2014/7325

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ELİF ERDEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/7325)

 

Karar Tarihi: 19/7/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Elif ERDEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesinde daha önceden alınan derslerden muaf tutulma talebiyle idareye yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine açılan iptal davasının süre aşımı yönünden reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/5/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.

8. Bakanlık tarafından sunulan görüş başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucu, Anadolu Üniversitesi Açıkoğretim Fakültesi Halkla İlişkiler Ön Lisans Programından 1/6/2009 tarihinde mezun olmuş ve 20/10/2009 tarihinde, aynı fakültenin Sosyoloji Lisans Programına kayıt yaptırmıştır.

11. Başvurucu, Halka İlişkiler Bölümünde almış olduğu Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Türk Dili, Yabancı Dil ve Temel Bilgi Teknolojisi derslerinden Sosyoloji Lisans Programında muaf tutulmuştur.

12. Başvurucunun tabi olduğu 19/6/2009 tarihli Öğretim ve Sınav Yönetmeliği, başvurucu 3. sınıftayken yürürlükten kaldırılmış ve 9/9/2011 tarihli ve 28049 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anadolu Üniversitesi Açıköğretim, İktisat, İşletme Fakülteleri Öğretim ve Sınav Yönetmeliği (Yönetmelik) 2011-2012 öğretim yılı başında yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik kapsamında 2011-2012 öğretim yılından itibaren Sosyoloji Lisans Programı kredili sisteme geçirilmiş ve öğrencilerin daha önceden aldıkları ve başarılı oldukları dersler için transfer talebinde bulunamayacakları öngörülmüştür. Başvurucu, muaf tutulduğu derslerin durumunu etkileyen söz konusu Yönetmelik'in kendisine uygulanacağı yönünde idare tarafından herhangi bir bildirim yapılmadığını belirtmiştir.

13. Başvurucu, 2011-2012 öğretim yılı başında kendisine dağıtılan kitaplar arasında "İngilizce" ve "Türk Dili" kitaplarının olduğunu görmüş; daha sonra 10/11/2011 tarihinde Üniversitenin öğrenci temsilciliğiyle yaptığı görüşmede anılan derslerden muaf olmayacağı kendisine bildirilmiştir.

14. Başvurucu, 22/12/2011 tarihinde anılan derslerden muaf tutulması talebiyle Açıköğretim Fakültesi Dekanlığına başvurmuştur.

15.Başvurucunun talebi, idarenin 6/1/2012 tarihli yazısıyla reddedilmiştir. Bu yazı, başvurucuya 12/1/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu; önceden almış olduğu derslerden muaf tutulmadığını 27/10/2011 tarihinde kitapları aldığı sırada öğrendiğini, bunun üzerine idareye başvurduğunu fakat idarenin başvurusunu reddettiğini belirterek 8/3/2012 tarihli dilekçeyle Eskişehir 1. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Mahkeme 8/8/2012 tarihli ve E.2012/661, K.2012/626 sayılı kararıyla davayı süre aşımı gerekçesiyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı aşağıdaki şekildedir:

"...dava dilekçesinde 27/10/2011 tarihinde öğrenildiği belirtilen muaf olmamaya ilişkin işlemin geri alınması istemiyle 22.12.2011 gününde yapılan başvuruya kadar 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinde yer alan dava açma süresi işlemiş; anılan Kanun'un 11. maddesi uyarınca başvuru tarihinde durmuş ve başvurunun reddine ilişkin işlemin öğrenildiği 12.01.2012 tarihinden itibaren de kaldığı yerden işlemeye devam etmiştir.

Bu durumda; davacı tarafından, muaf olmamaya ilişkin işleme karşı 56. günde başvurulduğu göz önünde bulundurulduğunda, başvurunun reddine ilişkin işlemin öğrenildiği 12.01.2012 tarihinden itibaren kalan 4 gün içinde, yani en son 16.01.2012 tarihinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirilerek 08.03.2012 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğundan, uyuşmazlığın esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır."

17. Başvurucu, dava konusu işlemi 27/10/2011 tarihinde öğrenmesi üzerine idareye başvurduğunu belirterek kararı temyiz etmiştir. Danıştay Sekizinci Dairesinin 15/5/2013 tarihli ve E.2012/9905, K.2013/3906 sayılı ilamıyla, temyize konu kararın usul ve yasaya uygun olduğu, bozulmasını gerektiren bir durum bulunmadığı belirtilerek karar onanmıştır.

18. Karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 20/1/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

19. Anılan karar, başvurucuya 24/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 22/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Anayasa ve Kanun Maddeleri

21. Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar."

22. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

Tarihi izleyen günden başlar.

3. ...

4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz."

23. 2577 sayılıKanun’un 10. maddesi şöyledir:

"1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı,isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler."

24. 2577 sayılıKanun’un 11. maddesi şöyledir:

“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.”

2. Danıştay İçtihadı

25. Danıştay Beşinci Dairesinin 26/5/2008 tarihli ve E.2007/7800, K.2008/3033 sayılı kararında şöyle denilmiştir:

"... Anılan kural [2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi], yönetilenlere menfaatlerini ihlal eder nitelikteki işlemlerin idare tarafından açık ve anlaşılır bir biçimde duyurularak bir yandan onlara bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmaları konusunda inceleme ve düşünme olanağı sağlamak, öte yandan gereksiz, belirsiz ve yinelenen başvurulara meydan vermemek amacını taşımaktadır. Ancak bu kural idare mahkemesi hakiminin uygulamayı, uygulamanın sonuçlarını, dosyada mevcut bilgi ve dava konusu işlemin ve bununla ilgili diğer işlemlerin özelliğini değerlendirerek bunları yazılı bildirime karine olarak almasına ve belli bir tarihi yazılı bildirimin yapıldığı en son tarih olarak kabul etmesine engel değildir."

26. Danıştay Üçüncü Dairesinin 20/11/2012 tarihli ve E.2010/6621, K.2012/3796 sayılı kararında şöyle denilmiştir:

Kural olarak idari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlatılmaktadır. Ancak, yazılı bildirim esas olmakla birlikte, bilgi edinilmesinin de (ıttıla) yazılı bildirim sonuçlarını doğuracağı, dolayısıyla dava açma süresine başlangıç olarak alınacağıDanıştay içtihatları ile kabul edilmiştir. Bu istisnai durumun kabulü, idari işlemin niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibariyle davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlıdır.

 Anayasa'nın 125 inci maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı Kanunda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur. "

27. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 30/1/2013 tarihli ve E.2011/212, K.2013/221 sayılı kararında şöyle denilmiştir:

 "... Anayasa ve 2577 sayılı Kanun hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idariişlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu,dava açma süresi hesabında ilân tarihinin, ancak "ilanı gereken" düzenleyici niteliktekiişlemler açısından dikkate alınacağı, bireysel nitelikteki işlemlere karşı ilgililerin, bu işlemlerin kendilerine yazılı olarak bildirildiği tarihten itibaren dava açabilecekleri kuşkusuzdur.

 İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kuralı, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır. Bununla birlikte, idari işlemin niteliğinin ve hukuki sonuçlarının davacı tarafından bütünüyle öğrenildiği kimi davalarda, bilgi edinmenin (ıttılanın) yazılı bildirimin sonuçlarını doğuracağı ve dava açma süresine başlangıç alınacağı Danıştay içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Ancak bu istisnai durumun kabulü, bilgi edinmenin dava açma süresine başlangıç alınması da, idari işlemin niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibariyle davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlı olup; bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği açılan idari davada ancak idari yargı merciince karara bağlanabilir. Bir başka deyişle, her tür bilgi edinmenin (ıttılanın) idari dava açma süresine başlangıç alınacağı şeklindeki genel bir kabul, Anayasa'nın 125. maddesi ve 2577 sayılıYasayla bağdaşmayacaktır."

B. Uluslararası Hukuk

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...”

29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).

30. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38). Ayrıca bu sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır; aksi takdirde sınırlama 6. maddenin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,28/5/1985, § 57).

