2014/4481

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MAHMUT BAŞAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/4481)

 

Karar Tarihi: 19/7/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Abuzer YAZICIOĞLU

Başvurucu

:

Mahmut BAŞAR

Vekili

:

Av. Bektaş KÖSE

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hakkında verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın yasal hükümlerin hatalı uygulanması, yeterli araştırma yapılmadan, talep ve itirazları dikkate alınmadan sonuçlandırılarak reddine karar verilmesi nedenleriyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 26/3/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. 1945 doğumlu olan başvurucu, Bergama ilçesinde TP Petrol Dağıtım Limitet Şirketi bayiliği yaptığını belirtmektedir.

10. Başvurucunun işlettiği istasyonda yapılan kontroller sonucunda bayisi bulunduğu dağıtıcı haricinde akaryakıt alım işlemi yapıldığına ilişin hakkında 29/12/2006 tarihli tespit tutanağı düzenlenmiş ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna (İdare) bildirilmiştir.

11. Tespit üzerine İdare tarafından 3/9/2009 tarihli ve 2231/29 sayılı kararla 4/12/2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu’nun 8. maddesinin birinci fıkrası ve aynı maddenin ikinci fıkrasının (a) bendine aykırılık nedeniyle aynı Kanun’un 19 maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (4) numaralı alt bendi ve aynı maddenin dördüncü fıkrası uyarınca başvurucuya 120.000 TL idari para cezası uygulamıştır.

12. Başvurucu, olayla ilgili ön araştırma ve soruşturma yapılmadan haksız ve hukuka aykırı işlemle idari yaptırım ile olay tarihi itibarıyla yürürlükte olmayan kanun hükümlerinin uygulandığını ve suç olarak düzenlenmemiş fiillerin cezalandırıldığını belirterek para cezasının iptalini talep etmiştir.

13. Danıştay 13. Dairesi (Daire), başvurucunun itirazına karşı ilgili İdarenin yazılı görüşünü almış; idari para cezası uygulamasına ilişkin bilgi ve belgeleri temin etmiş, 7/10/2011 tarihli kararı ile başvurucunun talebini reddetmiştir. Mahkeme kararının ilgili bölümleri aşağıdaki gibidir:

“… 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun’un amacının; yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan temin olunan petrolün, doğrudan veya işlenerek güvenli ve ekonomik olarak rekabet ortamı içerisinde kullanıcılara sunumuna ilişkin piyasa faaliyetlerinin şeffaf, eşitlikçi ve istikrarlı biçimde sürdürülmesi için yönlendirme, gözetim ve denetim faaliyetlerinin düzenlenmesini sağlamak olduğu belirtilmiştir…

Dava dosyasının incelenmesinden, İzmir İl Jandarma Komutanlığı tarafından yapılan denetim sonucunda, bayilik lisans sahibi olan davacıya ait akaryakıt istasyonu adına düzenlenen fatura ile 2006 yılı içerisinde davacının bayisi olduğu dağıtıcı TP Petrol Dağıtım Limited Şirketi dışında akaryakıt ikmal ettiğinin tespit edildiği, bu tespit esas alınarak dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmıştır.

Bu durumda 5015 sayılı Kanun’un 14. maddesinin verdiği yetki çerçevesinde yapılan denetim sonucunda düzenlenen tutanak ve eki fatura ile davacının bayisi olduğu dağıtıcı haricinde başka bir yerden akaryakıt tedarik ettiği anlaşıldığından davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin uyuşmazlık konusu Kurul kararında mevzuata aykırılık bulunmamaktadır…”

14. Başvurucunun karara itirazı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 5/12/2012 tarihli kararı ile Daire kararında itiraz dilekçesinde ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın ortadan kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek reddedilmiştir. Karar düzeltme talebi ise yine aynı Kurulun 4/12/2013 tarihli ilamıyla reddedilerek karar kesinleşmiştir.

15. Nihai karar başvurucuya 24/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 26/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. 5015 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ve ikinci fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

“Bayi lisanslarına ilişkin düzenlemeler (teknik, güvenlik, kapasite, çevre vb.) Kurum tarafından yapılır. Bayiler, dağıtıcıları ile yapacakları tek elden satış sözleşmesine göre bayilik faaliyetlerini yürütürler.

Bayiler lisanslarının devamı süresince;

a) Bayisi olduğu dağıtıcı haricinde diğer dağıtıcı ve onların bayilerinden akaryakıt ikmali yapılmaması, …

İle yükümlüdür.”

18. 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısımları, dördüncü ve onbirinci fıkraları (23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 522. maddesi ile değiştirilmeden önceki hâli) şöyledir:

“Bu Kanuna göre;

a) Aşağıdaki haller ağır kusur sayılarak, sorumluları hakkında beşyüz milyar Türk Lirası idarî para cezası uygulanır:

4) 5, 6, 7, 8, 16, 17 ve 18 inci maddelerin ihlali.

...

