2014/181

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÜLPERİ CHRISTMAS BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/181)

 

Karar Tarihi: 15/6/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Fatma KARAMAN ODABAŞI

Başvurucu

:

Gülperi CHRISTMAS

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tapuda cins itibarıyla "iki katlı kârgir ev ve bahçesi" olarak kayıtlı bulunan taşınmazın satın alınmasından sonra taşınmaz üzerindeki ruhsatsız yapı hakkında yıkım kararı alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/12/2013 tarihinde İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 24/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 22/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 22/2/2016 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık başvuru hakkında görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. İzmir ili Urla ilçesi Balıklıova köyü Altyüz mevkisi 266 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan ve kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan yapı sebebiyle 28/4/1977 tarihinde İzmir Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğünce tutanak ve rapor düzenlenmiştir. Tapu kayıtlarında "bağ" cinsi ile İ.T. adına kayıtlı bulunan taşınmaz üzerindeki kaçak yapı sebebiyle 21/8/1985 tarihinde, 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı Kanun kapsamında imar affı başvurusunda bulunulmuş ise de kaçak yapının otuz metrelik kıyı bandı içinde kaldığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir.

8. İ.T. taşınmaz üzerindeki yapının 1980 yılında tamamlandığına dair kendi talebi doğrultusunda Balıklıova köy muhtarı tarafından düzenlenen 12/10/1999 tarihli belgeye istinaden tapuda cins tashihi yapılması için Urla Kadastro Müdürlüğüne başvurmuştur. Kadastro Müdürlüğünce 19/10/1999 tarihinde cins tashihi yapılarak taşınmaz "bağ" iken "iki katlı kârgir ev ve bahçesi" olarak tashihen tescil edilmiştir.

 9. Başvurucu tapuda cins itibarıyla "iki katlı kârgir ev ve bahçesi" olarak kayıtlı bulunan taşınmazı 2/12/1999 tarihinde İ.T.den satın almıştır.

10. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünce Urla Tapu Sicil Müdürlüğüne gönderilen 8/6/2005 tarihli yazıda, 266 parsel sayılı taşınmazın "bağ" olan cinsinin Urla Kadastro Müdürlüğü tarafından düzenlenen 19/10/1999 tarihli değişiklik beyannamesi ve Balıklıova Köyü Muhtarlığından alınan yazıya istinaden "iki katlı kârgir ev ve bahçesi" olarak tashihen tescil edildiğini ancak cins tashihi işleminin 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 21. maddesi gereğince belediye veya valiliklerden ya da yeminli mimarlık ve mühendislik bürolarından yapı ruhsatnamesi alınmadan yapıldığının anlaşıldığını, bu bakımdan öncelikle taşınmaz malikine yapı kullanma izin belgesi alarak ibraz etmesi hususunda tebligat yapılması, yapı kullanma izin belgesi ibraz edilememesi durumunda taşınmazın cinsinin eski hâle getirilmesi için taşınmaz malikinin muvafakatinin sağlanması, muvafakat edilmemesi durumunda ise taşınmaz malın beyanlar hanesine yapı kullanma izin belgesi alınmadan cins tashihi yapıldığı hususu yazılarak hatalı olarak yapılan cins tashihi işleminin iptali için dava açılması hususunda Urla Belediye Başkanlığına bilgi verilmesi istenmiştir.

11. Urla Tapu Sicil Müdürlüğü Urla Belediye Başkanlığına gönderdiği 15/2/2006 tarihli yazı ile başvurucuya ulaşılamadığı ve muvafakat alınamadığını belirterek hatalı olarak yapılan 19/10/1999 tarihli cins tashihi işleminin iptali için dava açılması gerektiği belirtilmiş, bu kapsamda Urla Belediye Başkanlığınca 266 parsel sayılı taşınmaz için tapuda cins tashihi ve eski hâle getirme talepli olarak 20/4/2006 tarihinde Urla Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır.

