2014/5390

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BÜNYAMİ ARIKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/5390)

 

Karar Tarihi: 22/2/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucular

:

1. Bünyami ARIKAN

 

 

2. Nazife ARIKAN

 

 

3. Yılmaz ARIKAN

Vekilleri

:

Av. Özgür ARIKAN

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; ruhsat iptali nedeniyle uğranılan zararın tazmini için açılan davada karar sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/4/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucular, Nevşehir'in Derinkuyu ilçesi Tilköyü Kepezaltı mevkiinde tarımsal faaliyette bulunmaktadırlar. Başvurucular, tarımsal faaliyet için yer altı sularından faydalanmaktadır. Başvurucuların sahip olduğu 4342 sayılı yer altı su kullanma belgesinin aslında Bağlaraltı mevkii için verildiği ve Kepezaltı mevkiinde bulunan kuyuların izin belgesinin bulunmadığının tespit edildiğinden bahisle Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) tarafından 13/4/2006 tarihli işlemle 4342 sayılı yer altı su kullanma belgesi iptal edilmiş ve başvurucuların kullandığı kuyular kapatılmıştır.

7. Başvurucuların 13/4/2006 tarihli işleme karşı açtıkları dava, Kayseri 1. İdare Mahkemesi'nin (Mahkeme) 22/7/2008 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Mahkeme kararında; yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda verilen rapor uyarınca Kepezaltı mevkiinde bulunan iki yer altı suyu kuyusunun arama ve kullanma belgeleri olmaksızın kaçak olarak kullanıldığı,kuyuların bölgenin yer altı su rezervlerinde meydana gelen azalmalar dikkate alınarak belirlenen yasak saha içinde kaldığı ve Bağlaraltı mevkiinde bulunan taşınmaz nedeniyle verilen yer altı suyu kullanma belgesinin de herhangi bir kuyu açılması için kullanılmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesine yer verilmiştir. Hüküm Danıştay Onuncu Dairesinin 21/7/2009 tarihli kararıyla onanmış ve karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 31/3/2010 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.

8. Başvurucular, bu sürecin ardından su kullanma izin belgesini idarenin iptal etmesi ve kuyuları kapatması nedeniyle tarımsal faaliyette bulunamadıklarını belirterek işlem nedeniyle uğradıkları zararın tazmini istemiyle tam yargı davası açmışlardır.

9. Mahkeme 17/9/2010 tarihli ilamıyla davayı reddetmiştir. Mahkeme kararında, öncelikle işlem nedeniyle açılan tam yargı davalarında eğer işlem için dava açılmışsa işlemin hukuksal denetiminin yapıldığı yargılama sonucu verilen ve kesinleşen kararların dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır. Tam yargı davasına konu zararın oluşmasına sebep olarak gösterilen su kuyularının kapatılması ve su kullanma izin belgesinin iptali işlemine karşı açılan davanın esastan reddedildiğini (bkz. § 7) ve kararın kesinleştiğini ifade eden Mahkeme, su kaynaklarının yetersiz olması nedeniyle yasak alan içinde kalan ve kaçak kullanılan kuyuların kapatılmasında hukuka aykırılık bulunmadığının sabit olduğunu belirlemiştir. Sonuç olarak Mahkeme, izinsiz açılan kuyulardan sulama yapılamaması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zarar için açılan davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğuna hükmetmiştir.

10. Ret hükmü, Danıştay Onuncu Dairesinin 11/4/2013 tarihli kararıyla onanmış ve karar düzeltme istemi aynı Dairenin 31/1/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.

11. Başvurucular, nihai kararı 19/3/2014 tarihinde tebellüğ etmelerinin ardından 17/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

12. Anayasa'nın 125. maddesinin ilk ve son cümleleri şöyledir:

 " İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.

 ...İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür."

13. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. maddesi şöyledir:

 "İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Mahkemenin 22/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

15. Başvurucular, tam yargı davasına ilişkin sürenin tüketilmesinin ardından bireysel başvuruda bulunmuş ise de ileri sürdükleri ihlal iddialarının bir kısmı 13/4/2006 tarihli DSİ işleminin tesis edilme safahatı ve iptali için açılan davaya dair yargılama sürecine ilişkin olup bu iddialara ilişkin değerlendirmenin ayrıca yapılması gerekmektedir.

A. DSİ İşlemine Karşı Açılan İptal Davası Sürecine İlişkin İhlal İddiaları

16. Başvurucular, su kuyularının kapatılması ve sulama izni verilmemesi sürecinde usulsüzlükler olduğunu ancak yargı mercii tarafından yeterli inceleme yapılmadan karar verildiğini ve bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.

17.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).

18. Somut olayda 4342 sayılı yer altı su kullanma belgesinin iptal edilerek başvurucuların kullandığı kuyuların kapatılmasına ilişkin işlemin iptali için açılan dava Danıştay Onuncu Dairesinin 31/3/2010 tarihli ilamıyla kesin olarak sonuca bağlanmıştır. Buna göre ihlal iddiasına konu yargılama sürecinin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle incelenmesi mümkün değildir.

19. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Tam Yargı Davası Sürecine İlişkin İddialar

1. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Başvurucular; yargılama sürecinde derece mahkemesi ve itiraz mercii tarafından su kaynaklarının yeterliliği ile su kullanma izinlerinin alınması sürecine ilişkin esasa yönelik iddialarının karşılanmadığını, gerekçeden yoksun karar verildiğini ve bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.

21.Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

22. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

23. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve kişileri denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

24. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı olarak yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

25. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucunu etkilemesi, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

26. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

27. Öte yandan kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması, bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, § 57).

28. Mahkeme; tam yargı davasının reddine ilişkin gerekçesini (bkz. § 9), zarara neden olduğu ileri sürülen idari işleme ilişkin yargı sürecinde ulaşılan hükmü (bkz. § 7) esas alarak şekillendirmiştir. Mahkeme, başvurucuların hukuka aykırı bir biçimde izinsiz kullandıkları kuyudan sulama yapamamaları sonucu zarara uğramalarında idarenin mali sorumluluğuna yol açacak bir kusurunun veya kusursuz sorumluluk hâllerinin bulunmadığı hususu üzerine gerekçesini kurmuştur.

29. Bu durumda yapılan yargılama sonunda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe (bkz. § 9) bulunduğu, kanun yolu aşamasında değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia

31.Başvurucular, yeterli inceleme yapılmadan hukuka aykırı karar verildiğini ve bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.

32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

33. Somut olayda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı incelenerek ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 9) gerekçeyle 17/9/2010 tarihinde hüküm kurulmuştur. Kanun yolu mercii tarafından da deliller takdir edilerek karar verildiği ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle karar yerinde görülmüştür.

34. Başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir..

3. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

36. Başvurucular, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını ileri sürmektedir.

37. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

38.Somut olayda 26/10/2009 tarihinde Kayseri 1. İdare Mahkemesi nezdinde açılan dava ile başlayan yargılama sürecinin Danıştay Onuncu Dairesi tarafından verilen karar düzeltme isteğinin reddine dair 31/1/2014 tarihli ilamla sona erdiği anlaşılmıştır.

39. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam yaklaşık 4 yıl 3 ay sürdüğü, yargılama süresinin bütünü dikkate alındığında başvurucuların haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.  1. DSİ işlemine karşı açılan iptal davası sürecine ilişkin ihlal iddialarının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 22/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.