2014/8951

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

 

 

ANAYASA MAHKEMESİ

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

FETULLAH GÜLEN BAŞVURUSU (3)

 

(Başvuru Numarası: 2014/8951)

Karar Tarihi: 20/7/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Osman SARIASLAN

Başvurucu

:

Fetullah GÜLEN

Vekili

:

Av. Nurullah ALBAYRAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; ulusal bir gazetenin basılı nüshasında ve İnternet sitesinde yayımlanan köşe yazısında hakaret, iftira, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlarının işlendiği iddiasıyla Cumhuriyet savcılığına yapılan şikâyet neticesinde ilgililer hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 13/6/2014, 14/7/2014, 27/4/2014 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. 8/4/2016 tarihinde 2014/12228, 2014/12221 ve 2014/11504 başvuru numaralı dosyalar kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/8951 başvuru numaralı dosya ile birleştirilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. 8/4/2016 tarihinde kişi yönünden irtibat nedeniyle birleştirme kararı verildiğinden her bir başvuruya konu edilen olayların ayrı ayrı belirtilmesi gerekmektedir.

A. 2014/8951 Numaralı Başvuruya Konu Edilen Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir.

9. 1/1/2014 tarihinde "Star gazetesi" ile “www.stargazete.com” adlı İnternet sitesinde “Cemaat Ümmete Saldırıyor” başlığıyla bir köşe yazısı yayımlanmıştır. Söz konusu yazının içeriği şöyledir:

"Cemaat, ümmete saldırıyor!

Bir taraftan Esed’in ordusu ve İranlı-Lübnanlı müttefikleri, öbür taraftan Irak-Şam İslam Devleti denilen çete, Suriye Devrimi’ni kıyasıya bombalıyor.

Batı, Suriye’de en iyi seçeneğin Esed rejimi olduğu konusunda Rusya ile görüş birliği içinde ve devrimin üzerine gölge düşüren “Irak-Şam” fitnesinden gayet memnun.

El-Kaide ötesi El-Kaide diyebileceğimiz “Irak-Şam” örgütü, İslamî kimlikli Suriye Devrimi’ni ‘Baas rejiminden beter caniler’ propagandasıyla lekelemek isteyen herkesin ekmeğine yağ sürüyor.

Mutedil devrimci gruplara hem Esed’le hem de “Irak-Şam” fitnesiyle mücadelelerinde yardımcı olmak isteyen Türkiye, uluslararası sistemin ağaları tarafından durdurulmaya çalışılırken, Gülen Cemaati kadroları da o ağalar adına Türkiye’ye operasyon çekiyor, MİT’in müsbet faaliyetlerini şer güçlere ihbar ederek Türkiye’nin ayağına sıkıyorlar.

“El-Kaide’ye yardım götüren tır” tezviratı, doğrudan doğruya El-Kaide’ye ve onun fenalıklarından medet uman uluslararası güç odaklarına hizmet eden bir tezvirat.

Suriye sınırındaki MİT mensuplarının peşine “paralel devlet” polislerini takarak sınırdaki her hareketlenmeyi anında tespit etmeye ve Türkiye’nin Suriyeli mutedil devrimcilere yardımlarını engellemeye çalışanlar, devrime sabotaj sürecinin ‘selametini’ gözetirken, Suriye’nin Türkiye sınırındaki topraklarının -şu günlerde bilhassa Akçakale’nin karşısındaki Tel Abyad’ın- “Irak-Şam” çetesi tarafından ele geçirilmesini de murat ediyorlar.

El-Kaide düşmanlığı kisvesi altında yapılmaya çalışılan şeylerden bir tanesi, “Irak-Şam” fitnesini Türkiye’nin kapısına dayandırmak, bu tehlikeli grubu Türkiye’nin canını iyice yakabileceği bir pozisyona getirmektir.

Cemaat kadroları, güya infial halinde “El-Kaide’yi kollayan başbakan”, “Cihadist Erdoğan”, “Kaidecilere silah taşıyan MİT” diye bağırıp dururken, El-Kaide’ye mevzi kazandırmak için gereken her şeyi yapmaktan da imtina etmiyorlar; yarın “Irak-Şam”örgütü onların sabotajları sayesinde Türkiye kapısına dayanıp Anadolu’ya musallat olduğunda da “Erdoğan’ın beslediği Kaideciler şimdi Türkiye’yi vuruyor, bu belayı başımıza Erdoğan sardı” diye bağırıp duracaklar.

İlke yok, ahlâk yok, Erdoğan’ın temsil ettiği Yeni Türkiye’yi durdurma yolunda her şey serbest!

Yeni Türkiye; yani dünya siyasetinde başrol oynayan Türkiye, yani iktisadi bağımsızlık ve kalkınma yolunda dev adımlar atan Türkiye, yani toplumsal barış yolunda demokratik açılım üstüne açılım yapan Türkiye, yani yardım dilenmeyip yardım dağıtan Türkiye, yani kabuklarını ve zincirlerini kıran Türkiye, yani özgürleşip ayağa kalkan ve bütün İslam dünyasına da özgürleşip ayağa kalkma umudunu aşılayan Türkiye!

Başbakan Erdoğan’a topyekûn savaş açtılar diyorduk... Çok iyimsermişiz!

Topyekûn savaş, Türkiye’ye açıldı.

Bugüne kadar dindar bildiğimiz, memleket sevgilerinden şüphe etmediğimiz Gülen Cemaati kadroları, angaje oldukları uluslararası güç odaklarının bile öngöremediklerini zannettiğim müthiş bir iştiyakla Türkiye’ye saldırıyorlar.

Başbakan’a diktatör ve terörist yaftası yapıştırarak Türkiye’nin uluslararası saygınlığına saldırıyorlar, Halkbank üzerinden Türkiye’nin iktisadi bağımsızlık siyasetine saldırıyorlar, Türkiye’yi büyüten işadamlarını itibarsızlaştırarak kalkınmamıza saldırıyorlar, Oslo-Moslo diye MİT Müsteşarı’nı topa tutarak Türkiye’nin barışına saldırıyorlar...

Sadece Türkiye’ye değil, Türkiye üzerinden ümmetin umutlarına, hürriyet ve adaletin hakim olduğu Yeni İslam Dünyası perspektifine saldırıyorlar.