Bayiler için yukarıda yer alan cezaların beşte biri uygulanır.

İdarî para cezalarının miktarları her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır. Bu şekilde yapılacak hesaplamalarda, milyon kesirleri dikkate alınmaz.”

19. 5015 sayılı Kanun’un 23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 522. maddesi ile değiştirilen 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısımları ve dördüncü fıkraları şöyledir:

“Bu Kanuna göre;

a) Aşağıdaki hallerde, sorumlulara altıyüzbin Türk Lirası idarî para cezası verilir:

4) 5, 6, 7, 8, 16, 17 ve 18 inci maddelerin ihlali.

...

Bayiler için yukarıda yer alan cezaların beşte biri uygulanır…”

20. 5015 sayılı Kanun’un 20. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası şöyledir:

“Kurul, re’sen veya kendisine intikal eden ihbar veya şikâyetler üzerine doğrudan soruşturma açılmasına ya da soruşturma açılmasına gerek olup olmadığının tespiti için ön araştırma yapılmasına karar verir.

Ön araştırma ve soruşturmada takip edilecek usul ve esaslar, Kurum tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir.”

21. 6/1/2005 tarihli ve 25692 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan mülga Petrol Piyasasında Yapılacak Denetimler ile Ön Araştırma ve Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in (Yönetmelik) 25. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası şöyledir:

“Petrol piyasasında faaliyette bulunan gerçek veya tüzel kişilerin ilgili mevzuat hükümlerine aykırı faaliyet ve işlemlerinden bu Yönetmelikte düzenlenen ön araştırma ve soruşturma prosedürüne gerek olmayacak derecede açık olduğu Kurul tarafından belirlenenler için, Daire Başkanlığı vasıtasıyla ilgili gerçek veya tüzel kişiye onbeş günden az olmamak üzere uygun bir süre verilerek yazılı savunması alınır. Daire Başkanı, ilgili gerçek veya tüzel kişinin yazılı savunmasını, kendi görüşüyle birlikte Başkanlığa sunar. Başkan, konuyu Kurul gündemine öncelikle alır.

Kurul, yazılı savunma ve konuya ilişkin Daire Başkanlığı görüşünü inceleyerek kararını verir. İlgili mevzuat hükümlerine aykırılığın Kurul tarafından sabit görülmesi halinde, ilgili kanunlarda öngörülen ceza ve yaptırımların uygulanmasını kararlaştırır.”

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 19/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesinin İhlali İddiası Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

23. Başvurucu, sahibi olduğu akaryakıt istasyonunda 29/12/2006 tarihinde denetim yapıldığını, ardından yetkili dağıtıcı dışında akaryakıt ikmali yapıldığının tespit edildiği gerekçesiyle cezaya konu eylemlerin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olmayan mevzuat hükümlerine dayanılarak hakkında idari para cezası verildiğini, anılan eylemin 12-14/6/2006 tarihlerinde gerçekleştiği tespitine rağmen cezanın 23/1/2008 tarihinde ilgili kanuna eklenen tutar kapsamında hesaplandığını belirterek kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve idari para cezasının iptal edilmesi talebinde bulunmuştur.

24. Bakanlık, idari yaptırım uygulanan Kanun maddelerinin olay tarihinde yürürlükte olduğunu, dayanak hükümlerde değişiklik olmadığını, para cezalarının yeniden değerleme or anı ile belirlendiğini ve olay tarihi itibariyle lehe olan cezanın verildiğini belirtmiş, takdiri Anayasa Mahkemesine bırakmıştır.

2. Değerlendirme

25. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarından olup Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanı kapsamında yer aldığı kabul edilmektedir. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra, suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve önemi haiz olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte, buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, §§ 23-33).

26. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda, kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin, bu ilkeye saygılı hareket etmeleri; suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının, yasama organı tarafından belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın, düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organın da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (Karlis A.Ş., § 34).

27. Ceza yaptırımına ilişkin düzenlemelerin öngörülebilir ve erişilebilirliği noktasındaki öncelikli ölçü, mahkemelerin yorumunu ve hangi eylemlerin ne tür bir cezayla karşılık bulduğunu gerektiğinde hukuki bir yardımla kişilerin bilebilmelerini sağlamasıdır. Bu bağlamda, tüm ayrıntıların düzenleme içinde yer alması şart olmayıp bazı muhtemel belirsizliklerin yargısal yorumla zamanla açıklanıp aydınlatılması imkân dâhilindedir. Bu noktada önemli olan yorumla ulaşılan sonucun, eylemin özü açısından tutarlı ve makul kabul edilebilir olmasıdır (Efendi Yaldız, B. No: 1202, 25/3/2015, § 34).

28. Başvurucu, idari yaptırım kararının dayanağı olan Kanun’da olay tarihi itibariyle yasaklayıcı bir hükmün bulunmadığını ve cezanın uygulandığı tarihteki hükümler uygulanarak fazla ceza tayin edildiğini, itiraz konusu idari para cezasında yasal düzenleme hatalı yorumlanarak Kanun’da öngörülmeyen bir ceza belirlendiğini ileri sürmektedir.

