü görevlileri Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/32668 sayılı hazırlık soruşturması kapsamında başvurucu şirketin işyerine giderek inceleme yapmışlar ve tüm işyerinde 1.641,56 kg ceviz içi bulunduğunu tutanakla tespit altına almışlardır. Tutanakta başvurucu şirket temsilcisine kalan ceviz içinin nerede bulunduğu sorulduğunda 4.000 kg ceviz içinin ipe dizilmek üzere Adana'da bir şahsa gönderildiğini beyan etmiş, ceviz kabuklarını ise yaktığını ifade etmiştir. İşyerindeki ürünlerin de her birinden 100 adet olmak üzere üç takım numune alınmıştır. Başvurucu temsilcisi bu tutanağı da itirazsız olarak imzalamıştır.

10. Gıda mühendisi bilirkişi tarafından alınan numuneler incelenerek hazırlanan 13/6/2012 tarihli raporda alınan ürünlerde ceviz içi oranının % 19,8 olduğu tespit edilmiştir.

11. Yapılan incelemede Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü tarafından 15/8/2012 tarihinde tutanakla başvurucu temsilcisinin ifadesi alınmıştır. Başvurucu temsilcisi ifadesinde, eksik olan ceviz içini, üretim sırasında % 25-30 arasında fire verdiği, 4.000 kg ceviz içini ipe dizmek üzere Adana'da Y.D. isimli şahsa gönderdiği ve 8/6/2012 tarihinde Dış Ticaret Müsteşarlığına başvurarak DİİB'nde revize yaparak sucuklu cevizde ceviz içi oranını % 50'den % 28'e düşürdüğü şeklinde açıklamıştır. Tutanakta başvurucu temsilcisine sorulan revize başvurusunun neden Müdürlükçe yapılan tespit tarihinde yapıldığı sorusu bürokratik sürecin işleyişi ile tarihin denk geldiği şeklinde; DİİB'ne neden fire ile ilgili kayıt koydurmadığı sorusu ise Ticaret Odasından bu konuda belge alınamadığı, ancak, daha sonra bu konuda belge verildiği iddiaları ile açıklanmıştır. Başvurucu temsilcisi, Dahilde İşleme Rejimi Tebliğinin 45. maddesine göre, ithal edilen malı stoklarında bulundurulması gerektiği halde neden Adana'ya gönderdiği sorusunu ise Gaziantep'te bu işi yapan kişilerin olmaması ile açıklamış ve bilirkişi tarafından hazırlanan rapora itirazı olmadığını ifade etmiştir.

12. Yapılan tespitler üzerine Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğünün 3/7/2012 tarihli ve 47007 sayılı işlemiyle başvurucuya ait DİİB iptal edilmiştir.

13. Başvurucu işleme konu iddiaların yargılama aşamasında olduğu, henüz hakkında kesinleşmiş bir mahkeme hükmü bulunmadığı, idari işlemle ağır bir mali yük altında kalacağı gerekçesiyle söz konusu işlemin iptali talebiyle Ankara 13. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır.

14. Mahkeme 18/10/2013 tarihli ve E.2012/1191, K.2013/1240 sayılı kararıyla talebi reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Olayda, Gaziantep Gümrük Muhafaza ve Kaçakçılık İstihbarat Müdürlüğü'nce yapılan denetimlerde, davacı şirkete ait 03.10.2011 tarihli ve 2011/D1-05664 sayılı Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında işlem gören 08.06.2012 tarihli gümrük beyannamesi muhteviyatı 6845 kg. cevizli sucuk cinsi eşyadan alınan numunelerin analizi sonucunda hazırlanan raporda ortalama ceviz oranının % 19,08 olarak tespit edildiği, Gaziantep Sulh Ceza Mahkemesi'nin 12.06.2012 tarihli ve 2012/689 değişik iş no.lu dosyasında alınan karar ile, firma adresinde söz konusu DİİB kapsamında getirilen eşyalar ile ilgili yapılan aramada, ihracatı gerçekleştirilmeyen ithal eşyasının işlem görmüş ürün olarak ve/veya ithal edildiği şekliyle bulunamadığı, davacının DİİB'e ilişkin kayıtları incelendiğinde, cevizli üzüm sucuğu imalatında birimde % 40 ceviz kullanacağını taahhüt ederek, belge kapsamında ithali öngörülen 80.000 kg. kabuklu ceviz cinsi eşyanın tamamının ithalatının yapıldığının anlaşıldığı, durumun davalı idareye intikali üzerine davacıya ait dahilde işleme izin belgesinin iptal edildiği görülmektedir.

