2014/4258

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

VANGÖLÜ TURİZM SEYAHAT VE TİCARET A.Ş. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/4258)

 

Karar Tarihi: 12/1/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

Raportör Yrd.

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

Vangölü Turizm Seyahat ve Ticaret Anonim Şirketi

Vekili

:

Av. Serdar KARTAL

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, şirkete ait seyahat otobüsünün seyir hâlindeyken terör örgütü üyeleri tarafından durdurulup yakılması durumu dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruda gerçek zararın karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının; açılan davanın reddedilmesi ve davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/3/2014 tarihinde İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 27/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 6/1/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu Şirket, 26/10/1993 tarihinde Van-Tatvan kara yolunun Köprücük köyü mevkiinde seyahat hâlinde olan firmalarına ait otobüsün terör örgütü mensuplarınca durdurularak içindeki yolcuların araçtan indirildiğini ve aracın deposundan hortumla mazot çekildiğini, içine ve dışına mazot dökülerek aracın yakıldığını, yapılan başvuru ve açılan dava neticesinde zararlarının karşılanmadığını iddia etmiştir.

8. Başvurucu 15/7/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Bitlis Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.

9. Komisyon 31/3/2006 tarihli ve 2006/266 sayılı kararında; yapılan inceleme neticesinde evrak eksikliğinin bulunmadığı, zarar sahibine şimdiye kadar herhangi bir kamu kurum ve kuruluşu tarafından ayni ve nakdi tazminat ödenmediği tespit edildiğinden 5233 sayılı Kanun ile 20/10/2004 tarihli ve 7955 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik'in 16. maddesi gereğince Bilirkişi Zarar Tespit Komisyonlarınca araç için düzenlenen raporları da dikkate alarak 50.000 TL maddi tazminatın ilgili Şirkete ödenmesine karar vermiştir.

10. Başvurucu Şirket tarafından tazminat miktarı yeterli görülmeyerek sulhname kabul edilmemiş, 26/5/2006 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalanmıştır.

11. Başvurucu tarafından tazminat miktarının zararlarını karşılamadığı iddia edilerek Komisyon kararı aleyhine Van 1. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.

12. Van 1. İdare Mahkemesinin 30/4/2010 tarihli ve E.2006/3172, K.2010/524 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

