2014/2041

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜSEYİN SEZEN BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2014/2041)

 

Karar Tarihi: 5/12/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör Yrd.

:

Fatih ALKAN

Başvurucu

:

Hüseyin SEZEN

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1.Başvuru, kişilik haklarına saldırı niteliğinde sicil raporları düzenlenmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının; buna ilişkin açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/2/2014 tarihinde yapılmıştır.

3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6.Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi Samsun Canik Türk Telekom Müdürlüğünde kapsam dışı tekniker olarak çalıştığı dönemde başvurucu hakkında gizli olarak düzenlenen 2002 yılına ait sicil ve başarı değerlendirme raporunda birinci sicil amiri tarafından "Çalışmaları vasattır.", ikinci sicil amiri tarafından "Vasat bir personeldir." şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş ve başvurucunun sicil notu yetmiş üç olarak belirlenmiştir.

9.Başvurucu, söz konusu ifadelerin somut ve nesnel olmadığı gerekçesiyle 2002 yılı sicil raporunun iptali talebiyle Samsun 1. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

10. Samsun 1. İdare Mahkemesi, 15/10/2009 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinde, başvurucunun vasat olarak değerlendirilmesine dayanak olarak herhangi bir somut olay, bilgi ve belgenin bulunmaması nedeniyle tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Söz konusu karar, Danıştay İkinci Dairesinin 30/5/2011 tarihli kararıyla onanmıştır.

11. Başvurucu, 2002 yılı sicil raporunda yer alan mesnetsiz ve soyut ifadelernedeniyle elem duyduğunu, kasıtlı olarak yazılan ve ağır hizmet kusuru oluşturan bu ifadelerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu belirterek 2.000 TL manevi tazminat talebiyle 9/9/2011 tarihinde Samsun 2. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.

12. Samsun 2. İdare Mahkemesi, 19/4/2013 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde, sicil ve başarı değerlendirme raporunun maktu bir form olduğu, bu formda yer alan hususların tek tek notlanarak başvurucu hakkında yetmiş üç puan verildiği ve çalışmalarının vasat olduğu yönünde amirlerince görüş açıklandığı belirtilmektedir. Kararda, her ne kadar çalışmaların vasat olarak değerlendirilmesine neden olarak herhangi bir somut olay, bilgi ve belge gösterilmediği gerekçesiyle söz konusu sicil raporu hukuka aykırı bulunarak iptal edilmiş ise de bu hususun kendiliğinden hizmet kusuru olarak nitelendirilemeyeceği ve manevi tazminata hükmedilmesini gerekli kılan koşulların oluşmadığı şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir.

13. Başvurucunun itiraz talebi Samsun Bölge İdare Mahkemesinin 19/9/2013 tarihli kararıyla reddedilmiş ve karar onanmıştır. Karar düzeltme talebi de aynı Mahkemenin 19/12/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.

14. Nihai karar 20/1/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 17/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İptal ve tam yargı davaları" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır."

17. 2577 sayılı Kanun'un "Tebligat ve cevap verme" kenar başlıklı 16. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıya tebliğ olunur."

B. Uluslararası Hukuk

18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.

2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale yapılamaz."

19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kişilerin itibarının kişisel kimliklerinin ve psikolojik bütünlüklerinin bir parçası olduğunu ve Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında korunduğunu belirtmektedir (X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 22; Pfeifer/Avusturya, B. No: 12556/03, 15/11/2007, § 35). AİHM'e göre bu durumda kişilerin şeref ve itibarlarına yönelik saldırının belirli bir ağırlık düzeyine ulaşması ve kişisel yararlara zarar verici nitelik arz etmesi gerekir (A./Norveç, B. No: 28070/06, 9/4/2009, § 64).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 5/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A.Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, kamu görevlisi olarak çalıştığı kurumda hakkında düzenlenen 2002 yılı sicil raporunda kendisine yönelik haksız ve mesnetsiz ifadeler kullanıldığını, ön yargılı şekilde ve hizmetin gerektirdiği sınırlar aşılarak onuruna ve itibarına zarar verildiğini, gerçek dışı ağır ithamlar nedeniyle psikolojisinin bozulduğunu ve manevi acılar çektiğini, devletin vatandaşlarının kişilik haklarına yönelen saldırılara yönelik koruma yükümlülüğü bulunmasına rağmen açtığı tam yargı davasının reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, bu nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve 11.117,40 TL tazminat talebinde bulunmuştur.

2. Değerlendirme

22.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

23. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

24. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireylerin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33).

25. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık düzeyine erişmiş olması ve kişinin itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkından başvurucunun şahsen yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılmış olması gerekir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 59). Ayrıca öngörülebilir şekilde, kişinin kendi eylemleri sonucu ortaya çıkabilecek itibarının zedelenmesi olgusundan şikâyet etmek için Anayasa’nın 17. maddesi ileri sürülemez (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 39).

