2014/5641

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYDIN DAVUT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/5641)

 

Karar Tarihi: 22/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Aydın DAVUT

Vekili

:

Av. Halil ÖZTÜRK

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, askerlik hizmeti sırasında bulaşan hastalık nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada yeterli araştırma yapılmaması ve hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 1/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 16/12/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, son yoklamasında askerliğe elverişli olduğuna karar verilerek 24/2/2011 tarihinde askere sevkedilmiştir.

8. Başvurucu, Çanakkale ilinde acemi eğitimini tamamladıktan sonra 17/5/2011 tarihinde usta birliği olan Manisa Merkez İlçe Çobanhisar Jandarma Karakol Komutanlığına katılmış ve burada aşçı olarak görevlendirilmiştir.

9. Başvurucunun, görevi gereği 16/8/2011 tarihinde yapılan portör muayenesinde hepatit hastalığı yönünden sağlam (HBs Ag negatif) olduğu tespit edilmiştir.

10. Başvurucu, başka bir rahatsızlığı nedeniyle 19/10/2011 tarihinde yapılan muayenesi neticesinde hepatit B (HBs Ag pozitif) olduğunun tespit edilmesi ve sevk edildiği Etimesgut Asker Hastanesinin 16/7/2012 tarihli sağlık kurulu raporuyla hakkında ''18.1 Kronik viral hepatit B, delta ajansız'' tanısıyla ''Barışta askerliğe elverişli değildir.'' kararı verilmesi neticesinde terhis edilmiştir.

11. Başvurucu 17/8/2012 tarihinde İçişleri Bakanlığına müracaat ederektazminat talebinde bulunmuş ise de idarenin 11/1/2013 tarihli işlemiyle başvurusu reddedilmiştir.

12. Başvurucu, askere sevk edilirken hepatit hastası olmadığını, raporların da bu yönde olduğunu, askerlik hizmeti sırasında gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle hastalığa yakalandığını, usta birliğine katıldıktan sonra hiç izin kullanmadığını belirterek uğradığını ileri sürdüğü 150.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi zararının tazmini istemiyle 8/3/2013 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.

 13. AYİM İkinci Dairesi oyçokluğuyla verdiği 25/9/2013 tarihli ve E.2013/379, K.2013/1162 sayılı kararıyladavayı reddetmiş, 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 14. maddesi gereğince reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden hesap edilen 13.890 TL avukatlık ücretinin de başvurucudan alınarak davalı idareye ödenmesine hükmetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:

"Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; son yoklaması esnasında askerliğe elverişli olduğuna karar verilen davacının 24.02.2011 tarihinde askere sevk edildiği, Çanakkale 116’ncı J.Er Eğt.Alayında acemi eğitimini tamamladıktan sonra 17.05.2011 tarihide usta birliği olan Manisa Merkez İlçe Çobanhisar J.Karakol K.lığına katıldığı, burada aşçı olarak görevlendirildiği, görevi gereği 16.08.2011 tarihinde yapılan portör muayenesinde hepatit hastalığı yönünden sağlam (HBs Ag NEĞATİF) çıktığı, daha sonra başka bir rahatsızlığı sebebiyle 19.10.2011 tarihinde yapılan muayenesi neticesinde Hepatit (HBs Ağ POZİTİF) olduğunun tespit edildiği ve sevk edildiği Etimesgut Asker Hastanesinin 16.07.2012 tarihli ve 9421 sayılı sağlık kurulu raporu ile “Kronik vidral hepatit B, delta ajansız" tanısıyla hakkında ‘Barışta askerliğe elverişli değildir." kararı verildiği; bu karar üzerine terhis edildiği anlaşılan davacının, görmüş olduğu zararlarına karşılık olmak üzere 17.08.2012 tarihli dilekçeyle davalı idareye müracaat ederek tazminat talebinde bulunulduğu; bu talebin davalı idarenin 11.01.2013 tarihli cevabi yazısıyla reddedilmesi sonrasında, maddi ve manevi zararlarının tazmini için AYİM’de iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Davalı idare ile davacı arasındaki ihtilaf, “davacnın askerliğe elverişsiz hale gelmesine neden olan rahatsızlığın meydana gelmesinde davalı idarenin hizmet kusuru içerisinde bulunup bulunmadığı ve bu rahatsızlık nedeniyle hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca kendisine tazminat ödenmesi gerekip gerekmediği" noktalarındadır.

