2014/17738

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ SAYICI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/17738)

 

Karar Tarihi: 8/11/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucular

:

1. Ali SAYICI

 

 

2. Besime UYSAL

 

 

3. Fatma İNAN

 

 

4. Fatma Nusrat KÖMÜRCÜ

 

 

5. Mehmet ÇAKICI

 

 

6. Nejat ŞANLI

 

 

7. Özhan AKGÜNLÜ

 

 

8. Suat UYSAL

 

 

9. Visam KIŞ

Vekili

:

Av. Bülent AKBAY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, taşınmazların yeşil alan olarak ayrılmasına ilişkin imar planı revizyonu işlemine karşı açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 10/11/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. 2014/17739, 2014/17740, 2014/17741, 2014/17742, 2014/17743, 2014/17744, 2014/17747 ve 2014/17749 numaralı bireysel başvuru dosyaları, aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2014/17738 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş ve 2014/17739, 2014/17740, 2014/17741, 2014/17742, 2014/17743, 2014/17744, 2014/17747 ve 2014/17749 numaralı başvuru dosyaları kapatılmış, inceleme 2014/17738 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmüştür.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvuruculardan Ali Sayıcı, Mehmet Çakıcı, Nejat Şanlı, Özhan Akgünlü, Suat Uysal ve Visam Kış sırasıyla 1981, 1948, 1939, 1963, 1941 ve 1953 doğumlu olup Hatay ili İskenderun ilçesinde; Besime Uysal 1941 doğumlu olup Hatay ili Belen ilçesinde, Fatma İnan 1948 doğumlu olup Hatay merkezde ikamet etmektedirler. Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi'nden yapılan sorgulama neticesinde başvuruculardan Fatma Nusrat Kömürcü'nün bireysel başvuru tarihinden önce 4/8/2013 tarihinde öldüğü tespit edilmiştir.

9. Başvurucular Hatay ili Karaağaç beldesi Hatun köyü mevkiinde kâin 11/1 pafta 793, 801, 803, 818, 823 ve825 parsel numaralı taşınmazların malikleridir.

10. İskenderun Karaağaç Belediyesi (Belediye) Meclisi 9/5/2012 tarihli kararla 2. Etap 1/1000 ölçekli uygulama imar planı revizyonunu kabul etmiştir. Bu plan revizyonuna göre başvurucuların taşınmazları yeşil alan ve park alanı içinde kalmıştır.

11. Revizyon planı 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca 10/5/2012-11/6/2012 tarihleri arasında askıya çıkarılmıştır. Başvurucular aynı bent uyarınca askı ilan süresi içinde Belediye Meclisine itirazda bulunmuşlardır. Belediye Meclisinin 22/6/2012 tarihli kararlarıyla itirazlar reddedilmiştir. Ret kararları 22/8/2012 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

12. Başvurucular 10/10/2012 tarihinde 2. Etap 1/1000 ölçekli uygulama imar planı revizyonunun ve bu planın dayanağı olan 1/5000 ölçekli nazım imar planı ile 1/25000 ölçekli çevre düzeni planının iptali istemiyle Hatay İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmışlardır.

13. Mahkeme 18/2/2013, 28/2/2013 ve 21/3/2103 tarihli kararlarla davaları süre aşımı yönünden reddetmiştir. Mahkeme 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde idari işlemlere karşı idare mahkemesinde dava açma süresinin altmış gün olduğunu vurgulamış; 11. maddesi uyarınca bir idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması amacıyla üst makama, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makama başvurulmasının, işlemeye başlamış olan dava açma süresini durduracağını ve isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması hâlinde de dava açma süresinin durduğu günden itibaren yeniden işlemeye başlayacağını belirtmiştir. Mahkeme 3194 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki, imar planlarına karşı bir aylık askı ilan süresi içinde itiraz edilebileceğini ifade eden hükme yer vermiş ve bu hükmün özel bir itiraz süresi getirdiğini açıklamıştır.

14. Mahkemenin görüşüne göre imar planlarına karşı 3194 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen bir aylık askı ilan süresi içinde yapılan itirazlar 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamındaki düzeltme başvurusu hükmündedir. Bu durumda, dava açma süresinin başlangıç tarihi olan son ilan tarihinden itibaren idarenin altmış günlük cevap verme süresi işlemeye başlamakta, son ilan tarihinden itibaren altmış gün içinde cevap verilmemesi durumunda altmışıncı günü izleyen günden itibaren altmış gün içinde dava açılması gerekmektedir.

