2014/2980

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SELÇUK HORUK VE HÜSEYİN KARADAĞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/2980)

 

Karar Tarihi: 26/10/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucular

:

1. Selçuk HORUK

 

 

2. Hüseyin KARADAĞ

Vekilleri

:

Av. İsmail Halit AKIN

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Komisyon) tarafından verilen tazminatın düşük olması, Mahkeme ve Komisyon kararlarında vekâlet ücretine hükmedilmemesi, Komisyonun toplanma usulünün Kanuna aykırı olması, Komisyonda hakim ve savcıların görev alması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları ile 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un 4. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 7/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/4/2015 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucuların da aralarında bulunduğu 405 kişi hakkında Cumhuriyet Savcılığı tarafından 19/6/1998 tarihinde, efrada suimuameleve cinsel saldırı suçlarından soruşturma başlatılmış, Mardin Cumhuriyet Başsavcılığının 4/9/2003 tarihli ve E.2003/1911 hazırlık sayılı iddianamesi ile Mardin Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava, güvenlik nedeniyle Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmiştir.

6. Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesi, 13/9/2006 tarihli ve E.2005/22, K.2006/110 sayılı kararı ile efrada suimuamele suçundan açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine, cinsel saldırı suçundan açılan davada ise başvurucuların beraatine hükmetmiştir.

7. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 23/10/2008 tarihli ve E.2007/5335, K.2008/8810 sayılı ilamı ile onanmıştır.

8. Başvurucular, ceza yargılaması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındamakul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini belirterek tazminat istemiyle 17/6/2009 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuşlar; AİHM, 6384 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi nedeni ile iç hukuk yollarının tüketilmediğinden bahisle 28/5/2013 tarihinde başvurunun reddine karar vermiştir.

9. Başvurucular 28/7/2013 tarihinde Komisyona başvuru yaparak -AİHM başvuru formuna atıfla- aynı taleplerinin 6384 sayılı Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmasını talep etmişlerdir.

10. Komisyon 11/11/2013 tarihli ve E.2013/1669 ve E.2013/1700 sayılı kararları ilemakul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini tespit ederek başvurucular lehine ayrı ayrı 5.000 TL tazminata hükmetmiştir. Kararların ortak gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...

Komisyon müracaat edenin soruşturma aşamasında 8/12/2000 tarihinde alınan ifadesiyle başlayan ceza yargılamasının 23/10/2008 tarihinde kesin hükümle sonuçlandığını tespit etmiştir. Dolayısıyla başvuruya konu ceza yargılaması çift dereceli olarak 7 yıl 10 ay 15 gün sürmüştür.

....

Müracaata konu iş bu dosyadaki bilgi ve belgeler ışığında AİHM'in makul sürede yargılanma hakkına ilişkin yerleşik içtihatları, olayın kendine özgü koşulları, yargılamanın uzamasında müracaat eden yüklenebilecek her hangi bir kasıt veya kusurun bulunmaması, davanın müracaat eden açısından taşıdığı önem birlikte değerlendirildiğinde söz konusu yargılama süresinin makul olmadığı anlaşılmış olup somut olayda müracaat edenin makul sürede yargılanma hakkı ihlal edilmiştir.

..."

11. Başvurucuların kararlara yaptığı itirazlar, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. Kurulunun 20/1/2014 tarihli ve E.2013/380, K.2014/105 sayılı ve 22/1/2014 tarihli ve E.2013/354 ve K.2014/149 sayılı kararları ile reddedilmiştir. Ret kararlarının ortak gerekçesi şöyledir:

"...

AİHS'in 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki “makul sürede yargılanma” hakkının amacı, AİHM tarafından şöyle açıklanmaktadır. “Bütün hak arayanlar için geçerli olan bu hükmün amacı, bu kişileri yargılama işlemlerinin sürüncemede kalmasına karşı korumak; özellikle ceza davalarında, suçlanan kişinin, uzun süre davasının nasıl sonuçlanacağı endişesi ile yaşamasını önlemektir”(Stogmüller v.Austria, Appl. No. 1602/62, 10.11.1969, para.5. ).

Buna göre, yargılamalarının makul sürede sonuçlandırılmadığının tespiti halindeödenmesine karar verilecek olan tazminat; ilgililerin bu nedenle yaşadıkları endişeninkişiliklerinde yarattığı manevi zararın kısmen de olsa giderimine yönelik bulunduğundan, mahiyeti itibarıyla “manevi” tazminat niteliğindedir ve bu nedenle takdiren belirlenmesi kaçınılmazdır.

