2014/9018

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEVAT YILDIZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/9018)

 

Karar Tarihi: 28/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Cevat YILDIZ

Vekili

:

Av. Cahit SARIKAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, zimmet suçu işlediği gerekçesiyle başvurucudan tahsil edilen tutarın, zimmet suçuna ilişkin beraat kararının ardından başvurucuya iadesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/6/2014 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 11/4/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, bir devlet okulunda müdür olarak görev yapmakta iken hakkında yapılan disiplin soruşturması sonucu; disiplin yönünden, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile tecziyesine; mali yönden, zimmetine geçirdiği 75.661,81 TL'yi ilgili okul hesaplarına yatırmasına; adli yönden ise, görevini kötüye kullanma ile zimmet suçlarından hakkında kamu davası açılması için suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir.

8. Ümraniye İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, başvurucunun en son müdür olarak görev yaptığı okula gönderdiği 24/7/2007 tarihli ve 410/24155 sayılı yazıyla, başvurucudan anılan tutarların tahsil edilmesini talep etmiştir.

9. Okul yöneticileri tarafından bu yazının şifahi olarak bildirilmesi üzerine başvurucu, talep edilen tutarları 1/8/2007 ve 6/8/2007 tarihlerinde banka hesaplarına yatırmıştır.

10. Zimmet suçlamasıyla açılan dava, Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/10/2010 tarihli ilamıyla "...Dosya içeriğine göre sanığın üzerine atılı zimmet suçunu işlediği yolunda hükümlendirilmesine yeterli, elverişli ve inandırıcı delil elde edilemediği ..." gerekçesiyle başvurucunun beraati ile sonuçlanmıştır.

11. Başvurucu, zimmet suçu işlediği gerekçesiyle kendisinden tahsil edilen tutarların yasal faiziyle birlikte iade edilmesi talebiyle, 10/11/2010 tarihinde idareye başvuruda bulunmuş ancak idare 21/12/2010 tarihli ve 8584 sayılı yazısıyla "tazminata yönelik bir dava açılmadığı ve bu yönde bir mahkeme kararı olmadığı" gerekçesiyle talebi reddetmiştir.

12. Başvurucu tarafından anılan ret işleminin iptali istemiyle 4/1/2011 tarihinde dava açılmış ve İstanbul 4. İdare Mahkemesi, 12/1/2011 tarihli kararıyla süre aşımı gerekçesiyle oyçokluğuyla davayı reddetmiştir. Gerekçenin ilgili bölümü şöyledir:

"2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde Özel Kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay ve İdare Mahkemelerinde dava açma süresinin 60 gün olduğu düzenlemesi ile 11. maddesinde“İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.” hükmü yer almaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden, okul müdürü olarak görev yapmakta iken hakkında açılan disiplin soruşturmasında getirilen teklif doğrultusunda zimmetine geçirdiği tespit edilen 75.439,34 TL'nin ödenmesi gerektiği aksi takdirde yasal yollara başvurulacağı hususunda 24.7.2007 tarih ve 24155 sayılı işlemin tesis edildiği, davacının talep edilen bedelin büyük bir kısmını 6.8.2007 tarihinde ödediği, davacı hakkında ceza mahkemesinde zimmet suçun açılan davanın Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 5.10.2010 tarih ve E:2008/228, K:2010/216 sayılı kararıyla beraatle sonuçlandığı, davacının zimmet suçundan açılan davada beraat ettiğinden bahisle ödediği 75.439,34 TL bedelin 22.235,67-TL işlemiş faizi olmak üzere 97.675,01-TL bedelin yasal faiziyle birlikte iadesi talebiyle yapılan başvurun reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

2577 Sayılı Kanun uyarınca dava açma süresi olan 60 gün içinde yapılacak idari işlemin geri alınması veya kaldırılmasına yönelik itiraz talebinin, kısmen veya tamamen reddi kararının tebliğinden itibaren veya 60 gün içinde cevap verilmeyerek zımmen reddi halinde başvurma tarihine kadar geçmiş sürede hesaba katılarak kalan süre içinde dava açılmasının zorunlu olduğu görülmektedir.