15. Somut olaya ilişkin değerlendirmesinde Mahkeme, askı ilan süresi içinde itiraz edilmesi üzerine askı süresinin son günü olan 11/6/2012 tarihinden itibaren altmış gün içinde cevap verilmemiş olması nedeniyle 10/8/2012 tarihinde itirazın reddedilmiş sayıldığını ifade etmiş ve bu tarihi izleyen günden itibaren altmış gün içinde ve en son 9/10/2012 tarihinde açılması gerekirken 10/10/2012 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme olayda 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi uygulandığından altmış günlük zımni ret süresinden sonra cevap verilmesinin dava açma süresini ihya etmeyeceğinin altını çizmiştir.

16. Mahkeme 1/5000 ölçekli nazım imar planı ile 1/25000 ölçekli çevre düzeni planının da dava konusu Belediye Meclisi kararından çok önce ilan edildiğini ve ilan tarihinden itibaren altmış gün içinde açılmayan davanın süresinde olmadığını vurgulamıştır.

17. Mahkeme kararları Danıştay Altıncı Dairesinin (Daire) 11/11/2013 tarihli kararlarıyla onanmıştır. Karara muhalefet eden Daire Başkanı ve bir üye, 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesinde getirilen altmış günlük zımni ret süresinin yargılama usulüne ilişkin olduğunu ve idari usullerde uygulanmasının mümkün bulunmadığını belirtmişlerdir. Muhalefet görüşünde, Anayasa'nın 40. ve 74. maddeleri uyarınca idari başvuruların geciktirilmeksizin cevaplanması gerektiği hatırlatıldıktan sonra somut olayda idarenin geç cevap vermesinin sorumluluğunun başvuruculara yüklenemeyeceği ifade edilmiştir. Aksi görüşün, zımni ret süresi geçtikten sonra idare tarafından tesis edilen işlemlerin dava konusu edilmesi imkânını ortadan kaldıracağının vurgulandığı muhalefet yazısında, mülkiyet hakkına ilişkin sonuçları dikkate alındığında bu durumun hukuk devletinde kabulünün mümkün olmadığı açıklanmıştır.

18. Karar düzeltme istemleri aynı Dairenin 22/9/2014 tarihli kararlarıyla reddedilmiştir. Nihai kararlar 14/10/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucular 10/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

20. 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“1. Dava açma süresi,... Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış... gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

...

Tarihi izleyen günden başlar.”

21. 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi şöyledir:

“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.”

22. 2577 sayılı Kanun'un 14. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

“3. Dilekçeler, Danıştayda daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından:

...

e) Süre aşımı,

...

Yönlerinden sırasıyla incelenir."

23. 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

 “Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;

 ...

 b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine,

 ...

 Karar verilir."

24. 3194 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi şöyledir:

“İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir.Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar."

25. Dairenin 20/12/2004 tarihli ve E.2004/7836, K.2004/6766 sayılı; 17/4/2006 tarihli ve E.2004/1982, K.2006/2043 sayılı; 23/2/2007 tarihli ve E.2007/549, K.2007/1111 sayılı; 24/11/2010 tarihli ve E.2008/2001, K.2010/10455 sayılı; 5/4/2010 tarihli ve E.2008/3923, K.2010/3234 sayılı; 22/4/2011 tarihli ve E.2009/7720, K.2011/961 sayılı; 16/1/2012 tarihli ve E.2010/13305, K.2012/57 sayılı; 18/2/2013 tarihli ve E.2010/4419, K.2013/883 sayılı ve 16/1/2014 tarihli ve E.2012/7447, K.2014/108 sayılı kararlarında benimsediği görüşün özeti şöyledir:

“3194 sayılı İmar Kanunu'nun "Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması" başlıklı 8. maddesinin (b) bendinde: "İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde bir ay süre ile ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye Başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar. Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir." hükmü yer almaktadır.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Dava açma süresi" başlıklı 7. maddesinde dava açma süresinin; özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve İdare Mahkemelerinde altmış gün olduğu, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, yine aynı Kanun'un "Üst makamlara başvurma" başlıklı 11. maddesinde, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı hususu kurala bağlanmıştır.