31. Öte yandan bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak bir ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüllerdir (Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00 ve 76292/01, § 83).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 19/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

33. Başvurucu; Anayasa'nın 125. maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren başlayacağı belirtilmesine rağmen açtığı davanın, dava konusu işlemin daha önceden öğrenildiği gerekçesiyle süre aşımından reddedilmesinin Anayasa'nın 2., 36., 42. ve 49. maddelerinde tanımlanan hukuk devleti ilkesini, adil yargılanma hakkını ve eğitim ve öğretim hakkı ile çalışma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş ve 2577 sayılı Kanun'un 7. ve 11. maddelerinin iptali ile tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

34. Bakanlık görüşünde, başvurunun şikâyetlerinin mahkemeye erişim hakkıyla ilgili olduğu belirtilerek buna ilişkin Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihadına yer verilmiştir. Buna göre AİHM içtihadında, mahkemeye erişim hakkının mutlak olmayıp zımnen kabul edilmiş bazı sınırlamalara tabi olduğu, Sözleşmeci devletlerin bu konuda belirli bir takdir payına sahip bulunduğu, AİHM’in iç hukuktaki mahkemelerin görevini ikame etme gibi bir görevi olmayıp iç mevzuatı yorumlamanın birinci derecede ulusal makamlara özellikle de mahkemelere ve yüksek yargı organlarına düştüğü; AİHM'in görevinin kişinin Sözleşme ile tanınmış olan haklarının özü itibarıyla ihlal edilmesine neden olacak şekilde veya derecede müdahale olup olmadığını denetlemek olduğu belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca; yazılı bildirim esasının anayasal kural olarak düzenlenmesinin temel amacının idari işlemler karşısında kişilerin hak ve çıkarlarının yargısal yolla korunması, bunun sağlanması için de dava açma hakkının kullanılmasının anayasal güvence altına alınması olduğu, başka bir ifade ile yazılı bildirimin öneminin özellikle kişilerin menfaatlerini ihlal eden idari işlemlere karşı dava açma hakkının kullanılmasında ortaya çıktığı belirtilmiştir.

35. Başvurucu; bakanlık görüşüne verdiği cevap dilekçesinde kendisine yazılı bildirim yapılmadığını, kitapları teslim almasının ya da telefon görüşmesi yapmasının sürenin başlangıcı için yeterli olamayacağını, dolayısıyla 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesine göre açtığı davanın süresinde olduğunu, 2577 sayılı Kanun'un7. ve 11. maddelerinin muğlak olup hak kaybına yol açtığını ileri sürmüş ve başvuru dilekçesine ilaveten aleyhine 600 TL vekâlet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun iddialarının özü mahkemeye erişim hakkına ilişkin olduğundan başvuru adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmiştir. Öte yandan başvurucu, bakanlık görüşüne verdiği cevap dilekçesinde başvuruya konu davada aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinden de şikâyet etmiş ise de söz konusu şikâyetin otuz günlük başvuru süresi içinde sunulan dilekçede herhangi bir şekilde ileri sürülmediği görüldüğünden bu kısımla ilgili değerlendirme yapılmamıştır.

38.Diğer taraftan başvurucu 2577 sayılı Kanun'un7. ve 11. maddelerinin muğlak olup hak kaybına yol açtığını, dolayısıyla iptal edilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de bireysel başvuru yolu, bireylerin maruz kaldığı temel hak ihlallerinin tespit edildiği ve tespit edilen ihlalin ortadan kaldırılması için etkin araçları içeren anayasal bir güvencedir. Ancak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, kamusal bir düzenlemenin soyut biçimde Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir. Bir yasama işlemi veya düzenleyici idari işlemin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda bireysel başvuru yoluyla doğrudan bu işlemlere değil ancak yasama veya düzenleyici idari işlemin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı başvuru yapılabilecektir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37). Buna göre başvuruya konu davada, 2577 sayılı Kanun'un 7. ve 11. maddelerine istinaden davanın süre aşımı yönünden reddine karar verildiği ve dolayısıyla bu Kanun hükümlerinin davaya uygulandığı anlaşılmış olup somut başvurunun da bu açıdan değerlendirilmesi gerekir.

39. Anayasa’nın 36. maddesinin birici fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

40. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre de bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042, 9/3/2017, § 59).

41. Buna göre uygulanacak sınırlandırmanın ihlale yol açmaması için Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen koşullardan kanuna dayanma, meşru amaç izleme ve ölçülü olma koşulları yerine getirilmelidir.

