2014/478

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HAYRETTİN TURAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/478)

 

Karar Tarihi: 18/5/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

Hayrettin TURAN

Vekili

:

Av. Serhat GÜNENÇ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyün terk etmeye mecbur kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuru neticesinde hükmedilen tazminat miktarı az bulunarak uyuşmazlık tutanağının imzalanması üzerine açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/1/2014 tarihinde Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Batman ili Gercüş ilçesi Poyraz köyünde ikamet etmekte iken 1993 yılında artan terör olayları nedeniyle güvenlik gerekçesiyle köyün boşaltıldığını iddia etmiştir.

6. Başvurucu 21/2/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.

7. 22/10/2009 tarihli ve 2009/3-193 sayılı Komisyon kararında "...köydeki bina ve eklentilerinin bakımsızlıktan dolayı yıkıldığını ayrıca ayrıca arazilerine ulaşamamaktan dolayı zarara uğradığını beyan etmiş ve bu zararının tazminini talep etmiş ise de, bilirkişi heyetince yapılan keşif, tutulan tutanaklar, Orman bilirkişi raporu ve dosyasında bulunan diğer bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucu kişinin zirai arazisine ulaşamamaktan doğan ayrıca bina ve eklentilerinin uğradığı zararlara karşılık TTM zararı ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün ...yazısı esas alınarak Komisyon takdiri ile; toplam 1.225 TL ödenmesine ..." karar verilmiştir.

8. Komisyon kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname örneği başvurucu vekiline gönderilmiştir.

9. Başvurucu vekili tarafından sulhname tasarısı kabul edilmeyerek 15/1/2010 tarihli uyuşmazlık tutanağı imzalanmıştır.

10. Başvurucu, Komisyon kararında hükmedilen miktarın gerçek zararını karşılamadığından bahisle Batman İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

11. Mahkemenin 14/12/2012 tarihli ve E.2011/1787, K.2012/6265 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

"...Somut olayda, köye ilişkin kadastro çalışmalarının 2009 yılında tamamlandığı,dosya içeriğinde bulunan davacıya ilişkin zilyetlik belgesinde davacının zilyetliğindeki taşınmazların belirtildiği, 27.08.2009 tarihli ziraat bilirkişi raporunda 18.951,88-TL zarar tespit edildiği, İçişleri Bakanlığı, İller İdaresi Genel Müdürlüğü' nün 05.03..2007 gün ve 1125 sayılı yazısına istinaden düzenlenen hesaplama tablosunda ,se 14.672,26-TL zirai gelir hesabı yapıldığı ancak bu miktarın da üzeri çizilerek 1.225,00 rakamı yazıldığı ve fakat bu miktarın neye göre hangi yöntemle hesaplandığına ilişkin herhangi bir izahat de yapılmadığı, bulunan bu rakamın dava konusu işlem ile davacıya teklif edilen meblağ olduğu da gözönüne alındığında davacının zilyetliğinde olduğu söylenen iki katlı evin ise hesaplamaya dahil edilmediği, keşif ve bilirkişi incelemesine ilişkin keşif tutanaklarının ve keşif davet yazılarının ve bu davet yazılarının tebliğine ilişkin evrakların dosyaya sunulmamasına karşın dosya içeriğinde bulunan "Keşif ve Değerlendirme Tutanağı" nda davacının evinin ve bu evin yanında ağılının da %100 oranında zarara uğradığının değerlendirildiği, bahsi geçen tutanakta da 18.951,88-TL zarar tespiti yapılmasına karşın bu miktarın da üzerinin çizilerek 1.225,00 sayısının yazıldığıgörülmektedir.

Bu durumda usulüne uygun olarak tebliğ edilecek duyuru üzerine mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle 5233 sayılı Kanunun kapsamındaki tarihler arasında davacının zilyetliğinde bulunan taşınmazların uğradığı zararların ve zirai arazilerine ulaşamamaktan doğan zararlarının yine 5233 sayılı Kanun' da belirtilen usule göre hesaplanarak ödenmesi gerekmekte olup bilirkişilerce hesaplanan zarar miktarları üzerinden somut verilere ve belgelere dayanmaksızın yapılan indirimler neticesinde davacıya 1.225,00-TL ödenmesi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Davacının tazminat talebine gelince; Hakimliğimizin iptal kararındaki gerekçeleri istikametinde idarece yeni bir keşif ve bilirkişi incelemesi ve değerlendirme neticesinde tazminat hesaplaması yapılacağından bu aşamada tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin iptaline, davanın tazminata ilişkin kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığına..."

