2014/17737

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ DİKBAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/17737)

 

Karar Tarihi: 22/3/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör Yrd.

:

Leyla Nur ODUNCU

Başvurucu

:

Ali DİKBAŞ

Vekili

:

Av. Mahmut Yavuz NACAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gönüllü köy korucusu olarak görev yapmakta iken başvurucunun 30/5/1999 tarihinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışmada yaralanarak malul kalması sonucu oluşan maddi zararının eksik tazmin edilmesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devletin tazmin yükümlülüğünün, dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkının, sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması hakkının; anılan olay sebebiyle 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında tazminata hükmedilmiş olmakla birlikte bakiye zararları için 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi, bu işleme karşı açılmış olan davada manevi tazminat isteminin genel hükümler kapsamında değerlendirilmeksizin reddedilmesi, yapılan başvurunun makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/11/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, Hatay ili İskenderun ilçesi Azganlık beldesinde gönüllü köy korucusu olarak görev yaptığını ve 30/5/1999 tarihinde Köy Hizmetlerine ait dozeri bekleme görevine giderken Kurşundağ mevkiinde güvenlik güçleriyle terör örgütü mensupları arasında çıkan silahlı çatışmada yaralanarak %46 oranında malul kaldığı iddiasıyla 2330 sayılı Kanun kapsamında başvuruda bulunmuştur.

10. İçişleri Bakanlığı Nakdi Tazminat Komisyonunun 6/12/2000 tarihli ve 2000/176 numaralı kararıyla 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu'nun 74. maddesi, 2330 sayılı Kanun'un 2/e, 3/b maddeleri uyarınca başvurucuya 3.743 TL tutarında nakdi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

11. Başvurucu 30/5/1999 tarihinde gerçekleşen olay nedeniyle 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle 4/2/2005 tarihinde Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.

12. Komisyon 12/4/2005 tarihli ve 51 kararında "... Köy korucusu Ali DİKBAŞ'ın yaralanması nedeniyle 45 gün hastanede yatarak iş gücü kaybına uğradığı ve yine yaralanmadan dolayı % 46 sakat kaldığı ve bu nedenle 2330 sayılı Kanunun 2-eve 3-b maddeleri gereğince toplam 3.743.000,000 TL nakdi tazminat aldığı tespit edilmiştir.213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre yeniden değerlendirildiğinde 13.028.176.000 TL aldığı anlaşılmıştır. Sakatlanma ve iş gücü kaybından dolayı alması gereken 2005 yılı itibariyle 7.000 X 0,0401 = 280.7 olmak üzere 280.7 X 20 = 5.614,00 YTL'dir. Yapılan ödeme tutarı, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanunun Geçici 2. maddesi ve ilgili Yönetmeliğin 18. maddesi uyarınca hesaplanan ödeme tutarından fazla olması..." gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir.

13. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi nedeniyle bakiye zararları için Adana 2. İdare Mahkemesinde açılan maddi ve manevi tazminat istemli tam yargı davası, yetkisizlik kararıyla Hatay İdare Mahkemesine gönderilmiştir.

14. Hatay İdare Mahkemesinin 3/12/2008 tarihli ve E.2006/402, K.2008/1336 sayılı kararında süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...davacının malüliyetine sebebiyet veren terör eyleminin 30.05.1999 tarihinde gerçekleştiği ve davacının% 48 oranında malül kaldığının Antakya Devlet Hastanesi Sağlık Kurulunun 11.12.1999tarih ve 4911 sayılı kararıyla tespit edildiği ve davacının dava dilekçesinde tazmin sorumluluğuna ilişkin olarak "genel hükümler uyarınca Mahkemeye müracaat zorunluluğunun hasıl olduğu" yönündeki talebi dedikkate alındığında, yukarıda hükmüne yer verilen 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde belirtildiği üzere eylemin öğrenilmesinden itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini, başka bir anlatımla, zararın tazminini anılan süreler içerisinde davalı idareden talep etmesi gerekmektedir.

