2014/5702

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SANİYE ÇOLAKOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/5702)

 

Karar Tarihi: 12/7/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Saniye ÇOLAKOĞLU

Vekili

:

Av. Osman KELEŞ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, idare mahkemesine gönderilmek üzere aynı büyükşehir belediyesi sınırları içindeki asliye hukuk mahkemesine verilen dava dilekçesinin, asliye hukuk mahkemesine verildiği tarih yerine idare mahkemesi kayıtlarına girdiği tarih esas alınmak suretiyle davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/12/2015 tarihinde, başvurunun, çalışma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmının ise kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 29/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Sarıyer Adliyesinde yazı işleri müdürü olarakgörev yaptığı dönemle ilgili olarak işlediği iddia edilen fiiller sebebiyle meslekten çıkarma disiplin cezası ile cezalandırılmıştır.

8. Başvurucu, 21/7/2005 tarihinde tebliğ edilen söz konusu cezanın iptali istemiyle, Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği 13/9/2005 tarihli ve 2005/4259 muhabere kayıt numaralı dilekçesiyle İstanbul İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Söz konusu dilekçe, 30/9/2005 tarihinde, İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi hakiminin havalesiyle idare mahkemesi kayıtlarına girmiştir.

9. İstanbul 5. İdare Mahkemesi, 31/10/2011 tarihli ve E.2006/2516, K.2011/1547 sayılı kararıyla davayı süre aşımı gerekçesiyle, oyçokluğuyla reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"İstanbul ilinde İdare Mahkemesi bulunması nedeniyle, Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi kanalıyla gönderilen dava dilekçesinin Nöbetçi İdare Mahkemesinde kayda girdiği tarihin esas alınması gerekmekte olup, en geç 21.07.2005 tarihinde tebellüğ edilen işlem üzerine, davanın en son, yukarıda anılan yasa hükmünde belirtilen 60 günlük sürenin son günü olan 19.09.2005 tarihinde açılması gerekirken bu süre geçirildikten sonra 30.09.2005 tarihinde kayda giren dilekçeyle açıldığı anlaşıldığından, istemin esasının süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmamaktadır."

10. Karar, Danıştay Onikinci Dairesinin 29/1/2013 tarihli ve E.2012/517, K.2013/17 sayılı kararıyla, kararın dayandığı gerekçenin hukuka ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığı gerekçesiyle oyçokluğuyla onanmıştır. Karara katılmayan üyelerin görüşleri ise şöyledir:

"Mahkeme kararının verildiği tarihte yürürlükte bulunan haliyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Dilekçelerin Verileceği Yerler" başlıklı 4. maddesinde "Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir." hükmü yer almıştır.

Dava dilekçelerinin, savunmalarının ve davalara ilişkin her türlü evrakın kural olarak ait oldukları mahkeme başkanlıklarına verilmesi gerekmekte ise de; söz konusu hükümle kanun koyucu idare ve vergi mahkemelerinin ülkenin birçok yerinde bulunmaması durumunu göz önünde tutarak ve ilgililere bu yönden kolaylık sağlayarak gereksiz harcamalardan kurtarmak amacıyla dava dilekçelerinin, savunmaların ve davalara ilişkin her türlü evrakın verilebileceği diğer yerleri de göstermiş ve bunların arasında asliye hukuk hakimliklerine de yer vermiş bulunmaktadır.

Olayda; dava dilekçesinin İstanbul İdare Mahkemesi'ne gönderilmek üzere müstakil bir ilçe olan ayrı bir asliye hukuk mahkemesi yargı çevresi niteliğinde bulunan Sarıyer Asliye Hukuk Mahkemesine verilmesini, 2577 sayılı Kanun'un 4. maddesine aykırı kabul etmeye olanak bulunmamaktadır.

 Bu nedenle, 13.9.2005 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçe ile açılan davada süre aşımı bulunmadığından, aksi yolda verilen kararın bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına karşıyız."

11. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 20/12/2013 tarihli ve E.2013/4473, K.2013/11908 sayılı kararıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir. Bu karar 19/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

12. Başvurucu 28/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

13. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun, "Dilekçelerin verileceği yerler" kenar başlıklı 4. maddesi, başvuruya konu davanın açıldığı tarihte şu şekildedir:

“Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir”

14. 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun'un 52. maddesi ile 2577 sayılı Kanun'un 4. maddesine, "idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde" ibaresinden sonra gelmek üzere "büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın" ibaresi eklenmiş, değişiklik 5/7/2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Değişiklikten sonraki haliyle 4. madde şu şekildedir:

“Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir”

15. 2577 sayılı Kanun'un "Dava açma süresi" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

..

Tarihi izleyen günden başlar.

.."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 12/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

17. Başvurucu, meslekten çıkarma cezasına karşı açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına aykırı olduğunu, 2577 sayılı Kanun'un 4. maddesinde dilekçe ve savunmalar ile davaya ilişkin her türlü evrakın, adli yargı yerlerinin daha yaygın örgütlenmiş bulunmaları avantajından yararlanılarak kişilerin kolay ulaşabilecekleri asliye hukuk mahkemelerine verebilmelerinin amaçlandığını, uygulamanın da bu yönde geliştiğini, Kanun hükmünde geçen "yer" kavramının ayrı yargı çevreleri olan ilçeleri kastettiğini, yapılan yasal değişiklikle bu durumun açıklığa kavuştuğunu belirterek Anayasanın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, aleyhine olan kararın kaldırılması talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

19. Başvurucu adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…

22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakları güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

23. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almakta olup (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28), bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

24. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir. Bir mahkemeye başvuru hakkının yasal birtakım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek kadar aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek kadar aşırı gevşeklikten kaçınmalıdır (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, §§ 36-39).

25. Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmesi durumunda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 68).

26. Olayda, başvurucu 21/7/2005 tarihinde tebliğ edilen meslekten çıkarma disiplin cezasının iptali istemiyle 13/9/2005 tarihinde Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği dilekçesiyle İstanbul İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Söz konusu dilekçe İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi kayıtlarına 30/9/2005 tarihinde girmiştir. İstanbul 5. İdare Mahkemesi, İstanbul ilinde idare mahkemesi bulunması nedeniyle, Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi kanalıyla gönderilen dava dilekçesinin Nöbetçi İdare Mahkemesinde kayda girdiği tarihin esas alınması gerektiği, bu tarihe göre altmış günlük dava açma süresinin geçtiği gerekçesiyle altı yıl sonra 31/10/2011 tarihinde davayı reddetmiştir.

27. 2577 sayılı Kanun'un 4. maddesinin dava açma tarihinde yürürlükte bulunan şekliyle (bkz.§ 13) asliye hukuk hakimliği aracılığıyla idari yargıda dava açılabilmesinin o yerde idare ve vergi mahkemeleri bulunmaması koşuluna bağlandığı, ancak yerleşim özellikleri itibarıyla il merkezinindevamı niteliği taşıyan ilçelerin, il merkezi dışında ayrı bir yer sayılıp sayılamayacağı, yani "yer" kavramından ne anlaşılması gerektiği hususunda bir belirliliğinin olmadığı, Danıştay dairelerince bu hususta farklı kararlar verildiği, dilekçelerin verildiği asliye hukuk mahkemelerinin bulunduğu ilçelerin il merkezinden ayrı müstakil yerler niteliğinde mi, yoksa il merkezinin devamı niteliğinde mi olduğu hususunun farklı yorumlandığı, özellikle idare ve vergi mahkemesinin bulunduğu büyükşehir belediyesinin sınırları içindeki ilçe asliye hukuk mahkemesine verilen dilekçelerle açılan davalarda, ilçe asliye hukuk mahkemesine verilme tarihinin esas alınıp alınmayacağı hususunda farklı yorumların bulunduğu anlaşılmaktadır.

28. Bu durumun oluşturduğu belirsizliğin Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu tarafından giderilmesi amacıyla Danıştay Başkanlığına 14/8/2006 tarihinde başvuru yapıldığı, İçtihatları Birleştirme Kurulu tarafından bu konuda bir karar verilmeden ve söz konusu süreç devam ederken, 5/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 52. maddesiyle, "idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde" ibaresinden sonra gelmek üzere, "büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın" ifadesi getirilerek bu konudaki belirsizliğin giderildiği ve bu değişiklik dikkate alınarak Danıştay Başkanlığınca konunun Danıştay İçtihatları Birleştirme Kuruluna sevkine gerek görülmediği anlaşılmaktadır (Danıştay Başkanlığının 8/11/2012 tarihli ve Genel Evrak No: 2006/82830 sayılı yazısı).

29. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013).

30. Hukuki güvenlik ilkesi, Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının içinde zımnen mevcut bir ilkedir. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak bir ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüllerdir(Kenan Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 53).

31. Somut olayda başvurucunun, İstanbul İdare Mahkemesinde davasını açarken, dava dilekçesini Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine verip veremeyeceğinin yeterince öngörülebilir olduğunun söylenemeyeceği, nitekim belirsizliğin giderilmesi amacıyla İçtihatları Birleştirme Kuruluna başvurulması istemiyle Danıştay Başkanlığına başvurulduğu ve bu süreç işlerken 2012 yılında idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk hakimliklerine dava dilekçesinin verilebileceği yönünde yasal düzenleme yapıldığı, söz konusu düzenlemenin gerekçesinde ise vatandaşların ulaşım yükünden kurtarılmasının amaçlandığının belirtildiği, ancak bu düzenleme başvurucunun temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında karar verilmeden önce yapıldığı halde başvurucunun düzenlemeden yararlandırılmadığı anlaşılmaktadır.

32. Dava açmaya ilişkin usul koşullarının birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte olması halinde mahkemeye erişim hakkı kapsamında bireylerin dava açma haklarını engelleyecek şekilde katı bir yoruma tabi tutulmaması veya söz konusu koşulların katı bir biçimde uygulanmaması gerekir.

33. Dava dilekçelerinin asliye hukuk mahkemesi tarafından gönderilmesi ile idare mahkemesinde doğrudan dava açılması arasında, davanın görevli ve yetkili bir mahkemede görülmesini sağlama amacı bağlamında bir fark bulunmadığı gözetildiğinde, derece mahkemesinin ilgililerin idari yargıya erişimini kolaylaştırması gerekirken olay tarihinde öngörülebilir bir nitelik taşımayan 2577 sayılı Kanun'un 4. maddesine ilişkin katı yorumuyla, altı senelik bir süre sonunda davasının esastan karara bağlanması beklentisi içinde olan davacıyı mahkemeye erişim hakkından yoksun bıraktığı anlaşılmaktadır.

34. Sonuç olarak, başvurucunun, Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine dilekçesini verdiği tarih yerine bu dilekçenin İstanbul İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi kayıtlarına girdiği tarih esas alınarak dilekçenin İdare Mahkemesi esasına kaydedildiği tarihten yaklaşık altı yıl sonra aşırı şekilci bir yorumla davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

35. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu süre ret kararının iptali talebinde bulunmuştur.

38. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare Mahkemesi gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onikinci Daire Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

12/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.