Bu durumda, davacının % 40 ceviz kullanacağını taahhüt ederek gerçekleştirdiği ithalat neticesinde imal ettiği sucuklarda ceviz oranının taahhüdüne uymadığının tespiti, ithal ettiği 80.000 kg cevizin sucuk üretiminde kullanılması gerekirken eksik kullanılan 1.369 kg iç ceviz ile stokta bulunması gerekirken bulunamayan 10.555,44 kg iç ceviz cinsi eşyanın nerede olduğunun tespit edilememesi nedeniyle, ilgili mevzuatı uyarınca davacı adına düzenlenen 2011/D1-05664 sayılı Dahilde İşleme İzin Belgesinin iptal edilmesine ilişkin 03/07/2012 tarih ve 47007 sayılı işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."

15. Başvurucu tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onuncu Dairesi önce 24/4/2014 tarihli ara kararıyla DİİB'nde revize yapılıp yapılmadığı, kapatılması için ek süre verilip verilmediği ve geçerlilik durumu; açılan ceza davasının hangi aşamada bulunduğu; gıda ürününün Adana'ya gönderildiği ile ilgili iddianın araştırılmasına yönelik inceleme yapılıp yapılmadığı konularında davacı ve davalının cevap vermesi için otuz gün süre vermiştir.

16. Daire 8/7/2014 tarihli ve E.2014/509, K.2014/4623 sayılı ilamıyla Mahkeme kararını onamıştır.

17. Bu karar başvurucu vekiline 9/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve 6/11/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olmadığı tespit edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

18. 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 80. maddesi şöyledir:

“1. Dahilde işleme ve hariçte işleme rejimleriyle ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenir.

 2. Yararlanılacak rejime ilişkin özel hükümler saklı kalmak üzere, ekonomik etkili rejimlerin kullanımına ilişkin izinler ile 95 inci maddenin 1 inci fıkrasında belirtilen antrepo işletme izni;

 a) İşlemlerin usulüne uygun olarak yürütülmesi için gerekli taahhütnamelerin ve teminatların verilmesi,

 b) Gümrük idarelerinin, rejimi denetim altında tutabilmesi veya izleyebilmesi için yapması gereken idari düzenlemelerin, söz konusu rejimden hedeflenen ekonomik amaçlarla orantılı olması,

Halinde verilir.”

19. 17/1/2005 tarihli ve 2005/8391 sayılı Bakanlar Kurulunun Dahilde İşleme Rejimi Kararı'nın 1. maddesi şöyledir:

“Bu Karar; Dünya piyasa fiyatlarından hammadde temin etmek suretiyle ihracatı artırmak, ihraç ürünlerine uluslararası piyasalarda rekabet gücü kazandırmak, ihraç pazarlarını geliştirmek ve ihraç ürünlerini çeşitlendirmek amacıyla hazırlanmıştır."

20. 2005/8391 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın 21. maddesi şöyledir:

“Firmanın talep etmesi halinde, kullanılmayan dahilde işleme izin belgesi iptal edilir.

Bu Karar ve bu Karara istinaden yayımlanacak tebliğ ve genelge hükümlerine uyulmadığının, dahilde işleme izin belgesinin/dahilde işleme izninin düzenlenmesi veya revizesi için ibraz edilen bilgi ve belgeler ile belge/izin kapsamında yapılan işlemlerin gerçek dışı olduğunun veya gerçeği yansıtmadığının yahut belgenin/iznin sahtesinin düzenlendiğinin veya üzerinde tahrifat yapıldığının tespiti halinde; ilgili belge/izin iptal edilir ve ilgililer hakkında kanuni işlem yapılır. Ayrıca, bu belge/izin sahibi firmaya ait dahilde işleme izin belgelerine/dahildeişleme izinlerine(bu firmaların bir başka firmanın belgesinde yan sanayici olması da dahil)1 (bir) yıl süreyle indirimli teminat uygulanmaz.