Bu itibarla, Kurulumuzca; Komisyon tarafından, başvuranın yargılamasının çok uzun sürdüğü, dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespiti üzerine ödenmesine karar verilen tazminat miktarının,şikayete konu edilen yargılamanın uzunluğu göz önünde bulundurulmak suretiyle,makul sürenin aşımıyla orantılı olarak belirlendiği ve bu nedenle hakkaniyete veAİHM içtihatlarına uygun bulunduğu kanaatine varılmıştır.

Belirtilen nedenle, itirazın reddine karar verilmesi gerekmektedir.

..."

12. Kararlar, 3/3/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş; 7/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

13. 6384 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:

“Bu Kanunun amacı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair esas ve usullerin belirlenmesidir.”

14. 6384 sayılı Kanun’un 2. maddesi şöyledir:

“(1) Bu Kanun;

a) Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı,

b) Mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği, iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış başvuruları kapsar.

…”

15. 6384 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

“(1) Bu Kanun kapsamında yapılacak müracaatlar hakkında karar vermek üzere Bakanlığın merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında çalışan hâkim ve savcılar arasından Adalet Bakanı tarafından atanacak dört kişi ile Maliye Bakanı tarafından Maliye Bakanlığı personeli arasından atanacak bir kişiden oluşan toplam beş kişilik bir Komisyon kurulur. Komisyon Başkanı bu üyeler arasından Adalet Bakanı tarafından seçilir.

(4) Komisyonun sekretarya hizmetleri Bakanlık tarafından yürütülür.

…”

16. 6384 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Komisyona müracaat, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru tarihini ve numarasını gösteren resmi kayıt kabul mektubu, başvuru formu ve diğer ilgili bilgi ve belgelerle birlikte, müracaat edenin kimlik bilgilerini içeren imzalı bir dilekçeyle yapılır.

(2) Başvuran, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Komisyona müracaat edebilir. Bu süre içinde müracaatta bulunmayanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin münhasıran iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması gerekçesine dayanan kabul edilemezlik kararının kendilerine tebliğinden itibaren bir ay içinde de Komisyona müracaat edebilirler.”

17. 6384 sayılı Kanun’un 6. maddesi şöyledir:

“(1) Komisyon;

a) Müracaat konusu başvurunun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince öngörülen iç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu dışındaki diğer kabul edilebilirlik şartlarını taşımadığını,

b) Komisyona süresinde müracaat edilmediğini,

c) Müracaat edenin hukuki menfaati olmadığını,

ç) Müracaatın 2 nci madde kapsamına girmediğini,

tespit ederse müracaatı reddeder.

…”

18. 6384 sayılı Kanun’un 7. maddesi şöyledir:

“(1) Komisyon, müracaat hakkında dokuz ay içinde karar vermek zorundadır.

(2) Komisyon, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin emsal kararlarını da gözetmek suretiyle müracaat konusunda gerekçeli olarak karar verir.

(3) Komisyon kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde Komisyon aracılığıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz dilekçesi müracaata ilişkin diğer tüm belgelerle birlikte derhal itiraz merciine gönderilir. Bu itiraz öncelikli işlerden sayılarak üç ay içinde karara bağlanır. Mahkeme tarafından Komisyon kararı yerinde görülmezse işin esası hakkında karar verilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.

(4) Ödenmesine karar verilen tazminat, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde Bakanlık tarafından ödenir. Ödemeye ilişkin düzenlenecek kâğıtlar damga vergisinden, yapılacak işlemler harçlardan müstesnadır.”

19. 6384 sayılı Kanun’un 9. maddesi şöyledir:

“(1) Bu Kanun, 23/9/2012 tarihi itibarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde kaydedilmiş başvurular hakkında uygulanır.

…”

20. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesi şöyledir:

“Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.

…”

21. 1136 sayılı Kanun’un 169. maddesi şöyledir:

“Yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz.”

22. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1) Mahkemelerde, tüm hukuki yardımlarda, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sonlandıran her türlü merci kararlarında ve ayrıca kanun gereği mahkemelerce karşı tarafa yükletilmesi gereken avukatlık ücretinin tayin ve takdirinde, Avukatlık Kanunu ve işbu tarife Hükümleri uygulanır.

23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Yargılama giderleri şunlardır:

...

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.

..."

24. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasışöyledir:

“(1)Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 26/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

26. Başvurucular, Komisyon tarafından yalnızca kovuşturma safhasının dikkate alınarak yargılanma süresinin hesaplandığını, bu uygulamanın yanlış olduğunu, kovuşturma evresinden önceki dönemin de hesaba katılması gerektiğini, bu dönem de dikkate alındığında yargılanmanın yaklaşık10 yıl 4 ay sürdüğünü ve bu sürenin makul olmadığını, Komisyonun AİHM içtihatlarına uygun değerlendirme yapmadığını, Komisyon ve Bölge İdare Mahkemesitarafından haklı bulunarak tazminata hükmedilmiş olmasına rağmen lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğini, Komisyon kararının Kanun'a aykırı olarak üç kişi ile alındığını, Anayasa'nın 140. maddesinde hâkim ve savcıların idari görev alamayacakları belirtilirken bu meslek mensuplarının Komisyonda görevlendirilmelerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatını zedelediğini, bu açıdan 6384 sayılı Kanun'un 4. maddesinde yer alan "hâkimler ve savcılar" ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

1. Komisyon Tarafından Belirlenen Tazminatın Düşük Olması Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

27.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.

28. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği belirlenmiş olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak” ve “doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur” olduğunu da ileri sürmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).

29. Başvuru konusu olayda başvurucular, Komisyonun hükmettiği tazminat miktarının AİHM içtihatlarına aykırı şekilde düşük belirlenmesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

30.Başvurucular hakkında efrada suimuamele ve cinsel saldırı suçlarından açılan kamu davasında, Mahkemece düşme ve beraat kararları verilmiş ve hüküm bu şekilde kesinleşmiştir. Başvurucular, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı iddiasıyla AİHM’e başvurmuş; dosya incelenme aşamasında iken 6384 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesiyle Komisyon tarafından değerlendirme yapılması gerektiği belirtilerek başvurunun reddine karar verilmiş; Kanun'da belirtilen süre içinde başvurucular şikâyetlerini Komisyona iletmişlerdir. Komisyon 11/11/2013 tarihli kararlarında başvurucuların soruşturma aşamasında savunmalarının alındığı tarihi dikkate alarak iki dereceli bir yargılamada 7 yıl 10 ay 15 gün süren yargılamanın makul olmadığını ve başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle AİHM’in uzun yargılama konusundaki yerleşik içtihatlarını, olayın kendine özgü koşullarını, başvuruculara isnat edilebilecek kusurun bulunmamasını ve davanın başvurucular açısından taşıdığı önemi de dikkate alarak başvurucular lehine ayrı ayrı 5.000 TL tazminat ödenmesine karar vermiştir. Kararlara yapılan itirazlar, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. Kurulunun 20/1/2014 ve 22/1/2014 tarihli kararları ile reddedilmiştir.

31. Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucu lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesinin inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır. Bu kapsamda Anayasa’nın 36. maddesine ilişkin şikâyetler açısından, yargılama sürecinin ve usulünün adilliğine riayet edilerek hakkaniyete uygun ve makul bir gerekçeye dayalı olarak verilen bir karar mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83; Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 61, 74).

32.Aynı şekilde AİHM de -ulusal yetkililerce ihlalin açıkça veya özü itibarıyla tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde- ilgili tarafın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 34. maddesi anlamında bundan böyle mağdur olduğunu ileri süremeyeceğini belirtmektedir (Fatma Yüksel/Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, § 44; Scordino/İtalya No. 1 [BD], B. No: 36813/97, 29/3/2006, §§ 178 vd.). AİHM’e göre bu iki koşul yerine getirildiği takdirde Sözleşme ile düzenlenen koruma mekanizmasının ikincil niteliği sayesinde Mahkemenin inceleme yapması engellenmiş olacaktır (Fatma Yüksel/Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, § 46).

33. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların varlığını devam ettirip ettirmediğine bağlı bulunmaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Freimanis ve Lidums /Letonya, B. No: 73443/01, 74860/01, 9/2/2006, § 68). Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).

34. Sözleşme’nin 46. maddesi bağlamında AİHM, Ümmühan Kaplan/Türkiye (B. No: 24240/07, 20/3/2012) kararında Türkiye'nin, en geç kararın kesinleşmesini takip eden bir yıl içinde Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 13. maddesi bağlamındaki makul süre aşımı şikâyetleri hakkında yeterli ve uygun bir tatmin sağlayabilecek bir iç hukuk yolu oluşturması gerektiğine karar vermiştir. AİHM bu iç hukuk yolunun kendisine sunulacak olan benzer başvuruların yığılmasını engellemek amacıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun açılması tarihine kadar yapılacak olan ve kendi önünde derdest olan başvurularla ilgili olduğunu da vurgulamıştır (Ümmühan Kaplan/Türkiye, § 75).