Anılan maddelerin birlikte değerlendirilmesinden; imar planlarına karşı, 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamında yapılacak başvurular için, 3194 sayılı Kanun'un 8/b maddesi ile özel bir itiraz süresi getirildiği anlaşılmaktadır. Bunadurum karşısında, imar planlarına karşı, bir aylık askı süresi içinde 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamında başvuruda bulunulması ve bu başvuruya idari dava açma süresinin başlangıç tarihi olan son ilan tarihinden itibaren 60 gün içinde cevap verilmeyerek isteğin reddedilmiş sayılması halinde, bu tarihi takip eden 60 günlük dava açma süresi içinde veya son ilan tarihini izleyen 60 gün içinde cevap verilmek suretiyle isteğin reddedilmesi halinde bu cevap tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde idari dava açılabileceği sonucuna varılmaktadır. Buna göre, imar planlarına askı süresi içinde bir itirazda bulunulmamış ise davanın, 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca imar planının son ilan tarihini izleyen günden itibaren altmış gün içinde açılması gerekir."

26. Dairenin 4/2/2015 tarihli ve E.2013/6419, K.2015/412 sayılı; 10/2/2015 tarihli ve E.2011/9034, K.2015/627 sayılı; 17/2/2015 tarihli ve E.2014/6102, K.2015/859 sayılı ve 16/6/2016 tarihli ve E.2015/1058, K.2016/4295 sayılı kararlarının ilgili bölümü şöyledir:

“...Anayasanın "Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma" başlıklı 90. maddesinin son fıkrasında: "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07.05.2004 günlü, 5170 sayılı Yasanın 7. maddesi) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükmü getirilmiştir. Bu hüküm ile usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenmiştir. Buna göre, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal bir gerekliliktir.

...

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, bazı sınırlamalara tabi olabildiğini, bununlabirlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiğini, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceğini, bu ilkelerden, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınmaları gerektiği belirtilmiştir.

Anayasa’nın “Yargı Yolu” başlıklı 125. maddesinin 3. fıkrasında, “idari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar” hükmü yer almaktadır.

Anayasa’nın 74. maddesi, idareye başvurulara “yazılı” yanıt verme yükümlülüğü getirmektedir. 74. maddenin II. fıkrasına göre, “kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir.” hükmü yer almaktadır.

Anayasa'nın 35. maddesinde, herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği belirtilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı belirtilmiştir.

2577 sayılı Kanunun "Üst makamlara başvurma" başlıklı 11. maddesinde :

1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır." hükmü yer almıştır.

3194 sayılı İmar Kanununun "Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması" başlıklı 8. maddesinin (b) bendinde: "İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar." kuralı yer almaktadır.

3194 sayılı İmar Kanunun 19. maddesinin 1. fıkrasında, ''İmar planlarına göre parselasyon planları yapılıp, belediye ve mücavir alan içinde belediye encümeni, dışında ise il idare kurulunun onayından sonra yürürlüğe girer. Bu planlar bir ay müddetle ilgili idarede asılır. Ayrıca mutat vasıtalarla duyurulur. Bu sürenin sonunda kesinleşir. Tashih edilecek planlar hakkında da bu hüküm uygulanır.'' kuralı yer almaktadır.

Esasen, 2577 sayılı Yasada yer alan kurallar idari usulü belirleyen kurallar olmayıp, yargılama usulünün belirlenmesine ilişkin kurallardır. Yargılama usulünde, dava açılmadan önce, idari yoldan işlemin idare bünyesinde ilgili yönünden yeniden değerlendirilmesine olanak sağlayan ve dava açılmasını idarenin bu değerlendirme sonucuna bağlayan ve bunu dava açma süresi ile ilişkilendiren Yasanın 10, 11, 12, 13. maddesindeki gibi kurallar yer almaktadır. Bu kapsamda yapılacak başvurulara cevap verilmemesi hali ise, dava açma süresine yönelik olarak oluşturulmuştur.

Yukarıdaki hükümler uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında askı tarihleri arasında 2577 sayılı Kanunun 11. maddesi uyarınca itirazda bulunulması üzerine; anılan itiraza ilişkin başvurunun Anayasanın 40. maddesi uyarınca yetkili makama geciktirilmeden ulaştırılması ve 74. maddesi uyarınca başvurunun sonucunun gecikmeksizin ilgiliye bildirilmesi gerekmekte olup; ilgilinin haklarının zımni ret süresi ile sınırlandırılması yukarıda yer verilen yasal düzenlemelere uygun görülmemiştir.

