2014/7825

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

 

 

ANAYASA MAHKEMESİ

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

MİNE GEZER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

 

(Başvuru Numarası: 2014/7825)

Karar Tarihi: 16/11/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Recai AKYEL

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucular

:

1. Mine GEZER

 

 

2. Necati ATAR

 

 

3. Hasan Hüseyin GÜNDÜZ

Vekili

:

Av. Suat SERT

Başvurucular

:

Ali KALAYCI Mirasçıları:

 

 

4. Remziye KALAYCI

 

 

5. Bilal KALAYCI

 

 

6. Bülent KALAYCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında hükmedilen kamulaştırma bedellerinin düşük olması, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması ve yargılama sonunda maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 28/5/2014 tarihinde İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı 18/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine herhangi bir görüş sunulmamıştır.

6. Anayasa Mahkemesince Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi'nden yapılan sorgulama neticesinde başvuruculardan Ali Kalaycı'nın (T.C. Kimlik No:) bireysel başvuru tarihinden sonra 13/1/2016'da vefat ettiği tespit edilmiştir.

7. Vefat eden başvurucu Ali Kalaycı'nın mirasçıları Remziye Kalaycı, Bilal Kalaycı ve Bülent Kalaycı Anayasa Mahkemesine sundukları 9/6/2016 tarihli dilekçeleri ile murisleri tarafından yapılmış olan bireysel başvuruyu devam ettirdiklerini, başvuru dosyasındaki ihlal iddialarına katıldıklarını beyan etmişlerdir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvuruculardan Hasan Hüseyin Gündüz, Mine Gezer ve Necati Atar'ınhissedarı oldukları İzmir ili, Konak ilçesi, Hatuniye Mahallesi, 7346 ada, 2, 3 ve 8 parsel nolu taşınmazlarla ilgili olarak İzmir Büyükşehir Belediyesince (İdare) kamulaştırma kararı alınmış ve İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde adı geçen başvurucular ve söz konusu taşınmazların diğer malikleri aleyhine farklı tarihlerde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davaları açılmıştır.

10. Vefat eden başvurucu Ali Kalaycı aleyhine de İzmir ili, Konak ilçesi, Hatuniye Mahallesi, 7346 ada, 3 parsel nolu taşınmazın hissedarı olması nedeniyle İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde 28/3/2008 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açılmıştır.

11. Yargılamaların ilerleyen safhalarında söz konusu davalar ilk açılan dava olan İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/426 sıra sayılı dosyasında birleştirilerek yargılamalara devam edilmiştir.

12. Yargılama boyunca İlk Derece Mahkemesince, uyuşmazlık konusu taşınmazların tapu kayıtları ile vergi kayıtları, söz konusu taşınmazlara bedel yönünden emsal nitelikte görülen dava dışı başka taşınmazların kayıtları incelenmiş, keşif yapılmış, bilirkişi heyeti raporu ve bu rapora ek iki rapor daha hazırlatılmıştır.

13. Yargılama sonunda İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 24/9/2009 tarihli ve E.2007/426, K.2009/273 sayılı kararı ile davayı kabul etmiş, toplanan deliller neticesinde 2 nolu parsel için 379.098,45 TL; 3 nolu parsel için 202.527,21 TL; 8 nolu parsel için 315.010,35 TL karşılığında taşınmazların İdare adına tesciline, söz konusu meblağların depo edilen banka hesabından hak sahiplerine ödenmesine hükmetmiştir.

14. Taraflarca temyiz talebinde bulunulması üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 14/6/2010 tarihli ve E.2009/14272, K.2010/8957 sayılı ilamı ile uyuşmazlık konusu taşınmazların değerlendirme tarihi itibarıyla imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parseli olup olmadıkları, imar parseli olma durumları var ise düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediği, düşüldü ise ne oranda düşüldüğü hususlarında Belediye İmar Müdürlüğü ve Tapu Sicil Müdürlüğünden bilgi alınmasının ardından yargılama dosyasının temyiz incelemesine gönderilmesi gerektiğini belirterek dosyanın geri çevrilmesine karar vermiştir.

