2014/8649

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OSMANOĞLU İNŞAAT EĞİTİM GIDA TEMİZLİK HİZMETLERİ PETROL ÜRÜNLERİ SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/8649)

 

Karar Tarihi: 15/2/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol

 

 

Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi

Vekili

:

Av. Selahattin KAYA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir şirkete ait dört adet aracın bilinmeyen kişilerce yakılmasının önlenememesi, fiili işleyenlerin bulunmasına yönelik etkili bir soruşturma yapılmaması ve bu fiilden doğan zararın idarece karşılanmaması nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/6/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunmayacağını bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Olayın Koşullarına Ait Genel Bilgiler

7. Başvurucu şirket Muş ili Varto ilçesi Gümgüm Mahallesi'nde sürücü kursu işletmektedir.

8. Şirkete ait üç adet otobüs ile bir adet kamyon 14/5/2004 tarihinde park hâlindeyken gece saat 1.30 sularında kimliği belirsiz kişilerce çıkarılan yangın neticesinde çeşitli derecelerde hasar görmüştür.

.

9. Başvurucu 4/6/2004 tarihinde Varto Sulh Hukuk Mahkemesinden zararın tespiti talebinde bulunmuştur. Mahkeme keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi raporunda, söz konusu araçların muhtelif derecelerde hasar gördüğü ve bu nedenle oluşan zararın 35.000 TL olduğu tespit edilmiştir.

B. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

10. Başvurucu olayın gerçekleştiği tarihte Kültür Polis Merkezi Amirliğine müracaatta bulunarak olayı bildirmiş ve yangını çıkaranlar tespit edilerek, haklarında yasal işlem yapılmasını talep etmiştir.

11. Varto Cumhuriyet Başsavcılığınca olaya ilişkin soruşturma başlatılmıştır. Ancak yapılan soruşturma neticesinde faillerin bulunamamış olması ve bulunsalar bile 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun ilgili hükümleri uyarınca zamanaşımı süresinin dolmuş bulunması nedenleriyle 18/5/2009 tarihindekovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

C. Tam Yargı Davasına İlişkin Süreç

12. Başvurucu 31/12/2004 tarihli dilekçe ile İçişleri Bakanlığına başvurarak 35.000 TL maddi, 5.000 TL de manevi olmak üzere toplam 40.000 TL zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebinde bulunmuştur. İçişleri Bakanlığınca, tazminat ödenmesini gerektiren bir yargı kararının bulunmadığı gerekçesiyle talep reddedilmiştir. Bu karar 3/2/2005 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu 8/3/2005 tarihinde Ankara 4. İdare Mahkemesinde İçişleri Bakanlığı aleyhine 35.000 TL maddi, 5.000 TL de manevi olmak üzere toplam 40.000 TL zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle tam yargı davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, yangının terör örgütü mensuplarınca çıkarıldığını ve bunda güvenlik güçlerinin büyük ihmalinin bulunduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'a da atıfta bulunmuştur.

14. Ankara 4. İdare Mahkemesi 18/3/2005 tarihli kararıyla davayı yetki yönünden reddederek dosyanın Van İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

15. Van İdare Mahkemesi 14/7/2008 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, idarenin, asli ve sürekli kamu hizmetlerinden olan güvenlik hizmetinin geç işlemesi, kötü işlemesi veya hiç işlememesi nedenleriyle meydana gelen zararları karşılamakla yükümlü olduğu belirtilmiş; ancak somut olayda, yangının güvenlik hizmetinin iyi işlememesinden kaynaklandığına dair bir bilgi veya belgenin var olmadığı gerekçesiyle idarenin sorumluluğunun bulunmadığı ifade edilmiştir.

16. Mahkeme kararında 5233 sayılı Kanun'un uygulanabilirliğine ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. Bununla birlikte, ilamda yer alan savunma özetinden, davalı idarenin, yangının terörist amaçlarla çıkarıldığına ilişkin herhangi bir emarenin bulunmadığı ve dolayısıyla, 5233 sayılı Kanun'un uygulanmasının koşullarının oluşmadığı savunmasında bulunduğu anlaşılmıştır.

17. Kararı temyizen inceleyen Danıştay Onuncu Dairesi 18/2/2014 tarihli kararıyla hükmü onamıştır. Anılan Daire kararı 5/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu kararın düzeltilmesi yoluna başvurmamıştır. Başvurucu 4/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Türk Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur."

19. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür."

20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin iligili kısmı şöyledir:

"İdari dava türleri şunlardır:

...

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

..."