Anayasanın 125’nci maddesine göre idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Bu açıdan idarenin sorumluluğu Anayasa prensibi olarak kabul edilmiştir. Ancak Anayasada idarenin sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği belirtilmemiş olup bu sorunun çözümü öğreti ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Genel kabule göre idarenin sorumluluğu hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk esaslanna dayandırılmaktadır. Hangi esas üzerinde temellendirilirse temellendirilsin genel olarak idarenin tazminle sorumlu tutulabilmesi için bir zararın varlığı, zararı doğuran eylemin idareye yüklenebilir olması, zararlı sonuç ile eylem açısından doğrudan doğruya bir nedensellik bağının bulunması zorunludur.

Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelere göre; davacı vekilinin "askeri sağlık kuruluşlarının, askerliğe elverişsizliğine neden olan rahatsızlığının tedavisinde kusur bulunduğu" yönünde bir iddiası bulunmayıp, tazminat talebinin “davacının, askerliğe elverişsizliğine neden olan ‘hepatit’ hastalığının, askerlik hizmetinin ifa ettiği sırada gelişmesine bağlı olarak var olduğunu ileri sürdüğü hizmet kusuru" iddiasına dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, belirtilen kanaatlere ulaşabilmek için, idarenin, hastalığın bulaşması ve yayılması konusunda hizmet kusurunun olduğunu gösteren durumların, somut sebep ve olaylar çerçevesinde ispatlanması gerekeceği değerlendirilmiştir. Dava konusu olayda, gerek davalı idarenin hizmet kusuru içerisinde olduğu, gerekse de askerlik görevi ile söz konusu hastalığın meydana gelmesi arasında uygun bir illiyet bağının bulunduğu davacı tarafça somut belgelerle ortaya konmamıştır. Davacının belirtilen rahatsızlığının, askerlik hizmetini ifa etmesinin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıktığını kabul etmek mümkün değildir. Zira, söz konusu rahatsızlık, sadece askerlik hayatının sürdürüldüğü yerlerde ortaya çıkabilecek türde bir rahatsızlık değildir. Dolayısıyla davacının, bulaşıcı hastalığa, askerlik koşulları nedeniyle yakalandığının somut delil ve emareler çerçevesinde ortaya konması gerekmektedir. Davacının, bulaşıcı bir hastalık nedeniyle askerliğe elverişsiz hale gelmesinin, başkaca bir şart aranmaksızın idarenin hizmet kusurunu da beraberinde getirdiğini her olay ve şartta kabul etmek mümkün değildir. Belirtilen tespitlere göre; davacının askerliğe elverişsiz hale gelmesinde, kusurlu ve kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı idarenin tazmin sorumluluğu bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır."

14. Karşıoy gerekçesi ise şöyledir:

"Davacının aralarında iki hekimin de bulunduğu heyet tarafından yapılan son yoklamasında "askerliğe elverişli” olduğuna karar verilerek askere sevkinin yapıldığı, acemi eğitimini müteakip katıldığı usta birliğinde aşçı olarak görevlendirildiği, bu görev nedeniyle gönderildiği portör muayenesinde hepatit rahatsızlığının bulunmadığına karar verildiği, ancak askerlik görevine başladıktan yaklaşık 8 ay sonra yapılan muayenesinde Hepatit rahatsızlığının olduğunun tespit edildiği ve bu rahatsızlığa bağlı olarak terhis işleminin yapıldığı anlaşılmıştır. Davacı vekilinin aksi beyan edilmeyen iddiasına göre davacı usta birliğine katıldıktansonra hiç izin kullanmamış, karakol dışına dahi çıkmamıştır. Bu durumda davacının anılan rahatsızlığının birlikte görev yaptığı esnada oluşma ihtimali çok yüksektir. Her ne kadar davalı idarece davacının görev yaptığı birtikte bulunan tüm personele “Hepatit B" testi yapıldığı ve hiçbir personelde bu hastalığın belirtisine rastlanmadığı beyan edilmiş ise de, bu rahatsızlığın kuluçka dönemi ve her kişinin bu rahatsızlığa karşı duyarlılığının farklı olması hususları dikkate alınarak, tıbbi bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davacının anılan rahatsızlığıyla ilgili olarak davalı idarenin hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluğu bulunup bulunmadığı tespit edildikten sonra karar verilmesi gerekirken bu husus ikmal edilmeden doğudan davanın reddine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılmadım."