 “...Olayda, olay yeri tutanağı ve tanık ifadelerinden davacı şirkete ait 65 EA 395 plakalı 1988 model 0 303 E Mercedes Benz marka otobüsün terör örgütü mensuplarınca 26.10.1993 tarihinde yakıldığı sabit ise de; davacı şirketçe söz konusu otobüsün yakılması sonucu tamamen kullanılamaz hale geldiğinin ileri sürülmesi sebebiyle, Mahkememizin 10.04.2008 günlü ara kararı ile Van İl Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil ve Denetleme Şube Müdürlüğü'nden; 26.10.1993 tarihinde terör örgütünce yakılan davacı şirkete ait 65 EA 395 plakalı, 1988 model Mercedes Benz 0303 marka 482.930.50.201148 motor, 373.195.10.214544 şase nolu yolcu otobüsünün satışına, hurdaya ayrılıp ayrılmadığına, hurda değeri veya satış değerine, olay sonrasında kullanılıp kullanılmadığına ilişkin tüm kayıt ve belgelerin istenilmesi üzerine sunulan 24.07.2008 gün ve 24396 sayılı cevabi yazıda, yukarıda özellikleri belirtilen söz konusu otobüsün 11.04.1988 tarihinde davacı şirket adına tescil edildiğinin, aynı aracın 08.05.2003 tarihinde 16 KF 413 plaka olarak Bursa İli'ne nakil gittiğinin belirtilmesi üzerine, Mahkememizin 27.11.2008 günlü ara kararı ile Bursa İl Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil ve Denetleme Şube Müdürlüğü'nden, 08.05.2003 tarihinde 16 KF 413 plaka olarak Bursa İli'ne nakil giden araç dosyasının istenilmesiyle birlikte, davacıdan da, dava dilekçesinde aracın tamamen yandığı ve kullanılamaz hale geldiği yönündeki iddialar ile aracın Bursa İli'ne nakil gittiği yönündeki bilgiler arasındaki çelişkinin sebebinin açıklanması istenilmiş olup, Bursa İl Emniyet Müdürlüğü'nün sunduğu 26.01.2009 günlü cevabi yazıda; otobüs tescil defterindeki kayıtlara göre söz konusu aracın C.B. adlı şahıs adına 16 KF 413 plaka ile Bursa İli'ne nakil tarihinin 08.05.2003 değil 25.03.1994 olduğu, aynı aracın 20.04.1995 tarihinde ise İstanbul İli'ne 34 KCZ 97 plaka ile nakil gittiğinin belirtildiği, davacının ise 09.06.2009 tarihli dilekçesinde; aracın olay sonrası kullanılmaz hale geldiği, aracın hurdası ile ilgili işlem yapılmadığı, tamir de ettirilmediği, olay yerinde bırakılan aracın Karayolları Bölge Müdürlüğü ekiplerince uygun bir yere götürüldüğü kanısında oldukları, araç iskeleti ile ne gibi bir işlem yapıldığını bilmedikleri ve aracın 16 KF 413 plakaya nakil gitmesine ilişkin olarak şirket bünyesinde bir kayıt mevcut olmadığı, naklin, perte ayrılan aracın kaydı üzerinden gerçekleştirilen başka araca ilişkin bir işlem olabileceği kanısında oldukları beyanında bulunduğu, 27.11.2008 tarihli ara kararına Van Vergi Dairesi Müdürlüğü'nce verilen 20.01.2009 tarihli cevabi yazıda, Bursa İl Emniyet Müdürlüğü'nce sunulan bilgilere uygun olarak 11.04.1988 tarihinde davacı şirket adına tescillenen aracın 1994/1 MTV'nin 274728 nolu makbuz ile tahsil edilmiş olduğunun, aracın 24.03.1994 tarihinde 16 KF 413 plakaya nakil gittiğinin belirtildiği, Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 20.03.2009 günlü ara kararına verdiği 01.06.2009 tarihli cevabi yazıda da, 1994/2, 1995/1 MTV'nin kurumlarınca tahsil edildiği, aracın 28.04.1994 tarihinde 34 KCZ 97 plaka ile nakil gittiğinin belirtildiği ve ayrıca yukarıda tespit edilen hususlar üzerine 12.10.2009 günlü ara kararı ile İçişleri Bakanlığı'ndan dava konusu otobüse ilişkin tüm belgelerin istenilmesi üzerine dosyaya ibraz edilen 34 KCZ 97 plakalı 1988 model Mercedes Benz 0303 marka araca ilişkin trafik tescil belgesinin incelenmesinden şase ve motor numaralarının davacı şirketçe 65 EA 395 plakalı ait olduğu belirtilen faturadaki şase ve motor numarası ile aynı olduğunun saptanmış olması karşısında; davacı şirketin terör örgütü elemanlarınca yakılan 65 EA 395 plakalı, 1988 model Mercedes Benz 0303 marka 482.930.50.201148 motor, 373.195.10.214544 şase nolu yolcu otobüsünün olay sonrasında kullanılmaya devam edildiğinin tartışmasız olması ve şayet, terör örgütünce yakılması sonucunda araç davacı şirketçe onarılmış ise, onarım bedeli ile araçta meydana gelen değer kaybının tazmin edilmesine yönelik olarak gerek idari başvuru dilekçesinde gerekse dava dilekçesinde herhangi bir istemde bulunulmaması karşısında; davalı idareye 5233 sayılı Yasa kapsamında yapılan başvuruya ilişkin dilekçede ve dava dilekçesinde ileri sürülen, aracın kullanılamaz hale geldiği yönündeki iddiaların ve bu sebeple uğranıldığı belirtilen zararın ortaya konulamadığı saptandığından, davanın reddi gerekmektedir.