Bu Durumda; davacının cismani zararı en geç sağlık kurulu raporuyla öğrendiğinin kabulü ile11.12.1999 tarihinden itibaren bir yıl içinde uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle davalı idareye başvurulması gerekirken 24.02.2005 tarih ve 458 sayılı dilekçeyle tazminat istemiyle başvuruda bulunulduğu anlaşılmakla zararın tazmini için yapılan başvurunun süresi içinde yapılmadığı..."

15. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 17/10/2012 tarihli ve E.2011/10326, K.2012/6916 sayılı ilamı ile 5233 sayılı Kanun'un terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının karşılanması konusunda 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinden farklı bir usul öngördüğü ve başvurucu tarafından 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru üzerine tesis edilen Komisyon kararının iptali istenilmeden anılan Kanun kapsamındaki zararının tazmini istemiyle açılan davada işin esasına girilerek karar verilmesi gerektiğinden bahisle İdare Mahkemesi hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.

16. Danıştay bozma kararı doğrultusunda değerlendirme yapılarak dava dosyasının yeniden incelenmesi suretiyle Hatay İdare Mahkemesinin 27/9/2013 tarihli ve E.2013/1420, K.2013/1666 sayılı kararında dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulanmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Hatay İli, İskenderun İlçesi, Azganlık BeldesiSu Yolu Kurşundağ Sırtı Bölgesinde Köy Hizmetlerine ait dozeri bekleme görevine giderken güvenlik kuvvetleriyle PKK terör örgütüne mensup teröristler arasında çıkan silahlı çatışma sonucunda yaralanması olayının,5233 sayılı Yasa kapsamında bir terör eylemi olduğu ve dava konusu uyuşmazlığın, 5233 sayılı Yasa kapsamında irdelenerek karar verilmesi gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.

Bu durumda, 5666 sayılı Yasa, gerekçesinde de anlaşıldığı üzere, 5233 sayılı Yasa kapsamında daha önceden hiç başvuru yapmamış, yani başvuru yapma süresini kaçırmış olan kişilerin terör olayları nedeniyle uğradıkları zararların karşılanması ve mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlamış olup; daha önce 5233 sayılı Yasa ve bu Yasaya 5442 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesi ile eklenen hüküm uyarınca zararlarının karşılanması istemiyle Zarar Tespit Komisyonuna başvuranların, 5666 sayılı Yasa kapsamında ve aynı olay nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri zararların tazmini istemiyle yeniden başvuruda bulunmalarına olanak bulunmamaktadır.

 Öte yandan,dava konusu uyuşmazlık 5233 sayılı Yasa çerçevesinde irdelendiğinde ise;

 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 7. maddesinde, hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar; yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderler; ... anılan Yasanın 9. maddesinde ise, yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre; çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar; çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar; çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar; ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında nakdî ödeme yapılacağı; ...

 Ayrıca, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin 21. maddesinde de, 5233 sayılı Yasanın 9. maddesinde yer alan düzenlemeye yer verilmiş; anılan Yönetmeliğin 22. maddesinde ise, yaralanma ve sakatlık derecelerin tespitine ilişkin düzenleme yapılmıştır

 Bununla birlikte, davacı tarafından, meydana gelen olay anında yaralanması ve % 46 özürlü olduğuna yönelik raporu kabul ederek uğranılan zararı belirleyen 12.04.2005 tarih ve 51 sayılı Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonu kararında yer verilen miktarın hakkaniyete uygun olmadığı ileri sürüldüğünden, Mahkememizin 29.11.2007 tarihli ara kararı ile 30.05.1999 tarihinde Azganlık Beldesisu yolu Kurşundağ Sırtı bölgesinde silahlı çatışma sonucu yaralanması nedeniyledavacının uğradığı maddi zararın hesaplanması hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, bilirkişi tarafından hazırlanan ve ayrıntılı gerekçesi içeriğinde yer alan bilirkişi raporunda özet ve sonuç olarak; “davacının, terör olayında yaralanarak % 46 oranında çalışma gücünü kaybetmesi nedeniyle maruz kaldığı kazanç kaybının talep tarihi olan 04.02.2005 tarihi itibari ile 5233 sayılı Yasa’ya göre alması gereken tazminat tutarının 6.957,47 TL olduğu, davacıya 2330 sayılı Yasa gereği ödenen ve mahsup edilmesi gereken 3.743,00 TL tutarındaki ödeme ile ilgili yönetmelik gereği 213 sayılı VUK göre yeniden değerleme oranları ile oranlanıp artırıldığında 13.028,17 TL (YTL) sine karşılık geldiği, dolayısıyla 2330 sayılı Yasa kapsamında mahsubu gereken ve davacıya ödenen 3.743,00 TL (YTL) tutarındaki ödeme 13.028,17 TL( YTL) sine karşılık gelmekle bu miktar davacının talep tarihi olan 04.02.2005 tarihi itibari ile hak ettiği alacak miktarı olan 6.957,47 TL (YTL) tutarının üzerinde olduğuve davacının 5233 sayılı Yasa kapsamında hak ettiği bir alacağın bulunmadığı görüş ve kanaatine yer verilmiş oluprapor Mahkememiz kararına esas alınabilir nitelikte görülmüştür