15. Bu kararın düzeltmesi istemi de aynı Dairenin 19/3/2014 tarihli ve E.2014/468, K.2014/379 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

16. Karar, başvurucuya 10/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu 25/4/2014 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.

B. İlgili Hukuk

17.Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:

''İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.''

18. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi şöyledir:

"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.''

19. 1602 sayılı Kanun'un 56. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

''Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde; İdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ...bilirkişi, keşif, delillerin tespitine... ilişkin hükümleri uygulanır.''

20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir.''

21. 659sayılı KHK'nın 14. maddesi.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, gerek birliğine katılırken gerekse daha sonra yapılan portör muayenesinde hepatit hastalığı yönünden sağlam olduğunun tespit edildiğini, usta birliğine dahil olduktan sonra hiç izin kullanmayıp karakolun dışına dahi çıkmadığını, her iki raporun sonucuna bakıldığında hastalığın askerlik hizmeti sırasında, idarenin zamanında gerekli hijyen ve sağlık tedbirlerini almaması sonucunda bulaştığının sabit olduğunu, hal böyle iken iddialarını ıspatlayacak somut bilgi ve belge sunamadığından bahisle davanın reddedilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, kararın kaldırılarak maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

24. Başvurucu, bireysel başvuru süresi içinde 6/5/2014 tarihinde sunduğu ek beyan dilekçesinde ise davanın reddedilmesi sonucunda idareye 13.890 TL avukatlık ücreti ödemeye mahkûm edildiğini, davayı açtığı 8/3/2013 tarihinde askerî idari yargıda henüz ıslah müessesesi bulunmadığından olası hak kayıplarının önüne geçmek için tazminat miktarının yaklaşık bir değer üzerinden belirlendiğini, söz konusu meblağın mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürerek iptalini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu iddialarının hakkaniyete uygun yargılama yapılmadığı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği başlıkları altındaincelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Hakkaniyete Uygun Yargılama Yapılmadığına İlişkin İddia

26. Başvurucu, hepatit hastalığına askerlik hizmeti sırasında yakalandığını belirterek uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı davada yeterli inceleme ve araştırma yapılamadığını, zarar ile eylem arasındaki illiyet bağının ispatının kendisinden beklendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Başvurucunun aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…”

31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

32. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişilerin, davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Hakkaniyete uygun bir yargılama için yargılama makamları taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır.

33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının, mahkemenin başvurucunun iddialarına yanıt vermekten ve başvurucunun temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme'nin 6. maddesi davanın düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02,11/1/2007, §§ 84, 85). Sözleşme’deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Sözleşme’nin 6. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).

34. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Bu çerçevede mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

35. Başvurucu, hastalığının askerlik hizmeti sırasında sağlık için gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle oluştuğunu ileri sürmüş; AYİM ise hastalığın meydana gelmesinde davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu ve hastalığın oluşması ile askerlik görevi arasında illiyet bağı olduğu hususlarının davacı tarafından somut belgelerle ispatlanamadığı, söz konusu rahatsızlığın sadece askerlik hayatının sürdürüldüğü yerlerde ortaya çıkacak türden bir hastalık olmadığı, bu nedenle belirtilen rahatsızlığın, askerlik hizmetini ifa etmenin doğrudan bir sonucu sayılmasının mümkün olmadığı, netice itibarıyla davacının askerliğe elverişsiz hale gelmesinde kusurlu ve kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca idarenin tazmin sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

36. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 68). Bununla birlikte Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır.