Şimdi, yolsuzluk iddialarına filan cevap yetiştirmeyi bırakıp, savunmadan karşı saldırıya geçme zamanı! (tabi ki hukuk çerçevesi içinde)

Kimse ‘iç kavga’ filan demesin; karşımızdaki kadrolar düpedüz emperyalistlerin hizmetindeki 5. kol!

Kendileri söylüyorlar; ‘Ortadoğu ile ilgilenmekten vazgeçmeliyiz, Türk-Kürt savaşının önüne geçmek için elimizden geleni yapma saplantısından da kurtulmalıyız, İsrail’i üzmemeliyiz, Batı’dan başka istinatgâh kabul etmemeliyiz’ diyorlar; Eski Türkiye’ye dönmek ve dolayısıyla ümmetin ümitlerini söndürerek -devrim rüzgârlarını dindirerek- İslam dünyasını da eski haline döndürmek istediklerini açıkça ifade ediyorlar.

Onları sadece kendi adımıza değil bütün İslam dünyası adına durdurmaya mecburuz."

10.Başvurucu; anılan köşe yazısının hakaret, iftira, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlarını oluşturduğu iddiasıyla avukatı aracılığıyla 17/1/2014 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur.

11. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı 3/3/2014 tarihli ve K.2014/4324 sayılı kararıyla söz konusu şikâyetle ilgili olarak “Şikayete konu yazının yayınlanış tarihi dikkate alındığında içerik olarak güncel olduğu, yazılı ve görsel basının yakından takip ettiği haber niteliği taşıyan bir konu olduğu, yazının konusu ile ifade ediliş şekli arasında fikri bağlantının mevcut olduğu, bu haliyle yazının Anayasal güvence altında olan basın özgürlüğü ve tarafı bulunduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde tanımlanan ifade özgürlüğü çerçevesinde kaldığı; Zira Anayasa'nın 25, 26 maddelerinde ifade özgürlüğüne ilişkin düzenlemelere yer verildiği, yine Anayasa'nın 90/son maddesi gereğince ulusal hukuk normu haline gelen İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 10. maddesinin ifade özgürlüğünü güvence altına aldığı, ayrıca ifade özgürlüğüne meşru müdahale nedenlerine yer verildiği, ifade özgürlüğünün demokratik toplumun temel değerlerinden olduğu, bireyin gelişmesi, toplumun ilerlemesi için hayati öneme sahip olduğu, basının demokratik bir toplumda vazgeçilmez olduğu,getirilecek sınırlamaların demokratik toplumda gereklilik kriterine uygun olması, acil toplumsal ihtiyacı karşılaması gerektiği, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında da bu hususlara işaret olunduğu, koruma göremeyecek beyanların, nefret söylemi, açıkça şiddete yönlendiren hakaret ve iftira içeren beyanlar olduğu, aksi halde ifade özgürlüğüne hukuki / tazminat müdahalesi mümkün görülse de; ceza hukukunun son çare olması nedeniyle, özgürlük yararına yorum ilkesinin temel alınması gerektiği, 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesine göre; bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerdiği; basının olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, yetki ve sorumluluğuna sahip olduğu; şüpheliye isnad edilen hakaret, iftira, Halkı Kin ve Düşmanlığa Alanen Tahrik Etme Suçunun unsuru olarak yasada aranan "kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinin" bulunmadığı ve böylece suçun unsurları yönünden oluşmadığı” gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

12. Başvurucunun anılan karara itirazı, İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/4/2014 tarihli ve 2014/356 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

13. Anılan ret kararı başvurucuya 14/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucunun vekili tarafından 13/6/2014 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.

B. 2014/12228 Numaralı Başvuruya Konu Edilen Olaylar

14. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

15. 8/3/2014 tarihinde “www.stargazete.com” adlı İnternet sitesinde “Fethullah Gülen, Kopenhag Doğumlu mu?” başlığıyla bir köşe yazısı yayımlanmıştır. Söz konusu yazının içeriği şöyledir:

"Şu masumiyet pozlarına bakar mısınız? Şu riyakârlığa, şu küstahlığa, şu pişkinliğe!

Polyanna kılığına bürünüp “Niye sinirleniyorsunuz ki?” diye soruyorlar. “Bu öfke niye? Ne oldu ki?”

Firavun ve Karun sıfatlarını yakıştırdıkları Başbakan Erdoğan’a diz çöktürmek için patlattıkları sözde yolsuzluk dosyalarıyla TÜRGEV üzerinden İmam-Hatip davasına, Halkbank üzerinden de iktisadi istiklâl davasına saldırdılar…

Ekonomiyi on milyarlarca lira zarara uğrattılar, döviz kurlarını patlattılar, faiz oranlarının ve dolayısıyla enflasyonun yükselmesini yol açtılar, milyonlarca vatandaşın alım gücünü azalttılar, yoksulluğu kamçıladılar…

“Başbakan Erdoğan Kaidecileri kolluyor”, “Türkiye fundamentalizme kayıyor”, “Erdoğan taraftarları ‘Cihadist Erdoğan’ sloganı atıyor” tezviratıyla dünyayı Türkiye’nin terörist bir ülke olduğuna inandırmaya çalıştılar…

İki ateş arasında kalan Suriyeli devrimcilere yardım yetiştirmeye çalışan Milli İstihbarat Teşkilatı’nın TIR'larını durdurdular, MİT elemanlarını düşman ordusu askeri gibi esir aldılar ve bu rezilliği El Kaide ile mücadele kılıfına sokup uluslararası sistem ağalarını hükümete karşı kışkırttılar…

İHH İnsani Yardım Vakfı’na baskın düzenlediler, muhtaçlara aş ve ilaç dağıtmaktan başka gayreti olmayan bu gizde teşkilatımızı da dünyaya terörist olarak tanıtmaya kalktılar…

Binlerce masum insanı “Selam Terör Örgütü” tezgâhıyla takibe aldılar, Kur’an ve Sünnet’i çiğneyerek onların mahrem hayatlarını sinsice izlediler, röntgenciliğin dibini buldular, pornoculuğu meslek edindiler…

Öğrenci evlerinde Başbakan Erdoğan ve arkadaşlarına akıl almaz iftiralar attılar ve gençleri onlara beddua etmeye zorladılar…

Mütedeyyin insanlara çektirmediği eziyet kalmayan bir partiye oy toplamak için seferber oldular…

Hâlâ devam ediyorlar bu gibi rezilliklere…

Ve bu rezillikleri “Hükümet İsrail’le ilişkileri bozup Ortadoğu ile yakınlaştığı için”, “küresel politikalar gereği” yaptıklarını hiç utanmadan itiraf ediyorlar…

‘Biz hainiz ve ihanetimizle alayınızın canına okuyacağız’ diye bas bas bağırıyorlar lisan-ı hal ile…

Sonra da “Ne oldu ki? Biz size ne yaptık ki? Niye böyle kızıyorsunuz ki?” diye soruyorlar işte, yüzsüz adamlar!