21. 5233 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir."

B. Uluslararası Hukuk

22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (Sözleşme) ek (1) Numaralı Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koþullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'ye ek (1) Numaralı Protokol'ün 1. maddesinde güvenceye bağlanan mülkiyet hakkının pozitif yükümlülükleri de içerdiğini kabul etmektedir (Kotov/Rusya, [BD] B. No: 54522/00, 3/4/2012, § 109-115; Öneryıldız/Türkiye, [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 134; Broniowski/Poland [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 143; Dzugayeva/Rusya, B. No: 44971/04, 12/2/2013, § 26). AİHM, bu hükümle koruma altına alınan mülkiyet hakkının gerçek ve etkili kullanımının, sadece devletin müdahale etmeme ödevine bağlı olmadığını; fakat aynı zamanda, özellikle başvurucunun kamu otoritelerinden meşru olarak alınmasını beklediği önlemler ile mülkünden etkin bir biçimde yararlanması arasında doğrudan bir bağlantının bulunduğu durumlarda, koruyucu pozitifönlemler alınmasını da gerektirdiğini ifade etmektedir. Öte yandan, AİHM'e göre özel kişiler arasındaki ilişkilerde bile devlete pozitif yükümlülük yükleyen kamusal menfaatlersöz konusu olabilir (Kotov/Rusya kararı §109).

24. AİHM, bu bağlamda, mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına kamu otoriteleri dışındaki kişilerce müdahale edilmesi durumunda, devletin pozitif yükümlülüğünün, koruyucu/önleyici ve düzeltici ödevler biçiminde ikiye ayrılacağını ifade etmektedir. AİHM'e göre bu durumda Sözleşme'ye taraf devletler, iç hukuk sisteminde mülkiyet hakkının yasalar tarafından tatmin edici bir şekilde korunmasının güvence altına alınması ve hakkına müdahale edilen kişinin, gerekmesi durumunda meydana gelen zararının giderilmesine yönelik talepler dahil olmak üzerehakkını arayabileceği düzeltici mekanizmaların temin edilmesi yükümlülüğü altındadırlar (Blumberga/Litvanya, B. No: 70930/01, 14/10/2008, § 67).

25. AİHM, devletin pozitif yükümlülüklerinin mahiyeti ve kapsamının, olayın somut koşullarına göre farklılaşabileceğini düşünmektedir (Kotov/Rusya, § 111). AİHM'e göre devletin olayın somut koşullarına göre sağlama yükümlülüğü altına girdiği düzeltici önlemler, zarar gören tarafın hakkını savunabilmesi imkânı tanıyan uygun yasal mekanizmaların oluşturulmasını içermektedir. (1) Numaralı Protokol'ün 1. maddesi açık bir biçimde usule ilişkin yükümlülükler içermemekte ise de bu hüküm, gerek devletin müdahil olduğu uyuşmazlıklarda gerekse iki özel kişi arasındaki uyuşmazlıklarda devlete usule ilişkin yükümlülükler yüklemektedir. Özel kişiler arasındaki müdahalelerde devlet, zorunlu usule ilişkin garantiler içeren yargısal başvuru yolları kurma yükümlülüğü altındadır. Bu bağlamda görevlendirilecek mahkemelerin veya yargısal yetkiyi haiz diğer kurul veya kamusal otoritelerin özel kişiler arasındaki uyuşmazlığı etkili ve adil bir şekilde çözecek yargısal güçle donatılmaları gerekmektedir (Kotov/Rusya, § 114).

26. AİHM'in yukarıda atıfta bulunulan Bulmerga/Litvanya kararında, tutuklu bulunduğu süre içerisinde iki evinde de soygun yapılan başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası yerinde görülmemiştir. AİHM, soruşturmada birtakım eksikliklerin yapılmış olduğunu saptasa da bunların, devletin (1) Numaralı Protokol'ün 1. maddesinin gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin ifasında başarısız olduğu sonucuna ulaşmayı gerektirecek derecede olmadığı kanaatine varmıştır (Bulmerga/Litvanya, § 71).