42. Bu çerçevede dava açmayı imkânsız kılacak ya da aşırı zorlaştıracak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvurma için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

43. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla düzenlenmiş; Anayasa’nın 125. maddesi ve çeşitli usul kanunları uyarınca bu sürelerin işlemeye başlaması idari işlemlerin yazılı bildirimine bağlanmıştır. Yazılı bildirim esasının anayasal kural olarak düzenlenmesinin temel amacı, idari işlemler karşısında kişilerin hak ve çıkarlarının yargısal yolla korunması; bunun sağlanması için de dava açma hakkının kullanılmasının anayasal güvence altına alınmasıdır. Başka bir ifade ile yazılı bildirimin önemi, özellikle kişilerin menfaatlerini ihlal eden idari işlemlere karşı dava açma hakkının kullanılmasında ortaya çıkmaktadır Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmeleri durumunda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Kamil Koç,§§ 66-68).

44. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun -işin doğası gereği- yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir (Kamil Koç, § 71).

45. Danıştay içtihadında (bkz. §§25-27) idari işlemin niteliğinin ve hukuki sonuçlarının davacı tarafından bütünüyle öğrenildiği kimi davalarda, bilgi edinmenin (ıttılanın) yazılı bildirimin sonuçlarını doğuracağı ve dava açma süresine başlangıç alınacağı kabul edilmiştir. Bu istisnai durumun kabulüyle bilgi edinmenin dava açma süresine başlangıç alınması ancak idari işlemin, niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibarıyla davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlı olup bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği açılan idari davada idari yargı merciince karara bağlanabilir.

46. Başvuru konusu olayda, başvurucu -Derece Mahkemesi aşamasında da belirttiği üzere- 2011-2012 öğretim yılında "İngilizce" ve "Türk Dili" derslerinden muaf tutulmadığını 27/10/2011 tarihinde öğrenmiş ve 22/12/2011 tarihinde anılan derslerden muaf tutulması talebiyle Açıköğretim Fakültesi Dekanlığına başvurmuştur. Başvurucunun talebi, başvurucuya 12/1/2012 tarihinde tebliğ edilen işlemle reddedilmiştir.Başvurucu, önceden almış olduğu derslerden muaf tutulmadığını 27/10/2011 tarihinde öğrendiğini belirterek 8/3/2012 tarihli dilekçeyle iptal davası açmıştır. Eskişehir 1. İdare Mahkemesi, 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca başvurucunun kendi ifade ettiği öğrenme tarihi olan 27/10/2011 tarihinde dava açma süresinin başladığını, idari başvuruyla birlikte sürenin durduğunu, buna göre muaf olmamaya ilişkin işleme karşı 56. günde idareye başvurulan başvurunun reddine ilişkin işlemin öğrenildiği 12/1/2012 tarihinden itibaren kalan 4 gün içinde yani en son 16/1/2012 tarihinde dava açılması gerekirken 8/3/2012 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Karar, Danıştay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

47. Olayda başvurucuya muafiyete ilişkin yazılı bir bildirim olmamakla birlikte başvurucunun söz konusu derslerden muaf olmadığını 27/10/2011 tarihi itibarıyla bildiği (ıttıla sahibi olduğu) hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucu, olayda 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi yerine Kanun'un 10. maddesinin uygulanmasının gerektiğini ileri sürmüş ise de Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça bir keyfîlik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde açık ve bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

48. İlk Derece Mahkemesi, somut olayı yerleşik Danıştay içtihadına uygun şekilde yorumlayarak idari işlemin öğrenildiği tarihi esas almış ve 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesine göre dava açma süresinin olayda geçirildiği sonucuna ulaşmıştır. Yapılan bu değerlendirme ve ulaşılan sonuç, dava açmayı imkânsız kılacak nitelikte aşırı şekilci bir yaklaşım olmadığı gibi belirtilen Kanun hükümlerine önceden öngörülmeyecek şekilde olağanın dışında bir anlam verildiği şeklinde de değerlendirilmeyeceği; başvurucunun gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle Derece Mahkemesinin somut olaya ilişkin bu uygulamasını öngörebileceği anlaşılmaktadır.

49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik başvuru konusu olayda usul kuralları önceden öngörülmeyecek şekilde olağanın dışında farklı yorumlanmadığı başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 19/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.