 Bakılan uyuşmazlıkta, davacı tarafından, 3.1.2006 tarih ve 26042 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 5442 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesi uyarınca, 25.4.2006 tarihinde yapılan başvuru üzerine Zarar Tespit Komisyonu'nun 9.2.2007 tarih ve 2007/1-49/2 sayılı kararı ile, % 46 özür oranına bağlı işgücü kaybı nedeniyle uğranılan zararın ödenmesine karar verilmesi karşısında; artık, 5666 sayılı Yasa uyarınca yapılan (söz konusu terör saldırısı nedeniyle %46 işgücü kaybı nedeniyle zarara uğradığından bahisle) başvuru üzerine, davacının uğradığını iddia ettiği zararın tazmini mümkün bulunmamaktadır.

 Öte yandan, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre, terör olayları nedeniyle kişilerin uğradığı maddi zararların karşılanması olanaklı olup manevi zararların karşılanmasına olanak bulunmadığından, davacıya manevi tazminat ödenmesi de mümkün değildir."

17. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 27/5/2014 tarihli ve E.2014/136, K.2014/4299 sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir. Onama kararı 8/10/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 5/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. 2330 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (e) bendinde yer alan hüküm şöyledir:

"Bu kanun;

...

e) Güven ve asayişin korunmasında hizmetlerinden yararlanılması zorunlu olan ve yetkililerce kendilerine bu amaca yönelik görev verilen kamu görevlileri ve sivilleri;"

20. 1/4/1998 tarihli ve 4356 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik hâliyle 2330 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (b) bendinde yer alan hüküm şöyledir:

"Bu kanun kapsamına girenlerden;

...

b) Yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan aciz ve hayatını başkasının yardım ve desteği ile sürdürebilecek şekilde malül olanlara 200 katı, diğer engelli hâle gelenlere (a) bendinde belirtilen tutarın % 25'inden % 75'ine kadar, yaralananlara ise % 20'sini geçmemek üzere engellilik ve yaralanma derecesine göre,

 Nakdi tazminat ödenir."

21. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7. geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı eki kararın 1. maddesi.

22. 5233 sayılı Kanun’un 9. maddesinin birinci fıkrasında yer alan hüküm şöyledir:

"Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;

a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,

b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,

c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,

d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,

e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,

Nakdî ödeme yapılır."

23. 5233 sayılı Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan hüküm şöyledir:

"Komisyonun görevleri şunlardır:

...

b) Kamu kurum ve kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca uygulanmış projelerin, zararın giderilmesine katkıları; zarar görenin değerlendirebileceği enkaz ve diğer yararlar; sigorta şirketlerince veya ilgili mevzuata göre kamu kurum ve kuruluşları ile sosyal güvenlik kuruluşlarınca ödenen tazminatlar, tedavi ve cenaze giderleri ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımların zarar miktarından mahsup edilmesi suretiyle belirlenen ve 9 uncu veya 10 uncu maddelere göre yapılan nakdî veya aynî ödeme miktarını içeren sulhname tasarılarını hazırlamak."

24. 5233 sayılı Kanun’un 11. maddesinde yer alan hüküm şöyledir:

"5 inci maddenin (b) bendine göre belirlenen miktarlar, mahsup tarihindeki değerleri üzerinden 8 inci ve 9 uncu maddelere göre hesaplanacak toplam gayrisafi ifa bedelinden düşülür.