27. AİHM'in, Dzugayeva/Rusya kararına konu olayda, yeniden kullanılabilir cam şişe ticaretiyle uğraşan başvurucunun evinin yanında içi şişe dolu bir vaziyette park hâlinde bulunan kamyonunun belediye yetkilileri ile polis tarafından, park izninin olmadığı gerekçesiyle güvenli olmayan bir alana çekilmesi sonucu kamyonun içinde bulunan cam şişeler çalınmıştır. Başvurucu tarafından ilgili idare aleyhine açılan davada sulh hukuk mahkemesi başvurucu lehine tazminata hükmetmiş ise de bu karar bölge istinaf mahkemesince, şişelerin gerçek sayısının davacı tarafından ispatlanamadığı ve aracın çekilmesine ilişkin kararın hukuka uygun olduğu gerekçeleriyle bozulmuştur (Dzugayeva/Rusya, § 5-13). AİHM, park izni bulunmadığı için kamyonu çektiren otoritenin zarar ve hasarlara karşı aracı koruma yükümlülüğünün bulunduğu ve yerel otoritenin bu ödevin ifasında başarısız olduğu kanaatine varmıştır (Dzugayeva/Rusya, § 27). AİHM, sonuç olarak yetkililerin (1) Numaralı Protokolün 1. maddesinin gerektirdiği pozitif yükümlülükleri ifa etmediği sonucuna ulaşmıştır (Dzugayeva/Rusya, § 29).

28. AİHM, Öneryıldız/Türkiye davasında, gaz patlaması sonucu başvurucunun evinin yıkılması olayında, devletin mülkü koruma ödevini ciddi bir şekilde ihlal ettiğini ve devlete atfedilebilir ihmal ile başvurucunun evinin çökmesi arasında nedensellik bağının bulunduğunu belirterek mülkiyet hakkının pozitif yükümlülükler bağlamında ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Öneryıldız/Türkiye, §§ 135-138).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Etkili Soruşturma Yapma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucu, Varto Cumhuriyet Savcılığınca olayla ilgili başlatılan soruşturmaya ilişkin olarak kendisine herhangi bir bilgi verilmediğini ve soruşturmanın etkili bir biçimde yürütülmemesi nedeniyle faillerin bulunamadığını belirtmiştir.

31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."

32. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).

33. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştiklerinin tespiti hâlinde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).

34. Somut olayda başvurucu,kimliği belirsiz kişilerce çıkarılan yangın neticesinde dört adet aracının çeşitli derecelerde hasar görmesi olayıyla ilgili olarak aynı gün Kültür Polis Merkezi Amirliğine müracaatta bulunmuş ve yangını çıkaranların tespit edilerek haklarında yasal işlem yapılmasını talep etmiştir. Varto Cumhuriyet Başsavcılığınca olaya ilişkin soruşturma başlatılmıştır. Ancak yapılan soruşturma neticesinde faillerin bulunamamış olması ve bulunsalar bile 765 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri uyarınca zamanaşımı süresinin dolmuş bulunması nedeniyle 18/5/2009 tarihindekovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Dolayısıyla etkili soruşturma yapılmadığı iddiasına ilişkin nihai karar olan Varto Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce verildiği ve kesinleştiği anlaşılmıştır.

35. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının Korunması Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

36. Sürücü kursu işleten başvurucu, dört adet aracının bilinmeyen kişilerce yakılması fiilinin önlenememesi, fiili işleyenlerin bulunmasına yönelik etkili bir soruşturma yapılmaması ve bu fiilden doğan zararın idarece karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

37. Başvurucu ayrıca, Van İdare Mahkemesinde açılan tazminat davası, idarenin kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiş ise de devletin objektif sorumluluk hükümleri uyarınca güvenlik haklarının ihlalinden doğan zararlardan sorumlu olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu olayın üzerinden on yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen etkili bir soruşturma yapılarak faillerin bulunamamasının idarenin hizmet kusurunun bir kanıtı olduğunu vurgulamış ve bu nedenle mahkemenin hakkaniyete uygun ve tarafsız sorumluluk tespiti yapmadığından yakınmıştır.

2. Değerlendirme

38. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

40. Başvurucunun, mahkemenin hakkaniyete uygun ve tarafsız sorumluluk tespiti yapmadığına ilişkin şikâyetinin, özünde mülkiyet hakkına yönelik olduğu anlaşıldığından mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

42. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet güvencesi, mülkiyet hakkına yönelik kamu gücü tarafından gerçekleştirilen müdahalelerin yanı sıra kimi durumlarda özel hukuk kişilerince yapılan müdahalelere karşı da anayasal koruma sağlamaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkı devlete, müdahalede bulunmama biçimindeki negatif yükümlülüğün yanında üçüncü kişilerden gelebilecek müdahalelere karşı malike koruma sağlama şeklindeki birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir.