35. Başvuru konusu olayda, başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmiş ve tazminata hükmedilmiştir. Başvurucuların 6384 sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk yolunun AİHM’in Ümmühan Kaplan/Türkiye kararında belirttiği ilkeleri taşımadığını yahut Komisyon tarafından takdir edilen tazminatların kendilerine ödenmediği yönünde bir iddiada da bulunmadıkları anlaşılmıştır.

36. Bu durumda 6384 sayılı Kanun ile kurulan Komisyon tarafından, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğinin tespit edildiği ve bu ihlal sebebiyle başvuruculara tazminat ödenmesine karar verildiği görüldüğünden yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle ortaya çıkan ihlalin Komisyonun tespitine esas olan olayla ilgili başvurucuların mağduriyetinin açıkça ve orantısız olmayacak şekilde giderildiği, bundan dolayı ihlalin güncelliğini yitirmesi nedeniyle bireysel başvuru tarihi itibarıyla başvurucuların mağdur statüsünün bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

37. Açıklanan nedenlerle başvurucuların bireysel başvuru tarihi itibarı ile mağdur statüleri bulunmadığından başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Vekâlet Ücretine Hükmedilmemesi, Komisyonun Toplanma Usulünün Kanun'a Aykırı Olması ve Komisyonda Hâkim ve Savcıların Görev Alması Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

38. Başvurucular Komisyon ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından haklı bulunarak tazminata hükmedilmiş olmasına rağmen AİHM, Komisyon ve Bölge İdare Mahkemesi yönünden avukatlık ücretinin ödenmesi talebinin reddedildiğini, Komisyonun Kanun'a aykırı olarak üç üye ile karar aldığını, Komisyonda hâkim ve savcıların görev almalarının mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkelerine aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

39. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

40. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

41. 6384 sayılı Kanun'un 2. maddesinde, makul sürede yargılama yapılmaması ve Mahkeme kararlarının icra edilmemesi iddialarıyla AİHM'e yapılan başvuruları incelemekle Komisyonun görevli olduğu; 4. maddesinde, Komisyon üyelerinin Bakanlığın merkez, merkeze bağlı ve ilgili kuruluşlarında çalışan hâkim ve savcılar arasından Adalet Bakanı tarafından atanacak dört kişi ile Maliye Bakanı tarafından Maliye Bakanlığı personeli arasından atanacak bir kişiden oluşacağı ve Komisyonun üye sayısının salt çoğunluğuyla toplanacağı ve toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar vereceği belirtilmiştir. Ayrıca aynı Kanun'un 7. maddesine göre Komisyonun verdiği kararlara karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilmektedir.

42. Anılan bu hükümlere göre 6384 sayılı Kanun uyarınca oluşturulacak Komisyonun verdiği kararların “kesin hüküm” niteliğini taşımadığı, yargı fonksiyonu kapsamında olmadığı, başvuruları inceleme süreci ve uygulayacağı usulün idari nitelikte olduğu, kararlarının idari yargı denetimine tabi olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Komisyonun yargısal faaliyet yürüten bir makam veya merci olmayıp Bakanlık bünyesinde kurulan ve sekretaryasını Bakanlığın yürüttüğü bir idari kurul olduğu sonucuna varılmıştır (AYM, E.2013/34, K.2013/74, 6/6/2013).

43. 1136 sayılı Kanun'un 164. maddesine göre avukatlık ücreti hukuki yardım karşılığı ödenen meblağı ifade etmektedir. Aynı Kanun'un 169. maddesinde ise yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin miktarının nasıl hesaplanacağı belirtilmiş olup hükümde “yargı mercilerinden” bahsedildiği anlaşılmaktadır. Avukatlık ücretinin miktarları da Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde belirtilmiştir.

44. Öte yandan 6100 sayılı Kanun'un 323. maddesinde vekâlet ücreti dâhil olmak üzere yargılama giderleri sayılmış, 326. maddesinde ise yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği düzenlenmiştir.