Mahsup edilecek değerlerin hesaplanması ile ilgili esas ve usuller yönetmelikle belirlenir."

25. 4/10/2004 tarihli ve 2004/7955 No.lu Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilen Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 18. maddesi şöyledir:

"19/7/1987 tarihinden Kanunun yürürlüğe girdiği 27/7/2004 tarihine kadar, görevleri başında iken terörden veya terörle mücadele sırasında zarar gören kamu görevlilerinden veya mirasçılarından, ilgili mevzuat uyarınca tazminat almış olup, ancak aldıkları tazminatın hesaplanma kriteri bu Yönetmelikten farklı olanlardan, Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde başvuranlara, yapılan hesaplamada aldıkları tazminat ile bu Yönetmeliğe göre almaları gereken tazminat arasında fark olması halinde, eksik olan tutar yasal faiziyle birlikte ödenir. Ödenen tazminat miktarı fazla ise iade talep edilmez."

26. Aynı Yönetmelik'in 24. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Mahsup edilecek miktarların hesaplanmasında, mahsup edilecek değerlerin her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 22/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Maddi Tazminata İlişkin Bakiye Zararlarının Tazmini Talebinin Reddedilmesine İlişkin İddia

28. Başvurucu; Mahkemece hatalı değerlendirme yapılarak davasının reddi yönünde karar verilmesi nedeniyle sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, Anayasa'nın 56. maddesinde düzenlenen sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasını soyut olarak sadece Anayasa'nın ilgili maddesini yazarak belirtmekle yetindiğinden bu iddia yönünden ayrıca incelenme yapılmasına gerek görülmemiştir.

29. Başvurucu; 30/5/1999 tarihinde gerçekleşen çatışmada yaralandığını ve %46 oranında malul olduğunu, bu olay nedeniyle ortaya çıkan zararlarının 2330 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilmesi için yaptığı başvuru kabul edilip kendisine tazminat ödenmekle birlikte hükmedilen tazminat miktarının düşük olduğunu, tazminat miktarını yeterli görmediği için 5233 sayılı Kanun kapsamında yeniden başvuruda bulunduğunu, maddi zararları konusunda daha yüksek miktarda tazminata hükmedilmesi gerektiğini fakat bu şikâyet kapsamında yaptığı başvuru ve açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devletin tazmin yükümlülüğünün, dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

30. Başvurucu, ayrıca 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu başvuruda zarar kalemleri için öngörülen birim fiyatlarının idare tarafından tek taraflı olarak belirlendiğini, yaralanması ve malul olması sebebiyle ödenen tazminat miktarının düşük olduğunu düşündüğü için tam yargı davası açtığını, devletin tazmin yükümlülüğüne aykırı davrandığını iddia etmiştir.

31. Bakanlık görüş yazısında, başvurucu tarafından açılan maddi tazminat davasında başvurucunun yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olmadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulmadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası oluşturan herhangi bir durum da bulunmadığı; açıklanan nedenlerle başvurucunun şikâyetlerinin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğinin değerlendirildiği belirtilerek görüş yazısı ekindeki Danıştayın bir içtihadı ile somut başvuru arasında farklılık bulunmadığı beyan edilmiştir.

32. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlığın görüş yazısı ekinde sunduğu Danıştay içtihadına ilişkin olay ile başvuru konusu olayın birbirinden farklı niteliklerde olduğunu belirtmiştir.