15. Belirtilen eksikliklerin tamamlanmasının ardından yapılan temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 1/11/2010 tarihli ve E.2010/10915, K.2010/14121 sayılı ilamı ile hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda hatalı değerlendirmeler yapıldığını belirterek, bozmaya hükmetmiştir. İlamın ilgili kısımları şöyledir:

 "...

 Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.

.

Ancak;

1-Bilirkişi kurulu raporunda Devlet İstatistik Enstitüsü'nce yayınlanan aylık üretici fiyatları endekslerine (1994=100 endeksi alınmış olmakla) göre değerlendirme tarihi olan Ekim 2007'deki 10277,57 endeksi alınması gerekirken, bir sonraki Kasım ayının endeksi olan 10369,52'nin alınması suretiyle değerlendirme yapılması,

2-2942 sayılı Yasanın 11. maddesinin (d) bendi gereğince emlak vergi değerlerinin de dava konusu taşınmaz ile emsalin karşılaştırılmasında gözönünde tutulması gerekir. Bu itibarla dava konusu taşınmazların ve emsalin emlak vergisine esas tutulan asgari m² değerlerinin oranı ile bilirkişi raporunda değerlendirmeye esas alınan oran birbirinden fahiş ölçüde farklı olduğunda bu farklılık ve çelişki giderilmelidir. Dosyaya getirtilen kayıtlara göre dava konusu 7346 ada 8 parsel sayılı taşınmazın emlak vergisine esas asgari m² değeri 335,60 YTL, emsal alınan 1242 ada 24 parselin asgari m² değeri ise 148,58 YTL.dir. Buna göre emsal taşınmaz dava konusu 7346 ada 8 parsel sayılı taşınmazdan (diğer dava konusu 7346 ada 2 ve 3 parselde olduğu gibi) daha değersiz olduğu halde dava konusu taşınmazdan daha değerli kabul edilerek vergi değerlerine ters düşecek şekilde değerlendirme yapan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmuş olması,

3-Dava konusu taşınmazların imar parseli, emsal taşınmazın ise kadastro parseli olduğu anlaşıldığından, dava konusu taşınmazların somut emsalle karşılaştırılması sonucu bulunan değerlerine (m² fiyatına) düzenlemeye karşılık bir ilave yapılması gerekirken, bilirkişi kurulunca bu işlemin tersine olarak önce düzenleme ortaklık payı ilavesinin yapılıp sonra karşılaştırma yapılması, düzenleme ortaklık payı oranının %29,99 yerine %30 olarak alınması ve emsalin değerlendirme tarihindeki m² fiyatının %70'e bölünmesi şeklinde yanlış hesap yöntemi ile daha yüksek m² bedeli tespit edilmiş olması,

Doğru görülmemiştir.

..."

16. Aynı Daireye davalı taraflarca yapılan karar düzeltme talebi de 4/4/2011 tarihli ve E.2011/2575, K.2011/4388 sayılı ilam ile reddedilmiştir.

17. Bozma üzerine İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, bozma ilamında açıklanan hususları dikkate aldığını belirterek ek bilirkişi kurulu raporu hazırlatmış, yaptığı değerlendirme sonucu 14/9/2011 tarihli ve E.2011/244, K.2011/341 sayılı kararı ile yeniden hesaplanan kamulaştırma bedelleri üzerinden fazladan ödendiği tespit edilen bir kısım bedelin davacı İdareye iadesine hükmetmiştir.

18. Temyiz üzerine yapılan değerlendirme sonucu Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 28/2/2012 tarihli ve E.2011/12402, K.2012/2035 sayılı ilamı ile tekrar bozmaya hükmetmiştir. İlamın ilgili kısımları şöyledir:

 "...

 Mahkemece bozmaya uyulduğuna göre hakim bozma gereğini yerine getirmek zorunda olup, bilirkişilerin hakimin hükmüne uyduğu bozma ilamına direnir şekilde karşı çıkmaları da söz konusu olmayacağından ve vergi değerleri yönünden dava konusu taşınmaz emsalden daha değerli olduğundan dava konusu taşınmazı en fazla emsalle eşdeğer kabul edilerek vergi değerlerine ters düşmeyecek şekilde değerlendirme yapılması gerektiğinin dikkate alınmaması,

 ...