43. Mülkiyet güvencesinin devlete birtakım pozitif yükümlülükler yüklediği hususu Anayasa'nın 35. maddesinin lafzında açık bir biçimde düzenlenmemiş ise de bu güvencenin sadece devlete atfedilebilen müdahalelere yönelik sınırlamalar getirdiği, bireyi, üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı korumasız bıraktığı düşünülemez. Pozitif yükümlülüklerin ortaya çıkmasının nedeni "gerçek anlamda koruma" sağlanmasıdır. Temel hak ve özgürlüklerin sadece devletin negatif müdahaleleri yönünden korunması, kişileri üçüncü kişilerin eylemleri yönünden korumasız bırakacaktır. Yine devletin öngörülebilir veya öngörülmesi gereken tehlikeler yönünden bireyleri koruma yükümlülüğünün olmaması durumunda da kişilerin hakları gerçekten güvence altına alınmış olmaz. Gerçek anlamda koruma sağlanması için devletin negatif yükümlülükleri dışında pozitif yükümlülüklerinin de olması gerekir. Aksi hâlde Anayasa'nın ilgili maddelerinde sağlanan güvenceler etkisiz hâle gelir.

44. Anayasa'nın bir bütün olarak yorumlanması durumunda mülkiyet güvencesinin özel kişilerin müdahalelerine karşı devletten korunma talep etmeyi de kapsadığı sonucuna ulaşılması kaçınılmazdır. Anayasa'nın 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlama ve onların hak ve özgürlüklerini sınırlayan kısıtlamaları kaldırmaya çalışma ödevi, devletin, özel kişiler arasındaki müdahaleleri önlemek hususunda tedbirler almasını zorunlu kılmaktadır.

45. Kaldı ki modern demokratik toplumlarda zor kullanmak devletin tekelindedir. Kişiler zor ve şiddet kullanarak, hak ve özgürlüklerinin başkaları tarafından ihlal edilmesini önleme; ihlal edilen haklarının düzeltilmesini temin etme yetkisini kural olarak haiz değildir. Bu yetki onlar adına devlet tarafından kullanılır. Modern demokratik devletin varlık amaçlarından biri de zor ve şiddet kullanması kural olarak yasaklanan bireyin hak ve özgürlüklerini diğer bireylerin müdahalelerine karşı korumak ve bu suretle kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamaktır. Dolayısıyla kişilerin, kamu otoritelerinin dışındaki üçüncü kişilerce mülklerine yapılan müdahalelere karşı devletten koruma talep etmesi, Anayasa'nın 35. maddesinde güvenceye bağlanan mülkiyet hakkının bir gereğidir.

46. Mülkiyet hakkının devlete tahmil ettiği pozitif yükümlülükler, devletin koruyucu ve düzeltici önlemler almasını gerektirebilmektedir. Koruyucu önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler ise müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiili tedbirleri kapsamaktadır. Pozitif yükümlülükler mutlak olmayıp, bunların ne tür koruyucu ve düzeltici edimleri kapsadığı ve bu edimlerin derecesi, her somut olayın kendi koşulları içinde belirlenebilir.

47. Koruma yükümlülüğünün kapsamı somut olayın öznel ve nesnel koşulları çerçevesinde belirlenmesi gerekmekle birlikte bunun devlete, idare aygıtının insan ve mali kaynaklarıyla karşılamasına imkân bulunmayan birtakım ödevler yüklediği biçiminde anlaşılması mümkün değildir. Bu bağlamda koruma yükümlülüğü, kamunun insan ve mali kaynaklarından soyut bir biçimde her türlü müdahalenin önlenmesi gerektiği şeklinde yorumlanamaz. Koruma tedbiri almakla ödevli idarenin olağan işleyişi çerçevesinde alabileceği tedbirleri almak suretiyle üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen müdahalenin önlenmesinin mümkün olduğu istisnai durumlarda koruma yükümlülüğünün ihlalinden söz edilebilir. Bunun dışında, yetkili makamlardan olağanın ötesinde bir tedbir alınması beklenmemelidir. Bu itibarla, özellikle ani ve öngörülemeyen müdahalelerde olduğu gibi somut olayın koşullarının, devletin özel bir önlem almasını gerektirmediği durumlarda, soyut olarak devletin koruma yükümlülüğünün varlığından bahisle pozitif yükümlülüğün ihlal edildiği sonucuna ulaşılamaz.