33. 5233 sayılı Kanun uyarınca tazminat istemleri hakkında yapılan değerlendirmelere ilişkin şikâyetler daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararında, başvuru konusu olayda yaşam hakkı bakımından devletin koruma yükümlülüğü yönünden herhangi bir sorumluluğu tespit edilmemiş olmakla birlikte objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk ilkesi temel alınarak hazırlanan 5233 sayılı Kanun kapsamında başvuruculara ödenmesine karar verilen tazminatın 5233 sayılı Kanun hükümlerine dayalı olarak Komisyonlar tarafından Kanun’da belirtilen yönteme göre belirleneceği, başvurucular tarafından 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyonca kendilerine ödenmesi teklif edilen maddi tazminat miktarının Mahkemelerde uygulanan çeşitli kriterler dikkate alınmaksızın maktu olarak belirlendiği ve yetersiz olduğu ileri sürülmekte ise de terörden kaynaklanan zararların dava yoluna gidilmeden ilgililerce tazmini olanağı sağlayan 5233 sayılı Kanun uyarınca belirlenen tazminat miktarına ve bu miktarın hesaplanma şekline belirli bir tatmin sağladığı sürece ve açık bir orantısızlık bulunmadığı müddetçe Anayasa Mahkemesinin müdahalesinin söz konusu olamayacağı belirtilerek başvurucuların yaşam hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014, §§ 71-76).

34. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).

35. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).

36. Komisyonca hükmedilen tazminatta idare tarafından tek taraflı belirlenen birim fiyatlarının düşük olması sonucu tazminat miktarının az hesaplanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesi bu konudaki kararında terör nedeniyle zarar görenlerin 5233 sayılı Kanun’un kapsamına ilişkin hükümler içeren 2. maddesi gereğince tazminat ödenmesinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından belirlenen yıllık yapı yaklaşık birim maliyetine yönelik değerlerin 2007 yılından sonra İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünce yayımlanan yazıyla 5233 sayılı Kanun’un uygulandığı tüm illerde geçerli olmak üzere yeniden belirlendiği, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün birim fiyat aralıklarının değiştirilmesine ilişkin 5/3/2007 tarihli yazıları ile İçişleri Bakanlığınca konuya ilişkin sunulan 10/6/2015 tarihli yazıda değişikliğin amacının Kanun’un ülke genelinde aynı şekilde anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlamak, gerek farklı illerde gerekse aynı il içinde faaliyet gösteren farklı komisyonların zararların tespitinde ve karşılanmasında aynı kıstasları kullanmasını temin etmek ve böylece uygulama birliğini sağlamak, uygulama farklılıkları neticesinde oluşacak suistimal ve mağduriyetleri engellemek, vatandaşların enflasyon nedeniyle oluşacak kayıplarını önlemek olduğunun ifade edildiği hususları dikkate alındığında yıllık yapı yaklaşık birim maliyet oranlarına ilişkin değişikliğin yapılmasında kamu yararı olduğu açık olduğu, bu çerçevede kamu yararı amacına dayanan düzenlemenin başvurucuyu ağır ve tahammül edilemez bir yük altına sokmadığı, müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin orantılı olduğu, yapılan değişikliğin başvurucunun taraf olduğu uyuşmazlığa özgü olmadığı, ülkenin geniş bir coğrafyasında söz konusu olan somut ve acil bir sorunu çözmeye yönelik olduğu sonucuna varılmış; mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Abbas Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, §§ 44-65) .

37. Somut başvuruda başvurucu 30/5/1999 tarihinde yaralanması ve %46 oranından malul olması nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması istemiyle 2330 sayılı Kanun kapsamında başvuruda bulunmuş, başvurucunun talebi kabul edilerek 2330 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla 6/12/2000 tarihli kararla başvurucuya 3.743 TL tutarında nakdi tazminat ödenmesine karar verilmiştir (bkz. § 10). Başvurucu; bu karara karşı herhangi bir yargı yoluna başvurduğuna, bakiye zararlarını talep ettiğine dair bir beyanda bulunmamıştır. 5233 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesi akabinde başvurucu 2330 sayılı Kanun kapsamında kendisine ödenen tazminat miktarının düşük olduğu iddiasıyla bakiye zararı için 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvuruda bulunmuş; Komisyon tarafından yapılan araştırma ve inceleme sonucunda başvurucunun başvuru konusu olay kapsamında 2330 sayılı Kanun hükümleri gereğince toplam 3.743 TL nakdi tazminat aldığının tespit edilmesi, bu miktar yeniden değerlemeye tabi tutulduğunda elde edilen miktarın (13.028,176 TL), sakatlanma ve iş gücü kaybından dolayı 5233 sayılı Kanun kapsamında hesaplanan ödeme tutarından fazla olması nedeniyle talebinin reddine karar verilmiştir (bkz. § 12). Anılan ret işlemi nedeniyle bakiye zararlar için açılan tam yargı davasında verilen hükmün Danıştay tarafından bozulması üzerine yeniden yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda başvurucunun terör olayında yaralanarak %46 oranında çalışma gücünü kaybetmesi nedeniyle maruz kaldığı kazanç kaybı sonucunda talep tarihi (4/2/2005) itibarıyla başvurucuya 5233 sayılı Kanun kapsamında ödenebilecek tazminat tutarının 6.957,47 TL olduğu, başvurucuya 2330 sayılı Kanun gereği ödenen ve 5233 sayılı Kanun uyarınca tespit edilen tazminat miktarından mahsup edilmesi gereken 3.743 TL tutarındaki ödeme, ilgili Yönetmelik gereği yeniden değerleme oranları ile oranlandığında bu miktarın 13.028,17 TL'ye karşılık geldiği, dolayısıyla 2330 sayılı Kanun kapsamında ödenen ve yeniden değerlemeye tabi tutulan tazminat miktarının başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamındaki talebinin tarihi olan 4/2/2005 tarihi itibarıyla başvurucunun hak ettiği alacak miktarı olan 6.957,47 TL tutarının üzerinde olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 16). Bu karar kanun yolu aşamasını tamamlayarak kesinleşmiştir(bkz. § 17).