Biz onlara ne desek, biz onlara ne yapsak, onların bize dediğine ve yaptığına yetişemeyiz.

Tayyip Erdoğan’a verdiğimiz desteği “kişi kültü” ilke izah ediyorlar, ama “kişi kültü”nün dibini bulanlar da onlar.

“Evliya diyorlar”, “Kâinat İmamı” diyorlar Fethullah Gülen için.

“Hocaefendi”lerinin kırdığı potlar Pensilvanya’dan Erzurum’a yol olur; gelin görün ki, bizim Erdoğan eleştirilerimiz ciltler dolusu kitap teşkil edebilecekken onlar “hocaefendileri”ne eleştiri mahiyetinde tek kelime edemiyorlar.

Edememek ne kelime?

“Kişi kültü”nde yitip gittikleri için onu eleştirmeyi akıllarının ucundan bile geçiremiyorlar.

“Kainat İmamı” bu, boru değil!

Mars’ın, Venüs’ün, küçük yeşil adamların da imamı!

***

Yukarıda Erzurum dedik…

Daha yukarıda bunların “Ortadoğu ile yakınlaşmak”tan rahatsız olduklarını belirttik…

Fethullah Gülen, Erzurum doğumlu değil mi?

Erzurum, Ortadoğu toprağı değil mi?

Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın, hepimizin vatanı değil mi Ortadoğu?

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bu toprakların çocuğu değil miydi?

Ve İsa, Musa aleyhimusselam?

Türkiye-Suriye sınırı denilen şey, sadece Türklerle Arapları değil, aynı zamanda Türklerle Türkleri, Araplarla Arapları, Kürtlerle Kürtleri ayırmıyor mu?

Kabileleri, aşiretleri, aileleri ayırmıyor mu bu sınır?

Coğrafyamızdaki diğer sınırlar da öyle değil mi?

Sykes ve Picot’ların “Böl, parçala, yönet” anlayışıyla ektiği fitne tohumları değil mi bunlar?

Ümmet-i Muhammed’in sadık bir evladı, AK Parti Hükümeti’nin emperyalist tezgâhlara boyun eğmeyerek Ortadoğu çapında bir hürriyet, adalet ve birlik düzeni kurmak için gayret sarf etmesinden rahatsızlık duyabilir mi?

Ey Pensilvanya Cemaati!

Mensubu olduğunuz ümmete, kendi kardeşlerinize, bizzat kendinize yabancılaşarak Sykes ve Picot’larla kendinizi özdeşleştirecek kadar, onların davası için onlardan bile daha büyük bir hışımla kardeşlerinizin üzerine yürüyecek kadar “Ev Zencisi” olmuşsunuz işte; ne kızıyorsunuz?

Evet, asıl siz niye sinirleniyorsunuz?

Sadece tespit yapıyoruz burada."

16. Başvurucu; anılan İnternet sitesinde 8/3/2014 tarihinde yayımlanan bu köşe yazısının hakaret, iftira, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçlarını oluşturduğu iddiasıyla şüpheliler hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.

17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yetkisizlik kararı verilerek anılan soruşturma dosyası Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

18. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı 24/4/2014 tarihli ve K.2014/6930 sayılı kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Şikayet konusu suçların basın yayın yoluyla işlenmiş olduğu iddia edilmiş olmakla; basın özgürlüğü ve bu özgürlüğün kapsamıile sınırlarının olabildiğincekesin bir biçimdeortaya konulmasıgerekmektedir. AİHM içtihatları, Anayasanın 26,28 ve devamı maddeleri ile5187 sayılı Basın Kanununagöre;Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaşratma haklarını içermektedir.Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilecektir.

Hakaret suçubakımından şikayete konu yazıyukarıda verilen kritere göremüştekiye yönelik suç kastıyla yani açıkça aşağılama, küçültme amacıyla kaleme alınmadığı,kullanılan ifadelerdeküçültücü ve hakaret içeren birbeyanın bulunmadığı görülmüştür.

İftira suçu ise; TCK.nun 267. maddesinde, yetkilimakamlara ihbar ve şikayette bulanarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi şeklinde gerçekleşen eylemin iftira suçu olarak kabul edilerek yaptırım öngörmüştür.Buna göre, iftira suçunun oluşması için, isnadın yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle ya da basın yayın yoluyla yapılması gerekmektedir. Fail;hiç işlenmemiş fiil veya kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş bir fiilin isnat edilmiş olmalıdır. İsnadın belli bir kişiye yönelik olması, yapılan isnadın hukuka aykırı olması gerekmektedir.Kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişininbu fiili işlemediğinin bilinmesi, başka bir deyişle iftira suçunun muhtemel kasıtla işlenemeyeceği, ayrıca kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığıaranmalıdır.

Şüpheliye İsnat olunan halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunun oluşabilmesi için, halkın özeliği itibarıyla farklı bir kesimini, diğer kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edilmesi eylemi neticesinde kamu güvenliği açısında açık, yakın ve somut bir tehlikeninoluşması gerekir. Şüpheli tarafındanpaylaşılan yazı içerikleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde kanununun aramış olduğu açık, yakın ve somut bir tehlikeyi oluşturmaya yönelik beyanlar olmadıkları görülecektir. Kaldı ki, ifade ve basın özgürlüğü çerçevesinde gerçekleştirilen bir faaliyetin atılı,halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçuna konu olması mümkün de değildir.