12. Urla Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/3/2007 tarihli ve E.2006/122, K.2007/64 sayılı kararı ile dava konusu işlemin idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, davacı tarafça temyiz edilen karar Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 9/5/2008 tarihli ve E.2008/4783, K.2008/6087 sayılı ilamı ile davacı Belediyenin davadaki taraf sıfatının tartışılarak sonuca gidilmesi gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada Mahkemece 6/2/2009 tarihli ve E.2008/431, K.2009/32 sayılı karar ile aktif dava ehliyeti yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.

13. Öte yandan taşınmaz üzerindeki ruhsatsız yapı sebebiyle Urla Belediye Başkanlığı tarafından 8/2/2006 tarihli tespit ve yapı durdurma tutanağı düzenlenerek yapı mühürlenmiş; Urla Belediye Encümeninin 15/2/2006 tarihli ve 65 sayılı kararı ile başvurucunun yapıyı otuz gün içinde ruhsata uygun hâle getirmesine veya ruhsat almasına, ruhsat almadığı veya ruhsata aykırılığı gidermediği takdirde yapının yıkımına karar verilmiştir.

14. Başvurucu 17/2/2006 tarihinde taşınmaz üzerindeki yapıya ruhsat verilmesi için Urla Belediye Başkanlığına başvurmuş ancak Urla Belediye Başkanlığı İmar İşleri Müdürlüğünün 22/2/2006 tarihli yazısı ile taşınmazın kıyı-kenar çizgisinin ilk elli metresinde kaldığı ve yapı ruhsatı düzenlenemeyeceği belirtilerek talebin reddine karar verilmiştir.

15. Başvurucu, üzerinde iki katlı kârgir ev ve bahçesi bulunan taşınmazı 1999 yılında tapu sicilindeki kayda güvenerek satın aldığını, taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içerisinde bulunmadığını belirterek ruhsatsız yapının yıkımına ilişkin 15/2/2006 tarihli ve 65 sayılı kararının iptali istemiyle Urla Belediye Başkanlığı aleyhine 15/3/2006 tarihinde İzmir 4. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

16. Mahkemenin 15/11/2007 tarihli ve E.2006/1046, K.2007/1582 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:

"...ruhsatsız bulunan ve kıyı kenar çizgisinin ilk 50 metresinde kalması nedeniyle ruhsata bağlanması mümkün bulunmayan yapının yıkımına ilişkin dava konusu işlemde mevzuata ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Her ne kadar davacı vekili tarafından, 19.10.1999 tarih ve 3899 yevmiye numaralı işlemle taşınmazın iki katlı kargir evve bahçesi olarak tapuya tescil edildiği ileri sürülmüş ise de; tapuda cins tashihinin yapılmış olması yapıyı ruhsatlı hale getirmeyeceğinden bu iddiaya itibar edilmemiştir."

17. Temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 24/10/2008 tarihli ve E.2008/2679, K.2008/7046 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.

18. Ancak başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 14/7/2009 tarihli ve E.2009/4183, K.2009/8137 sayılı ilamıyla kabul edilerek İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir. Bozma ilamının gerekçesi şöyledir:

"Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu taşınmazda bulunan yapının, 1980 yılı öncesinde yapıldığı yolundaki 12.10.1999 tarihinde tesis edilen Balıklıova Muhtarlığı işlemi sonrasında, söz konusu muhtarlık izni çerçevesinde iki katlı kargir ev ve bahçesi olarak 19.10.1999 günlü, 3899 yevmiye nolu işlemle tapuya tescil edildiği, söz konusu tapu kaydında cins tashihi ve eski hale getirme istemiyle Urla Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açıldığı, anılan davanın görev yönünden reddedildiği, ancak henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, anılan taşınmazın muhtar tarafından verilen izin sonrasında iki katlı kargir ev ve bahçesi olarak tapuya tescil edilmesi karşısında, söz konusu muhtarlık izninin niteliği ortaya konulmak ve tapu kaydının düzeltilmesi istemiyle açılan davanın sonucu araştırılmak suretiyle dava konusu işlem hakkında yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir."

19. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 16/7/2010 tarihli ve E.2009/1248, K.2010/976 sayılı karar ile davanın reddine karar verilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:

"3194 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca köy muhtarlığının izni ile yapı yapılabilmesi için köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturmak gerekli olup, dava konusu yapının ilk maliki olan İ.T.nin Bulgaristan doğumlu olup, emlak vergilerini ödediği 1980 ve devamı yıllarda ... Göztepe/İZMİR adresinde ikamet ettiği ve ... Trabzon'da görev yaptığı anlaşılmakla, anılan madde hükmünden davacının yararlanması mümkün değildir.

Diğer yandan, davalı idare tarafından dava konusu parsele ilişkin tapu kaydında cins tashihi ve eski hale getirme istemiyle Urla Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 9.5.2008 tarih ve E:2008/4783, K:2008/6087 sayılı bozma kararına uyularak Mahkemenin 6.2.2009 tarih ve E:2008/431, K:2009/32 sayılı kararı ile Türk Medeni Kanunu'nun 1027 ve Tapu Sicil Tüzüğü'nün 85. maddesi uyarınca Belediye Başkanlığı'nın aktif dava açma ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği, Mahkememizin 5.5.2010 günlü ara kararı ile Urla Mal Müdürlüğünden aynı istemle dava açılıp açılmadığı sorulmuş olup, gelen cevabi yazıdan dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisinin kara yönünde kalması nedeniyle kıyıya terki gereken yerlerden olmadığı, tapuda şahıs adına kayıtlı olduğu, bu nedenle Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden sayılmadığından belirtilen konuda dava açılmadığı, açılmasının da düşünülmediği yolunda bilgi verildiği görülmektedir.

Buna göre, hali hazırda dava konusu 5 pafta 266 parsel sayılı tapuda "bağ" olarak görülen taşınmazın yapı kullanma izin belgesi alınmaksızın Balıklıova Köy Muhtarlığının, taşınmaz üzerindeki İ.T.ye ait yapının 1980 yılında tamamlandığına ilişkin 12.10.1999 tarihli yazısı üzerine tapu kayıtlarında cins tashihi yapılarak iki katlı kargir ev ve bahçesi olarak yapılan tescilin düzeltilmesi istemiyle açılmış bir dava bulunmadığı açıktır.

Diğer yandan, 28.4.1977 tarihli yapı tatil tutanağı ile köy yerleşim alanını ve 30 metrelik kıyı bandı içinde betonarme inşaat yapıldığı tespit edilen ruhsatsız yapının mühürlendiği, devamında söz konusu yapı ile ilgili olarak maliki İ.T. tarafından 21.8.1985 yılında bir katlı yapı için af müracaatında bulunulduğu, ancak yapının 30 metrelik kıyı bandı içinde kalması nedeniyle değerlendirmeye alınmadığı, 1999 yılında da iki katlı bahçeli ev olarak tapuya tescil edilen yapının 2.12.1999 tarihinde davacıya satıldığı, Urla Belediye Başkanlığı elemanları tarafından düzenlenen 8.2.2006 tarihli yapı tatil tutanağı ile zemin + 1 katlı ruhsatsız yapı yapıldığı tespit edilmiştir.

Bu durumda, imar affı ruhsatı bulunmayan, 3194 sayılı Yasanın 27. maddesi kapsamında kalmayan ruhsata tabi iken ruhsatsız yapılan ve kıyı kenar çizgisinin kara tarafında kalan yapının ruhsatsız olduğu gerekçesiyle yıkımına ilişkin dava konusu encümen kararında usul ve mevzuata aykırılık bulunmamıştır."

20. Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin 28/3/2012 tarihli ve E.2011/5176, K.2012/2103 sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.

21. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 24/10/2013 tarihli ve E.2012/5801, K.2013/7134 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

22. Karar, başvurucuya 16/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucu 30/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

24. 3194 sayılı Kanun'un 20. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Yapı:

a) Kuruluş veya kişilerce kendilerine ait tapusu bulunan arazi, arsa veya parsellerde,

...

İmar planı, yönetmelik, ruhsat ve eklerine uygun olarak yapılabilir."

25. 3194 sayılı Kanun'un 21. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir."

26. 3194 sayılı Kanun'un 17/8/2011 tarihli ve 28028 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan değişiklikten önceki 27. maddesi şöyledir:

"Belediye ve mücavir alanlar dışında köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanların köy yerleşik alanları ve civarında ve mezralarda yaptıracağı konut, hayvancılık veya tarımsal amaçlı yapılar için inşaat ve iskan ruhsatı aranmaz. Ancak yapının fen ve sağlık kurallarına uygun olması ve muhtarlıktan izin alınması gerekir."

27. 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi şöyledir:

"Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.

 Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır.

 Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.

 Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.

 Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir."

28. 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Sahil şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak enaz 100 metre genişliğindeki alanı,

...

ifade eder."

29. 3621 sayılı Kanun'un 5. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:

" Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.

....

Sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir.

 Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebilir."

30. 3621 sayılı Kanun'un 8. maddesi şöyledir:

"Uygulama imar planı bulunmayan alanlardaki sahil şeritlerinde, 4 üncü maddede belirtilen mesafeler içinde hiç bir yapı ve tesis yapılamaz.

Uygulama imar planı bulunan yerlerde duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici ve çevreyi bozucu etkisi olan atık ve artıklar dökülemez, kazı yapılamaz.

Ancak bu alanlarda; uygulama imar planı kararıyla altı ve yedinci maddede belirtilen yapı ve tesislerle birlikte toplum yararına açık olmak şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve tesisleri yapılabilir."

31. 3621 sayılı Kanun'un 14. maddesi şöyledir:

"Bu Kanun kapsamında kalan alanlarda ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve eklerine aykırı yapılar hakkında 3l94 sayılı İmar Kanununun ilgili hükümleri uygulanır."

32. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:

"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.

Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.

Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Mahkemenin 15/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu; tapuda cinsi itibarıyla "iki katlı kârgir ev ve bahçesi" olarak kayıtlı bulunan taşınmaz üzerindeki yapının ruhsatsız olduğundan bahisle Urla Belediye Başkanlığı tarafından 5/2/2006 tarihinde yıkım kararı alındığını, yıkım kararının iptali için idari yargı mercisinde açılan davanın reddedildiğini, taşınmazı tapu kayıtlarına güvenerek ve tapu kaydında herhangi bir takyidat bulunmaksızın iyi niyetli olarak 1999 yılında satın aldığını, tapu sicilinin tutulmasında devletin sorumluluğu bulunduğunu, taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalmadığını, yapı sebebiyle yıllarca emlak vergisi ödediğini belirterek Anayasa'nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yıkım işleminin iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

35. Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır.

36. Mülkiyet hakkı, kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (AYM, E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).

37. Anayasa’nın 43. maddesinde kıyıların, devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu; deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği, kıyılarla sahil şeritlerinin kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartlarının kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.

38. Öte yandan Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/03/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

39. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).

40. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, § 18).

41. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, § 19).

42. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dile getirilmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemez (Bayram Gök, § 20).

43. Başvuru konusu somut olayda başvurucu; cinsi itibarıyla tapuda iki katlı kârgir ev ve bahçesi olarak kayıtlı bulunan taşınmaz üzerindeki yapının ruhsatsız olduğundan bahisle yıkım kararı alındığını, taşınmazı tapu kayıtlarına güvenerek ve tapu kaydında herhangi bir takyidat bulunmaksızın iyi niyetli olarak satın aldığını, tapu sicilinin tutulmasında devletin sorumluluğu bulunduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

44. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğunu, devletin zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu edebileceğini hüküm altına almıştır.