38. 6/12/2000 tarihli kararla 2330 sayılı Kanun kapsamında başvurucu lehine tazminata hükmedildiği, başvurucunun başvuru formunda bu tazminat miktarını aldığını belirttiği, akabinde bakiye zararları için herhangi bir başvuruda bulunduğuna ya da dava açtığına dair beyanının bulunmadığı, 2330 sayılı Kanun kapsamındaki prosedürden dört yıl sonra 5233 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesi akabinde başvurucunun bakiye zararları için tazminat talebinde bulunduğu, Komisyon tarafından yapılan tespitler ve yeniden değerlemeler neticesinde başvurucunun talebinin reddedildiği tespit edilmiştir.

39. Başvurucu, yaralanması sonucunda oluşan zararlarının daha fazla olduğunu iddia etmiş ise de 5233 sayılı Kanun kapsamında talep edilen maddi tazminat ile ilgili dava sürecinde başvurucunun iddialarını değerlendiren Derece Mahkemelerinin kararlarında herhangi bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

40. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Manevi Tazminat Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

41. Başvurucu, Hatay ili İskenderun ilçesi Azganlık beldesinde gönüllü köy korucusu olarak görev yaptığı dönemde 30/5/1999 tarihinde güvenlik güçleriyle terör örgütü mensupları arasında çıkan silahlı çatışmada yaralandığını, %46 oranında malul kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvuru akabinde açtığı manevi tazminat istemli tam yargı davasının manevi tazminat isteminin genel hükümler kapsamında değerlendirme yapılmaksızın reddedildiğini iddia etmektedir.

42. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun kişi dokunulmazlığına müdahale eden fiilin tarihinin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce olduğu, kabul edilebilirlik incelemesi yapılırken bu hususun dikkate alınmasının uygun olacağı, başvurucunun 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi uyarınca olay tarihinden itibaren bir ve her hâlde olaydan itibaren beş yıl içinde idari müracaatta bulunduktan sonra idari yargı merciinde tam yargı davası açma imkânı bulunmakta iken bu yola başvurmadığı ancak 5233 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra 2005 yılında anılan Kanun'daki özel hükme dayanarak yaptığı başvurunun reddi üzerine dava açtığı, dolayısıyla 2577 sayılı Kanun'da öngörülmüş genel dava açma yolunu kendi tercihi ile kullanmadığı belirtilmiştir.

43. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını aynen tekrar ettiğini beyan etmiştir.

b. Değerlendirme

44. Başvurucu; Mahkemece hatalı değerlendirme yapılarak davasının reddi yönünde karar verildiğini, manevi zararları hakkında idare hukuku genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir giderim sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 17., 35., 56. ve 125. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Manevi tazminat isteminin reddedilmesi ile ortaya çıkan hak ihlali iddiası bakımından temel sorun başvurucunun gerekçeli karar hakkının engellenmesi olduğundan başvurucunun manevi tazminat istemi hakkındaki iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi uygun görülmüştür.