37. Somut olayda başvurucunun askerlik öncesinde muayenesi yapılarak elverişli olduğu kabulüyle askerlik hizmetine alındığı, usta birliğinde aşçı olarak görevlendirilmesi üzerine hepatit hastalığının olup olmadığının tetkik edildiği ve anılan hastalığı taşımadığının tespit edildiği, daha sonra başka bir rahatsızlığı nedeniyle yapılan kontrollerde hepatit hastalığına yakalandığının anlaşıldığı ve sevk edildiği askerî hastane tarafından da aynı sonuca varılması üzerine askerliğe elverişli olmadığı gerekçesiyle askerlikten terhis edildiği anlaşılmakta, diğer taraftan usta birliğine katıldığı tarihten hastalığının tespit edildiği tarihe kadar geçen beş aylık sürede izin kullanmadığı hususunda ihtilaf bulunmamaktadır.

38. Başvuruya konu uyuşmazlıkta başvurucunun temel iddiası yakalandığı hastalığın nedeninin askerlik koşulları olduğu ve böylece askerliğin sebep ve tesiriyle zarara uğradığıdır.

39. Hepatit B (HBs Ag pozitif) hastalığının kan veya çeşitli vücut sıvılarıyla bulaşan bir hastalık olması, kuluçka süresinin iki ile altı ay arasında değişmesi ve başvurucunun usta birliğine katılımının ardından yapılan testte anılan hastalığı taşımadığı tespiti yapılmasına karşın yaklaşık beş ay sonra yapılan testte hastalığa yakalanmış olduğu dikkate alındığında başvurucunun hastalığının teknik ve özel bilgi gerektiren tıbbi bir inceleme çerçevesinde değerlendirilmesi ve başvurucunun içinde bulunduğu özel askerlik koşullarının anılan hastalığa yol açıp açmayacağının incelenmesi gerektiği açıktır.

40. Mahkememizin benzer bir olaya ilişkin yapılan başvuru hakkında verdiği karar da dikkate alınarak (Mehmet Çelikkıran, B. No: 2013/9648, 20/1/2016) somut olayda, başvurucunun temel iddiasının genel bir kabule dayalı olarak reddedildiği ve böylece davanın özünün gereği gibi incelenmediği sonucuna varılmaktadır.

41. Açıklanan nedenlerle yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun öznel durumunun dikkate alınmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

42. Başvurucu, davanın reddedilmesi sonucunda idareye 13.890 TL avukatlık ücreti ödemeye mahkûm edildiğini, davayı açtığı 8/3/2013 tarihinde askerî idari yargıda henüz ıslah müessesesi bulunmadığından olası hak kayıplarının önüne geçmek için tazminat miktarının yaklaşık bir değer üzerinden belirlendiğini, söz konusu meblağın mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

43. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

44. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).

45. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).

46. Başvurucunun tam yargı (tazminat) davasını açtığı 8/3/2013 tarihi itibarıyla yürürlükteki usul hükümlerinde, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesini öngören bir düzenleme bulunmamaktadır.

47. Tazminat alacağının miktarı genellikle bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün olmayabilir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 8/3/2013 tarihi öncesinde mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacıların tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin olmadığı görülmektedir.

48. Başvurucunun da bu nedenle AYİM’e açtığı davada uğradığı zarar için 150.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. AYİM, davayı reddetmesi üzerine reddedilen tazminat miktarına göre başvurucunun davalı idareye 13.890 TL avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.

49. Başvurucu aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

50. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu, yargılama sonucunda talep edilen ancak reddedilen maddi ve manevi tazminat tutarı üzerinden 13.890 TL avukatlık ücretini davalı idareye geri ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Böylece başvurucunun ıslah imkânı olmaması nedeniyle davanın açıldığı sırada yüksek tazminat talebinde bulunduğu, yargılamanın sonucunda aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmadığı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

53. Başvurucu adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi zararlarının tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

54. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

55. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM İkinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

56. Başvurucu tarafından maddi ve manevi zararlarının tazmini talebinde bulunulmuş olmakla beraber yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapasımda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapasımda mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

  C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.