İptal edilen belge/izin ile ilgili olarak, 22 nci madde hükümlerine göre işlem yapılır."

21. 20/12/2006 tarihli ve 26382 sayılı resmî gazetede yayımlanan Dış Ticaret Müsteşarlığının 2006/12 sayılı Dahilde İşleme Rejimi Tebliği'nin (Tebliğ) 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Dahilde işleme izin belgesi/dahilde işleme izni kapsamında ihracatı gerçekleştirilmeyen ithal eşyasının, işlem görmüş ürün ve/veya ithal edildiği şekliyle belge/izin sahibi firma ve/veya yan sanayici firmanın stoklarında bulundurulması zorunludur."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu DİİB'nin Gaziantep Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğünün 29/6/2012 tarihli ve 2063 sayılı yazısı üzerine Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğünce iptal edildiğini, oysa söz konusu ihracatın, yaptığı başvuru üzerine Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı yazısıyla serbest bırakıldığını, Danıştayca ara kararı ile istenen bilgi ve belgeler sunulmasına karşın temyiz talebinin gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, işlerine ilişkin revizyonun belgeli olduğunu, yargılama aşamasında bu hususun değerlendirilmediğini, Adana ilindeki kişinin yan sanayici sayılması gerektiğini, bu kişinin stoklarının taleplerine rağmen incelenmediğini, maddi ve manevi kayba uğradığını belirterek Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının ve 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının mülkiyet ve gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlaline İlişkin İddia

25. Başvurucu, Danıştay tarafından ara kararıyla istenen bilgi ve belgeler sunulmasına karşın temyiz talebinin gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, işlerine ilişkin revizyonun belgeli olduğunu, Y.D. isimli kişinin yan sanayici olduğunu, yargılama aşamasında bu hususların değerlendirilmediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

27. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

28. Mahkemelerin hükümleri için gerekçe yazmaları gerekmekle birlikte bu, tarafların tüm iddialarına detaylı yanıt vermek zorunluluğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Gerekçe yazma yükümlülüğünün ileri sürülen iddiaların davanın sonucuna etkisi yönünden her davanın şartları çerçevesinde değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ileri sürülen iddianın kabulü hâlinde davanın sonucuna etkili olması bekleniyor ise mahkemelerin bu iddiayı değerlendirmeleri gerekebilir (Mustafa Ünlü, B. No: 2013/735, 17/9/2014, § 45).

29. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), derece mahkemelerinin kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmadığını, ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkemelerin bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabileceğini, böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddinin yeterli olabileceğini belirtmiştir (Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, §§ 27, 28).

30. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması halinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

31. Somut Başvuru konusu olayda başvurucu şirket, belli koşulları taahhüt ederek adına DİİB düzenletmiş ve belli avantajlar ile gıda maddesi ithal etmiştir. İhracat işlemleri gerçekleştirilirken İdarece yapılan ilk incelemede, ithal edilen gıda maddesinin taahhüt edilen oranın çok altında kullandığı tespit edilerek başvurucu hakkında işlem yapılmış ve ihraç edilmek istenen üründen numune alınmıştır. Daha sonra başvurucunun işyerinde yapılan incelemede de ithal edilen gıda malzemesinin eksik olduğu tespit edilmiş, işyerinde bulunan ürünlerde yine DİİB'de taahhüt edilen oranın çok altında ithal mal kullanıldığı tespit edilerek numune alınmıştır. Alınan numuneler bilirkişiye teslim edilmiş ve 13/6/2012 tarihli bilirkişi raporunda, ürünlerde ceviz içi oranını % 19,8 olduğu (başvurucunun % 50 olan taahhüdünün çok altında) tespit edilmiştir. Başvurucu şirket temsilcisi tüm bu işlemlere nezaret etmiş ve tutanakları itirazsız imzalamıştır. Başvurucu bilirkişi raporuna da itiraz etmemiş, % 25-30 fire kaybı hakkında, konuyla ilgili ilk işlemin yapıldığı 8/6/2012 tarihinde gerçekleştirdiği revize işlemi ile kendisinde olması gereken ve izinsiz başka yere göndermesinin yasaklandığı ithal malı Adana'ya üçüncü bir şahsa işlem yapılmak üzere gönderdiği iddiası ile açıklamıştır.