Yüksek Yargıtay içtihatlarında da özet olarak; ihbar ve şikayet konu iddiaların ispat edilmemiş olmasının tekbaşına suçun oluşumu için yeterli sayılamayacağı, Anayasal bir hak ve özgürlük olan düşünceyi açıklama ve ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü kapsamında görüş ve düşüncelerini açıklayan, güncel ve gündemde olan olaylar ile ilgili yorum yapan ve haber veren kişilerin ne şekilde iftira kastı ile hareket ettiğinin belirlenmesi gerektiği, bu kapsamda yapılan haber, yazı ve düşünce açıklamalarında değinilen hususların hukuka aykırı isnat olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı ve iftira suçunun oluşturmayacağı, vurgulanmıştır.

Yine Yargıtay'ımız basın yoluyla işlenen suçlarda; hukuka uygunluk nedenleri arasında yer alan ve kaynağını Anayasa 28 ve devamı maddelerinden alan "hakların kullanılması" kapsamındaki haber verme ve eleştiri hakkının söz konusu olabilmesi için yapılan basın açıklamasında bir kısım şartlar aramaktadır.

Öncelikle verilen haberin mutlak olmasa bile en azından görünüşte gerçek olması yani haberin doğruluğu konusunda; basın özgürlüğünü kullanan kişinin yapması mümkün olan araştırmalarla belli bir aşamaya gelmesi gerekir. Bununla birliktehaberin aynı zamanda güncel olması. Güncel olmayan konuların tekrar tekrar gündeme getirilmemesi.haberin verilmesinde kamuoyunun ilgisi ve yararının bulunması ifade özgürlüğünün diğer koşulları olarak aramaktadır.

İfade özgürlüğünün, yalnızca iyi karşılanan veya rahatsız edici bulunmayan veya kasıtsız kalınan bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda saldırgan bulunan, sarsıcı bir etki yaratan veya rahatsız eden türdeki bilgi ve fikirler için de geçerli olduğu, bunların demokratik toplumun vazgeçilmez özelliği olan çoğulculuğun, açık fikirliliğin ve hoşgörünün gereğidir

İfade özgürlüğü ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlarda da belirtildiği üzere; ifade özgürlüğünün özellikle basın aracılığıyla genel yararı ilgilendiren ve kamunun edinme hakkı bulunan bilgi ve fikirleri aktarmaya hizmet ettiği durumlarda, çoğulcu demokratik bir toplumda asli öneme sahiptir. (Informationsvercin Lentia vd/Avusturya Kararı ), Düşünce özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden biri ve sıradan haber ve görüşlerden çok toplumu sarsıcı, kaygılandırıcı görüşler için de korunması gerektiği düşüncesindedir. (Lehideux ve Isomi/Fransa,23.9.1998, Nilsen ve Johnsen/Norveç),

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 11.07.2006 gün ve 162-181 sayılı kararında daaynı ilkeleri kabul etmiştir. Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım hakların da tanınması gerekir.Bunların; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakları olduğu, temelini Anayasa'nın 28 vd maddelerinden alan ve 5187 sayılıBasın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu hakların, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenleri olduğuna vurgu yapılmıştır.

Yazının veya haberin içerisinden bazı sözcükler tek tek ele alınarak ve bu sözcükler olumsuz anlamları açısından bakılarak konuşma bütününü değerlendirme dışı bırakılarak sonuca varılamayacağını yine Yargıtay CGK.nun 24.4.1989, 9/63-165 sayılı kararı ile olayın değerlendirmesi yapılırken, yazının bütünlüğünün bozulmamasının gerektiği belirtilen CGK, 25.01.1993, 8/299-10 sayılı kararı dikkate alınarak, yazının bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir, İçerisinden bazı sözcükler tek tek ele alınarak ve bu sözcükler olumsuz anlamları açısından bakılmak suretiyle sonuca varılmayacağına dikkat çekilmiştir.

İfade özgürlüğünün içeriği yönünden olgular ve değer yargıları arasında farklılık bulunabileceği, olguların varlığının kanıtlanabilir olduğu ancak değer yargılarının doğruluğunun kanıtlanmasını istemenin, gerçekleştirilemeyecek bir şeyi istemek olduğu AİHM nin Lingens / Avusturya Kararı kararındavurgu yapılan başka bir konudur.

AİHM 'nin basın özgürlüğünü, düşünceyi yayma özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirdiği, 28.11.1991 tarihli 8220;Sunday Times İngiltere Kararında 8221; belirtildiği gibi, basının kamuoyunu bilgilendirmesi bütün konularda olduğu gibi, mahkeme önündeki konularla ilgili olarak da bilgi verme görevi, kamuoyunun da bu tür bilgileri alma hakkının bulunduğu belirtilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Dalban/Romanya davasında; bir gazetecinin doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece değer yargılarını ifade etmesinin engellenmesinin kabul edilemez olduğu, dolayısıyla doğruluğu denetlenebilir olgu veya verilerin yanı sıra doğruluğunun kanıtlanması söz konusu olamayacak fikir, eleştiri ve spekülasyonların dile getirilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesi çerçevesinde koruma olduğunu göstermiştir.

 Bununla birlikte, 5187 SayılıBasın Kanunun 12.maddesinde 8220;Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haberkaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz 8221; hükmüne amirdir.