 Doğru görülmemiştir.

 ..."

19. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, davalı taraflarca yapılan karar düzeltme istemini ise 3/7/2012 tarihli ve E.2012/6230, K.2012/8442 sayılı ilamı ile reddetmiştir.

20. Bozma ilamı üzerine dava dosyasını yeniden incelemeye alan İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, ek bilirkişi kurulu raporu hazırlatarak, kamulaştırma bedellerini tekrar hesaplatmış ve söz konusu raporun Yargıtay bozma ilamları ile uyumlu ve hükme elverişli olduğuna kanaat ederek bu doğrultuda 18/2/2013 tarihli ve E.2012/224, K.2013/16 kararı ile 2 nolu parsel için toplam 375.627,45 TL; 3 nolu parsel için 200.729,41 TL ve 8 nolu parsel için 336.842,25 TL kamulaştırma bedeli tespit etmiş, 2 ve 3 nolu parseller yönünden davalıların İdareye iadede bulunmasına, 8 nolu parsel yönünden ise davalılara ek bedel ödenmesine hükmetmiştir. İlk Derece Mahkemesi aynı kararında her iki taraf lehine de karşılıklı 1.320 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.

21. İlk Derece Mahkemesi kararı taraflarca temyiz edilmiş ve başvurucular 18/3/2013 tarihli temyiz dilekçelerinde hükme esas alınan bilirkişi heyeti raporunda yapılan hesaplamaların hatalı ve Yargıtay içtihatları ile uyumsuz olduğuna yönelik itirazlarda bulunmuşlardır.

22. Temyiz incelemesi sonucu İlk Derece Mahkemesi kararı, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 13/5/2013 tarihli ve E.2013/6751, K.2013/7955 sayılı ilamı ile onanmıştır.

23. Başvurucular onama ilamı üzerine bu defa karar düzeltme talebinde bulunmuşlar, 4/7/2013 tarihli dilekçeleri ile temyiz taleplerinde ortaya koydukları hususları tekrar itiraz konusu ettiklerini belirtmişler ayrıca kamulaştırma bedellerine yasal faiz ödenmesini istemişlerdir.

24. Karar düzeltme incelemesi sonucunda ise Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 13/2/2014 tarihli ve E.2013/15478, K.2014/2283 sayılı ilam ile İlk Derece Mahkemesi kararının hüküm fıkrasına "...23/3/2008 tarihinden itibaren ilk karar tarihi olan 24/9/2009 tarihine kadar; bozmadan sonra yatırılan fark bedellerine ise ... 23/3/2008 tarihinden itibaren son karar tarihi olan 18/2/2013 tarihine kadar yasal faiz uygulanmasına..." ibaresini eklemiş ve düzelterek onamaya hükmetmiştir.

25. Düzelterek onamaya ilişkin ilam başvuruculara 28/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

26. Başvurucular 28/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

27. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili" kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, ... asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, ... idare adına tesciline karar verilmesini ister.

Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, ... taşınmaz malın malikine ... bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.

 ...

Mahkemece belirlenen günde yapılacak duruşmada hakim, taşınmaz malın bedeli konusunda tarafları anlaşmaya davet eder. Tarafların bedelde anlaşması halinde hakim, taraflarca anlaşılan bu bedeli kamulaştırma bedeli olarak kabul eder ve ...

Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar. ...

Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.

Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. . İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına . dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.

(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.

..."

28. 2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

"15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a)Cins ve nevini,

b) Yüzölçümünü.

c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,

d)Varsa vergi beyanını,

e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,

f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini.

g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,

h) Yapılarda, (.)(2) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,

ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.

Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.

..."

29. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

 "Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 16/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

31. Başvurucular, aleyhlerine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında maliki oldukları taşınmazların bedelinin belirlenmesi için yargılama esnasında alınan bilirkişi raporlarının hatalı hesaplamalara dayandığını, Yargıtay içtihatlarına uygun olmadığını, bu konuda yargılama boyunca birçok itirazlarının Yargıtayca dikkate alınmadığını, yargılama sonunda lehlerine maktu vekâlet ücretine hükmedildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, maddi zararlarının tespiti için yargılanmanın yenilenmesine karar verilmesini ve lehlerine manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.

B. Değerlendirme

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

33. Başvurucuların, bireysel başvuruya konu ettikleri yargılamada uyuşmazlık konusu taşınmazların bedelinin belirlenmesi için alınan bilirkişi raporlarının hatalı hesaplamalara dayandığı ve Yargıtay içtihatlarına uygun olmadığı şikâyetleri taşınmazların bedel tespitine ilişkin şikâyetler başlığı altında incelenmekle birlikte bu şikâyetler ile bağlantılı olduğu anlaşılan bedel tespiti noktasındaki birçok itirazın Yargıtayca dikkate alınmadığı şikâyetinin de aynı başlık altında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

34. Öte yandan başvurucuların diğer şikâyetleri ayrı başlıkları altında değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Taşınmazların Bedel Tespitine İlişkin İddia

35. Başvurucular; aleyhlerine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında maliki oldukları taşınmazların bedelinin tespiti için yargılama esnasında alınan bilirkişi raporlarının hatalı hesaplamalara dayandığını, Yargıtay içtihatlarına uygun olmadığını, bu konuda yargılama boyunca birçok itirazlarının Yargıtayca dikkate alınmadığını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

37. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No:2012/1334, 17/9/2013, § 24).

38. Somut başvurunun dayanağını oluşturan konulardan biri olan kamulaştırılan taşınmazların gerçek değerilerinin ödenmesi talebi, Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir. Anayasa'nın 35. maddesinde ise mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetleri sınırlanmada genel ilkeleri tespit ederken devlet ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa'nın 46. maddesi, mülkiyet hakkının sınırlanmasına ilişkin özel hükümler içermektedir. Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği başvurucuların söz konusu şikâyetlerinin değerlendirilmesinde Anayasa'nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46. maddelerinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).

39. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyet hakları ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği sınırlanabilir. Anayasa'nın 46. maddesine göre ise özel mülkiyette bulunan taşınmazlar, kamu yararı gereği karşılıkları peşin ödenmek suretiyle kamulaştırılabilir veya bunlar üzerinde irtifak hakkı kurulabilir. Ayrıca Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları veya mülkiyet haklarını kullanmalarının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan veya mülkünü kullanması engellenen bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 41).

40.Kamulaştırma yapılması nedeniyle Anayasanın 13., 35. ve 46. maddeleri uyarınca,başvurucuların mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında bir dengenin gözetilmesi, bu dengenin de başvurucunun elinden alınan mülkiyeti karşılığında taşınmazının gerçek bedelinin peşinen ödenmesi suretiyle sağlanması gerekmektedir (Selma Arıcan, B. No: 2013/7841, 21/5/2015, § 38).

41. Bununla birlikte çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında, bir taşınmazın herkes için geçerli tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alnında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin 2942 sayılı Kanun'a göre belirlenmesi ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 48).

42. Bahsedilen kriterler çerçevesinde bedel veya değer düşüklüğü karşılığının tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 49).

43.Öte yandan kamulaştırma bedelinin tespitini yapan mahkemeler, taşınmazı kamulaştırılan bireylerin kayıplarını telafi edecek şekilde yeterli bir kamulaştırma bedelinin tazminat olarak hesaplanmasında ve bu surette bireylerin haklarını korumada görevli oldukları gibi kamunun fazla bedel ödeyerek zarara uğratılmasını da engellemekle yükümlüdürler. Yani mahkemeler, mülkiyet haklarına müdahale edilen bireylerin mülkiyet hakkı ile ulaşılmak istenen kamu yararı arasında makul bir denge kurmalıdırlar (Tahsin Erdoğan, B. No:2012/1246, 6/2/2014, § 72).