Olayda, davacıdan zimmetine geçirdiği belirtilen parayı ödemesi gerektiği yolunda tesis edilen 24.7.2007 tarih ve 24155 sayılı işlemin tebliğ tarihi belirtilmemekle beraber davacının 24.7.2007 tarih ve 24155 sayılı işlemi en geç talep edilen bedelin büyük bir kısmını ödediği 6.8.2007 tarihinde öğrendiği, davacı tarafından 24.7.2007 tarih ve 24155 sayılı işlemine karşı 6.8.2007 tarihinden itibaren 60 gün içinde doğrudan dava açılması ya da aynı süre içinde idareye başvurulması ve verilen cevaba göre kalan süre içinde dava açılması gerektiği halde davacının ceza mahkemesince verilen beraat kararı üzerine 60 günlük dava açma ve idareye başvuru süreleri geçtikten çok sonra 10.11.2010 tarihinde idareye başvurduğu görülmektedir.

Bu durumda, davacı tarafından kendisinden talep edilen bedeli ödediği 6.8.2007 tarihinden itibaren 60 gün içinde dava açılması veya idareye başvurulması gerekirken bu süreler geçtikten sonra 10.11.2010 tarihinde yapılan başvuru üzerine 04.01.2011 tarihinde açılanbu davada süre aşımı bulunmaktadır.

..."

13. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay İkinci Dairesinin 10/4/2014 tarihli ilamıyla onanarak kesinleşmiştir. Onama kararı başvurucuya 20/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 9/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

15. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

Tarihi izleyen günden başlar.”

16. 2577 sayılı Kanun’un 10. maddesi şöyledir:

"1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler."

17. 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi şöyledir:

“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, hakkındaki müfettiş raporunun kendisine tebliğ edilmediğini, sadece öneriler kısmını kapsayan bir sayfanın fotokopisinin verildiğini, dolayısıyla rapor içeriğini bilmediğinden panikleyerek, ödenmesi istenen parayı okulun hesabına yatırdığını, oysa zimmet suçlamasına ilişkin ceza davasından beraat ettiğini ve kararın kesinleştiğini, dolayısıyla idare için sebepsiz zenginleşme oluşturan paranın geri verilmesi gerektiğini, bu istemle açtığı davada süre ret kararı verilmesinin hatalı olup adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Başvurucu adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu şikâyeti adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

23. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakları güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

24. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almakta olup (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28), bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

25. Kural olarak belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet ederler. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmazlar (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 43).

26. Olayda, bir devlet okulunda müdür olarak görev yapmakta iken disiplin soruşturması sonucu başvurucunun 75.439,34 TL'yi zimmetine geçirdiği gerekçesiylebu tutarı ödemesinin istendiği, bunun üzerine başvurucu tarafından 1/8/2007 ve 6/8/2007 tarihlerinde söz konusu tutarın İdarenin banka hesabına ödendiği, zimmet suçlamasına ilişkin ceza davası sonucu Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/10/2010 tarihli kararıyla başvurucunun üzerine atılı bulunan suçu işlediğine dair hakkında cezalandırılmasına yeter derecede kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatine karar verildiği ve kararın kesinleştiği, başvurucunun beraat kararı üzerine 10/11/2010 tarihinde, ödediği tutarın yasal faiziyle birlikte iadesi istemiyle İlçe Milli Eğtim Müdürlüğüne başvurduğu, bu başvurunun 21/12/2010 tarihli işlemle reddi üzerine 4/1/2011 tarihinde İdare Mahkemesinde başvuruya konu davanın açıldığı, İstanbul 4. İdare Mahkemesinin ise olayda 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesini uygulayarak başvurucu tarafından kendisinden talep edilen bedeli ödediği 6/8/2007 tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açması veya idareye başvurması gerekirken bu süreler geçtikten sonra beraat kararı üzerine 10/11/2010 tarihinde yapılan başvurunun ardından açılan davada süre aşımı bulunduğu sonucuna vardığı anlaşılmaktadır.

27. Kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve derece mahkemelerinin kararları bariz takdir hatası içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25, 26).

28. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ile güvence altına alınan hak ve yükümlülüklere zarar vermedikçe mahkemeler tarafından yapıldığı iddia edilen iç hukuktaki olay ve hukuk hatalarını incelemenin kendi görevi olmadığını, kararlarında bir yerel mahkemenin şu veya bu şekilde karar vermesine neden olan unsurlar hakkında değerlendirme yapma yetkisi bulunmadığını zira bunun kendisini üçüncü ya da dördüncü derece yargı organı olarak görmesi anlamına geleceğini ifade etmiş kendi rolünün ise bu yorumların etkilerinin Sözleşme’ye uygun olup olmadığını tespit etmekten ibaret olduğunu belirtmiştir (Scordino/İtalya, B. No: 36813/97, 29/3/2006, §§ 190,191).

29. Bununla birlikte AİHM, süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin usul koşulları birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise mahkemeye erişim hakkı kapsamında bireylerin dava açma haklarını engelleyecek şekilde katı bir yoruma tabi tutulmaması veya söz konusu koşulların katı bir biçimde uygulanmaması gerektiğini ifade etmiştir (Beles/Çek Cumhuriyeti, B. No: 47273/99, 12/11/2002, § 51; Tricard/Fransa, B. No: 40472/98, 10/7/2001, § 33). Mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmalıdırlar (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).

30. Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmesi durumunda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 68).

31. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılması kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır.

32. 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesinde idari işlemlere karşı işlemin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması istemiyle üst makama, yoksa işlemi yapmış olan makama idari dava açma süresi içinde başvurulabilmesi yolu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 10. maddesinde ise idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvuru usulü düzenlenmiştir.

33. Somut olayda, başvurucu zimmet suçundan yargılandığı ceza davasında 5/10/2010 tarihinde beraat etmiş, beraat kararı üzerine daha önce zimmet gerekçesiyle yatırdığı tutarın faiziyle iadesini İdareden istemiş ancak istemi olumsuz işlem tesis edilerek reddedilmiştir. Bununla birlikte bu olumsuz işlemin denetimi, idare mahkemesi tarafından dava açma süresinin, söz konusu ödemenin yapıldığı 2007 yılından başlatılması nedeniyle yapılamamıştır. Her ne kadar, başvurucunun, ödeme yapması yönünde tesis edilen işleme karşı 2007 yılında dava açması mümkün ise de başvurucunun talebi ödeme yapması yönünde tesis edilen işlemin iptali olmayıp ceza davasının kesinleşmesiyle haksız alındığı ortaya çıkan paranın tarafına iadesidir. Başvurucu bu kapsamda yeni bir başvuru yapmış ve yeni bir işlem tesis edilmiştir. Başvurucu hakkındaki ceza yargılamasında beraat kararının 2010 yılında kesinleştiği gözönüne alındığında, dava açma süresinin ödemenin yapıldığı tarihten başlayacağına dair ilk derece mahkemesi kararının, 2577 sayılı Kanun’un dava açma süresine ilişkin usul kurallarının oldukça katı bir şekilde yorumlanması neticesinde ortaya çıktığı ve böylece zimmet suçundan beraat kararı tarihinden çok önceki bir tarih esas alınarak dava açma süresinin belirlenmesi neticesinde başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

34. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

36. Başvurucu yargılamanın yenilenmesi ve tazminat taleplerinde bulunmuştur.

37. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

38. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. İdare Mahkemesi gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

39. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay İkinci Dairesi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.