12. Başvurucunun ve Batman Valiliğinin itirazı üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 26/6/2013 tarihli ve E.2013/899, K.2013/1334 sayılı ilamı ile davanın süre yönünden reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Olayda, davacı tarafından her ne kadar taleplerinin kısmen reddine ilişkin dava konusu işlemden 05.03.2010 tarihinde haberdar olunduğu ileri sürülmekte ise de; davacının dava konusu işlemden uyuşmazlık tutanağının imzalandığı 15.01.2010 tarihinde haberdar olduğu açık olup, anılan tarihten itibaren 60 günlük yasal dava açma süresi içerisinde en geç 16.03.2010 tarihine kadar dava açılması gerekirken bu süreler geçirildikten sonra07.04.2010 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmadığından, esasının incelenme olanağı bulunmadığı sonucuna varılan dava hakkında, işin esasının incelenmesi suretiyle verilen itiraza konu kararda hukuki isabet görülmemiştir.

Dolayısıyla, davacı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi yönüyle kararın hüküm fıkrasına davacı tarafından yapılan itirazın da hukuki dayanağı kalmadığından reddi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, davacının itiraz isteminin reddi ile Batman İdare Mahkemesi'nin 14.12.2012 tarih ve E:2011/1787, K:2012/6265 sayılı tek hakim kararının hüküm fıkrasına davacı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi yönüyle onanmasına, davalıidarenin itiraz isteminin kabulü ile kararın iptale yönelik kısmının bozulmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14/3-e ve 15/1-b maddeleri uyarınca davanın süre yönünden reddine..."

13. Karar düzeltme istemi, aynı Bölge İdare Mahkemesinin 13/11/2013 tarihli ve E.2013/1956, K.2013/1895 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

14. Karar 1/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 2/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).

17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

 “Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;

 a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,

 b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,

 c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,

d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,

 e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,

 Nakdî ödeme yapılır.

 

 Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”

18. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

Tarihi izleyen günden başlar.”

19.2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi şöyledir:

"1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır."

20. 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi şöyledir:

"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır."

21. 2577 sayılı Kanun'un 15. maddesi şöyledir:

"1. (Değişik: 5/4/1990 - 3622/6 md.) Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;

 a) 3/a bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine; idari yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine,

b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine,

 c) 3/f bendine göre, davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılması halinde, dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebliğine,

 d) 3/g bendinde yazılı halde otuzgün içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak yahut (c) bendinde yazılı hallerde, ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili tarafından dava açılmış ise otuzgün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere dilekçelerin reddine,

 e) 3/b bendinde yazılı halde dilekçelerin görevli idare merciine tevdiine,

 Karar verilir.

 2. Dilekçelerin görevli mercie tevdii halinde, Danıştaya veya ilgili mahkemeye başvurma tarihi, merciine başvurma tarihi olarak kabul edilir.

 3. Dilekçelerin 3 ncü maddeye uygun olmamaları dolayısıyla reddi halinde yeni dilekçeler için ayrıca harç alınmaz.

 4. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/7 md.) İlk inceleme üzerine Danıştay veya mahkemelerce verilen; bu maddenin 1/a bendinde belirtilen idari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden reddine ilişkin kararlarla, 1/c bendinde yazılı gerçek hasma tebliğ ve 1/d bendindeki dilekçe red kararları dışında, kararın düzeltilmesi veya temyiz yoluna; tek hakim kararına karşı ise itiraz yoluna başvurulabilir.

 5. (Ek: 5/4/1990 - 3622/6 md.) 1 inci fıkranın (d) bendine göre dilekçenin reddedilmesi üzerine, yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde dava reddedilir."