AİHM, Perna/İtalya Davasında, bir İtalyan yargı mensubunu 8220;mutlak bağlılık yemini yapmışa 8221; benzeterek siyasi militanlıkla suçlayan bir gazetecinin hakaretten mahkum edilmesinin, kullanılan beyanın içeriğinin sembolik olduğu ve savcının siyasi militanlık yaptığı hakkında eleştirisel bir görüş açıklaması olduğu, yargı mensuplarının temelsiz saldırılara karşı korunması gerekmekle birlikte kendilerine verilen görevi gereği gibi yerine getirip getirmedikleri konusunda halkın ve politikacıların görüş sahibi olmasının yollarından birinin basın olduğu belirtilerek ifadeözgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

AİHMDe Haes ve Gijsels/Belçika (24.2.1997) kararında da ise , Belçika İstinaf Mahkemesi hakimleri hakkında ağır ithamlarda bulanarak, kararı veren hakilerin taraflardan biri ile aynı siyasi görüşte oldukları, aynı arkadaş çevresine sahip oldukları, bu nedenle kararın tamamen ideolojik olarak verildiği şeklindeki iddiaları içeren 5 ayrı makale yazan gazetecilerin yerel mahkeme tarafından mahkum edilmesi ile ilgili olarak, medyanın demokratik bir toplum için çok önemli olduğu, özellikle başkalarının saygınlığına ve haklarına saygılı olmak gibi kesin sınırlar içinde kalmak şartıyla medyanın yargının faaliyetleri de dahil olmak üzere kamuoyu ilgilendiren her konuda haber ve yorum iletme hakkına sahip olduğu, başvurucuların medya mensubu olarak görevlerini yaptığını, aynı zamanda kamuoyunun da bu haberleri alma hakkının bulunduğunu, yerel mahkemenin verdiği kararın eleştirerekifade özgürlüğünün ihlaledildiğine karar verilmiştir.

AİHM; Prager ve Oberschlick/Avusturya, Bladet Tromoso ca Stensaas/Norveç kararlarında ise basın özgürlüğünün bir derece abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içeriği, gazetecinin yazısında kullandığı deyimler 8220; polemik 8221; niteliğinde olsa da , bu ifadelerin nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bunların asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceği, yönünde değerlendirmeler yapılmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında, şikayet konusu yazı ve haberlerin TC Anayasasının 25 maddesinde düzenlenen düşünce ve kanaat özgürlüğü, 26 maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile 28 maddesinde ve 5187 Sayılı Basın Kanunun 3 maddesinde düzenlenen basın özgürlüğü kapsamında, düşünce açıklama, bilgi verme ve eleştiri sınırları içerisinde kaldığı, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunduğu ve nesnel bir açıklama ile desteklendiği, eleştiri ve değer yargılarının sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiş olsa bile belirtilen özgürlükler kapsamında hukuka aykırı kabul edilmesinin mümkün olmadığı, bu hali ile hakaret, iftira veHalkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik Etmeksuçlarının unsurları bakımından oluşmadığı anlaşıldığından, şüpheli hakkında atılı suçlarda ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermek gerekmiştir."

19. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/6/2014 tarihli ve 2014/768 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

20. Anılan ret kararı başvurucuya 1/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup 24/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

C. 2014/12221 Numaralı Başvuruya Konu Olaylar

21. 19/2/2014 tarihli Sabah gazetesinde “Karanlık Kurul” başlığıyla bir haber yayımlanmıştır. Haberin içeriği şöyledir:

"Karanlık kurul

Son ses kaydı 'Karanlık Kurul'u deşifre etti. Sarıgül'ün adaylığı CHP MYK'dan önce Gülen'e bildirildi. Aydın Doğan ise ağzındaki baklayı çıkardı: Tek gerçek demokrat Gülen

İnternete düşen son ses kayıtları, Pensilvanya'da yaşayan örgüt lideri Fethullah Gülen'in, medya patronu Aydın Doğan'la birlikte hareket ettiğini gösterdi. Mustafa Sarıgül'ün CHP'den adaylığı sürecinde rol oynayan Gülen'in son dönemde çok tepki çeken Samanyolu TV'deki Şefkat Tepe dizisinin kirli senaryolarını da bizzat onayladığı ortaya çıktı. 1999'dan bu yana Amerika'da yaşayan Fethullah Gülen'in daha önce internete düşen 2 ayrı ses kaydında, işadamlarına ihaleler dağıttığı, uluslararası lobilerle işbirliği yaptığı ve hükümeti devirmek için projeler ürettiğine ilişkin diyaloglar gündemi sarsmıştı. Fethullah Gülen'le Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca arasında geçtiği ileri sürülen ses kayıtları, SABAH'ın uzun süredir işaret ettiği kirli ilişkiler ağını da doğrular nitelikte.

AYDIN DOĞAN: TEK DEMOKRAT GÜLEN

(24 Eylül 2013)

H. Karaca: Bugün Aydın Bey'le (Aydın Doğan) yemek yedik konuştuk. Öncelikle selam ve hürmetleri var zatıâlinize.

Gülen: Teşekkür ederim, sağ olsun.

H. Karaca: "Beni cemaatin yanında diye göstererek farklı bir noktaya getirmeye çalıştılar. Bize geldiler Hizmet'in aleyhinde yazılar yazmak için" dedi. "Şu anda gerçek demokratlığı Hoca efendi temsil ediyor, bir tek Hoca efendi var" dedi. Bir ara, "Hatta ben de artık Başbakan'ın karşısına geçmeyi düşündüm, aleyhte yazılar yazayım, ne yaparsan yap bunla bir yere varılamıyor" dedi. (Aydın Doğan, kendisi de Başbakan'ın aleyhinde yazı yazmak istemiş) Uzun uzun diğer konuları da konuştuk efendim. Çok memnun oldu. Özellikle 2 husus, zatıâlinizin ilgilendiği konular noktasında çok memnun oldu. Akşamüzeri damadı geldi, onunla da bir buçuk saate yakın konuştuk. Onu biraz diğer taraf etkilemeye çalışıyordu. Onlardan bahsedince o da rahatlamış oldu. O da "Hocamın ellerinden öpüyorum" dedi.

Gülen: Allah razı olsun. Mehmet Ali Bey'den bahsettiniz değil mi?

H. Karaca: Evet efendim, önce Aydın Bey'le öğlen yemek yedik, akşam da damadı ile.

'ŞEFKAT TEPE' SENARYOSUNA ONAY...

(21 Eylül 2013)

Fethullah Gülen'le Türkiye'den kendisini telefonla arayan müridi arasında geçen konuşmanın en çarpıcı bölümlerinden biri de Samanyolu TV'de, Hz. Muhammed'in ışık huzmesi şeklinde bir kamyonetin kasasına bindirildiği ve büyük tepki alan Şefkat Tepe dizisinin senaryosuyla ilgili. H. Karaca Gülen'e, dizide Karanlık Kurul adını verecekleri bir heyet oluşturmalarının uygun olup olmadığını soruyor. Onay aldıktan sonra da dizinin senaryosunu okuyarak, Gülen'e onaylatıyor.