İdareye yapılan başvurunun, altmış gün içinde yanıtlanmamasının ret sayılması, vatandaşlara sağlanan bir güvencedir. Ancak Yasalarımızda bu güvencenin sağlanmış olması, idarenin anayasal yükümlülüğünü (yanıt verme) ve vatandaşın güvencesini (idari dava açma süresinin yazılı bildirimden başlamasını) ortadan kaldıramaz.

Herhangi bir nedenle, zımni ret olanağını kullanmayan (veya kullanamayan) bir kişinin, idareden sonradan gelen açık ret işlemi üzerine dava açma hakkını kullanması Anayasa’nın 74 ve 125. maddeleri ile kurulan sistemin bir gereğidir.

Zımni ret kurumu, idarece hukuka aykırılığın bir aracı olarak kullanılmasını engellemek için geliştirilmiştir. İdari yargıda, idarenin hukuksallığını denetlemenin tek aracı iptal davasıdır. Zımni ret kurumunun varlığı, idarenin sessiz kalarak, ilgiliye, idari yargıda dava edeceği bir işlem vermemesi ihtimalini ortadan kaldırmaktır. İdarenin sessiz kalarak, adaletin dağıtılmasına, hak arama özgürlüğünün kullanılmasına engel olması basit bir hukuksal varsayımdan yararlanılarak engellenmiştir. Hukuka aykırı olduğu düşünülen bir işlem için idari yargıya gitmeden önce seçimlik idari başvurularda, zimni ret süresi ve buna eklenen dava süresi geçtikten sonra idareden gelen açık yanıtlara karşı süresi içinde dava açılabilmesinin önünde Anayasanın 125. maddesinin üçüncü fıkrası gereği herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır.

Gerçekte 11. madde (ve aynı sistematikte yer alan 10.madde) yorum gerektirmeyecek kadar açıktır. İlgililer tarafından idari dava açılmadan ancak idari dava açma süresi içerisinde önce üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, talepte bulunarak idari işlemin kaldırılmasını, geri alınmasını, değiştirilmesini veya yeni bir işlem yapılmasını isteyebileceklerini düzenleyen 11. maddenin 3. bendinde “isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde” dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı düzenlenmiştir. maddenin 3. bendi açıkça iki olasılıktan söz etmektedir: “reddedilme”(açık ret) ve “reddedilmiş sayılma” (zımni ret). Bu hükmü, idareden altmış günlük zımni ret süresinden sonra gelen açık yanıtlar dava açma hakkı vermez şeklinde anlamlandırmak hükmün bir kısmını uygulanamaz hale getirmektedir. Böyle yorumlandığında hükmün “veya” bağlacından önceki kısmı gereksiz hale gelmektedir. Maddede, idari işleme karşı dava yoluna gitmeden önce itiraz eden kişilerin, idarenin anayasal yükümlülüğünü yerine getirmemesinden, yani dilekçe hakkını kullanan kişiye yanıt vermemesinden (zira Anayasanın 74. maddesine göre yanıt verilmesi zorunludur) kaynaklanabilecek her türlü hak kaybını önlemek için her olasılık düzenlenmiştir. İdarenin açık yanıtının zımni ret süresi içinde gelmiş olmasını öngören böyle bir sınırlama getirilmemiştir. Bendin yazımı açıktır. Zımni ret süresi geçtikten sonra, artık elinde bir zımni ret işlemi olan kişinin altmış gün içinde dava açması yasal hakkıdır.

Dava açma süresi içinde yapılan başvurularda idarenin sessiz kalarak dava hakkını engelleyememesi için getirilmiş olan zımni ret uygulamasından kaynaklanan bu hakkını, idari yargının karmaşık kuralları hakkındaki bilgisizliği, profesyonel yardımdan yararlanma olanağının bulunmaması veya idareye güven gibi herhangi bir nedenle kullanmayan kişinin; idare tarafından bu süreden sonra gönderilen açık ret işleminden sonra da dava açma imkanı bulunmaktadır. İYUK’un 11. maddesinin 3. bendi, hukuk devletinin gereklerine uygun bir düzenlemedir.

Buna göre, idarenin Anayasadan doğan yükümlülüğünü zamanında yerine getirmeyerek, 2577 sayılı Kanunun 11. maddesinde belirtilen sürenin geçmesinden sonra başvurunun ilgili makama ulaştırılmasından veya başvurunun sonucunun süresinden sonra ilgiliye bildirilmesinden doğan sorumluluğu başvuru sahibine yüklemek mümkün değildir. Başvuruya, yetkili organ tarafından sonradan verilen cevap üzerine, ilgilisinin cevabın tebliğinden itibaren süresi içerisinde dava açabileceği açıktır.