Öte yandan; davacı şirketçe, aracın 12 yıl süresince işletilememesi nedeniyle uğranıldığı iddia edilen 400.000 TL gelir kaybı zararının, İdare Hukuku ilkelerine göre belirli ve kesin nitelikte olamaması, gelecekte elde edilmesi muhtemel gelirin tazminat davasına konu edilememesi, davacı şirketçe otobüsün 12 yıl boyunca işletilip işletilmeyeceğinin, işletilmesi halinde de sürekli kazanç sağlayacağının belli olmaması karşısında; muhtemel olduğu sonuç ve kanaatine varılan kazanç kaybı zararının, idarenin tazmin sorumluluğunudoğurmasına hukuken olanak bulunmamaktadır...”

13. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 28/2/2013 tarihli ve E.2011/9761, K.2013/1592 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.

14. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 26/12/2013 tarihli ve E.2013/14047, K.2013/12175 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar düzeltme kararı, başvurucuya 27/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 26/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:

“Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”

17. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesi şöyledir:

“Bu Kanun,3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.”

18. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır:

 a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar. ...”

19. 5233 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“7 nci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle,hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir.”

20. 5233 sayılı Kanun’un 4., 6., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu kararı eki kararın 1. maddesi.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 12/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu Şirket, 26/10/1993 tarihinde Van-Tatvan kara yolunun Köprücük köyü mevkiinde seyahat hâlinde olan firmalarına ait otobüsün terör örgütü mensuplarıncadurdurularak içindeki yolcuların araçtan indirildiğini ve aracın deposundan hortumla mazot çekildiğini, içine ve dışına mazot dökülerek aracın yakıldığını, yapılan başvuru ve açılan dava neticesinde zararlarının karşılanmadığını, aracın kullanılamaz hâle geldiğini, terör saldırısının karakol yakınında gerçekleştiğini, idarenin güvenliği sağlamaması nedeniyle tam kusurlu olduğunu, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 35., 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

23. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldığı mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

24. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı, yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).

28. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru tarihi (15/7/2005)ile nihai karar tarihi (26/12/2013) arasında geçen ve toplam 8 yıl 5 ay olan sürede, başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

29. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucu Şirket; terör örgütü tarafından otobüslerinin yakıldığını, aracın hurda hâline geldiğini, zararlarının giderilmediğini, oluşan zararlarının tazminini dava ve temyiz dilekçesinde talep ettiklerini ancak aracın olay sonrasında da kullanılmış olduğu gerekçesiyle Mahkemece davalarının reddedildiğini, aracın olay sonrası kullanılmış olmasının oluşan hasarın karşılanmayacağı anlamına gelmediğini, ayrıca araçta oluşan zarar nedeniyle olay tarihi ile Komisyona başvuru tarihine kadarki on iki yıllık süre boyunca aracın kullanılamaması nedeniyle oluşan zararların tahsili taleplerinin de geleceğe yönelik muhtemel gelirin tazminat konusu yapılamayacağı gerekçesiyle reddedildiğini ancak geleceğe dönük muhtemel gelir kaybının ötesinde Şirketin mal varlığının zarar görmesi neticesinde aracın kullanılamaması dolayısıyla oluşan zararın karşılanması olduğunu belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının, 36. maddesinde tanımlanan hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan iddialar Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı açısından incelenmiştir.

31. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).

32. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).

33. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde belirtilen hususlara ilişkin iddiaların, maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45-50). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 93; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, § 88).

34. Başvuru konusu olayda başvurucu Şirketin; Van 1. İdare Mahkemesinde açtığı davada, Komisyon tarafından belirlenen miktarın zararlarını karşılamadığını, ayrıca aracı on iki yıl süresince kullanamamaktan dolayı kazanç kaybının olduğunu ifade ederek, bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdüğü ve belirtilen vakıaya ilişkin belgelerini Derece Mahkemesine ibraz ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunu iddia ettiği zararlarının karşılanması noktasındaki özel durumunun dikkate alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.

35. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesinde bu Kanun’un amacının terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu (bkz. § 16), Kanun’un 2. maddesinde bu Kanun’un 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1., 3., ve 4. maddeleri kapsamına giren eylem veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı (bkz. § 17) ifade edilmiş; Komisyonca dikkate alınacak deliller kapsamında yapılan değerlendirme neticesinde (bkz. § 19) zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunun tespitinin yapılması akabinde Kanun’un 7. maddesinde belirtilen zarar kalemleri (bkz. § 18) üzerinden yapılacak hesaplama ile tespit edilen tazminat miktarının başvurucuya ödenmesine karar verileceği hükme bağlanmıştır.

36. Komisyon kararında, Van-Tatvan yolu Köprücük köyü mevkiinde 65 EA 395 plakalı Mercedes-Benz marka O303 tipi yolcu otobüsünün 26/10/1993 tarihinde PKK terör örgütü mensuplarınca yapılan yol kesme sonucu yakıldığı, yapılan inceleme neticesinde evrak eksikliğinin bulunmadığı, zarar sahibine şimdiye kadar herhangi bir kamu kurum ve kuruluşu tarafından ayni ve nakdi tazminat ödenmediği tespit edildiğinden 5233 sayılı Kanun ile ilgili Yönetmelik'in 16. maddesi gereğince Bilirkişi Zarar Tespit Komisyonlarınca araç için düzenlenen Komisyon raporları da dikkate alınarak 50.000 TL nakdi yardımın ilgili Şirkete ödenmesine karar verilmiştir.

37. Mahkemece 30/4/2010 tarihinde;

i. Dosya kapsamındaki belgelerin incelenmesi sonucunda yolcu otobüsünün olay sonrasında kullanılmasına devam edildiğinden terör örgütünce yakılması sonucunda araç Şirket tarafından onarılmış ise de onarım bedeli ile araçta meydana gelen değer kaybının tazmin edilmesine yönelik gerek idari başvuru dilekçesinde gerekse dava dilekçesinde herhangi bir istemde bulunulmaması karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında idareye yapılan başvuruya ilişkin dilekçede ve dava dilekçesinde ileri sürülen aracın kullanılamaz hâle geldiği yönündeki iddiaların ve bu sebeple uğranıldığı belirtilen zararın ortaya konulamadığı,

ii. Ayrıca Şirket tarafından aracın on iki yıl süresince işletilememesi nedeniyle uğranıldığı iddia edilen 400.000 TL zararının idare hukuku ilkelerine göre belirli ve kesin nitelikte olmaması, gelecekte elde edilmesi muhtemel gelirin tazminat davasına konu edilememesi, Şirketçe otobüsün on iki yıl süresince işletilip işletilmeyeceğinin, işletilmesi hâlinde de sürekli kazanç sağlayacağının belli olmaması karşısında muhtemel olduğu sonuç kanaatine varılan kazanç kaybından doğan zararın idarenin tazmin sorumluluğunu doğurmasına hukuken olanak bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir. (bkz. § 12).

38. Bu durumda başvurucu Şirkete ait aracın 26/10/1993 tarihinde terör örgütü mensuplarınca yapılan yol kesme sonucu yakıldığının sabit olduğu, gerek bilirkişi ve Komisyon kararında gerekse Mahkemece yapılan araştırmalarda, tutanaklarda kabul edilmiştir. Komisyon tarafından tazminat ödenmesi yönünde karar verilmiş ancak başvuru tarafından gerçek zararın daha fazla olduğu gerekçesiyle tazminat kabul edilmeyerek sulhname imzalanmamıştır. Ancak Komisyon tarafından ilgili Kanun kapsamında tazmin edilmesi gereken bir zarar olduğu yönündeki kabulün aksine olay nedeniyle başvurucutarafından açılan davada, aracın olaydan sonra kullanımına devam edildiği gerekçesiyle başvurucunun herhangi bir zararının oluşmadığı, zararın ortaya konulamadığı şeklindeki kabulden hareketle Mahkemece davanın reddine karar verilmesinin adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkına uygun olduğu söylenemez. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

40. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

41. Başvurucu, başvuru formunda belirttiği maddi ve manevi tazminat miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuştur.

42. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

43. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmiş olması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

44. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

45. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Van 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 1. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.