H. Karaca: Bu Şefkat Tepe'de bu sezon, önümüzdeki bölümlerde bir 'Karanlık Kurul' yapalım mı efendim?

Gülen: İyi olur bence. Meseleyi, endişe edilen o şeyi aksettirecek mahiyette. Yani, yakın, uzak, herkesin de şöyle böyle telaffuz ettiği...

H. Karaca: Başüstüne efendim. Yarın yeni bölüm var. Bir sonraki bölümden itibaren onu koyalım. (10 Ekim 2013)

H. Karaca: Bu haftaki Şefkat Tepe'yi arz edebilir miyim efendim?

Gülen: Buyrun. (H. Karaca senaryoyu uzun uzun anlatıyor):

H. Karaca: Bu, dershaneler...

Gülen: Mahzuru yok. Olsun. Ekrem Bey de "Gazetede bu meseleyi seslendirelim mi?" diye sormuştu bana bugün. Olsun yumuşakça sadece o da, siz sert bulduğunuz yanları varsa onu şey yaparsınız. Allah afiyet versin.

HAYRETTİN KARAMAN'I ÇAĞIRMASINLAR

(10 Kasım 2013)

H. Karaca: Bu Hayrettin Karaman'ın Mabeyn toplantıları vardı, Yazarlar Vakfı'yla beraber. Bunu Mustafa beyler (Vakıf Başkanı Mustafa Yeşil) soruyorlar. Bundan sonra Hayrettin beyin organizasyonunda bu Mabeyn toplantılarını yapalım mı?

Gülen: Burada da böyle ters bir şey konuşuyor mu?

H. Karaca: Tabii onun tesirinde insanlar olabilirler efendim. Çünkü başı o çekiyor orada. Bir de şöyle bir şey söylemiş. Bir toplantı yapacaksak, ilk toplantıda Ekrem Dumanlı olsun. Mustafa Karaalioğlu olsun. Bunların düşünceleriyle cemaatle AK Parti arasındaki fitne nedir bunu tartışalım. Bir de böyle enteresan bir konu söylemiş.

Gülen: Çağırmasınlar bence.

H. Karaca: O zaman şöyle bir olsun mu efendim? Mabeyn toplantılarına bir miktar ara verelim.

Gülen: Berhudar olun. Öylesi daha iyi olur. Şimdi biraz şartlar namüsait.

H. Karaca: Başüstüne efendim. Allah nasip ederse yarın akşam biz de Zahit beylerle birlikte gelmiş olacağız.

H. Karaca: Efendim Ahmet Bey (Ahmet Kurucu-İlahiyatçı) radyoda program yapıyordu yapsın buyurmuştunuz, yorum da yapıyordu günde 3 dakika. Şimdi bunlar da radyo kurmuşlar Erk diye. Haftada bir saat yaptığı programı müsaade istiyor yapmayayım diye. Ama günlük yorumları yapayım diyormuş.

Gülen: Biz yapma demeyelim yani. Böyle bütün bütün uzak olunca yani şimdi ortadan bir şeyler götürüyor. Öbür türlü tamamen farklı bir cepheye geçer.

SARIGÜL'ÜN ADAYLIĞINI BİLİYORMUŞ

(25 Ekim 2013)

H. Karaca: Aydın Ayaydın geldi. Genel başkan yardımcısı şu an CHP'de. Selam ve hürmetlerini iletti. Ayrıca, Mustafa Sarıgül'ün adaylığıyla ilgili, "Sarıgül başvurusunu yaptı. Genel Başkan'ın cebinde" dedi. "Ayın 3'ünde adaylığı Parti Meclisi'ne gelecek, kabul edilecek. Adaylığı kesin" dedi. "Gürsel Tekin değil" dedi. "Öyle ortalıkta dolaşan iddialar doğru değil" dedi. "Kesinlikle Sarıgül İstanbul adayı olacak, bir problem yok" dedi.

Gülen: Evet, evet.

AMERİKA İLE ARAMIZI AÇMAYALIM

(25 Ekim 2013)

H. Karaca: Amerika'nın Almanya'yı dinlediği ortaya çıktı ve bununla alakalı da bir gündem oldu. Geçtiğimiz günlerde de bizim Türkiye Başbakanı ile ilgili de böcek iddiası çıkmıştı "Amerika herkesi dinliyor" diye. Böyle bir haber yapmanın faydası olur mu? Yoksa üstü geçti, geçelim mi efendim?

Gülen: Bence Amerika ile aramızı çok bozmamak lazımdır. Başkaları ne derse desin, biz demeyelim.

İRAN'A KARŞI AZERBAYCAN'I DESTEKLEYELİM

(25 Ekim 2013)

H. Karaca: Bu Azerbaycan'da bizim ilgilendiğimiz, gidip geldiğimiz konuştuğumuz, Jandarma'nın başında bir arkadaş vardı, Azeri... O Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı olmuş. Çok dost bir arkadaştı. Ona önümüzdeki günlerde bir ziyarete, hayırlı olsuna gidilebilir mi?

Gülen: Çok iyi olur. Zaten kazandıktan sonra arkadaşlar benim namıma bir mektup da götürdüler.

H. Karaca: O mektubu da söylüyor efendim. İlhan İşbelen'ler (istifa eden AK Parti milletvekili) gidiyor ziyarete, bu AK Partililer komisyon olarak. Onun görüntüleri bizde var. Zatıâlinizin selamlarını söyleyince, "Hoca efendinin mektubu geldi bana, çok memnun oldum" dedi. Kendi ifadesi var.

Gülen: Devam ettirmek lazım bunu… İran'ın tesirini azaltmak için bizim onların yanında olmamız lazım. "

22. Başvurucu; anılan gazetede 19/2/2014 tarihinde Karanlık Kurul” başlığıyla yayımlanan haberin hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçlarını oluşturduğu iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur.

23. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yetkisizlik kararı verilerek anılan soruşturma dosyası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 14/4/2014 tarihli ve K.2014/26568 sayılı kararında "...Her ne kadar belirtilen haber nedeniyle şüpheliler hakkında atılı suçlardan şikayette bulunulmuşsa da; yukarıda açıklanan AİHM ve Yargıtay Kararları kapsamında şikayetçiye yönelik doğrudan hakaret niteliğinde bir söz ve yazının haber kapsamında yer almadığı, belirtilen yazının basın özgürlüğü kapsamında, yurt dışı kaynaklı serverleri yurt dışında bulunan internet sitelerine düşen ses kayıtlarına ilişkin yapılan haber ve yorumdan ibaret olduğu, anılan yurt dışı kaynaklı internet sitelerine düşen müştekiye ait ses kaydının şüphelilerce elde edildiğine ve yayınlandığına dair bir delil olmadığı gibi, şüphelilere atfedilebilecek nitelikte ve özellikle haberin önceden de yayınlanması da nazara alındığında, kişisel verilerin kayda alınması olarak nitelendirilemeyeceği, kaldı ki yine müşteki vekilince dilekçede suç işlendiği iddia edilen haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun oluşmayacağı çünkü yine haberin aynı gün ve bir önceki gün yayınlanmış olduğu ve aleniyet kazandığı da nazara alındığında, Anayasa'nın 28. ve devamı maddelerinde yer alan ayrıca 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen haklar kapsamında yayın yapılıp bunun hukuka uygunluk kapsamı içerisinde kaldığı" gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

24. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/6/2014 tarihli ve 2014/258 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

25. Anılan ret kararı başvurucuya 1/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup 24/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

D. 2014/11504 Numaralı Başvuruya Konu Olaylar

26. 15/1/2014 tarihinde “www.ahaber.com” adlı İnternet sitesinde Patronun Kim Hoca” başlığıyla bir haber yayımlanmıştır. Haberin içeriği şöyledir:

" Patronun kim Hoca!

Fethullah Gülen’in sosyal medya üzerinden yayınlanan ses kaydı gündeme bomba gibi düşerken herkesin merak ettiği en önemli şey Gülen’in telefonda konuşurken bahsettiği Büyük Patron’un kim olduğu?

Hizmet Hareketi'nin lideri Fethullah Gülen'in telefon görüşmeleri internete düştü. Fethullah Gülen telefonla kendisini arayan kişiye Pensilvanya'daki malikanesinden talimatlar verirken şok ifadeler kullanması dikkat çekti.

Gülen'in kullandığı çarpıcı ifadelerinden birisi de Mustafa Koç ile ilgili olan bölümdü.

GÜLEN: "BÜYÜK PATRON BİLMESİN"

Gülen telefon görüşmesinde Mustafa Koç'a yapılan vergi denetimleri ile ilgili "Bir şey yapamazlar" derken temaslarla ilgili de "Büyük Patron bilmesin" ifadesini kullandı.

Telefon görüşmesinin bir bölümünde Mustafa Koç'un kendilerine sponsor olduğu vurgulanırken araya giren Fethullah Gülen, "Hükümet onlara müfettiş falan göndermiş. Bir sıkıntıları var mı? Bir sıkıntıları varsa haberimiz olsun. Ona bir şey yaptırmayız" şeklinde konuşarak bu sözlerinin arkasından da sıkı sıkı talimat verdi.

Mustafa Koç'la ilgili konuşmasını sonlandıran Gülen, "Bunlarla ilişkimizden büyük patronun haberi olmasın" diyerek sözlerini noktaladı.

İŞTE O SES KAYDININ DÖKÜMÜ!

- Aloo

- Fettullah Gülen: Efendim

- Efendim hürmet ederim. Bir iki husus vardı efendim müsaade ederseniz arzetmek istiyordum. arzetmek istiyordum

- Fettullah Gülen: Buyrun

- Zatıalinizle görüştükten sonra geçen gün Mustafa Bey aradı Koç. Sizin orada başkentteydi (Washington) bir süredir. aile içinde de teyit ettiler dedi. Memnuniyetle biz sponsor olmak istiyoruz buna dedi. Kendisi de bizzat bulunmak istiyor efendim. Adnan Polat Bey de kendisini aramış efendim o görüşmeden sonra. Süleyman abi de teyit etti onu. Bu şekilde bilgi vermek istedim o konuyu.

- Fettullah Gülen: Evet iyi olmuş. Yani onların bulunması da iyi. Vaka onlara karşı da yukarıdan bir tavır var da. Fakat mali şeyleri karışık yoksa problem olabilecek yanları yoksa bi şey yapamazlar yani. Üzerlerine müfettişler salınsa bile bi şey yapamazlar.

- Rahat duruyorlar efendim.

- Fettullah Gülen: Evet. Zannediyorum tedbir aldılar. Haberdardılar.

- Evet Efendim. Teşekkür ettiler efendim o hususta. Davetiye taslağı gibi kendisini istişare makamında şeyler yapalım mı efendim. Temas yapalım mı bu konularda.

- Fettullah Gülen: İyi olur. ama şey, Büyük Patron pek bilmesin. Onunla temasımızı çok bilmesin.

- Başüstüne efendim. O konuda zannedersem bir takip altındayız. Ben bazı hususlar var. O gelen arkadaşlar zatıalinizin o tarafa geldiler. Geçen başıma bir vakıa geldi. Onları aktarıcam efendim. Size de gelip aktarıcam. Zannedersem o konuda takip ediyorlar orayala alakalı.

- Fettullah Gülen: Doğrudur

- O gittiğimiz gün akşam bazı şeyler oldu da efendim. Telefonlar geldi. Bir de efendim bu Uganda Devlet Başkanı'ndan haber geldi. Orda bir rafineri meselesi vardı. Uzun süredir gündemdeydi. Çıkarmamışlardı. Türkiye'den büyük bir firma getirirseniz memnun oluruz dediler. Onlara (Koç holding) teklif edelim mi edelim. Onların da ilgisi var bu konuya.

- Fettullah Gülen: Onların dışında başkası öyle ağır bir yükün altına girebilir mi?

- O yükün altına girebilecek bizim çevremizde pek bildiğimiz bir insan yok efendim. Türkiye'dekiler de büyükler efendim genelde içerde şeylere giriyorlar. Onlar sizin göstereceğiniz insanlarla ortaklık yapmak isteriz gibi bir üslupları da var. İsterseniz biraz daha çalışalım Öyle şey yapalım.