45. Başvurucular; AİHM, Komisyon ve Bölge İdare Mahkemesine yaptıkları başvurular nedeniyle Komisyon ve Mahkeme tarafından lehlerine avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerse de 6384 sayılı Kanun'un, yalnızca makul sürede yargılama yapılmaması ve mahkeme kararlarının icra edilmemesi iddialarıyla AİHM'e yapılan başvuruları incelemek üzere idari bir kurul olan Komisyonun kurulmasını öngördüğü belirlenmiştir. Anılan Kanun gereği başvuruların incelenmesinde başvurucular dışında karşı taraf veya davalı sıfatıyla hiçbir kurum veya kişinin yer almadığı, Komisyonun başvurucunun iddialarını haklı gördüğü takdirde ancak Kanun'da öngörülen şekilde tazminata hükmedebileceği, bunun dışında vekâlet ücretine hükmetme yetkisinin bulunmadığı, Bölge İdare Mahkemesinin itiraz üzerine verdiği kararların nitelik olarak ret kararları olduğu Kanun gereği başvurucular lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmıştır (Ahmet Doğan, B. No: 2014/11359, 16/9/2015, § 46).

46. Yine başvurucular Komisyonun Kanun'a aykırı olarak üç üye ile karar aldığını, Komisyonda hâkim ve savcıların görev almalarının mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüşlerse de başvuru konusu Komisyon kararlarının dört hâkim ve bir vergi müfettişinden oluşan heyet tarafından alındığı,Komisyonun yargısal faaliyet yürüten bir makam veya merci olmayıp Bakanlık bünyesinde kurulan ve sekretaryasını Bakanlığın yürüttüğü bir idari kurul olduğugözönüne alındığında hâkim ve savcıların Komisyonda görev almasında mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

47. Başvuru konusu olayda başvurucuların Komisyona yaptığı başvuru üzerine makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilerek 6384 sayılı Kanun gereği başvuruculara yalnızca tazminat ödenmesine karar verildiği, anılan Kanun'a göre Komisyonun yetkisi gereği başvurucular lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesinin başvurucuların adil yargılanma hakkına bir müdahale oluşturmadığı, yine Komisyonun Kanun'un öngördüğü usul çerçevesinde toplanarak karar aldığı, buna yönelik iddiaların da yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

48. Açıklanan nedenlerle vekâlet ücretine hükmedilmemesi, Komisyonun karar alma usulünün Kanun'a aykırı olması, Komisyonda hâkim ve savcıların görev alması nedenleriyle adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. 6384 sayılı Kanun'un 4. Maddesinde Yer Alan "Hâkimler ve Savcılar" İbaresinin Anayasa'ya Aykırılığı Olduğuna İlişkin İddia

49. Başvurucular, 6384 sayılı Kanun'un 4. maddesinde yer alan "hâkimler ve savcılar" ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğunu, bu iddialarının ciddi bulunarak Anayasa'ya aykırılık yönünden de bir inceleme yapılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.

50. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden medeni haklara sahip bütün gerçek ve tüzel kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.

51. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.”

52. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel başvuru konusu yapılamayacağı açıkça düzenlenmektedir.

53. Bir yasama işlemi olarak kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin ürünüdür. Kanun, parlamento kararı dışında kalan ve Anayasa’nın yetki verdiği Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemdir (Tuğba Arslan, B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 85).

54. Bireysel başvuru yolu, bireylerin maruz kaldığı temel hak ihlallerinin tespitini yapan ve tespit edilen ihlalin ortadan kaldırılması için etkin araçları içeren anayasal bir güvencedir. Bu güvence kapsamında kişilere doğrudan yasama işleminin iptalini isteme yetkisi tanınmamıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, kamusal bir düzenlemenin soyut biçimde Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak kabul edilemez (Gökhan Ünal, B. No: 2012/30, 5/3/2013, §§ 16,17).

55. Bir yasama işleminin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda, doğrudan yasama işlemi aleyhine değil, ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).

56. Somut olayda başvurucular, 6384 sayılı Kanun'un 4. maddesinde yer alan "hâkimler ve savcılar" ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğunu belirterek iptalini talep etmişlerdir. Bireysel başvuru yoluyla doğrudan yasama işlemine değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı başvuru yapılabilecektir. Diğer bir deyişle bir yasama işleminin doğrudan ve soyut olarak Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvuru yapılamaz (Büyük Birlik Partisi ve diğerleri [GK], B. No: 2014/8842, 6/1/2015, § 26).

57. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Komisyon tarafından belirlenen tazminatın düşük olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Vekâlet ücretinin ödenmesine hükmedilmemesi, Komisyonun toplanma usulünün kanuna aykırı olması, Komisyonda hâkim ve savcıların görev alması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. 6384 sayılı kanun'un 4. maddesinde yer alan "hâkimler ve savcılar" ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 26/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.