44. 2942 sayılı Kanun'un 10. ve 11. maddelerinde bir taşınmazın kamulaştırılması ve bu kamulaştırmanın satın alma usulü ile gerçekleştirilememesi hâlinde uyuşmazlığın yargıya taşınacağı hüküm altına alınmış, asliye hukuk mahkemelerinin görevli kılındığı bu yargılama sürecinde uygulanacak usule ilişkin kurallar ile kamulaştırmaya konu taşınmazın bedelinin belirlenmesine yönelik yöntem ve işlemler ayrıntılı olarak düzenlenmiştir (bkz. §§ 27, 28). Buna göre söz konusu düzenlemeler ışığındakanun koyucunun, bireylerin mülkiyet hakkına kamulaştırma yolu ile müdahalede bulunulduğunda bu müdahalenin bireylerde yarattığı külfetin adil biçimde giderilebilmesi niyetini taşıdığı görülmektedir (Mehmet Deniz, B No:2013/2307, 10/3/2016,§ 41).

45. Bu kapsamda başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın İdare adına tescili davasında İlk Derece Mahkemesinin 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi çerçevesinde taşınmazlarda keşif yaparak, oluşturulan bilirkişi kurulu aracılığı ile söz konusu taşınmazlar ve emsal olabilecek nitelikte taşınmazlar üzerinde inceleme yaptırdığı, bu doğrultuda bilirkişi heyetince Mahkemeye bilirkişi raporu ve ek rapor sunulduğu yine ayrıca bir kadastro bilirkişisine de rapor hazırlatıldığı; taşınmazların tapu ve vergi kayıtlarının incelendiği, emsal olabilecek nitelikteki taşınmazlara ilişkin de kayıtların incelendiği, taraf beyanlarının, keşif zaptının dikkate alındığı ve sonuç olarak tüm yargılama dosyası kapsamı değerlendirilerek kamulaştırma bedellerinin belirlendiği, 24/9/2009 tarihli kararın ardından hak sahiplerine ödemelerin yapıldığı anlaşılmaktadır (bkz. § 12).

46. Yargılamanın taraflarınca temyiz talebinde bulunulması ve kamulaştırma bedelleri noktasında itirazların ortaya konulması üzerine ise temyiz incelemesi için yargılama dosyasının gönderildiği Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin, taşınmazların niteliği hakkında daha kapsamlı bilgi sahibi olabilmek amacıyla bir takım eksikliklerin tamamlanması için dosyanın geri çevrilmesine karar verdiği, eksikliklerin tamamlanmasının ardından yapılan temyiz incelemesi sonucunda ise bilirkişi raporlarında kamulaştırma bedelleri için uygulanan hesaplamaların hatalı oluşu nedeniyle yapılması gerekenleri ayrı ayrı açıklayarak bozmaya hükmettiği; İlk Derece Mahkemesinin de bozma doğrultusunda ek bilirkişi heyeti raporu hazırlatarak yeniden hesaplanan bedeller üzerinden hüküm kurduğu, tarafların bu hükme karşı yine bedel yönünden itirazlarda bulunmaları üzerine temyiz incelemesinin yapıldığı ve inceleme neticesinde Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin, ilk bozma ilamında belirttiği hususlarda tekrar inceleme yapılması gerektiği kanaatine vararak tekrar hükmü bozduğu görülmektedir (bkz. §§13-17).

47. İkinci bozma ilamı üzerine ise İlk Derece Mahkemesinin uyuşmazlığı tekrar ele alarak yeniden bilirkişi heyetine rapor hazırlattığı ve hazırlanan raporu hükme esas almaya elverişli bulduğu, 18/2/2013 tarihinde uyuşmazlığın esası hakkında üçüncü kez hüküm kurduğu, kamulaştırma bedellerini tespit ettiği, temyiz üzerine de Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bu defa İlk Derece Mahkemesi kararını onadığı, karar düzeltme istemini de yalnızca tespit edilen kamulaştırma bedellerine faiz işletilmesi yönünden kabul ederek, hükmü düzelterek onadığı ve böylece yargılamanın sona erdiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 18-24).