26. Başvurucu, kamu görevlisi olarak tekniker unvanıyla çalışmaktadır. Mevzuat ile sicil ve başarı değerlendirme esasları dikkate alınarak diğer kamu görevlilerinde olduğu gibi sicil amirleri tarafından hakkında her yıl gizli şekilde sicil raporu düzenlenmekte ve bu raporlar sicil dosyasında muhafaza edilmektedir. Planlama, organizasyon ve koordinasyon yeteneği, mâiyetindekileri geliştirme ve değerlendirme başarısı, tarafsızlığı, sorumluluk bilinci, mesleki bilgisi, mevzuata ve teknolojik gelişmelere uyumlu olma gibi hususlar sicil raporları düzenlenirken sicil notuna ve başarı değerlendirmesine esas alınmaktadır.

27. Başvurucu hakkında düzenlenen 2002 yılına ait sicil raporunda belirtilen hususlarda ayrı ayrı notlar verilmiş ve sicil not ortalaması yetmiş üç puan olarak belirlenmiştir. Ayrıca her iki sicil amiri tarafından başvurucunun çalışmalarının vasat olduğu şeklinde sicil raporunda değerlendirmede bulunulmuştur.

28. Somut olayda başvurucu hakkında düzenlenen söz konusu sicil raporu Samsun 1. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmiş ve bu karar kesinleştikten sonra raporda yer alan değerlendirmelerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle başvurucu tarafından manevi tazminat talebiyle tam yargı davası açılmıştır. Samsun 2. İdare Mahkemesi, her ne kadar dava konusu sicil raporu hukuka aykırı bulunarak iptal edilmiş ise de bu hususun kendiliğinden hizmet kusuru olarak nitelendirilemeyeceğini belirterek manevi tazminata hükmedilmesini gerekli kılan koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiş ve bu karar kanun yolu incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

29. Kişilik haklarına ve itibara yönelen saldırıların, muhatabı olan bireyler üzerindeki etkileri bu saldırıların içeriğine, meydana geliş şekline, yöntemine, şiddetine, kamuoyuna açık şekilde yapılıp yapılmadığına göre değişkenlik gösterebilir. Öte yandan, somut olayda olduğu gibi üstlenilen görev ve sorumlulukların denetlenmesi neticesinde ortaya çıkan ve icra edilen göreve ilişkin gizli şekilde yapılan birtakım mesleki değerlendirmelerde ise söz konusu etkinin tazmin edilmeyi gerektiren bir ağırlık düzeyine ulaşması daha güçtür.

30. Ayrıca sicil raporunda belirtilen görüşlerin, kullanılan ifadelerin manevi tazminat gerektirecek ağırlık düzeyine ulaşıp ulaşmadığının değerlendirilmesi öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. Olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır.

31. Bu kapsamda başvuru dosyasında yer alan bilgi ve belgeler birlikte incelendiğinde, başvurucu hakkında sicil amirleri tarafından yapılan değerlendirmelerin mesleki faaliyetler çerçevesinde kaldığı, sicil ve başarı değerlendirmesine esas alınan hususlar dışında bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir. Ayrıca sicil raporunun iptal edilmesi yönündeki kararın müdahalenin etkisinin tazmin edilmeyi gerektiren ağırlık düzeyine ulaşmasını engellediği, bir başka ifadeyle müdahalenin olumsuz sonuçlarının giderilmesinde yeterli bir tatmin oluşturduğu, söz konusu sicil raporlarının içeriği ve bu raporların gizli olduğu da dikkate alındığında kişilik haklarına saldırı olarak nitelendirilen işlemlerin başvurucu üzerindeki etkisinin Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilmesi yönünden belirli bir ağırlık düzeyine ulaşmadığı sonucuna varılmaktadır. Bu yönüyle derece mahkemeleri tarafından ilgili ve yeterli şekilde gerekçelerin oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak somut başvuruda açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı saptanmıştır.

32. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu, açtığı tam yargı davasında davalı idarenin savunma dilekçelerinin tarafına tebliğ edilmediğini ve bu dilekçelere cevap verme imkânının tanınmadığını ileri sürerek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

34. Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi, taraflara dava konusu ve deliller hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, dolayısıyla tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 25). Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).

35. Başvurucu tarafından Samsun 2. İdare Mahkemesinde açılan ve somut başvuruya konu edilen tam yargı davasına ilişkin yargılama dosyası incelendiğinde davalı idarenin ilk savunma dilekçesinin 16/11/2011 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği, buna rağmen başvurucu tarafından ikinci bir dilekçenin derece mahkemesine sunulmadığı görülmektedir. Bu durumda yargılama sürecinde sunulan bilgi ve belgelere ulaşma ve ileri sürülen iddialara karşı beyanda bulunma imkânı sağlandığından, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

36. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

37. Başvurucu, açtığı tam yargı davasında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

38. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulumamaktadır.

39. Somut olayda 9/9/2011 tarihinde Samsun 2. İdare Mahkemesine açılan dava ile başlayan yargılama sürecinin Samsun Bölge İdare Mahkemesi tarafından karar düzeltme isteminin reddedildiği 19/12/2013 tarihinde sona erdiği anlaşılmıştır.

40. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde; davanın, iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam 2 yıl 3 ay 10 gün sürdüğü, yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

41. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 5/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.