22. Danıştay Onbeşinci Dairesinin 13/6/2011 tarihli ve E.2011/10089, K.2011/226 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sonucunda salt toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının sosyal risk ilkesi gereğince sulhen karşılanması amacıyla çıkarılan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında bulunan maddi zararların sulhen karşılanması için 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinden ayrı, özel bir usul öngörülmektedir. Bu prosedüre göre, Kanun'da belirtilen süreler içinde ilgili valiliklere yapılan başvurular, valilikler nezdinde oluşturulan komisyonlarca değerlendirmeye tâbi tutulmakta ve başvuranın zarara uğradığı sonucuna varılması halinde, saptanan zararının ödenmesine karar verilerek, bu miktar üzerinden düzenlenen sulhname tasarısı, davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilmektedir. Hak sahibinin, sulhname tasarısını 30 gün içinde imzalaması halinde uyuşmazlık sulhen çözümlenmiş olmakta; sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ise ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklı bulunmaktadır.

...

İdari işlemlerin tebliği ile güdülen amacın, ilgililerin işlemden haberdar olmalarını sağlamak olduğu dikkate alındığında, sulhname tasarısının kabul edilmemesi durumunda uyuşmazlık tutanağının ilgililerce imzalandığı tarihten, sulhname tasarısının süresi içinde imzalanmayarak kabul edilmemiş sayılması durumunda ise, ilgili idarece düzenlenen uyuşmazlık tutanağının tebliğ edildiği tarihten itibaren yasal süre içinde dava açılabileceğinin kabulü gerekmektedir."

23. Danıştay Onbeşinci Dairesinin 20/6/2011 tarihli ve E.2011/10257, K.2011/333 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'da, zarar tespit komisyonlarının yaptıkları incelemeler sonucunda başvuranın zarara uğradığı sonucuna varılması halinde, hak sahiplerinin zararının karşılanması konusunda yapılacaklar, olası durumlar ve sonuçları usul ve esasa ilişkin hükümler ayrıntılı şekilde düzenlenmiş olup, anılan Kanun'un "Zararların karşılanmasına ilişkin sulhname" başlıklı 12.maddesinin birinci fıkrasında, ödenmesine karar verilen miktar üzerinden düzenlenen sulhname tasarısının, sulhname tasarısı imza davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilmesi öngörülmüş, ikinci fıkrasında, bu davet yazısında, hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere 30 gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiğinin, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağının ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğunun belirtileceği; üçüncü fıkrasında, davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisinin sulhname tasarısını kabul etmesi halinde, bu tasarının kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanacağı; dördüncü fıkrasında, sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya kabul edilmemiş sayılması hallerinde uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneğinin ilgiliye gönderileceği; beşinci fıkrasında, sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ise ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.

İdari işlemlerin tebliği ile güdülen amacın, ilgililerin işlemden haberdar olmalarını sağlamak olduğu dikkate alındığında, sulhname tasarısının kabul edilmemesi durumunda uyuşmazlık tutanağının ilgililerce imzalandığı tarihten, sulhname tasarısının süresi içinde imzalanmayarak kabul edilmemiş sayılması durumunda ise ilgili idarece düzenlenen uyuşmazlık tutanağının tebliğ edildiği tarihten itibaren yasal süre içinde dava açılabileceğinin kabulü gerekmektedir. "

24. Danıştay Onbeşinci Dairesinin 26/6/2014 tarihli ve E.2011/16815, K.2014/5783 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Bu durumda, uzlaşmazlık tutanağının imzalandığı tarihten itibaren yasal dava açma süresi içinde dava açılması ya da 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamında idareye başvurulması gerekirken bu süreler geçirildikten sonra açılan davada süre aşımı bulunduğundan, İdare mahkemesi'nce davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, kararın davanın kabulüne ilişkin bu kısmında hukuka uyarlılık bulunmamaktadır... "

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 18/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