48. Bu doğrultuda başvuruya konu olan ve yukarıda özetlenen yargılama sürecinde, her ne kadar kamulaştırılan taşınmazların bedelinin tespitinde kullanılan yöntem, taşınmazların kendine has özelliklerinin değerine etkisinin belirlenmesi ve emsalleri ile karşılaştırılması gibi somut olayın durumuna göre dikkate alınacak hususlar, ilgili kanun hükümlerinin öngördüğü sınırlar dâhilinde hâkimin takdir yetkisinde olmakla birlikte yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde de kamulaştırma bedelinin tespiti hususunda gerek tarafların talep ve itirazları gerekse Yargıtayın tespitleri dikkate alınarak değerlendirmeler yapılıp karara varıldığı ve yargılama sonucunda mülkiyet hakkına kamulaştırma yolu ile yapılan müdahalenin karşılığı tespit edilerek müdahalenin giderimi yoluna gidildiği, karşılığın da başvuruculara İlk Derece Mahkemesi kararının hemen ardından ödendiği anlaşılmaktadır.

49. Öte yandan 2942 sayılı Kanun'un somut başvuruya konu edilen yargılamaya uygulanan 10. ve 11. maddelerinin son hâllerini, 24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun ile aldığı, bu bağlamda somut olaya uygulanan ilgili maddelerde belirlenen usul ve esasların, 1983 ve 2001 yıllarındanbu yanabu tür uyuşmazlıklara uygulandığı dolayısıyla söz konusu usul ve esaslarınbireyler için erişilebilir ve bilinebilir olduğu, 2007 ve 2008 yıllarında başvurucular aleyhine açılan davalarda da başvurucular açısından uygulanan usul ve esasların öngörülebilir durumda olduğu sonucuna varılmaktadır.

50. Sonuç olarak başvuruculara ait taşınmazlar yönünden 2942 sayılı Kanun kapsamında yürütülen kamulaştırma işlemleri ve bedel tespitine ilişkin süreç değerlendirildiğinde, başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin başvurucuları aşırı bir yük altına sokmadığı ve başvuruculara ödenen kamulaştırma bedelleri suretiyle bireyin hakkıyla kamu yararı arasında kurulması gereken adil dengenin korunduğu kanaatine varılmıştır.

51. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasanın 35. maddesi kapsamında korunan mülkiyet haklarına yönelik açık ve görünür bir ihlal bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

52. Başvurucular ayrıca, söz konusu yargılama sürecinde Yargıtayca birçok itirazlarının dikkate alınmadığından şikâyet etmişseler de, gerek başvurucuların bu itirazların neler olduğu konusunda somut açıklamalar yapmamaları gerekse tüm yargılama sürecinde taşınmazların kamulaştırma bedellerinin tespiti hususunda yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında, söz konusu şikâyetin değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

b. Yargılama Sonunda Maktu Vekalet Ücretine Hükmedilmesine İlişkin İddia

53. Başvurucular, aleyhlerine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası sonunda lehlerine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

54. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

55. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 "İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

56.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

57. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).

58. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, § 18).

59. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, § 19).

60. Somut başvuruya konu olayda başvurucular lehine İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/2/2013 tarihli kararı ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 1.320 TL vekalet ücretine hükmedilmiş, bu hüküm, temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 13/5/2013 tarihli ilamı ile onanmış, karar düzeltme isteminin de aynı Dairenin 13/2/2014 tarihli ilamı ile reddi üzerine kesinleşmiştir. Ancak başvurucuların bu süreçte sundukları temyiz ve karar düzeltme talepli dilekçeleri incelendiğinde, İlk Derece Mahkemesinin 18/2/2013 tarihli kararında lehlerine hükmedilen maktu vekâlet ücretine yönelik herhangi bir itirazda bulunmadıkları tespit edilmiştir (bkz. § 21, § 23). Oysa yukarıda yer verilen ilkeler kapsamında (bkz.§§ 56-59) başvurucuların, lehlerine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik şikâyetlerinin bireysel başvuruda incelenebilmesi için öncelikle somut yargılama sürecindeki yargı yollarını tüketmiş olmaları gerektiği açıktır.