48. Mülkiyet hakkına üçüncü kişiler tarafından müdahalede bulunulması durumunda, bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal bir takım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Bu bağlamda, hak ihlalinin sonuçlarının giderilmesi bakımından ne tür hukuki mekanizmaların öngörüleceği hususu devletin takdirindedir. Bu husus kural olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesinin, tercih edilen idari veya yargısal mekanizmanın malik üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin düzeltilmesi bakımından yeterli ve elverişli olup olmadığı hususundaki denetim yetkisi saklıdır. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler ihlal edilmiş olur.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

49. Başvuruya konu olayda, sürücü kursu işleten başvurucu şirkete ait üç otobüs ve bir kamyon gece vakti park hâlindeyken kimliği belirsiz kişilerce yakılmış ve bu suretle söz konusu araçlarda maddi hasar meydana gelmiştir. Başvurucuya ait araçların yakılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Ancak bu müdahale, kamu gücü kullanan otoriteler tarafından değil özel kişilerce gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla devlete atfedilemeyen bu müdahalenedeniyle anayasal mülkiyet güvencesinin devlete yüklediği negatif yükümlülüklerin ihlal edildiğinden söz edilemez.

50. Yukarıda değinildiği gibi mülkiyet hakkı devlete, özel kişiler tarafından yapılacak müdahalelere karşı malike koruma sağlama biçiminde pozitif bir ödev de yüklemektedir. Ancak idarenin, devletin koruma ödevi kapsamında özel bir önlem almasını haklı kılan açık ve ciddi sebeplerin varlığı dışında olağanın ötesinde bir tedbir alması beklenemez. Somut olayda mülkiyet hakkına müdahale, başvurucunun araçlarının yakılması suretiyle gerçekleşmiştir. Yakma eyleminin gerçekleşeceğinin kamu makamlarınca önceden bilindiğine veya öngörülebildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Dolayısıyla, idarenin olağan işleyişin dışında özel bir tedbir alınmasını gerektiren açık ve ciddi bir sebep bulunmadığından koruma yükümlülüğünün ihlalindensöz edilemez.

51. 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca, idari eylemden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından idari yargı mercileri nezdinde, maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle tam yargı davası açılması mümkündür. Dolayısıyla Türk hukuk sisteminin, kamu otoriteleri dışındaki özel kişilerce yangın çıkarmak suretiyle mülke zarar verilmesi durumlarına ilişkin olarak malikin mülkiyet hakkının gerektirdiği düzeltici hukuki mekanizmalara yer verdiği görülmektedir. Bu durumda pozitif yükümlülükler bakımından incelenmesi gereken temel mesele, somut olayda bu mekanizmaların fiilen işletilip işletilmediğinin tespitidir.

52. Başvurucu, İçişleri Bakanlığı aleyhine Van İdare Mahkemesinde maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle tam yargı davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, yangının terör örgütünce çıkarıldığını ve bunda güvenlik güçlerinin büyük ihmalinin bulunduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca 5233 sayılı Kanun'a da atıfta bulunmuştur. Mahkeme, idarenin, asli ve sürekli kamu hizmetlerinden olan güvenlik hizmetinin geç işlemesi, kötü işlemesi veya hiç işlememesi nedeniyle meydana gelen zararları karşılamakla yükümlü olduğunu belirttikten sonra somut olayda, yangının güvenlik hizmetinin iyi işlememesinden kaynaklandığına dair bir bilgi veya belgenin var olmadığı gerekçesiyle idarenin sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşmış ve davayı reddetmiştir.

53. İlke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin yetkisindedir. Derece mahkemesi kararları bu yönüyle açık ve bariz keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Muhammet Kaplan, B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 21). Olayda İdare Mahkemesince idarenin, asli ve sürekli kamu hizmetlerinden olan güvenlik hizmetinin geç işlemesi, kötü işlemesi veya hiç işlememesi nedeniyle meydana gelen zararları karşılamakla yükümlü olduğu belirtilmiş; ancak, somut olayda, yangının güvenlik hizmetinin iyi işlememesinden kaynaklandığına dair bir bilgi veya belgenin olmadığı gerekçesiyle idarenin sorumluluğunun bulunmadığı ifade edilmiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, derece mahkemesinin bu yöndeki değerlendirmesinin bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermediği tespit edilmiştir.

54. Mahkeme kararında, 5233 sayılı Kanun'un uygulanabilirliğiyle ilgili bir tartışma yapılmamış ise de davalı idare savunmasında da belirtildiği üzere, 5233 sayılı Kanun, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanması amacına yönelik olarak çıkarılmıştır. Dosyada başvurucunun araçlarının yakılması olayının terör amacıyla gerçekleştirildiğine dair hiçbir bilgi ve belge bulunmamaktadır.

55. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkı bağlamında etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkı bağlamında koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı bağlamında koruma yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.