29. Somut olayda başvurucu hakkında düzenlenen idari para cezasının dayanağı olarak 5015 sayılı Kanun’un 8. maddesinde herhangi bir değişikliğin bulunmadığı, aynı Kanun’un 19. maddesinde ilk değişikliğin idari para cezalarının miktarına yönelik olarak 23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun ile yapıldığı, değişiklik öncesinde yeniden değerleme oranına göre hesaplanan idari para cezası miktarlarının İdare tarafından çıkarılan tebliğlerle duyurulduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda 7/1/2006 tarihli ve 26046 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Petrol Piyasası Kanunun 19 uncu Maddesi Uyarınca 2006 Yılında Uygulanacak Para Cezaları Hakkında Tebliğ” ile belirlenen ve olay tarihi için hesaplanan ceza miktarı 156,895 TL, buna karşın 5728 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik sonrasındaki ceza miktarı 120,000 TL olarak belirlenmiştir. Cezalar karşılaştırılması ile lehe ceza belirlendikten sonra idare ve yargısal denetimi yapan makamlarının başvuru konusu uygulamayı yaptıkları, başvurucunun bu yöndeki itirazlarını yargı makamlarına ulaştırdığı ve itirazların yasal düzenlemenin yorumundan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

30. Anayasa Mahkemesinin görevi kanun hükümlerinin nasıl yorumlanması gerektiğini belirlemek değildir. Bunun ötesinde uygulamaya yansıyan yorumun başvurucu tarafından ilgili tarihte geçerli olan "hukuk" kapsamında makul ölçüde öngörülebilir olup olmadığını incelemektir. Bu bağlamda Mahkeme kararında, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun veya yorumun bulunmadığı ve kişilerin davranışlarının sonuçlarını öngörebilecek ölçüde açık ve anlaşılabilir olduğu değerlendirilmektedir.

31. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlali İddiası Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Başvurucu, hakkında verilen cezaya ilişkin ilgili mevzuatta ön soruşturma yaptırma zorunluluğu bulunmasına karşılık, İdare tarafından herhangi bir ön soruşturma yaptırılmadığını, bu hususu itirazı inceleyen Mahkeme önünde ileri sürmesine karşılık yeterli inceleme yapılmaksızın karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Bakanlık, benzer konularla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin Hayrettin Aktaş (B. No: 2013/1205, 17/9/2013) bireysel başvuru dosyasında bildirilen görüşleri tekrar ettiğini ve yeniden görüş bildirmeye gerek görülmediğini bildirmiştir.

2. Değerlendirme

34. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

35. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir..."

36. Anılan hükümlere göre Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

37. Sözleşme’nin 6. maddesinin birinci fıkrasındaki ifadeler dikkate alınarak Anayasa’nın 36. maddesi değerlendirildiğinde kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin uyuşmazlıkların da adil yargılanma hakkının koruma alanı içerisinde yer aldığı anlaşılmaktadır (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 26).

38. Anayasa'nın 36. maddesi ile Sözleşme'nin 6. maddesi hükümlerinden anlaşılacağı üzere adil yargılanma hakkı dava sürecine özgülenmiştir. Dolayısıyla söz konusu hak kapsamındaki güvenceler, esas olarak mahkemedeki yargılama sürecine uygulanmaktadır. Ancak dava öncesi ya da sonrasındaki süreçte yaşanan birtakım ihlal ya da eksiklikler yargılamanın bir bütün olarak adilliğine zarar verebilecek nitelikte ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin dava öncesi ya da sonrasındaki süreçler için de uygulanması gerekmektedir. Bu gereklilik adil yargılanma hakkının tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi amacından kaynaklanmaktadır (Yusuf Gezer, B. No: 2012/2103, 14/1/2014, § 24).

39. Öte yandan yargılama aşamasında Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelere riayet edildikten sonra Anayasa Mahkemesinin yargılamadan önceki ön süreçlerin ne şekilde yürütülmesi gerektiğine dair bir müdahalede bulunması söz konusu olmamaktadır. Ancak, suç şüphesi altında kollukta beyan alınması gibi yargılama öncesi sürecin, yargılamayı bir bütün halinde etkileyecek sonuç doğurduğu durumlarda somut olayın ayrıca incelenmesi gerekebilir.

40. Somut olayda yargılama aşamasında Anayasa’nın 36 maddesindeki güvencelere riayet edilmediğine dair bir veri bulunmadığı ve eksik bırakıldığı iddia edilen ön araştırma ve soruşturma prosedürünün, başvuru konusu yargılamanın sonucunu ve adilliğini doğrudan etkileyecek bir husus olmadığı değerlendirilmiştir.

41. Açıklanan nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik yeterli veri olmadığı anlaşılan başvurucu iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.