32. Yapılan tespitler sonrasında başvurucuya ait DİİB iptal edilmiş, başvurucunun açtığı davada ise Mahkeme, yaptığı incelemede daha önce yapılan bu tespitler sonucunda başvurucunun taahhüdüne uymadığının sabit olduğu kanaatine ulaşarak davayı reddetmiştir. Danıştayda yapılan temyiz incelemesinde ise önce olayın detayları hakkında taraflardan bilgi ve belge istenmiş daha sonra ise ilk derece mahkemesi kararı benimsenerek karar onanmıştır.

33. Başvurucunun ihraç ettiği gıda imalatında kullanılan ceviz içinin, taahhüdün çok altında olduğu kendisinin de itirazı olmaksızın sabittir. Başvurucu eksik ithal malı başka bir şehre gönderdiğini de kendisi beyan etmektedir. Bu durumun Tebliğ'in 45. maddesine aykırı olduğu da sabittir. Başvurucunun durumu izah etmek için yaptığı revizyon, hakkında işlem yapıldığı gün gerçekleştirilmiş, başvurucu fireye ilişkin belgeyi ise hem çok sonra sunmuş, hem de taahhüdüne yansıtmamıştır.

34. Mahkeme, başvurucunun adına düzenlenen DİİB'nin, ithal edilen ürünün ihraç edilen üründe kullanma oranı taahhüdüne ve bu konudaki düzenlemelere uygun davranılmadığı gerekçesiyle iptaline ilişkin işlemi, bu tespitin DİİB'nin iptali için yeterli olduğu kanaatiyle hukuka uygun bulmuş, sonuca ulaştıracak yeterli gerekçeye ulaştıktan sonra bunun dışındaki iddiaları tartışmaya gerek görmemiştir.

35. Danıştay Onuncu Dairesi ise önce 24/4/2014 tarihli ara kararıyla dosyaya ilişkin bazı bilgi ve belgelerin taraflarca açıklanmasını istemiş, taraflar bu konuda ellerindeki bilgi ve belgeleri sunmuşlar, ardından Daire, ilk derece mahkemesi kararını uygun bularak ve bunu gerekçesinde izah ederek temyiz başvurusunu reddetmiştir. Temyiz incelemesi yapan Dairenin, istediği bilgi ve belgelerden sonra derece mahkemesi ile aynı kanaate varması ve bunu gerekçesinde göstermesi halinde detaylı gerekçe yazmaması tek başına gerekçeli karar hakkının ihlali anlamına gelmez. Bu durumda, başvuruya konu mahkeme kararlarının hükme dayanak oluşturmaya yetmeyecek derecede gerekçesiz olduğu söylenemez.

36. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkının ihlaline yönelik şikâyetin diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mülkiyet Hakkının İhlaline İlişkin İddia

37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

38. Başvurucu, adına düzenlenen DİİB'in iptal edildiğini, oysa söz konusu ihracatın, yaptığı başvuru üzerine Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının yazısıyla serbest bırakıldığını, işlerine ilişkin revizyonun belgeli olduğunu ve Adana ilindeki kişinin yan sanayici sayılması gerektiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

a. Mülkiyete Müdahalenin Varlığı Türü

39. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

40. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

41. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 03/04/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

42. Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanındaki mülkiyet hakkı özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No:2013/2166, 25/6/2015, § 31).

43. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı, mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacak" iddiasını elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36,37).