Aksine bir yaklaşım idarenin zımni ret süresi geçtikten sonra ve bu sürenin geçtiğini bile bile kendiliğinden tesis etmiş olduğu bu işlemi, dava konusu edilebilecek nitelikte işlem olma özelliğinden çıkarır ki, bir hukuk devletinde bu yaklaşımın, mülkiyet hakkına ilişkin işlemin sonuçları da dikkate alındığında kabulü uygun görülmemiştir.

Bu değerlendirmeler ışığında, ilgilinin askı süresi içerisinde yapmış olduğu itirazın yanıtlanmayarak reddi üzerine süresi içerisinde dava açabileceği gibi, zımni ret işlemi yerine idarece sonradan tesis edilecek ve idarenin gerçek iradesini ortaya koyan işleme karşı da dava açma süresi içerisinde dava açabilmesi mümkündür.

..."

B. Uluslararası Hukuk

27. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, §§ 31-35.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 8/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucu Fatma Nusrat Kömürcü Yönünden

29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 83. maddesi gereği başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında ilgilinin 2.000 Türk lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.

30. Genel hukuk teorisinde bir kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının, ilgili düzenlemelerle bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Anayasa Mahkemesinin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların, başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).

31. Bu kapsamda özellikle Anayasa Mahkemesini yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., § 29; Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015; Osman Sandıkçı, B. No: 2013/6297, 10/3/2016; Selman Kapan ve diğerleri, B. No: 2013/7302, 20/4/2016).

32. Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi'nden yapılan sorgulama neticesinde başvuruculardan Fatma Nusrat Kömürcü'nün bireysel başvuru tarihinden önce 4/8/2013 tarihinde öldüğü tespit edilmiş; ancak Av. Bülent Akbay tarafından başvurucunun anayasal haklarının ihlal edildiğinden bahisle verilen 10/11/2014 tarihli başvuru formunda, başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşılmıştır.

33. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).

34. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

35. Bu durumda Av. Bülent Akbay hakkında, Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

B. Diğer Başvurucular Yönünden

1. Başvurucuların İddiaları

36. Başvurucular, idarenin altmış günlük dava açma süresinden sonra cevap vermiş olması nedeniyle, 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca idarenin cevabının tebliğinden itibaren altmış günlük dava açma süresinin işlemeye başlayacağını belirtmiş ve davanın bu altmış günlük süre içinde açıldığını ifade etmişlerdir. Başvurucular, maliki oldukları taşınmazların revizyon imar planında yeşil alan içerisinde kalmasının kamu yararı amacı taşımadığını vurgulamış ve bunun mülkiyet hakkı ile adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.

37. Başvurucular tarafından ek bir dilekçe ekinde Anayasa Mahkemesine sunulan Daire kararlarına dayanılarak Dairenin görüşünün, zımni ret süresinden sonra idare tarafından cevap verilmesi halinde yeni bir dava açma hakkının doğacağı yolunda olduğu bildirilmiştir.

2. Değerlendirme

38. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

39. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular tarafından açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmiş olması, öne sürülen iddiaların mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

41. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'un, Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde, "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban, B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 53).

42. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç., B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).

43. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2014/76,K.2014/142, 11/9/2014). Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, § 52).

44. Dava konusu edilen uyuşmazlığın esasının incelenmesini engelleyen yasal düzenleme ve uygulama, mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil edebilir. Somut olayda başvurucu tarafından açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenememiş olmasının, mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.

45. Mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

46. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

47. Anılan madde uyarınca mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlandırmaların da kanuna dayanması, hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38; İbrahim Can Kişi, B.No:2012/1052, 23/7/2014, § 36). Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

48. 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca idari işlemlere karşı idare mahkemelerinde dava açma süresi altmış gün olup bu süre, kural olarak idari işlemin yazılı tebliğinden itibaren işlemeye başlar. Bununla birlikte anılan Kanun'un 11. maddesi uyarınca ilgililerin idari yargıda dava açmadan önce ve dava açma süresi içinde idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasını üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan istemeleri mümkündür. Tebliğ ile işlemeye başlamış olan dava açma süresi idareye başvurulduğu tarihte durur ve isteğin reddedilmesi veya altmış gün içinde cevap verilmeyerek reddedilmiş sayılması hâlinde kaldığı yerden işlemeye devam eder.