45. Taşınmaz üzerinde inşa edilen ve ruhsatsız olduğu anlaşılan yapı sebebiyle ilk olarak 28/4/1977 tarihinde tutanak ve rapor düzenlendiği daha sonraki tarihlerde taşınmazın önceki maliki İ.T. tarafından imar affı kapsamında başvuru yapılmasına vetaşınmazı İ.T.den satın alan başvurucu tarafından yapıya ruhsat verilmesinin talep edilmesine rağmen kaçak yapının sahil şeridinde ve mevzuat gereği yapılaşmaya uygun olmayan alanda kalması sebebiyle taleplerin reddedildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 7, 14). Bu bakımdan mülkiyeti başvurucuya ait bulunan taşınmaz üzerinde kaçak ve ruhsatsız olarak inşa edildiği anlaşılan yapının kaldırılmasına karar verilmesi şeklinde gerçekleşen müdahalenin getirdiği iddia edilen kamusal külfetin tapu siciline güven doğrultusunda hatalı cins tashihi sebebiyle taşınmazı "iki katlı kârgir ev ve bahçesi" olarak satın aldığını belirten başvurucuya yüklenip yüklenemeyeceği hususunun öncelikli olarak 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında açılacak davada tartışılarak değerlendirilmesi mümkündür.

46. Yapının üzerinde bulunduğu taşınmazın "bağ" olan cinsinin önceki malik İ.T.nin başvurusu üzerine Kadastro Müdürlüğünün 19/10/1999 tarihli işlemi ile "iki katlı kârgir ev ve bahçesi" olarak tashihen tescil edildiği (bkz. § 8) ve başvurucunun da taşınmazı bu işlemden sonra 2/12/1999 tarihinde, tapu kayıtlarına göre "iki katlı kârgir ev ve bahçesi" olarak satın aldığı anlaşılmaktadır. Öte yandan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün cins tashihi işleminin eksik belge ile hatalı olarak yapıldığına ilişkin olarak Urla Tapu Sicil Müdürlüğüne 8/6/2005 tarihinde yazı gönderdiği (bkz. §10), bu yazı kapsamında Urla Asliye Hukuk Mahkemesinde cins tashihi ve eski hâle getirme talepli olarak dava açıldığı (bkz. §§ 11, 12) ve tapu kaydının beyanlar hanesine "yapı kullanma izin belgesi alınmadan cins tashihi yapıldığı, hatalı olarak yapılan cins tashihinin iptali için Urla Belediye Başkanlığına bilgi verildiği" şeklindeki kayıt düşüldüğü görülmektedir.

47. Tapu işlemleri kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden ve bir bütün oluşturan işlemler olduğundan bu aşamalardaki işlemlerden doğan zararlardan 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine göre devletin sorumluluğu olduğunun kabulü gerekir. Burada devletin kusursuz sorumluluğu söz konusu olabilir. Sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve doğru tutulacağını taahhüt eden devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür (Nazmiye Akman, B. No: 2013/1012, 16/4/2013, § 25).

48. Tapu işlemleri nedeniyle zarar görenler, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi gereğince zararlarının tazmini için 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresinde Hazine aleyhine adli yargıda dava açabilirler (Nazmiye Akman, § 27). Ancak başvuru formunda da belirtildiği şekilde taşınmazı tapu kayıtlarına güvenerek ve tapu kaydında herhangi bir takyidat bulunmaksızın iyi niyetli olarak satın aldığını iddia eden başvurucu 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesine dayanarak tazminat davası açtığına dair bir bilgi veya belge sunmamıştır. Bu anlamda ihlale neden olduğu ileri sürülen iddiaya ilişkin olarak idari ve yargısal yollara başvurulmadığından başvuru yollarının usulünce tüketildiği söylenemez.

49. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 15/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.