44. Dahilde işleme izin belgesi, ihracatı teşvik amacıyla ithali gümrük vergisine tabi ara mallara ya da girdilere, ilgili düzenlemelere ve taahhüde uyulması ve ihraç edilecek ürünlerde kullanılmaları kaydıyla gümrük vergisi muafiyeti ve kolaylığı getiren Dış Ticaret Müsteşarlığı´nca düzenlenen bir belgedir. Dahilde işleme izin belgesi, adına düzenlenen kişiye vergi muafiyeti ve kolaylığı yoluyla belli bir ekonomik değer katkısı sağladığından Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında “mal ve mülk” kavramı içinde değerlendirilmesi gerekir.

45. Anayasa’nın 35. maddesi ve (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme'nin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 45).

46. Her iki düzenlemenin üçüncü cümlelerinde ise mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken, Sözleşmeye Ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme ve vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 46, 47).

47. AİHM'e göre ikinci ve üçüncü kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle genel nitelikli birinci kuralın ışığı altında anlaşılmaları gerekmektedir (James ve Diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 37).

48. Başvuru konusu başvurucuya verilen DİİB'nin iptal edilmesi genel itibarıyla mülkiyetin kullanımını düzenleme ve kontrol etme amacı taşıdığından başvurunun, mülkiyetin kullanımının düzenlenmesi veya kontrol edilmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

b. Müdahalenin Kanuniliği

49. Anayasa’nın 35. ve 13. maddelerinde mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına alınmaktadır. AİHM, yasada öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malone/Birleşik Krallık, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68), Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme’den daha geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,§ 31).

50. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 55). Hukuki belirlilik ilkesinin alt ilkeleri olan "ulaşılabilirlik" ilgili hukuki düzenlemenin aleni olmasını, yani yayımlanmasını ifade etmekte (Spaček, s.r.o./Çek Cumhuriyeti, B. No: 26449/95, 9/11/1999, §§ 54-61),"öngörülebilirlik" ise hukuk kuralının uygulanması hâlinde doğabilecek sonuçların önceden tahmin edilebilmesi anlamına gelmektedir (Hentrich/Fransa, B. No: 13616/88, 22/9/1994, § 42).

51. Başvurucu adına düzenlenen belgenin iptaline dayanak olan 4458 sayılı Kanun ile 2005/8391 sayılı Bakanlar Kurulunun Dahilde İşleme Rejimi Kararı ve 2006/12 sayılı Dahilde İşleme Rejimi Tebliği ulaşılabilir olup başvurucu hakkında uygulanan hükümleri anlaşılabilir açıklıkta ve kişilerin eylemlerini önceden bilecekleri şekilde öngörülebilir olduğu anlaşıldığından müdahalenin kanunilik şartını taşıdığında kuşku bulunmamaktadır.

c. Meşru Amaç

52. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirme hedefine yönelmek durumundadır. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması halinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 34, 36).

53. DİİB'nin amacı ihraç edilecek ürünlerin üretimini kolaylaştırmak olduğundan bu amaçla ithal edilen girdi mallarının ihraç edilecek üründe kullanımı gerektiği açıktır. İhraç edilecek üründe kullanılmak kaydı ile ithal edilen girdilerin başka amaçla kullanılması ihracatı teşvik sisteminin temel mantığı ile çelişecektir. Bunu sağlama için adına DİİB düzenlenen kişilerden bir taahhütname alınmaktadır. Bu taahhüde ve/veya düzenlemelere aykırı hareket edenlerin ise belgeleri iptal edilerek, vergi avantajından faydalanmaları imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Buradaki amaç, belgelerin amacı dışında kullanılarak düşük vergilerle haksız kazanç elde edilmesini engellemek ve düzenleme ile taahhüde aykırı hareket edenlere yaptırım uygulamaktır. Bahsedilen amaç açıkça kamu yararı amacı taşıdığından ilgili düzenlemelerin meşru amaç taşıdıkları anlaşılmaktadır.

d. Ölçülülük

54. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

55. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyet hakları ancak kanunun öngördüğü usullerle ve kamu yararı gereği sınırlandırılabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet haklarının sınırlandırılması halinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir.

56. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik; öngörülen müdahalenin, ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik; ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık; bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

57. Anayasa’da ve Sözleşme’de yer alan ve yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete mülkiyetin kullanımını veya mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi vermektedir. Mülkiyeti sınırlamaya göre daha geniş takdir yetkisi veren düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır (benzer yönde AİHM kararı için bkz. Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 83). Buna göre mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla kullanılmalıdır. Bunun yanında ölçülülük ilkesi gereği mülkiyetten yoksun bırakmada aranan tazminat ödeme yükümlülüğü, davanın koşullarına göre düzenleme yetkisinin kullanıldığı durumlarda gerekmeyebilmektedir (Depalle/Fransa [BD], § 91).

58. Somut olayda başvurucu şirket, % 50 oranında ithal gıda malzemesi kullanarak ihraç gıda malı üreteceğini ve bunu ihraç edeceğini taahhüt ederek adına DİİB düzenletmiş ve gümrük vergisi avantajından yararlanarak gıda maddesi ithal etmiştir. Başvurucu ihracat işlemlerini gerçekleştirirken İdarece yapılan ilk incelemede, ithal ettiği gıda maddesini taahhüdünde belirtilen oranın çok altında kullandığı tespit edilerek ihraç edilmek istenen üründen numune alınmıştır. Daha sonra başvurucunun işyerinde yapılan incelemede de ithal edilen gıda malzemesinin eksik olduğu tespit edilmiş, işyerinde bulunan ürünlerde yine taahhüt edilen oranın çok altında ithal mal kullanıldığı tespit edilerek numune alınmıştır. Alınan numuneler bilirkişiye gönderilmiş, 13/6/2012 tarihli bilirkişi raporunda ürünlerde ithal gıda malı oranının % 19,8 olduğu tespit edilmiştir. Başvurucu şirket temsilcisi tüm bu işlemlere nezaret etmiş ve tutanakları itirazsız imzalamıştır. Başvurucu bilirkişi raporuna da itiraz etmemiş, durumu -% 25-30 fire kaybını- 8/6/2012 tarihinde gerçekleştirdiği revize işlemi ve eksik ithal gıda malını üçüncü bir şahsa işlem yapılmak üzere gönderdiği iddiası ile açıklamıştır. Yapılan tespitler sonrasında başvurucuya ait DİİB iptal edilmiş, açtığı dava ise Mahkemece taahhüdüne uygun hareket etmediği gerekçesiyle reddedilerek aleyhine kesinleşmiştir.

59. Başvurucunun durumu izah için ileri sürdüğü fire kaybı konusunu belgesine işletmediği, bu konuda ilgili odadan aldığı belgenin sonraki tarihli olduğu, yine üçüncü kişiye işlem yapılmak üzere ithal malı gönderme konusunu da belgesine işletmediği ve bu durumun Tebliğe açıkça aykırı olduğu, revize işlemini ise üretimini yaptığı ürünlerin ihracatı esnasında ilk tespitin yapıldığı 8/6/2012 tarihinde gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır.

60. Başvurucu ayrıca Savcılık tarafından ihracat işlemine sonradan izin verildiği halde belgesinin iptal edildiğinden şikayet etmektedir. Konu incelendiğinde başvurucunun belgesi olmasa da ihracat yapmasının önünde engel olmadığı, taahhüdüne uymamanın sonucu olarak belgenin iptal edildiği ve ithalat işlemlerindeki vergi avantajını kaybettiği görüldüğünden, bu işlemlerin birbirine etkisi bulunmadığı anlaşılmıştır.

61. Bunun ötesinde, başvurucunun belgesinin iptal edilmesi, ekonomik faaliyetlerini yürütmesini veya ithalat ve/veya ihracat işlemleri yapmasını ise engellememektedir. Bu durumda, başvurucunun ilgili düzenlemelere uymaması ve taahhüdüne uygun hareket etmemesi nedeniyle söz konusu belgenin iptal edildiği gözönünde bulundurulduğunda, belgelerin amacı dışında kullanılarak düşük vergilerle yapılan ithalattan haksız kazanç elde edilmesini engellemek ve düzenleme ve taahhüde aykırı hareket edenlere yaptırım uygulamak şeklindeki meşru amaç ile başvurucunun yararı arasında bulunması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

62. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.