61. Açıklanan nedenlerle bireysel başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddiasının, başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığına İlişkin İddia

62. Başvurucuların söz konusu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı anlaşıldığından ve şikâyetin kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de görülmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

63. Başvurucular, aleyhlerine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

64. Bakanlık tarafından başvurucuların şikâyetlerine karşılık Anayasa Mahkemesine görüş sunulmamıştır.

65. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de -Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).

66. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (Güher Ergun ve diğerleri, § 40).

67. Makul süre incelemesinde yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usul haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri, yargı makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği, başvurucu için hukuki korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58).

68.Kanun koyucu, 2942 sayılı Kanun'un 37. maddesiyle basit yargılama usulünün uygulanmasını kabul etmekle beraber taşınmazı kamulaştırılan kişilerin dava süresince geçen zaman nedeniyle hak kaybına uğramamaları ve taşınmazın bedelinin ilgilisine kısa sürede ödenmesini sağlamak için kamulaştırma davalarının diğer davalara oranla daha hızlı bir şekilde karara bağlanması amacıyla Kanun'un 10. maddesinde ayrıca özel hükümlere yer vermiştir. Anılan maddeye göre tarafların kamulaştırma bedeli konusunda anlaşamamaları ve idarenin bedel tespiti ve tescil davası açması hâlinde mahkemenin otuz gün sonrası için duruşma günü tayin etmesi ve taraflara duruşma gününü tebliğ etmesi, duruşmada bedel konusunda anlaşma sağlanamaz ise yine otuz gün sonrası için duruşma günü tayin etmesi ve bu sırada bilirkişi tayin ederek keşif yapması, taraflar yine anlaşamazlar ise on beş gün sonrasına duruşma günü tayin etmesi ve ikinci bilirkişi raporuna başvurması ve bunun sonucunda bedeli tespit ederek davayı sonuçlandırması gerekmektedir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, kamulaştırma davalarının kısa sürede bitirilmesini öngörmektedir. Bu öngörüye bağlı olarak yakın zamana kadar kamulaştırma bedelinin tespiti davaları için yasal faiz öngörülmemiştir (Tahsin Erdoğan, § 38).

69. Taraflar için 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinde kamulaştırma bedelinin tespiti davalarının sonuçlandırılması için öngörülen süreler mahkemelere yönelik süreler olduğundan düzenleyici nitelikte olup mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri kararların geçerli olduğuna şüphe yoktur. 2942 sayılı Kanun gereği yapılması gereken duruşmalar ve duruşma aralıkları, bilirkişi raporlarının beklenmesi ve tebligat işlemleri gözönünde bulundurulduğunda bu sürelerin aşılabileceği görülmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 47, 48).

70. Nitekim AİHM de benzer şekildeki düzenleyici sürelerin yargılama süresini kısaltma amacı taşıdığını vurgulamaktadır. AİHM, ulusal mahkemelerin yasal süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetlemenin görevi olmadığını belirterek davaların "makul süre"de tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele almakta ve bu sürenin Sözleşme'nin 6. maddesinin 1. fıkrasına uygun olup olmadığı hususunda sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Çalık/Türkiye (k.k.), B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 42927/10, 12/3/2013).

71. 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesindeki sürelerin düzenleyici nitelikte süreler olduğu ve dava süreci gözönünde bulundurulduğunda bu sürelerin aşılabileceği kabul edilmekle birlikte kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında kamulaştırma işlemlerinin başlamasıyla kişilerin mülkiyet haklarını kullanmalarının kısıtlandığı, kamulaştırma bedelini ancak dava sonunda alabildikleri ve bu bedele 11/04/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önce faiz uygulanmadığı gözönünde bulundurulduğunda bu davaların süratle sonuçlandırılması gerektiği de açıktır (Tahsin Erdoğan, § 41).

72. Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescile ilişkin bir davanın söz konusu olduğu görülmekle 6100 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur.

73. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri,§ 50) somutbaşvuru açısından bu tarih başvurucular Hasan Hüseyin Gündüz, Mine Gezer ve Necati Atar yönünden 22/10/2007; vefat eden başvurucu Ali Kalaycı ve dolayısıyla onun başvuruyu devam ettiren mirasçıları Remziye Kalaycı, Bilal Kalaycı ve Bülent Kalaycı yönünden ise 28/3/2008'dir (bkz. §10, §11).

74. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri,§ 52) . Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, tüm başvurucular açısından karar düzeltme talebinin değerlendirilerek hükmünYargıtay 18. Hukuk Dairesince düzelterek onandığı 13/2/2014'tür.

75. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde yargılamanın konusunun başvurucuların malikleri olduğu taşınmazlar için kamulaştırma kararı alınması üzerine bu taşınmazların kamulaştırma bedelinin tespit edilmesi ve taşınmazların İdare adına tescil edilmesi talebi olduğu, başvurucular Hasan Hüseyin Gündüz, Mine Gezer ve Necati Atar yönünden 22/10/2007 tarihinde; başvurucu vefat eden Ali Kalaycı yönünden ise 28/3/2008 tarihinde açılan davaların birleştirildiği, yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesince verilen 24/9/2009 ve 14/9/2011 tarihli kararların, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 1/11/2010 ve 28/2/2012 tarihli ilamları ile bozulduğu, bu ilamlara karşı yapılan karar düzeltme taleplerinin reddedildiği, yargılama sürecinde taşınmazlar başında keşif yapıldığı, birden fazla kez bilirkişi raporları alındığı, bozma ilamları üzerine ek raporlar alındığı akabinde İlk Derece Mahkemesinin 18/2/2013 tarihli kararının Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 13/5/2013 tarihli ilamı ile onandığı, karar düzeltme talebi sonucunda da 13/2/2014 tarihli ilam ile düzelterek onamaya hükmedildiği ve İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği ve böylece yargılama sürecinin başvurucular Hasan Hüseyin Gündüz, Mine Gezer ve Necati Atar yönündenaltı yılı aşkın bir sürede; vefat eden başvurucu Ali Kalaycı ve dolayısıyla onun başvuruyu devam ettiren mirasçıları Remziye Kalaycı, Bilal Kalaycı ve Bülent Kalaycı yönünden yaklaşık altı yılda tamamlandığı anlaşılmaktadır.

76.Bu durumda başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasının yaklaşık altı yılı aşkın bir sürede sonuçlandığı ve söz konusu davada makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

77. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

78. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

79. Başvurucular, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; maddi zararın tespiti için yargılamanın yenilenmesine, ayrıca toplam manevi zararları için 40.000 TL tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.

80. Başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

81. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucular Hasan Hüseyin Gündüz, Mine Gezer ve Necati Atar'a ayrı ayrı net 5.000 TL, başvurucu vefat eden Ali Kalaycı'nın başvuruyu devam ettiren mirasçıları Remziye Kalaycı, Bilal Kalaycı ve Bülent Kalaycı'ya mirasçı sayısı dikkate alınarak ayrı ayrı net 1.700 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

82. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunması gerektiğinden ve somut olayda tespit edilen ihlal ile maddi zarar talebi arasında illiyet bağı bulunmadığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

83. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206.10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin tüm başvuruculara müştereken, 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin yalnız kendilerini vekil ile temsil ettiren başvurucular Hasan Hüseyin Gündüz, Mine Gezer ve Necati Atar'a müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Taşınmazların bedel tespiti nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Yargılama sonunda lehe maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 3. Yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucular Hasan Hüseyin Gündüz, Mine Gezer ve Necati Atar'a ayrı ayrı net 5.000 TL; vefat eden başvurucu Ali Kalaycı'nın başvuruyu devam ettiren mirasçıları Remziye Kalaycı, Bilal Kalaycı ve Bülent Kalaycı'ya ayrı ayrı net 1.700 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin tüm başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE; 1. 800 TL vekalet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucular Hasan Hüseyin Gündüz, Mine Gezer ve Necati Atar'a MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.