46. Başvurucu açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle işkence yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ilgili maddesinin yazılması ile yetinilen iddia yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

48. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).

49. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkemeler ve yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Mustafa Kahraman, B. No: 2014/2388,4/11/2014, § 36).

50. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa Kahraman, § 37).

51. Somut olayda başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında kurulan Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun oluşan zararları için başvurucuya 2330 sayılı Kanun kapsamında ödeme yapıldığı, yeniden değerleme ile ödenen bu miktarın 5233 sayılı Kanun kapsamında ödenmesi gereken tutardan fazla olduğu gerekçesi ile başvurucunun talebinin reddine karar verilmiştir. Başvurucu tarafından İdare Mahkemesinde manevi tazminat talebiyle tam yargı davası açılmıştır.

52. Hatay İdare Mahkemesinin 3/12/2008 tarihli hükmünün Danıştay tarafından bozulması üzerine aynı Mahkemenin 27/9/2013 tarihli kararında 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre terör olayları nedeniyle kişilerin uğradığı manevi zararların karşılanmasına olanak bulunmadığı gerekçesi ile başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş, temyiz merciince de bu karar onanmıştır (bkz. §§ 14-17).

53. Bir davada, maddi olguları bildirmek tarafların bunları hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak ise hâkimin görevidir. Taraflarca bildirilip iddia ve savunmaya dayanak yapılan maddi olgular mahkemece tam olarak saptanmalı, dayanılan maddi olguların hukuksal nitelendirmesi ve ilgili hukuk kuralının uygulanması ise mahkemece yapılmalıdır (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015, § 51).

54. 5233 sayılı Kanun; AİHM (Aydın İçyer/Türkiye, B. No: 18888/02, 12/1/2006, § 81), Anayasa Mahkemesi (25/6/2009 tarihli ve E.2006/79, K.2009/97 sayılı karar) ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (26/3/2014 tarihli ve E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı karar) verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir kanundur. 2577 sayılı Kanun'un 12. ve 13. maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, 5233 sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas Emre, B.No: 2014/5005, 6/1/2016, § 81).

55. Başvurucu, Mahkemenin ret gerekçesinin 2577 sayılı Kanun’a, tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı olduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79, K.2009/97 sayılı kararında da belirtildiği üzere 5233 sayılı Kanun genel hükümlere göre manevi tazminat talep edilmesine engel teşkil etmemektedir. Başvurucu, anılan iddialarını Mahkeme önünde ileri sürmüş ise de kararın gerekçesinden (bkz. § 16) iddialarının tam olarak karşılanmadığı anlaşılmakta olup kanun yolu merciince de anılan konu hakkında değerlendirme yapılmamıştır.

56. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, § 57).

57. Bu durumda, başvurucunun 30/5/1999 tarihinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasından çıkan çatışmada yaralanması, %46 oranında malul olması neticesinde manevi zarara uğradığından bahisle açtığı tam yargı davasında, ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddia olan manevi tazminat talebine ilişkin şikâyetlerin sadece 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi yeterli görülmemektedir. Anılan iddianın AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay içtihatlarında da belirtildiği üzere 2577 sayılı Kanun kapsamında usul kurallarına ve esasa yönelik değerlendirilmesi yapılarak başvurucuların manevi tazminatı hak edip etmediğinin tartışılması gerekirken 5233 sayılı Kanun kapsamında, terör olayları nedeniyle kişilerin uğradıklarını iddia ettikleri manevi zararların karşılanmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

58. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

59. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

61. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).

62. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru tarihi (4/2/2005)ile kararın kesinleştiği tarih (27/5/2014) arasında geçen ve toplam süresi 9 yıl 3 ay olan sürede, başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

63. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

65. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

66. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

67. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Hatay İdare Mahkemesine (E.2013/1420, K.2013/1666) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

68. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

69. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmiş olması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

70. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Maddi tazminata ilişkin bakiye zararlarının tazmini talebinin reddedilmesine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

 2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Hatay İdare Mahkemesine (E.2013/1420, K.2013/1666) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.