- Fettullah Gülen: Öyle yapalım. Biraz da böyle dediğimizi yapacak, diyeceğimiz şeyleri derken rahat olabileceğimiz birisi olsa daha iyi olur. Olmazsa onları tercih ederiz."

27. Başvurucu; anılan İnternet sitesinde 15/1/2014 tarihinde “Patronun Kim Hoca” başlığıyla yayımlanan haberin hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçlarını oluşturduğu iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur.

28. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yetkisizlik kararı verilerek anılan soruşturma dosyası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

29. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 14/3/2014 tarihli ve K.2014/17528 sayılı kararında "Anayasamızın 28-32. maddeleriyle 5187 sayılı Yasanın 3 ve taraf olduğumuzAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinde basın özgürlüğünün tarif edilip, hüküm altına alındığı, basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğününayrılmaz bir cüz'ü olduğu, genel olarak basın özgürlüğünün doktrinde ve uygulamadaki amacı hakkında, ülke gündemini oluşturan politik konular, kamuoyunu oluşturan fikirler hakkında yorum yapma ve yayma, kamuoyunun önünde olan kişiler ile ilgili haber verme ve yorum yapma, eleştirme ve aynı zamanda bunları basın ve yayın araçları ile kitle iletişime sunma, diğer yandan da yönetsel konular ile ilgili fikir oluşturma haklarını içerdiği anlatılmakta ve benimsenmektedir. Hakaret suçunun oluşabilmesi için Yargıtay içtihatlarına göre, şüphelinin müştekiye karşı belli bir fiil isnat etmesi, bu fiilin müştekide veya mağdurda incitici, elem verici, aşağılayıcı nitelikte olması gerekmektedir. Şüphelinin sorumlu olduğu internet sitesindeolay tarihinde yapılan haber, kim tarafından yabancı menşeili internet sitesine konulduğu, belli olmayan ses kayıtlarının yazılması, yorumlanması ve değerlendirilmesiyle ilgili olduğu, bir bütün olarak yazının tamamında müştekiye yönelik herhangi bir hakaretin söz konusu olmadığı, müşteki vekilinin şikayet dilekçesinde belirtmiş olduğu, kişiler arasında ki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması ile kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarının yine şüphelinin sorumlusu olduğu, internet sitesi tarafından işlendiğine dair iddiadan başka bilgi ve belge sunmadığı, yurt dışı kaynaklı internet sitelerinde yayınlanan ve internet sitelerine düşen ses kayıtlarının kullanılmasıyla ilgili bir durumun söz konusu olduğu, şu haliyle ilgili suçun şüpheli tarafından işlendiğine dair delil elde edilemediği, mevcut haberin ülkede günden yaratan, ülkenin gündemini oluşturan iddiaların bütününe ilişkin haberlerin sunulması ve bu durumun basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesini gerektiği, Ceza Genel Kurulu'nun 11/7/2006 gün ve 162-181 sayılı kararında da kabul edildiği gibi; geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektifve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun belgelerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklarında tanındığı, bunların; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakları olduğu, temelini Anayasa'nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu hakların, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturduğu" gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

30. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/5/2014 tarihli ve 2014/298 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

31. Anılan ret kararı başvurucuya 16/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup 14/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

32. Başvurucu 2/10/2014 tarihli dilekçeleri ile yukarıda ifade edilen başvurularına ek beyanda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

33. İlgili hukuk için bkz. Fetullah Gülen [GK], B. No: 2014/12225, 14/7/2015, § 11-24.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 20/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

35. Başvurucu; ulusal bir gazetenin 1/1/2014 ile 19/2/2014 tarihli basılı nüshalarında ve bazı İnternet sitelerinde yayımlanan haber ve köşe yazılarında (bkz. §§ 10, 16, 22 ve 27) haksız ve mesnetsiz olarak suçlandığı, bir soruşturma ya da kovuşturma konusu olmayan iddialarla açıkça suçlu ilan edilerek masumiyet karinesinin çiğnendiği, ayrıca yazıda kullanılan söylem tarzının nefret söylemi boyutunda olduğu, bu söylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, söz konusu iddiaların doğru olmaması ve engellenmesi gerektiğinin açık olmasına rağmen kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla ilgililer hakkında yapmış olduğu şikâyetin Cumhuriyet Savcılığı ve itiraz mercii tarafından söz konusu yayının basın özgürlüğü kapsamında olduğu gerekçesi ile reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkı ile 38. maddesinde güvence altına alınan “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” ve “Ceza sorumluluğu şahsidir.” ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

36. Başvurucu ayrıca, 97(20) sayılı Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi Kararı'nda nefret söyleminin hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret biçimlerini yayan, kışkırtan teşvik eden veya meşrulaştıran her türlü ifade etme biçimi ile muhakkak belirli bir kişiye veya gruba yönlendirilmiş yorumları kapsayacağının belirtildiğini, Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 20. maddesinde "ayrımcılığı, düşmanlığı veya şiddeti kışkırtan her türlü ulusal, ırkçı veya dinsel nefret savunusu"nun hukuk dışı ve yasak olduğunun belirtildiğini, 12/2/2004 tarihli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Deklarasyonu'nda siyasi tartışma özgürlüğünün, ırkçı fikirleri veya nefreti, yabancı düşmanlığını, herhangi bir hoşgörüsüzlük biçimini kışkırtan görüşleri kapsamadığının ifade edilmesi suretiyle nefret söyleminin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğinin belirtildiğini, şikâyet konusu iddiaların yer aldığı yazıların basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği ve nefret söylemi de içermesi nedeniyle Savcılık ve Mahkeme tarafından talebinin reddedilmesinin güncel ve kişisel hakkının zedelenmesine neden olduğunu ileri sürmüş; hak ihlalinin tespitine ve ihlalin giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

37. Başvurucu 2/10/2014 tarihli ek beyan dilekçesinde, basında yer alan ifadeler sebebiyle maddi ve manevi varlığının zedelendiğini, şeref ve itibarına yönelik saldırıların devlet tarafından önlenmediğini belirterek Anayasa'nın 17. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Söz konusu dilekçe, başvuru süresi geçirildikten sonra Anayasa Mahkemesine sunulduğundan değerlendirmelerde dikkate alınmaması gerekir.

B. Değerlendirme