49. 3194 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, imar planlarının belediye meclisince onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin İnternet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edileceği belirtildikten sonra bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebileceği ve belediye meclisince itirazların on beş gün içinde incelenerek kesin karara bağlanacağı hükme bağlanmıştır.

50. Dairenin Şubat 2015 tarihinden önceki kararlarında, 3194 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde düzenlenen ve imar planlarına yönelik olarak getirilen bir aylık itiraz süresinin 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamında yapılacak başvurulara yönelik özel bir itiraz süresi olduğu belirtilmiştir. Dairenin bu tarihten önceki içtihadına göre imar planlarına karşı dava açma süresi bir aylık askı ilan süresinin sonundan itibaren işlemeye başlamaktadır. Bununla beraber bir aylık askı süresi içinde 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamında başvuruda bulunulması durumunda altmış günlük cevap verme süresi son ilan tarihinden başlamakta ve son ilan tarihinden itibaren altmış gün içinde cevap verilmeyerek isteğin reddedilmiş sayılması hâlinde, bu tarihi takip eden altmış günlük süre içinde dava açılması gerekmektedir. İmar planlarına ilişkin olarak askı ilan süresi içinde yapılan itirazların 2577 sayılı Kanun kapsamında yapılmış bir düzeltme başvurusu olduğu görüşünün doğal bir sonucu olarak altmış günlük cevap verme süresinden sonra idarece işlem tesis edilmesi yeni bir dava hakkı doğurmamaktadır.

51. Ancak Daire Şubat 2015 tarihinden itibaren içtihat değişikliğine gitmiştir. Bu tarihten sonraki kararlarında Daire 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesinde öngörülen altmış günlük zımni ret süresinin yargılama usulüne ilişkin olduğunu ve idari usullerde uygulanmasının mümkün bulunmadığını belirtmiştir. İlgililer tarafından yapılan başvurulara cevap verilmesinin anayasal bir gereklilik olduğunu ifade eden Daire, idarenin işlem tesis etmesinin zımni ret süresi ile sınırlandırılmasının yasal düzenlemelere ve Anayasa'nın 40. ve 74. maddelerine aykırı olduğunu vurgulamıştır. Daire ayrıca idarelerin geç cevap vermesinin sorumluluğunun başvuruculara yüklenemeyeceği ifade etmiştir. Daire aksi görüşün, zımni ret süresi geçtikten sonra idare tarafından tesis edilen işlemlerin dava konusu edilmesi imkânını ortadan kaldıracağına işaret etmekte ve mülkiyet hakkına ilişkin sonuçları dikkate alındığında bu durumun hukuk devletinde kabulünün mümkün olmadığının altını çizmektedir.

52. Özetle Dairenin Şubat 2015 tarihinden önceki içtihadı, imar planlarına karşı askı ilan süresi içinde yapılan itirazlara altmış günlük zımni ret süresinden sonra idarece cevap verilmesinin ilgiliye yeni bir dava hakkı doğurmayacağı yolunda iken Şubat 2015 tarihinden itibaren bu içtihadını değiştirmiş ve zımni ret süresinden sonra tesis edilen açık ret işlemine karşı işlemin tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açılabileceği görüşünü benimsemiştir.

53. Hukuk kurallarının belirli olması, bunlara ilişkin yorumların değiştirilemeyeceği anlamına gelmez. Aksine, bazı durumlarda içtihat değişikliği hukukun gelişmesi ve güncel gelişmelere uyarlanması bakımından gerekli bir hâl alabilmektedir (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 65). Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumludur (Ramazan Acar, B. No: 2013/7939, 15/12/2015, § 62). Bu nedenle Dairenin Şubat 2015 tarihinden sonra imar planlarında askı ilan süresi içinde ilgililerce yapılan itirazlara karşı altmış günlük cevap verme süresinden sonra cevap verilmesinin dava açma süresini canlandırmayacağı yolundaki içtihadını değiştirerek idarenin zımni ret süresinden sonra cevap vermesi hâlinde yeni bir dava açma hakkı doğacağı içtihadını benimsemesi, -yeni içtihadın istikrarlı bir biçimde uygulanması koşuluyla- tek başına belirlilik ilkesine aykırılık teşkil etmez.