26. Başvurucu; Batman ili Gercüş ilçesi Poyraz köyünde ikamet etmekte iken 1993 yılında terörle mücadelede kapsamın yürütülen faaliyetlerden dolayı güvenlik gerekçesiyle köyün boşaltıldığını, 2005 yılında 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurduğunu ve oluşan zararları için 1.225 TL tazminata hükmedildiğini ancak kendisine gönderilen sulhnameyi, tazminat miktarını az bularak kabul etmediğini ve uyuşmazlık tutanağını imzaladığını, Komisyon kararına karşı açtığı davanın uyuşmazlık tutanağının imzalandığı tarihten itibaren yasal dava açma süresinde açılmadığından süre aşımından haksız olarak reddedildiğini, uyuşmazlık tutanağının imzalandığı tarih olan 15/1/2010 tarihinde sadece kendisi tarafından tutanağın imzalandığını, vali yardımcısı tarafından sonraki bir tarihte imzalanıp kendisine 5/3/2010 tarihinde tebliğ edildiğini dolayısıyla kendisinin imzaladığı tarihte idarenin temsilcisi imzalamadığından tutanağın hukuken geçerli hâle gelmediğini iddia ederek haksız olarak davasının reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 6., 12., 17., 23., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

27. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarına ilişkin belirlenen tazminat miktarının yeterli olmadığı gerekçesiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 6., 12., 17., 23., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan hakların ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru, uyuşmazlığın mahkeme önüne taşınamamasına ilişkin olduğundanbaşvurucunun iddialarının mahkemeye erişimhakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden fayadalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 29).

31. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

32. Anılan hak, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).

33. Somut olayda başvurucu; uyuşmazlık tutanağının imzalandığı tarih olan 15/1/2010 tarihinde sadece kendisi tarafından tutanağın imzalandığını, vali yardımcısı tarafından sonraki bir tarihte imzalanıp kendisine 5/3/2010 tarihinde tebliğ edildiğini, dolayısıyla kendisinin imzaladığı tarihte idarenin temsilcisi imzalamadığından tutanağın hukuken geçerli hâle gelmediğini iddia ederek davasının hukuka aykırı olarak reddedildiğini ileri sürmüştür.

34. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılması kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır (Mohammed Aynosah, § 35).

35. Kanun koyucu bu doğrultuda 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesi ile idari uyuşmazlıklarda dava açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağını hükme bağlamıştır.

36. Aynı Kanun'un 11. maddesinde ise ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması hâlinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hükme bağlandıktan sonra 12. maddesinde de ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması hâlinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, bu hâlde de ilgililerin 11. madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu kuralına yer verilmiştir (bkz. §§ 19-21).

37. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).

38. Süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin usul koşulları birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise mahkemeye erişim hakkı kapsamında o yorumlardan birinin davayı açmak isteyen kişileri engelleyecek şekilde katı bir şekilde kullanılmaması veya söz konusu koşulların katı bir uygulamaya tabi olmaması gerekir (Mohammed Aynosah, § 33).

39. Somut olayda Bölge İdare Mahkemesinin 26/6/2013 tarihli kararında başvurucunun her ne kadar 5/3/2010 tarihinde dava konusu işlemden haberdar olduğu ileri sürülmüş olsa da dava konusu işlemden uyuşmazlık tutanağının imzalandığı 15/1/2010 tarihinde haberdar olduğu, anılan tarihten itibaren altmış günlük yasal dava açma süresi içerisinde en geç 16/3/2010 tarihine kadar dava açılması gerekirken bu süreler geçirildikten sonra 7/4/2010 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.

40. Somut olayda Mahkemece uyuşmazlığın öğrenildiği tarih olarak uyuşmazlık tutanağının imzalandığı tarih olan 15/1/2010 tarihi kabul edilmiş, davanın idare mahkemelerinde genel dava açma süresi olan altmış gün içinde açılmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.

41. Bu kapsamda dava açmaya ilişkin usul koşullarının Mahkemece katı uygulandığından söz edilemeyeceği, idari işleme karşı başvurulabilecek yargı yolunun ve süresinin 2577 sayılı Kanun'da belirtildiği, mevzuatın karışık olmadığı nitekim Mahkeme kararının Danıştayın yerleşik içtihadı yönünde verildiği (bkz. §§ 22-24) açıktır.

42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA

18/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.