54. Somut olayda başvurucular 10/5/2012-11/6/2012 tarihleri arasında askıya çıkarılan imar planı değişikliğine karşı askı ilan süresi içinde Belediye Meclisine itirazda bulunmuşlardır. İtirazın reddine ilişkin kararlar 22/8/2012 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular 10/10/2012 tarihinde dava açmışlardır. 22/9/2014 tarihinde kesinleşen Mahkeme kararlarında, 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi uygulanmış ve bunun bir sonucu olarak altmış günlük zımni ret süresinden sonra verilen cevabın (tesis edilen açık ret işleminin) dava açma süresini ihya etmeyeceği kabul edilerek davanın süre aşımı yönünden reddine hükmedilmiştir.

55. Davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinin Dairenin Şubat 2015 tarihinden önce uygulanan içtihadıyla uyumlu olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu içtihadın Şubat 2015 tarihine kadar istikrarlı bir şekilde uygulandığı ve başvurucular açısından öngörülebilir nitelikte olduğu görülmektedir. Dairenin Şubat 2015 tarihinden sonra içtihadını değiştirmiş olması, önceki yorumunun kanunilik ilkesi bakımından sorunlu olduğu anlamına gelmez. Ayrıca Dairenin Şubat 2015 tarihinden önce benimsediği görüşün bariz bir takdir hatası veya açık bir keyfîlik içerdiği de söylenemez.

56. Öte yandan içtihat değişikliğinin ilgililerin lehine olması önceki içtihadın geçerli olduğu dönemde kesinleşen yargısal süreçleri etkilemez. Bireysel başvuruda, müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenirken yeni içtihada göre değil olay tarihinde geçerli olan içtihada göre değerlendirme yapılır. Somut olayda Dairenin, başvurucular hakkındaki mahkeme kararlarının kesinleştiği dönemdeki içtihadının, imar planlarına karşı askı ilan süresi içinde yapılan itirazlara altmış günlük zımni ret süresinden sonra cevap verilmesinin yeni bir dava hakkı doğurmayacağı yolunda olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

57. İdari işlemlere karşı dava açmanın belli bir süreyle sınırlanması idari istikrar gerekçesine dayandırılmaktadır. İdari istikrarın sağlanması Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Dolayısıyla kanun koyucunun idari istikrarın sağlanması gayesiyle idari işlemlere karşı dava açılmasını belli bir süreyle sınırlamasının anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır (Çölbeyi Lojistik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, § 52).

58. Son olarak müdahalenin ölçülü olup olmadığı irdelenmelidir. Ölçülülük ilkesi, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38). Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).

59. 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinde düzenlenen altmış günlük dava açma süresinin, dava açılabilmesi için başvuruculara yeterince düşünme ve hazırlanma imkânı sunduğundan makul ve ölçülü olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucuların bu sürenin ölçülü olmadığı yolunda bir şikâyetleri de bulunmamaktadır. Başvurucuların şikâyeti, zımni ret süresinden sonra idarece tesis edilen işleme karşı yeniden dava açma imkânının tanınmamasına yöneliktir. Somut olayda Belediye Meclisinin, zımni ret süresinden sonra tesis ettiği işlem, talebin reddi yolundadır. Talebin reddine ilişkin işlemin, doğurduğu hukuki sonuçlar itibarıyla zımni ret işleminden hiçbir farkı bulunmamaktadır. Başvurucuların zımni ret süresinin bitiminden itibaren altmış gün içinde dava açma hakkına sahip oldukları gözetildiğinde zımni ret süresinin bitiminden sonra talebin reddi yolunda tesis edilen işleme karşı ayrıca dava açma imkânı tanınmamasının başvuruculara aşırı ve katlanılamaz bir külfet yüklemediği sonucuna ulaşılmaktadır.

60. Ayrıca başvurucuların ileriye yönelik olarak imar planı değişikliği talebiyle idareye başvuruda bulunması ve talebin reddi hâlinde bunu dava konu etmesi mümkündür. Başvurucuların bu yolla dava açma imkânına sahip olmaları, başvuruculara yüklenen külfetin daha da hafiflemesine vesile olmaktadır.

61. Sonuç olarak mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

62. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Fatma Nusrat Kömürcü'ye vekâleten Av. Bülent Akbay tarafından yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,

B. Diğer başvurucular yönünden mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca 2.000 TL disiplin para cezasının Bülent Akbay'dan TAHSİLİNE,

E. Kararın bir örneğinin Hatay Barosu Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.